02 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN ...51 — BES VAKİT NEMÂZ

51 — BES VAKİT NEMÂZ

Her müslimânın, otuzüç farzı bilmesi lâzımdır. Otuzüç farz sunlardır:
Îmânın sartı : ALTI (6)
Islâmın sartı : BES (5)
Nemâzın farzı : ONIKI (12)
Abdestin farzı : DÖRT (4)
Guslün farzı : ÜÇ (3)
Teyemmümün farzı : ÜÇ (3)
Teyemmümün farzına iki diyenler de vardır. Bu zemân, hepsi otuziki farz
olur. Ellidört farz baska olup, (Islâm Ahlâkı) kitâbımızda yazılıdır. Emr-i ma’rûf
ve nehy-i münker yapmak ve kötü, çirkin söz söylememek, ellidört farzdadır.
Âkıl ve bâlig olan her müslimânın hergün bes nemâz vaktinin her birinde, bir
kerre nemâz kılması farzdır. Bir nemâzın vakti gelince, bu nemâzı edâya [kılmaga]
basladıgı vakt, kılması farz olur. Kılmadı ise, vaktin sonunda, ya’nî vaktin çıkmasına,
abdest alıp nemâza baslıyacak kadar zemân kalınca, kılması farz olur. Özrü
yok iken kılmadan vakt çıkarsa, büyük günâh olur. Özrü olanın da, olmıyanın
da, vaktinde kılmadıgı nemâzı, vakti çıkdıkdan sonra, kazâ etmeleri farz olur. Çocuk
bâlig olunca, kâfir veyâ mürted müslimân olunca, kadın temizlenince, deli ve
baygın sifâ bulunca, uykuda olan uyanınca da böyledir. Yeni müslimân olana evvelâ
nemâzın sartlarını ögrenmesi farz olur. Ögrendikden sonra, kılması da farz
olur. Vakt girdikden sonra, kılmadan uyumak özr olmaz. Bunun, vakt çıkmadan
uyanması için tedbîr alması farz, vakt girmeden uyuyanın alması ise, müstehabdır.
Bes nemâz, kırk rek’at eder. Bunlardan onyedi rek’ati vaktlerinde kılmak farzdır.
Üç rek’ati vâcibdir. Yirmi rek’ati sünnetdir. Bes vaktin her birinde sünnet nemâz
kılmak da emr olundu. Sünnetler farzdan baska oldukları için, bunlara ayrıca
niyyet edilir. Söyle ki:
1— Sabâh nemâzı dört rek’atdir. Önce, iki rek’at sünneti, sonra iki rek’at farzı
kılınır. Bu sünnet, çok kuvvetlidir. Vâcib diyenler de vardır.
2— Ögle nemâzı, on rek’atdir. Önce, dört rek’at ilk sünneti, sonra dört rek’at
farzı, farzdan sonra da iki rek’at son sünneti kılınır.
3— Ikindi nemâzı, sekiz rek’atdir. Önce, dört rek’at sünneti, sonra dört rek’at
farzı kılınır.
4— Aksam nemâzı, bes rek’atdir. Önce üç rek’at farzı, sonra iki rek’at sünneti
kılınır.
5— Yatsı nemâzı onüç rek’atdir. Önce, dört rek’at sünnet, sonra dört rek’at farz,
sonra iki rek’at son sünnet, bundan sonra üç rek’at vâcib olan (Vitr nemâzı) kılınır.
Ikindi ve yatsının ilk sünnetleri, (Gayr-ı müekkede)dir. Bunların ikinci rek’atlerinde
otururken, ettehıyyâtü... den sonra, Allahümme salli alâ... sonra... bârik alâ...
sonuna kadar okunur. Ayaga kalkınca, üçüncü rek’atde, önce Besmele çekmeden,
Sübhâneke... okunur. Hâlbuki, ögle nemâzının ilk sünneti (Müekked)dir. Ya’nî,
kuvvetle emr olunmusdur. Sevâbı dahâ çokdur. Bunda, birinci oturusda, farzlarda
oldugu gibi, yalnız ettehıyyâtü okunup, sonra üçüncü rek’at için, hemen ayaga
kalkılır. Kalkınca, önce Besmele çekip, dogruca Fâtiha okunur.
Öglenin ve yatsının farzından sonra dört rek’at ve aksamın farzından sonra altı
rek’at dahâ kılmak müstehabdır, çok sevâbdır. Hepsini bir selâm ile veyâ iki
rek’atde birer selâm ile kılabilir. Her iki seklde de, ilk iki rek’atleri, son sünnetler
yerine sayılır. Bu müstehab nemâzları, son sünnetlerden sonra ayrıca kılmak
da olur.
– 121 –
Birinci rek’at, nemâza durunca, diger rek’atler ayaga kalkınca baslar ve tekrâr
ayaga kalkıncaya kadar devâm eder. Son rek’at ise, selâm verinciye kadar devâm
eder. Iki rek’atden az nemâz olmaz. Aksamın farzı ile vitrden baska, her nemâz,
çift rek’atlidir. Ikinci secdeden sonra, çift rek’atlerde oturulur.
Herbir rek’atde nemâzın farzları, vâcibleri, sünnetleri, müfsidleri ve mekrûhları
vardır. Ilerideki sahîfelerde bunları (Hanefî) mezhebine göre bildirecegiz.
52 — NEMÂZIN FARZLARI (ABDEST ALMAK)
Nemâzın farzı oniki olup, yedisi dısındadır. Ya’nî, nemâza baslamadan öncedir.
Bunlara (Nemâzın sartları) da denir ki, sunlardır: Hadesden tahâret, necâsetden
tahâret, setr-i avret, istikbâl-i kıble, vakt, niyyet, tahrîme tekbîri. Her seyin vücûdü,
ya’nî var olması, bir isin yapılmasına baglıdır. Bu baglılık, bes dürlü olur: Is,
bu seyin mâhiyyetinin içinde ise, onun bir parçası ise, bu ise, (Rükn) denir. Dısında
ise, bu seye te’sîr ediyorsa, (Illet) denir. Nikâh, evlenmenin illetidir. Te’sîr etmiyorsa,
isin yapılması, bu seyin vücûdünü îcâb ediyorsa, (Sebeb) denir. Vakt, nemâzın
sebebidir. Îcâb etmiyorsa, isin yapılmaması ile, o sey de yok olursa, (Sart)
denir. Yok olmazsa, (Alâmet) denir. Ezân, nemâzın alâmetidir. Nemâzın farzlarından
besi, nemâzın içindedir. Bu bes farzdan her birine (Rükn) de denir. [Ba’zı
âlimler, tahrîme tekbîrinin, nemâzın içinde oldugunu söylemislerdir. Bunlara göre,
nemâzın sartları da, rüknleri de, altı olmakdadır.]
Hadesden tahâret ikidir:
1— Abdestsiz olanın abdest almasıdır.
2— Cünüb olanın, gusl etmesidir.
Vüdû, abdest; teveddî, abdest almak; gasl, birseyi yıkamak; igtisâl, gusl abdesti
almak; gusl de, gusl abdesti demekdir. Abdesti olmıyana (Muhdis) denir. Gusl
abdesti olmıyana (Cünüb) denir.
(Halebî-i sagîr)de buyuruluyor ki, (Abdestin farzları, sünnetleri, edebleri ve menhî,
ya’nî memnû’ olan seyleri vardır. Abdestsiz oldugunu bilerek zarûretsiz nemâz
kılan kâfir olur. Nemâz kılarken abdesti bozulan hanefî, hemen omuzuna selâm
verip, nemâzdan çıkar. Vakt çıkmadan abdest alıp, nemâzını basdan tekrâr kılar.
Mâlikî mezhebinde, nemâzı bozulmaz. O anda özr sâhibi olur).
Hanefî mezhebinde, abdestin farzı dörtdür: Yüzü, bir kerre yıkamak. Yüz, iki
kulak memesi ve saç kesimi ile çene arasıdır. Iki kolu, dirsekleri ile birlikde, bir
kerre yıkamak. Basın dörtde bir kısmını mesh etmek, ya’nî yas eli basa sürmek. Iki
ayagı, iki yandaki topuk kemikleri ile birlikde, bir kerre yıkamakdır. [Sâfi’îde ve
mâlikîde niyyet de farzdır. Niyyet, kalb ile istemekdir. Söylemek farz degildir. Mâlikîde
abdeste baslarken niyyet sartdır. Kâfirin niyyet etmesi sahîh degildir. Kulak
memesi hizâsındaki deri ve saçlar, hanefîde yüzdendir. Yıkamak farzdır. Mâlikîde
basdandır. Mesh etmesi farz olur. Sâfi’îde yüzü yıkarken niyyet etmek lâzımdır.
Su yüze degmeden önce niyyet ederse, abdesti sahîh olmaz.] Yüz üzerindeki
sakalı yıkamak farzdır. Sarkan sakalı, diger üç mezhebde yıkamak farzdır.
Sî’îler, ayaklarını yıkamıyor, çıplak ayak üzerine mesh ediyorlar.
Abdestin sünnetleri onsekizdir:
1 — Halâya girerken ve abdeste baslarken, Besmele çekmek. Tenhâ yer bulamıyan,
sıkısınca baskaları yanında örtünerek, abdest bozabilir.
2 — Elleri, bilekleri ile beraber, üç kerre yıkamak.
3 — Agzı, ayrı ayrı su ile, üç kerre yıkamak. Buna (Mazmaza) denir.
4 — Burnu, ayrı ayrı su ile, üç kerre yıkamak. Buna (Istinsâk) denir.
5 — Kasların, sakalın, bıyıgın altındaki görünmiyen deriyi ıslatmak sünnetdir,
farz degildir. Bunların üzerini yıkamak farzdır. Kıllar seyrek olup altlarındaki deri
görünüyorsa, deriyi yıkamak, ya’nî ıslatmak farz olur.
– 122 –
6 — Yüzünü yıkarken, iki kasın altını ıslatmak.
7—Sakalın sarkan kısmını mesh etmekdir. Bunu yıkamak hanefîde farz degildir.
Sâfi’îde çene altındaki deriyi yıkamak farzdır.
8—Sakalın, sarkan kısmının içine, sag elin yas parmaklarını, tarak gibi sokmak
[tahlîl etmek].
9 — Disleri, birsey ile ogmak, temizlemek.
10 — Basın her tarafını, bir kerre mesh etmek.
11—Iki kulagı, bir kerre mesh etmek. Kulakla yanak arasını yıkamak farzdır.
12 — Enseyi, üçer bitisik parmaklarla, bir kerre mesh etmek.
Son üçünü birlikde yapmak için, iki el ıslatılıp, iki elde de, üç bitisik ince parmak
birbirine yapısdırılıp, iç tarafları, basın önünde, saçların baslangıcına konmak
üzere iki el basa konur. Iki elin bu üç parmagının uçları, birbirine dokunmalıdır.
Bas ve sehâdet parmakları ve avuç içleri havada olup, basa dokunmaz. Iki el, arkaya
dogru çekilerek, üçer parmak, bası mesh eder. Eller, arkadaki saç kenârına
gidince, üçer parmak, basdan ayrılıp, iki elin avuç içleri, kafanın yan tarafındaki
saçlar üzerine yapısdırılıp, arkadan öne çekilerek, basın yan tarafları mesh edilir.
Sonra sehâdet parmakları kulakların iç tarafına ve bas parmakların iç yüzü, kulak
arkasına konup, kulaklar yukarıdan asagı mesh edilir. Sonra, diger üç parmakların
dıs yüzleri enseye konup, ensenin ortasından, iki tarafına dogru çekilerek
mesh edilir. [Bası bu seklde mesh etmek, Mâlikî mezhebinde farzdır.]
13—El ve ayak parmaklarının arasını tahlîl etmekdir. Ayak parmaklarını tahlîl
için, sol elin küçük parmagı sag ayagın küçük parmagından ve sonra, sol ayagın büyük
parmagından baslıyarak, ayak parmakları arasına, sıra ile, alt tarafdan sokulur.
14—Yıkanacak yerleri, üç kerre yıkamakdır. Her birinde, uzvun her yeri ıslanmalıdır.
Üç kerre su dökmek degil, üç kerre tam yıkamak sünnetdir. Üçden fazla yıkamak
mekrûhdur. Üçü sayarken sasırırsa, üç yapar. Fazla oldu ise, mekrûh olmaz.
15—Hanefîde, yüzü yıkayacagı zemân, kalb ile niyyet etmek sünnetdir. [Agız
ile de niyyet etmek, kalb ile yapılmıs olan niyyeti tekrâr etmek olur ki, bid’at olur.
Agız ile de niyyet etmege sünnetdir, müstehabdır veyâ bid’atdir denildigi (Ibni
Âbidîn)de yazılıdır. Sünnetdir veyâ bid’atdir denilen bir seyi yapmamak lâzım oldugu,
(Berîka), (Hadîka)da ve (Ibni Âbidîn)de bildirilmekdedir. Bunun için,
agız ile de niyyet etmemelidir. Her ibâdet yapılırken niyyet etmek farzdır ve sonra
insâallah demek câizdir. Yalnız yemîn, tilâvet [Kur’ân-ı kerîm okumak], zikr
ve ezân için ve bir ibâdetin parçası yapılırken, meselâ abdest ve gusl için ayrı ayrı
niyyet sart degildir.]
16 — Tertîbdir. Ya’nî, sıra ile iki eli, agzı, burnu, yüzü, kolları, bası, kulakları,
enseyi ve ayakları yıkamak ve mesh etmekdir. Tertîb sâfi’îde farzdır.
17 — Delk, yıkanan yerleri ogmakdır. Delk ve muvâlât mâlikîde farzdır.
18 — Müvâlât, her uzvu, birbiri arkasından yıkayıp ara vermemekdir.
Abdestin edebleri: Edeb, burada yapılması sevâb olup, yapılmazsa hiç günâh olmayan
seyler demekdir. Hâlbuki, sünneti yapmak sevâb olup, yapmamak, tenzîhî
mekrûhdur. Edeblere, mendûb ve müstehab da denir. Abdestin edeblerinden,
(Halebî-yi sagîr)de bildirilenler sunlardır:
1—Abdesti, nemâz vakti girmeden önce almakdır. Özr sâhiblerinin, vakt girdikden
sonra alması lâzımdır.
2 — Halâda tahâretlenirken, kıbleyi sag veyâ sol tarafa almakdır. Abdest bozarken,
kıbleye önünü ve arkasını dönmek tahrîmen mekrûhdur. Ayakları açıp çömelmek
edebdir.
3—Necâset bulasmamıs ise, su ile tahâretlenmek edebdir. Necâset, dirhem mikdârından
[ya’nî bir miskalden, dört gram ve seksen santigramdan] az ise, yıkamak
– 123 –
sünnetdir. Dirhem mikdârı bulasmıs ise, yıkamak vâcib, fazlasını yıkamak farzdır.
Yıkamakda aded yokdur. Temizleninceye kadar yıkamalıdır. Sol elin, bir veyâ iki
veyâ üç parmagının içi ile yıkanır.
4 — Tahâretlendikden sonra, bez ile kurulanmakdır. Bez yok ise, el ile kurulamalıdır.
5 — Tahâretlendikden sonra, avret mahallini, hemen örtmekdir. Tenhâda lüzûmsuz
açmak, edebi bozar.
6 — Baskasından yardım istemeyip, abdesti kendisi almakdır. Istemeden su döken
olursa, câizdir.
7 — Kıbleye karsı, abdest almakdır.
8 — Abdest alırken konusmamakdır.
9 — Her uzvu yıkarken, kelime-i sehâdet okumakdır.
10 — Abdest düâlarını okumakdır.
11 — Agzına sag el ile su vermekdir.
12 — Burnuna sag el ile su vermek, sol el ile temizlemekdir.
13 — Agzı yıkarken, disleri (Misvâk) ile temizlemekdir. Sag el parmakları uzatılıp,
bas parmakla küçük parmak misvâkın altından, diger üç parmak da üstünden
tutarak, üç kerre sag, üç kerre de sol yandaki disler üzerine hafîfce sürülür. Kuvvetle
sürmemeli, disleri bozar. Hafîf sürülünce disleri ve dis etlerini kuvvetlendirir.
Misvâk, Arabistânda bulunan Erâk agacının dalından, bir karıs uzunlukda kesilen
parçadır. Erâk dalı bulunmazsa, zeytin veyâ baska dallardan da olabilir.
Nar dalı olmaz. Çünki acıdır. Yinilen ve içilen seyler acı olmamalıdır. Misvâk bulunmazsa,
fırça da kullanılabilir. Bu da yoksa, sag elin bas parmagını sag yandaki
disler üzerine, ikinci küçük parmagını sol disler üzerine üç kerre sürerek temizlemelidir.
Birinin misvâkini, taragını, bunun izni ile, baskasının kullanması ser’an
mekrûh degildir. Tab’an mekrûhdur. Sigara içmek de ser’an degil, tab’an mekrûhdur.
14 — Agzı yıkarken, oruclu degilse, agzı çalkalamakdır. Bugazında hafîf gargara
yapmak abdestde de, guslde de sünnetdir. Oruclu iken mekrûhdur.
15 — Burnu yıkarken, suyu kemige yakın çekmekdir.
16 — Kulagı mesh ederken birer parmagı, kulak deligine sokmakdır.
17 — Ayak parmaklarının aralarını tahlîl ederken, sol elin küçük parmagı ile ve
alt taraflarından tahlîl etmekdir.
18 — Elleri yıkarken, genis yüzügü yerinden oynatmakdır. Dar, sıkı yüzügü oynatmak
ise lâzım olup, farzdır.
19 — Su bol ise de, isrâf etmemekdir.
20 — Suyu, yag sürer gibi az kullanmamakdır. Üç def’ada da, yıkanan yerden
en az iki damla su damlamalıdır.
21 — Abdest aldıgı kabı dolu bırakmakdır. Ibrigin agzını kıbleye karsı durdurmalıdır.
Yolcu, kıble cihetini, ibrigin agzına bakarak kolayca anlar.
22 — Abdest bitince veyâ ortasında (Allahümmec’alnî minettevvâbîn...) düâsını
okumakdır.
23 — Abdestden sonra (Sübhâ), ya’nî iki rek’at nemâz kılmakdır.
24 — Abdestli iken, abdest almakdır. Ya’nî nemâz kıldıkdan sonra, abdestli iken,
yeni nemâz için, bir dahâ abdest almakdır.
25 — Yüzü yıkarken, göz pınarını, çapakları temizlemekdir.
26 — Yüzü, kolları, ayakları yıkarken, farz olan yerlerden biraz fazlasını yıkamak.
Kolları yıkarken, avuca su doldurmalı, bunu dirsege dogru akıtmalıdır.
27 — Abdest alırken, kullanılan sudan, elbiseye, üste, basa sıçratmamakdır.
– 124 –
28 — Ibni Âbidîn, abdesti bozanlarda diyor ki, (Kendi mezhebinde mekrûh olmıyan
birsey, baska mezhebde farz ise, bunu yapmak müstehabdır). Imâm-ı Rabbânî,
286. cı mektûbda diyor ki, (Mâlikîde, abdest a’zâsını ugmak farz oldugu için,
muhakkak ugmalıdır). Ibni Âbidîn, ric’î talâkı anlatırken diyor ki, (Hanefî mezhebinde
olanın, mâlikî mezhebini taklîd etmesi evlâdır. Çünki, imâm-ı Mâlik,
Imâm-ı a’zamın talebesi gibidir).
Abdest alırken, yapılması menhî, ya’nî yasak olanlar, onikidir. Bunları yapmak
harâm veyâ mekrûhdur ki, sunlardır:
1 — Halâda, kırda abdest bozarken, kıbleyi öne, arkaya getirmemelidir.
Kıbleye ve mıshafa karsı ayak uzatmak da, mekrûhdur. Mıshaf yüksekde ise,
mekrûh olmaz. Ayrı bir seye sarılı mıshaf, mıska ile halâya girilebilir.
2 — Tahâretlenmek için, biri yanında avret yerini açmak harâmdır.
3 — Sag el ile tahâretlenmemelidir.
4 — Su olmadıgı zemân, gıdâ maddesi ile, gübre ile, kemik ile, hayvan gıdâsı ile,
kömür ile ve baskasının malı ile, saksı, kiremit parçası ile, kamıs ile ve yaprak ile
ve bez ile, kâgıd ile tahâretlenmek mekrûhdur.
5 — Abdest alınan havuza tükürmemeli ve sümkürmemelidir.
6 — Abdest a’zâsını, hudûdundan pek asırı veyâ eksik olarak yıkamamalı ve üçden
az veyâ çok yıkamamalıdır.
7 — Abdest a’zâsını, tahâretde kuruladıgı bez ile kurulamamalıdır.
8 — Yüzü yıkarken, suyu yüze çarpmamalı, alın üstünden dökmelidir.
9 — Suya üflememelidir.
10 — Agzı ve gözleri sıkı kapamamalıdır. Dudagın görünen kısmında ve göz kapagında
ıslanmadık az bir yer kalırsa, abdest kabûl olmaz.
11 — Sag el ile sümkürmemelidir.
12 — Bas, kulaklar veyâ enseden birini, her def’asında eli ayrı ayrı ıslatarak, birden
fazla mesh etmemelidir. Her def’asında ıslatmadan tekrârlanabilir.
Tenbîh: Zarûret, mecbûriyyet olmadıkca asagıdaki onbir seye ri’âyet etmelidir:
1 — Iki eli çolak olan, tahâretlenemez. Kolları topraga, yüzünü dıvara sürerek
teyemmüm eder. Yüzünde de yara varsa, nemâzı abdestsiz kılar, terk etmez.
2 — Hasta olana, zevcesi, câriyesi, çocukları, kardesleri abdest aldırır.
3 — Tas ve benzerleri ile tahâretlenmek, su yerine geçer.
4 — Deli olan veyâ bayılan kimse, yirmidört sâatde ayılamazsa, iyi olunca, nemâzlarını
kazâ etmez. Içki, afyon, ilâc ile aklı giden, her nemâzı kazâ eder. Yatarak
bası ile îmâ edemiyecek kadar agır hastalıgı yirmidört sâatden çok devâm eden
kimseden, aklı basında olsa bile, nemâz sâkıt olur.
5 — Halâya husûsî salvar ile ve bası örtülü girmek müstehabdır.
6 — Halâya girerken elinde, Allahü teâlânın ismi ve Kur’ân-ı kerîm yazılı bir
sey bulunmamalıdır. Birseye sarılmıs veyâ cebde olmalıdır. Mıska böyledir.
7 — Halâya sol ayakla girip, sag ayakla çıkmalıdır.
8 — Halâda avret yerini, çömelince açmalı, konusmamalıdır.
9 — Avret yerine ve necâsete bakmamalı, halâya tükürmemelidir.
10 — Halâda birsey yimemeli, içmemeli, sarkı söylememeli, ıslık çalmamalı, [sigara
içmemeli], sakız çignememelidir.
11 — Hiçbir suya, câmi’ dıvarına, kabristâna ve yola abdest bozmamalıdır.
ABDESTI BOZAN SEYLER: (Halebî) kitâbında diyor ki, (Hanefî mezhebinde
yedi sey, abdesti bozar: Birincisi, önden ve arkadan çıkan seyler, meselâ yellenmek,
abdesti bozar. Yalnız, erkegin ve kadının önünden çıkan yel, abdesti bozmaz.
Bu, az kimsede olur. Agızdan, kulakdan ve derideki yaradan çıkan kurdlar, boz-
– 125 –
maz. Ihtikan, ya’nî lâvman âletinin ucu ve insan parmagı, arkadan sokup çıkarılınca,
etrâfı yas ise bozar. Kuru ise, yine abdesti tâzelemek iyi olur. Bir parçası sokulup,
bir parçası dısarda kalan hersey de, böyledir. Birseyin hepsi girip çıkarsa,
abdesti de, orucu da bozar. Bâsur memesi çıkan, eli ile veyâ bez gibi birsey ile sokarsa,
abdesti bozulur.
Erkek, idrâr yoluna yag sokup, sonra dısarı akarsa, Imâm-ı a’zama göre bozulmaz.
Kadın, vajinal lâvaj yapınca, çıkan sıvı, abdesti bozar.
Erkek, idrâr kaçırmamak için, idrar yoluna nebâtî pamuk koyması câizdir. Sızdıgında
vesvese, sübhe ederse, koyması müstehab olur. Sızmaga mâni’ olursa,
koyması vâcib olur. Sun’î pamuk kullanmamalıdır. Pamugun dısarda kalan kısmı
ıslanmadıkca, abdesti bozulmaz. Pamuk, kuru olarak çıkarsa, yine bozulmaz. Kadınların
önlerine sokdugu, kürsüf denilen bez de böyledir. Fekat sokmayıp, aralıga
koyarsa, iç tarafı ıslanınca, bozulur. Pamugun hepsi girmisse, yas olarak çıkınca,
bozar. Arkaya sokulup, gayb olan nebâtî pamuk, kuru çıkınca da bozar. Bâkire
kızların yalnız hayz zemânında, evli ve dul olanların ise, her zemân kürsüf kullanmaları
müstehabdır. Istincâdan sonra, çamasırında leke olanlar, iki kaba eti arasına
uzunca pamuk koyarak, mak’adı örtmeli, abdest alacagı zemân pamuga bakıp,
temiz ise tekrâr yerine koymalı, kirlenmis ise, degisdirmelidir.
Idrâr kaçıran, çamasırının kirlenmemesine çok dikkat etmelidir. Kenâr uzunlugu
onbes santimetre kadar murabba’ [kare] seklinde bir bezin bir kösesine elli
santimetre kadar ip baglanır. Ipin diger ucu halka yapılıp, dona takılı olan çengelli
igneye geçirilir. Bez zekerin ucuna sarılır. Kenârları üzerine ipi sarılıp, ilmik yapılır.
Idrâr, fazla sızıyorsa, bezin içine pamuk konur. Idrâr kaçırınca, yas pamuk
atılır. Beze de bulasmıs ise, ipin ucundan çekilir, ilmik açılır. Bez yerinden çıkar.
Ipin diger ucu, igneden çıkarılıp, bez yıkanıp ve kurutulup, tekrâr kullanmak için
saklanır. Bir bez, bagı ile birlikde aylarca kullanılabilir. Ihtiyârlarda zeker küçülüp,
ucuna bez sarılamıyor. Bunlar, küçük bir naylon torbaya bez koyup, zekeri ve
husyeleri torbaya sokar. Agzını bir ip ile baglar. Idrâr yapacagı zemân, ipi çözer.
Içindekileri çıkarır. Bez ıslanmıs ise degisdirir. Böyle temizlik yapan, prostat hastalıgına
yakalanmaz. 158. ci sahîfeye bakınız!
Abdesti bozanların ikincisi, agızdan çıkan necs seylerdir. Bunlardan kay ve katı
kan, kan, safra, mi’deden gelen yemek, su, agız dolusu olunca, abdesti bozarlar.
Hepsi kaba necsdirler. Süt emen çocugun kusdugu sey de, kaba necsdir. Balgam
kusmak bozmaz. Basdan gelen sıvı kanı kusunca, tükrükden az ise bozmaz. Agzın
içi, abdestin bozulmasında, iç organ sayılır. Orucun bozulmasında, bedenin dısı sayılır.
Bunun için, disden ve agızdaki yaradan çıkıp agızdan dısarı çıkmıyan kan abdesti
bozmaz. Agızdan dısarı çıkınca, tükrükden çoksa bozar. Basdan gelen katı
kan, çok olsa dahî bozmaz. Mi’deden, cigerden gelen kan sıvı ise, Seyhayna göre
“rahmetullahi aleyhimâ”, az olsa dahî abdesti bozar. Kulaga damlatılan yag, kulakdan
veyâ burundan çıkınca bozmaz. Agızdan çıkarsa bozar. Buruna çekilen sey,
burundan, günlerce sonra da, geri gelirse bozmaz.
Üçüncüsü, deriden çıkan kan, cerâhat, sarı su, agrılı çıkan renksiz su, hanefîde
bozar. Bunların, mâlikîde ve sâfi’îde abdesti bozmadıkları, fârisî (Menâhic-ül-ibâd)
kitâbında yazılıdır. Çiçek hastasından ve herhangi bir çıbandan, kulakdan, burundan,
yaradan çıkan kan, sarı su ve elem ile, agrı ile akan renksiz su, gusl abdestinde
yıkanması lâzım olan yere yayılırsa bozar. Meselâ, burundan gelen kan, kemikleri
geçerse, kulakdan gelen, kulak deliginden çıkarsa bozar. Çıbandaki, yaradaki
kanı, sarı suyu pamukla emerse bozar. Bunlardan elemsiz, agrısız olarak çıkan,
akan renksiz su bozmaz [Tahtâvî]. Birseyi ısırınca, o sey üzerinde kan görürse, bozulmaz.
Misvâk, kürdan üzerinde kan görünce, agzına bulasmadı ise, bozulmaz.
Ya’nî oraya parmagını koyunca, parmagında kan görürse bozulur. Gözü agrıyan
kimseden, hep yas akarsa, özr sâhibi olur. Agrı olmadan, herhangi bir sebeble ag-
– 126 –
lamakla ve sogan, duman, gazlar te’sîri ile, göz yası akınca bozmaz. Sâfi’îde ikisi
de bozmaz. Kadın, çocugunu emzirince bozmaz. Çok da olsa, terlemekle bozulmaz.
Kulak, göbek, memeden agrı, hastalık ile gelen sıvı bozar. Sülük, çok kan emerse,
bozar. Sinek, sivrisinek, pire, tahta biti gibi hasereler, çok emseler de bozulmaz.
Az olup yayılmıyan derideki kan ve agızda hâsıl olup, agız dolusu olmıyan kan ve
dısarı çıkan az kay, abdesti bozmadıkları için, necs degildirler.
Abdesti bozanların dördüncüsü, uyumak, dört mezhebde de bozar. Hanefîde,
mak’adın gevsek olacagı bir hâlde, meselâ yan veyâ sırt üstü yatarak veyâ dirsegine
yâhud birseye dayanıp uyumakdır. Dayandıgı sey çekilince düsmezse, bozulmaz.
Nemâzda uyumak, dizleri dikip, basını dizlerine koyarak, diz çökerek, bagdas
kurarak, teverrük ederek uyursa, bozulmaz. Teverrük, kadınların nemâzda oturdukları
gibi oturmakdır. Bir dizini dikip, diger uylugu üzerine oturup uyursa bozulur.
Çıplak hayvan üstünde uyursa, hayvan yokus çıkıyor veyâ düz yerde gidiyorsa,
bozulmaz. Palan ve eger üzerinde uyursa hiç bozulmaz.
Besincisi, bayılmak ve deli olmakla ve sar’a tutmakla bozulur. Yürürken sallanacak
kadar serhos olmak da bozar.
Altıncısı, rükü’ ve secdeleri olan nemâzda kahkaha ile gülmek, abdesti de bozar.
Çocugun bozulmaz. Nemâzda tebessüm, nemâzı da, abdesti de bozmaz. Yanındakiler
isitirse, kahkaha denir. Kendi de isitmezse, tebessüm denir. Yalnız
kendi isitirse (Dahk) denir. Dahk, yalnız nemâzı bozar.
Yedincisi, (Mübâseret-i fâhise) ya’nî çıplak olarak, (Sev’eteyn)i, ya’nî çirkin yerlerini
sürtünmek, erkegin de, kadının da abdestini bozar). Kadının derisine sehvet
ile dokunmak, hanefîde abdesti bozmaz.
Saç, sakal, bıyık, tırnak kesmek abdesti bozmaz. Kesilen yerleri yıkamak lâzım
olmaz. (Fıkh-i Gîdânî)nin fârisî serhinde diyor ki, (Tırnak kesince, abdest bozulmaz.
Elleri yıkamak müstehab olur). Yara kabugunun düsmesi ile de bozulmaz.
Abdest alırken, deri üzerindeki yarık yıkanır. Su degdiremezse, mesh eder. Mesh
edemezse, terk olunur. Ayagındaki yarıga merhem sürmüs ise, merhemin üstünü
yıkar. Yıkamak yaraya zarar verirse, mesh eder. Yıkadıkdan sonra merhem düserse,
altı iyi olmus ise, altını yıkar. Iyi olmamıs ise, yıkamaz. [55. ci maddeye bakınız!]
Iki elinde yarık, yara olup su zarar verirse teyemmüm eder. Bir eli saglam
ise, bunun ile abdest alır. Eli dirsekden, ayagı topukdan kesilmis ise, kesik yeri yıkar.
(Halebî-i kebîr)de diyor ki, (Abdest aldıgını bilip, sonra bozuldugunda sübhe
ederse, abdesti var kabûl edilir. Abdesti bozuldugunu bilip, sonra abdest aldıgında
sübhe ederse, abdest alması lâzım olur. Abdest arasında, ba’zı yerini yıkadıgında
sübhe ederse, orasını yıkar. Abdest aldıkdan sonra sübhe ederse, yıkamak lâzım
degildir. Abdest aldıkdan sonra, üzerinde yaslık gören, idrâr mı, su mu sübhe
etse, ilk olarak basına geldi ise, yeniden abdest alır. Birkaç def’a, böyle sübhe
etdi ise, seytânın vesvesesi oldugu anlasılır ve abdesti tâzelemez. Vesveseyi önlemek
için, abdest aldıkdan sonra, donuna, pestemalına su serpilmesi (Kimyâ-yı
se’âdet)de de yazılıdır. Veyâ nebâtî pamuk kullanmalıdır. Kab, kacak, elbise, bedenin,
suyun, kuyunun, havuzun ve câhillerin, kâfirlerin hâzırladıgı yag, ekmek,
elbise, yemek ve sâirenin pis olmasında sübhe etse, temiz kabûl edilir.)
Kur’ân-ı kerîmi abdestsiz tutmak harâmdır. Ezberden okumak câizdir. Yataga
abdestli girmek sünnetdir. (Sir’at-ül-islâm) serhinde diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmi yatakda,
yatarak ezberden abdestsiz okumak câizdir ve sevâbdır. Fekat, basını yorgandan
dısarı çıkarmalı ve bacakları bitisdirmelidir.)
Vedî, mezî çıkınca dört mezhebde de abdest bozulur. Hanbelîde gusl abdesti de
lâzım olur. (Inâye). Cünüb ve hayzlı olarak câmi’e girmek harâmdır. Abdestsiz girmek
mekrûhdur. (Dürer Gurer). Önden, arkadan çıkarak abdesti bozanlar, has-
– 127 –
talıkla çıkar, sızarsa ve abdest almakda, siddetli soguk, hastalık, ihtiyârlık gibi sebeblerle,
harac [güçlük] olursa, Mâlikîde abdest bozulmaz.
(Kitâbürrahme)de diyor ki, (Devâmlı idrâr kaçırmaga (silis-ül-bevl) denir. Bundan
korunmak için, bir kaba bir fincan nohud ve iki fincan sirke konur. Üç gün sonra, her
gün üç kerre üçer nohud yinir ve birer çay kasıgı sirke içilir. Yâhud, bir kasık yüzerlik
tohmu ve zencefil ve tarçın ve karabiber, ince toz edilip karısdırılır. Sabâh aç karna
ve yatarken bir çay kasıgı toz, su ile yutulur.) 986 [m. 1578] da yazılmıs olan türkçe
(Menâfi’ unnâs) da, silis-ül-bevl için muhtelif ilâclar vardır. Bunlardan biri, iki dirhem
günnük, iki dirhem çörek otu, dört dirhem bal ile karısdırıp, sabâh aksam birer
ceviz mikdârı yinir. Günnük, bir agaç zamkıdır. Sakız gibidir. Kokusundan belli olur.
53 — MEST ÜSTÜNE MESH, ÖZR SÂHIBI OLMAK
MEST ÜZERINE MESH — Abdest alırken ayakları yıkamak yerine, hiç özr
ve zarûret olmasa bile, yas el ile, bir kerre, mest üzerine mesh edilmesi, erkek için
de, kadın için de câizdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek
ayaklarına mest giyip, bunların üstüne mesh etdi ve câiz oldugunu da söyledi. Gusl
abdesti alırken, mest üzerine mesh edilmez. Teyemmüm ederken, ayakları mesh
etmek farz degildir.
Mest, ayagın yıkaması farz olan yerini örten, su geçirmez ayakkabı demekdir.
Mest, büyük olup da, parmaklar, mestin ucuna kadar gitmez ve mesh, bos yer üzerine
rastlarsa câiz olmaz. Mestin agız kısmı genis olup, yukardan bakınca, ayak görünürse
zararı olmaz. Mestin, bir sâat yol yürüyünce, ayakdan çıkmayacak seklde
saglam ve ayaga uygun olması lâzımdır. Agaçdan, camdan, ma’denden mest olamaz.
Zîrâ sert seyle bir sâat yürünemez. Tabanı ile ayak üstü veyâ yalnız tabanı deri
kaplanmıs çorap üstüne veyâ sert olup, yürürken asagı düsmiyen çorap üzerine
mesh câizdir. [Mâlikîde, mestin deriden olması sartdır.] Mestli kimsenin, abdesti
bozulunca, bu abdestsizlik, abdest uzvlarına yayılırken, ayaklara degil, mestlere
yayılır. Mestlerin hadesden temizlenmesi de, mesh etmekle olur. Demek ki, mestler
abdestsizligin ayaklara geçmesine mâni’ olmakdadır. Yalnız ayaklarını yıkayıp,
mest giyen bir kimse, sonra diger uzvlarını yıkayıp abdestini temâmlasa, sonra, abdesti
bozulsa, sonra abdest alırken, bunlar üzerine mesh edebilir. Çünki, mestleri
giyerken, tam abdest almıs olmak sart degildir. Fekat, abdesti bozuldugu zemân,
bozulan abdestin, tam alınmıs olması sartdır. Meselâ, teyemmüm ederek, mest giydi
ise, suyu görünce, bozulan abdesti tam olmadıgından, su ile abdest alırken, mesh
edemez. Ayaklarını da yıkar. Özr sâhibi olan kimse, tam abdest alıp, özr akmadan
önce, mestlerini giyerse, sonra abdesti özrle bozulsa da, yirmidört sâat mesh edebilir.
Özrü akdıkdan sonra giyerse, yalnız o nemâz vakti içinde mesh edebilir.
Mest üzerine mesh müddeti, mukîm olan için, yirmidört sâatdir. Müsâfir için,
üç gün üç gece, ya’nî yetmisiki sâatdir. Bu müddet, mesti giydigi zemân degil, mest
giydikden sonra, abdesti bozuldugu zemân baslar. Özr sâhibi için mesh müddeti,
nemâz vakti çıkıncaya kadar oldugu (Fetâvâ-i Hayriyye)de yazılıdır. Özr sâhibi,
özre sebeb olan seyi durdugu zemân, abdest alıp, o sey tekrâr baslamadan önce,
mestlerini giyse, tahâret-i kâmile ile giymis olur [Mâlikîde, gusl abdesti için çıkarılıncaya
kadar mesh etmek câizdir.].
Hanefî mezhebinde mesh, mestlerin yukarıdaki yüzlerine yapılır. Taban altına
yapılmaz. Sünnet üzere mesh etmek için, sag elin yas bes parmagı, sag mest üzerine,
sol elin parmakları da, sol mest üzerine, boylu boyunca yapısdırılıp, ayak parmakları
üzerine gelen ucundan, bacaga dogru çekilir. El ayaları meste degdirilmez.
Meshin üç el parmagı eninde ve boyunda olması farzdır. Bunun için de, üç parmagı
veyâ yas olup suyu damlamakda olan parmak uçları veyâ parmaklarla birlikde
el ayasını veyâ yalnız el ayasını mest ucuna koyup, bacaga dogru çekmek yetisir.
– 128 –
Parmakları, mestin yan kenârına koyup, mest üzerinde genisligine kaydırmak da
câiz olur. Mesh, elin dıs yüzü ile de câiz ise de, içleri ile yapmak sünnetdir. Mestin
altına veyâ topukların yanlarına veyâ bacak tarafına mesh câiz degildir. [Mâlikîde,
sag eli ıslatıp, parmak dipleri sag mestin üst ucuna konur. Bas parmak ucu
sol, diger üç parmak uçları sag kenârında olarak, agzına kadar çekmek ve sol eli
altına böyle koyup, topuga ve buradan agzına kadar çekmek ve sonra sol eli sol mestin
üstüne, sag eli altına koyup çekmek vâcibdir.] Bir uzvu yıkadıkdan sonra, elde
kalan yaslıkla, mest üzerine mesh edilir. Bir uzvu, meselâ, bası veyâ enseyi meshden
kalan yaslıkla, mesh edilmez. Abdest alıp, mest giymis bir kimse, yeniden abdest
alıp, mesh etmiyerek, mestli ayaklarını suya soksa, bir ayagı veyâ yarıdan fazlası
ıslanmazsa, mesh yerine geçer. Içine su girip, ayagı ıslanırsa, mestleri çıkarıp,
ayaklarını da yıkamak lâzım olur. Yas ot üstünde yürüyerek veyâ yagmur ile,
mestlerin üstü ıslanırsa, mesh yerine geçer ve niyyet lâzım olmaz. Mestli kimse, abdesti
bozuldukdan yirmidört sâat geçmeden, sefere çıksa, bu mestlere üç gün ve
gece mesh edebilir. Müsâfir iken mukîm olsa, yirmidört sâat geçmis ise, mestleri
çıkarıp, ayaklarını yıkayarak abdest alır. Mâlikîde mest üzerine mesh müddeti, gusl
abdesti için çıkarılıncaya kadardır. Mest üzerine, birinci abdest bozulmadan önce,
ikinci bir mest, çizme, plâstik, naylon, lâstik ayakkabı giyse, dısdaki, su geçirmezse,
bunun üzerine mesh edebilir. Suyu çok geçirirse yine edebilir. Çünki, içdeki ıslanarak,
içdekine mesh etmis olur. Ikinciyi, abdesti bozulunca giymis ise, yalnız içdeki
meste, mesh edebilir. Ikinciye, ya’nî dısdaki ayakkabılara mesh etdikden
sonra bunun biri çıksa, ikincisini de çıkarıp, içdeki mestlere hemen mesh etmesi lâzım
gelir. Diger ayagındakini çıkarmayıp bunun üzerine ve çıkan ayagındaki birinci
mest üzerine, birlikde mesh etmesi de câizdir. Ayagın üç parmagı sıgacak kadar
yırtıgı bulunan bir mest üzerine mesh etmek câiz degildir. Yırtık, bundan az ise, mesh
câiz olur. [Mâlikîde, yırtık, ayagın üçde birinden az ise, mesh câiz olur. Mâlikîde,
bedenin, elbisenin temiz olması sünnet oldugu hâlde, mestin temiz olması farzdır.]
Bir mestin birkaç yerinde, küçük yırtıklar varsa, bunlar toplanınca, üç parmak olursa,
buna mesh câiz olmaz. Bir mestde, iki parmak, diger mestde de iki veyâ bir parmak
görünecek kadar yırtık olsa, bunlara mesh edilebilir. Çünki, üç parmak, iki mest
için degil, bir mest içindir. Hâlbuki, muhtelif uzvlardaki necâset veyâ görünen avret
yerleri mikdârları bir araya toplanıp, hepsi üzerine hükm olunur. Mesh câiz olmıyan
yırtık, üç parmagın ucu degil, üç parmagın bütünü görünecek kadardır.
Yırtık, parmak üzerinde ise, o parmaklar sayılır. Yırtık baska yerde ise, üç küçük
parmak görünecek kadar olmamalıdır. Yırtık, üç parmakdan uzun olsa, açılan kısmı,
üç parmakdan az olsa, mesh câiz olur. Mestin dikis yeri, uzun sökülse, fekat açılmayıp
ayak görünmese, mesh câiz olur. Yırtık veyâ sökülen yer, yürürken açılıp,
ayakdan üç parmak görünür, durunca açılmazsa, mesh edilmez. Bunun tersine
olursa, mesh câiz olur. Topuk kemikleri yukarısındaki yırtık, ne kadar olursa olsun,
meshe mâni’ olmaz. Çünki, mestlerin, burasını örtmesi lâzım degildir. Üstden veyâ
yandan ilikli, baglı veyâ fermuvarla kapalı mestler, ayakkabılar üzerine mesh câizdir.
[Sâfi’îde, mestin hiç yırtıgı, deligi olmaması lâzımdır.]
Ayagın topugu, mestin topugundan çıkınca, mest ayakdan çıkdı sayılır. Fekat
ekserî kitâblar, ayagın yarıdan fazlası, mestin topuk kemikleri hizâsından yukarı
çıkmadıkca, ayakdan çıkdı sayılmaz diyor. Buna göre, mest genis olup, yürürken,
topugu mestden çıkıp, giren kimsenin meshi câiz olur. Yürürken abdesti bozulmaz.
Yırtıgı, üç parmakdan fazla açık olan mestin astarı saglam olsa ve meste dikilmis
olup, ayak görünmese, mesh câiz olur.
Bir veyâ iki ayagı mestden çıkınca, abdesti, o ânda bozulmaz. Abdestin bozulması
simdi ayaklara sirâyet eder. Yalnız ayaklarını yıkasa, mesh ederek almıs oldugu
abdesti temâmlamıs olur. Mesh müddeti bitince de, yalnız ayaklarını yıkar.
Fekat, her iki sûretde de, yeniden abdest almak dahâ iyi olur denildi. Çünki, mu-
– 129 – Se’âdet-i Ebediyye 1-F:9
vâlât hanefîde sünnet, mâlikî mezhebinde ise farzdır.
Imâme, ya’nî sarık ve kalensüve, ya’nî takke ve her baslık ve bürka’ ya’nî peçe
ve maske üstüne ve eldiven üstüne mesh etmek câiz degildir.
Cebîre ya’nî kırık kemigin iki yanına baglanan tahtalar üzerine mesh câizdir. Yaranın,
çıbanın, derideki çatlak veyâ yarıkların üzerine veyâ içine konan merhem,
pamuk, fitil, gaz bezi, flaster, sargı bagı gibi seylerin çözülmesi, çıkarılması yaraya
zarar verirse veyâ bunlar çıkınca, yıkamak veyâ mesh etmek zarar verirse,
bunlardan merhem, lâstik gibi, su geçirmiyenler üzerine su akıtılır. Su geçirenler
üzerine mesh edilir. Yaraya soguk su zarar verirse, sıcak su ile yıkamak lâzım olur.
Sıcak su da zarar verirse, mesh etmek lâzım olur. Mesh de zarar verirse, üzerinde
bulunan sey üzerine mesh edilir. Sargı bezinin, saglam deri üstüne rastlayan kısmı
üzerine de ve sargılar arasındaki deriye de, mesh edilir. Bunların yarıdan fazlasına
mesh câizdir. Bunlara mesh etmek de, yaraya zarar verirse, mesh edilmez.
Bunları mesh, yaraya zarar vermezse, bunları mesh lâzım olur. Bunları kaldırıp altlarındaki
saglam deriyi yıkamak, yaraya zarar vermezse, yıkamak lâzım olur.
[Yara üstündeki sargıya veyâ merheme meshin câiz olması için, yarayı yıkamanın
veyâ mesh etmenin, yaraya zarar vermesi, dört mezhebde de sart oldugu, (Elfıkh-
u alel-mezâhib-il-erbe’a)da yazılıdır. Zarar, sifânın gecikmesi yâhud elemin
ya’nî agrının artması demekdir.] Mesh etdikden sonra, bunlar, yara iyi olmadan alınır
veyâ düserlerse, mesh bozulmaz. Yara iyi olup da düserlerse, altlarını yıkamak
lâzım olur. Bütün bunlar üzerine mesh, altlarını yıkamak yerine geçer. Bunlara
mesh edenler özr sâhibi olmaz. Bunlar, saglam kimselere imâm olabilir. Tabîb-i
müslim-i hâzıkın ıslatılmaması lâzımdır dedigi bir yer, yara gibi olur. Bunlara
mesh etmekde, erkek, kadın, muhdis ve cünüb hep birdir. Hiçbiri için niyyet lâzım
degildir. Ibni Âbidîn “rahmetullahi aleyh” abdestin farzları sonunda diyor ki,
(Elinde, yara, yarık bulunan kimse, suyu kullanamaz ise, ya’nî ellerine su alamaz
ve yüzünü, basını, kulaklarını, ayaklarını suya sokamaz ise, teyemmüm eder. Kolundan,
ayagından bir kısmı kesik olan kimse, kalan yerin yüzeyini yıkar). Habsde,
eli ayagı baglı olan, teyemmüm edemezse, abdestsiz, birsey okumadan, rükü’
ve secde yapar. Bunu da yapamazsa, ayakda îmâ eder. Kurtulunca iâde eder.
ÖZR SÂHIBI olan, istedigi zemân abdest alır. Bu abdest ile, istedigi kadar farz
ve nâfile nemâz kılar ve Kur’ân-ı kerîm okur. Nemâz vakti çıkınca abdesti bozulmus
olur. Her nemâz vakti girdikden sonra, yeni abdest alıp, bu vakt çıkıncaya kadar her
ibâdeti yapar. Ögleden baska dört nemâzdan birinin vakti girmeden evvel aldıgı abdest
ile, bu nemâzı kılamaz. Çünki, ögle nemâzının vakti baslarken, bir nemâzın vakti
çıkmıyor. Özr sâhiblerinin, devâm eden özrleri, abdestini bozmaz. Fekat, baska
bir abdest bozan sebeb ile bozulur. Vakt çıkınca, özr sebebi ile de bozulmus olur.
Özr sâhibi olmak için, abdesti bozan bir seyin, devâm üzere mevcûd olması lâzımdır.
Edâsı farz olan herhangi bir nemâz vakti içinde, nemâz vaktinin basından
sonuna kadar, abdest alıp, yalnız farzı kılacak kadar bir zemân, abdestli kalamıyan
kimse, özrü gördügü andan itibâren, özr sâhibi olur. Meselâ, istihâda kanı, idrâr
ve baska akıntılar, iç sürmesi, yel kaçması, yaradan kan, irin ve memeden, göbekden,
burundan, gözden, kulakdan kan veyâ agrı ile herhangi bir sıvı, irin akması
gibi, abdesti bozan seylerden biri, hep mevcûd olur, ya’nî bir nemâz vaktinin
basından sonuna kadar, bir abdest alıp, farzı kılacak kadar, durdurulamazsa, o kimse,
özr sâhibi olur. Bir nemâz vakti girdikden, farzı kılacak kadar zemân sonra özr
baslasa, vaktin sonu yaklasıncaya kadar bekler, hiç durmadı ise, vaktin sonunda
abdest alıp, o vaktin nemâzını kılar. Nemâz vakti çıkdıkdan sonra, sonraki nemâz
vakti içinde durursa, önceki nemâzını i’âde eder. Ikinci nemâz vaktinin basından
sonuna kadar hiç kesilmezse, özr sâhibi oldugu anlasılır ve kılmıs oldugu önceki
vaktin nemâzını i’âde etmez.
[(El-fıkh-u alel mezâhibil-erbe’a)da diyor ki, (Mâlikî mezhebinin ikinci kavli-
– 130 –
ne göre, özr sâhibi olmak için, hastalık sebebi ile çıkan, abdesti bozan birseyin bir
kerre çıkması kâfîdir. Bir nemâz vakti içinde devâmlı çıkması lâzım degildir. Nemâzdan
evvel veyâ nemâz içinde idrâr, yel kaçıran hastaların ve ihtiyârların abdestlerinin
ve nemâzlarının bozulmaması için, harac ve mesakkat hâlinde, bunların mâlikî
mezhebini taklîd etmeleri ve imâm olmaları sahîh olur.)]
Özr sâhibinin özrü, sonraki her nemâz vaktinde, bir kerre, biraz akınca, özrü devâm
ediyor sayılır. Bir farz nemâzın vaktinde hiç gelmezse, ya’nî nemâz vakti basından
sonuna kadar özrsüz geçerse, o kimse özr sâhibi olmakdan kurtulur. Abdest
alırken veyâ nemâz kılarken, özrü kesilip, sonraki ikinci vaktin sonuna kadar
hiç gelmezse, özrlü iken aldıgı abdesti ve nemâzı i’âde eder. Nemâz bitdikden veyâ
tesehhüd mikdârı oturdukdan sonra kesilirse, nemâzını i’âde etmez. Teyemmüm
ederek nemâz kıldıkdan sonra, suyu gören kimse de, nemâzını i’âde etmez. Bir ilâcla
veyâ baglamakla veyâ nemâzı oturarak îmâ ile kılmakla, özrü durdurmak vâcibdir.
Bir dirhem mikdârı kan ve sâire, yıkanınca, nemâz kılıncaya kadar, tekrâr bulasmıyacagı
zan olunursa, yıkamak vâcibdir. [Özr, yalnız abdesti bozan seylerdir.
Abdest veyâ gusl abdesti alamıyan hasta, özrlü olmaz. Yerine göre, mesh ederek
veyâ teyemmüm ederek, nemâzlarını saglam kimse gibi kılar.]
Cemâ’at ile nemâz anlatılırken, özrlü kimsenin saglam kimselere imâm olamıyacagı
bildirilmekdedir. Orada, devâmlı abdestsiz olmakdan baska, üzerinde dirhemden
çok necâset bulunanın, çıplak olanın, Kur’ân-ı kerîmi dogru okuyamayanın
da, böyle olmıyanlara imâm olamıyacakları bildirilmekdedir. Kaplama ve
dolgu disi bulunan kimsenin, kaplama ve dolgusu olmıyan hanefîlere imâm olabilmesi
için, sâfi’îyi veyâ mâlikîyi taklîd etmesi lâzımdır. Yetmisinci maddeyi okuyunuz!
Özrsüz, saglam iken kılmadıgı nemâzlar, hasta ve özrlü iken de kazâ edilir. Sadaka
ve hiçbir hayrlı is, kazâ nemâzı yerine geçemez. Ibni Teymiyyenin sapık yazılarına
aldanmamalıdır.
Gel kardesim, dinle benden hos sözü,söylüyorum sana, esrârı özü:
Ahmed-i Serhendî, bunu serh eyledi,gör de (Mektûbât)ı bak neyledi.
O kitâbda neler söyler, hem neler,Onda oynatmıs ne zevkli cilveler.
Ilm-i nâfi’, cümle (Mektûbât)dadır.Herne varsa mahzende, hepsi andadır.
O kitâbdır, se’âdet hazînesi,Onda tevhid, madde, ma’nâ bilgisi.
Mektûbât-ı Ahmedî sâyesinde,Onun ulûm-i bî-nihâyesinde.
Geldi (Se’âdet-i Ebediyye) vücûde,tesekkür eylerim Rabb-i vedûde.
Ilâhî! Bu kitâbı eyle mebrûr!Berât olsun bana, mahserde, hem nûr!
Salât olsun, selâm olsun Resûle! ki,vücûde geldi, (Se’âdet-i Ebediyye).
– 131 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...