Bir tutarsızlık dizgesi:
Jeremy Bentham’ın
inanç konusundaki görüşleri
Faydacı teorinin en önemli temsilcilerinden olan Jeremy Bentham, tüm öğretisini bireylerin fayda peşinden koşması gerektiği ilkesinden hareketle tesis etmektedir. Buna göre, insanların doğalarında, onları yöneten ve davranış biçimlerini yönlendiren, haz ve acı olarak tanımlanan iki efendi vardır. Kişiler, yöneticilerinin, yani efendilerinin buyruklarına uyarak hazza ulaşma ve acıdan kaçınma saiki ile hareket etmektedirler. Zira haz ve acıya göre eylemde bulunmanın dışında faydalı olan ya da kişiyi mutluluğa götüren başka bir edim yoktur. O halde, haz ve acının dışında kişileri herhangi bir türde davranış sergilemeye iten bir güç ya da neden bulunmamaktadır. Saydığımız bu prensipler Bentham’ın düşüncesinde her bir davranışın sebebini, hazzı elde etmek, acıdan ise kaçınmak olarak belirlemektedir. İşte bu nedenle Bentham’ın teorisinde değerli olan, ahlaklı olan, hukuki olan, kıymetli olan, iyi olan her şey haz verici olma sınavından aldığı sonuca göre değerlendirilmektedir. Haz verici olan ise, kuşkusuz bireye fayda sağlayan bir şey olacaktır. Bu akıl yürütme sonucunda Bentham’ın sisteminde mutluluk, haz, acı yoksunluğu, iyilik vb. gibi tüm ilkeler fayda adı altında toplanmakta ve genel olarak fayda getiren davranışlar onaylanmakta yani ahlaklı bulunmakta, fayda getirmeyenler ise onaylanmamaktadır. Benthamcı bu bakış, tüm ahlak ve din öğretilerinin yanıtlamaya çalıştığı “İyi ve Kötünün belirleyici ilkesi nedir?” sorusuna, bu ilkenin fayda olduğu cevabını veren bir öğretidir. Makalemizde, Benthamın fayda teorisinin ilkeleri ile inşa etmiş olduğu toplum teorisinde, dini inançlara verdiği değer ve ona ayırdığı alan konusundaki düşüncelerini serimlemeye çalışacağız.
Bu konuyla ilgili olarak, ilk önce, Bentham’ın, öldükten sonra vücudunu miras olarak kurucusu da olduğu University of College’a bıraktığını belirtmemiz gerekmektedir. Bunun nedeni Bentham için oldukça açıktır. Bu üniversitede bilimsel yönden ilerleme kaydedilecek çalışmalar yapılmaktadır ve Bentham da vücudunun bu çalışmalar için kullanılmasını istemektedir. University of College’ın Bentham için diğer önemli özelliği ise, kurumda dini içerikli sınavların uygulanmıyor olmasıdır. İşte bu miras bize Bentham’ın inançlarla ilgili kişisel düşüncesini göstermektedir. Zira onun mirası konusundaki seçimi, dine ve inançlara eğitimde, yani bilimde yer verilmesini onaylamadığının işaretidir.
Ayrıca Bentham, liberal geleneğe mensup bir filozoftur ve dini konularla ilgili görüşlerinde temel prensipleriyle gelenekle uyuşmaktadır. O, mensubu olduğu gelenek gibi, inançların politik hayata şekil vermesi gerektiğini ya da eğitim sisteminde yer almasını reddederek inanç alanı ile toplumsal alanı birbirinden ayrı tutmak gerektiğini düşünmektedir. Aynı şekilde liberal gelenek, dinin politik taleplerinden vazgeçmesi gerektiğini ve mevcut düzenin destekleyicisi bir niteliğe bürünmesi gerektiğini savlamaktadır.
Çalışmamızda Benthamı'n bir taraftan fayda teorisinin işleyişini sağlamaya çalışırken diğer taraftan liberalizmin temel ilkesi olan birey anlayışına sadık kalarak dini ve inançların varlığını, sisteminin içine eklemleme konusundaki görüşlerine değinilecektir.
EPİSTEMOLOJİK VE FAYDACI BAKIŞ
Bentham’ın inanç konusu ile ilgili görüşlerini anlamak için, onun Tanrının varlığının bilgisi konusunda ne düşündüğünü anlamamız gerekmektedir.
EPİSTEMOLOJİK BAKIŞ
Bentham, varlıkları kategorize ederken;Hayali/fıktif varlıklar Gerçek varlıklar şeklinde bir ayrım yapmaktadır. Bu ayrıma göre, duyularla algılanabilecek olan varlıklar gerçek varlık sınıflamasında yer almaktadır. Aynı şekilde, duyularla algılanamayan varlıklar ise, hayali varlık kategorisinde yer almaktadır. Bentham’a göre hayali varlıklar, tamamen metafizik ifadelerdir. Onlar ancak gerçek varlıklarla bir ilişki içerisinde ortaya çıkabilirler ve bu sayede bir varlık olma değerine ulaşabilirler. O halde din, Tanrı, ruh gibi şeyler, Bentham’ın akıl yürütmesine göre algılanamadıkları için gerçek varlık olma kategorisinin dışında kalmaktadır. Başka bir ifade ile belirtirsek, Benthamcı akıl yürütmede Tanrı, kendi başına gerçek bir varlığa sahip bile değildir. O, ancak gerçek bir varlığa sahip bir başka varlık ile ilişkiye girerse hayali varlıklar sınıfından çıkarak gerçek varlıklar sınıfına girecektir. Bu demektir ki Tanrı, din gibi konular gerçek varlık olmadıkları için gerçek varlıklar oranında değere de sahip olamayacaklardır. Zira onların bilgilerinin edinilmesi için bile kendileri yeterli değildir. Peki, Tanrı’nın varlığı gerçek varlık sınıfında olmadığına ve ona hayali varlık denildiğine göre, bu; Bentham’ın Tanrıyı sisteminden tamamen dışladığının bir göstergesi midir? Başka bir açıdan bakacak olursak, Bentham sadece gerçek varlıklardan oluşan bir teori mi tesis etmektedir?
Bu noktada Bentham, yapmış olduğu varlık sınıflandırmasının keskin bir şekilde tanrıyı ve dolayısıyla her türlü inanca dayalı varlığı dışlamış olacağının farkındadır. Bundan dolayı o, varlık sınıflandırmasına yeni bir basamak ekleme gereği duyacak ve bu sayede söz konusu kavramlara sisteminde yer açmaya çalışacaktır. Zira ona göre insanların inanç, bir dine bağlı olma ve Tanrıya tapınma gibi isteklerini, onların tamamen duyulur olmadıkları/duyularla algılanamadıkları yani gerçek varlıklar olmadıkları gibi bir nedenle dışlamak mümkün değildir. Bu noktada Bentham, bir taraftan epistemolojik olarak inanç konusuna giren tüm başlıkları çürütmekte, diğer taraftan ise inancın varlığını reddetmenin ona duyulan isteği reddetmek anlamına geldiğini savlamaktadır. Bu görüşleri ise onun düşünce dizgesinde kuşkusuz bir kırılmaya neden olmaktadır. Diğer açıdan, bir toplum teorisi inşa etmek isteyen bir filozof için dinin toplumsal alanın dışında bırakılması söz konusu kırılmadan daha fazla soruna neden olabilecek gibi gözükmektedir. Böylesi bir sorunla karşılaşmak istemeyen Bentham, yukarıda sözünü ettiğimiz varlık sınıflandırmasındaki ara basamağın inşası ile ilgilenmek durumundadır. Bu nedenle Bentham; “kimi varlık türleri de sadece duyular aracılığı ile değil, başka yollardan da bize ulaşabilecektir” şeklinde yeni bir tanımlama yapar. Başka yoldan bize ulaşan varlıkların bilgisi sayesinde Bentham’ın sisteminde Tanrının bir gerçeklik olarak varlığına dolayısıyla da inançlara ve dine yer/ imkan açılabilinecektir. Bu yer, Bentham’ın felsefesinde gerçek ve hayali varlıklar arasında yeni bir alandır. Bu alanın adı, dolaylı (algılanabilen) gerçek varlıkların alanıdır.
Bu alanda kimi varlıkların varoluşu, zihnin muhakemeler zincirinden geçerek gerçekleşmektedir. Buna örnek olarak dünyadan çıplak gözle görülemeyen, ancak, varlığı tarafımızdan bilinen bir gezegen verilebilir. İnsanlar onun varlığını yerçekimsel gücünün gözlemlendiği varlıklardan dolayı bilebilirler. Bu durumda bu gezegen, gözlemlenemeyen ya da duyularla algılanamayan bir varlık değil, varlığı (dolaylı) algılanabilir gerçek bir varlıktır. Bu akıl yürütmeye göre, varlığı şüpheli olan bir obje farklı bakış açılarından gözlemlenmesine, algıya dahil olmasına göre algılanma çeşiderine sahip olacaktır. Gezegenin varlığı, onu gözlemleyemediğimiz halde onaylandığına göre bu onay, aynı akıl yürütme Tanrının varlığı için de geçerli olacaktır. O halde yukarıdaki akıl yürütme bize, Tanrının varlığının duyularla algılanamadığı halde Bentham tarafından kabul edildiğini gösterir. Zira ona göre, fizik dünyada neyin var olduğuyla ilgili bir ifade, neyin var olması gerektiğiyle ilgili bir ifadeden ayrı olamaz.
Tam da bu noktada Bentham'ın bu alanı, toplumsal bir ihtiyaç sebebiyle inşa ettiğini söyleyebiliriz. Bentham'ın epistemolojik olarak tanrının varlığına açmış olduğu alan, Kant’ın ahlaki bir zorunluluk olarak tanrıyı kabulünden farklı olarak, bir toplum mühendisliğindeki gereklilik dolayısıyladır. Zira bu alan, Benthamcı akıl yürütmeyi izlediğimizde onun sisteminde bir çeşit tutarsızlık olarak algılanabilecektir. Bu yüzden söz konusu varlık basamağının bir tür gereklilik nedeniyle tesis edildiğini düşünmek yanlış olmayacaktır.
Bentham’a göre; eğer Tanrı varsa ancak hiç algılanamıyorsa bu durumda Tanrı, algılanamaz gerçek varlıklar sınıfına aittir. Ona göre aslında bütün bilgilere duyuların deneyimi yoluyla ulaşılsa da yine de Tanrının, insan algısına yetişemeyen bir çeşit varoluşu olabilir. Bentham bu akıl yürütmesinin sonucunda şöyle bir sonuca ulaşmaktadır: İnsan zihni Tanrıyla ilgili bir bilgi kazanmak için yetersizdir, çünkü henüz bir bilgi kazanmamıştır. Kimse Tanrıyı algılamamıştır. Bu yüzden kimse Tanrı hakkında bir bilgi sahibi olduğunu iddia edemez. O halde, Tanrı takdiri, erdemi ya da kefaret ile ilgili terimler kullanıp Tanrıyla ilgili bilgi sahibi olduğunu iddia edenler saçmalamış olurlar, inançla ilgili bir deneyimden söz edilemese ve apriori olanın peşinden gitmek doğru olmasa da Bentham’a göre insanların tanrıya inanmak gibi bir istek veya ihtiyaçları olabilir. Bu yüzden tanrıyla ilgili bilgiler, duyular aracılığıyla kazanılamasa da bu, onun varlığını çürütmeye yetecek bir durum değildir.
Kaynak Aslı ÇAVUŞOĞLU