GÜNEŞİN DOĞUŞU BATIŞINDAN DAHA GÖRKEMLİ OLUR
Güneşin doğuşu her zaman muhteşem olur; her ne kadar insanların çoğu güneş doğarken karanlıkları yaşam biçimine dönüştürmek istercesine yorganın altına saklansalar da. Güneş doğarken kendilerini uykuya mahkum edenler, elbette güneşin batışının güzelliği ile yetinmek zorunda kalacaklardır. Güneş doğarken ufuk çizgileri iyice belirgin hale gelir, netleşir. Sanki varlık-yokluk sınırının açığa çıkması gibi bir şey bu.
Güneş, her sabah yeni bir güneş olarak doğar. Önce yıldızlar, belki de güneşe saygılarından bir bir gözden uzaklaşmaya başlarlar. Ay sessizce bir kenara çekilir. Güneş, doğarken kamaştırır gözleri; ısıtmasa bile aydınlatır her yeri; eritir karanlıkları, arıtır ruhları. Yüce Yaratıcı Şems (Güneş) suresinde şöyle buyurur: “Güneşi ve onun aydınlık veren parlaklığını düşün, ve güneşin ışığını yansıtan ayı! Dünyayı gün ışığına çıkaran gündüzü düşün; ve onu karanlığa boğan geceyi. Gökyüzünü ve onun harika yapısını düşün ve yeryüzünü, onun genişliğini.
İnsan benliğini düşün; ve onun nasıl amacına uygun şekillendirildiğini. Ve nasıl ahlaki zaaflarla olduğu kadar sorumluluk bilinciyle de donatıldığını düşün! Her kim (benliğini) arındırırsa, kesinlikle mutluluğa erişecektir; onu (karanlığa) gömen ise hüsrandadır.” (Şems, 91/1-10) Bu sureyi anlayabilmek için, gerçekten de güneşin doğuşunu izlemek gerekiyor. Güneşin ilk ışıkları ile birlikte,