. T.C. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ANKARA
GÖRDÜKLERİM YAŞADIKLARIM
1. T.C. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ANKARA GÖRDÜKLERİM YAŞADIKLARIM
I WITNESSED and LIVED THROUGH CE QUE J’AI VU ET VÉCU MOI-MÉME (Erzurum 1917-1918) YARBAY [Lt.Col.] TVERDOHLEBOFGenelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları ANKARA GENELKURMAY BASIMEVİ 2007
2. Yayına Hazırlayan / Editor Dr. Öğ. Alb. Ahmet TETİK Fransızcaya Çeviri /Traduction en Français: Prof.Dr. Sevim SÖNMEZRusçadan Çeviri / Translation from Russian: Öğ. Bnb. Ertuğrul BOSTANCI İngilizceye Çeviri / Translation into English: Uzm. Y. Serdar DEMİRTAŞ Belge Ayırım / Document Classification Uzm. Nuri BAYRAK Belge Onarım / Document Restoration Türkân YILMAZ Belge Çekim / Document Scanning Uzm. Erol SESİGÜR Veri Hazırlama / Data Processing Nuray ÇALIŞKAN
3. SUNUŞ Tarihî olayları gerçek yönleriyle ortaya çıkarmak, öğrenmek veaydınlatmak için uygulanan yöntemlerden birisi de tanıkların şahitliğinebaşvurmaktır. Doğal olarak olayın birinci derecede görgü tanıklarının ifadeleriçok önemlidir. Birinci Dünya Savaşı’nda, Doğu Cephesi’nde meydana gelen olaylarınaydınlatılmasında kullanılan başvuru kaynakları da arşiv belgeleridir. Bucephedeki Ermeni kaynaklı olayların gerçek yönünün ortaya konmasında,birinci derecede tanıkların şahitliklerinin önemi inkâr edilemez. Gnkur. ATASEBaşkanlığınca yayımlanan “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918”adlı belge yayında tanıkların gözlemlerini aktaran belgeler yer almıştır. Doğu Cephesi’nde meydana gelen olayların birinci derecedetanıklarından birisi de Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alay KomutanıYarbay Tverdohlebof’tur. 1917 yılı sonlarında ve 1918 yılının ilk aylarındaErzurum ve Erzincan’daki Ermeni terörüne bizzat tanık olan Rus YarbayTverdohlebof’un gördüklerini ve yaşadıklarını aktardığı belgeler de tarihetanıklık etmek üzere bu kitapta yayımlanmaktadır. Yarbay Tverdohlebof’un Gnkur. ATASE Başkanlığı Arşivinde mevcutolan orijinal Rusça el yazılı belgelerin aslı ile Türkçe, İngilizce, Fransızcaçevirileri bir arada kitap olarak kamuoyunun ve bilim dünyasının istifadesinesunulurken, Ermeni terörünün ulaştığı boyutlar tüm çıplaklığı ile gözler önüneserilmektedir. Ermeni vahşetinin ulaştığı boyutlar, Türklere karşı savaşan veErmenilerle iş birliği içinde bulunan Rus yarbayı bile çileden çıkarmayayetmiştir. Yarbay Tverdohlebof, tüm çabalarına rağmen Ermeni vahşetiniönleyemediğini, üzüntü ile günlüğüne not düşmüştür. Şimdi soruyoruz, Ermeni soykırımından bahsedenler, bu belgelere nediyeceksiniz? Saygılarımızla. Eyüp KAPTAN Korgeneral ATASE Başkanı
4. PRESENTATIONOne of the methods used in learning and enlightening of the historical truthswith all their due aspects is the studying of the testimonies of the witnesses.At this point the testimonies of the first hand eye-witnesses becomeextremely important.The sources of reference used in studying the events that took place on theEastern Front, during the First World War, are the archive documents. Theimportance of the testimonies of the eye-witnesses in revealing the trueaspects of the Armenian atrocities can never be denied. The document-publication series “Armenian Activities in the Archive Documents 1914-1918,”published by the Turkish General Staff Directorate of Military History andStrategic Studies, also includes documents revealing the observations of thefirst hand witnesses.One of the first-hand witnesses of the events that took place at the EasternFront happens to be Lieutenant Colonel Tverdohlebov, the RussianCommander of the 2nd Armenian-Russian Fortress Artillery Regiment.Lieutenant Colonel Tverdohlebov’s personal documents presented in thisbook reveal the Armenian terror activities he himself witnessed and livedthrough. The documents embracing Lieutenant Colonel Tverdohlebov’s firsthand experiences of Armenian atrocities realized in and around Erzurum andErzincan, between the last months of 1917 and the first months of 1918,serve as a witness to world history.While Lieutenant Colonel Tverdohlebov’s original handwritings, found at theArchives of the Turkish General Staff Directorate of Military History andStrategic Studies, are being submitted to the attention of the world publicopinion and to the use of the academia, in Turkish, English, and Frenchlanguages, together with the originals in Russian, in a single volume, theextend the Armenian terror reached is revealed with all its nakedness.The extend the Armenian atrocities reached was more than enough for aRussian officer to bear, who in fact was fighting against the Turks togetherwith the Armenians. Lieutenant Colonel Tverdohlebov wrote, in his diary, hiswords of deep grief for not having been able to stop the Armenian violencedespite all the power he had.We now would like to inquire: Those of you who talk about the Armeniangenocide, what say you to these documents?With all our due respect. Eyüp KAPTAN Lieutenant General Chief of ATASE
5. PRÉSENTATIONL’une des méthodes qui se pratiquent afin de découvrir, dévoiler, d’avoir desrenseignements et aussi de mettre en évidence les événements historiquesavec la vérité sans fard, c’est naturellement très important l’expression écritedes témoins oculaires de ces événements au premier rang.Pendant la Première Guerre Mondiale, les documents d’information ayant étéemployés pour que soient éclairés les événements qui s’étaient passés auchamp de bataille, ce ne sont que ceux de source d’archives. On ne peutjamais nier l’importance des témoignages des témoins oculaires au premierrang afin que l’on mette au jour les sens vrais des événements d’originearménienne.« Les Phénomènes Arméniennes datées de 1914-1918 avec les documentsd’Archives » publiées par la Présidence d’ATASE d’état major Turc se sontcomposées des observations des témoins oculaires.L’une des principaux témoins des événements passés au champ de batailled’Orient, c’était Tverdohlebof, colonel d’Artillerie de Forteresse 2Arménien-Russe à Erzurum. A la fin de l’année 1917 et au début de l’année1918, le colonel Tverdohlebof, de nationalité Russe, avait transmis tout cequ’il vit et vécut; dans ce livre-ci tous ces documents où observaTverdohlebof qui fut lui-même le témoin oculaire faisaient en même temps letémoignage à l’histoire.Les étendues de la terreur arménienne faite au vu et au su de tout le mondefurent ainsi franchement comprises en présentant au profit de tous et dumonde scientifique comme un livre non seulement des documents écritsd’origine en Russe, colonel Tverdohlebof, qui se trouvaient dans l’archive dePrésidence d’ATASE d’état Major Turc mais encore avec leurs traductionsen Turc, en Anglais et an Français.La violence arménienne le mit même hors de lui, Tverdohlebof qui fit laguerre contre les Turcs et qui travailla avec les arméniens. C’était dans sonjournal de vie que le lieutenant-colonel Tverdohlebof avait écrit avec de lapeine la violence arménienne qu’il ne put pas prévenir malgré tous sesefforts.Et maintenant nous demandons à ceux qui parlaient déjà des massacresarméniens qu’est-ce que vous direz à propos de ces documents et qu’enpensez-vous ?Avec l’expression de nos considérations distinguées. Eyüp KAPTAN Général de Corps Armée Président d’ATASE
6. İÇİNDEKİLER / CONTENTSGördüklerim Yaşadıklarım ………………………………………………...3I Witnessed and Lived Through ………………………………………... 45Ce Que J’ai Vu et Vécu Moi-Même …………………………………….. 91Belgelerim Tıpkıbasımları / Facsimiles ……………………………….127 V
7. GÖRDÜKLERİM YAŞADIKLARIM (Erzurum 1917-1918) YARBAY TVERDOHLEBOV
8. Rus devrimi başlangıcından 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum’unTürk birlikleri tarafından alınmasına kadar geçen sürede ErmenilerinErzurum şehri ve civarındaki yerleşim birimlerinde yaşayan Türklerleilişkileri hakkındaki notlar. Bu notlar “2 nci Erzurum Kale Topçu Alayındaki durumunnotlarına” ilavedir. Ayrıca bireysel doküman olarak da hizmet verecekşekilde hazırlanmıştır. 3
9. Avrupa ve Rusya kamuoyunca da bilinen, şu anda devam edensavaşa kadarki eski Türk-Ermeni düşmanlığı meselesi, muhtemelenşimdiki göründüğü yerden çok farklı bir yerdedir. Ermenilerin Türklere karşı nefretleri eskiden beri bilinmektedir.Ermeniler daima kendilerinin mazlum ve ezilen bir millet olduklarınıiddia etmişlerdir. Her zaman kendilerini hiç suçları yokken sürgünedilmiş, dinleri ve kültürlerinden dolayı ağır işkencelere maruz kalmışbir millet olarak sunmayı başarmışlardır. Ermenilerle aynı ortamlarda birlikte yaşamış ve ilişki kurmuşolan Ruslar, onların medeniyet seviyeleri ve yetenekleri hakkındatamamen farklı düşüncelere sahiptirler. Ermenileri oldukça yeteneksiz,asalak, açgözlü, ancak başka bir milletin sırtından geçinebilen birmillet saymak mümkündür. Sıradan Rus halkının yargısı daha basittir.Rus askerlerinden pek çok kez şu cümleyi işitmişimdir. – “Ermeniler iyiinsanlar, Türkler bunları biraz kesmişler, ama iyi kesememişler;topunu kesmeleri lazımmış.” Rus askeri birliklerindeki Ermeni askerler, en aşağılık, en adisınıftan sayılmışlardır. Bunlar, her zaman geri hizmetlerde görevyapmak için gayret göstermişler, cepheden kaçınmışlardır. Ermeni 4
10. askerler arasında, savaşın başlarında yaygın şekildeki kitlesel firar vesavaştan kaçmak için çok fazla miktarda kendi kendini yaralamaolayları bu düşünceyi doğrulamaya yeterlidir. Türk birlikleri Erzurum’a girinceye kadar geçen son iki aydagördüklerim ve duydukların Ermenilerle ilgili her türlü tahmin vetasavvur sınırlarını fazlasıyla aşmıştır. Erzurum’un 1916 yılında Rus birlikleri tarafından alınmasındansonra Ermenilerin ve askeri bir birlikte bulunmayan Ermenilerin, şehreve civarına girmelerine müsaade edilmemiştir. Düşünülerek yapılan budüzenleme, Erzurum’un, 1 nci Kolordu Komutanı General Kalkin’in emir-komutasında bulunduğu süre zarfında uygulanmıştır. İhtilalden sonra tüm engeller kalkınca, Ermeniler, Erzurum veçevresine geniş dalgalar hâlinde saldırmışlardır. Saldırılarla eş zamanlı olarak istilacıların şehirde ve köylerdeailelere yönelik bireysel yağmalamaları da başlamıştır. Rus birliklerininve Rusların varlığı, Ermenilere, cinayet işleme imkânı tanımıyordu.Katliam ve yağma, gizlice ve ihtiyatlı bir şekilde yapılıyordu. 1917 yılı ilkbaharında çoğunluğu Ermeni askerlerinden oluşanErzurum İhtilal İcra Komitesi, halkın elindeki silahları bulup el koymakmaksadıyla Erzurum’da geniş kapsamlı bir arama faaliyeti düzenlemişti.Arama faaliyetleri düzenli bir şekilde organize edilemeyince aramalar,gemi azıya almış asker yığınının halkı yağmalamasına dönüşmüştü.Ermeni askerleri muharebede zulmetmeye ve işkence yapmaya özellikleçaba sarf etmişlerdir. Bir gün atla Erzurum’da dolaşırken, bir sokakta yaklaşık 70yaşlarında hayli yaşlı iki ihtiyarı bir yere götürmekte olan bir askergrubuna rastladım. Askerlerin başında, elinde demir çubuk tutanErmeni bir asker vardı. Yollar derin çukurlar ve çamurla kaplıydı. Ağırlıklı olarak Ermeni askerlerden oluşan kalabalık, bu zavallıihtiyarları yol boyunca sokağın bir tarafından diğer tarafına çamurlarıniçerisinde yaka paça sürüklüyordu. İhtiyarlar çamura batıyorlar, tekrarayağa kalkıyorlar, onları tekrar sürüklüyorlar ve eziyet ediyorlardı. İhtiyarlara sahip çıkmak için, bu insanlara insanca muameleetmeleri konusunda kalabalığı ikna etmeye çalıştım. Elinde demir sopaolan asker öfkeyle üzerime yürüdü ve avaz avaz bağırmaya başladı;“Siz onlara arka çıkıyorsunuz öyle mi? Onlar bizi kesiyor, sizse onlaraarka çıkıyorsunuz.” dedi. Kalabalık da üzerime yürümeye başladı. Osıralarda Rus askerlerinin disiplini o derece bozulmuştu ki, kendisubaylarını döver hatta öldürür hâle gelmişlerdi. Durum kötüleşmişti. 5
11. Bir subay komutasındaki devriye kolunun gözükmesiyle durum birdendeğişti. Ermeni askerler, bir anda ortadan kayboldular. Rus askerleri deihtiyarları herhangi bir şey yapmadan beraberlerinde götürdüler. Rus ordusunun cepheden çekilmeye başlamasıyla birlikte, cephegerisinden keyfi olarak ayrılan başka milletlere mensup askerlerdenoluşan birlikler gelmeden önce, cephede kalan Ermenilerin, Türklereyönelik katliam yapmaları tehlikesi ortaya çıkmıştı. Ermeni aydınları böyle bir şeye asla müsaade edilmeyeceğine dairteminat veriyorlardı, Herkesi, Ermeniler ve Türkler arasında iyikomşuluk ilişkileri tesis edilmesine yönelik tedbirler alındığınainandırmaya çalışıyorlardı. Gerçekten de başlangıçta bunun böyle olacağı düşünülebilirdi.İhtilal sonrasında Rus askerlerinin koğuş ve depo olarak kullandıklarıcamiler temizlenmiş ve işgaline son verilmişti. Türklerden veErmenilerden karma bir polis teşkilatı oluşturulmuştu. Ermeniler,katiller ve yağmacılar için divan-ı harp kurulmasını ve ölüm cezasınınyürürlüğe konulmasını yüksek sesle talep ediyorlardı. Tüm bunların sadece hile ve aldatmadan ibaret olduğu ortayaçıkmıştı. Polis teşkilatına dahil olan Türkler, bu işten çok kısa süredeayrıldılar. Zira gece devriyelerine giden Türk polislerin akıbetlerindenbilgi alınmamaya başlamıştı. Hatta çalıştırılmak için şehir dışınagötürülen Türklerden de haber alınamaz olmuştu. En sonunda teşkiledilmesi başarılan divan-ı harp, kendilerini de idam ederlerkorkusuyla, kimseyi yargılamıyor ve idam etmiyordu. Tek tük olan yağma, katliam ve soygunlar çoğalmaya başladı.Eski takvime göre Ocak ayının sonunda yani Şubat ayının başında,şehrin ileri gelen Türk sakinlerinden Hacı Bekir Efendi, geceleyinyağmacı Ermeni askerleri tarafından kendi evinde öldürüldü. Bununüzerine Ordu Komutanı General Odişelidze1, askeri birlikkomutanlarına katilin üç gün içinde bulunmasını emretti. Ordu komutanı sert ifadelerle; Ermeni askeri birlik komutanlarınıaskerlerin ve genel anlamda Ermenilerin rezaletlerinden dolayı kınadı.Ermeniler tarafından sivil halka uygulanan yağma ve şiddet sebebiylegücendiğini söyledi. Yol temizleme bahanesiyle Türklerin çalıştırılmayagötürülmesine ve bu insanların pek çoğunun geri getirilmemesineduyduğu öfkeyi belirtti. Ermenilerin, eğer zapt edilen Ermenistantopraklarının gerçek sahipleriyseler, o zaman Ermeni halkının onurunudüşünerek, bir millet olarak kanun çerçevesinde davranmalarını ve1 Rus Kafkas Ordusu Komutanı olup, Gürcü Asıllıdır. 6
12. ayak takımı tarafından yapılan barbarlık ve vahşete izin verilmemesiniifade etti. Aydın kesimin bunu yapmakla yükümlü olduğuna işaret etti.Ermenilerin bu toprakların sahibi olup olmayacağının, Birinci DünyaSavaşı’nın sona ermesinin ardından uluslararası kongrenin butoprakları verip vermeyeceğinin bilinmediği bu dönemde, onların dahaziyade hukuk kuralları çerçevesinde davranmalarını ve vahşete izinvermemelerini anlattı. Ermeni birlik komutanları, askeri birlik temsilcileri, oldukçahassasiyet göstererek bütün halkın onurunun Ermeni ayak takımındanaz sayıdaki uğursuzun yaptıklarıyla ilişkilendirilemeyeceğini, bu ayaktakımının Türklerden eski zorbalıklarının intikamını almayaçalıştıklarını, fakat aydın kesimin tüm gücüyle buna müsaadeetmemeye gayret gösterdiğini içeren itirazlarını dile getirdiler. Ensonunda kendileri de, Ermeniler arasında, başıboş Ermenilerin kanundışı hareketleriyle kararlı ve kapsamlı mücadele yöntemleriniuygulamaya geçirme kararlarını dile getirdiler. Bundan bir süre sonra Ermenilerin Türklere yaptıkları Erzincankatliamına dair haberler geldi. Bu vahşetin ayrıntılarını ordukomutanım General Odişelidze’den öğrendim. Bu olay şöyle gerçekleşmiş. Katliam bir doktor ve müteahhittarafından organize edilmiş. Yani her hâlükârda ayak takımından birisitarafından yönetilmemiş. Bu katliamı düzenleyenlerin soyadlarını tamolarak hatırlayamadığımdan onların isimlerini yazamıyorum. 800’denfazla silahsız sivil öldürülmüş. Öldürülenler kendilerini korumak içinkarşı koyarlarken yalnızca bir Ermeni ölmüş. İnsanları koyun gibikesmişler. Tutsak edip ölüme mahkum ettikleri insanlara kendielleriyle büyük çukurlar açtırmışlar. Bu çukurların başına insanlarıgruplar hâlinde götürmüşler ve hayvan boğazlar gibi kestikten sonraçukurlara doldurmuşlar. Çukur başındaki bir Ermeni arsız arsızçukurdaki cesetleri sayarak “Burası 80 kişi mi oldu? Bir on kişi dahaalır! Bir on daha kes!” deyince, on kişi daha kesip çukura atmışlar veüstünü toprakla kapatmışlar. Bu Ermeni müteahhit, sırf eğlence olsun diye bir binadanTürklerin teker teker çıkmalarını emretmiş. Dışarı çıkanların kafalarınıkeserek, böylece yaklaşık 80 kadar insanı katletmiş. Erzincan katliamından sonra iyi silahlanmış kaçak Ermeniler veErmeni birlikleri Erzurum’a doğru geri çekilmeye başlamışlar. Onlarlabirlikte lojistik destek hatlarında, hattı kürtlerin saldırılarındankorumak için görevlendirilen Rus topçu subaylarının da toplarıylabirlikte geri çekilmesi gerekmiş. 7
13. Bu hatlardan birinde, muharebeye sokmak üzere birlik tutmakihtiyacı doğmuş. Bundan hoşnut olmayan ve orada durmak istemeyenErmeni askerler, bir evi geceleyin, içindeki subaylarla birlikte ateşevermişler. Subaylar canlarını zor kurtarmışlar. Pek çoğunun tüm seferteçhizatı kül olmuş. Erzincan’dan Erzurum’a ricat eden Ermeni sürüsü, yollarınınüzerinde önlerine çıkan tüm Müslüman nüfusu katletmişlerdi. Lojistikdestek hatlarından çekilen, muharebe teçhizatına dahil toplar üstükapalı at arabalarında naklediliyordu. At arabalarını, işlerini itina ileyapan kiralık, sivil, silahsız kürtler idare ediyorlardı. Erzurum’ayaklaştıkça Ermeni kaçaklar ve askerler mola yerlerinde bu kürtleriöldürmeye başladılar. Bu işi her seferinde subayların avludan evleregirdikleri zamanı kollayarak gerçekleştirdiler. Subaylar gürültüleriduyup koşarak dışarı çıktıklarında, kürtleri korumak için müdahaleedince, silahlı kalabalık onların üzerine yürümüş ve onları da aynışekilde tepelemekle tehdit etmişti. Katliamlar hayvanî bir vahşetle yapılıyordu. Örneğin TeğmenMzivani Erzurum Garnizonu topçu subayları toplantısında, şöyle birolaya tanık olduğunu anlatmıştı: Ağır yaralı ve yerde can çekişmekteolan bir kürde bir Ermeni askeri koşarak yaklaşmış ve ağzına bir sopasokmaya çalışmış. Dişleri sıkılı vaziyette ölmek üzere olan adamınağzına sopayı sokamayınca üstündeki elbiseleri çıkarmış. Ermeni,ölmekte olan adamın çıplak karnına çizmesinin demir ökçelitopuklarıyla vurmaya başlamış. Ilıca’da2 kaçmayı başaramayanların tamamı katledilmişti. OrduKomutanı [Odişelidze], boyunları kör bıçaklarla lime lime kesilmişçocuk cesetleri bulunduğunu söylüyordu. Katliamdan üç hafta kadar sonra Ilıca’ya giden Yarbay Gryaznov26 Şubatta döndüğünde, bana, orada şöyle bir tabloyla karşılaştığınıanlatmıştı: “Köylere giden yollarda ve sokaklarda parçalanmış cesetleröylece yatıyor. Önden giden her Ermeni, mutlaka gördüğü cesedetükürüyor ve küfrediyordu. Yaklaşık olarak 12-15 sajen kare (yaklaşık55-70 metre kare) alandaki bir cami avlusunda 1.5 m yüksekliğinde,öldürülmüş Türk - ihtiyar, erkek, kadın ve çocuk- cesetleriyle doluptaşmıştı. Kadın cesetleri tecavüz izleri taşıyordu. Bazılarının cinselorganlarına tüfek fişeği sokulmuştu.” Yarbay Gryaznov, müfrezede bulunan iki Ermeni kursiyer kızıcamiye çağırmış. Bu kızlar, müfrezede telefoncu olarak çalışıyorlarmış.2 Erzurum ili, Ilıca ilçe merkezi 8
14. Onlara Ermenilerin neler yaptıklarına iyice bakmalarını söylemiş. Bukızların neşeyle kahkahalar atmaya başlamaları, Yarbay Gryaznov’unçok garibine gitmiş. Yarbay hiddetle öfkesini ve bununla birlikte duyduğu infialionlara ifade etmiş. Ermenilerin muhtemelen insan soyunun enaşağılık, en vahşi ırkı olduğunu, hepsinin, hatta yüksek eğitim görmüşkadınlarının, kızlarının bile yaşlı, muharip, ölüm dahil çok şey görmüşgeçirmiş bir subayın kanını donduracak bir görüntü karşısında,neşeyle nasıl gülebildiklerini söylemiş. Ermeni kızlar, sinirleriningevşemesinden dolayı güldüklerini söylemişler. Böyle bir izaha yarbayikna olmamış. Ermenilerin Alaca’da3 yaptıkları vahşeti, Alaca Lojistik DestekKomutanlığı müteahhidi, 27 Şubatta gördüğü manzarayı bana şöyleanlattı. Ermeniler canlı bir Türk kadınını duvarın önünde çarmıhagermişler. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıp başının üstüne çivilemişler. Erzurum’da ilk büyük çaplı katliam girişimi 7 Şubatta başladı.Şimdi söylendiğine göre, topçu alayının askerleri 270 kadar Türk’üsokaklardan zorla toplamışlar. Bunları gasp etmişler ve niyetleriniaçıkça belli ederek kışla içerisindeki banyoya kilitlemişler. Ben kararlıtutumumla 100 kadarını kurtardım. Şimdi öğrendiğime göre, buzulmün bana bildirildiğini ve kışlaya gelmekte olduğumu öğrenince,diğerlerini de ben gelmeden önce salmışlar. Kurtulanların şahitliklerinegöre, bu münasebetsizliğe piyade birliğinden geçici görevle topçualayında görevlendirilen Ermeni Yedeksubay Karagadayev elebaşılıketmiş. Onun bu olaydaki rolünü bugüne kadar hâlâ çözebilmişdeğilim. O gün şehrin farklı bölgelerindeki sokaklarda birkaç Türköldürülmüştü. 12 Şubat günü istasyonda silahlı Ermeni grupları 10’dan fazlasilahsız sivil Müslümanı kurşuna dizmişti. Bu grup, Müslümanlarıkurtarmak isteyen subayları da ölümle tehdit etmişti. Bu sıralarda Tafta müstahkem mevkisinde sebepsiz yere birTürk’ü öldüren bir Ermeni, benim emrim üzerine tutuklanmış ve hapseatılmıştı. Bu sıralarda Kafkasya Ordusu Başkomutanı tarafındanErzurum’da devrimden önceki duruma uygun olarak, ölüm cezasıuygulama yetkisi de bulunan bir Divan-ı Harp kurulmasına müsaadeedilmişti.3 Erzurum ili, Ilıca ilçesine bağlı köy. 9
15. Ermeni subaylardan biri tutukluya onu asacaklarını söylediğindeErmeni, gücenmiş bir edayla itiraz etmiş, “Bir Türk için bir Ermeni’ninasıldığı nerede görülmüş?” diye bağırmış. Erzurum’da, Ermeniler, Türk çarşılarını yakmaya başladılar. 17Şubatta Topçu Alayının muharip unsurlarından birinin konuşlandığıTepeköy’de4 tüm Müslümanların kimliği belirsiz kişiler tarafındancinsiyet ve yaş ayrımı yapılmaksızın bütünüyle katledildiğini öğrendim. Aynı gün Erzurum’a gelen Antranik’e5, bu olay hakkında bilgiverdim. Suçluların bulunması emri verdi. Ne sonuç alındığını şu anakadar bilmiyorum. Antranik, Rus topçu subay grubuna, asayişi vehukuk düzenini tesis edeceğine dair söz vermişti. Fakat onun sözleri,gerek kendisinin, gerekse Doktor Zavriyev’in, Güney KafkasyaHükûmeti tarafından bu amaçla gönderilmiş olmalarına rağmen,vaatten öteye gitmemişti. Şehirdeki kargaşa dinmişti. Tüm sakinlerinin ortadankaybolduğu civar köylerde sakin bir hava vardı. Ilıca yakınlarındamuharebelerin meydana geldiği günlerde, şehir genelinde, hararetlibir şekilde Ermeniler Müslüman halkı tutuklanmaya başladılar.Tutuklamalar, 25-26 Şubatta dikkat çekici seviyedeydi.4 Erzurum ili, Merkez ilçesine bağlı köy.5 Antranik Ozanyan, 1865’te Şebinkarahisar’da doğdu. Burada 1885 yılında kurulanihtilâl hareketine ilk katılanlardandır. Daha sonra İstanbul’a giderek Hınçaklarlatemasa geçti ve bir Türk polis şefini öldürerek Batum’a kaçtı. 16 Mayıs 1895’te 40silahlı adamıyla birlikte Sasun’a geçerek, Ermeni Serop’un çetesine katıldı ve 1899yılında Serop ölünce yerine geçti. Sasun çevresinde iki yıl içerisinde birçok Müslümanıkatletti. Hatta Ermeni köylerine girerek Ermenilere çeşitli işkenceler yaptı. RuslarAntranik’e silah ve mühimmat yardımında bulundular. 1906 yılında Bulgaristan’a gitti,Balkan Harbi’nde, çetesiyle Edirne, Keşan, Malkara ve Tekirdağ’da Müslümanlarıkatletti. Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermeniler, Kafkasya’daki gönüllü alaylarıylaRus ordusunun öncü kuvvetleri olarak harekete geçtiklerinde Selmas ve çevresindekiErmeniler, Antranik komutasında Ruslarla birlikte savaştılar. Antranik, 2 Mart 1918’deRus generali üniformasıyla Erzurum’a gelerek Erzurum Merkez Komutanlığı göreviniAlbay Morel’den devraldı. Burada büyük tahribat ve katliam yaptıktan sonraKafkasya’ya kaçtı. Karabağ, Zengezur ve çevresinde, Ermenileri Türklere karşıteşkilâtlandırdı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra çetesini dağıtarak 15Mayıs 1919’da Paris’e gitti. Londra, Paris ve New York’ta dolaşarak Türk topraklarındabüyük Ermenistan’ın kurulması için destek aradı. Yaptığı katliamları Türklerin üzerineatarak, Türklerin Ermenileri katlettiği propagandası yaptı. Antranik 1927 yılındaAmerika’da öldü. Bu tarihe kadar çiftçilikle uğraştı. Sovyetler Birliği cenazesiniErivan’a kabul etmedi ve Paris’e gömüldü. Haluk Selvi; “Anadolu’dan Kafkasya’ya BirErmeni Çete Reisi: Antranik Ozanyan” Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri, XIX.ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, C.I, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara2003. s. 459-473. 10
16. 26 Şubatı 27 Şubata bağlayan gece Ermeniler, Rus subaylarınıaldatıp Erzurum’da katliam ve insanlık kıyımı yaptılar. Türkbirliklerinden kaçtılar. Erzurum’da o gece öldürülen Müslümanların sayısı 3.000’eyakındı. Daha açık konuşmak gerekirse, katliam tesadüfen değil,önceden yapılan hazırlıklar ve tutuklamalarla, organize bir şekildegerçekleştirilmişti. Zaman zaten çok azdı, o kadar az sayıda güçlerivardı ki, arazide sadece 2 topla üzerlerine gelen 1.500 kişilik düşmankuvvetinin karşısında bile tutunamamışlar, çok sayıda kayıpvermişlerdi. Katliamı engelleme imkânı bütünüyle Ermeni aydınlarınınelindeydi. Bu katliam yaşandıysa, bundan sadece ayak takımı sorumludeğildi. Son zamanlarda gözlemleme imkânı bulduğum kadarıyla, kitlehâlindeki sıradan Ermeniler, kendi aydınlarının, özellikle de içlerindenbazılarının emirlerine harfiyen riayet ediyorlardı. Subay kadrosunun büyük çoğunluğunun Ruslardan, askerkadrosunun tamamına yakınının Ermenilerden oluştuğu benimalayımda, onların açıkça haydutluk faaliyetlerini önlemek maksadıyla,münasebetsizlikleriyle en başından itibaren açık ve kararlı bir şekildemücadele edecek hiçbir gerçek gücümüzün olmadığını söylememyeterli olur herhâlde. Hatta katliam gecesi, alayın araçlarının tekerlerinin bulunduğuavluda sadece bir subay nöbetçiyken bile kiralık seyis kürtlerden hiçbirisi öldürülmemiştir. Maiyetimdeki subaylar bana bu şekilde raporvermişlerdi. Kürtler orada silahsız olarak bulunuyorlardı. Onlarınbirkaç adım ötesinde ise silahlı Ermeni askerleri vardı ve yaklaşık 40kişiydiler. İstisnasız bütün Ermeni aydınlarının suçlu olduğunu söylemekistemiyorum ve yapamam da. Hayır. Böyle bir politika uygulamanınyanlış olduğuna, bunların alçaklık olduğuna inanan bilinçli insanlar dagördüm. Bu kişiler, kendi halkının hayvanca içgüdülerine isyan etmişhatta karşı koymuşlardı, fakat Ermeniler arasında bu tür insanlarınsayısı nispeten azdı. Onlar da neredeyse hain ilan ediliyorlar veErmeni davasına ihanet etmiş sayılıyorlardı. Geriye kalanlar ise yakendilerini insanların huzurunda doğrunun ve iyiliğin savaşçısıymışgibi göstererip içlerindeki kurt melezliğini ne pahasına olursa olsungizleyerek riyakarlık maskesi takıyorlar, kendilerini bu konuyla alakalısayıyorlar, en nihayetinde Rusların serzenişlerine karşılık, açıkça; “SizRus’sunuz ve hiçbir zaman Ermeni halkının ruhunu anlayamazsınız.”diyorlardı. Bu kişiler, ruh asaletinin tertemiz bir pırlanta gibi olduğunu, 11
17. hangi çerçevede bulunursa bulunsun pırlanta olarak kalacağınıanlamak istemiyorlar ve anlamayı da beceremiyorlardı. Rusların, Türklerin katlinden dolayı yaptığı serzenişlere ve infialekarşılık; “Bizzat Türklerin, Ermenileri karalamak için, bunlarıyapmadıkları ne malum? Bu bir provokasyon olmasın?” cevabını verenbir başka grup daha vardı. Olaylar, bizzat Ermeni halkına ve onun aydın kesimine ne türunsurların ve ne tür içgüdülerin galip geldiğini göstermiştir. Hiç kimseolup biteni olmamış gibi sayamaz. Ermeniler rüzgâr ektiler, fakatrüzgâr ekenin fırtına biçeceğini unuttular. Erzurum ve Deve Boynu müstahkem Mevzii Topçu Başkan Vekilive Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alayı Komutanı, Harp Esiri Yarbay Tverdohlebov16/29 Nisan 1918 Erzurum 12
18. Erzurum 2 nci Kale Topçu Alayının teşkil edildiği günden,Erzurum’un 12 Mart 1918 tarihinde Türk birlikleri tarafındanalınmasına kadar geçen süredeki durumu anlatan notlar. 13
19. 1917 yılının Aralık ayının ortalarında Kafkasya Rus Ordusu, OrduKomutanının ve Başkomutanın izni olmaksızın kendiliğinden cephedençekildi. Orduyla beraber Erzurum Kale Topçu Alayı da gitti. Erzurumtopçusundan bir tek Erzurum ve Deveboynu6 Müstahkem Mevki topçukarargâh idare subayları ve çekilen alaydan yaklaşık 40 kadar subaykalmıştı. Bu subaylar, Rus askerleri tarafından terk edilen toplarınınbaşında vazife icabı kalmışlardı. Diğer subaylar gitmişlerdi.Müstahkem mevkideki topların sayısı 400’den fazlaydı. Toplarıbölgeden çekecek kuvvet yoktu. Toplar, öylece mevzide kalmışlardı.Subaylar, vazifelerine duydukları vicdani görev bilinciyle toplarınınbaşında kalmışlardı. Ordu Komutanının ne zaman ayrılacaklarına veyayeni askerler gönderileceğine dair bir emrini beklemeye başlamışlardı. Birinci alayın gitmesiyle beraber, eş zamanlı olarak onun yerine,kalan subaylardan 2 nci Erzurum Kale Topçu Alayı teşkil edildi.Ordunun cepheden çekilmesiyle birlikte, Erzurum’da devrim yoluylakendilerini “Ermeni Askeri Birliği” diye adlandıran bir Ermeni birliğioluşturuldu. Bu birlikten, o sıralarda, Ordu Komutanına yeni topçu6 Erzurum ovası ile Pasinler ovası arasında bulunan mevkidir. 14
20. alayı emrine vermek üzere tamamı acemi, yaklaşık 400 Ermenigönderildi. Gönderilenlerin bir kısmı hemen kaçtı. Geriye kalanlar isenöbet ve batarya mevzilerinin korunmasına ancak yetiyorlardı. Ordunun cepheden çekilmesinden bir süre önce, özellikle deKuzey Kafkasya’da7 iç savaş başladığında, kendini Güney Kafkasya’da8Güney Kafkasya Komiserliği9 diye adlandıran geçici bir hükûmetkurulmuştu. Güney Kafkasya Komiserliği, bağımsız bir hükûmetolmadıklarını, bilakis sadece düzen tesis edilinceye kadar merkezi Rusiktidarını geçici olarak değiştirdiklerini, Güney Kafkasya’nın Rusya’nınbir parçası olarak kalmaya devam edeceğini ilan etti. Komiserlik 18 Aralık 1917 tarihli kararname ile çekilen ordununyerine yeni bir ordunun tesis edileceğini; tesis temelinin milliyetedayandırılacağını; Rus, Gürcü, Ermeni, Müslüman Kolorduları ve Rum,Asuri, Oset vb. gibi diğer küçük milliyetlerden de küçük birlikleroluşturulması gerektiği ilan etti. Erzurum ve Deveboynu Müstahkem Mevkileri topçusunun hangimilliyetlerden oluşacağı meselesi açıklığa kavuşturuluncaya kadartopçular karma bir hâlde kaldı. Komuta heyeti tamamen Ruslardan,askerler ise Ermenilerden oluşuyordu. Topçu alay komutanı ve anasubay kadrosu Rus’tu ve bu sebeple hiç kimse bu topçu birlikleriniErmeni birlikleri olarak kabul edemezdi. Bu topçu birliklerinin Ermeniolduğuna dair hiç kimse emir vermemiştir. Bu birlikler, eski Rusisimlerini taşımaya devam etmişlerdir. Biz hepimiz, Rus topçubirliklerindeki bu birliklerde hizmet ettik. Rus hazinesinden maaşımızıaldık, Rus Ordu Komutanının, Başkomutanının emrinde çalıştık. Alaybünyesinde Ermeni kilisesi değil, Rus kilisesi ve Rus din adamı vardı. Rus Ordusunun çekilmesinin üzerinden henüz iki ay geçmişti.İkmal askerleri gelmiyordu. Diğer milliyetlere mensup birlikler deErzurum’a gelmemişlerdi. Alayda disiplin tesis edilemiyordu. Askerlerfirar etmeye devam ediyorlar, sivil halkı yağmalıyorlar, artık subaylarıtehdit ediyor ve açıktan açığa itaatsizlik gösteriyorlardı.7 Kafkas Dağlarının kuzeyindeki bölge Kuzey Kafkasya olarak adlandırılmaktadır.8 Kafkas Dağlarının güneyindeki bölge Güney Kafkasya olarak adlandırılmaktadır.9 Rus ihtilalinden sonra 11 Ekim 1917’de Tiflis’te Kafkas ötesinde bulunan bütünpartiler, örgütler, asker komiteleri ve ordu komutanlarının da katıldığı bir toplantıyapılarak geçici bir hükûmet kurulması kararından sonra, Gürcü, Azeri ve Ermenilerinde katılımıyla federatif bir yapı olan Güney Kafkasya Komiserliği oluşturulmuştur.İzzet ÖZTOPRAK. “Maverayı Kafkas Hükûmeti”. Sekizinci Askeri Tarih SemineriBildirileri I. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 2003, s. 127. 15
21. Erzurum Garnizon Komutanlığına Albay Torkom atanmıştı.İşittiğim kadarıyla bir Bulgar Ermenisiydi. Ocak ayının ortalarında, Ermeni piyade birliklerinden birkaç ergeceleyin Erzurum’un önde gelenlerinden ve herkes tarafından saygıgösterilen birinin evini yağmalayarak bu kişiyi öldürdüler. ÖldürülenTürk’ün soyadını hatırlamıyorum. Ordu Komutanı General Odişelidze makamında bütün müstakilbirlik komutanlarını topladı ve sert bir şekilde katillerin üç güniçerisinde bulunmasını emretti. Bu arada Ermeni subaylara, Ermeniaskerlerin bu tür davranışlarının, tüm Ermeni halkını zan altındabıraktığını ve Ermeni halkının onurunun suçluların bulunmasınıistediğini söyledi. Bunun yanısıra Ermeni askerlerin şehirde yarattıklarıher türlü zulüm ve tecavüze kararlı bir şekilde son verilmesini emretti.Aksi takdirde kendilerini savunmaları için Müslüman halka silahdağıtmak zorunda kalacağını sözlerine ekledi. Albay Torkom gücenmiş bir eda ile tüm Ermeni halkının hiç deböyle olmadığını, birkaç uğursuz yağmacının hareketlerinin bütünmillete mal edilmemesi gerektiğini, bütün bir milletin onurununzedelenmesine hizmet edemeyeceğini söyledi. Birlik komutanları, Ordu Komutanından disiplin kanununun,Divan-ı Harbin ve ölüm cezalarının yürürlüğe konulmasını istediler.Ordu komutanı, ölüm cezalarının yürürlüğe girmesinin kendi yetkisidahilinde olmadığını, fakat disiplin kanununun uygulanmasıkonusunda yazılı teklifte bulunulduğunu söyledi. Katillerin bulunupbulunmadığını bilmiyorum. Ocak ayının sonunda, eğer yanılmıyorsam ayın 25 inde AlbayTorkom garnizon birliklerine dua töreni ve 21 pare top atışı da yapılanbir geçit resmi düzenletti. O, bunu, garnizonun moralini artırmak veşehir sakinlerine garnizonun gücünü göstermek ihtiyacı olarak izahetmişti. Ordu Komutanı General Odişelidze’nin de hazır bulunduğugeçit resminde, Albay Torkom elindeki not kâğıtlarından, bizimbilmediğimiz için hiçbir şey anlamadığımız, Ermenice bir konuşmayaptı. Sonradan anlaşıldı ki, bu konuşmasında Albay Torkom, banasöylendiğine göre, Ermeni Otonomisini açıkça ilan etmiş. Kendisini debu otonominin yönetici çarı olarak adlandırmış. Ordu Komutanı bunuöğrenince, Albay Torkom’u Erzurum’dan uzaklaştırdı. Bundan biz, iktidarın her ne olursa olsun, Ermeni istiklâli fikrineizin vermediğini anlamıştık. Pek çok kez Ermeni idarecilerin, Ordu 16
22. Komutanlığı Karargâhındaki makamlardan, Erzurum ve civarındakibütün depolardan ve cephede Ermeniler tarafından Rus Ordusundanalınan malzemelerin tamamıyla Ermenilerin mülkiyetinedevredilmediğine, sadece geçici olarak verildiğine, henüz diğerbirliklerin bulunmaması sebebiyle korunması ve muhafazası içinonların idaresine verildiğine dair uyarılar aldığını işitmiştim. Bu olaylarla eş zamanlı olarak, Erzincan’da, Ermenilerin sivilTürk halkı her türlü vahşetle katlettiklerine ve daha sonra Erzincan’ataarruz eden Türk birliklerinden kaçtıklarına dair söylentiler kulağımızageldi. Ordu Komutanlığının elde ettiği bilgilere ve Erzincan’dan gelenRus subaylarının anlattıklarına göre, 800 kadar Türk katledilmiş.Ermenilerden ise Türklerin kendilerini korumak üzere karşı koymalarısırasında sadece bir kişi ölmüştü. Erzurum yakınlarındaki Ilıcaköyünde de silahsız sivil halkın katledildiği anlaşılmıştı. 7 Şubat günü öğleden sonra sokaklarda polislerin ve askerlerinTürk erkeklerini toplayarak gruplar halinde bir yerlere sevk ettikleridikkatimi çekti. Sorularıma, bu kişilerin demiryolunda biriken karlarıtemizleme işi için toplandığı cevabını verdiler. Yaklaşık saat 15.00’te Rus topçu subaylarından biri-TeğmenLipskiy-, telefon açarak, Ermeni askerlerin, sokaktan altı Türk erkeğiniyakaladıklarını, onları Alay kışlasındaki avlunun bir köşesindesorguladıklarını, dövdüklerini ve bu olayın muhtemelen cinayetlesonuçlanacağını rapor etti. Teğmen bu Tüklere yardım edememiş.Zira, Ermeni askerler, Türkleri kurtarmaya yeltendiği için, Teğmenisilahla tehdit etmişler. Orada bulunan bir Ermeni subayı da askerlerekarşı koymayı reddetmiş. Derhâl, dairemin yakınındaki üç Rus subayı yanıma aldım vetutsak Türkleri kurtarmak için yola koyuldum. Kışlanın yakınlarında,telefonla bana rapor veren Teğmen ve sokakta Ermeniler tarafındanyakalanan bir Türk tanıdığını aramakta olan Erzurum Belediye BaşkanıStavrovskiy karşıladılar. Askerlerin silahla kışlanın avlusuna girmelerine engel olduklarınısöylediler. Biraz daha ilerledik. Kışlaya yaklaştığımızda, 12 kadarTürk’ün korku ve dehşete kapılmış bir hâlde avlu kapısından çıkarakkaçıştıklarını gördük. İçlerinden birini tutmayı başardık, fakat tercümanolmadığı için olanı biteni soruşturamadık. Bir engelle karşılaşmadan,kışla avlusuna girdim. Askerlerden, sokaktan toplanan masum kişilerinnerede bulunduklarını göstermelerini istedim. Kışlada halktan hiçkimsenin bulunmadığı cevabını verdiler. Kışla binalarında aramayapmaya başladım. Kışla hamamına kilitlenmiş, korku ve dehşet 17
23. içindeki 70’ten fazla Türk’ü buldum. Vakit geçirmeksizin kısa birsoruşturma yaptım. Hemen herkesin elebaşı olarak işaret ettiği altıaskeri tutukladım. Alıkonulan Türklerin tamamını ise serbest bıraktım. Burada, kışlanın yanı başında, evlerden birinin çatısında aynıgün kimliği belirsiz Ermeni bir asker tarafından açılan tüfek atışıylasebepsiz yere zavallı, hasta, sivil bir kişinin öldürüldüğünü öğrendim. Ne yazık ki, bu olanlarla ilgili olarak ve tarafımdan kurtarılansivillerin isimlerinin de bulunduğu tutanak, Erzurum’un 12 Mart’taTürk Birlikleri tarafından alınışı sırasında Topçu Komutanlığının diğerevraklarıyla birlikte kayboldu. O gün, orada bulunan, zorla tutulansivillerden sorularak bu olay aydınlatılabilir. Zira, ben hâlâ, her gün,şehrin sokaklarında, her karşılaşmamızda hayatlarını kurtardığım içinminnet ve şükranlarını ifade eden insanlara rastlıyorum. Onları BaşkanStavrovski’nin yanında kâtip olarak çalışmış tercüman Ali Bey Pepenovda tanır. Zira o, o sırada tutanak için onların listesini tanzim etmişti. Soruşturma, Piyade Birliklerinden Topçu Alayının emrine verilmişolan Ermeni Yedek Subay Karagadayev’in bu mesele ile ilgisiolduğunu gösterdi. Karagadayev, serbest bırakılan Türklerinifadelerine göre, onların üzerlerinin aranması işine elebaşılık yapmışve askerler tarafından alınan bazı eşyalara da el koymuştur.Karagadeyev o sırada tutuklandı ve mahkeme gününe kadar hapseatıldı. Akşamleyin bölge komiseri Bay Glotov ve yardımcısı BayStavrovski’nin de hazır bulunduğu bir ortamda, her şey OrduKomutanı’na rapor edilmişti. Aynı gün şehirde Ermeniler tarafındanbirkaç tek tük cinayet işlenmiş ve pazarlardan birinde yangınçıkarılmıştı. Genel olarak bu dönemde şehrin farklı mahallelerinden veçevreden, Ermeniler tarafından silahsız, sivil Türk vatandaşlarının tektek katledildiğine dair haberler geliyordu. Tafta10 İstihkâmıyakınlarında, bir Türk’ü öldürmüş olan Ermeni askeri, benim emrimüzerine tutuklanarak Merkez Komutanı’na teslim edildi. Türkler, çalışmaya gönderilen Türklerin pek çoğunun geridönmediklerini, ortadan kaybolduklarını söylüyorlardı. Şehir yönetimi,bunları Ordu Komutanına rapor ediyordu. Ermeniler tarafından zorla tutulan Türklerin tarafımdankurtarılmasından bir gün sonra biz, üst subaylar; Topçu Komutanı,ben, Topçu Komutanlığı Seferberlik Şube Müdürü, Ordu Komutanına,10 Erzurum merkeze bağlı Dumlu bucağının bir köyü. Bugünkü adı Gökçeyamaç’tır. 18
24. Erzurum Müstahkem Mevki topçularının tamamının Erzurum’danayrılmasına müsaade etmesi isteğimizi içeren bir rapor sunduk. Zira,muharip olarak burada hiçbir fayda sağlayamıyorduk. Lüzumlu dadeğildik. Ermenilerin vahşetlerini engellemeye gücümüz yoktu.Ermenilerin zulümlerinin, kendi isimlerimizle gizlenmesini bir saniyeolsun, hiç mi hiç istemiyorduk. Ordu Komutanından, Türk Ordu Komutanı Vehip Paşa’nın11şifreli telgrafla, birliklerine Erzincan’ı almalarını, Ruslar tarafındansavaş hukuku gereği işgal edilen topraklarda Rus birlikleriyle temassağlanıncaya kadar ilerlemeleri emrini verdiğini, Ermenilerin bubölgelerde sivil Türk halka vahşet ve katliam uyguladığı konusundakendisini bilgilendirdiğini öğrendik. Bu ilerleyiş üzerine Güney Kafkasya Komiserliği, Türkiye’ye barışimzalama teklifinde bulundu. Şifreli telgrafla Türk OrduKomutanından, kendisinin ve ordusunun büyük bir memnuniyetlebarış teklifini kabul ettiklerini, fakat bu meselenin çözümünün, GüneyKafkasya Komiserliğinin önerisini arz ettiği Türk Hükûmetinin kararınabağlı olduğuna dair bir cevap alındı. Bizim ricamız üzerine Ordu Komutanı, Komiserlik Başkanı BayGegeçkori ve Başkomutan General Lebedinski ile bir telgraf görüşmesiyaptı. Onlar tarafından verilen cevapta; Ermeniler arasında düzenintesisi için Erzuruma Doktor Zavriyev ve Antranik’in gönderildiği,Ermeni Ulusal Konseyine vakit geçirmeksizin meydana gelenmünasebetsizliklere son verilmesini ayrıca Konseyin bu talebi yerinegetirmek için gücünün olduğuna dair bir ültimatom gönderildiğini;nihai emrin Türk Hükûmetinden barış konusunda cevap alınmasınımüteakip verileceği, o zamana kadar bizim Erzurum’da kalmamızgerektiği bildirilmişti. Sonuç olarak onlar tarafından: “Size ve tümsubaylarınıza göstermiş olduğunuz genel kahramanlıktan ötürü en11 Vehip (Kaçi), 1877’de Yanya’da doğdu. 1897 yılında Harp Okulu’ndan, 1900yılında da Harp Akademisi’nden mezun oldu. İlk görev yeri Yemen’di, daha sonraDiyarbakır Tümenine verildi. 1907 yılında Erzincan’daki 4 ncü Ordu Karargâhınatayin edildi. 1909 yılında önce Harbiye Nezaretine, ardından Harp Okulu ve KuleliAskerî Lisesi’ne Askerî Okullar Komutanı olarak atandı. Balkan Savaşında, YanyaMüstahkem Mevki Komutanlığı; Hicaz Cephesinde, 22 nci Hicaz Tümen Komutanlığıyaptı. Hicaz Vali ve Komutanlığı görevine atandı. Birinci Dünya Savaşında,Çanakkale Cephesinde, Güney Grubu Komutanlığı yaptı. Şubat 1916 - Haziran 1918yılları arasında Doğu Cephesinde, 3 ncü Ordu Komutanlığı görevinde bulundu. 9Haziran - 9 Eylül 1918 tarihleri arasında Doğu Ordular Grup Komutanlığı yaptı. 18Ekim 1923’te ordu ile ilişiği kesildi ve emekliye ayrıldı. 13 Haziran 1940 yılında vefatetti. Türk Harp Tarihi Derslerinde Adı Geçen Komutanlar, Harp AkademileriKomutanlığı Yayınları, İstanbul 1983, s. 315-322. 19
25. derin şükranlarımı sunarım. Sizin ve personelinizin kahramanca birgayret göstereceğinize ve görevlerinizin başında kalacağınıza, ki buRusya’yı yeni felaketlerin tehdit ettiği şu zamanda özel bir önem arzetmektedir, tam bir inanç içerisinde bulunmaktayız.” denmişti. Bundan sonra Ordu Komutanı, hepimizin, bir nöbetçi gibivazifemizin başında kalmamızı isteyen, kendisinin oldukça fazlayetkilerden istifade ederek hiçbirimizin boşu boşuna ölmemize izinvermeyeceğini ifade ettiği, yazılı bir emir yayınladı. Böylece biz Rus makamlarının emri üzerine ve Rusya’nınmenfaati için Erzurum’da kaldık. Bu sırada Türk Hükûmetinin GüneyKafkasya Komiserliği ile barış görüşmeleri yapmaya olur verdiği,görüşme yeri olarak Trabzon’un belirlendiği, görüşmelerinbaşlangıcının 17 Şubatta başlayacağı öğrenildi12. Ordu Komutanı, bizlere şifahi olarak barış imzalanıncaya kadarErzurum’da kalmamız gerektiğini, daha sonra barışın şartlarına bağlıolarak ya Erzurum’dan yedek aksamıyla birlikte toplarımızı tahliyeedeceğimizi veya yerinde Türk birliklerine teslim edeceğimizi, eğerbarış şartlarına göre bu gerekliyse gideceğimizi, barışın olmamasıdurumunda tüm topları imha edeceğimizi, onları tahrip ettikten sonraErzurum’dan ayrılacağımızı; zira Erzurum önlerinde Ordu Komutanınınhiçbir muharebeye girme niyetinde olmadığını; düzenli Türkbirliklerinin taarruzuna yönelik ilk emareler alınır alınmaz, bunu yapmaihtimalinin doğması durumunda, bizim 7 gün içindebilgilendirileceğimizi izah etti. Özetle, bizim Erzurum’da bulunmamız meselesi şu veya buşekilde nihai olarak çözümleninceye kadar, kürtler tarafındanErzurum’a yapılacak muhtemel saldırıları püskürtmek zorundakalacaktık. Zira, daha barış imzalanması sırasında Türk Hükûmeti,kürtlerin kendisine itaat etmediğini ve onları itaate mecburedemediğini beyan etmişti. Bu maksatla, Ocak ayının sonunda, Ordu Komutanının emriyleErzurum-Erzincan hattındaki lojistik destek birimlerine, depolardankendilerine yiyecek temin etmek için lojistik destek hatlarına saldırılardüzenlemeye başlamış kürtleri püskürtmek için toplar sevk edilmişti. Lojistik destek hatlarına subaylar nezaretinde birer ikişer birkaçtop gönderildi. Bu toplar, daha sonra büyük çoğunluğunu Ermenilerinoluşturduğu Erzincan’dan çekilen birliklerle beraber geri getirildi.12 Trabzon Konferansı 14 Mart 1918’de başlamıştır. Kemal ARI. Birinci Dünya SavaşıKronolojisi. Ankara: Genkur. ATASE Başkanlığı Yay., 1997, s. 336. 20
26. 10 Şubata doğru, kürt eşkiyaların saldırılarının püskürtülmesimaksadıyla Ordu Komutanı tarafından, Trabzonkapı üzerindeki BüyükKiremitli mevkisiyle, Surp Nişan mevkisine ikişer top konuşlandırılmasıemredildi. Sonradan bu topların sayısı, şehrin farklı yerlerine birkaç topdaha konmasıyla artmıştı. Palandöken tarafından kürtlerin görülmesiihtimaline karşılık, Karskapı ile Harputkapı mevkileri arasına toplarkonulması da düşünülmüştü. Bu toplar, yalnızca kürtlere karşı yerleştirilmişti. O kadar açıkçayerleştirilmişlerdi ki topçuyla desteklenen düzenli birliklerle elbettemücadele edemezlerdi. Zira doğal olarak düşman tarafından neredeyseiki üç atışla imha edilebilirlerdi. Kürtlerin saldırılarını da sahipolduğumuz böyle bir konuşlanma ve böyle bir mürettebatla başarıylapüskürtebilirlerdi. Şubat ayı ortalarında, uzak mevzilerdeki bütün topların kamaları,rasat ve nişangâh dürbünleri toplanmış ve kalenin içindeki depoyakaldırılmıştı. Yakın mevzilerdeki topların da nişangâhları çıkarılmış, sırakamaların alınmasına gelmişti. Palandöken dağlarındaki toplar için deaynı şekilde emir verilmişti, ancak bu çalışmalar tamamlanamamıştı.Nişangâhlı olarak sadece kürtlerin saldırılarını püskürtmek için tahsisedilmiş olan sahra topları kalmıştı. Düzenli Türk birliklerinin yakın zamanda taarruz edebilecekleridüşünülmüyordu. Türk birliklerinin moral bakımından bozuk oldukları,yazdan önce büyük bir harekât ve taarruz yapma imkanlarınınbulunmadığı değerlendiriliyordu. 12 Şubatta, garda, tepeden tırnağa kadar silahlı Ermeni askerkalabalığı 10 veya 12 silahsız Türk’ü kurşuna dizmişti. Tesadüfen gardabulunan iki Rus subayı bu vahşete engel olmak istemiş, fakat kudurmuşkalabalık, onların da aynı akibete uğrayacakları tehdidini savurmuştur.Bu olayla ilgili olarak, kimse göz altına alınamamıştır. 13 Şubatta, Ordu Komutanı, Erzurum’da, sıkıyönetim ve devrimöncesi kanun hükümlerine göre, yani idam cezası uygulaması olan,Divan-ı Harbi yürürlüğe soktu. Albay Morel, Erzurum Kale Komutanı veErmeni Mahkeme Başkanı olarak atandı ve aynı gün hareket etti.Onunla birlikte Müstahkem Mevki Topçu Komutanı TuğgeneralGerasimov da topların tahliyesi ihtimaline karşılık yeni bir üs hazırlamakiçin yola çıktı. Ben, Müstahkem Mevki Topçu Komutan Vekili olarakkaldım. Albay Morel’in karargâhını çoğunlukla Rus subaylaroluşturuyordu. Kurmay Başkanı, Kurmay Yüzbaşı Şneur’du. 21
27. Albay Morel, Ordu Komutanı gider gitmez bambaşka bir tavırtakınmaya başladı. Erzurum Garnizonunun elde tutulacağını, son anakadar savunulacağını, subaylardan ve eli silah tutabilen erkeklerden hiçkimseyi salmayacağını açıkladı. Ordu Komutanının ayrıldığı gün, Albay Morel’in makamındagörüşürken, kendisine, subaylar arasında buradan gitme arzusundaolanların bulunduğunu söyledim. Erzurum levazım müfrezesi memuruErmeni Sogomonyan, herkesin huzurunda ve bağırarak; Divan-ı Harpüyesi olarak hiçbir Rus subayını bırakmayacağını, gitmeye teşebbüsedecek herkesi bizzat kendisinin vuracağını; Hasankale13 veKöprüköy’de14, kendisi tarafından verilen belgesi olmayanları, gitmekisteyen herkesi gözaltına alıp Divan-ı Harp huzuruna getirecektakviyeli karakollar tesis edildiğini söyledi. Kurtulması güç bir kapana kısıldığımızı anladım. Sıkıyönetim veDivan-ı Harbin, hunharca davranan Ermenilere karşı değil de, dahaziyade Rus subaylarına yönelik olduğu görülüyordu. Şehirde zorbalıklar son bulmuyordu. Rus subayları değişmez birsurette, silahsız ve savunmasız sivil Türkleri savunuyorlardı.Maiyetimdeki subayların, sokaklarda yakalanmış ve gasp edilmişTürkleri güç kullanarak kurtardığı oluyordu. Laboratuar müdürümemur Karayev, bir gün gündüz vakti sokakta bir Türk’ü soyup kaçanErmeni askere ateş açmıştı. Silahsız sivilleri öldüren alçakların asılacağına dair verilen sözleryerine getirilmedi. Teşkil edilen Divan-ı Harp, faaliyete geçmedi.Ermeni askerlerin tehditlerinden korktu. Hiçbir suçlu Ermeni, Divan-ıHarp yürürlüğe girmeden önce Ermeniler tarafından vaat edildiği gibi,asılmadı. Yeri gelmişken belirteyim, Divan-ı Harbin yürürlüğe girmesikonusunda daima esas itibariyle ve yüksek sesle bizzat Ermenilerinkendileri ısrarcı olmuşlardı. Türkler, açık açık Ermenilerin hiçbir zaman bir Ermeniyi idametmeyeceklerini söylüyorlardı. Biz de “Karga, karganın gözünü oymaz”Rus atasözünün bu meselede ne derece isabetli olduğunu gördük. Eli silah tutan Ermeniler kaçmakta olan aileleriyle birlikte gittiler.Tutuklu Yedek Subay Karagadayev, haberim ve iznim olmadan,salıverilmişti. Onun neden salıverildiği soruma, Albay Morel,sorgulamanın yapıldığını ve sorgulama sonucunda bu kişinin masumolduğunun anlaşıldığı cevabını verdi. Sorgulamada bizden hiç13 Bugünkü adı Pasinler olan Erzurum merkeze bağlı ilçe14 Erzurum ili Pasinler ilçesine bağlı, bugünkü adı Çobandede olan bucak merkezi 22
28. kimsenin bilgisine başvurulmamıştı. Bu davada başlıca şahitlerolmamıza rağmen, ne benim ne de diğer subayların bilgisinebaşvurulmuştu. Ayrıca ben yine de Alayda kendi sorgulamamızınyapılmasını emrettim ve davayı Albay Aleksandrov’a havale ettim.Yedek Subay Karagadayev’in buradaki görevinden alınarak Piyadebirliğine iade edilmesi için teklifte bulundum. Tafta’da tarafımdan tutuklanan katil de mahkemeye çıkarılmadı.En azından onun yargılandığına dair hiçbir bilgim olmadı. Albay Morelde Erzurum’daki Müslüman halkın ayaklanmasından çekinmeyebaşlamıştı. Antranik 17 Şubatta, Erzurum’a geldi. İşgal edilen bölgelergenel komiserinin yardımcısı Doktor Zavriyev de onunla birlikteydi. Hiçbir zaman Ermeni tarihiyle ve onların iç politik hayatlarıylailgilenmediğimiz için, Antranik’in Türk uyruklu olduğundan, TürkHükûmeti tarafından eşkıya ilan edildiğinden ve idama mahkumedildiğinden, hiçbirimizin haberi yoktu. Bütün bunları, 7 Martta TürkOrdu Komutanıyla yaptığım konuşmada öğrenmiştim. Antranik, üzerinde dördüncü dereceden Aziz Vlademir, ikincidereceden Stanislav muharip nişanları ve ikinci dereceden askeriGeorgiyevski haçı bulunan Rus tuğgeneral üniformalıydı. Onunlabirlikte Kurmay Başkanı Rus Kurmay Albay Zinkeviç de Erzurum’agelmişti. Antranik’in Erzurum’a gelmesinden bir gün önce, Albay Moreltarafından kendisinden bir telgraf alındığı, telgrafta Antranik’in emriüzerine Köprüköy’de Erzurum’dan kaçan tüm korkakları kurşunadizecek makineli tüfeklerin yerleştirildiğini yazdığı, herkese ilan edildi. Antranik geldikten sonra Kale Komutanlığı vazifesine başladı.Albay Morel onun emrine girdi. Biz de eskiden olduğu gibi AlbayMorel’in emrinde kaldık. Antranik’in geldiği gün, subaylarımdan birisi, bana bağlıtopçuların bulunduğu muharebe bölgelerden birinde, özellikle deTepeköy’de Ermenilerin cinsiyet ve yaş ayrımı gözetmeksizin tümsilahsız sivil halkı katlettiklerini rapor etti. Daha tanıştığımız ilk anda,vakit geçirmeksizin bu durumu Antranik’e söyledim. Benim yanımdaTepeköy’e yirmi süvari gönderilmesini ve en azından bir suçlununyakalanması için emir verdi. Bu emir yerine getirildi mi, bundan birsonuç alındı mı, şimdiye kadar bilmiyorum. Albay Torkom yeniden ortaya çıkmıştı. Antranik’in gelişinden biriki gün sonra Ermeni Topçu Albay Doluhanov Erzurum’a gelmişti. 23
29. Bana Topçu Müfettişi olarak görevlendirildiği ve benim amirim olacağısöylemişti. Benim, Tümen Komutanı yetkileri taşıdığımı üzerimde biremir komutaya ihtiyaç duymadığımı, aksi taktirde vakit geçirmeksizingideceğim ifade etmem üzerine, Albay Doluhanov’un Erzurum KalesiTopçu işlerini yürütmek üzere görevlendirildiğine dair bir emiryayınlandı. Bana yolladığı emir ve talimatları da artık kendi adınadeğil, Antranik adına göndermeye başladı. Alayımda Topçu Tabur Komutanı olarak görev yapanErmenilerden Kıdemli Üsteğmen Canpolatyan da topçu karargâhişlerime karışmaya çalışıyordu. Şöyle ki, topların mümkün mertebetahliye edilmesinin planlandığını, elektrik motorlarının veprojektörlerin kısmen arızalı olduğunu öğrendiğinde, bir tek topun biletahliye edilmesine izin vermeyeceğini belirterek, “Rus subayları kalırveya kalmaz, fakat her ne olursa olsun Ermeniler kalacaklar. Toplar,onlara lazım olacak.” dedi. Anlaşılıyordu ki, Ermeniler, Rusya’nın menfaatine hizmet etmeörtüsüne bürünüp, emir komutayı ellerine geçirmeyi, Rus subaylarınaise sadece icra görevlerini bırakmayı istiyorlardı. Meselenin açıkça Rusya’nın menfaatine değil, bilakis Russubaylarının yardımıyla Ermenistan’ın bağımsızlığının tesis edilmesinedoğru bir yol aldığı görülmeye ve hissedilmeye başlamıştı. Bu durumubütün güçleriyle açıktan açığa göstermemeye gayret ediyorlardı. Ziraböyle bir durumda Rus topçu subaylarının hepsi veya büyükçoğunluğu derhâl gidebilirlerdi. Ermenilerin ise topçu subayları yoktu. Ermeniler, topçu subaylarının gitmelerinden çok korkuyorlardı. 7nci Kafkas Dağ Topçu Taburu Komutan vekili Yüzbaşı Plat bana şöylebir olay anlatmıştı: 7 Şubatta Dağ Topçusunun Erzurum’danSarıkamış’a sevk edilmesi planlanmış. Ermeni yöneticiler bunuöğrenince 5 Şubatta panik içerisinde Dağ Topçu Taburu İkmalKomutanını yakalayıp tutuklamışlar. Ordu Komutanının emri üzerinebu subay serbest bırakılmış. Bundan sonra onu, eğer Dağ TopçusuErzurum’dan gitmeye kalkacak olursa, bütün Erzurum’u kanabulayacakları tehdidinde bulunarak, üç kez daha yakalamışlar. Kanabulamaktan kastedilen tabii ki Rus subaylarıydı. Hapsedilenler, herseferinde Rus karargâh subaylarının emriyle serbest bırakılıyorlardı.Ordu Komutanı da Dağ Topçusunun gönderilmesini iptal etti. Bu olay daha sonra beni, 7 nci Kafkas Dağ Topçu TaburKomutan vekili ile bir anlaşma yapmaya zorlamıştı. 24
30. Ordu Komutanının emriyle Erzurum’dan ayrılmamız hâlindebizim Rus Topçu subaylarına fiziki kuvvet uygulanma ihtimalinidüşünerek, Ermeniler bize veya bizim subaylarımıza, Ermeniçıkarlarına hizmet etmeye zorlamak için ellerini kaldırırlarsa, karşılıklıolarak birbirimize yardımcı olacağımız hususunda anlaştık. Tabii ki buanlaşma gizliydi. Maddi güç olarak elimizde toplar, makineli tüfeklerve Rus subayları vardı. O sıralarda, benim tavsiyem üzerine, Topçu Tabur Komutanvekili, kendi subaylarını, kendisinin ve bizim dairelerimizin yakınındagrup hâlinde toplamıştı. Bizzat ben de Alayın teşkil edildiği ilk gündenitibaren, Alaydaki herkesi, Rus birliklerinin Erzurum’a girdiği gündenitibaren şehrin Müslüman mahallesinde bulunan Topçu Komutanlığıyakınlarında toplamıştım. Antranik’in Erzurum’a gelmesiyle birlikte, Albay Morel’inkarargâhında, şehrin sakinlerinin ayaklanacağına dair korku hayligüçlenmişti. Bu korku, her geçen gün daha da çok artıyordu. Antranik’in gelişinden üç gün kadar sonra Albay Morel’den,varsayılan isyanın liderlerinin tutuklanması sırasında gerçekten birisyan patlak verecek olursa, Mecidiye15 Tabyasından şehrin Müslümanmahallesine topçu ateşi açmaları için tecrübeli subaylargörevlendirmemi isteyen bir emir aldım. Hepimize de şehrinMüslüman mahallesinden Ermeni mahallesine taşınmamız emredildi. Yaklaşık iki yıldır Müslüman halkla yan yana yaşayan ve bu halkıçok iyi tanıyan biz Rus subayları isyan ihtimaline inanmıyorduk.Ermeni korkaklığına açıktan açığa gülüyorduk. Topçu subayları tabii ki, açıkça; şehre topçu ateşi açmayıreddettiklerini bildirdiler. Zira sivil halkın, kadınların ve çocuklarınüzerine ateş açmak için değil, bilakis düşman ordusuyla şerefli birsavaş yapmak için çalıştıklarını söylediler. Mevcut durumda,Ermenilerin korkudan veya başka sebeplerden hiç olmayacak biryerde silahlı isyan olacağı değerlendirmesinde bulunduklarına ve ateşaçılmasını talep ettiklerine şüphemiz kalmamıştı. Şehrin Müslüman mahallesinden taşınmadık. Çünkü ilk olaraktahsis edilen bu kısa sürede taşınmak fiziken mümkün değildi. İkinciolarak da bizim taşınmamız Ermenilerin eline şehrin bu mahallesindeErzincan örneğinde olduğu gibi serbestçe katliam yapma imkânıverebilirdi. Üçüncü olarak şehrin Ermeni mahallesine taşınmamızla15 Mecidiye Tabyası; Erzurum’un hemen batısındaki 2042 rakımlı Topdağı’nda olupkuzeydeki Gürcüboğazı girişini ve kuzeydoğudaki Vank Deresini kontrol etmektedir. 25
31. birlikte, artık kendilerine güvenmediğimiz Ermenilerin ellerinedüşebilirdik. Müstahkem mevki kadrosuna girmeyen, Dağ Topçu Taburusubayları da aynı şekilde taşınma teklifini reddettiler. Sonunda bumesele bizzat Ermenilere havale edildi. Olacağı varsayılan isyanınliderlerinin tutuklanması işleminin herhangi bir başkaldırı olmaksızınyapıldığını söylemeye gerek yok. Albay Morel’in şehrin üzerine muhtemelen toplarla ateş açılmasıemri, subayları heyecanlandırdı ve beni, maiyetimdeki topçusubaylarını toplamaya mecbur etti. Bir gün ara ile iki toplantı yaptık. İlk toplantıda, Erzurum veDeveboynu Müstahkem Mevki topçu subayları, garnizonun diğer tümbirliklerinde bulunan topçu subayları, o sıralarda birkaç gündürErzurum’da bulunan iki İngiliz subayı, sonra Albay Morel, AlbayZinkeviç, Albay Doluhanov, Albay Torkom, Antranik ve DoktorZavriyev de hazır bulundular. İngiliz subaylar buradan ayrılıp birkaç gün sonra geridönerlerken, cephe gerisini, cephe karagâhını, yabancı askerîmisyonları, Rus Topçu subaylarının ruh hâllerini, Rus subaylarıylaErmeni subaylar arasındaki ilişkiyi, ve Ermenilerin kanlı eylemlerinekarşı alınan tedbiler konusunda bilgilendirilmişlerdi. Bu subaylarözellikle davet edildiler. Çünkü, emrimde ne postane, ne de telgrafvardı. Çektiğim telgraflarımın yerlerine ulaştığından asla eminolamıyordum. Daha da doğrusu telgraflarımın iletilmediğindenkesinlikle emindim. Toplantıda mevcut durumu ve Rus topçu subaylarını Erzurum’agetiren sebepleri etraflıca izah ettim. Toplantı salonunda bulunanlarışahsi gözlemlerimden, raporlardan ve diğer kişilerin, Ordu KomutanıGeneral Odişelidze’nin anlattıklarından öğrendiğim tüm Ermenimünasebetsizlikleri ve vahşeti hakkında detaylı olarak bilgilendirdim. Konuşmamı özellikle üstüne basarak şu sözlerle bitirdim. “Biz Russubaylarıyız. Erzurum’da adımızla ve üniformamızla, zavallı halküzerindeki, yağmacı Ermeni vahşetini örtmek için kalmadık. Bizvazifemize sadık bir şekilde ve amirlerimize itaat ederek Rusya’yahizmet etmek için kaldık. Ermeni katliamına ve vahşetine değil, Rusdavasına hizmet için kaldık. Tüm dünyanın nazarında asla adımızınkirlenmesi niyetinde değiliz. Biz burada bulunduğumuz sürece Ermenimünasebetsizliklerinin son bulmasını istiyoruz. Aksi takdirde bir anönce geriye dönmemiz konusunda ısrarcı olacağız.” 26
32. Benden sonra diğer subaylar tarafından dile getirilendüşüncelerle de söylediklerim doğrulandı. Antranik, Ermeni halkının Rusya’ya minnettarlığını büyük Rusmilletinin bir parçası olduğunu; şimdi ondan ayrılmayı düşünmeyerek,sadece Rusya’ya yardım etmek istediğini; katliamın asırlardan beriErmenilerle Türkler arasında var olan düşmanlığın sonucu olduğunu;tüm münasebetsizliklerin ve şiddetin kararlı bir şekilde sonaerdirileceğini; yakın bir gelecekte sivil halka şiddet uygulanmasıihtimali düşüncesinin bile görülmeyeceğini; kötü işlere son vermekiçin buraya geldiğini; eğer bunu başaramazsa, ilk önce kendisininburadan ayrılacağını söyleyerek cevap verdi. Konuşmaların hepsitercüman aracılığıyla yapılıyordu. İsteyen subayların Erzurum’dan ayrılıp ayrılamayacağına dairdile getirilen soruya; cesaretsizlerin ayrılmasının dava için daha iyiolacağını ifade ederek, bunların ayrılmalarına engel olmamaya “gayretgöstereceği” cevabını verdi. Albay Zinkeviç, orada hazır bulunan herkesi, hizmet etmek içinkaldığımız davanın, büsbütün Rus davası olduğuna ve kendisinin debüyük bir inançla bu davaya sarıldığına dair inandırmaya çalıştı. Toplantı sonunda subaylar tarafından; meselenin daha sonranasıl seyredeceğini, Antranik’in taahhütlerinin gerçek olup olmadığını;bu taahhütlerin ne derece geçerli olduğunu görmek için, yedi hatta ongün beklemek, bilahare de duruma göre hareket etmek konusundakidilekler dile getirildi. Toplantı 20 veya 21 Şubatta yapılmıştı. Bu toplantıdan sonraAlbay Doluhanov, bana, Rus subaylarında Ermenilere karşı duyulannefreti gözlemlediğini ve hayretler içinde kaldığını, subayların nedenErmenilerden bu derece nefret ettiğine şaşırdığını söyledi. Bunu diğersubaylara da açıklamıştı. Antranik, herkesin, milliyet ayrımı gözetmeksizin, işlenen hercinayet için, katil ister Ermeni, ister Müslüman olsun, aynı şekildecezaya çarptırılacağı konusunda bir emir yayınladı. Şehrin hertarafına, halkı korkmamaya, dükkânlarını açmaya, kendi işleriyleuğraşmaya çağıran Türkçe bildiriler asıldı. Çalışmak üzere toplanıpgötürülen, her Türk’ün katlinden konvoya eşlik eden tüm personelinsorumlu tutulacağı vb. ilan ediliyordu. Bu olaydan bir gün sonra, Belediye civarındaki bir sokaktan atlageçiyordum. Benimle birlikte Tabur Komutanlarımdan Ermeni Kıdemli 27
33. Üsteğmen Canbolatyan da vardı. İlanı okuyan birkaç Türk’ü görüncedurduk. Kıdemli Üsteğmen Canbolatyan, orada toplananlara, Türkçeolarak; sivil Türk halk üzerinde Ermeni askerleri tarafından şiddetuygulanmasına müsaade etmemek için Komutanlığın tüm tedbirlerialdığını, eğer, şehir sakinleri bir isyan çıkarmazlarsa onlara hiçbirkötülük yapılmayacağını açıkladı. Orada bulunanlar geçen iki yıllık sürenin, hiçbir isyandabulunmadıklarına ve bulunmak istemediklerine, isyan etmeyeceklerinebizzat şahit olduğunu, yalnızca savunmasız kişilerin tahkiredilmemesini istediklerini söylediler. Kıdemli Üsteğmen Canbolatyan’dan, oradakilere benim TopçuAlayının Rus Komutanı olarak ve bütün Rus subaylarının daimasilahsız ve sivil Türklerin koruyucusu olduğumuzu ve olacağımızı,elimizden geldiğince şiddete izin vermemek için tüm tedbirlerialdığımızı, bu hususta yetkililere bir kez daha müracaattabulunacağımızı izah etmesini rica ettim. Kalabalıktan pek çok kişi, bunu bildiklerini söyleyerek sözlerimidoğruladılar. Aynı anda iki üç kişi orada bulunan kalabalığa, benimkendilerini 7 Şubatta ölümden kurtardığıma dair şahitlik etti. KıdemliÜsteğmen Canpolatyan, Ermeni Komitesinin çalışmalarına iştirakediyordu. Subaylar genel toplantısının ikincisinde, yabancı olarak sadeceDoktor Zavriyev vardı. Burada; 2 nci Erzurum Kale Topçu Alayının,Ermenilerin onu saymak istedikleri gibi, hiç de Ermeni Alayıolmadığını; sadece askerlerinin Ermeni olduğunu; hiçbirimizin paralıasker olarak Ermenilerin hizmetine girmediğimizi ve girmek deistemediğimizi; Ermeni birliklerinde hizmet etmek için imzaatmadığımızı; bu hususta bir sözleşme imzalamadığımızı; hükûmetinbu Alayın Rus mu, Ermeni mi olduğunu kesin olarak belirlemesigerektiğini; Rus Alayı ise bize Rus askerlerinin gelmesini; eğer ErmeniAlayı ise arzu eden subayların Rus Kolordusuna gitmelerini; Kafkasyacephesinde hizmet etmek istemeyenlerin, sadece şeklî bir engel teşkileden sıkıyönetim hâli dikkate alınmadan ayrılmalarına müsaadeedilmesi gerektiği dile getirildi. Güney Kafkasya’nın Rusya’dan ayrılması durumunda, ki busöylentiler bize kadar ulaşmıştı ve bu bugünlerde beklenmekteydi; ozaman bizim bir an önce ayrılmamız gerekirdi. Zira böyle bir durumda,bizler Güney Kafkasya’da yabancı konumuna düşecektik. 28
34. Mevcut talimatlara ve emirlere uygun olarak, herkesin amirineyazılı başvuru yaparak terhisini veya Rus Kolordusuna naklini istemehakkına sahip olduğu ortaya çıktı. Bu hususta bana verilen dilekçelerigeciktirmeyeceğimi, gereğinin yapılması için üst yazıyla ilgilimakamlara göndereceğimi açıkladım. Bu toplantıda 7 nci Kafkas Dağ Topçu Taburu subayı KıdemliÜsteğmen Yermolov, subaylara; kendisinin yeniden tesis edilenErmeni Taburunda hizmet etmek istemeyerek terhisini isteyen birdilekçe yazdığını; başlangıçta kalması için onu ikna etmeyeçalıştıklarını, kararlı bir şekilde kalmayacağını söylemesi üzerine, AlbayMorel’in yazılı bir emir yayınlayarak, Kıdemli Üsteğmen Yermolov’un“aykırılık” yani diğer bir deyişle, subaylık vazifesi için hiç işe yaramazve zararlı biri olduğu gerekçesiyle, Cephe Karargâhı emrinegörevlendirilmek üzere ilişiğinin kesildiğini belirttiğini, ayrıca 24 saatiçerisinde Erzurum’dan ayrılması konusunda talimat verildiğini söyledi. Kendi işini mükemmel seviyede bilen ve birkaç muharip nişanıolan muharip bir subaya böyle davranılmıştı. Sadece kendince geçerlisebeplere dayanarak Ermeni askeri birliğinde çalışmak istememesiyüzünden, Albay Morel açıktan açığa Ermenilere duyduğu haddindenfazla bağlılığını ortaya çıkaran birkaç söz sarf etme ihtiyatsızlığınasebep olduğu için, onu karalamışlardı. Doktor Zavriyev bu toplantıda, Rus subayları, şu konularda iknaetmeye çalıştı. Subaylar Erzurum’da kalarak Ermenilerin değil,tamamen Rusların işini yapmakta ve sadece Rusya’nın çıkarlarınahizmet etmektedirler. Ermeni halkı Rusya’ya sınırsız derecedemecburdur. İleride sadece Rusya’nın himayesi altında varlıkgösterebileceklerdir. Ermeniler hiçbir surette Rusya’dan ayrılmaniyetinde değillerdir. Ermeni halkı, Rus halkının bir parçasıdır. BizzatRusya’nın ekonomik ve siyasi menfaatleri barış imzalanıncaya kadarErzurum’da bulunmamızı zorunlu kılmaktadır. Rus vatandaşları olarakahlaki açıdan: “Siz Ermeniler ve Türkler kendi hesabınızı kendinizgörün! Birbirinizi mi kesiyorsunuz? Buyurun kesin. Şeytan görsünyüzünüzü. Bu sizin iç meseleniz. Biz Rusların burada yapacak işi yok.”diyemeyiz. Son olarak da, “Madem ki o kadar insanî ve o kadar ısrarlı birşekilde sivil halkın katledilmesine son verilmesini istiyoruz, o zamangerçek insanlığımızla biz, kudurmuş Ermeni ayak takımınınMüslümanları Erzurum’da katletmesine izin vermemek için,Erzurum’da kalmaya mecburuz.” dedi. 29
35. Doktor Zavriyev’in konuşması etkili olmadı. Bizzat kendisi butoplantıdan sonra bana, meselenin ümitsiz olduğunu ve bütünsubayların muhtemelen ayrılacaklarını ifade etti. Erzurum’un Türkler tarafından alınmasını müteakip 10 günkadar sonra bazı belgeleri okuma imkânım oldu. Bu belgelerde; Russubaylarının yardımıyla Ermeni özerkliğinin tesis edilmesi hakkındakişüphelerimizin hiç de asılsız olmadığını gördüm. Bu belgede DoktorZavriyev, çok açık bir şekilde özerk bir Ermenistan kurma niyetindenbahsediyor. Belge, Zavriyev’in Erzurum’a gelmesinden önceki bir tarihitaşıyordu. Rus subayların içinde bulundukları ruh hâllerine dair yaptığıdeğerlendirmede, Doktor Zavriyev yanılmıyordu. Gerçekten de ayrılmaisteğimiz, yüzlerimizden okunabiliyordu. Ermenilerin ne istediği, Russubaylarının ne için onlara lazım olduğu açıkça görülüyordu. Hepimiz sadece askerdik ve politikayla uğraşma niyetimiz yoktu.Ermenilerin partizan savaşını da kendi meselemiz gibi sayamazdık. Antranik’in sözleri vaatten öteye geçmedi. Halk, onlarainanmıyordu. Pazarlar kapalıydı. Herkes korkuyordu. Şehrin Müslümanmahallesinde sokaklarda kimsecikler yoktu. Sadece Belediye binasınınyakınlarındaki bir iki dükkân açıktı. Gündüz saatlerinde birkaç Türk biraraya gelebiliyordu. Hiçbir Ermeni idam edilmemişti. Ermenilerin herzamanki planı şöyleydi: “Suçlular yok. Suçluyu gösterin. Derhâlyargılansın. Kimin suçlu olduğunu bilmeden nasıl cezalandırabiliriz ki?” Buna karşılık Ermenilere, değişmez biçimde; Rus subaylarınınşimdiye kadar cezasız kalmış birçok suçluyu onlara gösterdikleri; Russubaylarının polis tarafından aranan Ermenileri bulmak zorundaolmadıkları; Ermenilerin gerçekten iyi niyetle suçluları bulmakistiyorlarsa çoktan ve muhakkak pek çoğunu bulabilecekleri cevabıveriliyordu. Ermenilerin ikiyüzlülüğü, giderek daha da şiddetli bir şekilde iticigeliyordu. Sivil halka yönelik münferit şiddetin ardı arkasıkesilmiyordu, fakat bu gizli bir biçimde yapılıyordu. Ermeniler,faaliyetlerini şehirden, bizim göremeyeceğimiz civardaki köyleretaşımışlardı. Şehre yakın köylerdeki Türkler kayboluyorlardı. Bukayıpların nasıl ve nereye olduğunu bilmiyorum. Uzak köylerde isehalk, silahla kendini savunmaya başlamıştı. Şehirde olacağı varsayılan ayaklanmanın önüne geçme perdesialtında, halk tutuklanıyordu. Albay Morel’e, tutuklananlarınhayatlarının ne ölçüde emniyette olduğunu sordum. Bu 30
36. tutuklamalarla, insanlar, Erzincan örneğinde olduğu gibi, organize birşekilde koyun gibi boğazlanacaklar mı, diye imada bulundum.Çıkarılacağı düşünülen Türk isyanının tutuklanan elebaşlarınınemniyetli konvoyla toplu hâlde en uzak cephe gerisine, Tiflis’e, sevkedileceklerini, bir kısmının ise ayaklanmaya karşı güvenli bir koz teşkiletmeleri maksadıyla Erzurum’da rehine olarak tutulacakları cevabınıverdi. Ermeni levazım birimlerinin kanun dışı hareketlerine dairraporlar gelmeye başlamıştı. Şöyle ki, alay personelinin iaşesi için yağtalebi ikmal sırasında reddediliyordu. Eğer elektrik bölüğü için birtalepte bulunulmuşsa, bu bölüğün bir zamanlar Antranik ile bir çeşitiyi ilişkiler kurmuş Başçavuşu gittiğinde, muhakkak yağ ikmaliyapıyordu. Erzak deposu yöneticisi Ermeni görevli de güya, Antranik’inşekerleri kendi dairesinde tuttuğunu ve dağıtımını da bizzat kendisinindüzenlediğini gerekçe göstererek, Alayın istediği şekeri vermemişti.Bu Ermeni görevli yazılı belge vermeyi de reddetmişti. Cephe gerisinden lojistik destek hatlarını takip ederek gelensubaylar, lojistik destek hatlarında bir Rus subay için ne karnınıdoyurma ne de istirahat etme imkânı olmadığını, ancak bir Ermenisubayı için hem yiyecek hem de sıcak bir yer bulunduğunu belirterek,yakınıyorlardı. Şubatın ortasında topçu subaylarına Ordu Karargâhının emriüzerine iki vagon verildi. Subaylar, eşyalarının bir kısmıyla ailelerininbir bölümünü bu vagonlarla cephe gerisine tahliye ettiler. Geriyekalan ailelerin ve malzemelerin tahliyesi için üç vagon daha talepedilmişti. Bu isteğe Ordu Karargâhı tarafından, Karargâh Erzurum’danayrılmadan bir süre önce izin verilmişti. Karargâh şehirden ayrıldıktan sonra, bu vagonların tahsisi işiuzadı. Sonunda Albay Zinkeviç tarafından, vagonların teslim edilmesiiçin yazılı müracaatta bulunuldu. Bu belgeyi alan vagon tahsisatından sorumlu Ermeni memurveya subay, iki gün içinde vagon tahsis edilemeyeceğini bildirmişti.Daha sonra ne zaman tahsis edileceğini bildireceğine dair söz vermiş.Oysa Ermeni kaçaklar tahsisat işinde bizim önümüzde, öncelikli yeresahiptiler. Araba katarlarında bizzat kendimiz ve Ruslar olmadanailelerimizi ve eşyalarımızı arabalarla göndermekten sakınıyorduk.Zira, cephe gerisindeki lojistik hatları bile iyi silahlanmış Ermenikaçaklar ve firarilerle doluydu. Buralar hiçbir surette emniyetli 31
37. değillerdi. Çünkü, muharebe sahasından ve gerçek askerlerdenkorkakça ve rezilce kaçan Ermeniler, tek başına yakaladıkları silahsızihtiyar, kadın ve çocuklara sürü hâlinde saldırırken haddinden fazlacesur, fedakârlık derecesinde de gözü pektiler. Bu sıralarda cephe gerisinden, birliklerin takviye edilmesi işi çokyetersizdi. Piyade birliklerinin morali hayli bozuktu. Ne üst rütbeli nealt rütbeli hiç kimse komutanlarına itaat etmiyordu. Bölükler, Antranikgelmeden önce mevzilere gitmeyi reddediyorlar ve gitmiyorlardı.Şimdi gidiyorlar, fakat cepheden rezil bir biçimde firar ediyorlardı.Antranik’in bizzat kendisi onları kılıçla ve yumruk darbeleriylemevzilere geri kovaladı. Rus subaylarının zorla tutulduğu birlikler deküçük ve kirli birer çete hâlini almışlardı. Bilmiyorum, Antranik, askeri meselelerde çok bilgili birisiolabilirdi, fakat Albay Doluhanov tarafından bana iletilen Topçubirlikleriyle ilgili emirleri, anlamsızlıkları ve saçmalıkları ile sık sık benihayretler içerisinde bırakıyordu. Meselenin teknik tarafı, maiyetteki toplar için iyi eğitilmişmürettebat, alt komuta kademesi için iyi personel, her şeyden önceyeterli sayıda iyi eğitimli ve kuvvetli piyade gerekli olduğu olguları hiçhesaba katılmaksızın, Antranik’in önderlik ettiği Ermenilerin tümümidinin Rus toplarında ve Rus topçu subaylarında olduğugörülüyordu. Asıl amaçları çok açıktı: Kaçış sırasında toplarla örtü sağlamak.Gerçekte de aynen böyle oldu. Trabzon’da barış görüşmelerinin başlaması devamlıerteleniyordu. Başlangıçta eski duruma göre 17 Şubatta yapılmasıkararlaştırılmış, sonra 20’sine, en sonunda da 25 Şubata ertelenmişti.Bu haberleri Erzurum Müfreze veya Kale Karargâhı vasıtasıylaalıyordum. Telgraf muhaberem yoktu. Her iki karargâhım da şehrinbirbirine zıt istikametinde bulunuyordu. Kale karargâhının telefonmuhaberesi neredeyse hiç çalışmıyordu. Bazen çalıştığında da hiçbirşey anlaşılmıyordu. Bu yüzden günde iki kez bizzat Kale karargâhınagitmem gerekiyordu. Albay Morel’den ve karargâhından aldığım bilgilere göre;cephede düzenli Türk birlikleriyle değil, bilakis kürt çeteleriyle vearalarında Türk Ordusunun 1916 yılında Erzurum’dan ayrılışı sırasındaburada kalmış pek çok eğitimli askerin de bulunduğu, civar köylerdeisyan etmiş gruplarla karşı karşıya olduğumuzu anlıyordum. 32
38. Bu kürt çetelerin, aralarında askerlerin de bulunduğu yerel halkınnefs-i müdafaa maksadıyla teşkil edildiği, buraya gelen birkaç Türksubayı ile asker eğitmen tarafından askeri bir eğitimden geçirildiğitahmin ediliyordu. Saldıranların ellerinde sadece Ermeniler tarafından Erzincan’dangeri çekilirken bırakılmış iki Rus Dağ Topu bulunduğu hesapediliyordu. Keşif sonuçlarına göre kürtlerin Famski, Erzincan ve Oltuistikametlerinden saldırması gerekiyordu. Cephe gerisinden, Karsyolundan ve Palandöken’den de gelmeleri muhtemeldi. Albay Morel,nedense başlıca tehlikenin Oltu istikametinden geleceğinideğerlendiriyordu. Keşif faaliyetleri, bana göre, Ermeniler tarafından berbat birşekilde yapılıyordu. Atlı birlikler, keşif faaliyetleriyle değil, daha ziyadeköylerde soygun ve katliam, köylülerin hayvanlarını çalmaklameşguldü. Keşif raporlarında sık sık yalan söylüyorlardı. Eğer keşif müfrezesinden 2000 kişilik düşman kuvvetininsaldırdığı bilgisi alınmışsa, gerçekte orada 200 kişiden daha az birkuvvet olduğu ortaya çıkıyordu. 300-400 kişilik keşif müfrezesinin üstün düşman kuvvetleritarafından çembere alındığına ve birliğin kuşatmayı yarmayıbaşardığına dair bir bilgi alındığında ise müfrezenin bir ölü ve biryaralı kaybı olduğu ortaya çıkıyordu. Bir gün gündüz vakti, Ermeni bir subay, telefonla toplarıkorumakla görevli askerlerle müfrez görevde bulunduğu topçumuharebe sahasından, 400 kişilik silahlı bir müfrezenin üzerlerinedoğru hareket hâlinde olduğunu telefonla rapor etmişti. Gerçekte isetam karşıdaki köyden silahsız iki kişinin geldiği ve bir süre sonra dageri döndüğü anlaşılmıştı. Ermenilerin Erzincan’dan kaçışlarından Erzurum’un Türkbirliklerince alınmasına kadar geçen süre zarfında, saldıran Türkgüçlerinden, şu ana kadar bildiğim kadarıyla keşif birlikleri sadece birsüvari ele geçirmişlerdi. Ben bu kişiyi bizzat görmedim. Kuvvetleihtimal bu talihsizin ya ayakları donmuştur ya da bir başkasınınyardımı olmaksızın yürüyemeyecek durumdadır. İkinci toplantıdan sonra bana, Alaydan terhis edilip RusKolordusuna, başka komutanların emrine ve diğer milliyetlerdenaskerlerin bulunduğu birliklere atandırılma isteklerinin yazılı olduğubirkaç dilekçe sunulmuştu. 33
39. Albay Morel’e; muhtemelen pek çok Rus subayının belki dehepsinin Erzurum’dan gidebileceğini rapor ettim. Kıpkırmızı kesildi vezorla da olsa, Divan-ı Harp kararlarıyla da olsa buna müsaadeetmeyeceğini söyledi. Ona, topların hâlâ benim subaylarımın elindebulunduğunu, şiddete karşı toplarla cevap verilebileceğini, mevcutşartlarda hükûmet kararnamesine dayanarak gitmenin, herkesinkanuni hakkı olduğunu ifade ettim. Albay Morel’e hiçbir subayın kendiliğinden gitmek istemediğini,herkesin hakkından istifade etmek için kanuni izin istediğini, aksitaktirde kanunî görevlerinin başında kalan bizlerle, daha öncedenkendiliğinden giden kimseler arasında hiçbir fark olmayacağını izahettim. Durum şimdi öyle karmaşık bir hâl almıştı ki, vicdan ve görevşerefi, burada kalmaya müsaade etmiyordu. Albay Morel, gitmek için hiçbir kanuni hakkın olmadığını, gitmekisteyenlere, bunu denemeye kalkışmaları hâlinde, Kıdemli ÜsteğmenYermolov’a verdiği gibi sicil vereceğini söyledi. Albay Doluhanov’un Tiflis’te ve Batum’da pek çok istekli subayolduğunu belirtmesi üzerine, istemeyen kişileri kalmaya zorlamanınanlamsız olduğunu söyledim. Albay Morel; gelen İngiliz subaylarından,Erzurum’da kendi emrine görevlendirilmesi için 60 İngiliz topçu subayıgönderilmesini rica ettiğini ve bu konuda kendisine söz verildiğiniaçıkladı. Bu konuşma yapılırken, Erzurum istasyonunda paralı olarakistasyon şefliği görevini yürüten bir Rus veya muhtemelen Polonyalıyıhiçbir para karşılığı görevde kalmak istememesi üzerinetutukladıklarını ve zorla kalmaya mecbur ettiklerini öğrendim. Tabur komutanlarına, mümkün mertebe topçu karargâhıyakınlarına, bütün subaylar dahil olmak üzere taşınmalarını, emirleridaha iyi iletebilmek ve her ihtimale karşı, bir şey olması durumunda,dağınıklığa ve tuzaklara düşülmemesi maksadıyla, subayları kendiyakınlarında gruplandırmaları emrini verdim. Kıdemli Üsteğmen Yermolov’dan, Erzurum’dan ayrılmadan önce,Sarıkamış’ta, Ordu Kurmay Başkanı General Vışinski’ye uğrayarak,burada hangi şartlarda bulunduğumuzu, Ordu Komutanından bir anönce bizleri Ermeniler arasındaki bu düzmece hâlimizden kurtarmasıiçin girişimde bulunmasını istediğimizi anlatmasını rica ettim. Aynışekilde durumumuzu Topçu Başkanı General Gerasimov’a daaktarmasını söyledim. Yermolov, 25 Şubatta gitti. 34
40. Galiba 24 Şubatta Erzurum üzerinde bir Türk tayyaresigörünmüş, keşif yapmış ve geri dönmüştü. Bundan, düzenli Türkbirliklerinin şu sıralar Erzincan’da ve hatta Mamahatun’da16bulunduklarına hükmettim. Bu günlerde Albay Morel, Türklerin Erzurum’un temizlenmesinitalep eden bir “bildiri” gönderdiklerini söylemişti. Erzurum’un Türklertarafından alınmasından sonra Kolordu Komutanı Kazım Bey17 ilegörüşmemde; bunun hiç de bir bildiri olmadığını, bilakis kendisinin,yani Türk Kolordu Komutanının gerçek bir mektubu olduğunuöğrendim. Eğer, Türklerin isteği bizce kabul edilseydi ve bu mektubaanonim, illegal bir yazı gibi bakmamız gerekseydi bile, her hâlükârdaAlbay Morel, beni yanıltmak ve resmi bir mektubu, düzenli TürkKuvvetlerinin komutanı tarafından imzalandığını gizleyerek, “bildiri”diye adlandırma hakkına sahip değildi. 24-25 Şubatta, Kale karargâhının bilgilerine göre, cephededurum endişe verici değildi. Tekederesi18 yakınlarında, orayagönderilen müfreze tarafından tutulan bir kürt grubunun bulunduğuhaberi geldi. Ilıca yakınlarında Erzurum’dan yetişen kuvvetler, güyabirkaç verst (1,06 km.) geride düşmanı püskürtmüşler. 26 Şubatta, Erzurum’dan Tekederesi’ne giden Ermenimüfrezesinin kuşatıldığı, darmadağın edildiği ve geriye kalanlarınrezilce kaçtıkları; Ilıca müfrezesinin de neredeyse koşar adım geriçekildiği ortaya çıktı. Albay Morel, taarruz eden Türk kuvvetlerine topçu ateşi açılmasıkonusunda bana sözlü emir vermişti fakat, hiçbir yerde taarruz edenkimse görülmüyordu. Harput yolunda, panik hâlinde, dağınık vaziyettegeri çekilen Ermeni sürüsü koşuyordu. Trabzon yolunda ise Ermeniler,16 Bugünkü adı Tercan olan Erzincan merkeze bağlı ilçe.17 Kâzım (KARABEKİR), 1882 yılında İstanbul’da doğmuş, 1902 yılında Harp Okulu’nu,1905’te de Harp Akademisi’ni bitirmiştir. 1 nci ve 6 ncı Ordu Kurmay Başkanlıkları, 18nci Kolordu, 2 nci Kolordu, 1 nci Kafkas Kolordusu, 14 ncü ve 15 nci KolorduKomutanlıkları, 14 Haziran 1920’de Doğu Cephesi Komutanlığı görevlerinde bulundu.21 Ekim 1923’te 1 nci Ordu Müfettişliği’ne atanmakla beraber aynı zamandamilletvekili olduğundan, Büyük Millet Meclisi kararıyla 19 Aralık 1923’te izinlisayılmıştır. TBMM’nin I nci ve II nci devrelerinde Edirne Milletvekili, V nci ve VIII ncidevrelerinde de İstanbul milletvekili olmuştur. 1946-1948’de TBMM Başkanlığıyapmıştır. 25 Ocak 1948’de vefat etmiştir. AskerÎ, siyasî, tarihî mahiyette pek çokkonferans ve eserleri vardır. Bunlardan 44 kadarı basılmıştır. Türk İstiklal HarbineKatılan Tümen ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri, s.177-179.18 Erzurum merkeze bağlı köy. 35
41. sefer hâlindeki gibi konvoy hâlinde hiçbir yerde durmayarak veaçılmayarak sakin bir şekilde geri çekiliyorlardı. Öğleden sonra, düşmanın 6 verst uzaklıkta, Gez köyünün19yakınlarında olduğu anlaşıldı. Benim değerlendirmeme göre, mevcuduen az 1.500 civarında olan birlikler görünmeye başladı. Sayı önemsizdi fakat, bunlar hiç talim görmemiş kürt eşkıyaizlenimi vermiyorlardı. Eğitim gördükleri, disiplinli bir şekilde sevk veidare edildikleri görülüyordu. Sadece bir miktar yaya ve süvaridöküntüsü, bunların düzenli birlikler değil, organize olmuş kürtlerolabileceğini düşündürüyordu. Ricat edenlerin hâli acıklı ve insanı çileden çıkaracak şekilderezildi. Kâh yolun yakınlarında kısa kaygan bir zincir gibi dağılıyorlar,kâh yeniden toplanıyorlardı. Korku ve endişenin hâkim olduğugörülüyordu. Antranik, giderek dağılan bu kaygan zincirin önünegeçti. O oradayken ricat edenler biraz doğruldular, fakat yeniden sağasola yattılar ve artık bir daha kalkmadılar. Topçu ateşimiz akşama kadar devam etti. Karanlığın basmasıylabirlikte ateş sona erdi. Kürt saldırılarına karşı savunmanınbaşlamasıyla birlikte, ayrılmayla ilgili her türlü konuşmanın bir kenarabırakılıp, her subayın muharebenin durumunun kendisinden talepettiği her şeyi şerefli bir şekilde ifa etmesiyle bu meseleyi nasıldeğerlendirdiğimiz kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Herkes, şimdiayrılmanın, adımızın ebediyen korkaklık ve hainlikle anılacağı anlamınageleceğini çok iyi biliyordu. İlkin saldırıların üstesinden gelmeklazımdı. Bugün, Ermeni birliklerinin topçu tahsisinden ve muharebedeonun desteğinden faydalanma hususunda ne anladıklarını öğrendim.Büyük Kiremitli müstahkem mevkisindeki toplarım, tamamı Harputkapıistikametinde sıkışan ve toplara örtü sağlamak için asla ileri hareketetmek istemeyen piyadenin bir verst önündeydi. Aynı gün, ayrıca, Tekederesi’nden korku ve panik hâlindekaçmakta olan askerlerin, yine beraberlerinde bir şeyler götürmeyi,önlerine çıkan köylerdeki halkın hayvanlarını çalmayı, yollarınınüzerinde karşılarına çıkan silahsız, münferit sivil halkı öldürmeyiunutmadıkları da dikkatimi çekmişti. Düşmanın şehre yaklaşması, anlaşılan, karargâh içinbeklenmedik bir şekilde gerçekleşmişti. Muharebe için tertiplenme19 Erzurum merkeze bağlı köy. 36
42. konusunda hiçbir şey yayınlanmamıştı. Belki yayınlanmış olabilirdi,ama sizi temin ederim ki, benim elime geçmemişti. Daha öncedendışarıdan alarm verilmesi durumunda, piyade tarafından şehrin anahattının ele geçirilmesi çizelgesinin hazırlandığını duymuştum, fakatbu çizelge de bana ulaşmamıştı. Benim görevim kürtleri, top atışı mesafesinde şehrinmüstahkem hattından uzakta tutmaktı. Arazide ise, piyade ile birliktebenim emir komutama girmeyen dağ topları vardı. O gün ve öncesi gün, polis, şehir genelinde sadece işgörebilecek durumdakileri değil, aynı zamanda ihtiyar ve sakat Türkerkeklerini de topluyordu. Sorulan sorulara, karla kapanmışdemiryolunu temizlemek için işçi toplandığını belirterek cevapveriliyordu. Akşamleyin, bir Ermeni öğrencinin komutasındaki budevriyelerden birinin, gündüz vakti, ben evde yokken, kapınınüzerinde benim evimin olduğunu gösteren yazıya rağmen, aramayapmak için dairemin kapısını zorladığını öğrendim. Dediğine göre,öğrenci bu evde kimin oturduğunu bilmiyormuş. Ev sahiplerimtarafından gösterilen kararlı protesto ve şiddetli karşı koymasonrasında bu öğrenci, bu kendini bilmez küstah, karıma kaba sabalaflar etmiş, ev sahibim yaşlı Türk’ü ve hizmetkâr kürtleri almayacesaret edemeden defolup gitmiş. Öğrencinin ifadelerine göre, bumünasebetsizlik, Antranik’in emrini yerine getirirken meydana gelmiş. Bunu öğrenince, ev sahibime eğer Ermeniler bir kez daha evhalkını götürmek için gelecek olurlarsa, benim himayemegeçebilmesine imkân tanımak için, kendi dairesinden benim dairemebir geçit yapması talimatı verdim. O da bunu yaptı ve ayrıca bir dekomşusundan benim daireme geçit yaptı. Bugün akşamleyin, Antranik’in dairesine, askeri konseyeçağırdılar. Oraya Teknik ve Seferberlik Kısım Amiri Yüzbaşı Joltkeviçile birlikte gittim. Kendisini son zamanlarda, benim hareketlerimin veAntranik’in karargâhıyla yaptığım görüşmelerin bir şahidi olsun diye,daima yanımda götürüyordum. Oraya gittiğimde, konsey toplantısının bensiz başlamış olduğunuöğrendim. Anlaşılan benim fikirlerim ilgilenmeye değer görülmemişti.Odada; Antranik, Dr.Zavriyev, Albay Zinkeviç, Albay Morel, AlbayDoluhanov ve birkaç kişi daha vardı. Albay Zinkeviç, bana OrduKomutanının telgrafını okudu. General Odişelidze bu telgrafıyla; TürkOrdusu Komutanı Vehib Paşa’nın kendisini şifreli telgrafla, Türk 37
43. birliklerine Erzurum’a taarruza başlama ve ele geçirme emri verdiğihususunda bilgilendirdiğini anlatıyordu. Akabinde, General Odişelidzemüstahkem mevkinin tüm toplarının imha edilmesini ve geriçekilinmesini emrediyordu. Bana, Antranik imzasıyla topları imha etmem konusunda yazılıbir emir verilmişti. General Odişelidze, topların imhasına dair emirvereceği sözünü tutmuştu, fakat emir geç kalmıştı. Topların bir kısmıartık imha edilemezdi. Zira Türk kuvvetleri tarafından bu toplarınbizimle irtibatları koparılmıştı. Yine de elimizde daha imhaedebileceğimiz toplarımızın, yarıdan fazlası kalmıştı. Ayrıca toplardansökülmüş tüm kama ve nişangâh tertibatları öylece duruyordu.Bunların hepsini işe yaramaz bir hâle getirebilirdik. Bunları yapmakiçin iki üç günlük zamana ihtiyaç vardı. Antranik devamlı surette Ermenice bağırıp çağırıyor, küfrediyorve birilerine lanet okuyordu. Doktor Zavriyev onu sakinleştirmeyeçalışıyor ve bize; Antranik’in cephe gerisinde oturup duran, Erzurum’aonbinlerce asker gönderme imkânları mevcutken şu ana kadar sadeceüç-dört bin asker gönderen, hiçbir surette cepheye gitmek istemeyenve Ermeni halkını ve Ermenistan’ı satan Ermeni yöneticiler ve devletadamalarına lanet okuduğunu ve küfrettiğini anlatıyordu. Sonunda Antranik kararını açıkladı: Erzurum’da iki gün dahatutunmak; bu süre zarfında mümkün olan her şeyi tahliye edip ondansonra geri çekilmek. Antranik, varlığımızdan hiç mi hiç sıkılmayarakbizim hazır bulunduğumuz bir ortamda üstünü çıkardı, elini yüzünüyıkadı, pijamalarını giydi, sanki hiç biz burada değilmişiz gibi yatağınayattı. Doktor Zavriyev’i şehirde kundaklamaların ve yangınlarınbaşladığı konusunda bilgilendirdim. Bizzat kendi gözlerimle biraz önceyolda kimsenin söndürmediği, yanmakta olan bir dizi dükkângördüğüme işaret ettim. O, yangınların söndürülmesi emrininverildiğini ve gereken tedbirlerin alındığı cevabını verdi. Doktor Zavriyev’e hangi maksatla polisin Müslüman halkıtopladığını ve bir yerlere götürdüğünü sordum. O, demiryolununtemizlenmesi için toplandıklarını söyledi. Neden bu toplama işlemininşimdi, karanlıkta, geceleyin yapıldığını ve çalıştırılmak için özellikleçalışamayacak durumda olan ihtiyarların ve sakat insanlarıngötürüldüğünü şaşkınlık içinde sormam üzerine, bu hususta hiçbir şeybilmediğini, fakat araştıracağını ifade etti. 38
44. Daha önceden Dr. Zavriyev ile, sivil halka uygulanan şiddetmeselesi hakkındaki yaptığımız konuşmalardan sonra söyledikleriminonda şiddete, katliama müsaade edilmemesi için yeterince kaygı veendişe uyandırması gerektiğini düşünüyorum. Zira o, daima birhükûmet üyesi olarak, Ermenilerin sivil Müslüman halkla, en kusursuzbiçimde ve hukuk çerçevesinde ilişkiler tesis etmesini istiyor ve bunagayret ediyordu. Bu tür münasebetleri sadece onda değil, aynı zamandaErzurum’da bulunan Ermeni aydınlarından farklı kişilerde degözlemliyordum. Elbette onların akıllarında neler olduğunu,hareketlerinin neler olduğunu bilmiyorum, fakat bu kişilerin sözleri,münasebetsizlikler ve katliamlara müsaade edilmemesine daima içtenbir istek duydukları izlenimi veriyordu. Diğer Ermenilerin içgüdüleriniDr. Zavriyev, benden daha iyi bilse gerekti, ama bilemiyordu. Antranik, yatağına iyice yerleştikten sonra diğer odaya geçtik.Kendi aramızda Antranik tarafından verilen görevlerin ifasına ilişkinmeseleleri görüştük ve dağıldık. İki gün daha tutunma vazifesi olağan dışı veya olağanüstügözükmüyordu. Zira, önümüzde tel engelli mükemmel siperlerle,ilerimizde şehir kale duvarıyla ve nihayetinde üç değilse bile en az ikimisli fazla sayıdaki savunma gücüyle rahatlıkla ve kolayca iki değil,kırk iki gün ve sadece kürt saldırılarına karşı değil, düzenli birliklerekarşı da tutunulabilirdi. Kürt saldırılarını püskürtme konusunda tamamen haklıydık, ziraTürk Hükûmeti, daha barış akdedilmesi sırasında, kürtlerin kendisineitaat etmediğini ve onları savaşmamaya zorlayamadığını ifade etmişti.Dolayısıyla, kürtlerden korunmamız ve savunmamız konusundakikaygı, bizim omuzlarımıza yüklenmişti. Geri dönerken, yukarıda bahsettiğim yangınların gerçektensöndürüldüğünü ve yayılmalarının engellendiğini gördüm. Şehiredışarıdan bakıldığında hâlâ etraf sakindi. Bir katliam kıvılcımı ihtimalitehlikesinin olmadığı görülüyordu. Topçu karargâhına döndüğümde, hemen topların işe yaramazhâle getirilmesi konusundaki bütün emirleri verdim. İki gün içindehepsi imha edilebilirdi. Subaylarımdan, piyadenin karanlıktan istifadeederek araziden çekildiklerine dair bilgiler alıyordum. Uzunca bir uğraşsonrasında nihayet telefonla Albay Morel’e ulaşıp alınan raporlarıbildirmeyi başardım. Bana, buna karşı tedbirlerin alındığını, yedek ve 39
45. takviye birlikler gönderildiğini, endişeye mahal verecek bir durumolmadığını anlattı. Saat bir gibi eve döndüm ve yattım. Geceleyin iki üç sularında,şehirde etrafta tek tük silah sesleri işitiliyordu. Bir yerlerdetomruklarla vurularak kapıların kırıldığını duydum. Sokaktan geçen,gündüz vakti de dolaşan ve insanları zorla götüren orta büyüklüktekiErmeni müfrezelerinkine benzer, ayak sesleri ve insanların gürültülerigeliyordu. Hiçbir yerden yardım sesi gelmiyordu. Ermenilerin hummalıbir şekilde sivil halkı tutukladıkları, belki de katliama hazırlandıklarıizlenimini edinmiştim. Etraflıca durum değerlendirmesi yaptıktan sonra şu kararavardım: Birincisi, biz Türklerle şerefli bir şekilde çarpışırken veErzurum’a göğsümüzle siper olurken, bu kana susamış ve korkak“özgürlük savaşçıları” Ermeniler, bizim sırtımızdan yaptıklarıyla, bizialçakça aldatıyorlardı. Tüm dünyaya sadece kendilerini değil, fakataynı zamanda, Rus subaylarının adını da rezil etme kaygısı gütmedensavunmasız ihtiyar, kadın ve çocukları kesmeye başlamışlardı. Bukonuda bilgi sahibi olmayanlar, alçakça faaliyetlerinigerçekleştirmelerine yardım etmeleri için Rus subaylarının Ermenilerleanlaştıklarını düşünebilirlerdi. İkincisi ise, şimdi düzenli Türk birliklerisaldırıyor olabilirdi. Eğer hâlen yoksalar bile, sabaha karşı veyagündüz gelebilirlerdi. Düzenli Türk birlikleriyle savaş ise, ne OrduKomutanının planlarında, ne bizim vazifelerimiz arasında, ne tahminlerarasında ne de mevcut barış şartlarında asla yer almıyordu. Buna uygun olarak şöyle bir karar aldım: Şafakla birlikte AlbayMorel’e gidip, Ermenilerden bir an önce katliamlarını durdurmalarınıtalep etmesini teklif etmek; şayet bunu yapmaya gücü yetmeyecekse,o zaman topların bir kısmının Ermenilere karşı çevrilmesini gerektehditle, gerekirse de ateş açarak onları bunu yapmaya mecburetmek. Sonrasında ise muharebeye son verip milletvekillerinigöndermeyi, Türklerle Erzurum’un kan dökülmeden iki gün içindetemizleneceğine dair anlaşmalarını sağlamayı önermek. Ermeniler ricat ederken, Müslüman halkın tam mânâsıylaemniyet altına alınabilmesi içinde bir plan geliştirilmeliydi. Örneğin,Rus subaylarından ve burada kalan az sayıdaki Rus görevli veaskerlerinden müstakil bir müfreze oluşturmak. Türklerden kurulu ortabüyüklükteki bir müfrezeyi Rus subaylarına yardım etmeleri için veyaonların emrine vermek. Şafakta, Yüzbaşı Joltkeviç ile birlikte Albay Morel’e gittik. Yolda,sahra topçu silah deposunun yakınlarında depo sorumlusu Yedek 40
46. Subay Bagratunyanets’den, ricat emri alındığını ve kendisinin depoyuimha etmek istediğini, fakat Albay Morel’in depoyla ilgili yapılacakişlerin benim tarafımdan belirleneceğini söylediğini, öğrendim. Böylebir ifadeye şaşırmıştım. Zira bu depo kati surette bana bağlı değildi.Bilakis, Albay Doluhanov’un sorumluluğundaydı. Yedek Subay Bagratunyanets’e, silah deposunun imhaedilmesinin lüzumsuzluğunu, şehrin sivil halkına amaçsız bir sertlikgösterisi olacağını; bize, Rus topçularına ihanet edildiğini, zira ricatemrinden haberdar olmadığımızı; hepimizin şu anda deponunyakınlarında bulunduğumuzu ve bir patlama yaşanması durumundaamaçsızca öleceğimizin kaçınılmazlığını izah ettim. Anlattıklarım işeyaradı ve depo imha edilmedi. Albay Morel’in karargâhına yaklaştığımızda herkesin kaçtığınıgördük. Karargâhın karşısında bulunan, içinde birtakım Ermenikurumlarının yer aldığı Amerikan Konsolosluk binası yanıyordu. Herşey alevler içinde kalmıştı. Karargâhın ön tarafında son haddine kadaryüklenmiş bir kamyon ve birkaç tane yüklü at arabası harekete hazırvaziyette bekliyordu. Albay Morel ve Albay Torkom atlarınabinmişlerdi. Gitmek için hazırdılar. Saat sabahın 7’siydi. Durumun ne merkezde olduğu ve şimdi ne yapılmasınınplanlandığını sormam üzerine Albay Morel, sabahın 5’inde geri çekilmeemri verildiğini söyledi ve şu ana kadar emri almayışıma şaşırdığınıifade etti. Korktuğum başıma gelmişti. Rus subaylarının ve toplarınınhimayesinde kaçıyorlardı. Rus subayları muharebede elleriyle toplarıdoldurup, tevcih edip, saldıran düşmanı durdururken, Ermeni“savaşçılar” onların gerisinde rahatça silahsız insanları katlediyor vehiçbir tehlikeye maruz kalmadan soyuyorlardı. Eğer gelmemişolsaydım, hiçbirimiz geri çekilme emrinin çoktan verilmiş olduğunuöğrenemeyecektik. Daha önceden, çok ehemmiyetsiz olaylarda bile bir subaygöndererek emirler hakkında beni bilgilendirirlerdi, fakat şimdi bunuyapamamışlardı. İlk iş olarak Mecidiye Müstahkem Mevkisine gitmeyi ve oradan,paltolarına ve hücum yeleklerine sıkı sıkıya sarılmış vaziyette Kars yoluüzerinde kaçmakta olan Ermeni kahramanlara(!) bizi aldatıp, bana vesubaylarıma verilen topları imha etme emrini yerine getirmemizeimkân tanımayıp, hemen arkamızda iğrenç katliamlar düzenleyerekgerek şahsımı, yaşlı muharip bir subayı, gerekse maiyetimdeki 41
47. subayları aldattıkları ve rezil ettikleri için şarapnelle iyice bir teşekküretmeyi düşündüm. Sadece, aralarında bu meseleyle hiç ilgisi olmayan insanların hiçsuçları yokken mağdur olabilecekleri düşüncesi beni durdurmuştu.Erzurum’da hâlen namuslu Ruslar, diğer milliyetlere mensup insanlar,kadınlar ve çocuklar bulunuyordu. Vakit geçirmeksizin topçu karargâhına geri dönmek üzere yolakoyulduk. Şehirdeki sokaklar, akılları başlarından gitmiş, panik içindekaçışan Ermeni asker sürüleriyle doluydu. Ermeni subaylarıgöremiyordum. Yol, baştan aşağı, kaçarken bırakılmış eşyalarla –paltolar, askeri teçhizatlar, yiyecekler – doluydu. Kaçmakta olan insan ve araba selinin arasından geçmekimkânsızdı. Başka yollardan geçmek istedik. O tarafa döndük, fakatburada bizi yoğun bir tüfek atışı ve insan feryatları karşıladı. Sokakta ne olup bittiğini göremiyordum. Sokağın dönemeciengel oluyordu. Sadece dönemeçte bütün sokaktaki karların üzerininkanla kaplı olduğu görülüyordu. Burada bir çatışmanın devam ettiğinidüşünerek geriye dönme emri verdim. Tekrar kavşağa geldiğimizdearabamızı bıraktık ve yolun yarısından itibaren yürüyerek gitmeyebaşladık. Bu sırada, silah sesleri ve insan feryatlarının geldiği sokaktanatının üzerinde, şehir polis müdürü olan Ermeni çıktı. Onun oradaolduğunu anladım. Sonunda tahminlerim doğrulanmıştı. Topçu karargâhına dönünce, piyadeyle birlikte geri çekilmeemrimin tüm bataryalara iletilmesini emrettim. Ayrıca topçusubaylarının gitmesi için nakliye araçları verilmesini de emrettim. Birsüre sonra topçu karargâhının nakliye araçlarının tamamı, HizmetBölüğü Komutanının dikkatsizliği yüzünden daha geceden kaçırıldığıanlaşıldı. Başlarında geceleyin bir subayın nöbet tuttuğu alay nakliyearaçları ise, şimdi kaçırılıyordu. Avlu kapısından çıkan seyisler topçukarargâhına gelmeden, Kars kapı istikametine dönmüşler ve dört nalakaçmaya başlamışlardı. Üzerlerinde baştan aşağı fişekler takılı bir hâlde, delice bir korkuiçerisinde kaçan Ermeni askerleri, bu üstü kapalı yük arabalarınatutunup binmeye çalışıyorlardı. Bazıları koşulu atların koşumunu açıp,bunların üzerine ikişer kişi biniyor ve panik içinde böğürerek şehirdenuzaklaşıyorlardı. 42
48. Yolda bıraktığım arabayı da zorla alıp götürmek istemişler ancakarabacı karşı koyunca, ona ateş edip bir atı yaralamışlar, fakat yine dearabayı alamamışlar. Elliye yakın nakliye arabasından, ancak iki üç üstü kapalı atlıaraba tutulabilmişti. Bunlardan da birkaç subay istifade edebilmiş,araçlar çabucak yüklenmiş ve ayrılmışlardı. İki yük arabası ve iki fayton daha kalmıştı. Bunlardan da istifadeedip gidilebilirdi, fakat bu sırada kaçmakta olan son Ermeniler, terkettikleri boş sokaklarda panik hâlinde düşüncesizce, seri bir şekilde vegelişigüzel ateş açıyorlardı. İster istemez bu niyetimizden vazgeçmekve evde saklanmak zorunda kaldık. Türkler, bize ve ailelerimize,kürtlere karşı güvenlik garantisi veriyorlardı. Sonradan anlaşıldı ki, eğer Ermenilerin şehirdeki tüfek atışlarınaaldırış etmeyerek gitme girişiminde bulunsaydık bile, her hâlükârdabunu başaramayacaktık. Zira, Karskapının bu sırada irtibatı kesilmişti.Kıdemli Üsteğmen Mitrofonov bu işe kalkışmış, fakat buranınyakınlarında oturmasına rağmen, yoldan geri dönmek zorundakalmıştı. Bir süre sonra Türk birliklerinin şehre girdiğini öğrendik. Sadecekürtlerle değil, aynı zamanda düzenli birliklerle de muharebe ettiğimizikesin kes öğrenmiş olduk. Cesur Ermeni piyadesinin(!) geceleyin, karanlıktan istifadeederek neredeyse tamamının araziden kaçtığı ve can havliyle Karsyoluna düştüğü ortaya çıktı. Kaçış, bir fırtına hâlindeydi. Fırtına bile,bu kadar kısa sürede Erzurum’u, bizzat kendilerinin temizlediği gibi,Ermenilerden temizleyemezdi. Savunma hatlarında ve şehirde, neredeyse hiç ölü ve yaralıErmeninin kalmamış olması gerçeği, her şeyden ziyade, onların nasıldimdik savunma yaptıklarını ve nasıl uzun süre direndiklerini çok iyianlatmaktadır. Erzurum’da neredeyse, sadece Rus topçu subaylarınınesir alınmış olması gerçeği ise, Ermenilerin yüksek cesaretine veasaletine bundan daha kötü şahitlik edemez. Erzurum’a düzenli birliklerin girdiğini öğrenince, buradabulunduğumu bildirmek üzere yaverimle birlikte yola koyuldum.Burada, Rusya’nın, Türkiye ile barış imzaladığını öğrendik. Karargâha gidip gelirken ve ayrıca takip eden günlerde pek çokTürk sokaklarda üzerime atılıyor, ellerimi öpüyor ve her vasıtayabaşvurarak minnettarlıklarını ifade ediyorlardı. 43
49. Eğer Erzurum’da Rus subayları olmasaydı, o zaman Türkbirlikleri belki de şehirde, geldiklerinde sağ kalan bir tek Türkbulamayacaklardı hükmüne vararak, Rus subaylarına da aynı şekildedavranıyorlardı. Şimdi, Ermenilerin kaçmadan önce Erzurum’da neler yaptıklarınıve ne kadar silahsız, yaşlı, kadın ve çocuk öldürdüklerini öğrenince,eski Romalı tarihçi Petroni’nin haklarında: “Ermeniler de insandır,fakat evlerinde dört ayakları üzerinde yürürler.” dediği; Rus şairiLermontov’un da bir şiirinde isabetli bir şekilde; “Sen kölesin, senkorkaksın, sen Ermenisin” diyerek karakterize ettiği bu kişilerlegitmeme izin vermediği için Tanrı’ya teşekkür ediyorum. Erzurum ve Deveboynu Müstahkem Mevki Topçu Başkan Vekilive Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alayı Komutanı, Harp Esiri Yarbay Tverdohlebov 16/29 Nisan 1918 Erzurum 44