05 Temmuz 2013

AMELÎ YOL OLARAK MEZHEPLER




AMELÎ YOL OLARAK MEZHEPLER

AMELÎ YOL OLARAK MEZHEPLER


Allah’ın Rahmet, Bereket ve Mağfireti üzerinize olsun.
Verdiğin nimetler için övgü ve şükür sanadır, Allahım! Başa­rılı kıldığın için lütuf senindir. Sana yakarır, sana koşarız. Yaptı­ğımız her iyilik senin yardımınla ve senin lutfunladir. İyilikten baş­ka yaptığımız her şey, ancak kendimize ait ve tedbirsizliğimizin ese­ridir. Sen, her iki halde de bize karşı merhametlisin. Bağışlayıcı ve yarlığayıcı sensin! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Peygamber'e salât ve se­lâm eyleriz. O'nun izinden giden sapmaz. O'nun hidayet nişanesi olan âl ve ashabına ve onların yoluna gerçekten uyanlara kıyamete kadar salât ve selâm olsun!
Değerli dostlar, bir önceki makalemizde, fıkhın kaynaklarına değinmiştik. Bu makalemizde ise mezhep konusunu sunacağız inşaallah.
MEZHEP     :
Sözlük anlamı gitmek, izlemek, gidilen yol demektir. Mecazi olarak kişisel görüş, inanç ve doktrin karşılığında da kullanılır. Terim olarak bir müctehidin, dinin ayrıntılarına ilişkin, kendine özgü kural ve yöntemlerle oluşturduğu inanç ya da hukuk sistemini dile getirir.
İslâm tarihinde, mezhep kelimesi genel olarak itikadi, siyasi ve fıkhi görüşlerin hepsi için kullanılmıştır.
Bazı mezheb tarihçileri, İslâm mezheplerini Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadise göre taksim etmişlerdir. Bu hadiste Yahudilerin yetmiş bir, Hıristiyanların yetmiş iki, fırkaya ayrıldığı,İslâm ümmetinin ise yetmiş üç fırkaya ayrılacağı, Müslümanlardan Cehennem'den kurtulacakların Rasulullah'ın ve ashabının yolunu takip eden fırka (başka bir rivayette de birlik ve beraberlikten ayrılmayan cemaat) olduğu beyan edilmektedir. (Tirmizi,)
İslâm Tarihinde Mezheplerin Çıkış Sebepleri   :
Müslümanlar arasında mezheplerin çıkışını etkileyen başlıca sebepler şunlardır:
1) Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden ve sünnetten (hadislerden) hüküm çıkarılması hususunda ortaya çıkan farklı yorumlar,
2) Müctehidlerin ülkerindeki ve zamanlarındaki toplum hayatıyla ilgili sorunlara farklı yaklaşmaları,
3) Her müctehidin ictihad ederken takip ettiği metodun farklı olması,
4) Bir müctehid alime sağlam kaynaklardan ulaşmış bir sünnetin diğer müctehide ulaşmaması veye eksik ulaşması,
5) Müctehid alimlerin de bütün insanlar gibi anlayış, zeka, kabiliyet yeteneklerinin, sosyal yönlerinin farklı olması.
Mezheplerin Çıkışı   :
Şer´î hükümlerin ilk tebliğcisi şüphesiz ki Rasûl-ü Ekrem (s.a.s.) dir. O, îlâhî vahye mazhar seçkin bir insan olması dolayısıyle bütün dinî hükümlere tam anlamıyla vâkıftı. Onun ulvî huzurundan feyz alan ashab-ı güzin de şer´î delillerin ve hükümlerin bütün inceliklerini biliyorlardı. Çünkü ortaya çıkan her türlü meseleyi kendisine soruyor ve cevabını da en tatmin edici bir şekil­de alıyorlardı. Ashab-ı Kiram´a yetişip “tabiîn” unvanını alan birçok bü­yük insan da, Peygamber efendimize yakın bir zamanda dünyaya gelmiş olduklarından İslâm´ın bütün hükümlerine mükemmel bir şekilde âşinâ bu­lunuyorlardı.
Tabiînin son zamanlarına doğru İslâm dünyası genişlemeye başlamış, çeşitli ırklara mensup birçok kavimler İslâmiyetle şereflenmişlerdi. İslâm top­raklarının genişlemesi, müslümanların çoğalması ve zamanın ilerlemesiyle sos­yal hadiseler günden güne artıyor, çeşitli cereyanlar ortaya çıkıyor ve birçok meseleler çözüme ve açıklamaya muhtaç bulunuyordu. İşte bu durum karşı­sında İslâm bilginlerinin olağanüstü derecedeki çalışmaları başladı, birçok ilimler tedvin edildi. İlk olarak hadîs, fıkıh ve usûl-i fıkıh ilimleri metodlu bir şekilde kurularak bu konuda her biri kendine has özellikler taşıyan ve birer hukuk okulu olan fıkhî mezhebler ortaya çıktı.

Hz. Osman'ın şehadetinden sonra tehlikeli olan siyasi ihtilaflar çıkmaya başladı. Özellikle hakem olayından sonra İslâm'da ilk siyâsî ayrılık ve bid'at mezhebleri kendilerini gösterdiler. İlk çıkan mezhebler siyası mahiyette olup bunlar dini bir kisveye bürünmüşlerdi.
Müslümanlar arasında zuhur eden iç savaşlarda Hz. Ali'nin yanında yer alan sahabe ve tabiineŞia-i ûlâ denilmişti. Daha sonra ortaya çıkan Hz. Ali taraftarı mutaassıb grubların da Şia diye anılmaları sebebiyle Şia-i Ûla'ya bu "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat" denilmiştir.
Hakem olayına itiraz edip Hz. Ali'nin ordusundan ayrılanlara Havâric (hariciler) veya Marikaveyahut Muhakkime-i Ülâ denilirdi. Diğer taraftan Hz. Osman'ın katillerinin yakalanıp kısas yapılmasını isteyenlere Şia-i Osman denilmişti. Hz. Osman'a sevgi besleyip Muaviye tarafını tutanlara da Nasıba deniliyordu. Emeviler devletinin yıkılmasından sonra Nasıba tamamen silinip gitmiştir.
Hz. Ali'nin vefatından (660) sonra İbn Ömer, İbn Abbas gibi daha bir kısım sahabe hayatta iken akaidde meydana gelen ilk bid'at mezhebi, Kaderiyye olmuştur.
Hz. Ali'nin şehid edilmesinden  sonra, ashabın yolunda giden Ehl-i Sünnetin karşısında olanbeş ayrı ana bid'at mezhebi ortaya çıkmıştır ki bunlar ileride zuhur edecek diğer bid'at mezheplerine kaynaklık etmişlerdir. Bu beş ana bid'at mezhebi Havaric, Kaderiyye, Cebriyye(Cehmiyye), Şia (Keysaniyye, Zeydiyye, İmamiyye) ve Mürcie'dir.
İslamda Mezheplerin Hükmü     :
Usul-i dinde (akaidde) ihtilaf zararlıdır. Akaidde ihtilaf, bid'at ve sapıklığa götürür. Sapıklık da büyüdüğü zaman küfre kadar iletir. Akaidde ihtilaf, İslam ümmetinin birliğini bozar, dinde tefrika doğurur. Bu sebeple, sahabe ve bunlara güzellikle tabi olan selef alimleri Usul-i dinde (akaidde)ihtilafı haram saymlş ve buna asla cevaz vermemişlerdir.
Fıkıhtaki ihtilaflar, itikattaki ihtilaflar gibi bid'at ve delâlete götürmez. Usul-i din ile füru-ı dindeki (amelî hükümdeki) ihtilaf arasında büyük fark vardır. İslâm dininin akaidinde kesin delilsiz ihtilaf haram, bid'at ve dalalet sayılırken fıkhi meselelerde içtihadların farklılığı rahmet sayılmıştır. Böylece zaman ve mekânlara göre Hz.Muhammed ümmetine geniş imkânlar sağlanmış olur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muaz İbn Cebel'i (640) Yemen'e vali olarak gönderirken ona sordu; "Ne ile hükmedeceksin?"  O da;  "Allah'ın kitabıyla" dedi. Resulullah; "-Onda bulamazsan?" deyince, Muaz: "Rasulullah'ın sünnetiyle hükmederim" dedi.  "Bunların her ikisinde de bulamazsan ne yaparsın." diye sorunca, Muaz: "O zaman re'yimle içtihad ederim." dedi. Rasulullah bu cevaptan memnun kalarak; "Rasulünün elçisini, resulünün razı olacağı bir şeye muvaffak kılan Allah'a hamdolsun " dedi (Ebû Dâvûd,). Böylece Rasulullah,Kitap ve Sünnet'te hükmü bulunmayan meseleler hakkında ictihad etmesine izin verdi. Fakih sahabeler de Muaz b. Cebel'in yolunu takip ettiler.
Yalnız "mevrid-i nas'da içtihada mesağ yoktur" yani Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunan bir mesele ictihad konusu olamaz. Nasslardaki hükmü ne ise onunla hüküm verilir. Hadisler,mütevatir, meşhur, ahad, muttasıl, munkatı, mürsel gibi kısımlara ayrılır. Mütevatir (bunun sayısı çok azdır) ve meşhur hadisi her müctehid delil olarak alır. Hanefiler hadis hususunda titiz davrandıkları için çoğu zaman ahad haberi delil olarak kabul etmezlerdi. Şâfiî, ahad haberi kıyasa tercih ederdi.
Tabiîn ve Tebe-i Tabiin devrinde Hicaz'da hadis bilenler çok olduğu için Hicaz fukahasına"Ehlül-Hadis" denmiştir. Irak'ta daha çok rey, kıyas ve içtihad yoluyla hüküm verildiği için, Irak fakihlerine de "Ehl-i Rey" denilmiştir.
Hicri I. asrın sonlarından itibaren mezheblerin kurucuları, akaid ve fıkıhtaki görüşlerini beyan ederler, meselelerin hükümlerini açıklarlardı. Bunlardan okuyanlar ve yazanlar, sözlerini ve içtihadlarını duyan insanlar, bunların görüş ve açıklamalarına uyarlardı. Böylece bu zatların görüş ve içtihadları halkın anlayışlarında bir mezheb olarak yerleşir kalır. Mezheb sahibi olan bu büyük âlim ve imamlar hiç bir zaman, "biz bir mezheb kuruyoruz, bize uyunuz!" diye halkı görüşlerine uymaya çağırmazlardı. Hükümdar, emir gibi kimselerin davet ve emriyle de bir mezheb kurmaya yeltenmemişlerdi.
Fıkhi ihtilafın cevazıyla beraber, mezhebi içtihadın Kur'ân'ın ruhuna uygun olması gereklidir. Yani içtihat tevhid, mahlukata şefkat, başkalarının can, namus ve mal haklarına hürmet, iffet, adalet, eşitlik, istikamet, emanet ve vazifelere riayet, iyilik ve bunda yardımlaşma esaslarına aykırı olmamalıdır. Peygamberimiz, müctehidin içtihadında isabet ederse, iki sevab, iyi niyetle Allah rızası için yaptığı içtihadında hata ederse, bir sevap alacağını söylemiştir
Mezheplerin genel tasnifi   :
İslâm tarihinde zuhur etmiş mezhepler başlıca üç kısımdır:
A) Siyasi mezhepler:
Bunlar önceleri siyasi bir maksatla ortaya çıkmış, sonraları itikadî bir kisveye bürünmüşlerdir. İlk önce zuhur eden siyâsî mezhebler üçtür.
 Nasıba: Hz. Osman ve Muaviye taraftarları, Şia: Hz. Ali taraftarları;  Havaric de: Hz. Ali ve Muaviye'ye karşı çıkanlardır.
B) İtikadi Mezhebler (akaid mezhebleri):
İkiye ayrılır:
1- Ehl-i Sünnet mezhebleri: Bunlar da ikiye ayrılır: a) Eh1-i Sünnet-i hassa denilen Selefiyye.Selefiyye'nin mütekaddimini ve müteahhirini vardır. b) Eh1-i Sünnet-i amme: Matüridiyye, Eş'ariyye. Bunlara Halefiyye de denir.
2- Ehl-i Bid'at: Ehl-i Bid'at mezhebleri de ikiye ayrılır:
a) Küfre düşmeyenler. İki kolu dışında Hariciye, Kaderiyye, Mutezile, Cebriyye (sorumluluk yoktur diyenleri hariç),             Zeydiyye, İmamiyye (İsna Aşeriyye), Kerramiyye, Naccariye, Haseviyye.
b) Küfre düşen bid'at mezhebleri: Haricilerden Acâride'nin Meymuniyye kolu, Yezidiyye, Batıniyye-i Nizariyye (ki bu mezheb hicri 5. asrın sonlarına doğru Hassan Sabbah tarafından kurulmuştur), Nusayriyye, Dürziyye (Dürzilik), Babilik ve Behailik (Behaiyye).
C) Fıkhî mezhepler:
 Fıkıh mezheblerinin hepsi de Kur'an ve Sünneti esas alırlar. Bunlar da ikiye ayrılır:
1- Bugün tabileri bulunan mezhebler:
Hanefiyye, Şafiıyye, Malikiyye, Hanbeliyye, Caferiye, Zeydiye ve Zahiriyyedir. Bu sonuncusunun müntesibi pek az kalmıştır. Hindistan taraflarında Zahiri mezhebine bağlanan pek az kimse vardır.
2- Tabileri kalmamış olanlar:
Bugün tabi ve müntesibleri kalmamış ve fıkıh tarihine geçmiş olan mezheblerin imamları şunlardır: Abdullah b. Şübrüme (v.h. 144), Abdurrahman el-Evzai (v. 157), Süfyan es-Sevri (v. 161), Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla (v. 148), İshak bin Rahuye (Raheveyh, v. 238), Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi (v. 310), Leys b. Sa'd (v.175), Müzeni (v. 264), Ebu Sevr İbrahim b. Halid Muhammed b. İshak b. Huzeyme (v. 311).
Haftaya Fıkhî Mezhepler konusunu işleyeceğiz sevgili okurlarımız. Bu arada konumuzla ilgili sorularınız olursa cevaplamaya çalışacağız inşaallah.
Hepiniz Allah'a emanet olunuz...

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...