A- HALİFELİĞİ ÖNCESİNDE MUAVİYE
Doğumu ve Müslüman Olmadan Önceki Hayatı
Muaviye Mekke'de 602 veya 603 yılında dünyaya geldi. Abdümenafoğulları dolayısıyla Kureyşin büyük ailelerinden Ümeyyeoğullarına mensuptur. Abdüşems ve Haşimoğulları arasında şehir idaresi ve Kâbe hizmetlerinin yürütülmesi hususundaki anlaşmazlık ise süregelmiştir. Hz. Muhammed'in peygamber olarak seçilmesi ve Haşimoğullarından olması, Emevilerin aile olarak İslamı kabulde gecikmelerine sebep olmuştur. Bu nedenle Muaviye, mensubu olduğu ailenin ortamında, putperestlik kültür ortamında yetişmiştir.

Mekke'de herkes gibi Ebu Süfyan ailesi de İslama davet edilmiş ancak icabet etmemişlerdir. Fakat bazı kaynaklar Ebu Süfyan ve bazı müşriklerin gizlice geceleri Hz. Muhammed'in okuduğu Kuranı dinlemekten kendini alamadıklarını belirtmektedir.
Ebu Süfyan'ın ailesinden Müslüman olan ilk kimse Ebu Süfyan'ın kızı Remle (Ümmü Habibe)’dir. O, kocası Ubeydullah b. Cahş’la birlikte Müslüman olmuş ve Habeşistan’a hicret etmiştir. Fakat Ubeydullah Habeşistan’da Hıristiyan olmuş ve bir müddet sonra da ölmüştür.
Bedir savaşında (2/624) Ebu Süfyan'ın büyük oğlu Hanzala, kayınpederi Utbe b. Rebia ve kardeşi Şeybe b. Rebia ile Utbe’nin oğlu Velid b. Utbe’nin öldürülmeleri, ayrıca müşriklerin lideri Ebu Cehil’in de öldürülmesi, Ebu Süfyan'ın siyasi statüsünün değişmesine ve Mekke'de Kureyşin siyasi lideri olmasına sebep olmuştur.
Bedire karşılık olarak Uhud’da Müslümanların yara alması ve Hz. Hamza’nın şehid edilmesiyle Muaviye'ye daha sonraları “İbn akiletü’l ekbad” (ciğer yiyen kadının oğlu) denilecektir.
Muaviye'nin Müslümanlara karşı ilk savaşa katılması 5/627’de Hendek savaşında olmuştur.
7/628-629 yılında Ebu Süfyan ailesini ilgilendiren önemli bir hadise meydana geldi. Habeşistan’da dul kalan Ümmü Habibe ile Hz. Peygamberin nikâhlanması. Bu izdivaçla iki topluluk arasında yumuşama olması bekleniyordu. Ebu Süfyan'ın, Hudeybiye anlaşmasını tek taraflı ihlali ile Medine'ye gelişi ve kızı Ümmü Habibe’den olumsuz tepki alışı ve aralarındaki konuşmalar iki taraf arasında gözle görülür bir yumuşamanın olmadığını gösterir.
Mekke'nin fethinde ise Hz. peygamberin, Ebu Süfyan'ın evine sığınanlara eman vermesi, Kureyşin reisi ve eşrafı statüsünde iken sıradan bir kimse durumuna düşen Ebu Süfyan'ı onore etmeye yöneliktir.
Yine Mekke'nin fethi günü Hind bnt. Utbe’nin biat şartı olarak ileri sürülen çocukların öldürülmemesi hususunda tepkisi “Sen bizde çocuk mu bıraktın. Hepsini bedirde öldürdün” olmuş, bu da onun psikolojik olarak geçmişle iç içe yaşadığını gösterir. Buna rağmen Ebu Süfyan ve ailesi Mekke'nin fethiyle İslama boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Müslüman Oluşu
Muaviye'nin Müslüman oluşu kaynaklarda tartışma konusudur. Bu konudaki görüşlerden birincisi; h.7/629 yılında Umretü’l kaza esnasında Müslüman olduğu şeklindedir. Bu rivayetlerde Muaviye'nin h.7. yılda Müslüman olduğu fakat babasının korkusundan Müslümanlara katılamadığı, hatta Müslüman olmasından Ebu Süfyan'ın haberdar olduğu da zikredilir. Bu tip rivayetlere itiraz, “mademki Muaviye'nin İslama girişi eski ise, Hz. Peygamber onu müellefe-i kulüb’den sayarak neden hisse ayırdı” şeklindedir.
Bazı rivayetler ise onun Hudeybiye barışından sonra h.6/628’de Müslüman olduğu şeklindedir. Hatta Hudeybiye’den sonra Müslüman olan Muaviye'nin Umretü’l Kaza’da Hz. Peygamberi traş ettiği dahi rivayet edilmiştir (senedi problemlidir). Hâlbuki Umretü’l Kaza’da Mekkeli müşrikler şehri 3 gün boyunca terk etmişlerdi. Bu gerginlik ortamında Muaviye'nin Müslümanlarla umre yapması bir tarafa Hz. Peygambere onu traş etmesi mümkün görünmemektedir.
Bunların dışındaki rivayetlerde ise, hadiselerin tabii seyrine göre Muaviye'nin de babası ve kardeşleri gibi Mekke'nin fethi esnasında Müslüman olduğu şeklindedir. Zira bu aile ilk sınavlarını Huneyn savaşında vermişler, elde edilen ganimetten Müellefe-i Kulüb olarak Ebu Süfyan, Muaviye ve Yezid de hisselenmiştir (her biri için 100’er deve). Müellefe-i Kulüb adı verilen bu zümrenin tamamının Mekke'nin fethinde Müslüman oldukları belirtilir.
Sonuç olarak; Muaviye'nin Mekke fethinden önce Müslüman olduğuna dair rivayetler zayıf olmakla beraber tarihi realiteye de aykırıdır.
İslam’dan önce Mekke toplumunda okur-yazar oranı düşüktü. Mekke'ye Arapça ile yazı yazmayı ilk getiren kişi Muaviye'nin dedesi Harb b. Ümeyye’dir. Bu meyanda Ebu Süfyan, Muaviye ve Yezid okuma-yazma bilenlerdendir.
Vahiy Kâtipliği
Muaviye'nin vahiy kâtipliği konusunda birinci grup rivayetler; Ebu Süfyan'ın Hz. Peygambere gelip Muaviye'yi kâtip edinmesini istemesinden ve Hz. Peygamberin de bunu kabul etmesinden bahseder. Muaviye'nin vahiy kâtibi olarak yazdığı ayetlerin sadece “Ayete’l Kürsi” olduğu dile getirilir. Fakat bu ayetler hicri ilk yıllarda nazil olmuştur. Dolayısıyla Muaviye'nin bu ayeti yazmasına imkân ve ihtimal yoktur.
İkinci grup rivayetler; Muaviye'nin Hz. Peygamberin kâtipleri içinde yer aldığını ancak vahiy kâtibi olmadığını belirtir. Kitabü’l-Vüzera ve’l- Küttab müellifi Cahşiyari Peygamberin kâtipleri hakkında önemli bilgiler verir. Vahiy kâtipliğinde Hz. Ali, Hz. Osman, Übey b. Kab ve Zeyd b. Sabit görev yapmıştır. Muaviye ise vahiy yazma dışındaki görevlerde yer almıştır. Çağdaş araştırmacılar Abdülhay el-Kettani ve Abbas Mahmud Akkad bu meseleyle ilgilenmişler ama vahiy kâtipliğiyle ilgili açık bir delile rastlamamışlardır.
Kişiliği
Muaviye'nin hitabet gücünün yüksekliği, karşısındakini etkileyebilmesi, işlerini hile yoluyla halletmeyi becerebilmesi, siyasetteki kurnazlığı, insanlarla anladığı dilden konuşması gelecekte elde edeceği büyük imkânları hazırlayan en önemli etkendir. Ayrıca Suriye bölgesinin fethinde aktif rol alması, başarı grafiğinin yükselmesinde bir hazırlık dönemi olmuştur.
Muaviye'ye göre akıl bir ölçektir. 1/3’ü meselelere nüfuz edebilmek, 2/3’ü hataları görmemezlikten gelmektir. Ayrıca Muğire b. Şube, Amr b. As gibi dâhileri de arkadaş olarak seçmişti. Arap tarihçileri Muaviye'nin de içinde bulunduğu 4 dâhiyi şöyle tanıtır: Muaviye; işleri enine boyuna düşünüp yapan, Amr b. As; düşünmeden cevap verme yeteneğine sahip, Muğire b. Şube; problemleri politik yönden çözüme kavuşturan, Ziyad b. Ebihi; büyük veya küçük meseleleri şiddet yoluyla halleder.
Muaviye; “İnsanlarla kendi aramda ebediyen koparmadığım bir dostluk bağı vardır. Onlar ipi koparmaya çalıştıklarında ben gevşetirim, onlar ipi gevşettiğinde ben asılırım” diyerek insanlarla ilişkilerinin boyutunu belirtmektedir.
Muaviye'nin en önemli prensiplerinden biri de; paranın iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerde kılıca gerek duymayışıdır. Bunların kifayet etmediği yerde şiddete başvurmuştur.
Harp meydanlarında kahramanlığı olmayan Muaviye, masa başı mücadelelerde zaferler elde etmiştir. Hz. Ali karşısındaki avantajını şöyle anlatır: “Ben ona karşı 4 hususta daha avantajlıydım. Ben sırrımı saklıyordum, o açığa vuruyordu. Benim düzgün ve itaatkâr ordum vardı, onun bozuk ve isyankâr bir ordusu vardı.  Ben onu Cemel ashabıyla baş başa bıraktım. Eğer Cemel ashabı ona galip gelirse, onlar bana Ali’den daha ehvendir. Ali onlara galip gelirse, ben de onları dininde şüpheye düşürürüm. Ben Kureyşe Ali’den daha sevimliyim. Ondan kaçıp bana gelenlere ne mutlu.”
Muaviye idarede şiddet taraftarı değildi. Ayrıca o, geniş ailesine rağmen, aile fertlerini Hz. Osman’ın aksine idari işlere karıştırmamıştır. İdarede Yemen kökenli Suriyeli Kelb kabilesiyle ve Sakif kabilesiyle işbirliği yapmış, hem kendisi Meysun bnt. Bahdal el-Kelbi’yle evlenmiş, hem de Hz. Osman’ı Naile bnt. el-Ferafisa’yla evlendirmiştir.
İdari ve Siyasi Alanda Yükselişi
Hz. Peygamberin vefatından sonra birçok Arap kabilesi irtidat edip zekât ödemeyeceklerini ileri sürdüler. Hz. Ebu Bekir ise bu grupla mücadele etmek için orduyu 11 kola ayırarak isyancılar üzerine sevk etmiştir. Bu bağlamda Muaviye'nin Müseylemetü’l- Kezzab’la karşılaşıp onu öldürdüğü zikredilmektedir. Esasında herkes Müseyleme’yi kendisinin öldürdüğünü iddia ediyordu. Bu da böylesine yaman bir düşmanı öldürmüş olmanın vereceği şeref ve hazza sahip olma duygusuyla açıklanabilir.
Sonuç olarak; Ebu Süfyan ve Muaviye, Yemen ve Necid bölgelerinde konuyla ilgili bilgilerin uyumsuzluğu da göz önüne alınarak “Ridde Harpleri”ne iştirak etmişlerdir.
Hz. Ebu Bekir Ridde Harplerinden sonra itirazlara rağmen Suriye cephesine ordu sevk edilmesini emretmiştir. Bu seferin sebepleri;
  • Hz. Peygamberin yarım kalmış arzusunu yerine getirmek
  • Ridde olaylarıyla bozulan İslam toplumunun bünyesini, cihadla sağlamlaştırmak
  • Rumların Şam bölgesindeki baskı ve şiddetini kırmak.
Hz. Ebu Bekir Suriye’ye gidecek ordu için Beni Ümeyyeden Halid b. Said b. el-Asi’yi seçmiş, Hz. Ömer ise onun mağrur ve övünmeyi seven biri olup taassub ve üstünlük yarışına sürüklenebileceği gerekçesiyle itiraz etmiştir. Böylece yine Beni Ümeyyeden Yezid b. Ebi Süfyan komutan olarak görevlendirilmiştir. Yezid'in 13/634 yılında çıktığı bu seferde Muaviye de sancağı taşımaktaydı.
Muaviye'nin yıldızı Ürdün sahillerinin fethinde parlamıştır. Şurahbil b. Hasene tüm Ürdün şehirlerini fethetmiş, Amr da Ürdün’de kalmıştır. Bölgeye Rumların yardım göndermesiyle Amr genel komutan olan Ebu Ubeyde’den yardım istemiş, o da Yezid'in komutanı olduğu –içinde Muaviye'nin de bulunduğu- orduyu yardıma göndermiştir. Ürdün sahilleri Amr ve Yezid ordularınca fethedilmiş, Muaviye de önemli bir sınav vermiştir.
Yezid b. Ebi Süfyan 18/639 yılında Amvas Taunundan sonra vefat etmesiyle, halife Ömer tarafından ordu ve şehrin sorumluluğuyla sınırlandırdığı yetkilerle Muaviye b. Ebi Süfyan Şam bölgesine tayin edilmiştir.
Halifenin emriyle stratejik öneme haiz Askalan ve Gazze civarını fetheden Muaviye, Şam sahillerine yakın olan ve tehlike arz eden Kıbrıs’ın fethi için halifeden izin istedi. Halife Hz. Ömer, denizcilik bilgisine sahip olan Amr b. As’a ve yakın çevresine danıştı. Amr’ın cevabî mektubu ise; deniz yolculuğunun tehlikelerle dolu olduğu ve Müslümanların canının tehlikeye atılacağı yönünde idi. Amr’la aynı fikre sahip olan Hz. Ömer Muaviye'nin bu teklifini geri çevirmiştir.
Halifenin deniz seferini geri çevirmesinde Amr b. As’ın parmağının olduğunu düşünen Muaviye, “Amr, Kıbrıs’ın benim elimle fethedilmesini istemiyor. Eğer halife bu işi ona vermiş olsaydı durmaz koşardı” demiştir. Tüm bunlar, komutan ve valiler arasında gizli bir rekabetin varlığını da ortaya koyar.
Kıbrıs seferi reddedilen Muaviye, Rum topraklarına yaptığı yaz ve kış seferlerinden bol ganimetlerle dönmekte idi. Topraklar ise Ammuriyye’ye kadar ulaşmıştı.
Muaviye'nin valilik döneminde devletten aldığı maaş da tartışma konusu olmuştur. Rivayetlerde 5.000 dirhem, 1.000 dinar, aylık 80 dinar aldığı belirtilmektedir. Bir vali ve maaşlı bir memur olmasına karşın Muaviye Şam’da şaşaalı bir hayat sürmüş ve bir kral gibi yaşamaya başlamıştır. Halife Hz. Ömer, nasıl böyle bir hayat sürdüğünü sorduğunda Muaviye gerekçe olarak düşmana yakın olmasını, casusların bulunduğunu, heybetli bir sultan imajı vermek gerektiğini ileri sürmüştür. Yine de halife ona “Arabın Kisrası” demekten kendini alamamıştır. Böyle bir hayat daha sonraları hem Müslümanlar tarafından tenkide tabi tutulacak, hem de Müslümanlar arasında fitneye sebep olacaktır.
Hz. Ömer’den sonra halife olan Hz. Osman döneminde ise Muaviye, Şam ve civarı, Filistin, el-Cezire, Hımıs ve Kınnesrin valisi oldu.
Muaviye Hz. Ömer'den alamadığı Kıbrıs’ın fethi iznini yeni halife Hz. Osman'dan ailesini de yanında götürmesi şartıyla almıştır. Gönüllülerden oluşan orduyla Muaviye, ganimet olarak ele geçen gemilerin onarılmasıyla işe başladı. 28/648-49 yılında Kıbrıs’la anlaşma imzalayarak fethi gerçekleştirdi ve bol ganimet elde etti. Ardından Rodos adasının fethi için halifeden izin alındı. Rodoslular Muaviye ordusunu denizde karşıladı ancak yapılan deniz savaşında Müslümanlar mağlup oldular. Bu nedenle Rodos’un fethi kılıçla yapıldı ve bol ganimet elde edildi.
Kıbrıs ve Rodos’un fethi Bizansı tedirgin etti. 1000 gemiden oluşan donanmanın kurulması haberini alan halife Hz. Osman, Rumlarla deniz savaşı için Suriye ve Mısırlılardan oluşan ortak bir donanmanın kurulmasını emretti. Denize açılan Müslümanlar hava şartlarının aleyhlerine olması sebebiyle güç duruma düştüler. Muaviye'nin ve Mısırdan gelen Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’in kumanda ettikleri “Zatü’s- Sevâri” savaşını Müslümanlar gemilerini birbirlerine bağlayarak kazandılar.
Kıbrıslılar ise bu savaşta, Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozarak Rumlara yardım etmişlerdi. Bunun üzerine Muaviye, 500 gemilik donanmasıyla 33/653 yılında ikinci defa savaşla adayı fethetti. Maaşlı 12.000 askeri Kıbrıs’a yerleştirdi. Şehirler kurdurup imar faaliyetlerinde bulundu.  
Hz. Osman Dönemlerinde Muaviye
Hz. Osman halife seçildikten kısa bir süre sonra Şam valisi Muaviye hariç, Hz. Ömer'in tayin ettiği tüm valileri değiştirdi:
Mısır’a; Abdullah b. Sad b. Ebi Serh (sütkardeşi),
Kufe'ye; Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt (anne bir kardeşi),
Basra'ya; Abdullah b. Amir (dayısı oğlu),
Devlet kâtipliğine; Mervan b. Hakem (amcası oğlu)’nu tayin etmiştir.
Hz. Osman'ın, akrabalarını bu şekilde devlet kademelerine getirmesinde kendi payının yanında Ebu Süfyan gibi Ümeyyeoğullarının da rolü olduğuna işaret edilir. Bu tayinler ashab tarafından hoş karşılanmamakta idi. 30/650 yıllarına gelindiğinde Müslümanlar arasında küçük çaplı sözlü sürtüşmeler yaşanmaya başladı. Hilafet merkezinden uzak yerlerde Bizans ve İran hayat standartlarının Müslümanların hayatlarında hissedilir hale gelmesi, bazı Müslümanların –zühd ve takvaya önem veren- karşı tavır almalarına neden oldu.
Medine'de ve diğer vilayetlerde, insanları halife ve valileri aleyhine olmaya sevk eden en önemli şikâyet konuları ise;
  • Halifenin Beni Ümeyyeden; Abdullah b. Halid b. Üseyd’e, Mervan b. Hakem’e, Ebu Süfyan'a ve Hakem b. Ebi’l- As’a para bağışı, Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’e Afrika humusunu tahsis etmesi,
  • Kufe valisi Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt’ın içki içmesi ve içkili namaz kıldırması,
  • Mısır valisi Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’in, kendisini halifeye şikâyet eden bir kimseyi öldürmesi ve keyfi uygulamalarda bulunması,
  • Mervan’ın babası Hakem b. Ebi’l as’ı Taif’teki sürgünden Medine'ye getirtmesi ve para vermesi,
  • Şam'da bulunan Ebu Zer’in hem halifeyi hem de Muaviye'yi İslam’dan uzaklaşmakla itham edip, Rebeze’ye sürgüne gönderilmesi ve orada vefatı,
  • Kufe valisi Said b el-As’ın Irak’ta sevad arazisi için “Kureyşe ait bir bostan” demesi muhalifleri kızdırmıştır.
Birkaç yıldan beri devletin her tarafını saran siyasi çalkantılar, halifeyi hissedilir derecede prestij kaybına uğratmıştı. Böyle bir ortamda halife, valilerine daha yakınlaşıp, onları korumaya alarak kendisinin dolduramadığı otorite boşluğunu valileri vasıtasıyla doldurmaya çalıştı. Bu meyanda halife valilerini Medine'de toplayarak istişarede bulundu. Toplantı sonuçları hakkında farklı haberler olsa da, ortak olan husus devletin veya valilerin, muhalifleri nasıl itaat altına alınabileceklerinin bu sırada tespit edildiğidir.
Selefi Hz. Ömer'den her yönüyle bütünlük arz eden bir toplum devralan Hz. Osman, idaresinin sonlarına doğru kendisine bağlı bir cemaatten ve yardımcılarından bahsederken, aslında fiili bölünmüşlüğü de kabul ediyordu. Bu dönemin, Emevi saltanatına zemin oluşturması bakımında rolü büyüktür.
Muaviye halifenin Medine’deki durumunu yakından takip ediyordu. Bir şeylerin olabileceğini gören Muaviye, halifeyi, taraftarlarının bulunduğu Şam'a götürmek üzere Medine'ye geldi. Muaviye'nin peşinde olduğu husus, halifenin güvenliğinden ziyade, elde ettikleri mevkiinin güvence içinde olmasıdır.
Halife Medine'de muhasara edilince, Hz. Ali isyancılarla iktidar arasında aracı olmayı reddetti. Gerekçeleri ise;
  • Halifenin kendisini dinlememesi,
  • Halifenin onu isyancılardan görmesidir.
Ümeyyeoğullarının, Hz. Osman'ın muhasara ve katli esnasında takınmış oldukları tavırları oldukça önemlidir. Muhasaranın sürdüğü 40-50 gün içinde hiçbir olumlu hareket göstermedikleri gibi, aksine halife ile isyancıları tamamen karşı karşıya getirip bırakmışlardır. Bunun sebebi, Ümeyyeoğullarının, halifenin artık sonunun geldiğine inanmaları ve bu durumda ellerinde bulunan idareyi bırakmamak için yeni ve daha kuvvetli bir dal aramalarındandır. Onlara göre Hz. Osman'ın kanını dava etmek daha çıkarlı bir yoldur. Neticede Hz. Osman 35/656 yılında katledildi.
Hz. Ali Döneminde Muaviye
Hz. Osman'ın katlinden sonra 35/656 yılında Medine'de bulunan Ensar ve Muhacir ile muhasaracılar Hz. Ali'ye halife olarak biat etmişlerdi. Emeviler ise, Medine'yi terk edip Mekke ve Şam'a giderek biat etmemişlerdir. Medine'de kalan Ümeyyeoğullarından Mervan b. Hakem, Said b. el-As ve Velid gibileri ise yeni halife Hz. Ali'ye, Bedir savaşında bazı yakınlarını öldürmesi ve Hakem’in sürgünden dünüşüne tepki göstermesi ve Hz. Osman'a muhasara esnasında yardımcı olmaması nedeniyle biat etmemişlerdir.
Bu muhalefet ve gergin ortama rağmen Hz. Ali, aceleci davranarak mevcut valileri azledip yerlerine yenilerini tayin etmiştir.
Şöyle ki;
Şam'a; Sehl b. Huneyf (görevine başlayamadı),
Basra'ya; Osman b. Huneyf,
Kufe'ye; Umare b. Şihab (görevine başlayamadı),
Yemene’; Ubeydullah b. Abbas,
Mısır’a; Kays b. Sad b. Ubade’yi (görevine başlayamadı) tayin etmiştir.
Hz. Osman kadar, vali tayinlerinde akrabalarına yer veren Hz. Ali, onun kadar eleştirilmemiştir. Bunun sebepleri ise;
  • Hz. Ali'nin tayin ettiği valilerden bir kısmının görevlerine başlamamış olması,
  • Görev yapanların ise Hz. Osman'ın akraba valilerine nazaran kısa süreli valilik makamında bulunması,
  • Toplumun Hz. Osman zamanında bu tür uygulamaya alışması,
  • Hz. Ali'nin akrabaları bile olsa valilerini denetlemede kararlı bir tutum sergilemesi zikredilebilir.
Bu gerginlik ortamında Hz. Osman'ın kanını talep edenler, Hz. Ali'ye biat etmekten kaçınanlar ve ona muhalif olanlar Cemel Topluluğunu oluşturdular. Bunlardan Zübeyr ve Talha b. Ubeydullah Mekke'ye giderek hac vazifesinden sonra Hz. Aişe’yi ikna edip, Hz. Osman'ın kanını talep edebilmek amacıyla hazırlıklara giriştiler. Esasında Cemel Topluluğu hepsi farklı şeylerin peşinde olmalarına karşın görünürde hepsi Hz. Osman'ın kanını talep etmekteydi.
Hz. Osman'ın kanını talep ederek siyasetine yön veren ve ileride hilafeti ele geçirecek olan Muaviye'nin Cemel oluşumuna katılmaması ise dikkat çekicidir. Muaviye, Cemel Topluluğu ile halifeyi, karşılıklı olarak hesaplaşmaları için baş başa bıraktığın açıkça ifade etmekteydi. Nitekim Muaviye umutlarını Cemel Savaşının sonuçlarına bağlıyordu. Her iki tarafın da vereceği zayiat onun mücadelesine yardımcı olacaktı. Buna rağmen Muaviye, o esnada kuzeyden gelecek Rum tehdidini bahane ederek taraf olmamıştır.
Cemel Topluluğunun sadece Hz. Osman'ın kanını talep etmesi Muaviye'nin amaçları bağlamında yetersizdir. Çünkü o planlarını bu savaş sonucuna göre yapıyor “Eğer Cemel Ashabı galip gelirse onlar bana Ali’den daha ehvendir, eğer Ali galip gelirse ben ona yapacağımı bilirim” diyerek amacı hakkında ipucu veriyordu.
36/656 yılında vukuu bulan Cemel Savaşını Hz. Ali kazandı. Zübeyr b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah gibi ashabın çoğu öldü. Hz. Ali ise Basra'ya giderek Şam hariç diğer vilayetlerin biatini aldı. Basra'dan Kufe'ye geçen Hz. Ali Kufe'yi hilafetin merkezi yaptı.
Merkezi otoriteye itaati kabul etmeyen Muaviye bu noktada bir takım politik girişimlerde bulundu. Hz. Osman'ın kanlı gömleği üzerindeki siyaseti kullanan Muaviye, Şamlıların desteğini alarak Hz. Ali'nin halifeliğine karşı çıktı. Ayrıca Amr b. As’ı da tarafına çekmeyi başardı ve bazı muhacir ve Ensarın da desteğini sağladı.
Muaviye ile Hz. Ali arasında yapılan yazışmalarda Hz. Ali, onun şartsız biat etmesini isterken Muaviye; “Eğer Osman'ı öldürmediğini söylüyorsan hilafeti bırak ki, insanlar arasında şura olsun” diyerek halifeye biati reddediyordu.
Muaviye'nin Sıffin savaşı öncesi aldığı ilk başarı ise, Mısır valisi Kays b. Sad b. Ubade’nin azledilmesine sebep olup Mısır’a hâkim olmasıdır.
Sıffin Savaşı
Hz. Ali’nin, Cemel Topluluğuyla mücadele etmesi, Muaviye'yi itaate zorlayacak hareket planlarını tehir etmesine sebep oldu. Muaviye 367657 yılında savaş hazırlıklarını tamamlayarak Şam'dan çıktı ve Sıffin mevkiine geldi. Özellikle sözlü sürtüşmeler ve küçük çaplı tartışmalar başladı. İki taraf elçilerinin gidip gelmesi savaşı engelleyemedi. İki ordu arasındaki şiddetli çarpışmalar “Leyletü’l- Herir” denilen gecede yaşandı. Muaviye'nin bu esnada kaçmayı bile düşündüğü rivayet edilmektedir. Bu ortamda Amr b. As’ın teklifiyle Muaviye ordusu mızraklarına Kuran sayfalarını taktılar. Bu durum Hz. Ali'nin askerlerini şüpheye sevk etmeye ve onları dağıtmaya yetti.
Hz. Osman dönemi Azerbaycan valisi olan Eşas b. Kays b. Sad b. Ubade’nin Hz. Ali tarafından komutanlıktan azledilmesi, Eşas’ın Hz. Ali'ye karşı davranışlarının değişmesine neden olmuştur. Daha sonraları Hariciler diye anılacak grup ise, Kuranın hakemliğini kabul etmezsen Osman’a yaptığımızı sana da yaparız diyerek Hz. Ali'yi tehdit etmekteydi. Sonuçta Eşas b. Kays ve taraftarlarının ısrarıyla Ebu Musa el-Eşari Hz. Ali'nin hakemi olarak seçildi. Bu ise Muaviye'nin işine yaradı. Çünkü Ebu Musa’nın amcaoğulları Muaviye ile birlikteydi ve Kufelileri Hz. Ali ordusuna katılmamaları için uyarmaktaydı. Muaviye'nin hakemliğini ise Amr b. As yapmaktaydı.
Sıffin’de tayin edilen hakemler dini bir ihtilafı değil, siyasi bir çıkmazı çözümlemek amacıyla, geleceği belirlemek için tayin edilmişlerdir.
Hakem Olayı
Tahkim, Müslümanlar arasındaki siyasi problemlere çözüm olmamış, aksine problemleri derinleştirmiştir. Tahkim, Sıffin’de yenilginin eşiğinde iken Kuran sayfalarının mızrakların ucuna takarak savaşı durdurmasını bilen ve Hz. Ali ordusunda ayrılık ve fitne çıkmasına sebebiyet veren Muaviye'yi, mücadeleyi savaş meydanından politik mücadeleye sevk etmiştir. Zira o güne kadar isyan ve halifeyi tanımama şeklinde gelişen Muaviye'nin tavrı, bundan sonra değişik boyut kazanarak gücüyle idareye el koyma şekline dönüşecektir.
Savunmadan Taarruza Geçişi
Mısır valisi Kays b. Sad b. Ubade Hz. Ali tarafından 37/658 yılında azledilmişti. Kays’ın yerine tayin edilen Muhammed b. Ebi Bekir ise Mısır’daki Hz. Osman taraftarı olarak bilinen kişilerin evlerini yağmalamaya başladı. Buna karşılık Muaviye b. Hudeyc, halkı, Hz. Osman'ın kanını talep etmeye ve intikamını almaya çağırıyordu. Oluşan muhalefet valinin aczini ortaya koyduğu gibi, Kays’ın Mısır’daki konumunu Hz. Ali'nin anlamasına neden oldu. Mısır’a görevlendirilen Eşter ise öldürülünce, Muaviye Amr b. As komutasında orduyu Mısır’a gönderdi ve bölgenin fethini gerçekleştirdi.
Şam ve Mısır’da iktidarı ele geçiren Muaviye, Hz. Ali'nin yönetiminde olan Irak, Hicaz ve bu vilayetlere bağlı Yemen ve Faris bölgelerini elde etmeye yöneldi. Bu bağlamda ilk hareketini Basra'ya yaptı. Vali vekili Ziyad b. Ebihi’nin çabalarıyla Hz. Ali adına otorite sağlandı.
Basra'daki bu başarısız girişimden sonra Muaviye Kufe civarına yöneldi. Aynu’t-Temr, Enbar, Cezire vb. Irak ve Cezire bölgesinde Hz. Ali'yi yıpratmak ve taciz etmek için gönderilen bu kuvvetlerden sonra Muaviye 39/659 yılında güneye Hicaza yöneldi.
40/660 yılında Muaviye ile Hz. Ali arasında bir saldırmazlık anlaşmasının varlığından söz edilir. Fakat bu anlaşmanın pratikte bir değer kazanmadığı tarihi gerçektir. Aynı yıl Nehrevan’da öldürülen Haricilerin intikamını almak isteyen Abdurrahman b. Mülcem, Burek b. Abdullah ve Amr b. Bekr, İslam dünyasında cereyan eden bütün bu hadiselerin mesulü gördükleri Hz. Ali, Muaviye ve Amr b. As’ı öldürmek için anlaştılar. Bu suikastlarda Hz. Ali öldürülmüş, Muaviye yaralı kurtulmuş, Amr b. As da namazı kıldırması için başkasını görevlendirdiği için hedef olmamıştır.
Hz. Hasan’a Biat, Barış Sürecinin Başlaması ve Muaviye Adına İktidar Yolunun Açılması
Hz. Ali vefat etmeden önce yerine oğlu Hasan’ı tayin etmemiş, veliahtlık sistemi oluşmasın diye sessiz kalmıştır. Esasında sessiz kalması oğlu Hasan’ı desteklediği anlamına geliyordu. Aksi takdirde Hz. Ömer gibi davranır ve oğlunu seçilmemesi şartıyla şuraya dâhil ederdi. Buna rağmen Hz. Ali, Muaviye gibi oğlunu seçtirmek için türlü siyasi oyunlara girmemiş, konuyu kamuoyuna havale etmiştir.
Hz. Ali'nin vefatından 2 gün sonra 21 Ramazan 40/ 28 Ocak 661’de Hz. Hasan'a biat edildi. Biat esnasında Kufelilerin, Muaviye’yle savaşma şartı koşması dikkat çekicidir. Böylece Kays b. Sad’ın ve Kufelilerin siyasi desteklerinin çerçevesi netleşmiştir. Bu da Hz. Hasan'ın dayandığı gücün, kendisine olan bağlılık derecesini ortaya koymaktadır. Ayrıca Kufelilerin Şamlılarla savaşmaya bu kadar istekli olmalarına rağmen, savaş durumu ortaya çıktığında birlik içinde hareket etmemeleri dikkat çeken hususlardandır.
Hz. Hasan'ın babasının defin işlemlerini bitirdikten sonra ilk işi babasının katilini kısas ettirmesidir. Hz. Hasan Kufe'de seçilmesinin ardından Mısır ve Şam'ın dışında İran, Mekke, Medine, Hicaz ve Yemen vilayetlerinin biatini aldı. Ayrıca hilafete geçtikten sonra babasının tayin ettiği valileri görevlerinde bıraktı.
Kufe ve diğer şehirlerde Hz. Hasan'a biatler başlayınca Muaviye harekete geçerek Kufe üzerine yürüdü. Muaviye'nin bu teşebbüsünü haber alan Hz. Hasan ordusunu toplamaya başladı. İnsanları mescide toplayan Hz. Hasan Muaviye'ye karşı Nuhayle’de toplanmalarını istediyse de halktan beklediği katılımı alamadı. Hz. Hasan'a biat sırasında Muaviye ve Şamlılara mücadeleyi biatin ön koşulu olarak ileri süren Kufelilerin, iş başa düşünce ağır davranmaları, onların Şamlılarla mücadele hususunda hem fikir olmadıklarını veya bazılarının bu sözlerinde samimi olmadıklarını gösterir.
Hz. Hasan bu zorluklara rağmen ordusunu toplayıp Muaviye üzerine hareket etmek için Kufe'den ayrıldı. Hz. Hasan Muaviye'ye karşı harekete geçmeden önce, barışla ilgili düşüncelerini gerçekleştirmek için bazı tedbirler aldığı da söylenmektedir. Bu tedbirlerden biri, ordu komutanlığına amcazadesi Ubeydullah b. Abbas’ı tayin etmesidir. Bu tayin, Kays b. Sad’a nazaran sözünü daha iyi dinleyebileceği düşüncesiyledir. İki grup arasındaki barış faaliyetleri Muaviye cephesinde de görülmektedir. Zira o, muhaliflerini maddiyatla kazanma yöntemine sıklıkla başvuran bir devlet adamıydı. Bu meyanda Muaviye Ubeydullah'a, Hasan'ın barış için kendisiyle mektuplaştığını ve kendisine katılmasını istediği söylenmektedir. Rivayetler Ubeydullah'ın bir milyon dirhem karşılığında Muaviye cephesine geçtiğini kaydeder. (Bazı rivayetler askerleriyle birlikte geçtiğini bildirir.) Bu olay Emevi-Haşimi ilişkilerinde Haşimilerin Muaviye lehine sonuçlanabilecek tavrına örnektir.
İki taraf arasında gerçekleşen mektuplaşmalar barış sürecini hızlandırmıştır. Rivayetlerde barış teklifinin ilk olarak hangi taraftan geldiğine dair ittifak söz konusu olmamakla birlikte, Muaviye'nin gücü ve Hz. Hasan'ın içinde bulunduğu ortamı dikkate alarak Hz. Hasan'ın Muaviye'ye barış teklifinde bulunduğunu söyleyebiliriz.
Hz. Hasan'ı anlaşmaya sevk eden sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
  • Hz. Hasan'ın şahsiyetinden kaynaklanan barışçıl tavrı,
  • Müslümanlar arasında meydana gelebilecek bir savaşın sorumluluğunu Hz. Hasan'ın üstlenmek istememesi,
  • Hz. Ali'nin Kufe'de suikast sonucu öldürülmesi ve Medain’de kendisine saldırı düzenlenip yaralanması ve malının yağmalanması Hz. Hasan'ın barış düşüncesini pekiştirmiştir. Zira Hz. Hasan, Kufelilerin, arzularına yerine getiren bir halife istediklerini, talepleri yerine getirilmezse onu yalnız bırakacaklarını anlamış olmalıdır.
  • Ubeydullah b. Abbas’ın Muaviye tarafına geçmesi de Hz. Hasan'ı barışa sevk eden etmenlerdendir.
  • Hz. Ali'nin öldürülmesinden sonra Muaviye güçlenmiş ve önünde önemli bir engel kalmamıştı. Zaten Hz. Hasan, Muaviye karşısında siyasi kabiliyet yönünden de zayıftır.
Her ne kadar rivayetlerde 40.000 kişinin Hz. Hasan ordusunda olduğu söylense de, uzun yıllar Şam'da görev yapan Muaviye'nin Hz. Ali'ye karşı koyduğu hatırı sayılır ve sadık bir ordusu vardı. Üstelik Hz. Hasan'ın ordusu, Sıffin’de Hz. Ali'yi desteksiz bırakmış, Hz. Hasan'a Medain’de saldırmış ve malını talan etmiş sabıkalı bir ordudur. Bu ordu ile hareket etmek de bir komutan ve devlet başkanı için çok zordur.
İki grup arasındaki anlaşma 25 Rebiulevvel 41/ 29 Temmuz 661’de Muaviye'nin Kufe'ye girişiyle gerçekleşmiştir. (Bu hususta farklı rivayetler de mevcuttur.)
Hz. Hasan ile Muaviye arasında gerçekleşen anlaşmanın şartları:
  • Muaviye'den sonra kimin halife olacağı meselesi hakkında Hz. Hasan'ın ismi geçmektedir. Fakat şartlar göz önünde bulundurulduğunda böyle bir maddenin anlaşma metninde olması mümkün görülmemektedir. Burada Hz. Hüseyin'in de ismi zikredilmiştir. Fakat sonraki dönemde Yezid için biat alındığında Hz. Hüseyin'in muhalefetini bu bağlamda desteklememesi, böyle bir maddenin anlaşma metninde olmadığı sonucuna bizleri götürmektedir. Esasında bu husustaki gerçeğe en uygun görüş halife seçiminin Muaviye'den sonra şuraya bırakılmış olmasıdır.
  • Hz. Hasan'a verilecek para ve kendisine tahsis edilen gelirler konusunda ise tartışmalar mevcuttur. Verilen paranın miktarı farklılık arz etmekle birlikte sonradan bunun çoğunun kısıldığı ve az bir miktar verildiği belirtilmektedir. Fakat devlet başkanı olduğunda yüklenmiş olduğu sorumlulukları gerçekleştirebilmek için bir miktar para istemiş olması muhtemeldir.
  • Hz. Ali'nin telin edilmesiyle ilgili olarak; hilafete geçmeden önce propaganda açısından avantaj sağlayacak bu davranışı, Muaviye'nin iktidara geldikten sonra Şiilerin düşmanlığını azaltmaya yönelik politikalar üretmesi gerekirken buna izin vermesi de anlaşılması güç bir durumdur.
  • Ehli beyt taraftarlarının takibe uğramaması ise anlaşma metninde geçmesi muhtemel bir şarttır. Fakat özellikle Ziyad döneminde bunun ihlal edildiği de bir vakıadır.
  • Atıyyelerin dağıtılmasıyla ilgili olarak Haşimilere öncelik verilmesi şartının Muaviye tarafından kabul görmesi imkânsızdır. Zira Muaviye'nin bunu kabul etmesi kendi akrabalarının onurunu kırıcı bir hareket olur.
Muaviye iktidarı ele aldıktan sonra Beni Ümeyye veya taraftarları, hilafetin kendi hakları olduğunu ileri sürerken, bunun kendilerine Hz. Osman'dan intikal ettiğini belirtmişlerdir. Hz. Osman'ın şura tarafından seçildiği, mazlumen öldürüldüğü, dolayısıyla iktidarı elde etme amacında oldukları ortaya çıkar. Zira bu gayeyle, Muaviye ve Emeviler mücadeleden kendilerini alamamışlardır.

B- HALİFELİĞİ DÖNEMİNDE MUAVİYE
Hz. Hasan'ın halifeliği devretmesiyle Muaviye dâhili birçok problemle karşılaştı. Bu problemlerin başında da Hariciler gelmekteydi. Bunun yanında fırsat ve güç bulana kadar gizli kalmayı tercih eden Iraklılar –Ali oğulları- da potansiyel tehlike arz etmekteydi.
1- İÇ POLİTİKA
Genel Durum
Muaviye devletin idari kademelerinde, geçmiş dönemdeki halifelerin istihdam ettikleri, Amr b. As, Muğire b. Şube, Abdullah b. Amir, Mervan b. Hakem, Said b. As, Ziyad b. Ebihi gibi idarecilerden yararlandı. Bunlara ilave olarak yakın akrabalarına da yer verdi, fakat hiçbir zaman idarenin bel kemiğini oluşturmalarına müsaade etmedi. Kabilesi ne olursa olsun, idareciliği iyi olan, becerikli, toplumda nüfuz sahibi kimselere yer veriyordu.
Muaviye Mısır’ın yönetimini aralarındaki anlaşma gereği Amr b. As'a bıraktı. Amr'ın ölümünden sonra Muaviye, Mısırla ilgili tayinleri üzerine alarak, önce Abdullah b. Amr. As'ı ardından Muaviye b. Hudeyc’i tayin etti. Muaviye b. Hudeyc’ten sonra Hz. Osman taraftarı olan Mesleme b. Muhalled tayin edildi.
Muaviye, idaresi boyunca Muğire b. Şube ve Ziyad b. Ebihi’nin kabilesi olan Sakif’ten çok yararlandı. Sakife bu önceliği tanımasının nedeni, Üeyyeoğullarıyla aralarındaki köklü ticari ilişkilere dayanıyordu. Ayrıca Muaviye ve ailesi Sakiflilerle akraba idi. Ebu Süfyan'a Sakiflilerin dayısı gözüyle bakılıyordu. Yine Muğire b. Şube Ebu Süfyan'ın damadı idi.
Sakifliler ise Ebu Bekir ve Ömer dönemlerinde maaş sistemlerinden hoşnut olmadıkları için yeni dönemde hilafet merkeziyle yakın ilişkiler içinde olmanın gerekliliğine inanıyorlardı.
Muaviye, Emevilerden bir yönetici tayin edeceği zaman önce o kimseyi Taif’e (acemilik), başarılı olursa Taif ve Mekke’ye (kalfalık), burada da başarılı olursa Taif, Mekke ve Medine'ye (ustalık) tayin ederdi.
Muaviye Basra'ya Abdullah b. Amir’i, Kufe'ye Muğire b. Şube’yi, Medine'ye Mervan b. Hakem’i tayin etti. Böylece Irak ve Hicaza yeni yöneticiler tayin ederek, yaklaşık 10 yıl süren iç mücadeleler sebebiyle terk edilen dış seferlere yeniden başladı. Dikkatleri dış seferlere çekip iç huzuru temin edebilecektir.
Irak’ta ise dengeyi, birbirine karşıt iki grubu karşı karşıya getirerek sağladı. Kendi askerlerinin bu bölgede heder olabileceğini gören Muaviye, Harici ayaklanmalarında onlara karşı daha tecrübeli olan Ali taraftarlarından istifade etti.
Muaviye, daha önceki idarelerde liyakatini ispat etmiş olan Ziyad'ın kendi nesebine katılmasıyla, idaresinin kuvvetleneceğini hesaplıyordu. Zira Ziyad 45/665’de Basra'ya tayin edildi. Buradaki fenalık ve yolsuzlukları sert önlemler alarak yok etmeye çalıştı. Meşhur girişsiz hutbesini burada okudu. Gece sokağa çıkma yasağı ilan etti ve uymayanları cezalandırdı. 500 kişilik kendisine ait muhafız birliği tesis etti. Ayrıca Horasan’ı, Basra'daki fitnenin etkisinde kalması sebebiyle idari yönden 4’e ayırdı.
Muaviye 47/667’de Mısır valisi Abdullah b. Amr b. As'ı azlederek onların Mısır’daki tekeline son verdi. Ayrıca Hımıs valisi Abdurrahman b. Halid b. Velid'in, Bizans topraklarına düzenlediği seferlerde elde ettiği başarılar, Şamlıların nezdinde iyi bir nüfuz edinmeye ve taraftar toplamaya sebep olmuştu. Abdurrahman’ın Rum topraklarında Şam'a ihtiyaç duymadan iş yapabilme imkânına sahip olması Muaviye'yi endişelendirdi. Neticede onu zehirletti.
49/669’da ise Hicaz’da vali Mervan b. el-Hakem azledilerek yerine Said b. As tayin edildi.
53/672-73 yılında Ziyad'ın ölümü üzerine Horasan’a Ubeydullah b. Ziyad b. Ebihi tayin edildi. 55/675’te ise Ubeydullah Basra valisi oldu. Ubeydullah’tan boşalan Horasan valiliğine Said b. Osman b. Affan tayin edildiyse de Said Yezid'in veliahtlığı fikrine karşı çıkıyordu. Neticede Medine'de çiftliğinde öldürüldü. Horasan’a 3. politik tayin 59/679’da oldu. Ziyad'ın oğullarından Ubeydullah Basra, Horasan, Abbad ise Sicistan valisi oldu. Diğer oğlu Abdurrahman da Muaviye tarafından Horasan’a tayin edildi.
Harici Hareketi
Nehrevan’da bulunan Hariciler Hz. Ali'nin öldüğünü ve Hz. Hasan'ın da hilafeti Muaviye'ye devredeceğini öğrendiler. Bunun üzerine Ferve b. Nevfel el-Eşcai Muaviye'nin iş başına gelmesine karşı çıkarak cihad ilan etti. Muaviye Şamlılardan oluşan ordusuyla bu oluşumla mücadele ettiyse de Şamlılar bozguna uğradılar.
Muaviye bu yenilginin faturasını Kufelilere çıkarırken Harici ayaklanmalarının yine Iraklılarca bertaraf edilmesini istiyordu. Buna ilaveten Muğire b. Şube’nin Kufe'deki müsamahakâr tutumu Haricilere cesaret vermekteydi. Bu ortamda Ferve b. Nevfel yeniden ayaklanma başlattıysa da ileri gelenlerle birlikte öldürüldü. Yine Şebib b. Becere el-Eşcai de Kufe'de tehlike saçınca öldürüldü.
Kufe'de oluşan bu Harici isyanı daha sonra Basra'ya sıçradı. 45/665 yılında Ziyad'ın Basralıları tehdit ederek göreve başlamasıyla Hariciler korkuya kapılmışlardır. 50/670’de Muğire’nin ölmesiyle Kufe vilayeti de Ziyad'a bağlandı. Basra'da, Gureb ve Zehhaf’ın öldürülmesinden sonra Ziyad Haricilere karşı daha da sertleşti.
Ziyad’ın 53/673 yılında ölümünden sonra Hariciler gizli faaliyetlerini terk ederek, açıktan Muaviye aleyhine konuşmaya başladılar. Vali seçilen Ziyad'ın oğlu Ubeydullah, babası gibi şiddet kullanarak Haricilerle mücadele etmiştir.
Sonuç olarak; Muaviye Haricilerle doğrudan mücadele yerine, kudretli valileri eliyle, eski Iraklı muhaliflerine yaptırması onun bu işten karlı çıkmasını sağlamıştır. Fakat Harici hareketi tamamen bitirilememiş, inançlarına daha sıkı sarılarak az da olsa toplumda taban oluşturmuşlardır.
Hz. Ali Taraftarları
Muaviye'nin Hz. Ali veya onun taraftarlarıyla olan münasebetleri, geçmişteki bir dizi hadiseler üzerine kuruluydu.
Basra'nın Hz. Ali taraftarlarınca ele geçirilmesi köklü bir hareketten ziyade bir protesto niteliğindedir. Zira Muaviye Busr b. Ertat’ı Basra'ya göndererek duruma hâkim olmuştur. Bu dönemde Basra'da, ailesi ve akrabalarının tutuklanmasına rağmen Ziyad'ın Muaviye ile mücadele etmeyi göze aldığını görüyoruz.
Hz. Ali ve taraftarlarının kötülenmesine 42/662’de Kufe valisi Muğire b. Şube zamanında da devam edilmiştir. Muaviye siyasi muhaliflerine karşı sindirme ve karalamanın yanında ekonomik baskı da uygulamıştır.
Muaviye'nin Hz. Ali taraftarlarıyla olan münasebetleri Ziyad'ın itaat altına girmesiyle değişik yön kazanmıştır. Bu itaatin Muğire b. Şube tarafından sağlandığı söylense de, Ziyad'ın, elindeki malını kendisine bırakması şartıyla biat ettiği belirtilir. Nihayet Muaviye, Ziyad'a ve bazı Hz. Ali taraftarlarına eman vererek onların itaatini sağlamakla, İslam beldelerindeki hâkimiyetini tesis etmiştir.
Ziyad'ın Ebu Süfyan nesebine ilhak edilmesi ve asayişi bozuk olan Basra'ya vali tayin edilmesi ve Muaviye adına Basra'da otoriteyi sağlaması eski dostları tarafından hayret ve öfkeyle karşılanmıştır. Hatta 50/670 yılında Kufe valisi Muğire b. Şube’nin vefatıyla, Kufe idari olarak Basra'ya bağlanarak Ziyad'ın yönetimine dâhil edildi. Vali Ziyad idareye karşı Hz. Ali taraftarlarını tavır ve sözlerini düzenlemeleri hususunda uyardı.
Ziyad, eski dostlarının vali olmasını fırsat bilerek faaliyete girişen Hz. Ali taraftarlarından rahatsız olduğu için onlara karşı sert tedbirler almaya yönelmiştir. Bu hususta özellikle Hucr b. Adiy’i uyarmış, fitneye devam etmesi halinde kan dökeceğini bildirmiştir.
Ziyad'ın baskı ve takibine dayanamayan Hucr, validen eman talep ederek Muaviye'nin yanına gönderilmesini istemiş ve orada hapsedilmiştir. Öte yandan Hucr’un arkadaşları Amr b. Hamık ve Rufa b. Şeddat el-Beceli Cezire bölgesine kaçmışlarsa da kısa sürede yakalanıp (daha önce Hz. Osman'a 9 kez vurduğu gibi) 9 kez vurulduktan sonra kafası kesilip Muaviye'ye gönderilmiştir. Kafası kesilerek şehirden şehre dolaştırılan ilk kişi Amr b. el-Hamık’tır.
Hapsedilen Hucr ve arkadaşları Merc-Azra’da öldürüldü. Bu durum ise Suriye dâhil İslam ülkesinin her tarafında infialle karşılandı. Tüm bu gelişmeler; her ne kadar bu yıla “Amu’l- Cemaa (Birlik Yılı)” dense de, Muaviye'nin iş başına gelmesiyle Müslümanların birlik ve beraberliğe kavuşamadığını ortaya koyar. Zira Muaviye döneminde, Hz. Ali taraftarları psikolojik, siyasi ve ekonomik baskıya maruz kalmış, Muaviye idaresi de onların saygısını kazanacak bir girişimde bulunmamıştır. Devletin Haricilere karşı seferber ettiği Hz. Ali taraftarları, başkaları adına hareket etmekten memnun olmadıklarını çeşitli vesilelerle ortaya koymuşlardır. Hz. Ali taraftarlarının sebep olduğu hadiseler, Muaviye ve onun idarecilerinin icraatlarına tepki niteliğindedir. Özellikle Irakta çıkan bu tepkiler, Muaviye'nin valilerince öldürme de dâhil alınan sert önlemlerle yok edilmeye çalışılmıştır.
Veliahtlık Sisteminin Oluşturulması Girişimleri
Veliahd sistemi İslam öncesi Arap- kabile yönetim sistemine ve İslamın Şura anlayışına aykırıdır. Ancak Araplar arasında uygulanmasa da bu yöntemden haberdardırlar. Muaviye'yi böyle bir fikre empoze edenin Amr b. As ve Muğire b. Şube olduğu söylenir. Amr'ın Hz. Hasan'dan 6 yıl önce öldüğünü hesaba katarsak bu iddianın yanlış olduğunu tespit ederiz. Muğire ise kendi Kufe valiliğini korumak adına bu fikri ortaya atmış olabilir. Zira Muaviye Muğire’yi azletmekten vazgeçerek onu Kufe'ye geri göndermiştir. Isfahani ise bu fikrin sahibinin bizzat Yezid olduğunu belirtir. Ayrıca Muaviye'nin aile fertleri arasında da bu fikir konuşulmaktaydı. Ebu Süfyan, Hz. Osman halife seçilince devletin ileri gelenlerini Beni Ümeyyeden seçmesine ve iktidarı bir top gibi kendi ailesine yuvarlamasına ait tavsiyeleriyle bu fikrin Ebu Süfyan'dan çıktığı da söylenebilir. Yine bu meyanda, büyük uğraş ve mücadelelerle ele geçirdiği halifeliğin Ümeyyeoğullarında kalmasını istemesiyle alakalı sözleri, Muaviye'nin bu fikre sahip olduğunu gösterir.
Muğire b. Şube tarafından ortaya atıldığı belirtilen bir teklif, ya da Muaviye tarafından üzerinde düşünülen bir konunun Muğire’ce seslendirilmesi, Emevi iktidarının devamı için atılan bir adım olup, devlet geleneğine veliahtlık sisteminin girmesine yol açan bir girişimdir.
Yezid'in veliahtlığıyla ilgili ilk somut adım Muaviye ile görüştükten sonra Kufe'ye dönen Muğire’nin 10-40 kişilik bir heyet oluşturmasıyla atıldı. Bir kısmı Beni Ümeyyeden bir kısmı Muğire’nin güvendiği kişilerden oluşan heyet Muaviye'nin yanına varınca Yezid'e biat ettiklerini bildirdiler.
Kufe halkından olumlu yanıt alan Muaviye, Basra'nın nabzını yoklamak için Ziyad b. Ebihi’ye mektup yazarak fikrini sordu. Muaviye Ziyad'ın fikirlerini önemsiyordu. Çünkü Ziyad Emevi devletinin neredeyse yarısına (İran, Irak, Horasan, Arap Yarımadasının doğusu) hükmederek taçsız bir kral gibiydi.
Muaviye Ziyad'ın acele edilmemesi gerektiği fikrini kabul ederek, 53/672 yılında Ziyad'ın ölümüne kadar veliahtlık faaliyetlerini fiilen durdurdu. Kamuoyuna duyurma ve ilk teşebbüsler 3-4 yıl sürmüştü. Muaviye Ziyad'ın ve Hz. Hasan'ın ölümünden sonra oğlunun veliahtlığını ilan etti ve önce Şam'ın biatini aldı. Medine valisi Mervan b. Hakem’e mektup yazarak Medinelilerin, valileri aracılığıyla da Emsardaki halkın biatini almak istedi.
Vilayetlerden gelen temsilcilerin problemsiz olmalarını isteyen Muaviye'ye Ahnef b. Kays gibi bazı kişiler çekimser davranmışlardır. Belirtmek gerekir ki, yapılan bu biatler iktidarın gölgesi altında, sessizlik içinde alınmış biatlerdir ve tüm halkın biati olarak kabul edilemez.
Hicazda ise Mervan b. Hakem’in biat işini halledememesi azline sebep olmuştu. Hicaz Müslümanların ileri gelenlerini bünyesinde barındırdığı ve önceki halifelerin belirlenmesinde ağırlığı olan bir merkezdi. Yezid'in veliahtlığına karşı çıkanların başında ise; Abdurrahman b. Ebi Bekir, Hz. Hüseyin, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Abbas vardır. Muaviye Mervan’ı görevden alıp yerine Said b. el-As’ı tayin ettiyse de bu muhalifler başta olmak üzere Medine'nin biatini alamamıştır.
Muaviye Hicazın biatini temin edebilmek için 1000 kişiyle Medine'ye gitti. Burada özellikle Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Zübeyr'in sert muhalefetiyle karşılaştı. Bunun üzerine muhalif 5 kişiyi Şamlıların yanına götürerek biatlerini zorla aldı. Bu kişiler ölüm korkusuyla bir şey söyleyemediler. Sonuçta Hicazlılar zorla biat etseler de kolaylıkla bunu kabul etmediler. Ancak gerçek şu ki, 5 kişinin muhalefeti olsa da Muaviye oğlu Yezid'e Hicazlıların biatini almayı başarmıştır. Halifeliğinin ilk yıllarında bu bölgeden Yezid'e isyan çıkmaması da, bölge halkının genelinin biatlerine sadık kaldığını gösterir. Muaviye bu gelişmelerden sonra Mekke'ye giderek haccı ifa etti ve Şam'a döndü.
Netice olarak, iktidar için mücadele verirken, halifenin şura tarafından seçilmesini ısrarla savunan Muaviye, ona ulaştıktan sonra devlet idaresinin ellerinden çıkmaması için, şura prensibine ters düşen ve geçmişteki halifelerle pek benzerliği bulunmayan Yezid'i veliaht tayin ederek, bu sistemi Müslümanlar arasında yerleştirdi. Zira veliahtlık sistemi, Emevi devletinin 90 sene ayakta kalmasının en önemli faktörlerinden birisi olmuştur.
2- DIŞ POLİTİKA
Hz. Osman'ın katledildiği 35/656 yılından Muaviye'nin iktidara geçtiği 41/661 yılına kadar olan dönemde fetihler neredeyse kesilme noktasına gelmişti.
Bizans ise bir iç kriz geçiren Müslümanların bu durumundan cesaretlenerek Suriye için tehdit oluşturmaya başladılar. Ancak Muaviye Rumlarla anlaşma yaparak Bizans’a vergi vermeyi kabul etti. (39/659) Bu dönemde tam bir siyasi birlikten söz edilemese de, Müslümanların tek bir çatı altında toplanmasıyla fetih hareketleri yeniden başlamıştır. Suriye askerleriyle birlikte Bizans yönetimindeki Anadolu ve Ermenistan topraklarına, Irak askerleriyle Horasan ve Hind topraklarına, Mısır askerleriyle de Kuzeybatı Afrika ve Afrika’nın içlerine seferler düzenlenmiştir.
Anadolu ve Ermenistan’a Yapılan Seferler
Bu bölgeye yapılan ilk seferlerin 42/662 yılında başladığı belirtilir. Bu seferler kış ve yaz seferleri olmak üzere yılda 2 defa yapılıyor ve ordu Bizans topraklarında kışlıyordu. 43/663 yılında Busr b. Ertat İstanbul’a kadar ulaşmıştır. 44-45/664-665’te ise Abdurrahman b. Halid b. Velid Bizans topraklarına girmiş ve Doğu Karadenizdeki Koloniya’ya kadar ilerlemiştir. Hem karadan hem de denizden yapılan bu seferlerin hedefi İstanbul idi. 50/670 yılında yapılan sefere pek çok sahabe (Ebu Eyyub el-Ensari gibi) ve Yezid katılmıştır. Fakat açlık ve hastalık sebebiyle bir netice alınamamıştır. 52/672’de ise hilafet donanması Tarsus ve İzmir’i ele geçirmiştir. Cunade b. Ebi Umeyye ise Rodos’u fethetmiş ve buraya Müslüman askerler yerleştirilmiştir. Bu askerler Yezid döneminde geri çağrılmıştır.
Horasan ve Sind Bölgesinde Yapılan Seferler
Horasan ve Sind idari bakımdan Basra'ya bağlıydı. Bu iki bölge Hz. Osman döneminde fethedilmişti. Fakat iç çekişmelerin olduğu dönemde bu bölge insanları İslam devletiyle olan anlaşmalarını bozarak vergi ödemez olmuşlardı. Muaviye iş başına geçtikten sonra Abdullah b. Amir’i Basra'ya vali tayin etti.
Abdurrahman b. Semure Sicistan’a giderek şehri fethedip Kâbil’e kadar ulaştı. 42/662’de Horasan’a tayin edilen Kays b. Heysem, anlaşmaları ihlal eden şehirlerin itaatlerini sağlamaya çalıştı. 45/665 yılında Muaviye tarafından Basra'ya tayin edilen Ziyad’a Horasan, Sicistan, Hind, Bahreyn de bağlandı. Ziyad ise Horasan’ı idari bakımdan 4 kısma ayırdı.
53/673’te Ziyad'ın ölümüyle Horasan’a Ubeydullah b. Ziyad, 56/676’da ise Said b. Osman b. Affan tayin edildi. Said, Nişabur ve Merv’den sonra, Türk, Nesef ve Kiş halkından oluşan 120.000 kişilik orduyu mağlup etti. Semerkant ise anlaşma yoluyla fethedildi. Said’den sonra Horasan’aAbdurrahman b. Ziyad tayin edildi. Bu dönemde iç hesaplaşmalar dış seferlere tercih edilmesiyle fetihler gerçekleşmedi.
Kuzey Afrika’ya Yapılan Seferler
Muaviye'nin iktidarı ele aldığı yıllarda Mısır’da Amr b. As vardı. Amr Muaviye'ye destek vermiş ve Mısır’ı ele geçirmiştir. Muaviye, Amr'ı Mısır’a tayin ederek yarı bağımsız bir statü öngörmüştür. Amr teyzesinin oğlu Ukbe b. Nafi el-Fihri’yi İfrikiyya fethinde görevlendirdi.
43/663’de Amr'ın vefatıyla Muaviye kardeşi Utbe b. Ebi Süfyan'ı Mısır’a tayin ettiyse de halkın isteklerini göz önüne alarak Amr'ın oğlu Abdullah’ı tayin etmek zorunda kaldı. Ukbe b. Nafi ise Afrikanın içlerinde –Sudan Berga bölgesi- fetihlere devam etmiştir.
Abdullah b. Amr'dan sonra Mısır’a Muaviye b. Hudeyc tayin edildi. Bu dönemde ilk defa Sicilya’ya deniz seferi düzenlendi.
Ukbe b. Nafi İfrikiyya’da askeri amaçla Kayravan şehrini kurdu.
50/670 yılında Mısır’a Mesleme b. Muhalled tayin edildi. Mesleme eski Mısır valisi Muaviye b. Hudeyc’i Mağrib bölgesi Celula’nın fethiyle görevlendirdi.
Bu dönem ve Hz. Ebu Bekir dönemi fetihler, toplumu yeniden inşa etme gibi yönleriyle benzerlik arz eder.