Babil Tanrıları
Anşar (Babil): Tiamat ve Apsu'nun oğlu, Kişar'ın ağabeyi ve kocası.
Anu [An] (Babil): Anşar ve Kişar'ın oğlu.
Apsu (Babil): Tiamat'ın kocası, Anşar ve Kişar'ın babası, tüm tanrıların ve tatlı suların efendisi.,
Damnika (Babil): Ea'nın karısı ve Marduk'un annesi.
Ea (Babil): Anu'nun oğlu, Damnika'nın kocası, Marduk'un babası ve Apsu'dan sonra tüm tanrıların ve tatlı suların efendisi.
Enlil (Babil): Yeryüzü ve gökyüzü arasındaki havanın tanrısı.
İster / İştar (Babil): Nintu gibi, erkek egemenliğindeki yaratılış söyleninde yer almamıştır.
Kişar (Babil): Tiamat ve Apsu'nun kızı, Anşar'ın kız kardeşi ve karısı.
Kingu (Babil): Marduk'a karşı Tiamat'ın güçlerini yönetir.
Marduk (Babil): Ea ve Damnika'nın oğlu, en akıllı ve yetenekli tanrı, tüm tanrıların efendisi oldu.
Mummu (Babil): Tiamat ve Apsu'nun oğlu, sislerin tanrısı.
Nintu [Ki] (Babil): Erkek egemenliğindeki yaratılış söyleninde yer almamıştır. Burada Anu'nun karısı ve Enlil'in akrabaları yoktur.
Sin (Babil ve Sümer): Ay tanrısı, Şamaş'ın babası.
Şamaş (Babil ve Sümer): Sin'in oğlu, Güneş tanrısı. Zayıfları, haksızlık yapılanları ve gezginleri korur
Tiamat (Babil): Ulu Tanrıça veya Ana Tanrıça, Toprak Ana, tüm yaşamı besleyen, Apsu'nun karısı, Anşar ve Kişar'ın annesi, tuzlu suların efendisi.
|
Babil'in Asma Bahçeleri
M.Ö. 450'li yıllarda tarihçi Herodot "Babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar." demiştir. Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk'a yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu.
Babil, M.Ö. 605'den itibaren 43 yıl hüküm süren kral Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.
Bahçeler Nebuchadnezzar'ın sıla hasreti çeken karısı Amyitis'i neşelendirmek için yapılmıştı.Amytis, Medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla Nebuchadnezzar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya'nın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı.
Yunanlı coğrafyacı Strabo'nun M.Ö. birinci yüzyıldaki tanımlamasına göre, bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehrinden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Zincir pompa, biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi. Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.
Yunanlı tarihçi Diodorus'a göre bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte ve 120 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi.
Ninova'daki Asurbanipal kitaplığında bulunan çivi yazısı tabletlere göre Babil'de 53'ü büyük, 650'si küçük olan toplam 703 tapınak, 360 sunak, 2 ayin yolu, 24 büyük cadde ve 3 kanal vardı. Şehir dörtgen bir plana göre kurulmuştu. Biri iç, diğeri dış olmak üzere 16,5 kilometre uzunluğunda 2 surla çevriliydi. Surların dışında bütün şehri çevreleyen su hendekleri de vardı.
İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle Pers Kralı Keyhüsrev'in Babil'i fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. Bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir.
Eski Babil'den Semavi Dinlere: Lilith |
|
Eski Babil'den Semavi Dinlere: Lilith
İnsan yavrularına musallat olarak ölümlerine neden olan habis dişi varlıklara, dünya kültürlerinde, özellikle de Sümerlerden itibaren yaygın bir şekilde rastlanmaktadır. Sümer mitolojisinden ciddi anlamda etkilenen İbrani mitolojisindeki Hz. Âdem’le birlikte ona es olması için balçıktan yaratıldığına, Hz. Âdem’e boyun eğmediği için Cennet’ten çıkarıldığına, Cennet’ten çıkarıldıktan sonra Seytan’la evlenerek ondan yüzlerce çocuk dünyaya getirdiğine, Tanrı’nın Cennet’e geri dönme teklifini kabul etmediği için çocuklarının öldürüldüğüne, öldürülen çocuklarının intikamını almak için yeni doğanları öldürdüğüne inanılan Lilith, yeni doğan çocuklara musallat olan bu habis dişi varlıkların en bilinenidir.
Milattan Önce 2000’li yıllarda yazıldığı tahmin edilen bir Babil amforası, kanatlı ve baykuş ayaklarına sahip, güzel ve çıplak bir tanrıça olduğunu belirtmektedir. Lilith, 2 aslanın huzurunda ve baykuşların gözetiminde durmaktadır. Ortaçağ Yahudi mitleri ve haham açıklamaları, Lilith’i Aden Bahçesi’ndeki iyiyi ve kötüyü bilme ağacındaki yılan olarak betimlemektedirler. Yılan ve Lilith arasında kurulan bu sembolik bağlam Lilith’in ayartıcı kadın olarak istiaresine neden olmuştur. Lilith, yaşamına yalnız uyuyan erkeklerin rüyasına girerek, onları seksüel açıdan uyararak devam etmiştir. Hahamların kadınlara vaazları, Lilith gibi davranmamalarına yönelik uyarılar şeklindedir. Hahamlar ve mitler, bağımsız ve şeytânî kadın davranışlarının kökeni Lilith’e dayandırmaktadır.
Sümer kabartmalarında betimlenen Lilith, bu uygarlığın cinsellik, bereket ve savaş tanrıçası İnanna betimlemeleriyle benzerlik taşır. Sümer metinlerinde erkekleri yoldan çıkartmak için İnanna tarafından gönderildiği ifade edilen (Asur ve Babil anlatılarında da İnanna’nın eşdeğeri İştar’ın hizmetçileri olan) Lilitu’lar, aynen İnanna gibi, ellerinde bereket ve bolluğu temsil eden saz kamışları, 2 aslanın sırtında durur ve aynı başlığı takar halde betimlenmiştir. İnanna’nın sahip olduğu “mes”, yani uygarlığın doğmasını ve gelişmesini sağlayan bilgi de Lilitu betimlemelerinde 2 baykuş olarak sembolize edilmiştir.
Yahudi kutsal metinlerinde iyi ve kötü tüm varlıklar Tanrı’nın kontrolünde kabul edilir. Bununla beraber halk inanışlarının kutsal kitabı etkilemesine örnek olarak görülebilecek “sedim” (kötü ruhlar) ya da “lilith” gibi deyimler de Yahudi kutsal metinlerinde yer almaktadır. Aslında bunlar değişik putperest milletlerde tapınılan ilahlardı. Bunlardan sedim putperestlerin tanrıları “Seirim”, Lilith ise Mezopotamyalıların “Lilitus”uyla bir tutulmaktadır. Bu putperest tanrıları, satir (yarı insan, yarı keçi) ve tüylü olarak tasvir edilmekteydi. Putperestlerin bu tanrıları, Yahudilerce harabelerde mevcut olduğuna inanılan cinler hâline dönüştürülmüştür.
İnanışa göre kötü bir ifrit haline gelen Lilith gece hava karanlıktan sonra yeni doğum yapmış evlere girerek loğusa kadınların bebeklerini boğmaktadır. Bu yüzden de günümüzde kimi Museviler arasında bir adet olarak, Loğusa kadın akşamları evde yalnız bırakılmaz ve akşamları çamaşır ipinde çocuk bezi bırakılmaz, çünkü bunları gören Lilith'in o evde çocuk olduğunu anlamasından endişe edilir.
Lilith'in geçmişinin tektanrılı dinlerden çok daha önceye, eski Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzandığını söylemiştik. Genellikle Sümer ve Babil mitolojisindeki rüzgar tanrıçası Lilituyla ilişkilendiriliyor. Lil, fırtına ya da rüzgar anlamına geliyor. Bir Babil metninde ise, büyük tanrıça İştar'ın tapınak fahişesidir. İştar, eski doğu dinlerinde şehvetli aşkın, tutkunun ve baştan çıkarıcılığın tanrıçası kabul ediliyordu. Bu özellikleri nedeniyle, fahişelerin, özellikle de kült olan tapınak fahişelerinin koruyucu tanrıçasıydı.
Tapınak fahişeliği meşru bir işti. Herodot'un bize ulaşan yazılarında, Babil'de her genç kızın bir kez yabancı bir erkekle cinsel ilişkiye girmek zorunda olduğu biliniyor. Fakat, bu tapınak fahişeliği kesinlikle küçük düşürücü bir iş değildi. Babillilerin yabancı erkekleri tanrı olarak gördüğü sanılıyor. Kendilerini onlara teslim eden genç kızlar, simgesel olarak tanrıların eşi haline geliyor ve kutsallaşıyorlardı.
Lilith'e kimi özellikler Babil'in kötü tanrıçası (belki de dişi şeytanı demek gerek) Lamatsu'da da görülüyor. Lamatsu halk arasında albastı ya da loğusa hastalığı olarak bilinen rahatsızlığın ortaya çıkmasını sağlıyor, hamilelere zarar verip yeni doğan bebekleri öldürmeye çalışıyordu. Antik Mezopotamya’da, bugünün Lilith temasının kökeni olan dişi şeytanlar; salgınlar, zor hastalıklar ve ölüm ile ilişkilendirilmiştir.
Yunan mitolojisindeki Lamia da yine çocuk ve annelere kötülükler yapan Lamia şeytanlarını yönetiyordu. Efsaneye göre, Lamia’nın, Zeus ile ilişkisi olduğunu öğrenen Hera, onu sürekli ölü çocuk dünyaya getirmekle cezalandırmış ve ölü çocuklarını görmekten kaçamaması için de gözlerini kapatma yeteneğini almıştı. Duyduğu acıysa Lamia’yı bir canavara dönüştürmüş ve onun, yeni doğan çocukları kaçırıp yemeye yönelmesine neden olmuştu.
Lilith’in özellikleri, Arap anlatılarındaki Karina’da da ortaya çıkar. Bu anlatılarda, kadının “gölgesi” olan Karina, hamilelik döneminde kadının yerini almaya ve düşüğe neden olmaya çalışır. Anne, çocuğunu doğurmayı başarırsa da bu sefer benzer yolları çocuk üstünde deneyerek onun büyümeden ölmesine uğraşır. Karina, bunlara ek olarak, karı-koca arasında sürekli uyumsuzlukları körükleyen bir varlık olarak da kabul edilmiştir. Burada, evlilik bağını zayıflatma özelliğiyle Yahudi inanışlarındaki Lilith ile benzerlik taşır.
Lilith, Musevilik ve Hıristiyanlık inançlarında Âdem'in ilk eşidir. Tevrat'ın ilk bölümü olan Yaradılış bölümünün 1. Bab'ında Âdem ile beraber bir dişi yaratıldığı, 2. Bölümdeyse Âdem'in kaburga kemiğinden bir dişi yaratıldığı yazılıdır. Tevrat'ta açıkça yer almamasına rağmen; birçok Yahudi dinî kaynağı 2. Bölümde sözü geçen dişinin Âdem'in 2. karısı olduğu, 1. bölümdekinin ise ilk karısı olan Lilith olduğuna inanırlar.
Lilith, Yahudi inanışında Havva'dan önce gelen ilk kadındır ve kötülüğü, erkeklerin üstünde egemenliği ve erkeğe başkaldırmayı canlandırır. Adem gibi aynı topraktan yaratıldığı için, Adem ile cinsel ilişkiyi reddetmesinden kaynaklanan bu anlaşmazlık, Lilith'in Cennet'ten ayrılmasıyla son bulur. Lilith'in yerine Tanrı Adem'in kaburga kemiğinden Havva'yı yaratır.
Efsaneye göre Adem’in Havva’dan önce başka bir karısı vardı. Adı Lilith’ti. Yine efsaneye göre Lilith çok gururlu bir kadındı ve Adem ile eşit olduğunu iddia ediyordu. Bu iddiası yüzünden Adem ile bitmez tükenmez kavgalara giriştiler. Ve sonra Lilith cenneti ve Adem’i terk etti.
Adem karısını aslında o kadar çok seviyordu ki bu ayrılığa dayanamadı. Her dakika döktüğü gözyaşlarını da Tanrı’nın yüreği kaldırmadı. Tanrı Lilith’ten geri dönmesini istedi fakat o geri dönmeyi reddetti. Böyle olunca sevgili kulu Adem için fizik olarak Lilith’in birebir aynısı olan fakat Lilith’ten daha itaatkar, daha uyumlu bir kadını yani Havva’yı yarattı. Lilith ise rivayete göre ondan sonra intikam almak için yaşadı; kadınların ve çocukların korkulu rüyası oldu. Diğer bir anlatıma göreyse Âdem ile Havva ilk günahı işleyip Cennet’ten kovulduktan sonra çocukları oldu ve Lilith bunu kıskanır ve bundan sonra adem oğullarından doğacak her bebeği öldürmeye yemin etti. Bu yüzden de günümüzde bile kimi Museviler arasında bir adet olarak, Loğusa kadın akşamları evde yalnız bırakılmaz ve akşamları çamaşır ipinde çocuk bezi bırakılmaz, çünkü bunları gören Lilith'in o evde çocuk olduğunu anlamasından endişe edilirmiş.
Lilith'in efsanede geçen Kızıldeniz'e gitmek için söylediği "yasak kelime" ya da "sihirli kelimeler", efsanenin farklı memorantlarda Tanrı'nın yasak adı (İsm-i Azam'dır). Adem'in Tanrı'ya Lilith'in kaçtığını söylemesi üzerine tanrı Lilith'le görüşür. Tanrı bu görüşmede Lilith'den o kadar etkilenir ki ona gizli adını söyler. Tanrı’nın gizli adını bilmek önemli bir güçtür ve Lilith Tanrı’dan ona kanat vermesini ister. Tanrı ona kanat verir. Bu bakımdan bu 2 semavi dindeki Lilith motifinin kanatlı ve baykuş ayaklı olarak betimlenen Sümer anlatılarından alınmış olduğu görüşünü kuvvetlendirir.
Lilith’in iblis olarak Isaiah 34:14’te bahsedildiği üzere baykuşlar, kuzgunlar, çakallar, vaşaklar, sırtlanlar ve keçi iblislerle yaşadığı söylenmektedir. Fakat Lilith’in şeytânî kökeni Eski Sümer Mitolojisi’ndeki 4 vampir iblisten biri olduğuna dayandırılmaktadır.
Lilith, Adem’den sonra, düşmüş meleklerden Samael’in 4 eşinden ilki olur. Tanrı, Samael ve Lilith’in çocukları olan lilin’lerin dünyayı doldurmasını engellemek için Samael’i hadım ettikten sonra, Lilith, Samael’i de terk ederek şehvetle ilişkilendirilen, Yahudi inanışlarında Tüm İfritlerin Kralı Asmodeus’un eşi olur ve geceleri dünyadaki erkelerin rüyalarına girerek onları baştan çıkarmaya koyulur. Kimi ifritbilimciler Asmodeus, Samael ve İslam’daki Şeytan’ı bir olarak görmekte ve Lilith’in tüm diğer ifritlerin anası olduğunu ileri sürmektedirler.
Farklı bir anlatıma göreyse tüm Demonların ve diğer canavarların anası Adem’in ilk karısı Lilith’tir. Kibir yüzünden cennet bahçesinden kovulan Lilith, meleklerin başı olan Işık getiren Lucifer’i baştan çıkarır ve onu Tanrı'ya karşı ayaklanmaya ikna eder. Bunun üzerine Tanrı her ikisini de lanetler ve cehenneme sürer. Burada Lilith ve Lucifer’in birleşmesiyle Lilith tüm Demonlara ve canavarlara hayat verir.
Lilith öyküsü, sadece Tevrat ve İncil’de geçer. Kurân’da yoktur. İnsan kızının hikayesi son kutsal dinde Lilith’ten değil Havva’dan başlatılır. Aslında efsanedeki Lilith kadının anaerkil dönemdeki halini sembolize eder. Havvaysa kadının iktidarını ve özgürlüğünü kaybettiği ataerkil dönemi. Özgürlük ve eşitlikten yana olan Lilith sonraki dönemlerde karalanmış, bir şeytan olarak görülmüş; yılan ya da baykuş olarak betimlenmiştir. Anaerkil dönemde olumlanan bütün özellikleri kötülenmiş ve Lilith giderek dinler tarihinden çıkarılarak unutulmaya terk edilmiştir.
Her 2 inanç geleneğine göre, Lilith’i kötü, karanlık, başına buyruk kadın; Havva’yı itaatkâr fakat her daim çalmak gibi bir suç işleyebilecek, bilinemez bir kadın olarak düşünürüz. Toplumsal cinsiyet rejimine dayalı sömürünün ikiliklere göre düşünme yoluyla meşrulaştığını vurgulayan Helene Cixious, Medusa’nın Kahkahası’nda, cinsiyetlerin birbirlerinden aşırıldığını anlatır. Bu aşırılma hikâyesinde, erkek kadın olmayandır. O zaman erkek, daimi olarak kendini kadın aynasından görmeye mahkûmdur.
Başka bir deyişle, erkekliğin öyküsü kadınlıktan çalınmıştır. Hegemonik söylem, ikiliklerini inşâ ederken, aşırma eylemini yok eder ve unutturur. Kimlikler o kadar büyük bir kaostur ki; aşırılmış hikâyeleri yeniden aşırmak için kadınlığı ya da erkekliği yeniden keşfe çıkarsak, erkek ve kadın kimlikleri aşırma eyleminden doğan yokluğu tariflemeye yetmez. Cinsiyet yokluğu bir uçurum kadar derin ve karmaşıktır… O zaman, beyaz kadının hikâyesi, zenci kadından çalınmıştır- çünkü beyaz siyah olmayışından dolayı beyazdır; beyaz efendi.
Modern Luciferyenizm’de Lucifer’ın yandaşı olarak kabul edilen Lilith, Crowley’in, Thelema (Kanun) sistemi içerisinde ortaya çıkardığı; dişil cinsel dürtüleri ve özgürleşen kadını temsil eden; en doğurgan halinde Toprak Anayla özdeşleşen; Kızıl Kadın, Büyük Ana ya da Menfur Olanların Anası olarak adlandırdığı Babalon adındaki tanrıça şeklinde tasvir edilir. Geceleri erkeklerin rüyalarına girerek onları baştan çıkaran dişi şeytan olan Sukkubus’ların kraliçesidir. “Luciferyen Üçleme” olarak bilinen üçlemenin, Samael ve Kabil’in yanındaki dişil parçasıdır. Samael ve Lilith bir araya geldiğinde, Baphomet ya da Mendes Keçisi olarak bilinen çift cinsiyetli varlığı meydana getirirler.
Neo-Pagan kültlerindeki Lilith inanışıysa bu sembole çok daha olumlu yaklaşmaktadır. Neo-Pagan inanışı odur ki; Lilith, antik Sümer, Babil ve İsrail inanışlarında doğumun, çocukların, annelerin ve cinselliğin tanrıçası olmasına rağmen, ataerkil toplumların ve inançların doğuşunun ardından zaman içerisinde ifritlik kademesine indirilmiştir.
Kimi diğer modern görüşler de, Lilith’in, esasında annelik ve doğum ile ilişkili bir tanrıçayken, Semitik dinlerin doğuşunun ardından bir şeytana dönüştürüldüğünü savunurlar. Günümüzdeki Lilith, bu yeni haliyle, ismini feminist dergilerine vermekten modern fantastik hikayelere ve korku romanlarına konu olmaya, felsefi yaratıcı sembolizmden dişil özelliklerle bağdaştırılan kavramların olumsuz, aşırıya kaçan yönlerini ifade etmeye kadar birçok işlev görür olmuştur.
Lilith ve Havva
Yahudi inancına göre yaratılan ilk kadın Havva değil Âdem gibi topraktan yaratılan Lilith’tir. Fakat Lilith’in yaratıldığı toprak tozlu ve pistir. Lilith Âdem gibi kendisi de topraktan yaratıldığı için sevgi ilişkilerinde kesin eşitlik ister ve Âdem’e de karşı gelir. İsteklerini kabul ettiremeyince de onu terk edip şeytanlarla bir yaşam sürmeye başlar. Lilith’in geri dönmesi için Tanrı tarafından gönderilen meleği Lilith aşağılayarak geri gönderince; Tanrı, erkek karşısında itaatin sembolü olan Havva’yı yaratır. Havva, topraktan yaratılmadığı için Âdem’le eşit değildir.
Lilith’e göre daha sadık ve itaatkar bir mizaca sahip olan Havvaysa yasak elmayı Âdem’e yedirdiği için Âdem’in ve dolayısıyla tüm insanlığın ölümsüzlüğüne son vermiş, hayata ölümü eklemiştir. Yine yaptığı bu hatadan dolayı kadınlar ağrı ve sancılar içinde çocuk doğurmayla cezalandırılmıştır. Yahudi erkekleri kadını sinagogun yani cemaatin dışına itmişlerdir. Yine Yahudi erkekleri hâlâ sabah duasına Tanrı’ya kendilerini kadın olarak yaratmadığı için şükürle başlarlar.
Hıristiyan inancındaysa –özellikle ortaçağda- 2 tür kadın vardır; ilki erkeği hataya sürükleyen ve dikkat edilmesi gereken Havva’yla simgelenen kadın, ikincisiyse kutsal ve erişilmez olan, Meryem’le simgelenen kadındır. Kadın, bu dinde ya ulaşılamayacak bir varlıktır ya da erkeği hataya sürükleyen ve Hıristiyan tarihinde uzun zaman insan olduğundan şüpheye düşülen bir varlıktır.
Yahudi Mitolojisinde Lilith ve Erkek Sünneti Geleneği
Altıncı günde Tanrı kendi imgesinden erkek ve kadını yaratır. Adem’i saf tozdan yaratırken, Lilith’in yaratılması sırasında kir, pislik ve çamurları da ekler. Adem ve Lilith beraber huzuru hiçbir zaman bulamazlar. Adem Lilith ile yatmak istediğinde Lilith “Neden senin altına yatmak zorundayım, ben de senin gibi tozdan yapıldım, yani sana eşitim.” der. Adem’in boyun eğmeye zorlaması sonucundaysa Tanrı’nın sihirli ismini söyleyerek rüzgar haline dönüşür ve Kızıldeniz’e kaçar.
Adem’in şikayeti üzerine Tanrı, Senoy, Sansenoy ve Semangelof isimli meleklerini Lilith’i geri getirmek üzere gönderir. Bu sırada Lilith şeytanlarla beraber olup, ıslak rüyalar gören ya da mastürbasyon yapan erkeklerin spermleriyle her gün yüzlerce lilim denilen şeytan yavruları doğurmaktadır.“Adem’e geri dön yoksa seni boğarak öldürürüz.” Meleklerin bu çağrısı karşısında Lilith, “Kızıldeniz’deki yaşadıklarımdan sonra nasıl dürüst bir ev kadını olabilirim?” der. Cezasının ölüm olacağı söylendiğindeyse “Nasıl ölebilirim ki, Tanrı bana 8. güne kadar tüm erkek çocukların, 20. güne kadar da tüm kız çocukların bakım sorumluluğunu verdi. Yine de sizlerin isimlerini bir muskada görürsem, söz veririm o bebeği rahat bırakacağım.” Bu tılsım sözü üzerine melekler anlaşır ve geri dönerler. Fakat Tanrı, Lilith’i her gün 100 tane çocuğunun ölmesiyle cezalandırır. Böylece insan yavrusuna zarar veremediği durumlarda Lilith, kendi yavrusuna dönecek ve kendisinden kaybedecektir.
Buna rağmen Lilith, Adem’i rahat bırakmaz. Kabil’in işlediği ilk cinayetten sonra Havva’dan ayrılan ve dünya üzerine günahı getirdiği için 130 yıl boyunca oruç tutmaya yönelen Adem, geceleri, rüyalarında, sık sık Lilith’in saldırılarına ve baştan çıkarmalarına maruz kalır. Lilith’in Adem’den olan-Norveç halk anlatılarındaki Huldrefolk ile özdeşleştirilen-çocukları da “insanlığın hastalık ve belaları” olarak yeryüzüne yayılırlar. Kimi anlatılardaysa Kabil, zaten Adem’in Lilith’ten olan oğullarındandır.
Yahudi Mitolojisinde anlatılan, Babil-Asur’ca Lilitu’dan gelen Lilith, kabul edilen en eski kayıtlı hikâye olan Sümer tabletlerinde (Gılgamış destanı) Lillake olarak görünür. Daha birçok eski hikâyede ortak nokta Lilith’in çağlar boyu kadınlara atfedilebilecek bütün olumsuz sıfatların taşıyıcısı olmasıdır: Baştan çıkarıcı, fahişe, cadı, vampir, cinlerin başı, gece canavarı 'unvan'larından bazılarıdır. Hatta illet kelimesinin de kökeni olduğu düşünülmektedir. Birçok Yahudi toplumunda yukarıdaki hikaye ve Lilith ile melekler arasındaki diyaloglar ritüellerde kendilerine karşılık bulmaktadır. Doğum odasında kapı üzerine kömür ile bir daire çizilmekte ve içerisine “Adem ve Havva. Lilith dışarı” yazılmakta, yine kapı üzerine 3 meleğin isimleri yazılmaktadır.
Lilith sünnetli erkeklere yaklaşmamaktadır. Erkek bebekler sekizinci günlerinde sünnet edilerek korunmaktadır. Ayrıca sünnetin mastürbasyonu da engellediğine inanılmakta, bu sayede şeytan yavrularının da doğmasının engellendiği düşünülmektedir. Mastürbasyonun sünneti engelleyeceği görüşü birçok bilimsel tıbbi makalede de kendisine yer bulmuştur. Lilith’in bir şekilde bebeklerin yanına yaklaştığının göstergesinin uyuyan bebeğin yüzünde gülümseme olması olduğu düşünülür. Bu durumda bebeğin dudağına hafifçe vurularak Lilith’in kaybolması sağlanır.
Sanat ve Edebiyat'ta Lilith
Lilith yalnızca erkekleri değil eşit olduğu düşüncesine sevk ettiği için kadınları baştan çıkarma konusunda Şeytan’ın en büyük yardımcısıydı. Artık, kötü amaçlı kullandığı güzelliği ve baştan çıkarıcılığı ön plana çıkıyordu. İnsanlar bir yandan büyü ve tılsımlarla ondan korunmaya çalışırken, diğer yandan kendilerini onun büyüsünden kurtaramıyorlardı. Böylece 19uncu yüzyıla geldiğimizde Lilith artık dinî kimliğinden sıyrılarak ressamlar ve edebiyatçılar için sevilen bir motif, sıradışı bir malzeme oldu. İngiliz ressam Dante Gabriel Rossetti’nin yaptığı “Lady Lilith” tablosunda bu cadı, Victoria Dönemi’nin güzellik anlayışına uygun olarak tasarlanmış ve gösterişli dekoltesiyle uzun kızıl saçlı, biraz dolgun, etli dudaklarla resmetmişti.
Edebiyat dünyasına da girince, şeytan kadın kimliği tamamen kayboldu. Artık ona korku ve nefretle bakılmıyor, hatta sempatik bile bulunuyordu. Aydın fikirliler kötü kalpli şeytan kadın tiplemesini rafa kaldırmışlardı. Kabul gören aslında bu şehvetli güzellik değildi. Lilith’in Adem’in ilk eşi olduğunu anlatan efsane'ydi. Çünkü bu öykü, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne uzanan bir tartışmayı başlatmıştı.
Feminizm ve Lilith
Antik Mezopotamya uygarlıklarından beri yaratılış efsanelerinin bir parçası olan Lilith, her zaman için bir “dişil gurur” ve “feminizm” sembolü olagelmiştir. Çoğunlukla şeytânî özelliklerle ilişkilendirilen Lilith, zaman içerisinde sembolizm olarak kimi değişimler geçirmişse de “kötücül”doğasını hemen hiç kaybetmemiştir.
Modern Yahudi feministler Lilith’in erkek otoritesini reddetmesine ilgi duymaktadırlar ve yine onlara göre Lilith, Yahudi kadınları için pozitif bir sembol oluşturmaktadır. Midraş’ın ataerkil doğasını reddetmek amacıyla kadınların kız kardeşlik ideasını ve Lilith ile Havva arasındaki dostluğu içeren bir hikayeyi yeniden ele almışlardır. Havva da kadınların ıslahına ihtiyaç duymaktadır çünkü Aden Bahçesi’ndeki değişimi başlatan kendisidir. İyiyi ve kötüyü bilme ağacından meyve yemenin yasak olması, itaatkarlığın sembolize edilmiş halidir. Havva da tıpkı Lilith gibi erkek otoritesini reddetmiş ve bilginin arayıcısı, limitlerin test edicisi olmuştur. Havva, hikayedeki bilinçli aktördür ve kanısına Adem’e danışmadan varabilmektedir. Yahudi geleneklerinin içerisine katılmış olan Aden Bahçesi hakkındaki kimi olası yorumlar da bulunmaktadır. Hıristiyanlığın tamamladığı üzere, Havva’nın otoriteye karşı gelmesini Yahudiliğin tam olarak açıklayamadığı görülmektedir. Havva’nın yani kadının var oluşuyla gelen “İlk günah” ithamının tıpkı Aziz Augustine’inki gibi sonraki yorumlarda bulunmayışı dikkat çekmektedir. Tanrı’nın kendisine karşı gelen ve emirlerine itaat etmeyen yılanı, Havva’yı ve Adem’i cezalandırma şekilleri ayrı ayrıdır. Yılanı en lanetli hayvan kılarken (Yaratılış 3:14), Havva’ya da doğum sırasında büyük acılar çekme ve kocasına karşı istekli olup O’nun yönetimine girmesi cezalarını uygun görmüştür (Yaratılış 3:16). Tanrı’nın Adem’e biçtiği cezaysa toprağı işlemeden, emek vermeden yiyecek bulamaması oldu ve bu 3 lanetlenene baktığımızda Havva’ya verilen cezanın “doğum” kelimesinin ilk geçtiği yer olduğunu da görmekteyiz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|