KORKU NEDİR
1895 yılında Hindistan’da doğan Jiddu krishnamurti, on üç yaşındayken Theosophical Society tarafından geleceği ilan edilen “dünya öğretmeni” olarak seçildi. Krishnamurti kısa zaman içinde güçlü, ödün vermeyen ve sınıflandırılamayan bir öğretmen olarak ortaya çıktı. Konuşmaları ve yazıları herhangi bir özel dinle bağıntılı değildi. Ne Doğu’ya ne de Batı’ya , ama bütün dünyaya aitti. 1929 yılında kendisine yakıştırılan mesihlik imgesini büyük bir kararlılıkla yadsıdı. Çevresinde oluşturulmuş geniş ve zengin örgütü açık bir biçimde dağıttı. Hakikatin yolları olmayan bir ülke olduğunu ve ona herhangi bir biçimsel din, felsefe ya da tarikat aracılığıyla yaklaşılamayacağını açıkladı.
Birlikte korku üzerine konuşacağız. Korku nedir? Korkunun oluşumunu destekleyen etkenler nelerdir? Korkunun nedenlerinden biri karşılaştırma mıdır? Kuşkusuz nedenlerinden biri karşılaştırmadır. Kendinizi ideolojik, psişik, hatta fiziksel açılardan bir başkasıyla karşılaştırdığınızda onun gibi olmaya çalışırken, olamama korkunuz vardır karşılaştırmanın olduğu yerde korkunun olması kaçınılmazdır.
Çoğumuz toplumda bir konum sahibi olmanın sağlayacağı doyumu özleriz, çünkü hiç kimse olmamak bizi korkutur.
Korku yaşamdaki en büyük sorunlardan biridir. Korkuya kapılmış bir zihin, karmaşa, çatıima içinde yaşar, dolayısıyla şiddet yüklü, çarpık ve saldırgan olması kaçınılmazdır.
Korkularınızdan kaçıyorsunuz öyle değil mi? Ama korkudan kaçmak onu yanlızca büyütmektir.
Ben korkuyu belirlilikten belirsizliğe olan hareket olarak adlandırıyorum.
Korkmanıza neden olan bir sözcük ya da bunun anısı ise, bu kesinlikle korku değildir. Bizim korktuğumuz, eskinin- geleceğe yansıtılan şeyin düşümcesinin- yinelenmesidir.
Bilinçli olarak, korkularınızın farkında olabilirsiniz, ama zihninizin daha derin düzeylerinde bunların farkında mısınız? Saklanmış, gizli korkularınızı nasıl ortaya çıkaracaksınız? Başka insanların kuramları, her ne olursa olsun önem taşımaz. Soruyu kendinizden yola çıkarak sormalısınız.
Korkunun bölünemeyeceğini anladığınızda, bu bilinçaltı sorunundan bütünüyle kurtulduğunuzu, psikolog ve psikanalistlerin sizi aldattıklarını göreceksiniz.
Korkunun yanlızca ayrıntılarına baktığınızda ya da korkularınızla birer birer baş etmeye çalıştığınızda, temel konuya hiçbir zaman varamazsınız, bu da korkuyla birlikte yaşamayı öğrenmektir.
Korkunun bir parçası olduğunuzu, bundan ayrı olmadığınızı- korku olduğunuzu- gördüğünüzde, bunun hakkında hiçbir şey yapamazsınız; böylece korku tamamıyla sona erer.
İnsan zihni tüm korkulardan özgür olursa, özgün olanın ne olduğunu bilmek isterse, bunda kendine özgü bir haz ya da bir kaçış aracı aramaz ve bu nedenle, bu sorgulama sırasında tüm yetke ortadan kalkar.
Karşılaştırma korkuyu doğurur. Daha iyi bir yazar olayı ya da daha güzel ve bilgi sahibi olmayı istiyorum. Başkalarından daha çok bilgi sahibi olmayı istiyorum; başarılı olmayı, birinci olmayı, dünyada daha çok üne sahip olmayı istiyorum. Başarı ve ün, psişik olarak karşılaştırmanın özünü oluşturur, bunların aracılığıyla korkuyu sürekli besleriz.
Korku geçmişin bir yanılgısıdır. Şimdiyi düşünürsek korku ortadan kalkar. Bu trenin sesini anımsamak ya da o anda sesi dinlemek gibidir.
K:Şimdi korku nedir? Nasıl oluyor da korku ortaya çıkıyor? Bu korkular nasıl oluşuyor? Bunları bana söyleyebilirmisiniz?
S:Benim için geçmişe olan bağlılıktır.
K:Bu bağlılık sözcüğü ne anlama geliyor? Bir şeye bağımlıyım. Eşyaya, bir inanca, bir kitaba, aileye, karıma bağlı olmakla, bana rahatlık, saygınlık, toplumsal konum sağlayacak şeye bağımlıyım. Peki neden bağımlıyım?
S:Bu toplumsal koşullanmanın bir parçası.
K:Siz,yozlaşmış olan toplumu yarattınız; onu oluşturdunuz. Bu kafese sıkıştınız, bunun bir parçasısınız. Öyleyse, toplumu suçlamayın. Bağımlılığın çağrışımlarını görebiliyor
musunuz? Neden bağımlı sınız?
S:Yanlız hissetmemek için.
K:Bir şeye bağımlıyım,çünkü bu içimdeki boşluğu dolduruyor.
Dün sabah bir çizgi film vardı: Küçük bir oğlan çocuğu, başka bir oğlan çocuğuna“ Büyüdüğümde büyük bir peygamber olacağım; derin hakikatlerden sözedeceğim ama, kimse dinlemeyecek, ” diyordu. Diğer çocuk ise, “ Hiç kimse dinlemeyecekse, neden konuşacaksın? ” diye sordu. ” Ah” dedi öteki çocuk “ Biz peygamberler çok inatçıyız’ . Öyleyse şimdi, korkunuzu öne serdiniz. Buna baktığınızda, boşluğunuzu, yüzeyselliğinizi, önemsenmediğinizi görüyorsunuz ve bundan dolayı korkuyorsunuz. O zaman ne oluyor? Bunu göruyormusunuz, baylar?
S:Kaçmaya çalısırım.
K:Bağlılık aracılığıyla, bağımlılık aracılığıyla kaçmaya çalışırsınız. Ama bağlılığın ve bağımlılığın boşluğunuzu örttüğü gerçeğini gördüğünüz zaman kaçmazsınız değil mi?
S:Yeni şeyler görmekten her zaman korkar mıyız?
K:Korkmaz mıyız? Değişiklikten korkmaz mıyız?
S:Yeni,bilinmeyendir. Bilinmeyenden korkarız.
K:Böylece eskiye tutunuruz ve bu kaçınılmaz olarak korkuyu doğurur, çünkü yaşam değişiyor.
K:Korktuğunuzu fark ettiğinizde, ne olur?
S:Ondan kurtulmaya çalışırım.
K:Ondan kurtulmaya çalıştığınızda ne olur?
S:Onu bastırırsınız.
K:Onu ya bastırısınız ya da ondan kaçarsınız; ondan kurtulmaya çalışmakta catışma vardır, bu da yanlızca korkuyu artırır.
Korkudan kaçmak, sakınmak, bunun hakkında herhangi birşey yapmak, onun sürmesine neden olur. Ancak onu öğrenerek ondan kurtulabiliriz. Öğrenmek için merak etmek ve geçmişin herhangi bir baskısının olmaması gerekir.
Para kaybetmekten korkuyorum, dolayısıyla ne yapıyorum? Bunu düşünmekten sakınarak kaçıyorum. Bu korkudan sakınmanın ne kadar aptalca olduğunu anlıyorum, çünkü öğrendiğim ölçüde korkum çoğalıyor. Korkuyu seyrediyorum ve şu ortaya çıkıyor: Korkuyu kim seyrediyor? Bunu seyreden , bundan kurtulmayı, özgürleşmeyi, bunu aşmayı isteyen arzu mu? Evet, öyle. Korkuyu, bu biçimde seyretmenin yanlızca bolünmeye neden olduğunu ve dolayısıyla korkuyu güçlendirdiğini biliyorum. Bu tıpkı zehirli bir yılan görmeye benzer: yılana dokunma isteği sona erer. Uyuşturucu kullanma isteği, bunun gerçek tehlikesini gördüğümde biter. Ama tehllikesini görmediğim sürece, kaçmaya devam ederim. Korkudan kaçmanın korkuyu güçlendirdiğini görmediğim sürece, kullanmaya devam ederim. Gördüğüm an ise , bundan kaçmam.
K:Eğer siz korku oldığunuzu düşünüyorsanız, korku sizden ayrı bir şey değildir. Ne olur? Ben esmerim. Esmer olmaktan korkuyorum, ama “ Evet, ben esmerim” diyorum ve böylece bu sona eriyor, değil mi? Bundan kaçmıyorum. Öyleyse ne oluyor?
S:Kabul ediyorum
K:Bunu kabul ediyormuyum? Tam tersine, esmer olduğunu unutuyorum.
Birlikte korku üzerine konuşacağız. Korku nedir? Korkunun oluşumunu destekleyen etkenler nelerdir? Korkunun nedenlerinden biri karşılaştırma mıdır? Kuşkusuz nedenlerinden biri karşılaştırmadır. Kendinizi ideolojik, psişik, hatta fiziksel açılardan bir başkasıyla karşılaştırdığınızda onun gibi olmaya çalışırken, olamama korkunuz vardır karşılaştırmanın olduğu yerde korkunun olması kaçınılmazdır.
Çoğumuz toplumda bir konum sahibi olmanın sağlayacağı doyumu özleriz, çünkü hiç kimse olmamak bizi korkutur.
Korku yaşamdaki en büyük sorunlardan biridir. Korkuya kapılmış bir zihin, karmaşa, çatıima içinde yaşar, dolayısıyla şiddet yüklü, çarpık ve saldırgan olması kaçınılmazdır.
Korkularınızdan kaçıyorsunuz öyle değil mi? Ama korkudan kaçmak onu yanlızca büyütmektir.
Ben korkuyu belirlilikten belirsizliğe olan hareket olarak adlandırıyorum.
Korkmanıza neden olan bir sözcük ya da bunun anısı ise, bu kesinlikle korku değildir. Bizim korktuğumuz, eskinin- geleceğe yansıtılan şeyin düşümcesinin- yinelenmesidir.
Bilinçli olarak, korkularınızın farkında olabilirsiniz, ama zihninizin daha derin düzeylerinde bunların farkında mısınız? Saklanmış, gizli korkularınızı nasıl ortaya çıkaracaksınız? Başka insanların kuramları, her ne olursa olsun önem taşımaz. Soruyu kendinizden yola çıkarak sormalısınız.
Korkunun bölünemeyeceğini anladığınızda, bu bilinçaltı sorunundan bütünüyle kurtulduğunuzu, psikolog ve psikanalistlerin sizi aldattıklarını göreceksiniz.
Korkunun yanlızca ayrıntılarına baktığınızda ya da korkularınızla birer birer baş etmeye çalıştığınızda, temel konuya hiçbir zaman varamazsınız, bu da korkuyla birlikte yaşamayı öğrenmektir.
Korkunun bir parçası olduğunuzu, bundan ayrı olmadığınızı- korku olduğunuzu- gördüğünüzde, bunun hakkında hiçbir şey yapamazsınız; böylece korku tamamıyla sona erer.
İnsan zihni tüm korkulardan özgür olursa, özgün olanın ne olduğunu bilmek isterse, bunda kendine özgü bir haz ya da bir kaçış aracı aramaz ve bu nedenle, bu sorgulama sırasında tüm yetke ortadan kalkar.
Karşılaştırma korkuyu doğurur. Daha iyi bir yazar olayı ya da daha güzel ve bilgi sahibi olmayı istiyorum. Başkalarından daha çok bilgi sahibi olmayı istiyorum; başarılı olmayı, birinci olmayı, dünyada daha çok üne sahip olmayı istiyorum. Başarı ve ün, psişik olarak karşılaştırmanın özünü oluşturur, bunların aracılığıyla korkuyu sürekli besleriz.
Korku geçmişin bir yanılgısıdır. Şimdiyi düşünürsek korku ortadan kalkar. Bu trenin sesini anımsamak ya da o anda sesi dinlemek gibidir.
K:Şimdi korku nedir? Nasıl oluyor da korku ortaya çıkıyor? Bu korkular nasıl oluşuyor? Bunları bana söyleyebilirmisiniz?
S:Benim için geçmişe olan bağlılıktır.
K:Bu bağlılık sözcüğü ne anlama geliyor? Bir şeye bağımlıyım. Eşyaya, bir inanca, bir kitaba, aileye, karıma bağlı olmakla, bana rahatlık, saygınlık, toplumsal konum sağlayacak şeye bağımlıyım. Peki neden bağımlıyım?
S:Bu toplumsal koşullanmanın bir parçası.
K:Siz,yozlaşmış olan toplumu yarattınız; onu oluşturdunuz. Bu kafese sıkıştınız, bunun bir parçasısınız. Öyleyse, toplumu suçlamayın. Bağımlılığın çağrışımlarını görebiliyor
musunuz? Neden bağımlı sınız?
S:Yanlız hissetmemek için.
K:Bir şeye bağımlıyım,çünkü bu içimdeki boşluğu dolduruyor.
Dün sabah bir çizgi film vardı: Küçük bir oğlan çocuğu, başka bir oğlan çocuğuna“ Büyüdüğümde büyük bir peygamber olacağım; derin hakikatlerden sözedeceğim ama, kimse dinlemeyecek, ” diyordu. Diğer çocuk ise, “ Hiç kimse dinlemeyecekse, neden konuşacaksın? ” diye sordu. ” Ah” dedi öteki çocuk “ Biz peygamberler çok inatçıyız’ . Öyleyse şimdi, korkunuzu öne serdiniz. Buna baktığınızda, boşluğunuzu, yüzeyselliğinizi, önemsenmediğinizi görüyorsunuz ve bundan dolayı korkuyorsunuz. O zaman ne oluyor? Bunu göruyormusunuz, baylar?
S:Kaçmaya çalısırım.
K:Bağlılık aracılığıyla, bağımlılık aracılığıyla kaçmaya çalışırsınız. Ama bağlılığın ve bağımlılığın boşluğunuzu örttüğü gerçeğini gördüğünüz zaman kaçmazsınız değil mi?
S:Yeni şeyler görmekten her zaman korkar mıyız?
K:Korkmaz mıyız? Değişiklikten korkmaz mıyız?
S:Yeni,bilinmeyendir. Bilinmeyenden korkarız.
K:Böylece eskiye tutunuruz ve bu kaçınılmaz olarak korkuyu doğurur, çünkü yaşam değişiyor.
K:Korktuğunuzu fark ettiğinizde, ne olur?
S:Ondan kurtulmaya çalışırım.
K:Ondan kurtulmaya çalıştığınızda ne olur?
S:Onu bastırırsınız.
K:Onu ya bastırısınız ya da ondan kaçarsınız; ondan kurtulmaya çalışmakta catışma vardır, bu da yanlızca korkuyu artırır.
Korkudan kaçmak, sakınmak, bunun hakkında herhangi birşey yapmak, onun sürmesine neden olur. Ancak onu öğrenerek ondan kurtulabiliriz. Öğrenmek için merak etmek ve geçmişin herhangi bir baskısının olmaması gerekir.
Para kaybetmekten korkuyorum, dolayısıyla ne yapıyorum? Bunu düşünmekten sakınarak kaçıyorum. Bu korkudan sakınmanın ne kadar aptalca olduğunu anlıyorum, çünkü öğrendiğim ölçüde korkum çoğalıyor. Korkuyu seyrediyorum ve şu ortaya çıkıyor: Korkuyu kim seyrediyor? Bunu seyreden , bundan kurtulmayı, özgürleşmeyi, bunu aşmayı isteyen arzu mu? Evet, öyle. Korkuyu, bu biçimde seyretmenin yanlızca bolünmeye neden olduğunu ve dolayısıyla korkuyu güçlendirdiğini biliyorum. Bu tıpkı zehirli bir yılan görmeye benzer: yılana dokunma isteği sona erer. Uyuşturucu kullanma isteği, bunun gerçek tehlikesini gördüğümde biter. Ama tehllikesini görmediğim sürece, kaçmaya devam ederim. Korkudan kaçmanın korkuyu güçlendirdiğini görmediğim sürece, kullanmaya devam ederim. Gördüğüm an ise , bundan kaçmam.
K:Eğer siz korku oldığunuzu düşünüyorsanız, korku sizden ayrı bir şey değildir. Ne olur? Ben esmerim. Esmer olmaktan korkuyorum, ama “ Evet, ben esmerim” diyorum ve böylece bu sona eriyor, değil mi? Bundan kaçmıyorum. Öyleyse ne oluyor?
S:Kabul ediyorum
K:Bunu kabul ediyormuyum? Tam tersine, esmer olduğunu unutuyorum.
scorpion:
İnsan neden korkar? Korku temelde ne anlama gelir? Güvensizlik duygusu mu demektir? Güvenlik yaşamın temel unsurlarından biridir, bu yanlızca sizin ve benim için değil, herkes için geçerlidir. Psişik anlamda güvende olmak çok güçtür. Dolayısıyla güvenliği bir inançta, bir sonuçta, milliyetçilikte, bir ailede ya da kendi deneyimimde ararım ve söz konusu deneyim, aile, inanç tehdit edildiğinde ise korku ortaya çıkar.
Korkunun olduğu yerde, özgürlüğün olmadığı açıktır ve özgürlük olmadan kesinlikle sevgi yoktur.
Fiziksel olarak kendini korumak, zehirli yılandan uzak durmaya iten içgüdüsel dürtüler, uçurumun kenarından uzak durmak, tramvayın altına girmekten sakınmak, vb. sağlıklıdır ve normaldir. Ama ben burada, kişinin hastalıktan, ölümden, bir düşmandan korkmasına neden olan psişik bağlamda kendini korumaktan söz ediyorum. İster resim, ister müzik, isterse ilişki aracılığıyla herhangi bir biçimde kendimizi gerçekleştirme yollarını aradığımızda, her zaman korku vardır. Öylayse önemli olan, kişinin kendisi içinde tüm bu sürecin farkında olması, gözlemlemesi, bunun hakkında öğrenmesi ve korkudan nasıl kurtulacağını sormamasıdır.
Hıristiyanların çoğu için, masumiyet sözcüğü yalnızca bir simgedir; ama ben, korkunun olmaması anlamına gelen, gerçek bir masumiyet halinde olmaktan söz ediyorum. Zihin, zaman tünelinden geçmeden, o anda tamamıyla olgundur. Bu ancak, tam bir dikkat olduğunda, her düşüncenin, her sözcüğün ve her hareketin farkında olduğunuzda olanaklıdır.
Sözcükler, anıları ve çağrışımları ortaya çıkarır, ki bunların hepsi bilinçaltının bir bölümüdür ve aynı zamanda korkuyuda oluşturur.
İmge, bir fikir, anı, anımsama, yeniden canlandırmadan başka bir şey değildir. Gerçekten korkudan özgür olmayı istiyorsam, onun hakkında sahip olduğum imgeyi yıkmalıyım ve o da benim hakkımda benimsediği imgeyi yıkmalıdır. Ben, kendiminkini yıkabilirim ya da o kendininkini yıkabilir, ama tek yanlı hareketler, korkuyu doğuran ilişkiden özgürleşmeyi sağlamaz.
Bizlerin- siz genç insanların ve benim- bu korku konusunu ele almamız son derece önemli, çünkü toplum ve sizden yaşlı insanlar, sizin doğru bir biçimde davranmanız için korkunun gerekli olduğunu düşünüyorlar. Öyleyse korku ahlak baskısı olarak kullanılır.
Bedenin doğal tepkileri olduğunu biliyorsunuz değil mi? Bir yılan gördüğünüzde sıçrarsınız. Bu korku değildir,çünkü bu bedenin doğal bir tepkisidir. Bunlar bedenin kendini tehlikeye karşı korumak için verdiği tepkilerdir.
Korkan insan her zaman, “Doğru şeyi yapmalıyım, saygın biri olarak görünmeliyim, insanların ne olduğumu ya da olmadığımı düşünmelerine izin vermemeliyim, ” diye düşünür. Gençliğimizde bunu anlamak,korkuyu anlamak son derece önemlidir. Bizi uymaya zorlayan korkudur, ama korku hakkında konuşabilirsek, bununla ilgili birlikte akıl yürütebilir, birlikte tartışabilir ve düşünebilirsek, bunu anlayabilir ve yapabilirim; ama beni zorunlu tutmak, beni zorlamak, sizden korktuğum için anlamadığım bir şeyi yapmak, yanlış bir eğitim vermek demektir. Değil mi?
Korku bir başka şeyle ilişkili bir şeydir. Bundan sonra, zihni de bilmeniz gerekiyor, zihnin neden korktuğunu bilmelisiniz.
Bilinçli ya da bilinçsiz olarak korku içinde yaşadığımızda, bu büyük bir içsel çatışma ve direnmeyle karanlıkta yaşamaya benzer. Korku ne kadar büyük olursa, gerilim ne kadar büyük olursa, endişe ne kadar büyük olursa, kaçma dürtüsü de o kadar büyük olur.
İnsanın farkında olduğu bilinçli korkuların yanı sıra, zihnin derin katmanlarında keşfedilmemiş korkuları da vardır.
Korku, sizin uzaklaştığınız nesnede değil, gerçek olandan uzaklaşma hareketindedir.
Gizli korkular nasıl ortaya çıkar?Bunlar çözümleme, nedenlerin aranması yoluyla açığa çıkarılabilir mi?Çözümlemenin zaman gerektirdiğini ve korkunun sonunu getirmediğini görmek, aşamalı değişim fikrini bütünüyle bir kenara bırakmaktır; değişim etkeninin kendisi, korkunun başlıca nedenlerinden biridir.
Korku her zaman, bir şeyle ilişki halindedir; kendi kendine var olamaz.
Dünkü acıyı düşünmek, dünkü acının anısını içeren düşünce,yarın yeniden acı çekme korkusunu yansıtır. Dolayısıyla korkuyu oluşturan düşüncedir.korkuyu anlamak için, aynı zamanda hazzı da anlamalısınız.Bu, “Yanlızca haz duymalıyım ve hiç korkum olmamalı, ” diyemeyeceğiniz anlamını taşır; korku, haz olarak adlandırılan madalyonun diğer yüzüdür.
Korku çok çeşitli akıl hastalıklarına yol açar. Kimse Tanrı’ dan korkmaz; ama insanlar, toplumun bakış açısından, başarılı olamamktan, gerçekleştirememekten, fırsata sahip olamamaktan, korkarlar; tüm bunların aracılığıyla da, bu olağanüstü suçluluk duygusu ortaya çıkar- kişi yapmaması gereken bir şeyi yapmıştır, suçluluk duygusu, yapılan hareketin içinde gizlidir; kendisi sağlıklıdır ve diğerleri sağlıksız ve yoksuldur. Zihin ne kadar çok sorgularsa, irdelerse, sorular sorarsa,suçluluk duygusu, kaygılar o denli büyür.
Korkunun olamdığı anda hırs da yoktur, ama bir hareket vardır ki yaptığınız şeyin onaylanması için değil, bu şeyin sevgisi adına yapılır.
Korkuyu sorguluyoruz, bunu derinlemesine irdeleyebilmek için düşüncenin neden korkuyu besleyen geleceğin ve geçmişin bir görüntüsünü yarattığını ve düşüncenin ne olduğunu araştırmalısınız. Bunu anlamadığınız sürece korkuyla yüzleşemezsiniz.
Korkuyla hareket ederseniz, kaybolursunuz.
İnsan neden korkar? Korku temelde ne anlama gelir? Güvensizlik duygusu mu demektir? Güvenlik yaşamın temel unsurlarından biridir, bu yanlızca sizin ve benim için değil, herkes için geçerlidir. Psişik anlamda güvende olmak çok güçtür. Dolayısıyla güvenliği bir inançta, bir sonuçta, milliyetçilikte, bir ailede ya da kendi deneyimimde ararım ve söz konusu deneyim, aile, inanç tehdit edildiğinde ise korku ortaya çıkar.
Korkunun olduğu yerde, özgürlüğün olmadığı açıktır ve özgürlük olmadan kesinlikle sevgi yoktur.
Fiziksel olarak kendini korumak, zehirli yılandan uzak durmaya iten içgüdüsel dürtüler, uçurumun kenarından uzak durmak, tramvayın altına girmekten sakınmak, vb. sağlıklıdır ve normaldir. Ama ben burada, kişinin hastalıktan, ölümden, bir düşmandan korkmasına neden olan psişik bağlamda kendini korumaktan söz ediyorum. İster resim, ister müzik, isterse ilişki aracılığıyla herhangi bir biçimde kendimizi gerçekleştirme yollarını aradığımızda, her zaman korku vardır. Öylayse önemli olan, kişinin kendisi içinde tüm bu sürecin farkında olması, gözlemlemesi, bunun hakkında öğrenmesi ve korkudan nasıl kurtulacağını sormamasıdır.
Hıristiyanların çoğu için, masumiyet sözcüğü yalnızca bir simgedir; ama ben, korkunun olmaması anlamına gelen, gerçek bir masumiyet halinde olmaktan söz ediyorum. Zihin, zaman tünelinden geçmeden, o anda tamamıyla olgundur. Bu ancak, tam bir dikkat olduğunda, her düşüncenin, her sözcüğün ve her hareketin farkında olduğunuzda olanaklıdır.
Sözcükler, anıları ve çağrışımları ortaya çıkarır, ki bunların hepsi bilinçaltının bir bölümüdür ve aynı zamanda korkuyuda oluşturur.
İmge, bir fikir, anı, anımsama, yeniden canlandırmadan başka bir şey değildir. Gerçekten korkudan özgür olmayı istiyorsam, onun hakkında sahip olduğum imgeyi yıkmalıyım ve o da benim hakkımda benimsediği imgeyi yıkmalıdır. Ben, kendiminkini yıkabilirim ya da o kendininkini yıkabilir, ama tek yanlı hareketler, korkuyu doğuran ilişkiden özgürleşmeyi sağlamaz.
Bizlerin- siz genç insanların ve benim- bu korku konusunu ele almamız son derece önemli, çünkü toplum ve sizden yaşlı insanlar, sizin doğru bir biçimde davranmanız için korkunun gerekli olduğunu düşünüyorlar. Öyleyse korku ahlak baskısı olarak kullanılır.
Bedenin doğal tepkileri olduğunu biliyorsunuz değil mi? Bir yılan gördüğünüzde sıçrarsınız. Bu korku değildir,çünkü bu bedenin doğal bir tepkisidir. Bunlar bedenin kendini tehlikeye karşı korumak için verdiği tepkilerdir.
Korkan insan her zaman, “Doğru şeyi yapmalıyım, saygın biri olarak görünmeliyim, insanların ne olduğumu ya da olmadığımı düşünmelerine izin vermemeliyim, ” diye düşünür. Gençliğimizde bunu anlamak,korkuyu anlamak son derece önemlidir. Bizi uymaya zorlayan korkudur, ama korku hakkında konuşabilirsek, bununla ilgili birlikte akıl yürütebilir, birlikte tartışabilir ve düşünebilirsek, bunu anlayabilir ve yapabilirim; ama beni zorunlu tutmak, beni zorlamak, sizden korktuğum için anlamadığım bir şeyi yapmak, yanlış bir eğitim vermek demektir. Değil mi?
Korku bir başka şeyle ilişkili bir şeydir. Bundan sonra, zihni de bilmeniz gerekiyor, zihnin neden korktuğunu bilmelisiniz.
Bilinçli ya da bilinçsiz olarak korku içinde yaşadığımızda, bu büyük bir içsel çatışma ve direnmeyle karanlıkta yaşamaya benzer. Korku ne kadar büyük olursa, gerilim ne kadar büyük olursa, endişe ne kadar büyük olursa, kaçma dürtüsü de o kadar büyük olur.
İnsanın farkında olduğu bilinçli korkuların yanı sıra, zihnin derin katmanlarında keşfedilmemiş korkuları da vardır.
Korku, sizin uzaklaştığınız nesnede değil, gerçek olandan uzaklaşma hareketindedir.
Gizli korkular nasıl ortaya çıkar?Bunlar çözümleme, nedenlerin aranması yoluyla açığa çıkarılabilir mi?Çözümlemenin zaman gerektirdiğini ve korkunun sonunu getirmediğini görmek, aşamalı değişim fikrini bütünüyle bir kenara bırakmaktır; değişim etkeninin kendisi, korkunun başlıca nedenlerinden biridir.
Korku her zaman, bir şeyle ilişki halindedir; kendi kendine var olamaz.
Dünkü acıyı düşünmek, dünkü acının anısını içeren düşünce,yarın yeniden acı çekme korkusunu yansıtır. Dolayısıyla korkuyu oluşturan düşüncedir.korkuyu anlamak için, aynı zamanda hazzı da anlamalısınız.Bu, “Yanlızca haz duymalıyım ve hiç korkum olmamalı, ” diyemeyeceğiniz anlamını taşır; korku, haz olarak adlandırılan madalyonun diğer yüzüdür.
Korku çok çeşitli akıl hastalıklarına yol açar. Kimse Tanrı’ dan korkmaz; ama insanlar, toplumun bakış açısından, başarılı olamamktan, gerçekleştirememekten, fırsata sahip olamamaktan, korkarlar; tüm bunların aracılığıyla da, bu olağanüstü suçluluk duygusu ortaya çıkar- kişi yapmaması gereken bir şeyi yapmıştır, suçluluk duygusu, yapılan hareketin içinde gizlidir; kendisi sağlıklıdır ve diğerleri sağlıksız ve yoksuldur. Zihin ne kadar çok sorgularsa, irdelerse, sorular sorarsa,suçluluk duygusu, kaygılar o denli büyür.
Korkunun olamdığı anda hırs da yoktur, ama bir hareket vardır ki yaptığınız şeyin onaylanması için değil, bu şeyin sevgisi adına yapılır.
Korkuyu sorguluyoruz, bunu derinlemesine irdeleyebilmek için düşüncenin neden korkuyu besleyen geleceğin ve geçmişin bir görüntüsünü yarattığını ve düşüncenin ne olduğunu araştırmalısınız. Bunu anlamadığınız sürece korkuyla yüzleşemezsiniz.
Korkuyla hareket ederseniz, kaybolursunuz.
scorpion:
Korkunun gölgesi olmadan nasıl yaşanacağını bulun. O zaman sevginin ne olduğunu bileceksiniz.
Korkuyu nasıl gözlemliyorsunuz? Bu, anımsadığınız ve yeniden canlandırarak baktığınız bir korku mu? Yoksa gözlemleme olanağı bulamadığınız ve dolayısıyla hala var olan bir korku mu? Zihniniz, korkuya bakmaya gönüllü değil mi? Gerçekte olan ne? Çoğumuz nasıl çözeceğimizi bilmediğimiz için kendi korkularımızı gözlemlemeye, bunlara bakmaya isteksiz değil miyiz? Ya kaçıyor,uzaklaşıyor ya da çözümleme yapıyor ve böylece korkudan kurtulacağımızı düşünüyoruz, ama korku sürüyor. Bu nedenle, söz konusu korkuya nasıl baktığımızı bulmak önemlidir.
Korkuyu nasıl gözlemleriz? Örneğin farklı bir inanç sizi tehdit ediyor. Sizin güçlü bir inancınız var,dolayısıyla bu konuda korkuyorsunuz. Bazı inançlara, deneyimlere, sanılara, yargılara ve değerlendirmelere sahipsiniz. Birisi bunları tehdit ettiğinde ya bunun çevresine bir duvar örüp direnirsiniz ya da saldırıya uğramaktan korkarsınız.korku olarak adlandırdığınız tepkiyi tanırsınız-çünkü bu korkuyu daha önce de duydunuz, bunun anısı belleğinizde saklandı, böylece korku yükseldiğinde bunu tanırsınız değil mi? Öyleyse siz gözlemlemiyorsunuz, korkuyu tanıyorsunuz.
Tanıma zihni korkudan özgürleştirmez. Yanlızca korkuyu güçlendirir. İşleyen iki etken vardır. Söz konusu korkudan farklı olduğunuzu hissedersiniz ve böylece bu korkuyu işleyebilirsiniz, onu denetleyebilir, uzaklaştırabilir, akla uydurabilirsiniz. Böylece o korku hakkında birşeyler yapmış olursunuz, ama bunda bir bölünme vardır-ben ve korku-bu nedenle,bu bölünme çatışmayı getirir. Oysa gözlemlerseniz,korkunun siz olduğunu görürsünüz. Siz korkudan farklı değilsiniz. Gözlemleyenin gözlemlenen olduğu ilkesini, gözlemleyenin söz konusu korku olduğu gerçeğini bir kez kavradığınızda, gözlemlenen ile korku arasında bölünme olmaz.
Korku zamanda bir harekettir. Bu nedenle ilk önce zamanın ne olduğunu dikkatlice inceleyelim. Güneşin doğup batması bağlamında zaman; güneşin doğması ve batması arasındaki süre, zamandır. Bir noktadan diğerine uzanan uzaklığı kaplayacak zamandan söz edebiliriz; sizin buradan evinize gitmeniz zaman alır.bu, ister bir an isterse bir saat olsun,zaman alır.öyleyse fiziksel zaman vardır. Aynı biçimde,psişik zaman vardır: Olacağım,dönüşeceğim; ben bir memurum, ama birgün yönetici olacağım; ben bilgisizim ama bir gün aydınlanacağım.
Zamanın korkuyla olan ilişkisi nedir? İnsanların çoğu korkar-sayısız korkuları vardır: karanlık korkusu, ölüm korkusu, yaşam korkusu, sahip olduklarınızı kaybedebileceğiniz korkusu, karınızın ya da kocanızın neden olduğu korku.bütün dünyada insanlar büyük kaygılara sahiptir ve bu da korkunun bir parçasıdır: gerçekleştirememeye ilişkin kaygılar, kendiniz olmadığınıza ilişkin keygılar, başka insanların size neler yapabileceklerine ilişkin kaygılar gibi. Tüm bunlar bir korkudur. Öyleyse, korku ve zaman arasındaki ilişki nedir? Ayrıca korku ile zaman arasındaki ilişki nedir? Pek çok şeyden korkuyorum, ama korkunun kökenini anlamak istiyorum, çünkü eğer bunu anlayabilirsem, korkunun doğasını , niteliğini, yapısını görebilirsem, korku bitmiş demektir. Ama yanlızca dallarını bulursam, korku devam edecektir. Öyleyse bizim ilgilendiğimiz korkudan nasıl kurtulacağımız değildir; bu düştüğümüz yanılgılardan biridir. Ama korkunun doğasını derinlemesine irdeleyebilirsek,bundan bütünüyle özgür olabileceğiz.
Korkuya neden olan ve beyinde kaydedilen bir olayı anımsarsınız.bu kayıt hala oradadır, böylece şimdi korku duyarım. Böylece söz konusu kayıt korku olgusunu anımsar ve geçmişten dolayı korkuyu tanırım. Korkuya neden olan geçmiş bir olayın bilgisi, tıpkı bir kasette olduğu gibi, beyinde kaydolur. Dolayısıyla beyin korkuya ilişkin bilgi sahibidir. Bilgi korkudur. Korku, şimdi ortaya çıktığında,bellek buna karışır ve “Evet,bunun korku olduğunu biliyorum” der. Bu da, korkuya ilişkin sahip olduğunuz bilginin, “Bu korkudur” demesi anlamına gelir.
Korku, geçmiş bağlamında bilginin hareketidir ve bu bilgi zamandır. Öyleyse korku düşüncenin de bir parçasıdır. Düşünce ve zaman,bilginin hareketleridir. “Yarın” zamandır ve düşünce şöyle der: “İşimi kaybedebilirim.” Beyin kaydetmeyebilir mi? Beyin sürekli kaydeden bir makinedir. Bu kaydedilenler bizim bilgimiz oluverir ve biz bu bilgiyle hareket ederiz.
Dolayısıyla korku, zamanın ve düşüncenin bir hareketidir ve bu bilginin kendisi,bizim yeni,temiz bir şeyi görmemizi engeller. Oysa, korkuya ilk kez ortaya çıktığında bakabilirseniz, bunun tamamıyla farklı bir şey, bir tepki, fiziksel ve psişik bir tepki olduğunu görürsünüz. Öyleyse korku, korkunun kökeni, zamanın ve düşüncenin hareketidir. Ama zamanın ve düşüncenin doğasını ve yapısını anladığınızda-ki bu, korkunun temelini oluşturan zaman ve düşüncenin hareketini sorgulamak ve buna tamamıyla tanıdık olmak anlamına gelir-tam bir dikkat verdiğiniz için, bu dikkatin kendisi korkuyu uzaklaştırır.
Korkunun gölgesi olmadan nasıl yaşanacağını bulun. O zaman sevginin ne olduğunu bileceksiniz.
Korkuyu nasıl gözlemliyorsunuz? Bu, anımsadığınız ve yeniden canlandırarak baktığınız bir korku mu? Yoksa gözlemleme olanağı bulamadığınız ve dolayısıyla hala var olan bir korku mu? Zihniniz, korkuya bakmaya gönüllü değil mi? Gerçekte olan ne? Çoğumuz nasıl çözeceğimizi bilmediğimiz için kendi korkularımızı gözlemlemeye, bunlara bakmaya isteksiz değil miyiz? Ya kaçıyor,uzaklaşıyor ya da çözümleme yapıyor ve böylece korkudan kurtulacağımızı düşünüyoruz, ama korku sürüyor. Bu nedenle, söz konusu korkuya nasıl baktığımızı bulmak önemlidir.
Korkuyu nasıl gözlemleriz? Örneğin farklı bir inanç sizi tehdit ediyor. Sizin güçlü bir inancınız var,dolayısıyla bu konuda korkuyorsunuz. Bazı inançlara, deneyimlere, sanılara, yargılara ve değerlendirmelere sahipsiniz. Birisi bunları tehdit ettiğinde ya bunun çevresine bir duvar örüp direnirsiniz ya da saldırıya uğramaktan korkarsınız.korku olarak adlandırdığınız tepkiyi tanırsınız-çünkü bu korkuyu daha önce de duydunuz, bunun anısı belleğinizde saklandı, böylece korku yükseldiğinde bunu tanırsınız değil mi? Öyleyse siz gözlemlemiyorsunuz, korkuyu tanıyorsunuz.
Tanıma zihni korkudan özgürleştirmez. Yanlızca korkuyu güçlendirir. İşleyen iki etken vardır. Söz konusu korkudan farklı olduğunuzu hissedersiniz ve böylece bu korkuyu işleyebilirsiniz, onu denetleyebilir, uzaklaştırabilir, akla uydurabilirsiniz. Böylece o korku hakkında birşeyler yapmış olursunuz, ama bunda bir bölünme vardır-ben ve korku-bu nedenle,bu bölünme çatışmayı getirir. Oysa gözlemlerseniz,korkunun siz olduğunu görürsünüz. Siz korkudan farklı değilsiniz. Gözlemleyenin gözlemlenen olduğu ilkesini, gözlemleyenin söz konusu korku olduğu gerçeğini bir kez kavradığınızda, gözlemlenen ile korku arasında bölünme olmaz.
Korku zamanda bir harekettir. Bu nedenle ilk önce zamanın ne olduğunu dikkatlice inceleyelim. Güneşin doğup batması bağlamında zaman; güneşin doğması ve batması arasındaki süre, zamandır. Bir noktadan diğerine uzanan uzaklığı kaplayacak zamandan söz edebiliriz; sizin buradan evinize gitmeniz zaman alır.bu, ister bir an isterse bir saat olsun,zaman alır.öyleyse fiziksel zaman vardır. Aynı biçimde,psişik zaman vardır: Olacağım,dönüşeceğim; ben bir memurum, ama birgün yönetici olacağım; ben bilgisizim ama bir gün aydınlanacağım.
Zamanın korkuyla olan ilişkisi nedir? İnsanların çoğu korkar-sayısız korkuları vardır: karanlık korkusu, ölüm korkusu, yaşam korkusu, sahip olduklarınızı kaybedebileceğiniz korkusu, karınızın ya da kocanızın neden olduğu korku.bütün dünyada insanlar büyük kaygılara sahiptir ve bu da korkunun bir parçasıdır: gerçekleştirememeye ilişkin kaygılar, kendiniz olmadığınıza ilişkin keygılar, başka insanların size neler yapabileceklerine ilişkin kaygılar gibi. Tüm bunlar bir korkudur. Öyleyse, korku ve zaman arasındaki ilişki nedir? Ayrıca korku ile zaman arasındaki ilişki nedir? Pek çok şeyden korkuyorum, ama korkunun kökenini anlamak istiyorum, çünkü eğer bunu anlayabilirsem, korkunun doğasını , niteliğini, yapısını görebilirsem, korku bitmiş demektir. Ama yanlızca dallarını bulursam, korku devam edecektir. Öyleyse bizim ilgilendiğimiz korkudan nasıl kurtulacağımız değildir; bu düştüğümüz yanılgılardan biridir. Ama korkunun doğasını derinlemesine irdeleyebilirsek,bundan bütünüyle özgür olabileceğiz.
Korkuya neden olan ve beyinde kaydedilen bir olayı anımsarsınız.bu kayıt hala oradadır, böylece şimdi korku duyarım. Böylece söz konusu kayıt korku olgusunu anımsar ve geçmişten dolayı korkuyu tanırım. Korkuya neden olan geçmiş bir olayın bilgisi, tıpkı bir kasette olduğu gibi, beyinde kaydolur. Dolayısıyla beyin korkuya ilişkin bilgi sahibidir. Bilgi korkudur. Korku, şimdi ortaya çıktığında,bellek buna karışır ve “Evet,bunun korku olduğunu biliyorum” der. Bu da, korkuya ilişkin sahip olduğunuz bilginin, “Bu korkudur” demesi anlamına gelir.
Korku, geçmiş bağlamında bilginin hareketidir ve bu bilgi zamandır. Öyleyse korku düşüncenin de bir parçasıdır. Düşünce ve zaman,bilginin hareketleridir. “Yarın” zamandır ve düşünce şöyle der: “İşimi kaybedebilirim.” Beyin kaydetmeyebilir mi? Beyin sürekli kaydeden bir makinedir. Bu kaydedilenler bizim bilgimiz oluverir ve biz bu bilgiyle hareket ederiz.
Dolayısıyla korku, zamanın ve düşüncenin bir hareketidir ve bu bilginin kendisi,bizim yeni,temiz bir şeyi görmemizi engeller. Oysa, korkuya ilk kez ortaya çıktığında bakabilirseniz, bunun tamamıyla farklı bir şey, bir tepki, fiziksel ve psişik bir tepki olduğunu görürsünüz. Öyleyse korku, korkunun kökeni, zamanın ve düşüncenin hareketidir. Ama zamanın ve düşüncenin doğasını ve yapısını anladığınızda-ki bu, korkunun temelini oluşturan zaman ve düşüncenin hareketini sorgulamak ve buna tamamıyla tanıdık olmak anlamına gelir-tam bir dikkat verdiğiniz için, bu dikkatin kendisi korkuyu uzaklaştırır.