15 Ekim 2014

ESMA’ÜL HÜSNA ATÖLYESİ ALTUNİZADE KÜLTÜR MERKEZİ EKİM-HAZİRAN

Esma altunizade

  • 1. ESMA’ÜL HÜSNA ATÖLYESİ ALTUNİZADE KÜLTÜR MERKEZİ EKİM-HAZİRAN 2014
  • 2. ALLAH’IN HANGİ ESMASINA AİNEDARSINIZ? “Ben gizli bir hazine idim, görmek ve görünmek istedim; on sekiz bin âlemi ve insanoğlunu yarattım.’ (Hadis-i Kudsi) İnsan esma-ı ilahiyeye ainedir. İnsan Allah’ın isimlerinin tecelligahıdır. Sen hangi isme ainesin? Esma’ül Hüsna’yı anlamaya çalışmak muradı ile çıktığımız yolda; slaytlarda yer alan bilgiler; ders esnasında katılımcılar için hazırlanmış olan kısa notlardan oluşmaktadır.
  • 3. - Asra yemin olsun. -Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır. - Ama iman edenler , (nefs tezkiyesi yapanlar) Hakk'ı ve sabrı tavsiye edenler hariç. Çünkü Meknun o büyük surede Asar-ı Felah Başta İman-ı Hakiki geliyor, Sonra Salah, Sonra Hak , Sonra Sebat; İşte kuzum insanlık, dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık. Başlarken ! Ashab-ı Kiram birbirlerinden ayrılırken mutlaka “Sure-i VE’L-ASR’ı ” okurmuş bu neden ?
  • 4. Ya Latifu Latif, en ince noktalara kadar ihtiyaçları gören, gözeten. Latif, Zat’ının idrak edilmesi gizli, eyleminin müşahadesi saklı olan demektir. Latif ismine ulaşmak bilinçli ve iradeli bir şekilde gerçekleşemez.
  • 5. • Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir. (En’am Suresi, 103) • Görmedin mi Allah’ın gökten indirdiği suyla yeryüzü (nasıl) yemyeşil oluyor? Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır. (Hac Suresi, 63) • “Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına koyar. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır.” (Lokman Suresi, 16) • Oturun da evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti anın. Şüphe yok ki Allah lütuf sahibidir ve her şeyden haberdardır. (Ahza b Suresi, 34) • Allah, kullarına Lâtif’tir (lütufkâr). Dilediği kimseyi rızıklandırır. Ve O, Kaviy y’dir (kuvvetli), Aziz’dir (yüce ve şerefli). (Şura Suresi,19) • Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. (Mülk Suresi, 14) Latif Esma’sının Kur’an-ı Kerim’de Geçtiği Yerler
  • 6. 28/11/2013 – Perşembe • CİM’de annemin karnında merhamet eden Rahim Sensin, • HA’da hayatı lutfedip hayatlanmayı emreden Hay Sensin, • HA’da Halık’ımı bildiren Alim Sensin, • DAL’da her zamanda gören gözeten Müheymin Sensin,
  • 7. TAALLUK : İhtiyaçlı olmak. TAHAKKUK : Hakk’ı isimlerinde görmek ve bilmek TAHALLUK : Hakk’ın isimleri ile ahlaklanmak
  • 8. S E Y İ SEYEHAT R O’nunla beraber olduğumuzu bilmek, O’nu bulmak O’nu anlak yolculuğa bağlıdır. Bu bilgi ile düşünce ile elde edilemez. Yani bu hal Ruhani yolculuğa çıkmaya, Hak ile beraber bulunmaya, O’nu bulmaya, hissetmeye, O’nun lütfu ile O’nu bulmaya bağlıdır. Şirazlı Hafız, “Ben bu karanlık gecede sevgiliye giden yolu kaybettim. Ey Lütuf hidayet yıldızı, bir köşeden çık da bana yol göster. Ne tarafa gittiysem şaşkınlığım arttı. Bu çölden bıktım, usandım…”
  • 9. YA MÜHEYMİNU Taalluk (İhtiyaç ) :Muhammed ümmeti olmak ve O’nu tasdik edenler arasında bulunmak Tahakkuk : Varlığa şahitlik yapıp vasat ümmet olmak. Tahalluk: Kendisine şahitlikte bulunan her şeyi duymak, evrendeki gelişmeleri gözlemlemek, hikmetli yaratılışa şahit olarak tekamüle ulaşmak. Hakk’a şahit olmak
  • 10. “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (Bakara 143. Ayet)
  • 11. YA BAİSU (Ölümden Sonra Dirilten) Taaalluk: Manevi makamlardan istifade edebilmek için bu isme ihtiyaç vardır Tahakkuk: Bizzat dirilten Tahalluk: “O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. (Cuma Suresi, 2. Ayet )”
  • 12. YA VEKİLU (Güvenip Dayanılan) Taalluk: ALLAH ı vekil edinmek için bu isme ihtiyaç vardır. Tahakkuk: “Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.” Tahalluk: Vekîlin vekil olmayı kabûl etmesi şart değildir. Red etmezse, kabûl ettiği anlaşılır. (Fetâvâ-yı Hindiyye) “Allah’a ve Resûlüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükâfat vardır.((Hadid Suresi, 7. Ayet)”
  • 13. “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”
  • 14. YA SAMEDU Kendisi hakkında hiçbir kuşku bulunmayan, her türlü ihtiyacın kendisine arz edildiği varlık. Taalluk : Kul Allahın kendisine vermiş olduğu lütuf sayesinde Allah’tan gelen her türlü varidat ve mahluklardan gelenlere karşı bir dayanak ve sığınak hali almak amacı ile bu isme ihtiyaç duyar. Yine doğumundan önceki durumda olduğu gibi tertemiz bir halde kalmak için bu isme muhtaçtır. Tahakkuk : Bilinen ve bilinmeyen gizli ve aşikar bütün durumlarda kendisine sığınılan. Tahalluk : Kul, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak konumuna gelir ve tüm ahlaki güzelliklerle bezenirse mahlukatın iyi- kötü, rahmani-insani bütün arzu ve isteklerinin karşılanacağı bir konum olan Allah’ın nazarının tecelli etiği makama ulaşır.
  • 15. Kur’an’da 1 kez zikredilir. Samed ismiyle ahlaklanmanın şartları arasında yaratılmış alemdeki varlığın bilinmesi diye bir koşul yoktur. Manevi boyutlarda buna dahildir. Zira Allah Teala şöyle buyurmaktadır “O halde O Allah’a karz-ı hasen verin (Müzemmil,20)”, “Allâh’a güzel bir borç verecek olan kimdir? Artık Allâh, bunu kendisi için kat kat arttırır. Onun için oldukça üstün ve onurlu (kerim) bir ecir vardır.” (el- Hadîd, 11) “O’nun için bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl (Ta-Ha,14)” ayetlerindeki bu ifadeler Allah’ın isimlerinin zuhur ettiği makamdır.
  • 16. YA SELAMU Selamet Veren • Taalluk: Kul kendini yanlışlıklara düşmekten korumak amacıyla bu isme ihtiyaç hisseder.Eğer böyle bir duruma düşmüşse bunun devam etmemesi ve kalıcı hale gelmemesi için bu isme muhtaçtır. • Tahakkuk : Selam, kendi aleyhine olabilecek her türlü durumdan uzak durmaktır. • Tahalluk : Bu isim ile Kuddüs ismi arasındaki farka gelince Kuddüs, arınmayı gerçekleştirecek bir husus olduktan sonra gerçekleşir. Selam ise arındırmayı gerektirecek bir eylem gerçekleşsin veya gerçekleşmesin devreye girer.
  • 17. YA KABİZU (Kabz Eden, Can Alan) Kullarına kudreti ve iradesi ile muamele ederek, onları maddi- manevi anlamda daraltan manasındadır. Kabz ismi, Kur’an da isim olarak zikredilmemekle birlikte, Allah’ın kabz etmesi olarak zikredilir. Taalluk : Allah tarafından lütfedilen maddi, manevi ve hissi ahlaki ve edebi niteliklere ulaşmak, onları yerli yerinde kullanmak, kendi hayatında hakim kılmak ve başkalarına sunmak amacıyla bu isme ihtiyaç duyulur.
  • 18. Tahakkuk : Kur’an-ı Kerim’de “Allah’a Karz-ı Hasen verin” (73/20) buyrulmuştur. Allah senden aldığını fazlası ile sana geri iade eder. Buradaki Karz-ı Hasen edep öğrenme makamıdır. Zira ihsanın anlamı “Allah’ı görürcesine ibadet etmek” demektir. Alan da veren de Allah’tır. Çünkü “sadaka Rahman olan Allah’ın elindedir” Nitekim “sonrada tutup onu azar azar nasıl kendimize almaktayız”(25 /46) ayetine göre uzayan bir olgu, genişleyen bir alan anlamı bulunmaktadır. Allah genel olarak ceset ve ruhlarda yayılmasını istemediği bir şeyi engelleyendir. Tahalluk : Kulun bu isimden nasibi O’nun Allah’ın bizzat kendisinin vermiş olduğu nimetleri tutmasını gerektirir. Zira mülk Allah’ındır. Kul, Kabız ismi ile ahlaklanırsa sözleriyle, diğer varlıkların kalplerini Hak tarafına yönlendirir.
  • 19. YA BASİTU Genişletilecekleri genişleten Taalluk : Kul bu isme meşru hürmetin ötesinde maddi manevi bir saygınlık beklemeksizin insanlara huzur ve mutluluk verecek bir konuma gelmek için ihtiyaç duyar. Tahakkuk : Bast eylemi, sahip olduklarını, elinde tutmaksızın gerçekleşebilir. Bu bazen sevindirmekle veya sevindirmeksizin oluşur. Basit, genel olarak yaratı kapsamlı bir durum olup, bazı kulların saadetini sonuç verir. Bazen bu kapsamlı bast eyleminde gizli bir hile de bulunabilir. Bu farklı bir durumdur. Nitekim Kur’an da şöyle buyrulmuştur. “Allah kullarına rızkı bollaştırsaydı, yeryüzünde azarlardı (42/27) . Yine farklı durumu yansıtan bir başka ayet şöyledir: “ Allah kullarından dilediğine rızkı açar da, kısar da”(29/62); “Bir de inkar edenler kendilerini bırakışımızın sakın onlar için hayırlı olduğunu sanmasınlar, biz onları sadece günahları artsın diye bırakıyoruz; onlara alçaltıcı bir azap vardır.” ( 3/178) Hz. Peygamber “Allah’ım senden çiftçilerin yağmur beklemesi gibi rahmetini umuyorum” demesi de konuyla ilgili bir başka boyuta vurgu yapmaktadır.
  • 20. Tahalluk : “Hikmeti, ehlinden alıkoyarsanız, hikmete ve onlara zulmetmiş olursunuz” ifadesi gereği, kapsayıcı bir cömertliği elde eden, Basit ismine muhatap olmuş olan bir kul için, herhangi bir sınırlayıcı gerekçe yoktur. Zira Bast eylemi Allah yolunda olup da düşmanlara yönelik bir hile şeklinde gerçekleşecekse, bu onların helak olmasına neden olur.Ancak bu husus tartışmalıdır. Yinede genele yönelik kapsayıcı bir Bast eylemi, hakikat ve tevhid makamında gerçekleşir. Bu ise Allah yolunda irşad ve O’na dua ile yapılır. Her türlü varlık layık olduğu biçimde Allah Teala’ya yönelmeye davet edilmektedir. Kul, Basıt ismiyle bu şekilde ahlaklanırsa büyük bir berekete nail olur.
  • 21. Dönüşüm var
  • 22. Kendine bakış
  • 23. EL HAYYU KAYYUM (Birşeyi gözetip koruma, bakma ve muhafaza etme ) (Kıyam mastarından türemiş KAYYUM) Taalluk:Kul yerine getirmekle yükümlü olduğu hususlarda, Cenab-ı Hakkın yardımına nail olmak için bu isme ihtiyaç duyar. Tahakkuk: Kayyum,nefsi ile kaim olandır. Kendisinin dışındakiler ise onunla kaim olurlar
  • 24. Notlar • “Hakikat aşkına ermek diledim, Hayret şarabından iç' dedin bana. Senden duyduğumu sana söyledim, Bu kuru sözlerden geç' dedin bana…” • Maddenin içinde ilim, ilmin içinde mânâ bulunur. İşte bu, madde-i maneviye olan iman hakikatidir. • İman artmaz veya azalmaz, çünkü somut değildir. Devamlı tecdid edip yenilenmesi gerekir, çünkü soyuttur. Tıpkı zenginleştirilmiş uranyum gibi, devamlı işleme tabi tutulması gereklidir. • İnsan adeta bir dalgıç gibi hakikat okyanusuna dalmalı ve o cevherin türlü çeşit türev ve yansımalarını yakalamalıdır. • Kendini zayıf bilen Rabbini güçlü bilir, Kendini cahil bilen Rabbini bilge bilir, Kendini eksik bilen Rabbini mükemmel bilir.
  • 25. NOTLAR “Kalbimi başka maksatlar doldurmuş. Her insanın başına kâinat kadar büyük bir dava açılmış.” Bu ifadede bir sır saklıdır. O da şudur: Kendi çağının manevî çekim merkezi olan ve imamiyet vazifesiyle tavzif edilmiş bulunan kimselerin nazar ve dikkati tümüyle İlâhî Merkez’dedir. Oraya, yani kozmik çarkın merkezine yerleşirler ve görevlerini o konumlanma durumundan hareketle ifa ederler. Bu hale, ‘sekinet’ denir. Sekine’nin sözlük anlamı, ‘karar, rahat, sakinlik, dinlenme, yerleşme, gönül rahatlığı, kendisine güven, düşmanlarına korku verme’dir. Onun mutlak ilgisizliği, kendini herşeye egemen kılar, çünkü artık hiçbir şeyle etkilenemez. ‘Mükemmel Sessizliğe ulaşmıştır. Hayat ve ölüm onun için birdir. Evrenin çökmesi hiçbir şekilde onun telaşlanmasına neden olmaz. İnceden inceye, iç denetim yapa yapa, o değişmez gerçeğe ulaşmış, biricik evrensel ilkeyi tanımayı başarmıştır. Varlıkları alınyazılarına göre serbestçe hareket etmeleri için kendi kendilerine bırakır. Kendisi ise bütün yazgıların merkezinde hareketsiz durur.
  • 26. Hu diyarından, Ta Ha nurundan, Takva, haya, vefa denizinden Hilim dağı, ilim kapısına Dinin kutbuna muhtacız Lütfuna mazhar Aşkına düçar olanlar Hürmetine Hu…
  • 27. Ya MUMİTU (Ölümü yaratan) Taalluk : Gaflet ile ALLAH ‘ı anmaktan uzklaşarak kalbinin ölümünden kurtulmak amacıyla bu isme ihtiyaç duyulur Tahakkuk : İmate, canlıları ayakta tutan hayat niteliklerinin tükenmesi demektir Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz.
  • 28. Tahalluk : “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir. (5/32) De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz (Secde Suresi, 11. Ayet)” Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız” dedikleri vakit, (onları) bir görsen!
  • 29. “Bir selâm, rahîm bir Rab’dan kelâm” Kulağı ger yapıştırsan , şu Furkân’ın sinesine, Derinden tâ derine sarihan işitirsin semâvi bir seda der ki: LA İLÂHE İLLALLA HU ile fethin kapısını açıp geçmişte ve gelecekte hidayet eden Hadi, sekinetle kullarının imanına iman katan Nur, bu nurdan faydalandıran Nafi, verdiği nuru koruyacak olan Hafiz, temiz kalmak için muhtaç olduğumuz Kuddüs Sensin…
  • 30. YA NÂFİU (Faideli şeyler veren) Taalluk : İnanan kimse, hayır, kötülük, fayda-zarar, itaat- günah, iman veya küfür gibi şeylerin ancak Allah’ın irade ve kuvvetinden kaynaklandığına kesin olarak inanır.Çünkü bütün bunlar fayda ve zarar kapsamına girer.Bunu anlayan sadece Allah’a iltica eder, her şeyde O’na tevekkül eder. Tahakkuk : Dârr, elem veren veya acı ve ızdırab sebeplerini yaratan demektir.Elemi sonuç veren etken zevk verici veya zevksiz olabilir. Nâfi ise lezzet ve zevk sebeplerini veren demektir.Bu hissi ve manevi bütün alanlarda söz konusudur. Tahalluk : Allah’ın salih kulları arasındaki Dârr, Allah’a yönelik boyutlarda zarar veren şeklinde ortaya çıkar. Nâfi ise, Allah’ın kullarına yararı dokunan demektir. Bu yardım ise, hissi ve manevi alanda buyrukları dışına taşmamasını doğurmalıdır.
  • 31. “O ki size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da şimdi siz ondan tutuşturup duruyorsunuz ( Yasin Suresi, 80.ayet)” • merh ve afar Yeşil ağaç] kelimesiyle remzen (işâretle) der: ‘Ey haşri (öldükten sonra dirilmeyi) inkâr eden adam! Ağaçlara bak! Kışta ölmüş, kemikler gibi hadsiz ağaçları baharda dirilten, yeşillendiren, hattâ her bir ağaçta yaprak ve çiçek ve meyve cihetiyle üç haşrin nümûnelerini gösteren bir Zât’a karşı inkâr ile, istib‘âd (akıldan uzak görmek) ile kudretine meydan okunmaz!’ Sonra bir delîle daha işâret eder, der: ‘Size ağaç gibi kesîf (sert), sakīl (ağır), karanlıklı bir maddeden ateş gibi latîf (ince), hafif, nûrânî bir maddeyi çıkaran bir Zât’tan, odun gibi kemiklere ateş gibi bir hayat ve nûr gibi bir şuûr vermeyi nasıl istib‘âd ediyorsunuz?’ Sonra bir delîle daha tasrîh eder (açıklar) der ki: ‘Bedevîler (göçebeler) için kibrit yerine ateş çıkaran meşhur ağacın, yeşil iken iki dalı birbirine sürüldüğü vakit ateşi yaratan ve rutûbetiyle yeşil ve harâretiyle kuru gibi iki zıd tabîatı (hâli) cem‘ edip (bir araya getirip), onu buna menşe’ (kaynak) etmekle her bir şey, hattâ anâsır-ı asliye (esas unsurlar) ve tabâyi‘-i esâsiye (temel maddeler), onun emrine bakar, onun kuvvetiyle hareket eder, hiçbirisi başıboş olup tabîatla (kendiliğinden) hareket etmediğini gösteren bir Zât’tan, topraktan yapılan ve sonra toprağa dönen insanı, topraktan yeniden çıkarması istib‘âd edilmez. İsyân ile ona meydan okunmaz!’ ” (Zülfikār, 25. Söz, 31-32)
  • 32. • “Hamd Allaha, o Gökleri, Yeri yaratan ve Melâikeyi kılan fâtıra; kanatlı kanatlı elçiler, ikişer, üçer, dörder, halkte dilediği kadar ziyade eder, hakikat Allah her şey'e kadirdir (Fatır Suresi,1. ayet)” • Dipnot : Hamd ü senâ (her türlü övgü), medih ve minnet O’na mahsustur, O’na lâyıktır. Demek ni‘metler O’nundur ve O’nun hazînesinden çıkar. Hazîne ise, dâimîdir. İşte şu kelime, şöyle müjde verip diyor ki: Ey insan! Ni‘metin zevâlinden (bitmesinden) elem çekme! Çünki rahmet hazînesi tükenmez. Ve lezzetin zevâlini düşünüp, o elemden feryâd etme! Çünki o ni‘met meyvesi, bir rahmet-i bînihâyenin semeresidir (tükenmez bir rahmetin meyvesidir). Ağacı bâkīdir (ölümsüzdür). Meyve gitse de yerine gelen var. Ni‘metin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyâde lezzetli bir iltifât-ı rahmeti hamd ile düşünüp, lezzeti birden yüz derece yapabilirsin.” (Asâ-yı Mûsâ, 10. Hüccet-i Îmâniye, 186-187)
  • 33. • “Allah, insanlara rahmetinden her neyi açarsa onu tutacak, kısacak yoktur, her neyi de tutar kısarsa onu da ondan sonra salacak yoktur, öyle azîz, hakîm odur. (Fatır Suresi, 2. Ayet)” • “Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın! Allah'tan başka bir yaratıcı mı var? O, size gökten ve yerden rızık verir. Başka ilah yoktur, ancak O var. O (Fatır Suresi, 3. Ayet)” • Dip Not: “Cenâb-ı Hakk’ın insana verdiği ni‘metler, ister âfâkī (dış âlemde) olsun ister enfüsî (iç âleminde) olsun, bazı şerâit altında insana gelir. Vusûl bulur (ulaşır). Meselâ ziyâ (ışık), hava, gıdâ, savt, sadâ gibi ni‘metlerden insanın istifâde edebilmesi, ancak göz, kulak, ağız, burun gibi vesâitin (vâsıtaların) açılmasıyla olur. Bu vesâit Allah’ın halk ve îcâdıyla (yaratmasıyla) olur. İnsanın kesb ve ihtiyârında (kazanmasında ve dilemesinde) olan, yalnız o vesâiti açmaktır. Binâenaleyh o ni‘metleri yolda bulmuş gibi, sâhibsiz, hesabsız olduğunu zannetme! O ni‘metler ancak Mün‘im-i hakīkīnin (ni‘meti hakīkatte verenin) kasdı ile gelir. İnsan da ihtiyârıyla alır. Sonra ihtiyâca göre in‘âm edenin (ni‘met verenin) irâdesiyle bedeninde intişâr eder (yayılır).” (Mesnevî-i Nûriye, Habâb, 80)
  • 34. “Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman ederler ki; onlarla kendilerine nasihat verildiği vakit secdelere kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler de kibirlenmezler.”
  • 35. Bitkiler de bütün öteki canlılar gibi solunurlar. Yani havadaki oksijeni alarak, bunun yerine karbondioksit gazı çıkarırlar. Bu bakımdan beslenmedeki fotosentez olayı ile solunum birbirinden çok farklıdır. Fotosentez güneş ışığında olur, bitki karbon dioksit alıp oksijen çıkarır. Böylece havayı temizler. Bunun için ağaçlıklı yerler sağlık bakımından çok faydalıdır. Bitkiler gündüzleri solunum yaparken çıkan karbondioksidin bir kısmını fotosentez için yeniden alırlar. Geceleri fotosentez olmadığı için çıkardıkları karbondioksidi harcayamazlar.
  • 36. ANASIR-I ERBA (Anasır-ı erbaa, dört unsur demektir. Bunlar; hava, toprak, ateş ve sudur.) • Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan “irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye” her birinin bir gayetü’l gayâtı var: • İradenin ibadetullahtır. • Zihnin, mârifetullahtır. • Hissin, muhabbetullahtır. • Lâtifenin, müşahadetullahtır. • Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gayetü’l- gayâta sevk eder. (Hutbe-i Şamiye'nin ikinci zeylinin ikinci kısmı)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...