03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN...54 — RÛHLARIN HÂZIR OLMASI HAKKINDA MEKTÛB

54 — RÛHLARIN HÂZIR OLMASI HAKKINDA
MEKTÛB
Bu mektûb, seyyid Abdülhakîm efendi “rahmetullahi aleyh” tarafından yazılmış
olup, Evliyâ rûhlarının, her yerde yardıma geldiklerini bildirmekdedir.
İki cihân kardeşim Alî beğefendi!
Son mektûbunuzu aldım. İstibşâr etdim. Hayrlı düâlarıma selâmlarımı terdif etdim.
Mektûbunuzun sonunda, pek edeble birşey soruyorsunuz.
Süâl: (Halebî) kitâbının tercemesi olan (Baba dağı)nda ve (Birgivî vasıyyetnâmesi)
nde [ve (Bezzâziyye) fetvâsında] (Bir kimse, Evliyânın rûhları, burada hâzırdır,
dese kâfir olur) diyor. Hâlbuki, tesavvufcular arasında, (Pîrimizin rûhu hâzırdır,
nâzırdır) sözü de meşhûrdur. Bu iki sözün arasını bulmak nasıl olur?
Cevâb: Efendim! Bu iki kitâbın dediği doğrudur. İki kitâb da kıymetlidir. Kâdî-
zâde Ahmed Efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Birgivî vasıyyetnâmesi) şerhinde,
(Ervâh-ı meşâyıh hâzırdır, bilirler dese kâfir olur dediler) sözünü açıklarken,
(Zîrâ, rûhların hâzır olması gaybdır. Gaybe hükm etdiği için kâfir olur) diyor. Görülüyor
ki, küfre sebeb olan şey, rûhların hâzır olacağına inanmak değil, rûhların
hâzır olduğunu söylemekdir. Ya’nî rûhların hâzır olduklarını bilmediği hâlde,
hâzırdır diyerek, gaybden haber verdiği için kâfir olmakdadır. Allahü teâlâ hâzırdır
ve nâzırdır. Böyle olduğunu bildirmek için, Allahü teâlâ, her zemânda ve her
yerde hâzır ve nâzırdır derler. Hâlbuki, Allahü teâlâ, zemânlı değildir ve mekânlı
değildir. O hâlde, bu söz, görünüş üzere kalmaz, mecâz olur. Ya’nî zemânsız ve
mekânsız, ya’nî hiçbir yerde olmıyarak, hâzırdır [ya’nî bulunur] ve nâzırdır [ya’nî
görür] demekdir. Böyle olmazsa, Allahü teâlâyı zemânlı ve mekânlı bilmek olur.
Allahü teâlâ, hayy, alîm, kadîr ve mütekellim olarak ve sonsuz zemânlarda, hep
hâzır ve nâzırdır. Hayât, ilm, kudret ve kelâm sıfatları zemânsız ve mekânsız olduğu
gibi, hâzır ve nâzır olması da, zemân ile ve mekân ile değildir. Allahü teâlânın
sıfatlarının hepsi böyledir. Böylece, hiçbirşey, Onun gibi değildir. Allahü teâlânın
sıfatları, hep vardır. Önleri ve sonları, yokluk değildir. Meselâ, hâzırdır ve
bu hâzır olmakdan önce, gâib değil idi. Bundan sonra, bir hayâtsızlık, ya’nî ölüm,
câhillik olmıyacağı gibi, gâib olmak da, olmaz. Çünki sıfatları da, kendi gibi ezelî
ve ebedîdir. Ya’nî, hep vardır. Hiçbir kimsenin sıfatları, Onun sıfatlarına benzemez.
Melekler ve Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ve Evliyânın rûhları ve sâlih
mü’minlerin rûhları, her kim nerede ve ne zemânda ve her ne hâlde çağırırsa, orada
bulunur, yardım ederler. Hızır aleyhisselâmın, sıkıntıda olanların imdâdına
yetişmesi böyledir. Fahr-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem”, ümmetinin her birine,
hele ölüm zemânında, imdâda yetişmesi de böyledir. Azrâîl aleyhisselâm, rûh
[cân] almak için her ânda, her yere gelmesi de, böyledir. Her Mürşid-i kâmilin, talebesine
yetişmesi de böyledir ki, bunlar zemânlı ve mekânlıdır. Ezelî ve ebedî olarak
değildir. Devâmlı da değildir. Hâzır olmalarından önce, yok idiler. Bir zemân
sonra da, oradan tekrâr yok olurlar. Allahü teâlânın hâzır olması ile, rûhların hâzır
olması arasında çok fark vardır. Allahü teâlânın hâzır olması gibi, kimse hâzır
değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi de böyledir. Ne bir melek, ne bir nebî
ve ne de resûl ve velî ve sâlih, cenâb-ı Hakkın hiçbir sıfatına ortak değildir.
Evliyâlık ilminin derecelerine yükselmemiş olana, büyüklerin rûhları, her nerede
ve her ne zemân çağrılırsa, imdâda yetişir diye öğretilirdi. Rûh, orada hâzır
olmadan önce, yok idi. Bir zemân sonra, orada yine bulunmaz. Cenâb-ı Hak,
rûhların hâzır olduğu gibi hâzır olmaz. Çünki, böyle hâzır olmak, zemânlı ve mekânlıdır.
Rûhlar da, Allahü teâlânın hâzır olduğu gibi hâzır olamaz. Çünki, cenâb-ı
Hakkın hâzır olması, zemânlı ve mekânlı değildir, ezelîdir, ebedîdir.
– 743 –
(Birgivî vasıyyetnâmesi) ve benzeri kıymetli kitâblar demek istiyor ki:
Bir kimse eger, benim üstâdım, dâimî ve ezelî ve ebedî olarak hâzır ve nâzırdır
dese, kâfir olur. Fekat, bunlar diyor ki, Allahü teâlâ, benim üstâdımın rûhuna öyle
bir kuvvet vermisdir ki, her nerede ve ne zemânda çagırır isem, imdâdıma hâzır
olur.
Görülüyor ki, Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem”, yeryüzünün her tarafında,
o zemândan bugüne kadar, ümmetinden herhangi biri ve hele, kesf, sühûd
sâhibleri çagırınca, imdâdlarına yetisir. Hızır aleyhisselâmın rûhu, çagıranlardan
ba’zılarının imdâdlarına geliyor. Melekler, rûh [can] almak için, bir ânda, istedigi
zemânda ve yerde bulunuyor. Sâziliyye yolunun reîsi, Ebül-Hasen Alî Sâzilînin
“kuddise sirruh” (Her ân ve zemân, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”
mubârek yüzü, gözümün önündedir) buyurdugu, (Mîzân-ı kübrâ)da yazılıdır.
[Evliyânın rûhları çagrılınca, isiteceklerini ve çagrılan yerde hâzır olacaklarını,
Allahü teâlâ, birinci kısmın kırkaltıncı maddesi sonunda yazılı hadîs-i kudsîde açıkca
bildirmekdedir.]
Kitâbların yazdıgı dogrudur. Fekat, tesavvufcuların sözü, baskadır. Ya’nî, Evliyânın
rûhları, Allahü teâlâ gibi hâzırdır demek küfrdür. Allahü teâlânın âlim, kâdir
ve mütekellim ve hâzır olması gibi, hiç kimse, âlim, kâdir ve mütekellim ve hâzır
degildir. Allahü teâlânın ilmi ve hayâtı ve kudreti ve kelâmı ve hâzır olması ve
baska bütün sıfatları, Allahü teâlâya yakısan bir hayât, ilm ve kelâm ve kudret ve
huzûrdur. Mahlûkların hayâtı, ilmi ve kudreti ve kelâmı ise, kendileri gibi, sonradan
olma ve zemânlı ve mekânlı ve çabuk geçip biten ve çesidli seylere baglıdır.
Bununla berâber, Peygamberler “aleyhimüsselâm” ve Evliyâ “aleyhimürrıdvân”
ve âlimler “aleyhimürrahme” ve bütün mü’minler “esle ha-hümüllah” âlimdir, haydır,
kâdirdir, hâzırdır ve mevcûddur denir. Bunlar, Allahü teâlânın âlim, hay, kâdir,
hâzır ve mevcûd olması gibi demek degildir. Allahü teâlânın hâzır olması ile
Evliyânın rûhlarının hâzır olması arasında, çok fark vardır. O kitâbların yazıldıgı
zemânda, câhil tarîkatcılar, böyle sözler söylüyordu. Kendilerini tesavvuf adamı
göstermek için, pîrimiz hâzır ve nâzırdır diyorlardı. Din âlimleri, fıkh kitâblarını
yazanlar, bu büyük günâhın yayılmaması için, böylece yazarak önlemislerdir.
Bununla berâber, bunlardan dahâ büyük olan din imâmlarımız, bu isi dahâ umûmî,
dahâ etrâflı ve geregi gibi anlatmısdır. Allahü teâlânın sıfatlarına, kimse serîk
degildir. Bunların hepsi (Lâ ilâhe illallah) kelimesinin içine girmekdedir. Ya’nî, ilâh
olmaga, ibâdet olunmaga hakkı olan kimse yokdur. Ancak, hiçbir sıfatında serîki
bulunmıyan Allahü teâlâ vardır. Bu ma’nâ iyi ve derin düsünülürse, is kökünden
çözülmüs olur.
Efendim! Bu cevâbı böyle uzun ve açık yazdım. Çünki, bu mes’ele, çok kimseleri
sübheye düsürmüsdür. Tesavvuf büyüklerinin âlim olması lâzımdır ki, böyle
sübheleri herkesin anlıyabilecegi seklde çözebilsin. Son zemânlarda, tekkeler câhillerin
eline düsdü. Dinden, îmândan haberi olmıyanlara seyh denildi. Din düsmanları
da, bu seyhlerin sözlerini, oyunlarını ele alarak, dîne hurâfeler karısmısdır,
islâm dîni bozulmusdur dedi. Hâlbuki tarîkatcıların sözlerini, islerini, din
sanmak, bunları tesavvuf büyükleri ile karısdırmak, çok yanlısdır. Dîni bilmemek,
anlamamakdır. Dinde söz sâhibi olmak için, Ehl-i sünnet âlimlerini tanımak, o büyüklerin
kitâblarını okuyup, iyi anlıyabilmek ve bildigini yapmak lâzımdır. Böyle
bir âlim bulunmazsa, din düsmanları, meydânı bos bulup, din adamı sekline girer.
Va’zları ile, kitâbları ile, genclerin îmânını çalmaga saldırarak, milleti, memleketi
felâkete götürür.
Gel aldanma bu dünyâya, sonu virân olur, birgün,
senin bu sürdügün demler, elbet yalan olur, birgün.
– 744 –
55 — IKINCI CILD, 38. ci MEKTÛB
Bu mektûb, hâcı Muhammed Yûsüf Kesmîrî için yazılmısdır. Allah adamlarının
gönlünde zerre kadar dünyâ düsüncesi olmadıgı bildirilmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdigi kullarına selâm olsun! Kalbinde zerre
kadar dünyâ sevgisi olan veyâ kalbinde dünyâ ile zerre kadar ilgisi bulunan yâhud
kalbine zerre kadar dünyâ düsüncesi gelen kimseye Allahü teâlâyı tanımak nasîb
olmaz. Böyle seçilmis bir kimsenin zâhiri [ya’nî duygu organları ve düsünceleri],
bâtınından [ya’nî kalbinden ve rûhundan] çok uzak ve ayrıdır. Âhıretden dünyâya
gelmis, baskalarına fâideli olmak için, insanlar arasına karısmısdır. Bunun dünyâ
islerinden konusması ve dünyâ islerinin sebeblerine yapısması kötü degildir. Hattâ
çok iyidir. Böylece, kul haklarını yerine getirmekde ve insanlara fâideli olmakda
ve onlardan fâidelenmekdedir. Böyle kimsenin bâtını, zâhirinden dahâ iyidir.
Arpa satanlar pazarında bugday satan kimse gibidir. Herkes onu, kendileri gibi bugday
pazarında arpa satıcısı gibi sanırlar. Onun zâhirini de, bâtınından dahâ iyi bilirler.
Zâhirde Allah adamı görünüyor, gönlü dünyâ iledir derler. A’râf sûresinin
seksendokuzuncu âyetinde meâlen, (Ey Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında
sen hak olanı hükm et. Sen hükm edenlerin hayrlısısın!) buyruldu. Dogru yolda bulunanlara
ve Muhammed Mustafânın “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” izinde
olanlara selâm ederim.
56 — IKINCI CILD, 28. ci MEKTÛB
Bu mektûb, mevlânâ Sâdık Kesmîrîye yazılmıs olup, rûhların cism sekline girebilecegi
ve tenâsüh olmadıgı bildirilmekdedir:
Cenâb-ı Hakka hamd ve Resûlüne salât ve sizlere düâ ederim. Kıymetli mektûbunuzu
aldık. Güzel hâllerinizi anlayınca, sevindik. Allahü teâlâyı, aklın, ilmin,
kesflerin, bulusların dısında, ötelerin ötesinde anlıyorum. Öyle anlasıldı ki, sıfatlarının
Onunla olduguna inanamıyorum. Onu herseyden, her varlıkdan uzak anlıyorum
diyorsunuz. Buna çok sevindim.
Süâl: (Resehât) kitâbında, Bâbâ Âbrizin (Allahü teâlâ, dünyâda hiç insan yok
iken, Âdem aleyhisselâmın çamurunun yogurulmasını irâde etdigi vakt, ben de çamura
su döküyordum) dedigini yazıyor. Bu sözü ile, ne demek istiyor, diyorsunuz.
Cevâb: Âdem aleyhisselâmın çamurunu melekler yogurmus idi. Bu vazîfe, meleklere
verildigi gibi, Bâbâ Âbrizin rûhuna da, su dökmek vazîfesi verilmis oldugu
anlasılıyor. Kendi bedeni, dünyâya gelince, hattâ kendisi kemâle gelince, rûhunun
bu vazîfeyi yapmıs oldugu, kendisine bildirilmis oluyor. Allahü teâlânın,
rûhlara, bedene gelmeden önce veyâ bedenden ayrıldıkdan sonra, cism sekline girip,
canlıların yapdıgı isleri yapabilmeleri kudretini vermesi câizdir.
Din büyüklerinden birkaçı dünyâya gelmeden asrlarca önce, mühim büyük isler
yapmıs olduklarını haber vermisdir ki, bunlar da, böyle olmusdur. Ya’nî, bu isleri
rûhları, bedensiz olarak yapmıs, kendilerine dünyâya geldikden sonra, bildirilmisdir.
Rûhların, cism sekli alarak is görmelerini, ba’zı kimseler, tenâsüh sanmısdır. Hâsâ
ve kellâ, hiç tenâsüh degildir. Ya’nî rûhlar, baska bir bedene girmemisdir. Bu
hâl birçok câhillerin ayaklarının kaymasına sebeb olmusdur. Bunun üzerine yazacak
sey çokdur. Kalbime sasılacak bilgiler gelmekdedir. Nasîb olursa yazarım. Simdi,
yazacak vaktim yok. Insâallah yazmak nasîb olur.
Selâm ve düâ ederim.
Derdimi duyurdum, hepsini anlatamam, zîrâ,
korkdum ki, incinirsin, yoksa sözüm çok sana!
– 745 –
57 — IKINCI CILD, 62. ci MEKTÛB
Bu mektûb, hân-ı hânân Abdürrahîm hâna “rahmetullahi teâlâ aleyh” yazılmısdır.
Insan medenî olmak için yaratılmısdır. Insan medenî olmak için ve yasamak
için, baska insanlara muhtâcdır. Insanın üstünlügü, bu ihtiyâcındandır. Buna benzer
seyleri de bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdigi, sevdigi kullarına selâm olsun!
Görünen ve görünmiyen iyiliklere kavusmanızı Allahü teâlâdan düâ ederim.
Çünki, sizin iyi ve üstün olmanız, birçok müslimânın iyi ve rahât olmasıdır. Bunun
için sizin iyiliginize düâ etmek, birçok müslimânın iyi olmalarına düâ etmek demekdir.
Allahü teâlâ, Peygamberlerin efendisi hurmetine “aleyhi ve aleyhim ve alâ
Âl-i küllin minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ”, sizi, size lâyık olmıyan
herseyden korusun! Sizin, Resûlullahın vârisleri olan büyük âlimlere “kaddesallahü
teâlâ esrârehüm” karsı sevginizin, baglılıgınızın ve ihlâsınızın tam ve olgun
oldugunu bildigim için su yazılarımla basınızı agrıtıyorum. Kıymetli efendim!
Bu yüksek yolun yolcuları, bu memleketde [ya’nî Hindistânda] garîb oldular,
azaldılar. Simdiki tarîkatcıların yoluna bid’atler karısdıgı için ve bu yolu bozdukları
için, Resûlullahın sünnetine sarılmıs olan büyükleri bu millet tanımaz oldu.
Bu bilgisizlikden dolayı, bu yolun yolcularının çogu da, kısa görüslü oldukları
için, bu yüksek yola da bid’atler karısdırdılar. Milletin kalblerini bu bid’atler sebebi
ile kazanmaga çalısdılar. Böyle yapmakla, islâm dînini olgunlasdırdıklarını
sandılar. Hâsâ öyle degildir! Bunlar, bu yüksek yolu yıkmaga, elden kaçırmaga ugrasıyorlar.
Bu yolun büyüklerinin nasıl olduklarını anlıyamamıslar. Allahü teâlâ,
bunları dogru yola kavusdursun! Simdi, büyük âlimlerden bu memleketde pek
az kalmısdır. Bu yolda olanların ve bu yolu sevenlerin, bu yolun büyüklerinin hakîkî
kitâblarına ve bu yolun hakîkî talebesine yardım etmeleri, imdâdlarına kosmaları
lâzımdır. Çünki insan, medenî yasamak için yaratılmısdır. Medenî yasayabilmesi
için, baskalarına muhtâcdır. Allahü teâlâ, Enfâl sûresinin altmısdördüncü
âyetinde meâlen, (Ey Peygamberim! Allahü teâlâ ve senin yolunda olan
mü’minler, sana kâfîdirler!) buyurdu. Mü’minlerin, insanların en iyisinin islerine
kifâyet edecegini, yardımcı olacaklarını bildirdi. Baskalarına yardımcı olmak da
lâzım oldugu buradan anlasılmakdadır. Zemânımızın zenginleri, dervisligi kimseye
muhtâc olmamak sanırlar. Böyle anlamak yanlısdır. Insan demek, muhtâc demekdir.
Degil insanlar, her mahlûk muhtâcdır. Hattâ, insanın iyiligi, güzelligi, muhtâc
olmasından ileri gelmekdedir. Insanın kulluk yapması, gönlü kırık olması,
hep bu ihtiyâcındandır. Insan muhtâc olmasaydı, âsî, taskın, azgın olurdu. Ikra’ sûresindeki
âyet-i kerîmede meâlen, (Insan, ihtiyâcsız olunca, elbette azar!) buyuruldu.
Mahlûklara gönül baglamakdan kurtulmus olan fakîrler, sebeblere yapısmaga
muhtâc oldukları zemân, bu ihtiyâclarını, sebeblerin sâhibine, yaratıcısına
söylerler. Sebeblere kavusunca, Ondan bilirler. Gönderen de O, göndermiyen de
O derler. Allahü teâlâ, birçok düzenler ve fâideler olması için, herseyi sebeble yaratmakdadır.
Iyilige sebeb olanlara iyi, kötülüge vâsıta olanlara kötü demisdir. Bu
yolun büyükleri, bunun için, iyilige sebeb olanlara sükr, kötülüge sebeb olanlardan
sikâyet etmekdedir. Iyiligi ve kötülügü, görünüse göre sebeblerden bilirler. Allahü
teâlâ, herseyi sebebsiz olarak, hemen yaratsaydı, âlemde nizâm, düzen kalmaz,
karmakarısık olurdu. Yâ Rabbî! Sen hiçbirseyi bozuk, karısık yaratmıyorsun!
Islâmiyyetin koruyucusu, hakîkatleri bilen, ma’rifetler sâhibi, kıymetli kardesim
Seyyid mîr Muhammed Nu’mânın “rahmetullahi teâlâ aleyh” size yakın yerde
bulunması, büyük ni’metdir. Onun düâsına ve teveccühüne kavusmanın kıymetini
biliniz! Öyle sanıyorum ki, devletinizin, kuvvetinizin temeli, dayanagı onun bereketleri,
feyz ve teveccühleridir. Yanınızda iken ve uzakda iken, onu yardımcınız
ve imdâdcınız görüyorum. Bir seneyi geçiyor, sizin iyi hâllerinizi hep bu fakîre yazmakdadır.
Bu fakîre olan sevginizi ve ihlâsınızı her mektûbunda bildirmekdedir.
– 746 –
Oranın idâresini bir baskasına vermis olduklarını yazmısdı ve teveccüh, imdâd edilecek
bir zemândır demisdi. O mektûbu okuyunca fakîr, bu yolda teveccüh eyledim.
Sizin çok yüksek makâmda bulundugunuz zâhir oldu. O anda, birisi yola çıkıyordu.
O mektûba cevâb olarak ancak, Hân-ı hânân çok yüksek makâmda görülmekdedir
yazıldı. Herseyi yapan, yaratan yalnız Allahü teâlâdır! Vesselâm.
58 — IKINCI CILD, 25. ci MEKTÛB
Bu mektûb, hâce Serefeddîn-i Hüseyne yazılmıs olup, Resûlullaha uygun her isin,
zikr oldugu bildirilmekdedir:
Elhamdülillahi ve selâmün alâ ibâdihillezînestafâ. Azîz oglumun, mevlânâ Abdürresîd
ve mevlânâ Cân Muhammed ile göndermis oldugu mektûbu geldi. Adak
meblagı da, berâber idi. Allahü teâlâ, karsılık olarak, en iyi seyler ihsân buyursun!
Sıhhat haberinizi duymakla çok sevindik.
Ey oglum! Bu zemânınız fırsatdır. Fırsat da, büyük ni’metdir. Sıhhat ile ve
üzüntüsüz geçen vaktler, bulunmaz ganîmetdir. Her sâati Allahü teâlâyı zikr etmek
ile geçirmelidir. Resûlullaha uygun olan her is, hattâ alıs veris bile zikr olur. O hâlde,
her hareketin, her durusun, Resûlullaha uygun olması lâzımdır. Böylece, hepsi
zikr olur. (Zikr) demek, gafleti tard etmekdir. Ya’nî, Allahü teâlâyı hâtırlamakdır.
Insan her hareketinde, her isinde, Allahü teâlânın emrini ve yasagını gözetince,
emr ve yasakların sâhibini unutmakdan kurtulur ve dâim zikr etmis olur.
Hak irâde eyleyince, yol verir herkes sana,
Halk eder sebeblerini, bol verir hersey sana.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...