ÇOK BÜYÜK BİR FİTNE VE MÜNAFIK
Abdullah bin Sebe
İbni Sebe Bir Yahudi Dönmesidir
İbni Hacer de fi Takribil Tehzib 81/344) diyor ki: (Tarihte senettir, dayanaktır.)
İbni Hibban’ın Zındıklık itham etmesine ise İbni Hacer Takrib (1/344)’de diyor ki: (İbni Hibbanın Ona karşı bu sözü kötü olmuştur.) Seyf’i delilsiz zındıklıkla itham etmek doğru değildir. Yoksa fitne hakkında ve sahabe arasında geçen sözlerini bildirdiği rivayetleri nasıl açıklarız, hadiseleri bildiren rivayetlerindeki üslubu zındıkların üslubundan çok uzaktır. Nitekim İbni Sebe gibi zındıkların örtülerini yırtıp açığa çıkarmıştır! Zındık olsaydı, bunu yapmazdı.
Durum böyle olunca, Seyfin rivayetlerini diğer habercilerin rivayetlerine mesela Ebi Muhnif, Vakidi, İbni El Kelbi gibi, tercih etmekte hiç kimse şüphe etmez. Çünkü Seyfin rivayetleri Sikalar tarafından doğru rivayetlerle insicamlı, uyumlu olması, daha ötesi o olayları görenlerden, kaynağından almış olmasıdır. Daha fazla bilgi için Dr. Hali’d bin Muhammed El Gays’in İstişhed Osman ve vakıatul Cemel rivayetü Seyf bin Ömer kitabına (s.19-40), Dr. Süleyman el Avde’nin Abdullah bin Sebe eseruhu fi ahdesil fitneti fi sadril İslam kitabına (s.104-110) bakınız.
İkinci olarak diyorlar ki: (İbni Sebe diye biri yoktu, gerçekte bu adla Ammar bin Yasir kast edilirdi.) Bu görüşlerini isbat için birkaç madde sundular bunlardan bazıları:
1- İbni Sebe, İbni Sevda olarak bilinirdi, yine Ammar’ın da künyesi İbni Sevda idi.
2- Her ikisi de Yemen’den, Yemen asıllı Sebe bin Yeşcab soyundandır.
3- Her ikisi de Hazret-i Ali’yi çok severlerdi, insanları Hazret-i Ali’ye biat etmeleri için teşvik ederlerdi.
4- Ammar Mısır’a Hazret-i Osman zamanında gitti ve insanları ona karşı kışkırtıyordu, Aynısını İbni Sebe’nin de yaptığı söyleniyor.
5- Osman, hilafeti hakkı olmadığı halde aldı sözü İbni Sebe’ye aittir. Şeri hak sahibi ise Hazret-i Ali’dir. Aynısını Ammar da diyordu.
6- Cemel savaşında barış uğraşlarını ikisi de engellemeye çalışıyorlardı.
7- Ebu Zeri Osman’a karşı kışkırtan İbni Sebe’dir dediler.
CEVAPBu iddiaları, iddia sahibinin cahil olduğunu gösterir. Bu iddialarını, Şianın kendilerince güvenilir Cerh ve Tadil rical kitapları red eder. Bu kitaplar Ammar bin Yaseri radıyallahü anh Hazret-i Ali’nin taraftarlarının arasında anıyor ve Ammar şianın yanında dört erkandan (esastan, temelden) biridir diyor. Sonra başka bir yerde de Abdullah bin Sebe lanetlenmekte ve sövülmektedir. (Rical El Tusi s. 46, 519) (Rical El Hali s. 255, 469)
İki şahsı bir şahıs kabul etmek hiç mümkün mü? Hazret-i Osman zamanında ikisinin de Mısır’a gitmesi doğrudur. Ancak ne zaman gittiklerini tarih kitaplarında araştırdığımızda İbni Sebe’nin varlığını inkâr edenlerin aksine şöyle olduğu anlaşılır ki bu da her iki şahsın farklı şahıslar olduğunu gösterir. Çünkü Taberi de (4/241) bildirildiği gibi Ammar Mısır’a Hazret-i Osman tarafından (h. 35) senesinde gönderilmiştir. İbni Sebe’nin Mısır’da görünmesi (h. 30) senesindedir. Her iki haberi de Taberi vermiştir. Yine Taberi şöyle demektedir: Ammarı Hazret-i Osman’a karşı kışkırtanlardan biri de İbni Sebedir. (Taberi 4/341) (İbni Kesir, Bidaye ve Nihaye 7/167) (İbni Esir, el Kamil fil Tarih 3/77) (Tarih İbni Haldun 2/1034) İşte bu büyük tarihçiler iki şahsın varlığını bildiriyor. Bu kaynaklara rağmen hangi akıllı daha bu iki şahıs tek kişidir diyebilir?
Ammarın Yemen’li olduğunu söylemelerine ise deriz ki: Her Yemen’liye İbni Sebe demek doğru olur mu? Tâbi ki doğru olmaz. Yakut’un Mucemul Bulden kitabında (3/181) dediği gibi Sebe, geniş Yemen ülkesinin bir parçasıdır.
Hilafetin şer’i sahibi Ali’dir, Osman hakkı olmadığı halde aldı diyenin Ammar olduğunu demelerine ise deriz ki: Bu iddia edilen bir söylentidir, delil gerekmektedir. Tam tersine Hazret-i Osman Ammara güveniyordu, Hazret-i Ammarı Mısır’daki işleri zapt etmek için bizzat kendisi göndermişti. (Taberi 4/341)
Yine İki kişinin künyesinin benzer olması bunları bir kişi yapmaz ki! Tarihi koşullar ve her iki şahsın karakteri bu görüşü kabul etmemize müsaade etmiyor. Kişiler hakkında bilgi veren tarih (cerh ve tadil) kitaplarına bakmak bile okuyucuya geniş bilgi verir. Bu sebeptendir ki âlimler Cerh ve Tadil kitapları telif etmiştir. Bu kitaplarda nice benzer isim ve künyelerin yer aldığı görülür.
Bu iddialarını çürüten diğer en önemli delillerden biri ise Hazret-i Ammarın Sıffın savaşında şehid olmuş olması yani ölmesi, İbni Sebe’nin ise Hazret-i Ali’nin ölümünden sonra bile yaşamış olmasıdır.
Bu delillere rağmen daha kim, Ammar bin Yasir, Abdullah bin Sebe’dir diyebilir?
Üçüncü olarak diyorlar ki: (İbni Sebe gerçekte yoktur, Şii düşmanları şiiliği kötülemek için Abdullah bin Sebe’ye izafe etmişlerdir.)
CEVAPBu iddia delile dayanmamaktadır. Siz böyle söylerseniz başkaları da dilediğini, istediğini söyleyebilir. Ama önemli olan delil getirmektir. Gerçekleri gelişi güzel inkâr etmeden önce, şüphe ile yaklaşmadan önce – ama bu her zaman ki işiniz – en azından incelemeniz gerekmez miydi? Bu konuyu sadece Ehl-i sünnet bildirmiyor ki! Bu iddianız geçersizdir, çünkü Şii kaynaklar da yani kendi kaynaklarınız da İbni Sebe’nin var olduğunu ve masum imamlarınızca lanetlendiğini yazmakta, ispat etmektedir. Bu Ehl-i sünnetin iftirasıdır iddianız dolayısıyla geçersizdir.
Konuyla ilgili yeterli bilgi ve ileri sürülen şüpheleri yok ettikten sonra deriz ki:
1- Şiilerin İbni Sebe’nin varlığını inkâr sebebi, İslam’ın iman esaslarıyla uyuşmayan inançlarına dokunduğu içindir.
2- Bir yahudinin iftiralarına inandıkları için, şiileri töhmet ve şüpheden kurtarmak içindir.
3- Şiilerin eshab-ı kirama karşı bitmek tükenmek bilmeyen tarihi düşmanlıklarıdır. Onları kötülemek için, meydana gelen fitneleri kendi aralarında kendilerinin çıkardığını gösterme gayretleridir.
İbni Sebe hakkında onlarca sünni kaynak ile şii kaynak yukarıda bildirildi. Bunların içinde Tarihçiler hadis âlimleri, tefsir kitapları, fıkıh kitapları da vardır. Faraza bu sünni ve şii kaynakların hepsi yanlış diyelim. Ama onun fikri mevcut ya! Mesela Ali tanrıdır diyor. Hangi müslüman böyle bir şey söyleyebilir? Bunu bir hainin çıkardığı muhakkaktır. Bunu da ancak bir kâfir çıkarabilir. Adı ister ibni
Sebe olsun ister ibni Sevda olsun ne fark eder?
Ortada bir gerçek var, Ali’ye ilah diyen, peygamber diyenler var. Bir müslüman bunu söyleyebilir mi, yahut müslüman olan biri böyle bir şeyi ortaya atabilir mi?
Allahü teâlâ, (Kur’anı ben koruyacağım) diyor, (Kimse onu değiştiremez) diyor, hayır, eshab onu değiştirdi diyenler var.
Allahü teâlâ, eshab-ı kiram için, (Hepsine Cenneti söz verdim, Ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) diyor, hayır, 5’i hariç hepsi mürted oldu, zaten münafıklardı diyenler var.
Peki, bunları ehl-i sünnet müslümanlar mı çıkardı yoksa kâfirler mi? Bu sorunun cevapsız kalacağı muhakkaktır. Niye cevap veremezler? Çünkü kâfirler deseler, bu iddiaları yapanların kâfirlerden etkilendiğini itiraf etmiş olacaklar. Müslümanlar hiç diyemezler, çünkü müslüman böyle şeyler diyemez, müslümanlara iftira etmiş olurlar