02 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN...NAMAZ VAKİTLERİ NEMÂZ KILMASI TAHRÎMEN MEKRÛH, YA’NÎ HARÂM OLAN ZEMÂN


NEMÂZ KILMASI TAHRÎMEN MEKRÛH, YA’NÎ HARÂM OLAN ZEMÂN
61 — EZÂN VE IKÂMET

için 15.28 μ sin – 17.15 μ · MS sin æ 41 sin = ÷ MR cos ÷ 41 cos = arc cos
÷ 15 = ¥ dügmelerine basılarak 3 sâat 21 dakîka bulunur. Asr-ı sânî vakti, hakîkî
zemâna göre 3 sâat 31 dakîka, vasatî zemâna göre 3 sâat 45 dakîka, müsterek zemâna
göre 3 sâat 49 dakîkadır. Gurûbî ve ezânî zemânlara göre 10 sâat 24 dakîka olur.
13 Agustos günü imsâk vaktini (3) no.lu müsâvâtın birinci sekline göre de bulalım.
Privilegin CE/C 19 sin + 14.50 μ MS sin æ 41 sin = ÷ MR cos ÷ 41 cos =
arc cos ÷ 15 = ¥ dügmelerine basılarak, Fadl-ı dâir zemânı 3 sâat 10 dakîka bulunur.
Bundan 10 dakîka Temkin çıkarılır ve gece yarısına ilâve edilince, Istanbul
için hakîkî zemâna göre imsâk vakti 3 sâat olur. Fecr-i sâdık vakti için bulunan bu
Fadl-ı dâir zemânı, gece yarısından [ya’nî 0 dan] çıkmadıgı için, 12 den çıkarılıp 10
dakîka temkin ilâve edilirse, isâ’i sânînin vakti, hakîkî zemâna göre tam 9 sâat olur.
Fadl-ı dâir, gece yarısına müsâvî olan ezânî zuhr vaktine [5 sâat 7 dakîkaya] ilâve
ve 20 dakîka çıkarılınca, kalan 7 sâat 57 dakîka, ezânî imsâk vakti olur.
13 Agustosda isâ’i evvel vaktini bulalım. Pille isliyen tertîbli CASIO hesâb
makinesi ile fadl-ı dâir:
P1 17· RUN 14 ¬ 50 ¬ RUN 41 RUN
dügmelerine basınca, 8 sâat 36 dakîka bulunur. Zevâl vaktinde hakîkî sâat sıfır oldugundan,
10 dakîka temkin ilâve edilince, isâ’i evvel vakti, hakîkî zemâna göre,
8 sâat 46 dakîka, müsterek sâate göre, 8 sâat 55 dakîka olur. Ezânî zuhr vakti, 5 sâat
7 dakîka oldugundan, ezânî isâ’ vakti, 13.43, ya’nî 1.43 olur.
Kare-köklü mu’âdele’ye göre buldugumuz, 13 Agustos ikindi vaktini, ziyâ enerjisi
ile çalısan pilsiz (Casio) elektronik hesâb makinesi ile de hesâb edelim: Fey–i zevâl
için ON 26 ¬ 10 ¬ tan dügmelerine basılarak makinenin levhasında 0,4913
hâsıl olur. Temâm-ı irtifâ’ı asr-ı evvel için ON 1,4913 INV tan INV ¬ dügmelerine
basılarak 56 derece 9 dakîka bulunur. M için 75 ¬ 10 ¬ + 49 + 56 ¬ 9 ¬
= ÷ 2 = INV ¬ dügmelerine basınca 90 derece 9 dakîka 30 sâniye bulunur. H yı bulmak
için ON 15 sin æ 41 ¬ 10 ¬ sin ÷ 75 ¬ 10 ¬ sin ÷ 49 sin = INV sin
æ 2 ÷ 15 = INV ¬ dügmelerine basılarak, Fadl-ı dâir zemânı 3 sâat 51 dakîka olur.
Asr-ı evvel irtifâ’ı 33 derece 51 dakîka oldugu için, pil ile isliyen, tertîbli CASIO
fx-3600 P makinesinde P1 33 ¬ 51 ¬ RUN 14 ¬ 50 ¬ RUN 41 RUN
dügmelerine basınca, asr-ı evvel için H = 3 sâat 51 dakîka bulunur.

NEMÂZ KILMASI TAHRÎMEN MEKRÛH, 
YA’NÎ HARÂM OLAN ZEMÂN
ÜÇDÜR: 
Bu üç vakte, (Kerâhet zemânı) denir. Bu üç vaktde baslanan farzlar sahîh
olmaz. Nâfileler sahîh olursa da, tahrîmen mekrûh olur. Bu üç vaktde baslanan nâfileleri
bozmalı, baska zemânlarda kazâ etmelidir. Bu üç vakt: Günes dogarken, batarken
ve Nısf-ün-nehâr dâiresi üzerinde, [zevâl vaktinde] ya’nî gündüz ortasında ikendir.
Burada, günesin dogması, üst kenârının zâhirî üfuk hattından görünmege baslayıp,
bakamıyacak kadar parlamasına ya’nî (Dühâ vakti)ne kadar olan zemândır. Dühâ
vaktinde günes merkezinin üfk-ı hakîkîden irtifâı bes derecedir. Alt kenârı üfk-ı
mer’îden bir mızrak boyu irtifâındadır. Dühâ vakti, günesin tulû’undan takrîben 40 dakîka
sonradır. Bu iki vakt arasındaki zemân, ya’nî tulû’ ve dühâ vaktleri arasındaki zemân,
(Kerâhet zemânı)dır. Dühâ vakti olunca, iki rek’at (Israk nemâzı) kılmak sünnetdir.
Bu nemâza (Kusluk nemâzı) da denir. Bayram nemâzı da, bu vaktde kılınır. Günesin
batması da, tozsuz, dumansız, berrak bir havada, ziyânın geldigi yerlerin veyâ kendisinin
bakacak kadar sararmaga basladıgı vaktden batıncaya kadar olan zemân demekdir.
Bu vakte (Isfirâr-ı sems) zemânı denir. Israk vaktleri hesâb edilirken, ihtiyât
olarak, Temkin zemânı kadar sonraya alınmıs, isfirâr vaktleri degisdirilmemisdir.
Nemâzı gündüz ortasında kılmak, ilk veyâ son rek’atinin gündüz ortasına rastlaması
demek oldugu, Tahtâvînin (Merâkıl-felâh) hâsiyesinde ve Ibni Âbidînde yazılıdır.
Nemâz vaktleri hesâb edilirken, bir mahaldeki muhtelif yüksekliklerin muhtelif
zâhirî üfuk hatlarına göre olan muhtelif zâhirî irtifâ’lar yerine, o mahallin sâbit
olan ser’î üfkuna göre ser’î irtifâ’ları hesâba katmak lâzım oldugunu yukarıda
– 201 –
bildirmisdik. Buna göre, ser’î zevâl vakti, günesin ön ve arka kenârlarının, tulû’ ve
gurûb mahallerindeki ser’î üfuklardan gâye irtifâ’ında oldukları iki vakt arasındaki
zemân olup, o sehrdeki temkin zemânının iki misli bir zemândır. 1 mayısda, Istanbulda
hakîkî zevâl vaktinde günesin merkezinin hakîkî üfka nazaran gâye irtifâ’ı
49 + 14,92 = 63,92 derecedir. Bu irtifâ’, tulû’ ve gurûb etdigi hakîkî üfuklara
göre aynıdır. Bu irtifâ’ için fadl-ı dâir zemânı, H = 0 dakîkadır. Hakîkî zemâna
göre hakîkî zevâl vakti, her zemân ve her yerde sâat 12 dedir. Tulû’ mahallindeki
ser’î üfka nazaran gâye irtifâ’ına göre ser’î zevâl vaktinin baslaması, 12 den temkin
zemânı evveldir. Gurûb mahallindeki ser’î üfukdan olan gâye irtifâ’ına göre
ser’î zevâl vaktinin bitmesi, hakîkî zevâl vaktinden Temkin zemânı sonradır.
Ya’nî, Istanbul için ser’î zevâl vakti, hakîkî sâat 12 den 10 dakîka evvel baslar. Müsterek
zemâna göre ser’î zevâl zemânının evveli, Ta’dîl-i zemân + 3 dakîka oldugu
için, 11 sâat 51 dakîka, sonu 12 sâat 11 dakîka olur. Günesi görmiyenler için, takvîmlerde
yazılı olan (Zuhr vakti), bu zemân baslar. Aradaki yirmi dakîkalık zemân,
Istanbul için zevâl vakti, ya’nî (Kerâhet vakti) olur. [182. ci sahîfeye ve Hüsâmeddîn
efendinin (Semâil-i serîfe) tercemesine bakınız!]
Hakîkî gurûb ve tulû’ vaktlerinde, günesin (h) irtifâ’ı sıfır oldugundan, 199/3.cü
düstûr: – tan ª æ tan ° = cos H olur. 1 Mayıs günü için cos H = – 0,23, Fadl-ı dâir
derecesi 103,4 ve H = 6 sâat 54 dakîka ve hakîkî gurûb vakti, hakîkî sâat ile 6 sâat
54 dakîka ve mahallî vasatî sâat ile 6 sâat 51 dakîka, müsterek sâat ile 6 sâat 55
dakîka, ser’î gurûb vakti 7 sâat 5 dakîka olur. Hakîkî zemâna göre hakîkî tulû’ vakti
= 12 – H = 5 sâat 6 dakîka, vasatî sâat ile 5 sâat 3 dakîka olur. Ser’î tulû’ vaktini
bulmak için, bundan Istanbul için 10 dakîka Temkin çıkarılır. 4 sâat 53 dakîka,
müsterek sâat ile 4 sâat 57 dakîka olmakdadır. Ezânî zemâna göre zuhr vakti 5 sâat
6 dakîka oldugundan, bundan [veyâ 12 fazlasından] Fadl-ı dâir zemânı çıkarılınca,
gurûbî zemâna göre hakîkî tulû’ vakti ve bundan iki temkin çıkarılınca, ezânî
zemâna göre ser’î tulû’ vakti, 9 sâat 52 dakîka olur. Gurûbî zemâna göre hakîkî
ve ezânî zemâna göre ser’î gurûbların vakti de, gurûbî zemâna göre zevâl vakti
ile Fadl-ı dâir zemânının toplamı, ya’nî 5.06 + 6.54 = 12 olur.
Ziyânın sür’ati sâniyede 300000 km.dir. Erdın semsden mesâfesi vasâtî yüzelli milyon
km. oldugu için, ziyâ günesden Erde 8 dakîka 20 sâniyede geliyor. Günes dogdukdan
8 dakîka 20 sâniye sonra dogdugu görülebilir. Iki nev’ zemân ve iki nev’ vakt
vardır: Birincisi, (Riyâdî) zemân olup, günesin merkezi, zevâl vaktine veyâ hakîkî
gurûb vaktine gelince baslar. Ikincisi, (Mer’î) zemân olup, günesin bu iki vakte geldigi
görülebilince baslar. Mer’î zemân, riyâdî zemândan 8 dakîka 20 sâniye sonra baslamakdadır.
Bir nemâzın hesâb ile bulunan riyâdî vaktine 8 dakîka 20 sâniye ilâve
edince, mer’î vakti olur. Bundan 8 dakîka 20 sâniye çıkarılınca sâatlerin gösterdigi
mer’î vakt olur. Günesin dogmasının ve bütün nemâzların vaktleri ve sâat makinelerinin
12 olmaları, mer’î vaktlerdir. Ya’nî günesin semâda görünen yerine göredir.
Görülüyor ki, sâatler, hesâb ile bulunan riyâdî vaktleri de göstermekdedir.
Günes batarken, yalnız o günün ikindisi kılınır. Imâm-ı Ebû Yûsüfe göre, Cum’a
günü günes tepede iken, nâfile kılmak mekrûh olmaz. Bu kavl za’îfdir. Bu üç vaktde
önceden hâzırlanmıs cenâzenin nemâzı, secde-i tilâvet ve secde-i sehv de câiz degildir.
Hâzırlanması bu vaktlerde biten cenâzenin nemâzını, bu vaktlerde kılmak câiz olur.
Yalnız nâfile kılmak mekrûh olan iki vakt vardır. Sabâh tan yeri agardıkdan, günes
doguncaya kadar, sabâh nemâzının sünnetinden baska nâfile kılınmaz. Ikindiyi
kıldıkdan sonra, aksam nemâzından önce nâfile kılmak mekrûhdur. Cum’a günü
imâm minbere çıkınca ve müezzin ikâmet okurken, diger nemâzlarda imâm nemâzda
iken nâfileye, ya’nî sünnete baslamak mekrûhdur. Yalnız sabâh sünnetine
baslamak mekrûh degildir. Bunu da safdan uzak veyâ direk arkasında kılmalıdır.
Minbere çıkmadan baslanan sünneti temâmlamalı denildi.
Sabâh nemâzını kılarken, günes dogmaga baslarsa, bu nemâz sahîh olmaz.
Ikindiyi kılarken günes batarsa, bu nemâz sahîh olur. Aksamı kıldıkdan sonra, tay-
– 202 –
yâre ile batıya gidince, günesi görse, günes batınca aksamı tekrâr kılar.
Hanefî mezhebinde, yalnız Arafât meydânında ve Müzdelifede hâcıların iki nemâzı
cem’ etmeleri lâzımdır. Hanbelî mezhebinde, seferde, hastalıkda, kadının emzikli
veyâ müstehâza olmasında, abdesti bozan özrlerde, abdest ve teyemmüm için
mesakkat çekenlerde ve a’mâ ve yer altında çalısan gibi, nemâz vaktini anlamakda
âciz olanın ve canından, malından ve nâmûsundan korkanın ve ma’îsetine zarar
gelecek olanın, iki nemâzı cem’ etmeleri câiz olur. Nemâzı kılmak için islerinden
ayrılmaları mümkin olmıyanların, bu nemâzlarını kazâya bırakmaları, hanefî
mezhebinde câiz degildir. Bunların, yalnız böyle günlerde, (Hanbelî mezhebi)ni
taklîd ederek, kılmaları câiz olur. Cem’ ederken, ögleyi ikindiden ve aksamı yatsıdan
önce kılmak, birinci nemâza dururken, cem’ etmegi niyyet etmek, ikisini ard
arda kılmak ve abdestin, guslün ve nemâzın hanbelî mezhebindeki farzlarına ve
müfsidlerine uymak lâzımdır. 271. ci sahîfeye bakınız!
Yüksek bir yerin D inhitât zâviyesini 185. ci sahîfede ta’yîn etmisdik. Bu zâviye:
Y = metre olarak yükseklikdir.
Asagıdaki harfler yerine rakamlar konup, ziyâ te’sîri ile isleyen Privileg hesâb
makinesinin dügmelerine basılarak, her yerde H Fadl-ı dâirin Nısf-ün-nehârdan
i’tibâren sâati bulunur.
....(2)
h irtifâ’ı geceleri ve ª arz ile ° meyli de cenûb yarı kürede (-) olacakdır.
Ezânî imsâk vakti: 12 + Zuhr - H - (1 ÷ 3) = sâat ve isâ vakti: H + Zuhr - 12 =
sâat olur. Her yerde nemâz vaktleri de Casio hesâb makinesi ile su seklde müsterek
sâat olarak bulunur:
... (3)
H = Fadl-ı dâir zâviyesi, S = sâat bası tûl, T = tûl, E = ta’dîl, N = temkin.
H, S, T degerleri derece; E, N degerleri sâat olarak alınacakdır.
H ve N ögleden önce (–), ögleden sonra (+) dır.
Temkin müddeti N, 185. sahîfedeki gibi hesâb edilir veyâ arz derecesi 44 dereceden
asagı ve en yüksek yeri 500 metreden az olan yerler için, asagıdaki dügmeler
ile sâat olarak bulunur. Ya’nî, âletin levhasında, 0 sâat ile dakîka ve sâniye rakamları
görülür.
... (4)
Herhangi bir günde, günesin meyli ve Ta’dîl-i zemân ve arz derecesi 41 olan yerlerde,
Nısf fadla ile Fadl-ı dâir ve nemâz vaktleri, hiçbir hesâba ve düstûra ve hesâb
makinesi kullanmaga lüzûm olmadan, (Rub’-ı dâire) ile kolayca ve sür’at ile anlasılmakdadır.
Rub’-ı dâire ve bunun isti’mâlini bildiren ta’rifesi, Hakîkat Kitâbevi tarafından
i’mâl ve tevzî’ edilmekdedir. Kompütüre [Zekâ makinasına] bos levhası takılıp,
nemâz vaktlerine göre tertîb edilir. Tertîb edilmis levha, kompütürden çıkarılıp,
senelerce saklanabilir. Tertîbli levha, kompütüre takılıp, herhangi bir sehrin arz
ve tûl derecesi, âlete verilirse, o sehrin bir günlük veyâ aylık yâhud senelik bütün nemâz
vaktlerini, bir sâniyede levhasında gösterir. Yâhud, kâgıdda yazılı olarak verir.
Bu kâgıd, telefona baglı (Faks) âleti ile, birkaç sâniyede, o sehre gönderilebilir.
[Mâlikî ve Sâfi’î mezheblerinde, seferde, hastalıkda ve ihtiyârlıkda ögle ile ikindi
ve aksam ile yatsı nemâzları cem’ edilebilir. Ya’nî, ikisinden birisi, digerinin
vaktinde kılınabilir.]
H + S - T = ÷ 15 + 12 - E + N = INV ¬
cos D =
Erdın nısf kutru (metre)
Nısf kutr + Yükseklik
= 6367654
6367654 + Y
veyâ
D~=@ 0,03 x Y ile de, derece olarak bulunur... (1)
h sin - ª sin æ ° sin = ÷ ª cos ÷ ° cos = arc cos ÷ 15 = ¥
0,03 æ Y Ö
+ 1.05 = sin ÷ ª cos ÷ ° cos æ 3,82 = INV ¶
– 203 –
61 — EZÂN VE IKÂMET
(Dürr-ül-muhtâr) kitâbından ve bunun açıklaması olan (Redd-ül-muhtâr)dan
ezân bâbı terceme edilerek ve kısaltılarak asagıda yazıldı:
Ezân, herkese bildirmek demekdir. Belli olan arabca kelimeleri sırası ile okumakdır.
Tercemesini okumak, ezân olmaz. Ma’nâsı anlasılsa da, fârisî ve baska dillerle
okunmaz. Ezân okumak, hicretden önce Mekkede, Mi’râc gecesi basladı. Hicretin
birinci senesinde, nemâz vaktlerini bildirmek için emr olundu. Mahalle mescidinde,
yüksek yerde okuması sünnetdir. Sesini yükseltmesi lâzımdır. Fekat, çok
bagırmak için, kendini zorlamamalıdır. [Görülüyor ki, ezânı kendi mahallesine isitdirecek
kadar, bagırmak lâzımdır. Sesi dahâ yükseltmek câiz degildir. Ho-parlör
kullanmaga lüzûm yokdur. Ho-parlör ile ve hele radyo ile ezân ve ikâmet okumak
bid’atdir. Bid’at ile yapılan ibâdet kabûl olmaz. Günâh olur.] Bes vakt nemâz ve
kazâ nemâzları için ve Cum’a nemâzında hatîbin karsısında, erkeklerin ezân okuması
sünnet-i müekkededir. Kadınların ezân ve ikâmet okuması mekrûhdur. Çünki,
seslerini yükseltmeleri harâmdır. Ezân, baskalarına vakti bildirmek için, yüksekde
okunur. Hâzır olan cemâ’at için veyâ kendi için olan ezân ve ikâmet yerde
okunur. [(Tenvîr-ül-ezhân)da diyor ki, (Ezânı oturarak okumak tahrîmen mekrûhdur.
Ayakda okunması tevâtür ile anlasılmısdır.)] Vitr, bayram, terâvîh ve cenâze
nemâzları için ezân ve ikâmet okunmaz. Ezânı vaktinden evvel okumak sahîh
degildir ve büyük günâhdır. Vakt girmeden önce okunan ezân ve ikâmet, vakt girince
tekrâr okunur. Ezân okunurken, hareke veyâ harf katacak veyâ harfleri uzatacak
seklde tegannî yapmak ve böyle okunan ezânı ve Kur’ân-ı kerîmi dinlemek
câiz degildir.
[(Mir’ât-ül haremeyn) kitâbının Medîne kısmında diyor ki, (Ezân okumak,
hicretin birinci senesinde, Medînede basladı. Bundan önce, nemâz vaktlerinde yalnız
(Essalâtü câmi’a) denirdi. Medînede ilk ezân okuyan, Bilâl-i Habesîdir. Mekkede
ise, Habîb bin Abdürrahmândır. Cum’a nemâzındaki birinci ezân, hazret-i
Osmânın sünnetidir. Önceleri, bu da câmi’ içinde okunurdu. Abdülmelik zemânında
Medîne vâlisi olan Ebbân bin Osmân hazretleri minârede okutdu. Melik Nâsır
bin Mensûr, yediyüz [700] senesinde, Cum’a ezânından önce, minârelerde salâtü-
selâm okutdu. Isrâîl Peygamberleri, sabâh ezânından önce tesbîh okurlardı.
Eshâb-ı kirâmdan Mesleme bin Mahled, Mısrda vâlî iken, ellisekiz [58] senesinde,
hazret-i Mu’âviyenin emri ile ilk minâreyi yapdırıp, müezzin Serhabîl bin
Âmire sabâh ezânından önce salât verdirdi). (Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Ezândan
sonra salât ve selâm okumak, ilk olarak yediyüzseksenbir senesinde, sultân Nâsır
Salâhuddînin emri ile Mısrda basladı). [Cenâze oldugunu bildirmek için, minârelerde
salât okunması mu’teber kitâblarda yazılı degildir. Çirkin bid’atdir. Okutmamalıdır.]
(Mevâhib-i ledünniyye)de diyor ki, (Hicretin birinci senesinde, Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâb-ı kirâma sordu. Kimisi, nemâz vaktlerini
bildirmek için, nasârâ gibi nâkûs, ya’nî çan çalalım dedi. Kimisi, yehûdîler
gibi boru çalınsın dedi. Kimisi de, nemâz vakti ates yakıp yukarı kaldıralım dedi.
Resûlullah, bunları kabûl etmedi. Abdüllah bin Zeyd bin Sa’lebe ve hazret-i
Ömer rü’yâda ezân okumasını görüp söylediler. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve
sellem” bunu begenip, nemâz vaktlerinde böyle ezân okunmasını emr buyurdu).
(Medâric-ünnübüvve) ve (Tahtâvî)de böyle yazıyor ve minârelerde ısık yakmanın,
mecûsîlere benzedigini, bid’at oldugunu bildiriyor. [Buradan, nemâz vaktini bildirmek
için minârede ısık yakmanın büyük günâh oldugu anlasılmakdadır.] (Tebyîn-
ül-hakâık)da ve (Tahtâvî)de diyor ki, (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”,
Bilâl-i Habesîye, (Iki parmagını kulaklarına koy! Böylece, sesin çok çıkar) buyurdu.
Elleri kulaklara koyarsa iyi olur. Böyle yapmak, ezânın sünneti degil ise de, sesin
çogalmasının sünnetidir. Çünki, rü’yâda, melek okurken böyle yapmamısdır.
Ezân okumak için degil, okumagı, sesi artdırmak için sünnet olmusdur. Çünki, se-
– 204 –
sini yükseltir buyurularak, sebeb gösterilmis, hikmeti bildirilmisdir. Parmaklar kulaklara
konmazsa, ezân güzel olur. Konursa, sesi yükseltmesi güzel olur). Görülüyor
ki, parmakları kulaklara koymak, sesi artdırdıgı hâlde, ezânın sünneti degildir.
Fekat, emr edilmis oldugu için, bid’at de degildir. Bugün ba’zı câmi’lerde kullanılan
ho-parlör, sesi yükseltiyor ise de, ezânın sünneti olmadıgı, bid’at oldugu,
ayrıca parmakları kulaklara kaldırmak sünnetinin terk edilmesine sebeb oldugu
anlasılmakdadır. Ho-parlör konan ba’zı câmi’lerde minâre yapılmadıgı görülüyor.
[(Fetâvâ-yı Hindiyye) besinci cild, 322. ci sahîfede diyor ki, (Sesi, mahalleye duyurmak
için, minâre yapmak câizdir. Buna lüzûm yoksa, câiz degildir). Ho-parlörün
câiz olmadıgı buradan da anlasılmakdadır.]
(Ibni Âbidîn)de ve (Ukûd-üd-dürriyye)de diyor ki, (Minârede ve Cum’a hutbesi
okunacagı zemân, birkaç müezzinin birlikde ezân okumalarına (Ezân-ı Cavk)
denir. Sesin çogalması için, bir agızdan okumaları, mütevâris oldugu için, ya’nî asrlardan
beri yapıldıgı için, sünnet-i hasenedir, câizdir. Müslimânların begendigini
Allahü teâlâ da begenir). (Berîka)da, 94. cü sahîfesinde diyor ki, (Müslimânların
güzel demeleri, müctehidlerin güzel demeleridir. Müctehid olmayanların begenip
begenmemelerinin kıymeti yokdur). 302. ci sahîfe sonuna bakınız! Simdi, ba’zı câhillerin
ho-parlör ile ezân okumagı övmelerinin kıymeti olmadıgı buradan açıkça
anlasılmakdadır. Müctehid olmıyanların câiz demeleri ile, yapmaları ile, ibâdetleri
degisdirmek, bid’at olur, büyük günâh olur.]
Ikâmet, ezândan dahâ efdaldir. Ezân ve ikâmet, kıbleye karsı okunur. Okurken
konusulmaz ve selâma cevâb verilmez. Konusursa, her ikisi de tekrâr okunur.
Hangi nemâzlarda ezân ve ikâmet okunur? Bunu üç madde hâlinde bildirelim:
1 — Kırda, bostânda, yalnız veyâ cemâ’at ile kazâ kılarken, erkeklerin ezânı ve
ikâmeti yüksek sesle okumaları sünnetdir. Sesi isiten insanlar, cinnîler, taslar, kıyâmetde
sâhid olacakdır. Birkaç kazâyı bir arada kılan, önce ezân ve ikâmet
okur. Sonraki kazâları kılarken, hepsine ikâmet okur, ezân okumasa da olur.
Kadınlar, vaktinde ve kazâ kılarken ezân ve ikâmet okumaz.
Câmi’de kazâ kılan, ezân ve ikâmeti, kendi isitecegi kadar hafîf okur. Birkaç kisi,
kazâ nemâzını câmi’de cemâ’at ile kılarsa, ezân ve ikâmet okunmaz. Bütün câmi’
halkı, kazâ kılarsa, bu zemân, ezân ve ikâmet okunur. Zâten câmi’de, cemâ’at
ile kazâ kılmak mekrûhdur. Çünki, nemâzı kazâya bırakmak, büyük günâh
olup, bunu herkese bildirmek câiz degildir. Kazâ nemâzını cemâ’at ile kılabilmek
için, imâm ve cemâ’atin aynı günün, aynı nemâzını kazâ etmeleri lâzımdır. Meselâ
pazar gününün ögle nemâzını kazâ edecek kimse, salı gününün ögle nemâzını
kazâ edecek kimseye veyâ o pazar gününün ögle nemâzını edâ eden kimseye
uyamaz.
Evinde kazâ kılan, sâhidleri çogaltmak için, ezân ve ikâmeti, odada isitilecek kadar,
yüksek sesle okur. [Sünneti farz kazâsı niyyeti ile kılan da böyledir.]
2 — Evinde yalnız veyâ cemâ’at ile vakt nemâzı kılan, ezân ve ikâmet okumaz.
Çünki, câmi’de okunan ezân ve ikâmet evlerde de okunmus sayılır. Fekat, okumaları
efdal olur. Müezzinin sesini evden duymak lâzım degildir. Câmi’de ezân
okunmazsa veyâ sartlarına uygun olmazsa, evde yalnız kılan ezân ve ikâmet okur.
Mahalle câmi’inde ve cemâ’ati belli kimseler olan her câmi’de, vakt nemâzı, cemâ’at
ile kılındıkdan sonra, yalnız kılan kimse, ezân ve ikâmet okumaz. Böyle câmi’lerde,
vakt nemâzları, imâm mihrâbda olarak, cemâ’at ile kılındıkdan sonra, tekrâr
cemâ’atler yapılabilir. Imâmlıgı anlatırken buyuruyor ki, sonraki cemâ’atlerde
de, imâm mihrâbda bulunursa, ezân ve ikâmet okunmaz. Imâmları mihrâbda
durmazsa, ezânı ve ikâmeti, cemâ’at duyacak kadar sesle okurlar.
Yollarda bulunan veyâ imâmı ve müezzini bulunmıyan ve cemâ’ati belli kimseler
olmıyan câmi’lerde, çesidli zemânlarda gelenler, bir vaktin nemâzı için, çesid-
– 205 –
li cemâ’atler yaparlar. Her cemâ’at için, ezân ve ikâmet okunur. Böyle câmi’de, yalnız
kılan da, ezân ve ikâmeti kendi isitecegi kadar sesle okur.
3 — Müsâfir olanlar, kendi aralarındaki cemâ’at ile de, yalnız kılarken de,
ezân ve ikâmet okur. Yalnız kılanın yanında, arkadasları kılıyorsa, ezânı terk
edebilir. Seferî olan kimse, bir evde yalnız kılarken de, ezân ve ikâmet okur.
Çünki, câmi’de okunan, onun nemâzı için sayılmaz. Seferî olanlardan ba’zısı, evde
ezân okursa, sonra kılanlar okumaz. Yola en az üç kisi çıkmalı ve biri emîrleri
olmalıdır.
Akllı çocugun, a’mânın, veled-i zinânın, vaktleri ve ezân okumasını bilen câhil
köylünün ezân okuması, kerâhatsiz câizdir. Cünüb kimsenin ezân ve ikâmet okuması
ve abdestsiz ikâmet okumak ve kadının, fâsıkın, serhosun, aklsız çocugun ezân
okumaları ve oturarak ezân okumak tahrîmen mekrûhdur. Bunların ezânları tekrâr
okunur. Ezânın sahîh olması için, müezzin, müslimân ve akllı olmalı ve nemâz
vaktlerini bilmeli ve sözüne inanılan âdil bir kimse olmalıdır. [Takvîmlerin de böyle
bir müslimân tarafından hâzırlandıgını bilmek veyâ sahîh olduklarına böyle bir
müslimânın sâhid olması lâzımdır. Yüzlerce senedir sâlih müslimânların hâzırladıkları
ve bütün müslimânların tâbi’ oldukları takvîmlerdeki vaktleri degisdirmemelidir.]
Nemâzın sahîh olması için, vaktinde kıldıgını iyi bilmek sartdır. Fâsık kimsenin
[ya’nî içki içen, kumar oynayan, yabancı kadınlara bakan, zevcesini, kızını
açık gezdirenin] ezânı sahîh olmaması, ibâdetlerde bunun sözü kabûl edilmedigi
içindir.
[Görülüyor ki, radyo [Mizyâ’] ile ve minârede ho-parlör [Mükebbirüssavt] ile
ezân okumak ve vaktinden evvel okumak ve bunları, ezân olarak dinlemek câiz olmaz.
Bunlar, hem kabûl olmaz, hem de günâh olur. Bunları sartlarına uygun olarak
tekrâr okumak lâzımdır. Kim oldugu bilinmiyen ve görülmiyen kimsenin sesi
sebebi ile, elektrigin hâsıl etdigi sesler ve plâk ile hâsıl edilen sesler, her bakımdan
ezân degildir. Bundan baska, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (Ibâdetleri,
bizim gibi yapmıyanlar, bizden degildir) buyurdu. Ezânı, sâlih bir müslimânın,
yüksek bir yere çıkarak, Onun okutdugu gibi okuması lâzımdır. Hele, ögle
ezânı vaktinden evvel okununca, öglenin ilk sünneti kerâhet vaktinde kılınmıs
oluyor. Küçük günâha devâm, büyük günâh olmakdadır.]
Sünnete uygun olarak okunan ezânı duyan kimse, cünüb olsa da, câmi’ hâricinde
Kur’ân-ı kerîm okuyor ise de, isitdigini yavasça söylemesi sünnetdir. Baska birsey
söylemez. Selâma cevâb vermez. Bir is yapmaz. Ezânı isiten erkeklerin isini bırakıp,
cemâ’ate gitmesi vâcibdir. Evinde ehli ile de cemâ’at yapabilir. Fekat, [câmi’de
sâlih imâm varsa] câmi’e gitmek efdaldir.
[(Cevhere)de diyor ki, (Fârisî dil ile okunan ezânın sahîh olmadıgı (Kerhî)
serhinde yazılıdır. Zâhir ve en dogru söz de budur). (Merâkıl-felâh)da diyor ki,
(Ezân oldugu anlasılsa da, arabcadan baska dil ile ezân okumak câiz degildir)].
Hutbe dinlerken, avret yeri açık iken, yemekde, din dersi okumakda iken ve câmi’
içinde Kur’ân-ı kerîm okurken ezân tekrâr edilmez. Fekat, ezân sünnete uygun
okunmıyorsa, meselâ ba’zı kelimeleri degisdirilmis, terceme edilmis ise ve ba’zı
yerinde tegannî ederek okuyorsa [veyâ ezân sesi, ho-parlör denilen âletden geliyorsa]
bunu isiten, hiçbir parçasını tekrâr etmez. Fekat, bunları da hurmet ile dinlemek
725.ci sahîfemizde yazılıdır.
[(Berîka)da binotuzbirinci ve binaltmısikinci sahîfelerinde diyor ki, (Nemâz vaktlerini
bilmiyen ve tegannî, elhân ederek, ya’nî mûsikî perdelerine uyarak okuyan
kimse, ezân okumaga ehl degildir. Bunu müezzin yapmak câiz degildir, büyük günâhdır.
Kur’ân-ı kerîmi, zikri, düâyı elhân ile okumanın sözbirligi ile harâm oldugu
(Bezzâziyye)de yazılıdır. Ezân okumak da ve vaktinden evvel okumak da böyledir.
Ezân okurken, yalnız iki (Hayye alâ...) da tegannî etmege izn verilmisdir.
Kur’ân-ı kerîm okumakda tegannîye izn verilmesi, Allahü teâlâdan korkarak
– 206 –
okuyunuz demekdir. Bu da, tecvîd ilmine uyarak okumakla olur. Yoksa, harfleri,
kelimeleri degisdirerek ma’nâyı, nazmı bozarak tegannî etmek sözbirligi ile harâmdır.
Kur’ân-ı kerîmi ve ezânı tercî’ ile okumak, hadîs-i serîf ile men’ edildi. Tercî’,
sesi yükseltip alçaltarak okumakdır. Böyle okunanı dinlemek de harâmdır].
Vaktinden önce tegannî ile okunan ve arabî olmıyan ve cünübün, kadının okudugu
ezânı duyan da söylemez. Bir ezânı isitip söyliyen kimse, baska yerde okunan
ezânları duyunca artık söylemez. (Hayye alâ)ları duyunca bunları söylemeyip
(Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) der. Ezândan sonra, salevât getirilir. Sonra ezân
düâsı okunur. Ezân düâsı (Islâm Ahlâkı) kitâbında yazılıdır. Ikinci (Eshedü enne
Muhammeden resûlullah) söyleyince, iki bas parmagın tırnaklarını öpdükden
sonra, iki göz üzerine sürmek müstehabdır. Bunu bildiren hadîs-i serîf, (Merâkılfelâh)
ın Tahtâvî hâsiyesinde yazılı ise de, (Ibni Âbidîn) “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”
bu hadîsin za’îf oldugunu bildirdigi gibi, (Hazînet-ül-meârif) 99. cu sahîfede
de yazılıdır. Ikâmetde böyle yapılmaz. Ikâmeti isitenin tekrâr etmesi sünnet degil,
müstehabdır. Ikâmet okunurken câmi’e giren kimse, oturur, ayakda beklemez.
Müezzin efendi, (hayye-alelfelâh) derken, herkesle berâber kalkar.
Ibni Âbidîn nemâzın sünnetlerinde buyuruyor ki, imâmın nemâza dururken ve
rüknden rükne geçerken ve selâm verirken, cemâ’at isitecek kadar, sesini yükseltmesi
sünnetdir. Dahâ fazla yükseltmesi mekrûhdur. Imâm, nemâza baslamak
için, tekbîr getirmeli, cemâ’ate duyurmagı düsünmemelidir. Aksi takdîrde nemâzı
sahîh olmaz. Cemâ’atin hepsi, imâmı isitmedigi zemân, müezzinin de herkese
duyuracak kadar, sesini yükseltmesi müstehab olur. Müezzin de nemâza baslamagı
düsünmeyip, yalnız cemâ’ate duyurmak için bagırırsa, nemâzı sahîh olmadıgı
gibi, imâmı duymayıp, yalnız bu müezzinin sesi ile nemâza duranların nemâzı
da sahîh olmaz. Çünki, nemâzı kılmıyan birine uymus olurlar. Cemâ’ate duyuracak
kadardan dahâ yüksek bagırmak, müezzin için de, mekrûhdur. Dört mezheb
âlimleri sözbirligi ile bildiriyor ki, cemâ’atin hepsi, imâmın sesini duyarken, müezzinin
de tekbîr getirmesi, mekrûhdur ve çirkin bid’atdir. Hattâ (Bahr-ül-fetâvâ)da
ve (Feth-ul-kadîr)de ve (Miftâh-ul-Cennet ilm-i hâli) kenârındaki (Üstüvânî) risâlesinin
sonuna dogru diyor ki, (Küçük mescidlerde, imâmın tekbîri isitilirken,
müezzin yüksek sesle tekbîr getirirse, nemâzı bozulur.)
[Sesi lüzûmundan fazla yükseltmek günâh oldugu gibi, ho-parlörden çıkan,
imâmın ve müezzinin sesi degildir. Bunların sesi elektrik ve miknâtis hâline dönüyor.
Bu elektrik ve miknâtisin hâsıl etdigi ses duyuluyor. Aynı nemâzı kılan kimsenin
sesine uymak sartdır. Aynı nemâzı kılmıyan baska bir kimseden ve bir âletden
çıkan sese uyanların nemâzları sahîh olmaz. (Redd-ül-muhtâr) kitâbı, birinci
cild, besyüzonyedinci sahîfede (Hâfızın sesi, daglarda, çöllerde, ormanlarda ve
baska herhangi bir vâsıta ile etrâfa saçılırsa, bu ikinci sesler, Kur’ân-ı kerîm okumak
olmaz. Bunlardan isitilen secde âyeti için, secde etmek lâzım gelmez) buyuruyor.
Bunların insan okuması olmadıkları, insan okumasına benzedikleri (Halebî-
yi kebîr)de de yazılıdır. Din mütehassıslarının bu açık yazıları, radyo ile, ho-parlör
ile Kur’ân-ı kerîm ve ezân okumanın ve dinlemenin ve bunlarla nemâz kılmanın
yanlıs oldugunu göstermekdedir. Ho-parlör ve radyo ile ezân ve Kur’ân-ı kerîm
okumanın câiz olmadıgı, Elmalılı Muhammed Hamdi efendi tefsîrinin üçüncü
cild, [2361]. ci sahîfesinde uzun yazılıdır. Hele baska binâda olan imâma ho-parlörle
uyarak kılınan nemâz sahîh olmadıgı gibi, çirkin bid’at olur. Büyük günâh olur.
Yetmisinci maddenin 3. cü sahîfesine ve elliikinci maddeye bakınız!
Mi’nârelere konulan ho-parlör, ba’zıları için bir tenbellik vâsıtası olmus, ezânı
karanlık odalarda oturarak ve sünnete uymıyarak okumalarına sebeb olmusdur.
(Fetâvâ-yı Hindiyye)de diyor ki, (Ezânı vaktinden evvel okumak, câmi’ içinde okumak,
oturarak okumak ve sesini tâkatından fazla yükseltmek ve kıbleye karsı
okumamak ve tegannî yaparak okumak mekrûhdur. Ikâmet okunurken gelen, otu-
– 207 –
rur. Sonra, müezzin Hayye-alelfelâh derken, herkesle kalkar). Ibni Âbidîn nemâzı
anlatmaga baslarken diyor ki, (Vaktinde okunan ezân, islâm ezânı olur. Vaktsiz
okunan ezân, konusmak olur. Din ile alay etmek olur). Asrlarca, göklere dogru
uzanan, ma’nevî süslerimiz minâreler de, bu kötü bid’at yüzünden, birer ho-parlör
diregi hâline getirilmekdedir. Islâm âlimleri fennin bulduklarını hep iyi karsılamısdır.
Radyo, televizyon ve ho-parlörle, her yerde fâideli yayınlar yapılması da
sevâbdır. Fekat, ibâdetleri ho-parlörün tırmalayıcı sesi ile yapmak câiz degildir. Hoparlörleri
câmi’lere koymak, lüzûmsuz bir isrâfdır. Îmânlı kalblere ilâhî te’sîrler
yapan sâlih mü’minlerin sesleri yerine, âdetâ kilise çanı gibi zırlayan bu âlet yok
iken, minârelerde okunan ezânlar ve câmi’lerdeki tekbîr sesleri, ecnebîleri bile vecde
getiriyordu. Her mahallede okunan ezânları isiterek câmi’leri dolduran cemâ’at,
Eshâb-ı kirâm zemânında oldugu gibi, nemâzlarını husû’ ile kılıyorlardı. Ezânın
mü’minleri heyecâna getiren ilâhî te’sîri, ho-parlörlerin metalik sesleri, ogultuları
ile gayb olmakdadır.] [Muhammed Hayât-i Sindînin (Gâyetüt-tahkîk) kitâbındaki
6.cı risâle (Hâd-id-dâllîn)dir. Bu risâlede diyor ki, imâm-ı Ebû Nu’aym Isfehânî
(Hilyetül-Evliyâ) kitâbı, üçüncü cildinde, Abdüllah ibni Abbâs diyor ki, Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Iblîs yer yüzüne indirilince, Allahü
teâlâya sordu: Âdem aleyhisselâm indirilince, kullarına Cennet, se’âdet yolunu
göstermek için, ona kitâb ve Peygamberler verdin. Ona verecegin kitâb ve Peygamberler
nelerdir? Allahü teâlâ: Melekler ve meshûr Peygamberler ve dört
meshûr kitâbdır, buyurdu. Kullarını azdırmak için, bana hangi kitâbları ve Peygamberleri
vereceksin, dedi. Senin kitâbın, nefsi azdıran si’rler ve mûsikîdir. Peygamberlerin,
kâhinler, falcılar, büyücülerdir ve aklı gideren, kalbleri karartan gıdaların
da, Besmelesiz yinilen, içilen seyler ve serhos eden içkilerdir. Nasîhatların, yalan,
evin, spor sahaları ve hamamlar ve tuzakların, çıplak gezen kızlar, mescidlerin,
fısk meclisleridir. Müezzinlerin, mizmârlar [çalgılar]dır, buyurdu.) Ya’nî Cehennem
yolunu gösteren müezzinlerin, çalgılardır. Allahü teâlânın ve Peygamberimizin,
(seytânın müezzini, ezânı) dedigi radyoları, ho-parlörleri ibâdetlerde
kullanmanın büyük günâh oldugu, buradan da anlasılmakdadır.]
Sünnete uygun olarak okunan ezân ile alay eden, begenmiyen, söz ile, hareket
ile, hakâret eden kâfir [Allahın düsmanı] olur. Müezzin ile alay eden kâfir olmaz.
Imâm olmak, müezzinlik yapmakdan ve ikâmet okumak, ezân okumakdan efdaldir.
(Se’âdet-i Ebediyye) kitâbı hakkında si’r:
Ey kalbi islâm ile yanan, sevdigim, gençler!
Bütün islâmiyyetden, size nümûnedir bu!
Ilm ile ma’rifetdir, hep içindekiler,
Hakîkaten bulunmaz essiz hazînedir bu!
En büyük âlimlerin, en büyük velîlerin,
En meshûr sîmaların, en ulvî gönüllerin.
Âleme ısık tutan, hayât sunan ellerin,
Kalem ve kalblerinden, sızan bir katredir bu!
Resûlullahın yolu, hakîkî müslimânlık,
Ve her iki cihânda, aranılan sultânlık.
Sulhda her an çalısan, harblerde kahramanlık,
Gösteren ceddimizden, bize emânetdir bu!
Her kelimesi huccet, ilmdir her cümlesi,
Dinle budur hakîkî, islâmiyyetin sesi.
Kalbden pasları siler ve artdırır hevesi,
Iste baslı basına, bir islâmiyyetdir bu!
– 208 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...