Hz.ALi Sözleri
Başa kakan, nefret ateşini körükler.
Bir memlekette ayaklar baş olursa, başlar ayaklar altında kahrolur.
Câhil; dayakla uslanmaz, nasîhatlerden payını almaz.
Cimri, dünyada kendi nefsine cömert davranmaz, bütün malını mîrâsçılara vermeye râzı olur.
Cömertlik ve cesâret, şerefli maksatlar olup, Allahü teâlâ bunları sevdiği ve denediği kişilere ihsân eder.
Dînin esâsı, emâneti yerine vermek, sözünde durmaktır.
Doğruluk, İslâmın direği, îmânın desteğidir.
Dünya bir cifedir. Ondan bir şey isteyen, köpeklerle dalaşmaya hazırlıklı olmalı.
Dünya kâfirin Cenneti, ölüm korkulu rü'yâsı, Cehennem de varacağı son duraktır.
Dünya mü'minin hapishânesi, ölüm hediyesi, Cennet de varacağı yerdir.
Dünya; güzel, aldatıcı ve geçici bir serâb, çabuk yıkılan bir dayanaktır.
Eğer ilim, ümit ile olsaydı, dünyadaki bütün insanlar alim olurdu.
Fakîh öyle biridir ki, insanları Allahın rahmetinden ümitsizliğe düşürmez ve onları Allahın rahmetinden yüz çevirtmez.
Fazîlet, en iyi maldır. Cömertlik, en güzel mücevherdir. Akıl, en güzel zînettir. İlim, en şerefli meziyettir.
Fazîlet, gücü yettiğinde affetmektir.
Fazîlet; çok mal ve büyük işlerle değil, güzel kemâliyet ve hayırlı işlerle olur.
Gaddarlık, herkes için kötü bir şeydir. Şan, şeref sâhibi ve büyük zâtlar için daha çirkindir.
Gaflet, insana gurûr getirir, helâke yaklaştırır.
Gerçek dost, ayıbını görüp nasîhat eden, gıyâbında seni koruyan ve seni kendisine tercîh edendir.
Gerçek mü'minin sevgisi, kızması, birşeyi alması, yapması ve terki, hep Allah için olur.
Günâhlar birer dert olup, devâsı istigfârdır.
Harâmlardan çekinmek, akıllıların şânı, şereflilerin tabiatındandır.
Hased eden dâimâ hastadır, cimri insan, dâimâ fakîrdir.
Hased edenin sevgisi sözlerinde görülür. Kinini işlerinde gizler. Adı dost, fiili düşmancadır.
Hased, bir dert ve hastalık olup, hased eden veya olunan helâk olmadıkça çâresi bulunmaz.
Hasedcilerin en ehveni, hased ettiği kişinin elindeki ni'metlerin yok olmasını ister.
Hayâ ve cömertlik, ahlâkların en efdalidir.
Hikmet; akıllıların bahçesi, ermişlerin mesîresidir, gezinti yeridir.
İffet; nefsin koruyucusu ve kinlerden paklayıcıdır.
İhtiras, gâfillerin kalbinde şeytanların sultânıdır.
İhtiras, rızkı artırmaz.
İhtiraslı kimse, bütünüyle dünyaya mâlik olsa bile yine fakîrdir.
İlim, insanı Allahın emrettiği şeylere götürür, zühd ise o şeylere erişilmesini kolaylaştırır.
İlim, maldan daha hayırlıdır. İlim seni, sen de malı korursun.
İlim; güzel bir mîrâs, genel bir ni'mettir. İnsaf, ihtilâfı giderir, ülfeti getirir.
İlim; insanı akla götürür, kim ilim öğrenirse akıllanır. İlim; rûhu ihyâ eder, diriltir. Aklı aydınlatır, cehâleti öldürür.
Îmân ile amel, ikiz kardeş olup, birbirinden ayrılmazlar.
Îmân ve hayâ, birbirinden kopmayan bir bütündür.
Îmân ve ilim, ikiz kardeş ve birbirinden ayrılmayan arkadaş gibidir.
İnsan, sözü ile tartılır veya işi ile değerlendirilir. Seni zînet yönünden ağır getirecek şeyi söyle ve kıymetini artıracak şeyi yap.
İslâmiyet, teslimiyettir. Teslimiyet, yakîndir. Yakîn, tasdîktir. Tasdîk, ikrârdır. İkrâr, edâdır, yerine getirmektir. Edâ ise ameldir.
İstişâre, danışma sana rahatlık, başkasına yorgunluktur.
İyiliği tamamlamak, yeniden başlamaktan daha hayırlıdır.
İyilikle emretmek, insanların en fazîletli amelleridir.
Kalblerin gafletine, gözlerin uyanık olması fayda vermez.
Kâmil mü'min gizli şükür eder, belâya karşı sabır eder, ümîd hâlinde iken bile korkar.
Kâmil olan kimse, aklı, arzu ve isteklerine galip gelendir.
Kanâatkâr olmak, boyun eğme zilletinden daha hayırlıdır.
Kârlı olan, dünyayı âhıretle değiştirendir.
Kendi nefsinden râzı olan, aldanmıştır. Ona güvenen, mağrûr ve yolunu şaşırmıştır.
Kendisi amel etmeksizin Allah yoluna çağıran kişi, oksuz yaya benzer.
Korkaklık, ihtiras ve cimrilik, Allaha karşı kötü zannın bir araya getirdiği kötü arkadaşlardır.
Korku kaderi değiştirmez, yalnız sevâbın yok olmasına sebep olur.
Kötü insan, hiç kimseye iyi zan beslemez. Çünkü o, herkesi kendisi gibi görür.
Mal ve çocuklar, dünya hayâtının zînetidirler. Sâlih amel de, dünyadan âhırete götürülen mahsûldür.
Mal, harcandığı kadar sâhibine ikrâmda bulunur. Kişinin yaptığı cimrilik kadar ona ihânet eder.
Mal, sâhibini dünyada yükseltir, âhırette alçaltır.
Mü'min, baktığında ibret alır. Bir şey verilirse, şükür eder. Musîbet ve belâya uğrayacak olursa, sabır eder. Konuşacak olursa, Allahü teâlâyı hatırlatır.
Mü'min, dünyaya ibret gözü ile bakar. İhtiyâcı için karnını doyurur. Dünyadan konuşulduğu vakit, nefret ve tenkid kulağı ile dinler.
Mürüvvet; insanın, kendisini lekeleyecek şeylerden kaçınması ve güzellik kazandıracak şeylere yaklaşmasıdır.
Olgunluk üç şeyde gereklidir: Musîbetlere sabır, isteklerde aşırıya kaçmamak ve istiyene vermektir.
Öfke, tutuşturulmuş bir ateş gibidir. Her kim ki öfkesine hâkim olursa, onu söndürür ve her kim onu salıverirse, ilk yanan kendisi olur.
Sabır en güzel huy, ilim en şerefli süs eşyasıdır.
Sabır iki kısımdır: Sevmediğin şeye sabretmek ve sevdiğin şeye sabretmek.
Sabır iki kısımdır; belâya sabır iyi ve güzeldir. Bundan daha güzeli, harâmlara karşı sabırdır.
Sabır, en güzel îmân kisvesi ve insanların en şerefli ahlâkıdır.
Sabır, insanın başına gelene katlanması demektir. Onu kızdırana karşı da kendisine hâkim olmaktır.
Sevgi, kalblerin birbirine yakınlaşması ve rûhların ünsiyetidir.
Sıkıntıya düşmeden önce emniyet tedbirini alan kimse, ayağını sağlam yere basmış olur.
Sıkıntıya karşı sabır etmek, bolluk ânındaki âfiyetten daha efdaldir.
Söz ilâç gibidir. Azı faydalı, çoğu zararlıdır.
Sükût, sana vakar kazandırır ve seni özür dileme zahmetinden kurtarır.
Süse ve ziynete heves eden erkekler, vakıa erkektir; amma, mert değillerdir.
Şahsınıza kötülük eden bir düşmanı affediniz. Lakin vatanınıza ve milletinize kötülük eden bir kimseyi, asla affetmeyiniz.
Şek ,şüphe, yakîni bozar, îmânı yok eder.
Takvâ, dîni ıslâh, nefsi muhâfaza eder ve mürüvveti süsler.
Tatlı dili olanların dostları her gün biraz daha artar.
Tûl-i emel, fazla yaşama arzusu, serâb gibidir, bunu gören su sanıp aldanır.
Yalancı, sözünde suçludur, isterse delîli kuvvetli ve ağzı lâf yapan biri olsun.
Yaptığı günâh bir işle öğünmek, o günâhı yapmaktan daha kötüdür.
Yumuşak başlı olanlar; en sabırlı, derhal affedici ve en güzel huylu olan kimselerdir.
Yumuşaklık, durulmayı çabuk sağlar ve zor olan şeyleri kolaylaştırır.
Yumuşaklık, öfke ateşini söndürür. Hiddet ise öfke ateşini körükler.
Zulüm; ayakların kaymasına, ni'metin yok olmasına, milletlerin helâkine sebep olur.
Adâlet, halkın dirliği ve düzeni, idârecilerin süsü ve güzelliğidir.
Adâlet; îmânın başıdır, ihsânın birleştiği noktadır ve îmânın en yüksek mertebesidir.
Affetmek fazîlettir. Kararlı olmak metâ'dır, sahip olunan maldır. Kararsız olmak ise zâyi olmaktır. Doğruluk emânet, yalancılık hıyânettir. İnsâf rahatlık, şer küstahlıktır. Emânete hıyânet etmemek, îmândandır, güler yüzlülük ihsândandır. Doğruluk kurtarır, yalan felâkete sürükler. Kanâat insanı zengin yapar, yerinde kullanılmayan zenginlik azdırır. Dünya aldatır, şehvet kandırır. Lezzet oyalar, nefsin arzuları alçaltır. Hased yıpratır, nefret çökertir.
Ahmaklık, dermânı bulunmayan bir dert, şifâsı olmayan bir hastalıktır.
Ahmaklık; herşeyi fuzûliymiş gibi hiçe saymak ve câhil insanlarla arkadaşlık kurmaktır.
Akıl ve ilim, birbirinden ayrılmayan ve zıt olmayan iki kardeş gibidir.
Akıl, mü'minin dostu; ilim, vezîri, sabır, askerlerinin komutanı ve amel ise silâhıdır.
Akıllı kimse, günâhlarını tövbe ile örtendir. Cömert, kötülük yapana iyilikle karşılık verendir.
Akıllı kimse, ibâdetle, nefsin arzusuna karşı gelendir. Câhil kimse, günâh işleyerek nefsin arzusuna uyandır.
Akıllı kimse; dilini kötü söz ve gıybetten koruyan, mü'min; kalbini şek ve şüpheden temizleyendir.
Akıllı, iyiliklerini canlandıran, kötülüklerini öldürendir.
Akıllı, sustuğu vakit tefekkür, konuştuğu vakit zikir eder, baktığı vakit de ibret alır.
Akıllı; alçak dünyadan el çeken, Cennet-i a'lâya göz dikendir.
Akıllı; şehvetten uzaklaşan, âhıreti dünya ile değişmeyendir. Akıllı, yalnız ihtiyâcı kadar ve delille konuşur, sâdece âhıretinin ıslâhı için çalışır. Akıllı, günâhlardan sakınır, ayıplardan uzak durur. Cömertlik günâhları siler, kalblere sevgi eker.
Âlim, câhili hemen tanır, çünkü daha önce o da câhildi. Câhil âlimi tanımaz, çünkü daha önce âlim değildi.
Âlim; sözü, işine uygun olandır. Âlim ilme doymaz.
Allah için dost olan, kişiye doğru yolu gösteren, fesattan uzaklaştıran ve ibâdetlerinde yardımcı olandır.
Allah için kardeş olanların sevgisi, sebebi dâim olduğu için devam eder. Dünya için kardeş olanların sevgisi, sebebi devam etmediği için, kısa sürer, bir an gelir son bulur.
Allah için seven bir kardeş, en yakından daha yakın, anne ve babalardan daha merhametlidir.
Allah korkusundan dolayı göz yaşı dökmek, kalbi nûrlandırır. Tekrar günâh işlemekten insanı korur.
Allaha kavuşmak, kötü insanlardan uzak durmakla olur.
Allaha tâatle uğraşmak en kârlı iş, doğru konuşan dil ise, en güzelidir.
Allahın azâbından korkmak, müttekîlerin, takvâ sahiplerinin nişânıdır.
Allahü teâlâdan hayâ etmek, insanı Cehennem azâbından korur.
Amel eden câhil kişi, yoldan başka yerde yürüyen gibidir. Bu yürüyüşü ona, ihtiyâcından uzaklaşmaktan başka birşey kazandırmaz.
Ârifin, yüzü nûr ve tebessüm, kalbi korku ve hüzün doludur.
Hz Ali'nin şair yönü
Övünç duyacağı bir soyu varsa bilgisiz kulun
Bilsin ki çamurdan ve sudandır özü soyunun
Dünyada ehli beytin değer ölçeği güzelliktir
Bilim, doğruluk ve sevgidir soyu insanoğlunun
Katlanılmaz bir kötülük gelirse eğer başına
Suskun kayalar gibi dur ve diren tek başına
Rahat günler de gelir geçer, zor günler de
Sabırlı ol, dünya harcı değmez ki gözyaşına
Kanat ger dostuna, her dem pekiştir sevgini
İçten arzula onu, hastanın ilaç isteği gibi
Ama her dost görüneni de dost sanma, sakın
Yalan dostluklar herkese sıçratır pisliğini
En büyük utançtır yoksulu ezen varsılın zulmü
Yoksulluk, özgür olan insanı da tutsak kılar
Özgür olmak istiyorsan köle gibi çalış, üret.
Ama görev bil dinlenmeyi de çalışmak kadar
En bilge insan, eksiğini kusurunu bilen kişidir
Sözünü tutan, bencil tutkuları silen kişidir.
Kötülüklere yüz vermeyen, iyiliklerle güzelleşen
Dünya yıkılsa, kendi değerlerini söyleyen kişidir.
Hazret-i ALİ
Hazreti Ali'nin Ali'ce sözleri
Sayın Ali Polat Hz. Ali'nin adalet, ahlak, güven, mutluluk, bağış, dostluk, iyilik, ilim, deneyim, siyaset, yardım, itaat, cesaret, gayret, başarı, güleryüzlülük, ağırbaşlılık ve benzeri birçok konudaki sözlerini ve tavsiyelerini derleyerek bir kitap halinde yayınlamıştır.
Kitabın tamamı Hz. Ali'nin hutbe, mektup ve vecizelerini içeren "Nehcül-Belaga" ve "Gurret-ul-Hikem" adlı eserlerden özenle seçilmiş 1555 hikmetli sözden ibarettir.
Ben bugün de güncelliğini koruyan bu kitaptan Hz. Ali'nin Mısır'a vali olarak atadığı Malik el-Ejder' e yazdığı talimatın önemli bir bölümünü aşağıda vermeye çalışacağım. (Bu mektup Mehmed Akif tarafından daha önce dilimize çevrilmiştir.) Umarım ki bugünkü yöneticiler bundan dersler alırlar.
* * *
"Halk iki sınıftır: Birincisi, dinde senin kardeşindir; ikincisi, yaratılışta senin eşindir, hepsine adaletli davran. Nefis kötülüğü emreder. Güzel amel, senin en sevdiğin zahiren (gerektiğinde kullanılmak üzere saklanan tahıl) olsun. Arzu ve isteklerini kontrol altına al. Kalbinde, halka karşı şefkat ve sevgi hissi uyandır, onlara iyi davran. Allah'ın seni nasıl bağışlamasını istiyorsan, sen de halkı bağışla. Bağışlayınca pişman olma, cezalandırınca sevinme. Öfkelenip ceza vermede acele davranma. Cimriye danışma, senin faziletine leke sürer; korkak birisine danışma, yapacağın işlerden seni alıkoyar; açgözlü kişiye de danışma, zulmü senin gözünde güzel göstermeye çalışır.
Takva sahibi ve doğru sözlü insanlara yakınlık göster. Aşırı övgü, kibre yol açar ve yüceliğe gölge düşürür. İyilik edenle kötülük edeni aynı kefeye koyma. Haksız yere kan dökmekten sakın. Kendini beğenmekten, kendini beğenmene neden olan şeylere güvenmekten ve aşırı övülmeyi istemekten sakın. Halka iyilik yaptığında, onları minnet altında bırakma. Her dileyen bulmaz, her az isteyen de mahrum kalmaz. Başkalarına kulluk etme. Allah seni özgür yaratmıştır. Kötülükle elde edilen iyilik, iyilik değildir. Güçlükle sağlanan kolaylık ise kolaylık sayılmaz.
Elinde bulunanı koruman, başkalarının elindekini istemenden daha hayırlıdır. Ümitsizlik acısı, insanlardan bir şey istemekten daha hayırlıdır. Kişinin namusuyla çalışıp yoksulluk içinde yaşaması, insanlara kötülük ederek zengin olmasından iyidir. Herkes kendi sırrını daha iyi korur. Çok konuşan hata eder. Düşünen basiret sahibi olur. Haram yemek, çok kötüdür. En kötü zulüm, güçsüzlere yapılan zulümdür. Bazen dermanlar, derde; dertler ise dermana dönüşür. Sana öğüt veren tecrübe, en güzel tecrübedir. Her isteyen, elde etmez; her giden, geri dönmez. Her şeyin bir sonu vardır. Nasıl takdir edildiyse, öyle gelir. Bazen az, çoktan daha bereketli olabilir.
Dostunun düşmanını dost edinme, yoksa dostuna düşmanlık etmiş olursun. Öfkeni yen. Söz verdiğinde, sözünden cayma. Doğru olmadığını bildiğin işlere girişme. Doğru olduğundan emin olduğun işlerde ise yavaş davranma. Elinden geldiğince insanların ayıplarını ört. Ordu, halkın kalesidir. Ancak ülke kalkınınca vergi toplanabilir. Bir ülkenin harap olması, o ülke halkının yoksulluğundan ileri gelir. Alışveriş, güzel bir şekilde adalete uygun olarak yapılmalı; fiyatlar, ne alıcıyı ne de satıcıyı mağdur etmelidir. İşleri gününde yap. Düşmana karşı tedbirli ol. Eline ve diline hakim ol."
* * *
Bugün ülkemiz aydınlarının bir kısmı, kendi özkaynaklarından ve kültür köklerinden habersizdir. İslamiyet hakkında yetersiz bilgiye sahip oldukları için maalesef yanlış değerlendirme ve yargılara varmaktadırlar. Bu eksik dolayısıyla karşılaşılan maddi ve manevi problemlerin çözümünü, kendi milli ve dini değerlerimiz yerine hep Batı dünyasında aramaktadırlar.
Eğer bütün yönetimler, Hz. Ali'nin Malik el-Ejder'e yazdığı emirler doğrultusunda hareket etseler, bütün ülkelerin barış ve huzur içerisinde yaşayacakları bir gerçektir.
Hz. Ali'nin (a.s.) Tevhid Hutbesi
Hz İmam Ali'nin(O'na selam olsun) tevhidle ilgili hutbesinin bir bölümünü paylaşmak istiyoruz. İlmin nihayeti onlardır(Ehli Beyt). İlmi hakiki kaynağından almamak hem yanılgıya neden olur ve hemde bir nevi hırsızlıktır. O halde Hz Peygamber'in (s.a.v.)'de buyurduğu söze riayet etmek ve ilmi doğru kaynağından almak için insanlar Ehli Beyt'e başvurmalıdırlar. O söz şudur;
"Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır. İlim almak isteyen kapıya gelsin."
Tabiki Hz Resule ve Ehli Beyt'e inanmayanlar bunu inkar edeceklerdir. Elbette bu konudada Allah(c.c.) insanları serbest bırakmıştır. Bizde sadece yayınlamak ile yetiniyoruz. Başarı ancak Allah'tandır.
Çetin BAL: Ehli Beyt'in önem ve değerini kimse inkar edemez. Onlar Hz.Muhammet'ten gelen manevi enerjinin fiziki katlar içinde kendini gösterebilmesinin bir çok yollarından biridir. Lakin Ehli Beyt kavramını sadece fiziki planda bir soyun devamı mahiyetinde düşünmemek lazım. Hz.Muhammet'in nuruna, gönlüne, onun makamına en yakın olabilmenin ölçüsü onun soyundan gelmekle değil onun manevi irşadına mazhar olmakla mümkündür. Zaman ve mekanı aşan bir kalp birlikteliği ile o nur o ışık zaman ve mekanları aşarak size intikal eder. Soy itibarı ile ehli beyt olmak bu manevi elektiriğin alınmasında kolaylık sağlayabilir. Lakin soy itibarı ile Ehli Beyt olmak sizin bu manevi elektiriğe doğrudan mazhar olacağınız anlamına gelmez. Gönülde ve kalbte bu manevi anlayışı idraki ve enerjiyi kendi içinizde yakalayıp o manevi elektiriğe mazhar olamıyorsanız Ehli Beyt olarak bedenlenmiş olmak (doğmak) sizin maneviyatınızı, ruhiyatınızı yükseltmez. Yada böyle bir ayrıcalığa sahip olmak o kişide manevi bir yükselişe vesile olmaz. Ancak o kişi taşıdığı manevi elektirikten habersiz dünyadan gelip geçen bir yolcu vasfında olabilir. Esas olan gönülden bir sevgi ile gönülden ona bağlanmak o ışığa mazhar olabilmektir.Ya doğrudan o ilahi enerjinin kendisi ile kontak kurarsınız yada ona bağlanmış bir insanın gönlüne girerek sevgisine mazhar olarak o kanala bağlanabilirsiniz. Allaha ulaşmada onun sevgisini kazanmada değişik vesileler ve yollar olabilir.Ama nihayetinde tüm yollar ona bağlanır. Allahı sevmek kadar Allah'ın sevdiklerini sevmekte ve ona ayna mertebesine yükselmiş allah dostlarının irşadına mazhar olmakta sizi ona götürür. Sonuçta tüm peygamberler, veliler, evliyalar, ermişler, dervişler, şamanlar, kabile büyücüleri, kadim uygarlıklardaki rahipler hepside birer allah dostudurlar. Hepside aynı ilahi iradi nurun elektiriğine mazhar olmuşlardır. Hepsininde allah nazarındaki mekanı ve ona olan yakınlıkları kalbleri ile o ilahi iradi nura ne kadar ayna olabildikleriyle alakalıdır.Kişi aklının gönlünün genişliği mertebesinde allahla dost olur onunla hem hal olur.Ve bu hem hal oluş ölçüsünde kişi keramet ehillerinden olur.Kerametleride o nispetledir.
Tevhitle İlgili Hutbesi
“Şüphesiz Allah’a ibadetin başı O’nu tanımaktır. O’nu tanımanın esâsı ise O'nu tek ve eşsiz bilmektir. O’nu tek ve eşsiz bilmenin ölçüsü ise O’ndan nitelikleri (diğer varlıklarda bulunan noksan sıfatları) nefyetmektir. Çünkü akıllar bütün niteliklerin ve nitelik sahiplerinin yaratık olduğuna tanıklık eder. Tüm yaratıklar da, nitelik ve nitelik sahibi olmayan bir yaratanın varlığına tanıklık eder. Çünkü her nitelik ve nitelik sahibi bir bileşimi gösterir. Bileşim hudûsa (sonradan meydana gelişe), hudûs ise ezeli olmanın muhal olduğuna tanıklık eder.
Allah’ın zatını tanıdığını iddiâ eden O’nu tanımamıştır. O’na sınır koyan, O’nu tek bilmemiştir. O'na bir eş tasarlayan O'na inanmamıştır. O’nu (diğer bir varlığa) benzeten kimse, O'nun hakikatına varmamıştır.
Her kim O'nun vehme sığdığını sanarsa, O’na yönelmemiştir. O’nun (zâtının) künhüne varmak isteyen, birliğini tasdik etmemiştir. O’na işaret eden, O'na yönelmemiştir. O’na sınır tanıyan O’nu kastetmemiştir. O’nu bölümlere ayıran O'na teslim olmamıştır. O’nun zatıyla ayakta duran her şey başkasına bağımlıdır ve başkasına bağımlı olan her şey bir sebep vasıtasıyla oluşmuştur.
Yaratıkları O’nun varlığının nişanesi ve akıllar O’nu tanımanın vesilesidir. Fikirle hüccet kesinleşir. Nişanelerini yaratıklarına hüccet kılmış ve onları yaratarak kendisi ve onlar arasında bir perde oluşturmuştur. Varlığıyla yaratıklarından ayrılır.
Onları araçlarla donatması, kendisinin araçsız olduğuna tanıktır; çünkü araçlar; araç sahiplerinin muhtaç olduklarına delildir. Yaratıklara bir başlangıç belirlemesi O'nun başlangıcının olmadığına tanıklık eder, çünkü bir başlangıcı olan, başkasını yoktan var edemez.
İsimleri, gerçeğe ulaşmak için bir vesiledir ve işleri, gerçeği anlamak için vasıtadır; Zatı hakıkatın özüdür. Zatı, O'nunla yaratıklarını ayırmaktadır. Her kim Allah’ı nitelendirirse O'nu tanımamıştır ve O'na bir benzer tasarlayan O'ndan uzaklaşmıştır. O'nun hakikatine vardığını sanan hata etmiştir.
Her kim, nerdedir derse O’na bir mekan tasarlamıştır; her kim, nededir derse O'na bir mekan isnat etmiştir; her kim, nereye yönelmiştir derse O'na bir sınır tayin etmiştir; her kim, neden derse O'na bir sebep belirlemiştir; her kim, nasıldır derse O'nu bir şeye benzetmiştir; her kim, ne zaman derse O'na bir zaman tanımıştır; her kim, şuraya kadar derse O'na bir son belirlemiştir; ve kim O'na bir son belirlerse O'nu bölmüştür; kim O'nu bölerse O'nu nitelendirmiştir ve kim de O'nu nitelendirirse O'nu inkar etmiştir; O'nu parçalara ayıran değişmeleri zevallarından O'ndan yüz çevirmiştir.
Allah, mahluklarının değişmesiyle değişmez; sınırlı varlıkların sınırıyla sınırlanmaz; birdir ama birliği sayıya dayanmaz; O hiç bir ihtiyacı olmayan ihtiyacsızdır; bir şeye girmeden batın ve hiç bir şeyden ayrılmaksızın zahirdir; görmekle kavranılmayandır; aşikardır; cisim olmayandır latiftir; harekete ihtiyacı olmayandır faildir; fikire ihtiyaç duymadan yaratıkların ölçüsünü belirleyendir, hareket etmeksizin onları düzene koyandır; araç ve organa ihtiyacı olmadan duyan ve görendir; yaklaşmaya ihtiyaç duymadan yakın ve mesafe sözkonusu olmaksızın uzaktır; vardır; yokluktan sonra değil; zamanlar O'na eşlik etmez ve yerler O'nu kapsamaz; O’nu uyku tutmaz; vasıflar O'nu sınırlamaz; vasıtalar O'na engel olmaz; varlığıyla zamandan ve yokluktan öne geçmiş ve ezeli oluşuyla başlangıcı olma sınırını aşmıştır.
Duygu ve hisleri verenin O, olması hasebiyle zatının his ve duygulardan uzak olduğu, cevherleri yaratan olduğu için de cevherinin olmadığı, yaratıkları yoktan vareden olmasıyla O'nun yaratıcısının olmadığı, eşyalar arasındaki çelişkileri icat eden olmasıyla da zıddının olmadığı bilinir. Varlıkları birbirine eş olarak yaratan olduğu için de O'nun bir eşi olmadığı anlaşılır.
Karanlığı nura ve sıcağı soğuğa karşıt kılmış; değişik unsurları birleştirmiş zıt olanları birbirine yaklaştırmış; onları ayırmak ve birleştirmekle ayıran ve birleştireni göstermiş. Bütün bunları kendi rabbliğine delil; gaybına şahit ve hikmetinin açıklayıcısı kılmıştır. Çünkü bu varlıkların oluşumu sonradan var olduklarını gösterir; varlıkları, yokluklarını bildirir; değişmeleri zevallerini bildirir, ve yok olmaları yaratıcılarının zevalinin olmadığını gösterir; Allah Teâla buyuruyor ki; “Ve her şeyden iki eş yarattık ki belki, siz (Allah’ı) hatırlayasınız” [1]
Önce ve sonrayı ortaya çıkararak kendisinin öncesi ve sonrası olmadığını göstermiştir. Yaratıklarını çeşitli içgüdülerle yaratarak içgüdüsünün olmadığını, yaratıkları birbirlerinden farklı kılarak kendisinde değişikliğinin olmadığını göstermiştir. Onları belirli bir süre ve zamana bağlı kılmakla kendisinin zamanla bir bağlantısının olmadığını ve yaratıklarını birbirinden ayırmakla ve birbirine gizli kılmakla O'nunla yaratıkları arasında bir örtünün olmadığını göstermiştir. Kullar varolmadan rabbliğin hakikatı ve yaratık olmadan ilahlığın hakikati O'nda var idi.
Duyulacak bir ses olmadan duyma gücüne, bilinen bir şey olmadan bilginin gerçeğine ve kudretini göstermeden hakiki güce sahip idi. Yaratıklar olmadan yaratıcı ismine ve mahlukat olmadan öncede halik vasfına layık idi.
Yaratıkları bir şeye dayanmadan yaratmıştır ve bir şeyden yararlanmadan aralarında uyum sağlamıştır. Bir zorluğa düşmeden onlara ölçü vermiştir. Fikirler O’nun zatını kavrayamaz ve düşünceler O'nun hakıkatını kuşatamaz.
“Ne zaman” diyerek O sınırlanamaz; “şimdi” kelimesi O’nu yaklaştırmaz; “beraber” diyerek bir şeyle beraber kılınamaz; “şayet” diyerek de gizlenemez. “O” kelimesi O’nu kuşatamaz. Bu kelimeler ancak kendilerini sınırlarlar.
Bu kelimelerin O’nun yarattığı eşya arasında geçerliliği vardır; çünkü bu bağlaçlar ihtiyacı bildiriler; tezat, zıddının varlığına benzeyen, benzerinin olduğunu ve olaylar zamanla birlikte olduklarını gösterirler.
İsimleriyle sıfatları birbirinden farkedilir, o isimlerle, birlikte olanlar birbirinden ayrılır; olaylar o isimlerle vuku bulur. Yaratıkların başlangıcının olması kadim olmadıklarını, süreye bağlı olmaları ezeli olmadıklarını ve “eğer böyle olmasaydı” sözü cebre boyun eğmediklerini gösterir. Dağılmaları dağıtıcı olanı bildirmiş ve kopmaları koparanı göstermiştir.
Yaratıkları vasıtasıyla akıllara tecelli ederek gözlerden gizli kalmış ve fikirler yaratıklarına yönelmiş bunlarla ibretler ortaya konmuş ve sabit olmuş ve bunlardan deliller açıklık kazanmıştır. Akıllarla Allah tastik edilir ve ikrarla iman kamil olur.
Marifet (Allah’ı tanımak) olmadan din olmaz, tastik olmadan marifet mümkün olmaz ve ihlaslı bir inanç olmaksızın tastik gerçekleşmez. İhlas olmaksızın tevhid olmaz; Allah bir şeye benzetilirse ihlas gerçekleşmez; nitelikler O'na atfedilirse eksiklikler O'ndan tam olarak nefy olmaz ve halis tevhit gerçekleşmez. Bazı yönlerden benzetmeği geçerli bilmek bütün yönlerinde benzetmenin geçerli olmasını gerekli kılar; bazı benzerliklerden O'nu münezzeh bilip bazısını kabul etmek tam tevhitten insanı uzak düşürür.
İkrar etmek inkarı nefyetmektir; her türlü inkar, ihlasa ulaşmayı önler.
Yaratıklarda olan özellik yartıcıda olmaz; yaratılmış için mümkün olan bir şey yaratıcısında mümkün olmaz; O'nun için hareket cari olmaz; bölünme ve birleşme O’nda vuku bulmaz. O’nun uyguladığı şey kendisi hakkında nasıl uygulanabilir?
O'nun başlattığı şey nasıl kendisine dönebilir? O'nun oluşturduğu oluşum nasıl kendisi hakkında geçerli olabilir? Yoksa O'nun zatı değişir, bölünür ve ezelden oluşu mümkün olmaz ve ezeli oluşunun bir manası kalmaz.
Bu takdirde yaratıcı mahluka dönüşür; arkası olursa önü de olur; tamamlanmaya ihtiyaç duyarsa eksik olması gerekir. Değişebilirse ezeli diye vasıflanamaz. Zamanın geçmesi O’nu etkilerse nasıl sürekli olabilir? Eşyadan etkilenen nasıl onları yoktan var edebilir? Böyle olursa yaratıkların nişanesini taşır. Yaratıklar O’na nişane olacağına kendisi de diğer bir yaratıcının nişanesi olur ve sıfatı yaratıkların sıfatlarına benzer. Bu ise, batıl oduğunu isbatlamak için delile ihtiyacı olmayan bir sözdür; bu husustaki soruya cevap vermek bile yersizdir.[2
[1]- Zariyat/49
[2]- Bu, sözkonusu hutbenin bir bölümüdür.
__________________
"Kâfirler, sen peygamber değilsin derler; de ki: Sizinle aramda tanık olarak Allah ve kitap bilgisine sâhip olan (Yani Ali) yeter." Ra'd Suresi 43 (alıntı)
HZ.ALİ'NİN ÇEŞİTLİ KONULARA AİT VECİZELERİNDEN BAZILARI
Bu ümmetin en hayırlıları hakkında bile Allah’ın azâbından emin olmamalısın; çünkü yüce Allah; «Allah azâbından emin olanlar ancak zarara uğramış topluluklardır» buyurmuştur. (A’raf 99. âyet)
Bu ümmetin en kötüsü hakkında bile Allah’ın rahmetinden ümit kesmemelisin; çünkü yüce Allah; «Allah’ın rahmetinden kâfir olan topluluktan başka kimsecikler ümit kesmez» buyurmuştur. (Yûsuf 87. âyet)
-Sustuğunda düşünen,konuştuğunda zikreden ve baktığında ibret alan kişi akıllıdır.
-En akıllı insan,akıl sahiplerinin yolundan gidendir.
-Akıl sahibi;yarınını düşünen,kendi özğürlüğü için mücadele eden ve yapılması kaçınılmaz olan şeyleri yerine getiren kişidir.
-Akıl tamamlandı mı,söz azalır.
-Gücü ve yönetemi her zaman elinde bulundurmak istiyorsan,adaletli davran.
-En üstün insan;güç sahibi iken hoşgörülü olan,zengin iken fakir gibi yaşayan ve insaflı davranan kişidir.
-Ömür,sayılı bir kaç nefesten ibarettir.
-Yüce Allah'ın insanoğlunu mazur görüp ikaz ettiği yaş,altmıştır.
-İnsanın en güçlü olduğu yaş,kırktır.
-Doğrusu,ömrünün geçen kısmı,tükenmiş bir zamandır;gelecek kısmı,bir umuttan ibarettir;içinde bulunduğu an ise çalışma zamanıdır.
-Gerçek dost;yanlış yaptığında seni uyaran,gıyabında ise seni koruyan kişidir.
-Akıl sahipleriyle arkadaşlık kurmak,ruha hayat verir.
-Dostluk eskidikçe,sevgi artar.
-Dünya malını çok değer veren kişilerle arkadaşlık etme;fakir olursan hor görürler,zengin olursan kıskanırlar.
-İnsanlarla öyle yakınlık kurun ki;ölürseniz size ağlasınlar,onlardan uzak kalırsanız sizi özlesinler.
-Dünya,geçen bir gün ve biten bir ay gibidir.
-İnsanın nefsine güvenmesi,şeytan için büyük bir fırsattır.
-Akıllı düşmanına,cahil dostundan daha çok güven.
-Suçsuz kişi,cesur;şüpheli kişi ise korkak olur.
-Her şeyin yenisi iyidir.Dostluk ise,eskidikçe değerlenir.
-Kötülerle arkadaşlık kurmak,iyiler hakkında kötü düşünmeye neden olur.
-Dostuna bütün sevgini ver,ama bütün güvenini verme;onunla her konuda yardımlaş,ama bütün sırlarını anlatma.
-Dostunun düşmanıyla dostluk kurmak,dosta düşmanlık etmektir.
Hz. Ali(R.A.)'ın Özlü Ve Güzel Sözleri
"Hazreti Ali’den Özlü ve Güzel Sözler"
İnsanların kalbi vahşi ve başıboştur; kim onlarla ilgilenirse onlara doğru cezbolur.
İnsanların kıymeti, yaptıkları iyilikler ile ölçülür.
İnsanların solukları ecellerine doğru attıkları adımlardır.
İnsanlarla öyle geçinin ki öldünüz mü ağlasınlar size; sağ kaldınız mı sevgiyle çağırsınlar sizi.
İşlerin en zoru alışkanlığı terketmektir.
Kadına aşırı düşkünlük ahmakların işidir.
Kalp kör olduktan sonra gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur.
Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olan, hayırla dolu olanıdır.
Kardeşi için kuyu kazan, o kuyuya akibet kendisi düşer.
Kendi ayıbına bakan kimse ve onu ıslaha çalışan kişi, halkın ayıbına bakmaz.
Kendi çocuğunu edeplendirdiğin şeyle yetimi de edeplendir ve çocuğunun eğitimi için yararlandığın yerden yetim için de yararlan.
Kendi görüşüyle yetinen, canını tehlikeye atmıştır.
Kendi kadrini bilen helak olmaz.
Kendin için istediğini başkaları için de iste.
Kendisini beğenen ve kendisinden razı olan bir kimsenin kusur ve zaaf noktaları aşikar olur.
Kendisini beğenen ve kendisinden razı olan kimse birçok üzüntü ve acı çeker.
Kendini bilmeyen başkasını nasıl bilir?
Kıskançlık hastalıkların en kötüsüdür.
Kıskançlık ateşin odunu yediği gibi iyilikleri yer.
Kıskançlık insanın dünyasını karartır.
Kıskançlık insanın kalbi ve sinirleri üzerinde kötü etkiler bırakır ve insanı hasta eder.
Kim bir işte halka öncü olursa, başkasını terbiyeye kalkmadan kendisini terbiye etmeli. Bu terbiye de diliyle öğüt vermeden önce, huyuyla öğüt vermek suretiyle olmalı. Nefsine muallim olup kendini terbiye eden kişi, insanlara muallimlik edip onları terbiye edenden daha fazla ululanmaya değer.
Kim halkın ayıplarını görür, onları kınar, fakat kendisi de o işleri yaparsa, ahmağın ta kendisidir.
Kimin söylediğine değil, ne söylediğine bak.
Kişinin yapısını oluşturan öz iyi değilse, o kişinin ağzından iyi sözler çıkmaz.
Kitaplar, bilgi sahiplerinin bahçeleridir.
Konuşun da tanışın, çünkü insan dilinin altında gizlidir.
Kötü alışkanlıkları terketmek, en büyük ibadetlerdendir.
Kötü evlat, insanın en büyük musibetlerindendir.
Kötü evlat, ailenin şerefini yıkar ve geçmişine leke sürer.
Kötü evlat anne ve babanın şerafetini yok eder ve geriye kalanları rezil eder.
Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardıma ihtiyaç duydukları her zaman huzurunuza çıkmalarına engel olmayın.
Küçük bir insandan gelen büyük bir fikri küçümseme.
Mal-mülk insanın gözünü doyurmaz, kalp zenginliğine çalış.
Malından vermeyeni zenginlerden sayma.
Marifetlerin en üstünü insanın kendisini tanımasıdır ve en büyük cahillik ise insanın kendini tanımamasıdır.
Mükemmel insan eksiklerini ve kusurlarını bilendir. En kötüsü ise insanların doyumsuz isteklerin ve hırsın peşine düşmesidir.
Namus, güzelliğin sadakasıdır.
Ne kadar tenha bir yerde olursa olsun bir fenalık yaparken, seni hiç kimsenin görmediğine hükmetme. Seni mutlaka bir gören vardır. O da Allah’tır.
Nice zengin vardır ki, yoksuldan da yoksuldur; nice büyük kişi vardır ki, her aşağılık kişiden de aşağıdır, nice yoksul vardır ki, bütün zenginlerden daha zengindir.
Oyun hayranı biri saadete eremez.
Ölüm cebimizde bize hep eşlik etmektedir, neden cahillerde feryadla karşılanır, ölüm neden böyle şaşkınlık yaratır?
Öfke delilikten bir bölümdür. Çünkü sahibi nadim olur, nadim olmuyorsa deliliği adamakıllı pekişmiş demektir.
Öldükten sonra yaşamak isterseniz kalıcı bir eser bırakınız.
Ölümü unutmak, kalbi paslandırır.
Ölümü unutmayan, güzel şeylere tutkun olur.
Ölümün belirtisi doğmaktır.
Öyle bir kimseyi dost tut ki, aranızda kardeşlik husule gelsin ve senin bulunmadığın yerlerde, seni müdafaa etmek için düşmanlarınla pençeleşsin.
Parçalayıcı ve yiyici yırtıcı hayvan, zalim ve zorba bir validen iyidir.
Renkten renge giriş, inançtan inanca geçiş, ahmaklığın alametlerindendir.
Rezil kişilerin başa geçmesi, insanlara afettir.
Sabır acılığının meyvesi zaferdir.
Sana niçin yaptığını sorduklarında utanacağın ve yalanlamaya kalkacağın işleri yapmaktan çekin.
Sana karşı iyilik yapanlara ve teşekkür etmesini bilenlere iyilik et.
Sana öğüt veren, sana geniş kredi açmış tüccara benzer.
Sefih olanlar lisanla dostluk gösterirler. Fakat kalbleri fesatla doludur.
Seni yalnız iyi günlerinde arayan, düşkün günlerinde senden kaçacaktır.
Seni, sende bulunmayan özellikler ve değerler icat ederek koltuklayan, bir gün gelir yapmadığın suçları da üstüne yığarak seni çekiştirmeye, çeliştirmeye kalkar.
Senin hakkında iyi zanda bulunanın zannını gerçekleştir.
Sizin en kötünüz insanları çekiştirerek dostlar arasında ayrılık düşüren ve temiz insanlara kusur bulan kimsedir.
Sizler mallarınızla halkı kuşatamazsınız (onların gönüllerini hoş edemezsiniz); öyleyse açık yüzlülük ve güzel davranışınızla onları kuşatınız.
Soruya verilen cevap çoğalınca doğru gizli kalır.
Soyluluk; babaların, anaların mensup oldukları soyla boyla değil, övülecek üstünlükle kazanılır.
Söyleyene bakma, söylenene bak.
Söz ilaçtır; azı yaşatır, çoğu öldürür.
Söz, ok ve mızraktan daha tesirlidir.
Sözün güzelliği, kısalığındadır.
Sözünde duramayacağın bir yerde söz verme ve kefaletine vefa edemeyeceğin yerde kefil olma.
Susmak ağırbaşlılığı artırır.
Sükut yalan söylemekten ve başkalarını çekiştirmekten herhalde evladır.
Şahsınıza fenalık eden bir düşmanı affediniz. Lakin vatanınıza ve milletinize fenalık eden bir kimseyi asla affetmeyiniz.
Şehvet bir kapıdan girer, akıl öbür kapıdan çıkar.
Şer’den çekinen kişi, hayır yapana benzer; suçtan sakınan kişi, iyilikte bulunana döner.
Şeref ve namus, en büyük hazinedir. Onlara malik olanlar, hayatlarını daima memnun ve mesut geçirirler.
Şükür nimetlerin süsüdür.
Tamah mihneti davet eder.
Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker.
Tarımla uğraşanlar devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır.
Tecrübe fayda ile beraber gelen ilimdir.
Terbiyesizlikle kendisini düşüreni, soydan gelme asalet yükseltemez.
Tevazu gösteriniz ki, halkın hürmet ve saygısını kazanasınız.
Uygunsuz yerlere giren, kendini töhmete kaptırır.
Utancın üstünü, insanın kendinden utanmasıdır.
Üç şey hayatı tatsızlaştırır: kin, kıskançlık ve kötü huyluluk.
Üç şey insana hayatı zindan eder: Ağırlaşan aile yükü, borçların baskısı ve bir hastalığın sürüp gitmesi.
Verilen söz zamanında yerine getirilmesi gereken bir borçtur.
Ya siz bizi yok edersiniz ya da biz sizi yok ederiz. Ya da barışı daha uygun görürsünüz.
Yakınlarına yardımı bırakan, düşmanlarına yardım etmiş olur.
Yalan hıyanettir, doğruluk emanettir.
Yalan söylemenin sonu kınanmaktır.
Yalancılardan daima uzak bulununuz. Çünkü onlarla içli dışlı olur ve onlarla dolaşıp kalkarsanız, siz de yalancı olursunuz.
geçmişle yok olur gider.
Yapman gereken hayırlı, yararlı işleri yarına bırakma. Bakarsın yarın olur da, sen olmazsın.
Yaptığın iyilikleri ve sana anlatılanları gizle.
Yaşamın tecrübeleri doğru karar verebilmeyi öğretti, öyle ki artık beni bitirmeye, yok etmeye gelen şeyleri ben bitirip yok ettim.
Yeni ilmi şeyleri öğrenmekle, kalbinizin yorgunluğunu ve rahatsızlığını giderin, çünkü kalpleriniz de vücudunuz gibi yorulur.
Yeni mal mülk edinmeden önce yığdıklarınızı kullanınız.
Yoksullar bazen çok müşkül durumlarda kalırlar. Söyledikleri sözler ne kadar doğru olursa olsun, onları dinleyenler sözlerine kulak asmazlar.
Yoksula yardımı dilenmeden yap. Sen onu el açmak zorunda bırakırsan, verdiğin sadaka ile, onun sadakadan daha değerli olan haysiyetini satmaktan kurtarırsın.
Yoksullarla otur, şükrünü artırırsın.
Yoksulluğunu gizle, yoksa itibarın sıfıra iner.
Yüce kişinin aç kalınca, aşağılık kişinin karnı doyunca saldırısından korkun.
Yükseklik taslamak alçaltır, alçak gönüllülük yükseltir.
Zalime gelip çatan adalet günü, mazlumun uğradığı cevir ve cefa mihnetinden çetindir. Şiddet son dereceyi buldu mu ferahlık gelir çatar. Bela halkaları tam daraldı mı genişlik yüz gösterir.
Zaman bana karşı maske takındı, beni tanımazlıktan geldi, bilmedi ki ben güne saygılıyım ve talihsizliklerin en korkulusunu bile kolay şeymiş gibi karşılarım.
Zaman ibret aynasıdır.
Zaman kendine uymazsa, kendini zamana uyduranlar en akıllı kimselerdir.