İSYAN BİRAZ DA YALNIZLIKTIR
Vurup kapısını çıkmak...
Geriye dönüp kilitleme telaşına düşmeden hem de..
Elinle itip kapanıp kapanmadığını kontrol etmeden...
Gürültülü olsun anasını satayım,
Hiç de “sessizce”, sanki gizliceymiş gibi değil
hiç düşünmeden hem de...
Sokağın karanlığına,
kendi karanlığını da ekleyerek
Yıldız parıltılarına da
sigaranı ateşleyerek katsan kendini..
Vursan, asfaltın soğukluğuna adımlarını...
Hadi sokağı geçtin,
peşine caddeyi de diyelim,
Kazara meydana da ulaştın...
Eee… sonra…!?
Kaç tane zil,
kaç tanekapı tokmağı,
kaç pencere camı tereddütsüz seni kabul eder..
“Bu saatte de gelinir mi?” diye
kendi kendilerine söylenmeden kapılarını açacak
kaç dost var sana bu saatte?
Hangi çaydan tat alabilirsin,
hangi sohbet vurur seni can evinden,
Suskun, mağrur ve derinden kaç türkü bilirsin...
“İşte bu benim” dedirtecek hayallerinden
kaçını yapabilirsin...
Nereye gitsen seninle gelecek yalnızlığını
hangi çantanın en dibine
hangi cebinin en ücrasına itebilirsin...
Kaç telefon numarası ezberinde ?
Gecenin bu vakti arasan
numaranı görüp de
“duymamışım” demeyerek açacak...
Hangi sevgili ansızın karşısında bulunca seni,
zamanı umursamaz bir halde sana kucak açacak...
Dikkat et !
Yiğitçe vurup çıktığın kapılardan çıkan ses
belki de beyninde uğuldayabilir...
İsyan edip, üzerine yürüdüğün yalnızlığın
(ki o sana ait unutma)
O bile seni terk edip gidebilir...
Yalnızlığa sahipsen kıymetini bil..
Hiç değilse “O”nu elinde tutabil..
Bu gece gezmesi ve haykırış şehrin umurunda olmaz !
Sana bakan bir orospu için “enayi bir müşteri”,
Bir şoför için “uzun yol ve gece tarifesi”,
Bir tinerci için “çorba parası”,
Polis için herhangi bir olayın herhangi bir “şüphelisi”,
Üşümüş ve aç bir kedinin “sıcak bir ev hayali”nden
başka bir şey değilsindir sen...
Farkında olmazsın ama..
Birden… Onlar şehrin en akıllıları oluvermiş
Sense kendini akıllı zanneden
şehrin herhangi bir delisi...
Yola çıktığında üzerine yağacağını zannettiğin
çiçek yapraklarının yerine,
Omuzlarında şehrin ayazını bulabilirsin !
Üçüncü sigaradan sonra ağzına oturan acılık,
beklediğin bir şey değilse şaşırma
gecenin bu saatlerinde böyle olur..
onu da –zaten- yaşadıkça öğrenirsin !
Güzel bir ezgi kalmışsa kulaklarında yarım yamalak da olsa,
onu mırıldanmaktan korkma !
“Kimseye açıklamak zorunda değilim” dediğin hayatını (!)
dinleyecek birilerini bulsan
nasılda heyecanla,
bıkmadan,
yüksek sesle,
dolu dolu anlatacağını
sende bende biliyoruz unutma !
Vurup çıkarsın kapıları,
Yiğit… asi… bir dolu umutla.
Ama..
Bulamayabilirsin aradığını…
Sonra telaşla… “acaba almış mıyım yanıma” diyerek
o kapının anahtarlarını ceplerinde arıyor olma !
Unutma !
Çarparak çıkabildiğin bir kapıysa o,
Vaktiyle sana açılmış bir kapıdır da aynı zamanda !
26.10.2005 - İstanbul