24 Nisan 2014

KAFKASYA ÜZERİNE İNCE BİR DEĞERLENDİRME





KAFKASYA ÜZERİNE İNCE BİR DEĞERLENDİRME
Muhammet KEMALOĞLU
XIX.yüzyıla kadar Osmanlı Devleti ile Ermeniler arasında herhangi bir ciddi problem yoktu.Ermeniler,millet sisteminin bahsettiği muhtariyet çerçevesinde,kendi vagonlarında hayatlarını rahat bir şekilde sürdürüyorlardı.Yalnız bu vagonu,diğer kavimlerin vagonlarıyla birlikte,Osmanlı lokomotifi (Türkler) çekiyordu.Baş makinist (padişah),Osmanlı lokomotifine taktiği değişik kavimlere ait vagonları,belli bir hızla belli bir istikamete götürürken hiç mesele çıkmamıştı.XIX.yüzyıla gelindiğinde makinist ihtiyarladı,lokomotif eskidi,yakacak kömür-odun azaldı,yeterli su bulunmaz oldu.Trenin hızı azaldı.Vagonlardaki yolcular huzursuz olmaya,makinistten-lokomotiften şikayete başladılar.İlk önce Rumlar,Osmanlı katarlarından 1821′de ayrılarak Milli Yunan lokomotifine takılmış ve farklı bir istikamette yol almaya başlamıştı.Hıristiyan Avrupa’nın,Yunanistan Devleti’nin kurulmasına yardim ettiği bilinen bir husustur.
Tarihsel-toplumsal ve politik olguların nasıl ele alınacakları beşeri bilimlerde bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalara rağmen hala sorunludur.”Politik psikoloji”,”halklar psikolojisi”,”uluslar arası ilişkiler psikolojisi” gibi isimler altında incelenen ve bizim bu yazıyı yazma sırasında içinde olduğumuz alan ise tamamen karışıktır ve henüz akademik konumlanışı konusunda bile bir anlaşma sağlanabilmiş değildir. Akademideki genel eğilim,sorunu sosyal psikolojinin içinde ele almaktadır ve sosyal psikolojide grup-içi ve gruplar arası ilişkiler konusunda üretilmiş oldukça değerli teorik ve ampirik bilgi birikimi vardır.Ancak tarihsel-toplumsal ve politik olgular,politikayla,diplomasiyle ve daha da önemlisi gerek grup davranışındaki gerek liderlik tarzındaki psikopatolojiyle çok yakından ilgilidir ve bu yüzden politika ve diplomasi konusunda bilgili ve deneyimli kimi psikanalistler de bu konularda fikirler öne sürmektedirler. Son zamanlarda grup psikoterapisizden ve “küçük grup” incelemelerinden elde edilen bilgilerle “büyük grup” davranışına ve gruplar arası ilişkilere yönelik bir bakış açısı oluşturma çabaları görülmektedir
Türkiye,Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları,Ortaasya,Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir. Geçmişte Osmanlı devleti,bugün de Türkiye,bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuşturTarih boyunca Romalılar,Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen,savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler,Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün adil,insani,hoşgörülü,birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır.Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19.yüzyıl sonlarına kadar süren devir,“Ermenilerin altın çağı” olmuştur.Osmanlı devletinin çalışan,liyakatli,dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkanlardan gayr-i Müslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur.Askerlikten,kısmen de vergiden muaf tutulurken,ticarette,zanaatta,çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı,milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı “millet-i sadaka” olarak kabul edilmişlerdir.Bu çerçevede Türkçe konuşan,ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler,hatta Bayındırlık,Bahriye, Hariciye,Maliye,Hazine,Posta-Telgraf,Darphane Bakan-lıkları,Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur.Hatta Osmanlı devletinin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır.
Ancak Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde,hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi bas gösterince,Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamıştır.Batılıların özellikle misyoner din adamı kisvesinde,Osmanlı devleti içine soktuğu provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini,kültürel,ticari,sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.Böylece, çoğu defa Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış,Doğu Anadolu’da başlatılan ve İstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını kaybetmiştirOsmanlı devleti zayıflamaya başlayıp,misyoner okulları kurulup,hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesine maruz kalınca,Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma devri başlamıştır.Bazı devletler,Osmanlı devletini bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için,Ermenileri Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir.
Özellikle Avrupa’nın Bazı büyük devletleri “ıslahat” adi altında bir yandan Osmanlı devletinin iç islerine karışırken,bir yandan da Ermenileri Osmanlı yönetimine karsı teşkilatlandırmışlardır.Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliselerinin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda,Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.
Türklerin iyi tutumuna karsın,yabancı devletlerle işbirliğine girmek suretiyle Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler,Batinin desteğini alabilmek için kendilerini “ezilen bir toplum” olarak göstermeye ve “Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği” iddiasını dile getirmeye başlamışlardır.I slahat Fermanı ile Müslümanlar ve gayr-i Müslimler hukuk önünde eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler,1877-1878 Osmanlı-Rus Savası sonunda Rusya’dan,”işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini,bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını” istemişlerdir.Ermenilerin bu talebi,Rusya tarafından kısmen kabullenilmiş,Osmanlı-Rus Savası’nın ardından imzalanan Yeşilköy,eski adıyla Ayastefanos Anlaşması ve daha sonraki Berlin Anlaşması’yla Ermeni sorunu uluslar arası bir boyuta taşınmıştır.Böylece,Türkiye’yi bölmek isteyen yabancı güçler, Türk-Ermeni ilişkilerine müdahale etmeye başlamışlardır.
İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu,aslında emperyalizmin Osmanlı devletini yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır.Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve yalanları da iste bu politikanın propaganda ürünüdür!..
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde,çeşitli soy,dil ve dine mensup kavimler,İslâmiyet’in gerektirdiği hoşgörülü idare sayesinde asırlarca huzur içinde yasamışlardır.Ancak Fransız İhtilâli’nin 18.asır sonunda milliyetçilik akimini dünyaya yaymasıyla bu akimin tesirleri Osmanlı İmparatorluğu’nda da hissedilmeye başlamıştır.Nitekim,Balkanlar’daki Hıristiyan topluluklardan Sırplar,Yunanlılar,Rumenler ve Bulgarlar yabancı devletlerin de kışkırtmaları neticesinde meşru hükümdara karsı ayaklanmış, Yunanlıların 1830′da ayrı bir devlet kurmaları,Sırplar,Rumenler ve Bulgarların özerklik yolunda ilerlemeleri Ermeniler için de özendirici olmuştur.Ancak Ermeniler,Balkan kavimlerinin aksine, imparator-luğun her tarafına dağılmış bulunuyorlardı.Yoğun olarak yasadıkları Doğu Anadolu’da bile Müslümanlarca nispetle azınlıkta bulunuyorlardı.Türkler ve Ermeniler arasındaki anlaşmazlık uzun bir süre içerisinde gelişmiştir.Ermeni-Müslüman anlaşmazlığının ortaya çıkmasında ilk suçlanması gereken Rusların emperyalist yayılmasıdır.Korkunç İvan zamanında,16.yüzyılda Ruslar fethettikleri topraklardan Müslümanları sürme politikası izliyorlardı.Sonraki üç yüz yıl boyunca,Müslümanlar,çoğu Türk olmak üzere,bugün Ukrayna,Kirim ve Kafkasya olarak bilinen yerlerde ya öldürüldüler ya da buralardan sürüldüler.1770’lerden 1850’lere kadar Rus saldırıları ve Rus kanunları 400,000’den fazla Kirim Tatar’ını topraklarını terk etmeye zorladılar.
1790’larda Kafkasya bölgesindeki Ermeni azınlığın üyeleri Müslüman yönetime karsı isyana başladı ve Rus istilacılarla ittifak kurdular.Silahlı Ermeni birlikleri Ruslara katıldılar.Ermeni casuslar Ruslar için istihbarat çalışmalarda bulundular.Bu savaşlarda Müslümanlar katledildi ve sürüldüler. Ermeniler buna karşılık daha önce,Karabağ gibi,Türklerin yasadıkları yerlere göç etmeye başladılar.Bu Güney Kafkasya ve sonra Doğu Anadolu’da yasayan insanların,iki farklı kampa bölünmelerine yol açacak olayların başlangıcıdır-bir tarafta Rus İmparatorluğu ve Ermeniler,Diğer tarafta Türkler…
1827-1829 Ruslar ve İranlılar ile Ruslar ve Osmanlılar arasındaki savaşlar doğuda 1920’lere kadar sürecek olan nüfus değişimlerine neden oldu.Ermenilerdin Osmanlı Devleti’nden ayrılma istek-lerinin ilk açık belirtileri 1877-78 Osmanlı-Rus harbinin sonunda ortaya çıkmaya başlamıştır.19.yüzyılın baslarından itibaren imparatorluk sınırları dâhilinde yasayan Katoliklerdin genellikle Fransız,İtalya ve Avusturya;Protestanlardın İngiltere,Almanya ve ABD ve Ortodoks’ların da Rusya tarafından himaye edildikleri ve söz konusu devletlerin bu unsurları amaçları doğrultusunda kullandıkları 1877-78 savasının Osmanlı aleyhine sonuçlanmasıyla artık iyice su yüzüne çıkmış ve bu unsurlar resmen milletlerarası hukukun bir parçası haline getirilmiştir.Böylece devlet gerek Ayestefonos ve gerekse Berlin Antlas-masi’nda6 bu hususun siyasî bir müdahale argümanı olarak yer almasına ve devletlerin hukuken ve fiilen bu meseleye sahip çıkmalarına engel olmamıştı.artık bundan sonra ”Anadolu Islahatı” ve onun altında yatan ”Ermeni meselesi” devletin kendi hükümranlık hakları çerçevesinde tanzim ve tatbik edebileceği bir iç sorun olmaktan çıkmıştı.Meselenin bundan sonraki gelişmesi,konuyu kendi ahenk ve toplum düzeni içinde ve hükümranlık otoritesi altında halletmeye çalışan Osmanlı Devleti ile imparator-luğun Anadolu topraklarını kendi menfaatleri doğrultusunda parçalamak isteyen İngiltere,Rusya ve Fransa gibi büyük devletlerin aralarındaki siyasî mücadelenin gösterdiği tarihî inkişafa bağlı olarak I.Dünya Savası’na kadar devam etmiştir.
Ancak,Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya başladığı dönemde,hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi bas gösterince Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma,kötüleşme devri başlamıştır.Batılı-ların,özellikle misyoner din adamı kisvesinde Osmanlı içine kadar soktuğu provokatör ve ajitörlerin faaliyetleri ile,Ermenileri dini,kültürel,ticari,sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırma çabaları,diğer taraftan da ülke içinde ve dışında kurulan,teşkilatlanan,teçhizatlaşan ve silahlanan Ermeni komitecilerin ve Patrikhane ile kiliselerin menfi uğraşları sonucunda,Ermeni cemaati yavaş yavaş Türk toplumundan koparılmaya çalışılmıştır.Böylece çoğu defa Türklerin zararlı çıktığı kanlı olaylar başla-mıştır.Doğu Anadolu da başlatılan ve İstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını kaybetmiştir.Osmanlı Devleti zayıflamaya başlayıp,hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesine maruz kalınca,Türk – Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma devri başlamıştır.Batili ülkeler Osmanlı Devleti’ni bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenileri Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir.Özellikle Avrupa’nın Bazı büyük devletleri “ıslahat” adi altında bir yandan Osmanlı Devleti’nin iç islerine karışırken,bir yandan da Ermenileri,Osmanlı yönetimine karsı teşkilatlandırmış-lardır.Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni Kiliseleri’nin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda,Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.
Türklerin iyi tutumuna karsın,yabancı devletlerle ittifak etmek suretiyle Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler,Batinin desteğini alabilmek için kendilerini “ezilen bir toplum” olarak göstermeye ve “Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği” iddiasını dile getirmeye başlamışlardır. Islahat Fermanı ile Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler,1877-1878 Osmanlı-Rus Savası sonunda,Rusya’dan “işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini,bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını” talep etmişlerdir.Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ilk kez ortaya çıkmaya ve uluslararası bir sekil almaya başlamıştır.1877-78 Osmanlı-Rus Savası’nın ardından imzalanan Ayastefanos Anlaşması’nın Osmanlı Devleti’nce kabullenilmek zorunda kalınan 16.maddesi şöyledir: “Ermenistan’dan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devleti’ne verilmesi gereken yerlerin boşaltılması oralarda iki devletin dostane ilişkilerinde zararlı karışıklıklara yol açabileceğinden,Osmanlı Devleti Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karsı güvenliklerini sağlamayı garanti eder”.Anlaşmanın bu hükmü,esas itibariyle bağımsızlık kazanmak isteyen Ermenileri tam anlamıyla tatmin etmemiş olsa dahi “Ermeni Sorunu”nün tarihte ilk kez bir uluslararası belgeye yansıması ve “Ermenistan” diye bir bölgenin varlığından söz edilmesi yönünden büyük önem taşımaktadır.
1878 yılında toplanan Berlin Kongresi sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması’nın 61.maddesi de Ayastefanos Anlaşması’nın 16.maddesi yerine su hükmü getirmiştir:”Osmanlı Hükümeti,halkı Ermeni olan eyaletlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karsı huzur ve güvenliklerini garanti etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alınacak tedbirleri devletlere bildireceğinden,bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasını gözeteceklerdir”.Berlin Antlaşması’nın bu hükmü ile Türk-Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale edebilmesi hakki tanınmış olmaktadır. Böylece Ermeniler,Ruslar ve İngilizler tarafından kullanılmaya başlanmış ve İngiltere’nin elinde Rus yayılmacılığına karsı bir ileri karakol vazifesi görmüşlerdir.İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu,aslında emperyalizmin Osmanlı Devleti’ni yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır.Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve yalanları da iste bu politikanın propaganda ürünüdür!
Özellikle Avrupa’nın Bazı büyük devletleri “ıslahat” adi altında bir yandan Osmanlı Devleti’nin iç islerine karışırken,bir yandan da Ermenilerdi,Osmanlı Yönetimi’ne karsı teşkilatlandırmışlardır.Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni Kiliseleri’nin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda,Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.Türklerdin iyi tutumuna karsın,yabancı devletlerle ittifak etmek suretiyle Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler,Bari’nin desteğini alabilmek için kendilerini “ezilen bir toplum” olarak göstermeye ve “Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerdin gasp ettiği”ni dile getirmeye başlamışlardır.Islahat Fermanı ile Müslümanlar ve gayri Müslimler eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler,1877 – 1878 Osmanlı-Rus Savası sonunda,Rusya’dan “işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını” talep etmişlerdir.Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ilk kez ortaya çıkmaya ve uluslar arası bir sekil almaya başlamıştır.Ermeniler,bu kez Ruslar ve İngilizler tarafından kullanılmaya başlanmış ve İngiltere’nin elinde,Rus yayılmacılığına karsı bir ileri karakol vazifesi görmüşlerdir.İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni sorunu,aslında emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...