İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VEMEDENİYET
Devlet Yönetimi
Din ve İnanış
Sosyal ve İktisadi Hayat
Yazı,
dil ve Edebiyat
Bilim ve Sanat
İlk türk devletleri̇nde kültür ve medeni̇yet
- İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VEMEDENİYET Devlet Yönetimi Din ve İnanış Sosyal ve İktisadi Hayat Yazı, dil ve Edebiyat Bilim ve Sanat
- 1.Devlet yönetimi İ slamiyetten önce Türkler devlete İ L veya EL demi ş lerdir Türkler Hükümdarlarına Şanyü, Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi ünvanlar vermişledir. Tarih Boyunca Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkı ş Biçimleri: 1. Hanedan üyeleri arasında siyasi ve askeri mücadeleyi kazanan hükümdar olarak tahta çıkıyordu. (En sık rastlanan durum) 2. Hükümdarın rakipsiz aday olması (Bu durumda taht kavgası olmadan baş a geçiyordu.) 3. Seçim Usulü (Kengeş , toy veya kurultay denilen devletin ileri gelenlerinden oluş an meclisin toplanarak hanedan üyelerinden birini tahta geçirmesi. 4. Ekber ve Erş ed (En yaş lı ve Olgun) olanın baş a geçmesi. (Bu yöntem III. Ahmet zamanından itibaren sadece Osmanlı Devletinde uygulanmış tır.
- Hakanın Görevleri: Hükümdarlık güç ve yetkilerini Tanrıdan ( Tengri ) alan hakanların önde gelen görevi, milletini refah ve barış içinde özgür olarak yaş atmaktı. Ayrıca ülke çapında asker toplamak, orduyu idare etmek, devletin yüksek meclisini yönetmek, hakanın görevleri arasındaydı
- Hükümdarlık Sembolleri: Türk devletlerinde hakan, idare etme yetkisi ve devlet baş kanı sıfatını belirten bazı sembollere sahipti. Bunlar otağ (hakan çadırı), taht, tuğ (sancak, bayrak), davul ve sorguç (serpuş )tur. Hakanın belirli zamanlarda devlet ileri gelenlerine ve halka, törenlerde resmî ziyafet vermesi hükümdarlık gereğ iydi.
- Hatun (Katun):Hakanın eş ine hatun denirdi. Türk devlet idaresinde hatun da söz sahibiydi. Savaş larda hakanın yanında yer alan hatun, devlet adamı gibi eğ itilir ve yetiş tirilirdi. Böylece devlet idaresi ve komş u devletler hakkında bilgi sahibi olur, gerektiğ inde devlet baş kanlığ ı yapar, elçi kabul eder ve devlet meclisine katılabilirdi
- Önemli not:Tanrı tarafından hakana verildiğ i düş ünülen yönetme hakkının kan aracılığ ıyla hakanın bütün evlatlarına da geçmiş olduğ u düş üncesi, her prensin ( tegin ) tahtta hak iddia etmesine yol açabiliyordu. Bu suretle kardeş ler arasında doğ an taht mücadelesi, üstün gelen tarafın hakan olmasına kadar sürerdi. Ancak bu mücadeleler devletin zayıflaması, hatta parçalanmasına dahi yol açabilmektedir.
- Kut Anlayışı: Türkler devleti yönetme yetkisinin TANRI tarafından verildi ğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına KUT diyorlardı. KUTun kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı. Bütün hanedan üyelerinde KUT olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi TAHT KAVGASINA girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa, yada bölünmeye götürüyordu. Türk töresinde ana-babaya itaat esas olmasına rağmen, hükümdar bunun dı şında tutulmuştur. Devletin devamı için baba-oğul veya kardeşlerin birbirleriyle mücadelesi normal karşılanmıştır. Çünkü bu sayede en güçlü ve en yetenekli kişi devletin ba şına geçecektir.
- İkili Yönetim (Çifte Krallık) Nedir? Türk Devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi SOL (Doğu) ve SAĞ (Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ ve Solda ise Hanedan üyelerinden YABGUlar bulunurdu. Eski Türklerde siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesini "İL" meydana getiriyordu. Bodunlar ve Boyların merkezden idare edilmesi sayesinde İlde birleşmiş olan halk, "töre" denilen ortak idari ve hukuki düzenle yönetilirdi. Demek ki Türk"il"i yurdu koruyan, milleti huzur ve barış içinde yaşatan bir siyasi kuruluştur.
- MECLİS VE HÜKÜMET: Türk Meclislerine TOY, KURULTAY veya KENGE Ş denilirdi. Kurultayda devletin ana meseleleri görüş ülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı. AYGUCI : Hükümet baş kanı(baş bakan) BUYRUK : Bakan TAMGACI: Dış siyaset iş lerini yürüten görevliler Eski Türk Devletlerinde diğ er devlet görevlileri ş unlardı: Tİ Gİ N: Hükümdar çocukları (Tekin) Ş AD : Diğ er Hanedan mensupları Bunların dış ında İ nal, inanç, tarkan, bağ a, tudun, çor, külü ğ , apa, ataman gibi devlet görevlileri de vardı.
- TÖRE Türk devletinde halkın hak ve hürriyetini istemesi tabii idi. Halkın bu isteğ i, törenin uygulanması ile karş ılanıyordu. Töre, eski Türk hayatını düzenleyen hukuki kaidelerin bütünüydü. Türklerde yazılı olmamakla beraber, geli ş miş bir hukuk anlayı ş ı vardı. Bu hukuk kurallarına TÖRE(Türe) denilirdi. Hükümdarın baş kanlık ettiğ i ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye YARGU adı verilirdi. YARGANLAR(Yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı. Hunlar ve Göktürklerde, göçebe hukuku , Uygurlarda yerleş ik hukuk anlayış ı görülür. Örneğ in ; iş lenen adi suçlarda hapis cezası 10 gündür. Bunun temel nedeni, göçebe yaş am koş ullarıdır
- Türk Ordusunun başlıca özelliklerişunlardı: a)- Türk ordusu ücretli değ ildi. b)- Türk Ordusu daimiydi. (Kadın-erkek her an savaş a hazırdı.) c)- Türk Ordusunun temeli ATLI askerlerden meydana geliyordu. NOT: Türk ordu teş kilatını ilk kuran METE HAN olmuş tur. Mete Orduyu 10luk sisteme göre teş kilatlandırmış tı. Onluk sistem daha sonra tüm Türk devletlerinde kullanılmış tır. Bu düzen Avrupaya Attila ile girmiş tir. (Türk ordusu; Çin, Roma, Bizans, Rus ve Moğ ol Ordu teş kilatı üzerinde etkili olmuş tur.) Türk Ordusunu Silahları: Ok, yay, kement, kılıç, mızrak, kargı, süngü, kalkan vb.. Savaş taktiğ inin iki önemli özelliğ i "Sahte Ricat" ( sahte çekilme ), ve "Pusu" dur. Bu taktikle Malazgirt, Niğ bolu,Mohaç savaş ları gibi savaş ları kazanmış lardır. Savaş stratejileri "keş if seferleri" ve "yıpratıcı savaş lar" a dayanır. Sınır boylarında tampon bölgeler bırakmış lardır. Askeri alanda Çin, Roma, Bizans, Rus, Balkan Slavlarını ve Moğ olları etkilemiş lerdir.
- 2.Din ve İNANIŞ Göktanrı Dini: Türklerin İ slamiyetten önceki dini Göktanrı diniydi. Bu dine göre Türkler; * Tek bir Tanrının evreni yarattığ ına ve gökte oturduğ una inanıyorlardı. * Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölülerini atı, eş yaları ve silahıyla birlikte gömüyorlardı. * Cennete UÇMAĞ , cehenneme ise TAMU diyorlardı. * Mezarlara ölünün, sağ lığ ında öldürdüğ ü düş man sayısı kadar BALBAL adı verilen küçük heykeller dikerlerdi. İ nanı ş a göre, yeniden dirilecek kiş i atıyla cennete gidecek, ve öldürdü ğ ü düş manlar sonraki yaş amında ona hizmet edeceklerdir. * Ölüleri için YOĞ adı verilen cenaze törenleri yapar, ve ardından yas tutarlardı.
- Hun Dininin özellikleri : Dağ, vadi, göl gibi tabiattaki bazı varlıklar kutsallıklarını korumaya devam etmiştir. Gök asıl tapılan unsur haline gelmiştir. Gök için "Tengri" kelimesini kullanmışlardır. Atalarının ruhlarını da kutsal kabul etmişlerdir. Bu nedenle ataların mezarlarına dokunma savaş sebebi sayılmıştır. İyi ve kötü ruhlara , fal ve büyüye inanmışlardır. Ölülerin kötü ruhlardan kurtulması için uzun süre bekletmişlerdir. Cesedin kokmasını önlemek amacıyla mumyalamışlardır.
- Göktürklerde Din : Evrenin üst üste gelen katlardan oluştuğuna inanılmıştır. Gökün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu. Tek tanrı inancına bu dönemde ulaşılmıştır. Bütün evren göğün en üst katında oturan Tanrıya itaat ederdi. Göktürkler Tanrıya "Türk Tanrısı" adını vererek onu millileştirmişlerdir. Tanrıya ; Ugan , Bayat , Ulu Yaratgan da demişlerdir. Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrıya dua edip, kurban kesmişlerdir.
- Uygurlarda Din :Önceleri Şamanizm e inanmışlardır. Bögü Kağan döneminde Mani dinini kabul ettiler. Orta Asyada Türklerde ilk kez göktanrı din inancı dı şında başka bir dini kabul etmesi. Doğu Türkistan Uygurları " Budizm " i dini inanç olarak benimsediler.
- Hazarlarda Din : Önceleri Şamanizme inanıyorlardı. Sonra devlet yöneticileri ve halkın bir bölümü " Museviliğe " inanmıştır. Hazarlarda son derece geniş bir dini hoşgörü vardır. Müslüman, Hristiyan, Musevi , Şaman dininden olanlar birlikte yaşamışlardır.
- BAZI DİNİ KAVRAMLARKam (Şaman - Baksı): Türklerin din adamlarına verdikleri isimdir. Şamanlar ; fala bakar, büyücülük yapar, gelecekten haber verir , doktorluk yaparlardı.Diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı bir sınıf haline gelmemişlerdir.
- Yuğ: Ölü gömme törenine verilen isim. Acılı bir şekilde törenlerini yaparlardı.Yedi gün sürerdi. Ölünün silahları, eyeri , değerli eşyaları ve kurban edilen atı mezara birlikte konurdu.
- Balbal: Ölen kişinin hayatta iken öldürdüğü düşman sayısı kadar taşın mezarın kıyısına dikilmesi ile oluşan anıtlar.( Öbür dünyada hizmetlerini göreceği inancıyla bu taşları dikerlerdi) Kurgan: Türklerde mezarlara verilen isim.
- Günümüzde Kam (Şaman) Dininden KalmaGeleneklerden Bazıları:1. Evli çiftlerin üzerine para, buğday, şeker vb. atılması (saçı). "Darısı başına deyimi" 2. Kapı eşiğine basmama. ( Ölen atalarının ruhlarının eşikte durduğuna inandıklarından). 3. Sadaka verirken başı çevirme. 4. Türbe, ağaç ve mezarlara çaput bağlama 5. Ölen kişinin evine yemek götürme.
- Türklerin Kabul Ettiği Dinler :Ş amanizm,Manihaizm,Musevilik,Hıristiyanlık,Mazdeizm ( Zerdüş tlük),Budizm,İ slâmiyet.
- SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT Hun ve Göktürklerde sosyal yapı, göçebe hayata dayalıydı. Bu nedenle Türkler çadırlarda (yurt, otağ) yaşarlar ve bu çadır Türk aile birliğinin kutsal bir sembolü sayılırdı Türk devletleri genel olarak iki sosyal birliğe, aile ve orduya dayanmaktaydı.
- Hun toplumu ordu düzenine göre teşkilatlanıyordu. Bu toplulukta herkes savaşçıydı. Hunların savaş tekniği, göçebe hayatın gerektirdiği özelliklerden doğmuştu. Hun ve Göktürk devletlerinde, bir başkent kurarak oraya yerleşme isteğine karşı çıkılmıştır
- Bilge Kağ anın surlarla çevrili bir ş ehir inş a etmesi üzerine, Tonyukuk ; "Eğ er, surla çevrili bir ş ehirde yerleş ir ve bir kere yenilirsen esir olursun“ demiş tir. Ordu kelimesi , Hunlar ve Göktürklerde, yer değ iş tirebilen otağ lı baş kent anlamına gelmektedir. Ordu adının, baş kent ve ş ehirlere verilmesine, yerleş ik hayata geçen ilk Türk kavmi olan Uygurlarda rastlanır.
- Türkler göçebe hayat gereği, hayvancılık ve avcılık yaparlardı. Yarı göçebe topluluklarda çiftçilik de görülmektedir. İklim şartlarıyla bağlantılı olarak yaşayan göçebe Türkler, kışı geçirmek için ormanlık veya rüzgarlardan korunan bir vadiyi seçerlerdi. Kışlak denilen bu yerlerde nisan ayı ortalarına kadar kalıyorlardı. Yazın ise, yaylak adı verilen, sulak ve açık otlaklara doğru göç ederek, göl ve ırmak kenarlarında yaşarlardı.
- Türklerde at, göçebe hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Etini yemeleri, sütünden "Kımız" denilen içki yapmaları, derisini giyimde kullanmaları açısından At büyük önem taşımıştır. Küçük yaşta ata binmeyi öğrenen Türkler, at üstünde alışveriş yapmışlar, yemek yemişler, uyumuşlardır. Attan başka deve, merkep ve katır da göçebe toplulukların ulaşım araçlarını oluşturmuştur.
- Başlıca gıda maddeleri , koyun eti ve süt ürünleridir.Eti uzun süreli koruyabilmek için konserve yapmışlar, Besledikleri hayvanların deri, yün, kıl vb. ürünlerini değerlendirmişlerdir.
- Ekonominin temeli hayvancılığa dayanır. At, koyun, sığır, katır, deve beslenilen hayvanlardır. Demir madeni ve işçiliğinin de ekonomide önemli etkisi olmuştur. İpek yolu, ticari gelirlerin sağlandığı önemli bir ekonomik kaynaktır. Hayvancılık, Ziraat ( Tarım), alınan vergiler ,hediyeler diğer ekonomik kaynaklardır.
- TicaretCanlı hayvan, deri, kösele, kürk, hayvani gıdalar satmışlar ; tahıl ve giyim eşyası almışlardır. Asya Hunları, Göktürkler, Uygurlar Çinle, Avrupa Hunları Bizansla ticari anlaşmalar yapmışlardır. İpek yolu, ticari hayatın canlı olmasını sağlamıştır. Bu nedenle ipek yolu egemenliğini sağlamak önemlidir. Kürk yolunda ise ( Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Çinde sona ererdi) sincap, sansar, tilki, samur, kunduz, vaşak kürklerinin ve bunlardan yapılan giyim eşyalarının ticareti yapılırdı.
- Ziraatİ klim ve coğ rafi ş artların uygun olduğ u bölgelerde Tarım yapmış lardır. Buğ day, Darı, Kendir, bezelye, bakla, üzüm, bostan yetiş tirmiş lerdir. Tarımda en çok geliş meyi Uygurlar göstermiş lerdir.
- Türk toplumu;Oguş : Aile Urug :Soy=Aileler birliğ i Bod (Boy) :Kabileler Budun : Millet denilen birimlerden oluş uyordu. Boyların baş ında bulunan Beyler, töreye göre boyu idare ederlerdi.Boyların bir araya gelmesiyle Devlet (İ L) kurulurdu.
- Türklerde mülk ortaklığ ı yalnız otlaklara ve hayvan sürülerine aitti. Hatta sürülerde çok kere ş ahsi mülk halindeydi. Evlenen erkek veya kız, baba ocağ ından hisselerini alarak ayrılır, yeni bir aile kurardı. Baba evi ise en küçük oğ la kalırdı.Türklerde tek eş lilik yaygındı.
- Kadın hürdü ve Türk topluluğ unda saygı görürdü. Ata biner, ok atar, hatta güreş tutarlardı. Namus ve iffetine düş kün olan Türk kadınının savaş ta düş man eline geçmesi büyük zillet sayılırdı.
- YAZI, DİL VE EDEBİYATTürkçe, Ural-Altay dilleri ailesindendir, Türk yazısının ilk örneğine VIII. yüzyıl başlarından itibaren Orhun Yazıtlarında rastlanılmaktadır. ( Bu yazıtlarda görülen Türkçe gelişmiş bir dildir.)
- Türk dili, XIII. yüzyıl boyunca, çeşitli alfabelerle ifade alanı buldu. Bunların en eskisi ve Türklere özgü olanı Göktürk, ikincisi ise Uygur alfabesidir. Bunun dışında Türkler, Soğd, Brahmi, Süryanî, ender olarak Tibet ve Çin alfabelerinden başka, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır.
- Göktürk Yazısı En eski Türk yazısı olma özelliğini taşır. V. ve IX. yüzyıllar arasında Yenisey mezar taşları ve Orhun Yazıtlarında görülmektedir. Göktürk yazısına, karakter benzerliği dolayısıyla, eski İskandinav, Germen yazısı (runik)na benzetilerek, "runik Türk yazısı" adı da verilir.
- Yazı sağdan sola yazılır, kelimeler, aralarına üst üste iki nokta konarak birbirinden ayrılır. Orhun alfabesi 38 harften oluşur. Bunların 4ü sesli, 34ü ise sessiz harflerdir. Bu alfabenin ilk örneklerine Orhun Yazıtlarında rastlandığından Orhun alfabesi de denilmektedir.
- Yenisey mezar taşlarından:Ugraç derler bana. Ne Eceme Doydum, Ne kızıma; Ne Beyime, Ne dostuma. Ayrılıverdim dünyadan, Daha 43 yaşında.
- Uygur YazısıEski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabesi Uygur alfabesidir. Uygur yazısı, Soğd alfabesinden alınmıştır. Uygurlar, Soğd alfabesini geliştirerek, bazı küçük ilave ve değişikliklerle kendilerine özgü bir alfabe haline getirmişlerdir. Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler genellikle birbirleriyle biti ştirilir.
- VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk kavimleri arasında da yayılmıştır. X. yüzyıldan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini kaybetmedi. Moğol hakimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur.
- Bilge Kağan Yazıtı’ndan.. "....... Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye babam hakanı, annem hatunu yükseltmiş (olan) Tanrı onlara ülke veren Tanrı (kendilerini) Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye beni o Tanrı hakan olarak (tahta) oturttu. Muhteş em bir kavmin üzerine hakan olmadım. İ çte aş sız, dış ta elbisesiz korkak ve zavallı bir kavmin üstüne hükümdar oldum Küçük kardeş im Kültigin (ve iki ş ad) ile sözle ş tik. Babamızın ve amcamızın kazandığ ı milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyumadım. Gündüz oturmadım. Küçük karde ş im Kültigin ile iki ş ad ile ölesiye kadar çalış tım. Bu kadar cehd edip (çalış ıp) müttehit (birlik olan) milleti ate ş , su (yani vahdetsiz) kılmadım. Ben kendim hakan olduğ umda etraftaki yerlere varmış olan kavim ölü ve bitik bir halde yayan ve çıplak olarak geri geldi.
- Orhun Yazıtlarının Türk Tarihi Açısından Önemi-Türk tarihi hakkında bilgi veren bu anıtlar, Türkler tarafındanyazılmış ilk belgelerdir.-Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin özelliğini taşırlar.-Yazıtlarda, Türk adı ilk olarak bir milleti ifade etmek üzerekullanılmıştır.-Türk dili ve edebiyatının en eski örneğidir.-Türk yazısının en eski alfabesiyle yazılmıştır.-Orta Asya kültürünün en açık olarak ifade edildiği belge özelliğinitaşırlar.-Yazıtlarda, Türklerin tarihlerinin araştırılmasına imkan veren,ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlarıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır.-Yazıtlar, sadece mezar taşları olmayıp, bütün Türk boylarına seslenensiyasî bir beyanname karakterini taşımaktadır.
- Başlıca Türk Destanları:Hunların (Oğ uzların) : Oğ uz Kağ an Destanıİ skitlerin (Saka) : Alper Tunga DestanıGöktürklerin : Ergenekon DestanıUygurların : Göç ve Türeyiş DestanlarıKırgızların : Manas Destanı
- BİLİM VE SANAT Türkler 1 yılı 365 gün 6 l. Sıçan saat olarak hesaplayarak, 2. Sığ ır 12 Hayvanlı Türk 3. Pars Takvimini oluş turmuş lardır. 4. Tavş an (Türklerin gök bilim ile 5. Ejder olan ilgilerinin açık bir 6. Yılan kanıtıdır.) 7. At 8. Koy(un) 9. Biçin=Maymun 10. Tavuk 11. İ t(=köpek) 12. Domuz
- ALTIN ELBİSELİ ADAM Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kağıdı yapmışlardır. Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir. (Kazakistanın başkenti Alma Ata yakınlarında bir kurgandan çıkarılan "Altın Elbiseli Adam " Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir.)
- Eş ya ve binalarda hayvan üslûbu denilen, hayvan figürlerini kullanmış lardır. Halı, Türklerin Dünya medeniyetine bir katkısıdır. (Altaylarda Pazırık Kurganında bulunan halı dünyanın en eski halısıdır. )
- Tonyukuk: Göçebelik iyidir sakın yerleşmeyin! “Türkler’in şehirlerde daha ziyade asker ve idareci olarak ya şadıklarını söylemeliyiz. Buna hayret etmemelidir. Çünkü Türkler yerleşik hayata geçtikleri, şehirlerde oturdukları taktirde siyasi hakimiyetlerini kaybedeceklerine, hatta varlıklarını koruyamayacaklarına inanıyorlardı. Vezir Tonyukuk’un bunu açıkça ifade etti ği görülmüştü. 11. yüzyılda Göçebe Oğuzlar şehirlerde yaşayan eldaşlarını hor ve hakir görüyorlar, yani küçümsüyorlar ve bu yüzden onlara Yatuk (tembel) diyorlar, Yatuklar’a mücadele etmeyen, savaş gücünü yitirmiş insanlar gözüyle bakıyorlardı. 14. yüzyılda Yakındoğu Moğollar’ı arasında, Moğol’un şehirlerde oturmamasıyla ilgili ‘Cengiz Han’ın yasasına dayandırılan’ kuvvetli bir inanç yaygındı. 15. yüzyılda Akkoyunlu Devleti kurucusu Kara Yülük Osman Bey’in oğullarına; ‘sakın oturarak yaşayışa geçmeyiniz, çünkü beylik ve hakimlik yörüklük ve Türkmenlik hayatı geçirmekle olur’ sözlerini sık sık söylediği bilinir. Buradaki yörüklük ve Türkmenlik sözleri ile göçebe hayatı kastedilmiştir.” (Faruk Sümer, Eski Türkler’de Şehircilik, S.18)