Akşam'dan Gürkan Hacır, CHP'de kritik gelişmelere imza atan Gürsel Erol ve dedesi Diyap Ağa ile ilgili dikkat çekici satırlara imza attı. Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet'e geçiş sürecinde Dersimli Diyap Ağa'nın tutumunu ve yaptığı 2 çarpıcı konuşmayı hatırlatan Hacır, "Dede Diyap Ağa, ilk Kemal'e (Atatürk) mutlak bağlıydı, torun Gürsel Erol ise son Kemal'e (Kılıçdaroğlu)" diye yazdı.
İşte Dersimli ve CHP'li bir ailenin hikayesi...
Uzun zamandır Dersimli Diyap Ağa'yı yazmak istiyordum. Fırsat olmamıştı. Geçtiğimiz hafta CHP'deki kurultay dengelerini ve liste savaşlarını yazarken özellikle bir kişiden söz ettim; hatırlarsınız. CHP'yi yeniden dizayn eden adam Gürsel Erol'dan. Hatta ona 'CHP'nin Cüneyt Zapsu`su' adını takmıştım. Öyle ya, hem parti içinde çok etkili hem hiçbir resmi görevi yok. Hem dizayn ediyor, yön veriyor hem de hiç makam, mevki talebinde bulunmuyor! 1 numaraya daima çok yakın!
DERSİMLİ DİYAP AĞA'NIN TORUNU
Hafta içi, 'gercekgundem.com' internet gazetesi sahibi arkadaşım Barış Yarkadaş'ın köşe yazısında gördüğüm bir cümle kafamda şimşek çaktırdı. Gürsel Erol , Dersimli ünlü Diyap Ağa'nın torunuydu. Hemen Erol'u aradım. Önce geçtiğimiz hafta yazdıklarım için tebrik etti. Ardından da ince bir sitem.
Listelerin hazırlanmasında Ekrem Kerem Oktay'ın etkisinin olduğunu, sekreterya işini onun yüklendiğini ama listelere son şekli yine Kemal Bey'in verdiğini söyledi. Ben de 'aksi bir şey yazmadım zaten' dedim. 'Son gün listelerden haberim vardı' diye ekledi. Oysa ben son gün Kemal Bey'in onu tamamen 'by-pass' ettiğini yazmıştım, öyle olmadığını söyledi. 'Ekrem Kerem Oktay vardı ama ben de vardım' dedi.
Tam anlaşamadık!
DEDESİ İLK KEMAL'E O SON KEMAL'E BAĞLI
Neyse... Benim merakım başkaydı. 'Diyap Ağa'nın torunuymuşsunuz doğru mu?' dedim. 'Evet! Annemin dedesi olur' dedi. 'O zaman bu hafta bir Diyap Ağa yazısı yazmam şart oldu' dedim. Gülüştük, telefonu kapadım.
(Telefondayken aklımdan ironik bir çağrışım geçmedi değil. Dedesi ilk Kemal'e (Atatürk) mutlak bağlıydı, torunu (Gürsel Erol) ise son Kemal'e. Ne ilginç değil mi?)
Cumhuriyet neden Diyap Ağa'ları çoğaltamadı diye hep sorarım kendi kendime. Neden Cumhuriyete ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne gönül vermiş yerel fikir önderlerini yaşatamadık?
Oysa Diyap Ağa'lar yaşasaydı ve çoğalsaydı bugün Kürt sorununu halletmiş olmaz mıydık?
SEYİTHAN'IN OĞLU DİYAP
Peki kimdi Diyap Ağa?
1852'de Çemişgezek'de dünyaya geldi. Kürt ve alevi bir ailenin çocuğuydu. Ait olduğu aşiret Ferhatuşağı Aşireti'ydi. Hemen hemen tüm Dersimli aşiretler gibi kökleri Orta Asya, Horasan'a dayanıyordu. 17. Yüzyılın sonlarında Dersim'e göç etmişlerdi.
DEVLETE İSYANA KALKIŞAN AŞİRETLERDEN OLMADI
Ferhatuşağı Aşireti diğer Dersimli aşiretlere göre daha varlıklı, toprağı iyi kullanan bir aşiretti. Görece daha refah içinde yaşıyorlardı. Bu yüzden Osmanlı'dan bu yana devlete isyana kalkışan aşiretler içinde yer almamışlardı.
Diyap Ağa'nın babası Seyithan Ağa'nın 3 çocuğu oldu. Diyap, Hüseyin ve Ane Hatun. Hüseyin hiç evlenmedi. Ane Hatun ise Diyap Ağa'nın meclise gittiği zamanlarda aşireti yönetti. Çok dirayetli ve kudretli bir kadındı. Diyap Ağa çok genç yaştan itibaren aşiret reisi oldu. 2 evlilik yaptı. İlk evliliğinden çocuk sahibi olmadı. İkinci evliliği Sultan Hatun'dan ise tam 7 çocuğu oldu. Veli, Mahmut, Hüseyin, Hasan, Süleyman, Elif ve Nare. (Ailenin büyük çoğunluğu soyadı kanunundan sonra Yıldırım soyadını aldı. Eski Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen de aynı aileye mensuptur.)
Diyap Ağa genç yaşına karşın Dersim'de saygı duyulan ve biraz da korkulan bir liderdi. 1915 olayları sırasında Ermenilere karşı kalkan olmuş, bölgesindeki Ermenilerin mallarına kimseyi dokundurtmamıştı. 1915'deki bu tavrı onu bölgede bir otorite haline getirmişti.
(Diyap Ağa'yı milli mücadele dönemini anlatan bir çok eserde bulabilirsiniz. Ama yaşamına ilişkin en derli toplu çalışma Kağan Gökalp&Suat Bulut'un yazdığı 'Dersimli Diyap Ağa' adlı kitaptır. Kripto Yayınları)
DERSİM VEKİLİ OLARAK MECLİS'E DAVET EDİLDİ
İlk mecliste Dersim mebusu olarak Ankara'ya davet edildi. Peki bu nasıl olmuştu.
İşte burada henüz tam olarak doğrulanamayan bir bilgiye sahibiz. Rivayet o ki Erzurum Kongresi'nden Sivas'a geçecek olan Mustafa Kemal'e, Ali Galip bir saldırı planlamaktadır. Erzurum Kongresi'nden sonra liderliği giderek pekişen Mustafa Kemal'i bu kez yolda avlayacaktır. Bu iş için Dersimli Haydar Ağa'ya yüklü miktarda para verir. Haydar Ağa ise Mustafa Kemal'in yolunu çevirir ve Ali Galip'ten aldığı parayı ona vererek 'Paşam mücadelenizde lazım olur' der.
Atatürk Meclis'in açılışında onu Dersim mebusu olarak çağırır ancak o 'Benim yerime Diyap gelsin' diyerek amca çocuğu olan Diyap Ağa'yı gönderir.
Bu versiyon doğrulanamıyor. Ama Diyap Ağa ile Atatürk'ün özel bir tanışıklıkları olduğu ve bunun da zamanla çok özel bir dostluğa ve ilişkiye dönüştüğünü biliyoruz.
Çünkü Diyap Ağa, ilk mecliste, Mustafa Kemal'in Dersim özel temsilcisi gibidir. Devrimleri, Mustafa Kemal'in yapmak istediklerini Dersimlilere bizzat o anlatır.
Diyap Ağa, kısa süreli parlamento hayatında hiç komisyonda yer almadı. Ama verdiği iki önerge ve iki kürsü konuşması var ki ikisi de birbirinden etkili ve iz bırakan çıkışlar oldu.
KÜRTLER TÜRKLER BİRDİR
1922'de Dersim'in Elazığ'dan ayrılıp vilayet yapılmasını teklif etti. Atatürk'ün de desteğiyle bu teklifi kabul edildi. Dersim vilayet oldu. Meclis konuşmalarına gelince...
Lozan'da Kürtlerin temsil edilip edilmeyeceği tartışılıyordu. Türk heyetinden ayrı bir de Kürt delegasyon gidecek miydi? Bugünlerde sıklıkla dile getirilen temsil hakkına bakın; Diyap Ağa nasıl karşılık verdi.
'Allah yardımcıları olsun. Hangisini münasip görmüşse öyle etsin. Hamdolsun; gidenler dinini, diyanetini bilen adamlardır. Heyet içinde bulunanlar zannederim kendisine, diyanetine hıyanet etmek istemez. Hepimiz biriz. Ne Türklük ne Kürtlük davası vardır. Hep biriz; kardeşiz. Ama düşmanlar bizi birbirimize saldırtmak için tuzaklar kuruyorlar. Sen şöylesin, ben böyleyim filan diye hile yapıyorlar. Ülke ne kadar ileri giderse o kadar iyidir. Bizim dinimiz diyanetimiz birdir. Bazıları bilmiyorlar, birçok şey söylüyorlar. Lailahe İllallah Muhammedin Resulallah! İşte bu...'
Diyap Ağa, Kürt temsilci talebini işte böyle kestirip attı. Ancak konuşmadaki İslam vurgusuna dikkat ettiniz mi? Diyap Ağa Alevi olmasına ve dinsel bir önder olmamasına karşın birleştirici temel unsur olarak hep İslam dinine vurgu yapıyordu.
BAĞIMSIZ KÜRT DEVLETİNE KARŞI ÇIKTI
Diyap Ağa'nın milli mücadeledeki en büyük rolü Koçgiri İsyanı'nda oldu. Sivas, Dersim ve Erzincan Bölgesi'ni kapsayan ve tarihimizdeki en büyük Kürt ayaklanmalarından kabul edilen Koçgiri İsyanı'na Diyap Ağa destek verseydi Ankara hükümetinin işi çok zorlaşacaktı. Koçgiri aşiret reisi Alişan bey, bizzat gelip Diyap Ağa ile görüştü. Bağımsız Kürt devleti kurmalarının an meselesi olduğunu anlattı. Israr etti. Ama Diyap Ağa, anlatılanları dinlemedi bile. Sanki Cumhuriyet ilan edilmeden ulus devlet modeline inanmış gibiydi; 'Hayır' dedi. 'Biz hükümetin yanındayız. Hepimiz biriz; isyanda dökülecek kanın, yitecek canların vebali boynunuzadır' (Diyap Ağa mebusluğunun sona erdiği yıllarda patlak veren Şeyh Sait isyanına da destek vermedi. Şeyh Sait'i bir bela olarak niteledi.)
KAÇMAYA MI GELDİK!
Asıl efsane konuşması Büyük Millet Meclisinin Kayseri'ye taşınması sırasında yaptığı konuşmadır.
Tarih Ağustos 1921.
Meclisin önemli bir kısmında olası bir işgale karşı meclis binasının en güvenli sayılabilecek yer olan Kayseri'ye taşınması fikri hakimdir. Diyap Ağa ağır ağır Meclis kürsüsüne çıkar ve o ünlü nutkunu söylemeye başlar.
'Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga edip ölmeye mi?'
Meclis'te büyük bir alkış tufanı kopar. Bravo sesleri, alkışlar yükselir. Herkesin beklediği cesur ses Diyap Ağa'dan çıkmıştır.
'Eğer meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin. Ama ben gidemem. Tek başıma bile olsam, bayrağım, dinim ve vatanım için son kurşunuma kadar savaşırım. Son kurşunu da kafama sıkarım. Bu böyle biline...'
Meclis'in Kayseri'ye taşınması fikrinden vazgeçilmesinde Diyap Ağa'nın önemli bir payı vardır.
1923'de milletvekilliği sona erdi. Hayattaki tek röportajını Enver Behnan Şapolyo'ya verdi. 1931'de artık iyice yaşlanmıştı. Uzun uzun kurtuluş yıllarını anlattı.
Diyap Ağa, bu röportajdan tam 4 yıl sonra 1935'de 83 yaşındayken öldü. Çemişgezek'deki Ekrek Köyü'ne gömüldü. Uzun yıllar mezarı yaptırılamadı. Yıllar sonra torunu Gürsel Erol dedesinin mezarını yaptırmak için çalıştı. PKK mezarın yapılmasına karşı çıktı, yıktırma tehdidinde bulundu. Ancak yine de mezar yapıldı.
***
Ne 1937'deki Seyit Rıza'nın başlattığı Dersim Ayaklanması'nı gördü ne de Ankara'nın başlattığı büyük Dersim harekatını... Her ikisine de kalbi dayanmazdı.
Ama özellikle Dersim'in adının TUNCELİ yapılmasına üzülürdü. Atatürk'e ve devrimlerine gönülden bağlı bir Dersimli olarak memleketinin adını değiştirmemesini Atatürk'ten rica ederdi. Ve onun yanına gelip o ünlü sözünü fısıldardı:
'Dersim Dağları Hepimize Yeter Paşam'
Twitter.com/gurkanhacir