25 Ocak 2014

Tapınakçılar Tampliyelerin Öyküsü - I



Tapınakçılar

Yazan  Erhan Altunay

Tarihin en gizemli topluluklarından biri de hiç kuşkusuz Tapınakçılar’dır. Fransızca’da “Templiers” , İngilizce’de “Templars” olarak adlandırılan bu şövalyelerin gizemi günümüzde de varlığını korumaktadır. Özellikle de Mason Cemiyetlerinin bu şövalyelere sahip çıkmaları günümüzde de süregelen bir ilgiye kaynaklık etmektedir.

TARİKAT’IN DOĞUŞU


1099 yılında Kudüs ve Filistin’deki kutsal yerler Haçlılar’ın eline geçmişti. Ancak Haçlı kuvvetlerinin burada güven içinde olduklarını söylemek çok güçtü. Buradaki Müslüman kuvvetler , özellikle de 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra akın eden Türkler Haçlıları güç durumda bırakmaktaydılar.
Bölgeye Hristiyan hacı adaylarının da sürekli gelmesi bölgede özel güvenlik önlemlerinin alınmasını gerektirmekteydi. Hacı adayları ya fanatik Müslümanların ya da etraftaki haydutların kurbanı olmaktaydılar.
Bölgede güvenlik sağlanması ve hacı adaylarının güven içinde seyahatlerinin gerçekleştirilebilmesi için –kaynaklara göre- dokuz şövalye Fransa’da , Champagne bölgesinde , Hugues de Payns önderliğinde toplanmışlardır. Elimizdeki kayıtlara göre bu şövalyeler Hugues de Payns, Geoffroy de Saint-Omer, André de Mantbard, Payen de Montdidier, Archambaud de Saint-Aignan, Geoffroy Bisol, Hughes Rigaud, Rossal ve Gondemare’dir.
Hac yollarının emniyeti için yola çıkıp Kudüs’e varan bu şövalyeler , kral II.Baudouin tarafından çok iyi karşılanmış ve kendilerine şehirde bir yer tahsisi edilmiştir. Bu yıllar , 1119 –1120 yılları, tarikatın aynı zamanda ilk yıllarıdır. Tarikatın bu yıllardaki adı ise “İsa’nın Yoksul Şövalyeleri”dir. Birkaç sene sonra ise kral II.Baudouin , oturmakta olduğu ve Süleyman’ın Tapınağı olarak bilinen yeri terk etmiş ve burayı bu şövalyelere tahsis etmiştir. İsa’nın Yoksul Şövalyeleri’nin adı ise bundan böyle “Tapınakçılar” olarak anılmaya başlamıştır.
Takip eden yıllarda Tapınakçı şövalyelerin sayısı hızla artmaya başlamıştır. Artık savunmaya ihtiyaç duyan hacıların korunmasın üstlenmek isteyen şövalyeler kendilerini Tapınakçıların arasında bulmaktadırlar. Özellikle Hayfa Limanı ile Kudüs arasındaki yolun korunmasını Tapınakçılar üstlenmiştir.
Tapınakçıların sayılarının artması artık Saint Augustin’den esinlenerek konulan kuralların yerine yeni , bu tarikata mahsus kuralların konulması gerektirmişti. 1127 yılında Hugues de Payns beş arkadaşı ile birlikte Roma’ya, papa II.Honorius’u ziyarete gitmiş ve bu topluluk papa tarafından dini bir örgüt olarak tanınmış ve 13 Ocak 1128’de kurallar konulmuştur. Latince olan bu kurallar “Latince kurallar” olarak geçer. 12 yıl sonra uygulanacak olan “Fransızca kurallar” ise bunlardan çok az farklıdırlar.
Aslında Tapınakçıların tanınmasında ve kuralların konmasında , daha başka bir deyişle tarikatlaşmasında önemli bir isim rol oynamıştır : Saint Bernard de Clairvaux. 1090 doğumlu olan Saint Bernard de Clairvaux, genç yaşlardan beri çevresinde tanınmaya başlanmış , gerek davranışları gerekse de din kültürü ile ünü yayılmıştır. 1153 yılındaki ölümüne kadar etrafında hem sevgi dolu bir din adamı hem de karizmatik bir lider olarak saygı görmüştür. 20 Ağutos’daki ölüm tarihi, ona ait bir kült gününe dönüşmeye başladığında ise kilise müdahale etmek zorunda kalmıştı.
Saint Bernard de Clairvaux gibi önemli bir kişiden destek alan Tapınakçılar böylece hem savaşçı şövalye olarak hem de dindar rahipler olarak kendi kurallarını uygulamaya başlamışlardır. Tapınakçılar ayrıca kendilerini diğerlerinden ayırmak için beyaz elbiseler de giymeye başlamışlardır. Tapınakçıların kıyafetlerinin en belirgin özelliği ise beyaz elbisenin üzerinde bulunan kırmızı haçtır.

TARİKATIN BÜYÜMESİ

Zaman içinde Tapınakçılara bir çok şövalye katılmış ve örgüt büyümeye başlamıştır. 1147 yılında tarikatın ikinci Üstadı Robert de Craon öldüğünde sadece Kudüs’de 700 şövalye ve onlara hizmet eden 2400 kişi vardı. On üçüncü yüzılda bir çok eyalette varlık göstermekteydiler. Bunların arasında Provence , Bourgogne, Catalogne , Portekiz , gibi yerler de vardı. Filistin’de üç büyük eyalete bölünmüşlerdi : Kudüs , Tripoli ve Antakya. Bu yüzyılda Tapınakçıların 3468 adet şatoları vardı.
Tapınakçılar hem asker hem rahip oldukları için kadınlarla ilgilenmezler , boş vakitlerinin çoğunu ibadetle geçirirlerdi.
Tapınakçılar hem birtakım ayrıcalıklara sahip oldukları için hem de güvenilir oldukları için kutsal topraklara giden haçlıların paralarını da taşıyorlardı. Tapınakçılar ayrıca hem katılanlardan gelen gelirle hem bağışlarla iyice de zenginleşmişlerdi. Bunun dışında söylentilere göre Tapınakçılar civardaki Müslümanlardan da para almaktaydılar.
Tapınakçılar bu arada Orta Doğu’da ve İberya’da bir çok savaşlara katılmış ve başarılar da sağlamışlardı.
Sonuç olarak , Tapınakçılar Haçlı Seferleri ve Hristiyan Krallıkları döneminde güçlerinin doruğuna çıkmışlardı. Ancak bu etrafta söylentilerin doğmasına da neden olmaktaydı.

TARİKATIN SONU

Sağlanan bütün başarılara rağmen doğuda Latin krallıkları çok uzun ömürlü olamamışlardı. 16 Haziran 1291’de son kale de Müslümanların eline geçtiğinde sadece 16 Tapınakçı şövalye kalmıştı. Kalan şövalyeler ise Fransa’ya yerleşmişlerdi.
Belli bir amaç için kutsal topraklarda toplanan Tapınakçı şövalyelerin Fransa’da tarikatın varlığını sürdürmelerine için hiçbir neden yoktu. Artık tarikat ömrünü tamamlamıştı. Ancak şövalyeler bunu kabul etmek bir yana zenginlikleri ile ayrıcalıklı bir konumda varlıklarını sürdürüyordu.
Tapınakçı şövalyelerin bu zenginliği , paraya ihtiyacı olan Fransa kralı Güzel Philippe’nin (Philippe le Bel) dikkatini çekmekteydi. Bu arada Tapınakçı şövalyeler hakkında çıkan söylentiler de kralın içini kolaylaştıracak gibi durmaktaydı. Sonunda kral ustaca bir komplo ile 13 Ekim 1307’de Tapınakçı şövalyelerin büyük bir bölümünü tutuklamayı başardı.
Aralarında Büyük Üstad Jacques de Molay’ın da bulunduğu bu grup büyük işkenceler maruz kalmış ve kendilerine atfedilen suçlardan büyük bölümünü kabul etmişlerdir. Bu suçlamalar arasında birbirlerini kalçalarından ve kaba etlerinden öpmeleri, eşcinsel ilişkide bulunmaları, haça tükürmeleri, Bafomet adı verilen bir puta tapmaları da vardı.
Uzun mahkemelerden sonra Tapınakçıların sonu ateşte yanarak gelmiştir. Ancak ölümlerinden ve tarikatın yok olmasından sonra da haklarında söylentiler devam etmiştir.

TAPINAKÇILARIN GİZEMLERİ

Tapınakçıların gizemleri daha tarikatın kuruluşu ile başlar.
Aslında tarikat kurulduğu andan itibaren ezoterik bir karakter göstermiş ve amacını saklamıştır.
Tarikatın ezoterik karakteri mühründe de görülmektedir. Aynı ata binmiş iki şövalye şeklindeki bu mühür değişik araştırmacılar tarafından değişik şekillerde yorumlanmıştır. Bazı araştırmacılar bu sembolü birbirini kollayan iki şövalye olarak yorumlarken bazıları da bunu tarikatın ilk yıllarındaki fakirliğini belirttiğini iddia etmişlerdir. Aslında bu mühür , Saint Bernard’ın da «çarpışma iki yönlüdür, yeryüzünde ve gökyüzünde» şeklinde belirttiği gibi , misyonun maddi ve manevi olan iki yönünü temsil etmektedir. Bir başka deyişle görünüşteki amaçları Kutsal Topraklara giden hacılara yardım etmek olan tarikatın aslında bir de ruhsal bir amacı vardı.
Tarikatın ezoterik yönünün bir başka göstergesi de inisiyasyon törenleridir. Bu törenler bütün ezoterik topluluklarda görülen törenlere benzemektedir. Aday kabul edilmeden önce çeşitli sınavlardan geçmektedir. Bu sınavların tam olarak neler olduğunu bilemesek de dört elementle ilgili bir takım törenler olduğunu , bazı moral değerlerin sorgulandığını öğrenmekteyiz. Bu sınavları geçen adayı, geceleyin, on iki şövalye beklemekteydi. Dışarıda bekleyen adaya şövalyeler niçin kapıya geldiğini üç defa sorarlar , yanıtını kabul edince içeri alırlardı. Tarikata kabul edilme ise törenle olmaktaydı.
Tarikatın bir ilginç karakteri de o zamanki Orta Çağ düşüncesinden farklı düşünsel yapısı idi. Ezoterik düşünceye olan yatkınlığı Tapınakçıları diğer tarikatlardan ayırtmakta ve etrafta yanlış anlamalara yer vermekte idi.
Tapınakçıları tam bir ezoterik topluluk olarak düşünmek doğru olmaz ancak tarikatın zaman içinde böyle bir karakter aldığını ve diğer ezoterik topluluklara kaynak olduğu için bu özelliğinin fazla abartıldığını söyleyebiliriz.



TAPINAKÇILARIN İSA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ


Tarih boyunca süregelen rivayetlere göre Tapınakçıların İsa hakkındaki görüşleri Hıristiyanlıktan çok daha farklıdır. Yaygın olan bir rivayete göre Tapınakçı şövalyeler Johannit mezhebe mensupturlar.
Bilindiği gibi, Hıristiyanlık tarihine baktığımızda İsa’nın gelişinden önce Vaftizci Yahya’nın kişiliğinin öne çıktığını görürüz. Ancak Yahya , kabul edilen İncillerde İsa’nın geleceğini müjdeleyip onun vaftiz olmasını sağlayan bir kişidir sadece . Hatta Matta İncilinde Yahya şöyle der : «Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O’nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh ve ateşle vaftiz edecek.» Ancak zaman içinde bazı topluluklar Yahya’yı İsa’dan daha önemli tutmuşlar hatta bu düşüncelerini çağlar boyu, İsa betimlemelerinde aslında Yahya’yı resmederek sürdürmüşlerdir.
Aslında Tapınakçıların Johannit olduklarına dair çok da somut deliller yoktur , ancak kendilerine yöneltilen birtakım suçlamalarda Johannit mezhebe yöneltilen suçlamalara benzer suçlamalar vardır. Son yıllarda yapılan araştırmalar ise , biraz zorlamalı da olsa, bazı Tapınakçı sembollerinde Johannit mezhebine ait izler bulmaktadırlar.
Tapınakçılara yakıştırılan başka inanışlara göre de Tapınakçılar İsa’nın Thomas isimli bir ikizi olduğuna ve yeniden dirilmenin ancak böyle gerçekleştiğine inanmakta ve ayrıca Maria Magdelena’nın İsa’nın karısı olduğunu öne sürmektedirler.

TAPINAKÇI ŞÖVALYELERİN MÜSLÜMANLARLA OLAN İLİŞKİLERİ

Haçlı seferleri sırasında kutsal topraklara giden haçlılar içinde Müslümanlar ile en yakın ilişkileri kuranlar Tapınakçılardır.
Söylentilere göre Tapınakçılar Müslümanlardan para da almaktadırlar.
Tapınakçıların en çok ilişki kurdukları topluluk ise İsmailliye mezhebinden türeyen Haşhaşiler’dir. Haşhaşiler (Batıda “Assasin” diye anılırlar ve katil anlamına gelen bu sözcük buradan türemiştir.) Hassan Sabbah’ın Alamut kalesini almasından sonra buraya yerleşen müritlere verilen isimdir. Haşhaş içtikten sonra cinayet işledikleri öne sürülen bu topluluk aslında dejenere olmuş bir ezoterik öğretiye bağlılardı. Ancak Hassan Sabbah’ın kişiliğinden de kaynaklana nedenlerle siyasete de karışan Haşhaşiler Tapınakçıların ezoterik İslam’ı tanımalarında etkili olmuşlardır.
Tapınakçılar Müslümanlarla ilişki kurdukları için çok suçlanmışlar , hatta Tapınakçıların taptığı ileri sürülen Bafomet/Bahomet adlı putun aslında Mahomet (Muhammed) sözcüğünden geldiği ve Tapınakçıların Muhammed’e taptıkları söylenmiştir. Aslında Orta Çağ’da Batı’da Müslümanların Muhammed’e taptıkları zannedildiği bilindiğinden Tapınakçıların Müslüman olmakla da suçlandıklarını düşünebiliriz.


SONUÇ

Aslında Tapınakçılar için söylenecek çok şey vardı, ancak biz bu yazı bir başlangıç olduğundan özellikle Tapınakçıların gizemlerine , gizli öğretilere ya da onlara yakıştırılan düşüncelere burada yer vermedik. Özellikle de Orta Çağ ve hatta günümüz Hristiyanlarının İsa’nın hayatını sorgulamaları ve İsa hakkında geleneksel kilise öğretisinin dışında geliştirdikleri görüşler bu konuya daha da ışık tutabilirdi.
Ancak özellikle de İsa ile ilgili olan düşüncelere girmemeye de çalıştık. Bu, daha sonraki çalışmaların konusu olabilir ancak. Bu arada Johannit mezhepler de, Özellikle de İstanbul ile olan alakadan ötürü üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
Kaba hatları ile tarihini anlatmaya çalıştığımız Tapınakçıların gizemleri bugün hala gündemde . Yazılan bir çok kitapta Tapınakçıların bir çok “sırra vakıf “ oldukları, tapınağın anahtarına , Kutsal Kab’a , Ahit Sandığı’na, bilmem hangi hazinelere sahip oldukları sürekli yazılmakta. Bazı cemiyetler ise bu topluluğu gereğinden fazla abartmakta.
Tapınakçılar tarihin derinliklerinde yerlerini alırken, ezoterik bir toplulukken parayla , maddiyatla uğraşıp ateş üzerinde yok olarak günümüzde de varlığını sürdüren ezoterik topluluklara ders vermiyorlar mı?

KAYNAKÇA


ANDREWS Richard, SCHELLENBERGER Paul , The Tomb of God, The Body of Jesus and the Solution to a 2000-year-old Mystery , Little,Brown and Company , London, 1996
ATIENZA Juan , La Meta Secreta de los Templarios , Ediciones Martínes Roca, Barcelona, 1989
BAIGNENT Michael , LEIGH Richard , The Temple and the Lodge , Arcade Publishing , New York , 1989
BAIGNENT Michael , LEIGH Richard , LINCOLN Henry, The Holy Blood and the Holy Grail , Corgi Books , London , 1983
BARBER Malcolm, The New Knighthood , A History of the Order of the Temple, Cambridge University Press , Cambridge 1994
BORDONOVE Georges , Les Templiers, Les Chevaliers du Christ , Marabout, Paris, 1977
CHARPENTIER Louis , Les Mystères Templiers , Robert Laffont, Paris, 1967
DAFTARY Farhad , The Isma’ilis, Their History and Doctrines , Cambridge University Press, Cambridge , 1990
DAFTARY Farhad , The Assassin Legend, Myths of the Isma’ilis, I.B. Tauris &Co Ltd. Publishers, London , 1995
DE SEDE Gérard , Les Templiers Sont Parmi Nous, Editions J’ai lu , Paris, 1962
DEMİRKENT Işın , Haçlı Seferleri , Dünya Yayıncılık , İstanbul , 1997
DEMURGER Alain , Vie et Mort de l’Ordre de Temple, Editions du Seuil , Paris, 1989
GALAN Juan Eslava, Los Templarios y Otros Enigmas Medievales , Planeta, Barcelona , 1997
GAUTIER Léon , La Chevalerie , Editions Arthaud, Paris , 1959
HANCOCK Graham , The Sign and the Seal , Mandarin Paperbacks, London, 1993
KNIGHT Chistopher , LOMAS Robert , The Hiram Key , Element , Massachusetts, 1998
LAMY Michel , Les Templiers , Editions Aubéron , Bordeaux , 1994
MAHIEUX Jacques, Les Templiers en Amérique, Robert Laffont, Paris, 1981
MELVILLE Marion , La Vie des Templiers , Gallimard , Paris , 1994
PARTNER Peter , The Knights Templar and their Myth , Destiny Books , Vermont, 1990
PERNOUD Régine , Les Templiers , Presses Universitaires de France , Paris, 1994
PERNOUD Régine , Les Templiers, Chevaliers du Christ , Découvertes Gallimard , Paris, 1995
PICKNETT Lynn, PRINCE Clive , The Templar Revelation , Corgi Books , London, 1998
RIVIERE Patrick , Les Templiers et Leurs Mystères , Editions de Vecchi, Paris, 1992
ROBINSON John , Born in Blood , The Lost Secrets of Freemasonry , M.Evans & Company, New York, 1989
 Tampliyelerin Öyküsü - I
 Bu değerli yazı Thamos'un bir süre önce kapanan son derece bilgilendirici sitesi Ezoterika'da bulunmaktaydı. Onu arşivleyen bir okurumuz tarafından sitemize gönderilmiştir, resimleri hermetics.org'un katkısıdır.     

Tampliye Şövalyelerin Kuruluşu...

Derleyen: Thamos (Geometri)

Bu yazı büyük ölçüde Underground Streams sitesinden alınmıştır.



İlk Haçlı Seferi
(1) Kutsal Savaşa Çağrı

"Ortaçağ Avrupasında, yönetici sınıfın ahlak anlayışı Nibelungenlied efsanesi ile eski İzlanda sagalarındaki ahlak ilkelerine bağlı kalmıştı. Onuncu yüzyıla kadar, Jom-Viking'ler adı verilen bir pagan dinsel örgüt İskandinavya'da etkinlik göstermişti. Bu örgüt, çok sıkı bir disiplin altında yaşayabilen, cesaretleri kanıtlanmış müthiş savaşçılardan oluşuyordu. Savaş alanında can vererek, Valhalla'ya gitmek ve orada Woden'e (Odin) kavuşmak en büyük arzularıydı. Norman'ların İngiltere'yi fethetmeleri ile sonuçlanan Hastings Savaşında kendilerini pek kanlı bir biçimde kanıtlayan "Carles Birlikleri"nin kurucusu da, eski bir Jomsburg kardeşliği komutanı olan Kral Sweyn Forkbeard idi. Üstelik, bir çok Avrupalı soylu Norman kanı taşıyordu. Onikinci yüzyılda, bu kuzeyli şavaşçıların anıları hala çok canlıydı ve bir tür kahramanlık şiiri olan "chanson de geste"ler bu savaşçıların pagan ülkülerini dile getirmeye devam ediyordu: fizik güç, yağmacılık ve intikam hırsı."
Desmond Seward, The Monks of War

"Kuzey Avrupa Savaş Kültlerine bağlı askerler, savaş alanlarındaki çılgın vahşetleri ile korku salmışlardı. Bir çok derebeyine bağlı olarak varlıklarını sürdüren bu savaşçılar, Kutsal Roma İmparatorluğunun yönetiminde oluşturulmak istenen barış içinde bir birleşik Avrupa ülküsüne engel oluyorlardı."
"Kilise, umutsuzca akan kanları durdurmaya çabaladı. Bu girişimin ilk örneklerinden biri; "Tanrısal Ateşkes" adı verilen ve soylulara belirli günlerde savaşmayı yasaklayan bir dinsel uygulamaydı. Kanlı içgüdüleri ehlileştirmek için uzun vadeli çözüm olarak da "Şövalyelik" kurumu düşünülüyordu. Savaşçılara bir Hıristiyanlık ülküsü aşılayan, özgün olarak savaş becerisini arttırmayı amaçlayan, ama pratikte, dinsel bir çağrı niteliğine bürünen, silahların kutsanması ve namus yeminleri gibi yarı dinsel ayinlerle süslü yeni bir uygulamaydı bu. Kuzeyli savaşçıların kan tutkusu, savunmasızları korumayı ön plana alan, dualarla dolu bir kendini feda etme işlemine dönüştürüldü."
Desmond Seward, The Monks of War

"Bir şövalye, kötülük içermeyen merhamet, hile içermeyen nezaket, acı çekenler için sefkat ve eli açıklık sahibi olmalıdır. Düşkünlere yardıma hazır olmalı, hırsızlara ve katillere karşı çıkmalıdır. Adaletli bir yargıç gibi davranmalı, onurunu yitirmektense ölümü seçmelidir. Kendini savunamayan Kutsal Kiliseyi de korumalıdır."
Chretien de Troyes

"Sagalar zamanla yerlerini Kral Arthur romanslarına bıraktı, çılgın Galya'lı Amadis giderek Don Quixote'ye dönüştü. Roma İmparatorluğunu işgal eden barbarları uygarlaştırma ve Avrupa ile kaynaştırma işinde Katolik Kilisesinin uygulamalarından bir örnekti bu. Ancak, bu kültürel işlem yüzyıllar sürebilirdi ve daha acil, daha hızlı bir çözüm gerekiyordu."
"Bu gerilim Papalıkta bir devrime yol açtı. Gregory VII (1073-85) papalık kurumunu, batı Hıristiyan dünyasında tam bir yargıç ve önder konumuna yükseltti. "Tıpkı yaşam süresince, ruhun bedene bağlı olduğu gibi, dinsel iktidarın da askeri bir güce bağlı olması gerektiği"ni ileri sürerek, bir papalık ordusu, "Militia Sancti Petri"yi oluşturdu. Avrupa artık bu kral-papaları daha saygı ile dinliyordu.
"1095 yılında, Papa Urban II'nin, 683 yılından beri Müslümanların elinde olan Kudüs'ü kurtarma çağrısı olağanüstü bir heyecanla karşılandı. İsa'nın kentinin inançsızların elinde kalması Tanrı'nın buyruklarına aykırıydı. Aslında, Kutsal Savaş, barbar kanı taşıyan soyluların yıkıcı enerjilerini harcayabilecekleri bir fırsattı."
"Norman kanı taşıyan soylular, bu çağrıyı hem Tanrı'ya asker olarak hizmet etme şansı, hem de, daha önce İngiltere'de ve Güney İtalya'da olduğu gibi, yeni topraklar ele geçirme fırsatı olarak değerlendirdiler. Tüm Avrupa "Deus li volt" (Tanrı istiyor) çığlıkları ile inledi. "Vexilla regis prodeunt" (Kralın sancağı önde gidiyor) ilahisini söyleyerek, hemen her sınıftan savaşçı-hacılar Kutsal Topraklara doğru yola çıktılar."
Desmond Seward, The Monks of War

"İlk Haçlı Seferine katılan şövalyeler, birlik disiplini ile kişisel cesareti kaynaştıran, çeşitli savaşçı grupları olarak düzenlenmişlerdi. St. Bernard tarafından ihtirasları, yarasızlıkları ve şiddete yatkınlıkları eleştirilen bu ilk şövalyeler, giderek bireysel bir arayış tarzına dönüşen ve rahiplerin kutsal hac yolculuklarını anımsatan bir sakinliğe yaklaşan, yeni bir şövalyelik ruhuna yerlerini terk ettiler. Çoğunlukla maddi ve hatta erotik deneyimler içeren maceralar peşinde koşturan gezgin şövalye ile günahlarının affı uğruna haçlı seferlerine katılmayı kabul eden şövalye arasında artık bir benzerlik kalmamıştı."
Peter Partner, The Murdered Magicians

"1099 yılı Temmuz ayında Haçlılar Kudüs'ü ele geçirdiler. Yağma ve katliamın şiddeti, Kilisenin soydan gelen kıyıcılık içgüdülerini yeterince Hıristiyanlaştırmayı beceremediğini ortaya koyuyordu. Kutsal kentin tüm nüfusu, Yahudiler ve Müslümanlardan oluşan, erkek, kadın ve çocuk tam 70.000 kişi üç gün süren bu toplu çılgınlıkta yaşamlarını yitirdiler. Kentin bazı sokaklarında askerler dizlerine kadar yükselen kan gölü içinde yürümek zorunda kaldılar. Bu şanlı (!) fatihler, gözyaşları içinde Kutsal Mezar Kilisesinde yalınayak, ağlayarak dua ediyorlar ve sonra tekrar yağma ve katliama katılmak için dışarı koşuyorlardı."
"Sonradan, Kutsal Topraklarda kalıp yerleşenler, çoğunlukla geride birşeyleri olmayan Fransız serüvencilerdi ve kendi bildikleri feodal düzeni aynen Filistin'de de kurdular."
"Kral, altın işlemesi bir cüppe ile keyfiye takıyor, toplantılarda halı üzerinde bağdaş kurup oturuyordu. Soylular, Fransa'nın yün ve kürkten oluşan giyim tarzını terkedip ucu yukarı kıvrık terlikler, turbanlar, ipekliler, şam işi muslinler ve pamuklular giyiyorlardı. Avlulu ve çeşmeli villalarda oturuyorlar, divanlara uzanıp, ut dinliyor, dans eden kızları izliyorlardı. Avrupa'nın hiç tanımadığı şekerlemeleri, narenciye ürünlerini ve kuyularda soğutulmuş kavunları yiyorlar; kadınlar da kozmetik ve ayna kullanıyorlardı. Kalabalık pazarlara, kadınlarına peçe taktırmaya ve cenazelerde profesyonel ağlayıcılar bulundurmaya alışmışlardı. Paralarının üzerinde Arapça yazılar bile vardı... Kısa ama fırtınalı kışlar ile uzun, boğucu yazlardan oluşan iklim, oldukça gelişmiş Arap tıp bilimine karşın, Filistin'in yeni sahiplerinin hastalık ve ölüm oranlarını yükseltiyordu... Halkın çoğunluğu Müslüman'dı.... Ölüm, işkence ve kölelik tarafından sürekli gölgelenen yaşam, ancak özdenetim sahibi güçlü insanların ayakta kalmasına izin veriyordu."
Desmond Seward, The Monks of War

"Kafirlerin saldırıları sonucunda, peşpeşe gelen yenilgiler ve "Tanrı'nın çocuklarının" (Hıristiyanlar) kitle halinde ölümleri ile Kutsal Kilisemizin nasıl yıprandığını öğrenince, inanıyoruz ki herkes yardıma koşacaktır. Sizleri, Kilise'yi kurtarmak ve kardeşlerimizi savunmak için elinizden gelen herşeyi yapmaya çağırıyoruz."
Papa Calixtus II, 1123

(2) Yeni Tarikat
"Tampliye tarikatı, ilk Haçlı Seferi sonrasında Kudüs'te kuruldu. 12. yüzyılın başlarında, Kudüs'te bulunan bir grup dindar asker "Süleyman Tapınağının Fakir Şövalyeleri Tarikatı"nı kurdu. Kutsal Toprakları ziyarete gelen hacıları, liman kenti Yafa ile Kudüs arasındaki tehlikeli yollarda yapacakları yolculuk sırasında korumak görevini üstlendiler. St. Augustine tarikatının dinsel kurallarına bağlıydılar ve Kudüs'teki Kutsal Mezar Kilisesi'nden yardım ve dinsel rehberlik sağlıyorlardı."
Peter Partner, The Murdered Magicians

"1104 yılında, Champagne Kontu, Kudüs'ten geri dönen bazı yüksek rütbeli soylular ile bir toplantı yaptı...Bu toplantıda, André de Montbard da bulunuyordu."
Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

"Toplantıdan hemen sonra, Hugues de Champagne Kutsal Topraklara yollandı. 1108 yılına kadar Filistin'de kaldı. 1114 yılında, bir kez daha kısa süreli bir yolculuk yaptı ve Champagne'a geri döndü. Clairxuax'daki malikanesini St. Bernard'a bağışladı. Bundan dört yıl sonra, Champagne Kontu'nun hem vasalı ve hem de akrabası olan Hugues de Payens önderliğinde, André de Montbard ve yedi arkadaşı görevlerine başladılar. 1125 yılında, Hugues de Champagne da tarikata katıldı ve böylece, kendi vasalının emri altına girdi."
Lynn Picknett & Clive Prince, Turin Shroud

"Hugues de Payens, aslen Champagne yöresindendi ve soyu Troyes Kontlarının bir dalına dayanıyordu."
"1123 tarihli bir belge, Hugues de Payens'i "Magister Militum Templi" (Tapınak Şövalyleri Üstadı) olarak nitelendirmektedir. "Magister Militum" ünvanı Roma İmparatorluğunda "Başkomutan" karşılığındadır. Oysa, o dönemde bu küçük grup sadece bir kardeşler birliğinden ibarettir ve ilk yıllarda yeni katılımcılar bulmakta pek güçlük çektikleri için neredeyse dağılmak üzeredir."
Desmond Seward, The Monks of War

"Kudüs kralı, eskiden Süleyman Tapınağının bulunduğu bölgeyi onlara merkez olarak bağışlamıştı. Bu nedenle, Tampliyeler kendilerine "militia templi" (tapınak askerleri" adını seçmişlerdi."
John J. Robinson, Born in Blood

"Yeni tarikatın tam ismi "Pauperes Commilitones Christi Templique Solimanis" (Süleyman Tapınağının ve İsa'nın Fakir Askerleri) idi. İlk görevleri, Kudüs yolunu korumaktı ama, kısa bir süre sonra gönüllü bir polis gücüne dönüştüler."
Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

"Kendilerini Tanrı'ya adamış, namuslu ve disiplinli bir yaşam arzulayan, varlığa değer vermeyen bazı yüksek düzeyli soylu şövalyeler, Patrik hazretlerini gözetimi altında, İsa'ya hizmet etmek için bir araya geldiler. Bu kişilerin arasında en önemlileri; Hugues de Payens ile Geoffroy de Saint-Omer'di. Kalacak bir yerleri ya da kendilerine ait bir kiliseleri bulunmadığı için, kral (Kudüs Kralı II. Baudouin) geçici olarak, onları kendi sarayına, Tapınağın güney kısmına yerleştirdi. Patri ve diğer piskoposlar tarafından, eski günahlarının affı için verilen ilk görevleri, yeteneklerinin tümünü kullanarak Kudüs yollarını, hacıların güvenliği için, soyguncular ve saldırganlardan temizlemekti."
William of Tyre

"Kral Baldwin, savaşçı-rahiplere, kendi sarayının doğu kısmını, eskiden Süleyman Tapınağının bulunduğu yerin tam karşısına düşen ve sonradan inşa edilecek olan El-Aksa Camii'nin yanında bulunan bir bölgeyi bağışladı. Kutsal Mezar Kiliseis'nin ahırları da atlarına tahsis edildi."
Peter Partner, The Murdered Magicians

(2) Sion Birliği
"Tampliye Şövalyelerinin ardında, onları askeri ve idari şubesi olarak kurmuş bulunan bir gizli örgüt mevcuttu. Çeşitli isimler altında varlığını günümüze dek sürdüren bu örgütün en çok tanınan adı "Sion Birliği" (Prieuré de Sion)'dur. Prieuré sözü, dinsel birlik ya da topluluk anlamına gelmektedir".
Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

"Baigent, Leigh ve Lincoln, Sion örgütünü de kapsayan (bir çok yerde "Our Lady of Sion" ya da "Notre Dame de Sion" diye de geçer) ve Champagne bölgesinden çok sayıda aileyi de içine alan, bir komplonun kanıtlarını ortaya çıkardılar. Onlara göre, Tampliyelerin kuruluşunun ardında bile bu komplo mevcuttu.
"Olayların ardındaki asıl düzenleyici, Tampliye tarikatının kurulmasını sağlayan ve sonradan 1125 yılında kendisi de Tampliyelere katılan Champagne kontu Hugues idi. Bazı tarihçiler, Hugues de Champagne'ın Hugues de Payens'ın akrabası olduğunu ileri sürerler, ancak bu konuda belgeler kesin değildir. Kesin olan, Hugues de Payens'ın Hugues de Champagne'ın vasalı olmasıdır."
Lynn Picknett & Clive Prince, Turin Shroud

"Bazı yazarlar, Tampliyelerin aslında, İsa'nın yalancı peygamber olduğunu ve gerçek Mesih'in Vaftizci Yahya (John the Baptist) olduğunu ileri süren Mandean ya da Johannit (Yahyacı) din sapkınlığına bulaştığını iddia ederler. Ortadoğudaki varlıkları süresince, Tampliyeler kuşkusuz bazı Johannit mezheplerle karşılaşmışlardır".
Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

"Johannit mezhebinin başrahipleri "Christ" adını taşırlar ve Vaftizci Yahya'dan bu yana hiç aksamadan süregelen bir zincir oluştururlar. Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında (1118 yılında), başrahip olan Theocletes, Hugues de Payens'i yakından tanıyordu. Ona Johannit gizemlerini öğretti, ayrıcalıklı davranarak, kısa sürede rahiplik ve üst düzey yöneticilik önerdi. En sonunda, Hugues de Payens'i kendi yerine geçecek kişi olarak belirledi".
Kenneth Mackenzie, The Royal Masonic Cyclopedia

"Sion Birliğinin en az iki Büyük Üstadının Johannit bağlantılı eylemlere katıldığı biliniyor. Hugues de Payens'in de gizli bir Johannit olduğu 19. yüzyılda önce Vatikan, sonra da Teosofist'lerce açıklanmıştır.
"Johannit'ler gizli kiliselerinin kuruluşunu Vaftizci Yahya'ya bağlarlar ve mezheplerinin başrahiplerine Christos, Mesih ya da Kutsanmış adını veririler. Başrahipler, Yahya'dan bu yana birbiri ardınca hiç aksatmadan dinsel iktidarlarını sürdürmüşlerdir. Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında, bu hayali niteliklerin sahibi olan Theoclet isimli bir şahıs Hugues de Payens'i bu sözde kilisenin gizemlerine ve umutlarına ortak etmiş, rahiplik ve yöneticilik vaatleri ile kandırmış ve sonunda da, onu kendi yerine başrahip olacak kişi diye saptamıştır".
Pio Nono of Vatican, Against Freemasons

"İsa'nın ve Hıristiyanlığın gerçek öyküsü Johannit (diğer adıyla Nazaren) mezhebinin başrahibi tarafından Hugh de Payens'e açıklandı. Sonradan bu giz, Filistin'deki şövalyelere, ayrıca St. John tarikatının daha soylu ve daha aydın üyelerine aktarıldı. Gizli amaçları, entellektüel fikir özgürlüğüne kavuşmak ve evrensel bir dinin kurulmasıydı. İtaat, fakirlik ve namus yeminleri ile bağlanmış, vahşi topraklar üzerinde, yaban balı ve çekirgelerle beslenen, Vaftizci Yahya'nın gerçek askerleriydi onlar. Gelenekler ve gerçek kabalacı uygulama böyledir".
M. P. Blavatsky, Isis Unveiled
 
(3) Gizli Amaç
"1099 yılında Haçlılar Kudüsü aldıklarında, kentte az sayıda kalan Yahudilerden "Kutsalların Kutsalı" hemen orada, Dome of the Rock'da (Kubbet-üs Sahra'da) bulunduğunu öğrendiler. Ancak Haçlılar, yanlışlıkla islam yapısı olan Kubbet-üs Sahra'yı Süleyman Mabedi sandılar".
Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

"1118 yılında, aralarında Geoffroi de Saint-Omer ve Hugues de Payens'in de bulunduğu, dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adayarak, Photius zamanından beri Roma'nın dinsel otoritesine gizli ya da açık düşmanlık eden Constantinople (Istanbul) Patrik'ine yeminle bağlandılar. Tampliyelerin herkese açıklanan görevi kutsal yerleri ziyarete gelen Hıristiyan hacıları korumaktı. Gizli amaçları ise, Ezekiel tarafından kehaneti yapılan modele uygun olarak Süleyman Mabedini yeniden inşa etmekti."
General Albert Pike, Morals and Dogma

"Dokuz şövalyenin gerçek görevi, eski Mısır ve Yahudi gizli geleneklerinin özü hakkında bilgiler bulunduran, bazıları tahminen Musa'nın zamanından kalma, yazıt ve kutsal eşyaları araştırmaktı...Bu özel görevi yerine getirdiklerine hiç kuşku yoktur. Elde ettikleri bilgiler, tarikatın gizli toplantılarında ağızdan ağza yayılmıştır."
Gaetan Delaforge, The Templar Tradition in the Age of Aquarius

"1960'larda, Louis Charpentier, açık ve kesin ifadeleri ile dikkat çeken iki kitabında, Tampliyelerin Kutsal Topraklara Süleyman Mabedinin Ahit Sandığını bulup Avrupa'ya götürmek amacıyla St. Bernard tarafından gönderildiklerini iddia etti. Bu amaca ulaştıklarına dair kanıt olarak da, Tampliyelerin simya yoluyla elde ettikleri gümüşler sayesinde Avrupa'daki gotik katedralleri inşa ettirdiklerini ileri sürdü. Ayrıca, Kolomb'tan yaklaşık üçyüz yıl önce, Tampliyelerin Amerika kıtasına giderek, oradan da gümüş getirip La Rochelle limanına boşalttıklarını iddia etti."
Peter Partner, The Murdered Magicians

"...Bir çok Yahudi ve İslam efsanesi, Kudüs'teki Ruhlar Kuyusunun (Well of Souls) altında toprağın derinliklerine inen bir gizli geçit bulunduğunu ve Süleyman Tapınağının yıkıldığı zaman, Ahit Sandığının oraya gizlendiğini anlatır. Bir çok kişi, cinler ve şeytanlar tarafından korunan Ahit Sandığının hala orada olduğuna inanmaktadır. Hugues de Payens ve destekçisi Champgne Kontunun, Tampliye örgütünü kurmaları ve bu sayede Tapınak tepesinin kontrolünü ele geçirmelerinin asıl nedeni Ahit Sandığını ele geçirmek olabilir."
"Eğer, gerçek amaçları bu idiyse, açıkça görülüyor ki, başarısız olmuşlardır. 12. yüzyılda, basit bir kutsal eşyanın bile inanılmaz bir değeri vardı. Kaldı ki, Ahit Sandığı gibi eşsiz bir kutsal eşyaya sahip olanlar müthiş bir güç ve prestij kazanabilirlerdi. Bu nedenle, eğer Tampliyeler Ahit Sandığını bulmuş olsalardı, büyük bir zafer ilan ederek Avrupa'ya götürürlerdi ve herkes bundan haberdar olurdu."
Graham Hancock, The Sign and the Seal
 
(4) Tampliyelerin Mimari Ustalıkları
"Kudüs'te sarayın diğer yanına Tampliyeler yeni bir bina inşa ettiler. Bu yeni binanın eni, boyu, yüksekliği, bodrumu, katları, merdivenleri ve çatısı o yörede bulunan binalardan çok farklıydı. Gerçektende, binanın çatısı o denli yüksekti ki, yüksekliğini söylesem dinleyenler bana inanmazlar."
Theoderic (1174)

"Tamplyelerin mimari ustalıkları neredeyse doğaüstü bir gelişmişlikte olup, özellikle kavisler ve sivri çatılarla dikkat çekmektedir...Sivri çatılar ve kavisler, aynı zamanda gotik mimari düzeninin ayırt edici özelliği olup, 12. yüzyılda inşa edilen Chartres ve diğer Fransız katedrallerinde belirgindir. Bu yapıları, bilimsel anlamda, o dönemin mimari bilgilerinin izin verdiğinden çok daha üstün olarak değerlendiren uzmanlar vardır."
Louis Charpentier, The Mysteries of Chartres Cathedral

"Tapınak tepesinde yaptıkları kazılar sonucunda, Süleyman mabediyle ilgili yazıtlar, belgeler, planlar buldular mı? Bu bulgular, antik çağların büyük anıtlarını yapanların ve hatta piramitleri inşa edenlerin bildikleri, ama çoktandır yitirilmiş uyum, denge, oran ve geometri ile igili mimari gizleri kapsıyor muydu? Tampliyeler, tarikatlarına verdiği desteğin karşılığı olarak, bu gizleri St. Bernard ile paylaştı lar mı?"
Graham Hancock, The Sign and the Seal

"Tampliyelerin dinsel önderi St. Bernard, gotik mimarinin erken döneminde, bu stilin yaygınlaşması ve gelişmesinde yapıcı bir rol oynamıştır. 1134 yılında, Chartres Katedralinin kuzey kulesinin inşası sırasında St. Bernard gücünün doruklarındadır ve bu harika yapının inşasında, ama özellikle kuzey kulesinin yapımında kullanılan kutsal geometri ilkelerini sürekli olarak eserlerinde vurgulamıştır."
"Gotik mimari...1134 yılında Chartres Katedralinin kuzey kulesinin yapım çalışmalarıyla doğmuştur. Bu tarihten hemen önceki yıllarda, katedralin inşası için hazırlıkların sürdüğü dönemde, St. Bernard, Chartres paşpiskoposu Geoffroy ile özel bir dostluk geliştirmiş, inşaatın planlarına olağandışı bir ilgi göstermiş, yapı ustaları ile hemen hergün konuşmuştur."
"Tanrı nedir" diye sorulunca, St. Bernard'ın yanıtı "O boy, genişlik, yükseklik ve derinliktir" olmuştur. Tüm Chartres Katedrali, büyük bir dikkatle, derin dinsel gizemlerin bir anahtarı olarak, özellikle dizayn edilmiştir. Örnek olarak; mimarlar ve duvarcı ustaları, yapının birçok farklı yerinde, taşlar üzerine karanlık anlamlar taşıyan törensel sözleri kazırken "gematria" (alfabedeki harfler yerine sayıların kullanıldığı eski bir İbrani şifre sistemi) kullanmışlardır. Aynı şekilde, süslemeciler ve heykeltraşlar da, yarattıkları binlerce farklı bezeme ve figürlerde, insan doğası, geçmiş olaylar ve İncil'in anlamı hakkında karmaşık mesajları dikkatlice gizlemişlerdir. Bir diğer örnek, kuzey kapısı üzerinde yer alan bir sahnede, bir öküz arabasına yerleştirilmiş olan Ahit Sandığının bilinmeyen bir yöne doğru taşınması temsil edilmektedir. Silinmiş ve yıpranmış yazıtta "Hic Amicitur Archa Cederis" (Ahit Sandığı burada gizlidir) sözleri bulunmaktadır."
"1139 yılında, adaylığı St. Bernard tarafından heyecanla desteklenmiş olan, II Innocent papa seçilince, Tampliyelere benzeri hiç görülmemiş bir ayrıcalık tanıdı; kendi kiliselerini inşa etme hakkı. Bu ayrıcalığı Tampliyeler sonuna kadar kullanmasını bildiler ve genellikle, tıpkı Londra'daki Temple kilisesi gibi, yuvarlak formu olan ve Tampliyelerin mimari ustalıklarını vurgulayan güzel kiliseler inşa ettiler."
Graham Hancock, The Sign and the Seal

St. Bernard'ın Tüzüğü
(1) Güçlü Önder
"Kutsal hizmete baş koyan her kardeş, cehennem korkusuyla, Üstad'a mutlak itaat göstermelidir. İsa Mesih için, itaatten daha aziz bir davranış yoktur ve eğer, Üstad ya da onun yetkilendirdiği bir kişi emrederse, sanki Tanrı'dan gelen bir emirmiş gibi hemen yerine getirilmelidir...Kendi özgür iradenizden tümüyle vazgeçmelisiniz."
Tampliye Tüzüğü, Troyes 1128

"1118-1119 yıllarında, Tampliye şövalyeleri Kudüs'te ilk kuruluş döneminde, esas görevi kıyı kenti Yafa ile Kudüsü bağlayan yolları korumak olan "fakir" bir tarikattı. Ancak, bu yeni doğmuş örgüt, kurucularından Andre de Montbard'ın yeğeni olan St. Bernard'ın koruması altına girince, önemli değişiklikler yaşadı. Zaten, St. Bernard'ın kendisi de, yirmi yaşındayken dinsel yaşama girene kadar, tam bir şövalye eğitimi almıştı."
Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam

"St. Bernard'a Clairvaux topraklarını bağışlayan Hugues de Champagne'dı. St. Bernard, orada manastırını kurdu ve "imparatorluğunu" genişletmeye başladı. Tampliyelerin resmi "sponsoru" olarak, Troyes konsilinde papalığın tarikatı tanımasını sağladı...St. Bernard'ın eski öğrencilerinden ve Clairvaux'nun rahiplerinden biri olan papa Innocent II, Tampliye tarikatını papa dışında hiç bir otoriteye hesap vermek durumunda olmayan, ayrıcalıklı bir statüye yükseltti."
Lynn Prickett & Clive Prince, Turin Shroud

"1128 yılında, Bernard de Clairvaux daha henüz yirmi sekiz yaşındayken, Troyes konsili Tampliyeler için bir tüzük hazırlanmasını ondan istedi. St. Bernard, bunun çok daha fazlasını gerçekleştirdi ve tarikatın dinsel önderi oldu. Para ve arazi bağışları yapılmasını sağladı; soylu ailelerin erkeklerini, tarikata katılarak kılıç ve haç sayesinde günahlarından arınmaları konusunda teşvik etti."
John J. Robinson, Born in Blood

"St. Bernard, feodal soyluların enerji fazlasını yöneltebileceği ve böylece "canileri, hırsızları ve katilleri" dine kazandırabileceği bir yöntemi yaratmıştı. Hugues de Champagne'a yeni adamlar bulmak ve bir tüzük hazırlamak sözünü verdi: "Tanrı'nın savaşında, İsa'nın askerleri olacaklar..." Askeri Hıristiyanlık gerçek yaratıcısını bulmuştu."
Desmond Seward, The Monks of War

"...düşmanı öldürmek günah değildir...İsa'nın askerleri sevap için adam öldürür ve kendi ölürse daha büyük sevap olur. Kendi kurtuluşu için ölür, İsa için öldürür."
St. Bernard

"St. Bernard, Tampliyelerin Tanrı'yı hoşnut eden dinsel yaşantıları ile diğer şövalyelerin, zina, yağma, hırsızlık ve diğer birçok günahla dolu ahlaksız yaşantılarını kıyaslayarak, gençleri Tampliye örgütüne katılmaya çağırıyordu. İsa'ya kendini adamak, dua ve erdemlerle dolu bir yaşam, inançsızlara karşı savaşırken ölebilmek; tüm bunlar, önceden işlenmiş günahlardan arınmak için yeterliydi. Bu bakımdan, St. Bernard tüm ruhunu kötülük sarmış katilleri ve tecavüzcüleri Tampliyelere katılarak, ruhlarını kurtarmaya davet ediyordu. Aforoz edilmişler için bile bir çıkış yolu, bir af olanağıydı bu. Tampliye yemini kiliseye bağlılığın kesin kanıtıydı, gerçek haç uğruna savaşla geçecek bir yaşam da Tanrı hoşnutluğunun garantisiydi."
John J. Robinson, Born in Blood

"Tampliyeler, kuzu kadar uysal ve aslan kadar yırtıcıdırlar; bir rahibin yumuşaklığı ile bir şövalyenin cesaretini kendilerinde birleştirirler. Süleyman Mabedini mücevherler yerine silahlarla, altın taçlar yerine kalkanlarla, şamdanlar yerine koşum takımlarıyla süslerler. Şöhrete değil zafere, şatafata değil savaşa düşkündürler. Boş konuşmalardan, gereksiz eylemlerden, ölçüsüz gülüşlerden, dedikodudan ve tüm boş şeylerden nefret ederler. Çok sayıda olmalarına karşın, tek çatı altında, tek tüzüğe bağlı, yek ruh ve tek yürekle yaşarlar."
St. Bernard

"Tarikatın bir başka insan kaynağı, at ve silah alacak olanakları olmayan fakir şövalyelerdi (iyi bir savaş atının fiyatı yaklaşık 400 günlük tarım işçisi ücretine eşitti). Tarikate girişlerinde, tüm bunların yanısıra, hizmetkar ve seyislere de sahip olabiliyorlardı. Yeterli besin ve yatacak yer garantisi vardı...Önceden ne ölçüde azalmış olursa olsun, kendilerine olan saygıları kısa zamanda yükseliyordu."
John J. Robinson, Born in Blood

(2) Giriş Töreni
"Adayların tarikata kabul töreni haftalık toplantılarda yapılırdı. Kardeşlerin çoğunluğu uygun bulursa, aday toplantıya getirilir, kardeşler tarafından sorgulanırdı. Verdiği yanıtlar tatmin edici bulunursa, en önemlisi piç değilse ve eğer soylu ve özgür bir kişiyse, Üstad'ın huzuruna çıkartılırdı..."
Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

"Büyük gizlilik içinde yapılan giriş törenleri, her zaman Kudüs'teki Kutsal Mezar Kilisesinin rotundasının bir örneği şeklinde düzenlenmiş bir salonda gerçekleştirilirdi. Zaten, Tampliyelerin inşa ettiği bir çok kilise ve şapel Kutsal Mezar Kilisesinin bir örneği olarak yapılmış ve tıpkı İspanya'nın Segovia kentinde bulunan Vera Cruz Tampliye kilisesinde olduğu gibi, tam merkeze İsa'nın mezarını temsil eden iki katlı ve merdivenlerle çıkılabilen bir lahit yerleştirilmiştir. Özel törenlerin belirli bir aşamasında, tarikat üyelerine bu lahite çıkarak, kısa bir süre için temsili olarak Tanrı'nın yüzüne bakabilme şansı veriliyordu."
Ian Wilson, The Shroud of Turin

"Geceleri yapılan gizli törenlerde yeni şövalyeler tarikata katılıyordu. Büyük Eğitmen (Grand Prior) toplantıya katılan kardeşlere, bir kaç kez adayın aralarına alınmasında bir itirazları olup olmafdığını sorardı. Eğer hiç bir itiraz yoksa, tüzük maddeleri gereğince, adayın ailesi, borçları, hastalıkları ve bir başka örgüte üyeliği sorgulanırdı. Tüm bunlara uygun yanıtlar alınırsa, aday diz çökerek, tarikatın "bir kölesi ve hizmetkarı" olmak istediğini bildirir ve "Tanrı ve Kutsal Meryem" adına bağlılık yemini ederdi."
Ancient Wisdom and Secret Sects

"Tarikate kabul töreni sırasında, bir kaç kez, Tanrı'nın ölümsüzlüğü ve Tanrı'nın oğlunun saflığı dile getirilirdi. Tören yöneticisi adaya "ölmeyen ve hiçbir zaman ölmeyecek olan Tanrı'ya inanıyor musun?" diye sorardı. Zamanı gelince, aday, yemin etmek için alışılmış olduğu üzere İncil üzerine değil de, Mass'in İsa'nın cesedinden söz eden bölümüne el basardı. Adayın kutsandığı aşamada ise, tüm kardeşler "Hoc est enim corpus meum" sözlerini hep bir ağızdan söylerlerdi. Yemin sonrasında, aday artık resmen tarikate katılmış olur ve adaya beyaz manto getirilirdi. Töreni yöneten en son olarak 133. Mezmuru okurdu."
Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

"Ecce quam bonum et quam jocundum habitare fratres in unum."
"Ne iyi, ne güzeldir, birlik içinde kardeşçe yaşamak !
Başa sürülen değerli yağ gibi,
Sakaldan, Harun'un sakalından
Kaftanının yakasına dek inen yağ gibi.
Hermon dağında yağan çiğ
Sion dağlarına yağıyor sanki.
Çünkü Rab orada bereketi,
Sonsuz yaşamı buyurdu."
 
133. Mezmur (Davud'un Hac İlahisi)

Jacobson Philip Rubinov - İnisiyasyon
"Bu mezmur, İsraillileri Mısır'dan çıkışlarında besleyen ve yüksek bir teknoloji ürünü olan "Mana Makinası" hakkındaydı. Gizemli güçlere sahip bu makina "Ahit Sandığı" olarak da bilinmektedir."
George Sassoon, The Mana Machine

(3) Yoksulluk ve Kardeşlik
"Cistercian tarikatı (St. Bernard'ın kendi kurduğu tarikat) tüzüğüne göre "herşeyden önce üç temel yemin gelir; erdem, yoksulluk ve itaat yeminleri". Bu yeminleri aynen kabul eden Tampliye tarikatında, erdem kuralına göre, hiçbir şövalye, annesi ve kızkardeşi de dahil, asla bir kadına dokunamaz. Kadınlarla konuşmak bile sakıncalıdır, çoğu zaman da yasaktır. Tampliyeler hiçbir durumda çıkarmalarına izin verilmeyen kuzu derisi külotlar giyerler. Külot çıkarma yasağı, cinsel eylemleri engellemek amacıyla konmuştur. Tampliye tüzüğü kardeşlerin yıkanmalarını bile yasaklamıştır. Hiç kimse, özellikle bir diğer kardeş, bir Tampliyeyi çıplak görmemelidir. Manastırlar da dahil olmak üzere, sadece erkeklerden oluşan toplulukların sürekli problemi olan eşcinselliği engellemek maksadıyla, yatakhaneler geceleri de daima aydınlatılmış olmak zorundadır."
John J. Robinson, Born in Blood

"Sessizlik üzerinde önemle durulurdu. Yemekhanelerde, konuşma yasağı nedeniyle sadece işaretle iletişim kurulurdu. Talimler ve ayinler dışında, kardeşler daima sessizce dua eder gibi dolaşırlardı. Günde iki kez, bir kardeş İncil okurken (özellikle Jozhua ve Makabiler bölümleri) hiç konuşma olmadan yemek yenirdi. Oruç tutarak zayıf düşülmemesi için, tüm kardeşler eşler halinde birbirini denetlemek zorundaydılar. Her yemekte şarap bulunurdu ama et haftada sadece üç kez yenirdi. Tüm yaşam savaşın gereklerine göre düzenlenmişti. Her şövalyenin üç tane atı vardı. Aslan avı dışında, avlanmak da tüzük gereği yasaktı. Saçlar her zaman kısa kesilmeli, mutlaka sakal bırakılmalıydı. Hristiyanlık tarihinde ilk kez, askerler rahipler gibi yaşamak durumundaydılar."


Desmond Seward, The Monks of War

"Tampliyelerin kalkanları, tıpkı sonradan Hıristiyanlaştırılan Grail kahramanı Sir Galahad'ın kalkanı gibi, beyaz üzerine kırmızı renkte geniş bir haç resmi ile süslüydü. Tarikatın amblemi ise, iki şövalyenin birlikte bindikleri tek bir at figüründen oluşmuştu. Bu amblem, kardeşliği ve yoksulluğu simgelemekteydi. Kırmızı bir haç deseni işlenmiş beyaz mantolar giyerlerdi. Savaşa giderken, birliklere "Beauseant" adını taşıyan siyah-beyaz bir bayrak öncülük ederdi. Beauseant aynı zamanda Tampliyelerin savaş narasıydı."
Ancient Wisdom and Secret Sects

"Her şövalye emirlere sonuna kadar itaat etmek zorundaydı. Tarikat, papa dışında hiçbir otoriteye hesap vermek zorunda olmadığı için, itaatsizlik karşısında, ölüm cezasını da içeren kendi cezalandırma sistemini yürürlüğe koymuştu."
"...Tampliyelerin özel yaşamları hiç yoktu. Bir kardeşin aldığı mektup bile, herkesin arasında ve Üstadın huzurunda yüksek sesle okunurdu."
"Savaş alanını da, üçe karşı tek kalana dek, geri çekilemezlerdi. Bu da ancak Üstadın emri üzerine yapılabilirdi. Aslında, Tampliye tarikatına girenler, savaşta ölmekten başka bir umut taşıyamazlardı."
John J. Robinson, Born in Blood

"Bir Tampliye için,inançsız bir insanı öldürmek dinsel bir ödevdi. St. Bernard'ın sözlerine göre "İsa adına adam öldürmek, cinayet değil, kötüleri yok etmek, adaletsizliği ortadan kaldırmaktır... Bir dinsiz öldürmek, zafer kazanmaktır, zira İsa'ya şan verir... Savaşta ölmek din şehidi olarak kutsanmak anlamına gelir." Bu hevesle, iki yüzyıl boyunca, yaklaşık yirmi bin Tampliye din şehidi mertebesine yükselmiştir. St. Bernard'ın dehası, işte böylece "Kuzey Savaş Kültünü" dinsel bir adanmışlığa dönüştürmüştür; tıpkı pagan tanrıların Hıristiyan azizlerine dönüşmesi gibi. Sonunda, İsa Woden'i (Odin) yenmiştir."
Desmond Seward, The Monks of War

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...