11 Haziran 2014

KURAN'I KERİM TEFSİRİ (ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)

Hak Dini Kur’an Dili” adlı dokuz ciltlik dev eserin müellifi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, 1878’de Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğar. Babası, Burdur Gölhisar’a bağlı Yazır köyünden Numan Efendi’dir. Küçük yaşta köyünden ayrılan Numan Efendi, Elmalı’ya gelir, orada okur ve şer’iyye mahkemesinde başkâtip olur.
Hamdi Yazır, soyadı kanunundan sonra babasının doğduğu köyü kendine soyadı olarak alır. Yazır’ın önadı ise kendi doğduğu Elmalı’dan gelir. Yazır ilk ve ortaöğrenimini Elmalı’da tamamlar. Daha sonra İstanbul’a gelerek Küçük Ayasofya Medresesi’ne intisap eder. İstanbul’a on beş yaşında gelen Yazır, dönemin büyük bilginlerinden Kayserili Mahmud Hamdi Efendi’den icazet alır. Son derece zeki ve ilme meraklıdır. Kur’an’ı Elmalı’da bulunduğu yıllarda kendi gayretleriyle ezberler. Onun kıvrak zekâsına işaret eden bir başka özelliği de 40 günde Fransızcayı ağır eserleri tercüme edecek kadar öğrenmesidir.
Hamdi Yazır, 1906 yılında müderrislik imtihanında başarılı olunca Beyazıt müderrisi olur. 1907’de ise hukuk fakültesini birincilikle bitirir. Meşrutiyet’in ilan edilmesi ile memleketi Antalya’dan mebus seçilir. Bir süre Medresetü’l-Vaizin’de çeşitli dersler verir. Süleymaniye Medresesi’nde günümüzün profesörlüğüne denk olan mantık müderrisliği yapar. 1918’de Darü’l-Hikmet’il-İslâmiyye üyeliğine seçilir. Kısa bir süre sonra da aynı kurumun başkanlığına tayin edilir. 1. Dünya Savaşı sonrasında Evkaf Nazırlığı görevini üstlenir.
Elmalılı Hamdi Yazır arkasında pek çok eser bırakmıştır. Bunlardan en önemlisi ‘Hak Dini Kur’an Dili’ Kur’an tefsiri ve mealidir. Yazır, 27 Mayıs 1942’de vefat eder.

MEHMET AKİF VAZGEÇİNCE MEAL DE YAZAR

Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, Batılılaşmanın bir gereği olarak medreseler kapatılmış, yeni eğitim sisteminde din ve Arapça eğitimine son verilmişti. Fakat on dört asırdır İslâm kültürüyle yoğrulan bu topraklarda dinî ihtiyaçları karşılayacak okulların ortadan kaldırılması, ülkede dinî boşluk meydana getirmişti. Öyle ki, bu boşlukta dinî konularda ehliyetsiz kişilerce ticarî amaçlarla Kur’an tercümeleri hazırlandı. Bunlar arasında Yüce Beyan’ın aslından ziyade Batı dillerindeki tercümeleri esas alınan, tahriflerle dolu çalışmalar da bulunuyordu.
Konu TBMM’ye taşındı. En azından Kur’an merkezli temel İslamî kültürün millete kendi diliyle öğretilmesine karar verildi. Böylelikle Kur’an-ı Kerim ve temel hadis kitaplarının Türkçeye çevrilmesi için Diyanet İşleri Riyâseti görevlendirildi. Dönemin Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi ve yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki’nin ısrarları ile meal görevi Mehmed Akif’e, tefsir görevide Elmalılı Muhammed Hamdi’ye verildi.
Bir süre sonra Mısır’a giden Mehmet Akif meal çalışmasına orada devam etti. Hatta yazdığı mealleri Elmalılı’ya gönderiyor, o da tefsirine bu mealleri ekliyordu. Fakat bir süre sonra Mehmet Akif, yazdığı mealin ilerde Türkçe ibadet için kullanılabileceği endişesi ile geri adım attı ve tamamladığı meali TBMM’ye vermedi. Bu nedenle meal yazma işi de Elmalılı Hamdi’ye verildi. Kur’an’ın tefsiriyle birlikte mealini de yazan Elmalılı, 1926’da başladığı görevi 1938’de tamamladı.

Eserin özellikleri

Tefsirde takip edilecek genel esaslar, eserin önsözünde de belirtildiği gibi Diyanet İşleri Riyâseti ile yazar arasında imzalanan protokol ile belirlenir. Buna göre önce tefsiri yapılacak ayet veya ayetlerin altına mealleri yazılacak, ardından da bu bölüm tefsir edilecektir.
Elmalılı, tefsirinde ayetler arasındaki münasebetleri gösterir ve ayetlerin iniş sebeplerine değinir. Eserde Kur’an’ın farklı okunuş özelliklerine sahip kıraatleri hakkında bilgiler de yer alır. Yazır, gerektiği yerde Kur’an’ın ana konusunu ve muhtevasına işaret eden kelime ve terkiplerin dil izahlarını yapar. Tefsirinde özellikle fıkhî konularda ve itikatta Ehl-i Sünnet’e, amelde Hanefî mezhebine bağlı kalır.
Elmalılı, kitabına yazdığı 25 sayfalık önsözde o devirde tartışma konusu olan Türkçe Kur’an ve Türkçe ibadet üzerinde önemle durur. Türkçe Kur’an tabirini kullananlar için bu mukaddimede, “Türkçe Kur’an mı var be hey şaşkın? Kur’an Arapça’dır.” diye seslenen Elmalılı, Kur’an’ın insanı aciz bırakan edebî parıltılarına işaret eder.

Mevcut Baskılar

On iki yılda tamamlanan Hak Dini Kur’an Dili, dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1935-1939 yılları arasında İstanbul’da Ebüzziya Matbaası’nda dokuz cilt ve 10 bin takım olarak basılır. Bunun 2 bin takımı Elmalılı Hamdi’ye verilir, geri kalanı ise ücretsiz dağıtılır. Bu baskısından ofset olarak ikinci baskı 1960’ta, üçüncü baskı 1971’de yapılır. Daha sonra üçüncü baskı esas alınarak Prof. Dr. Suat Yıldırım başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanan bir fihrist 1982 yılında esere 10. cilt olarak eklenir. Tefsirin bugün farklı heyetler tarafından sadeleştirilmiş pek çok baskısı bulunuyor. y.uluturk@zaman.com.tr

Tefsirde kullanılan Türkçe

Hak Dini Kur’an Dili’ni ‘tefsirlerin şaheseri’, Elmalılı Hamdi Yazır’ı da Türkçenin üstatlarından kabul eden Fethullah Gülen Hocaefendi, müellifin eserinde kullandığı Türkçe için, “Elmalılı, son devirde Türkçe olarak kâbına kimsenin ulaşmasına imkân olmayan bir tefsir yazmıştır.” der. Kitapta kullanılan dil, devrinin dilinden daha ağır değildir. Fakat ilk baskısından elli yıl kadar sonra eserde sadeleştirme yoluna gidilmiştir. Elmalılı’nın Türkçeyi ne derece güzel ve ahengiyle kullandığını Hak Dini Kur’an Dili’nin mukaddimesine serlevha yaptığı, bir nevi münaacat da diyebileceğimiz şu satırlar açıkça gösterir:
“İlahî! Hamdini sözüme sertâc ettim, zikrini kalbime mi’râc ettim, Kitabı’nı kendime minhâc ettim. Ben yoktum var ettin, varlığından haberdâr ettin, aşkınla gönlümü bîkarar ettin. İnayetine sığındım kapına geldim, hidayetine sığındım lütfûna geldim, kulluk edemedim affına geldim. Şaşırtma beni doğruyu söylet, neş’eni duyur, hakikati öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam, Sen söyletmezsen ben söyleyemem, Sen sevdirmezsen ben sevdiremem. Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini. Sevdin Habibi’ni kâinata sevdirdin; Sevdin de hil’at-i risaleti giydirdin; Makâm-ı İbrahim’den Makâm-ı Mahmud’a erdirdin. Server-i asfiyâ kıldın. Hatem-i Enbiyâ kıldın. Muhammed Mustafa kıldın. Salât-ü selam, tahiyyât-ü ikrâm, her türlü ihtiram O’na, O’nun âl-ü ashab-ü etbâına ya Râb!”

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...