TÜRK SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
Bugün bilimsel alanda, “Türk” sözcüğünün sıfırdan sonra altıncı yüzyıl ortasında Göktürkler tarafından kurulmuş olan devlet (552-744) ile ortaya çıktığı bilinmektedir.
Buna göre, “Türk” sözcüğü ilk olarak Çin yıllığı Çou-şu’da, Göktürk birliğini göstermek üzere 542 yılında ve Batı Wei imparatoru T’ai-tsu tarafından Göktürk kağanı Bumın’a elçi gönderilmesi dolayısıyla da 545 yılında görülmektedir.[1]
Geçen yüzyıldan beri birçok araştırmacı tarafından ileri sürülen görüşlere göre,
Herodotos’un ‘şark kavimleri’ arasında gösterdiği Targitalar veya İskit topraklarında oturdukları söylenen Tyrkae veya Tevrat’ta adı geçen Yafes’in torunu Togharma veya eski Hint kaynaklarında görülen
Turukhalar (Turuşkalar) veya Thraklar veya Çin kaynaklarında M.Ö. 1. Bin içinde rol oynadıkları belirtilen Tikler (Diler) ve hatta Troyalılar ya da eski Önasya çivi yazılı metinlerde görülen
Turukkular bizzat Türk adını taşıyan Türk kavimleri sanılmıştır. İslam kaynaklarında ayrıntılı bir biçimde aktarılan İran kökenli Zend-Avesta rivayetleri ile, İsrail kökenli Tevrat rivayetlerinde de
Türk adı aranmış, Nuh’un torunu (Yafes’in oğlu),
veya İran rivayetindeki hükümdar Faridun (Thraetaona)’un oğlu Turac veya Tur da Türk sözcüğünü taşıyan ilk kavim olarak gösterilmek istenmişse de, bunlar son arkeolojik araştırmalar ve kültür tarihi incelemelerine aykırı düştüğü gibi, diller bakımından doğrulukları da kanıtlanamamıştır.[2]
Tarihte Türk sözcüğüne birçok anlamlar verilmiştir. Göktürk zamanındaki Sui-şu adlı Çin kaynağına göre, T’u-küe, Türk dilinde miğfer anlamına gelir.
Çünkü Türkler adlarını, Altay bölgesinde, eteklerinde oturdukları, miğfer biçiminde yükselen dağın biçiminden almışlardır.
Türk sözcüğünün açıklamasında ilk bilimsel deneyimin A. Vambery tarafından yapıldığı kabul edilmektedir.
Buna göre, Türk, Türkçe’de türemek anlamında olan türe- veya törü-‘den türemiş olup, yaratılmış, mahluk anlamına gelir.
Z. Gökalp’e göre, Türk, Türeli demektir. W. Barthold da: “Türk sözcüğünün Orhun yazıtlarında birçok kez kullanılan törü (kanun, adet, kanunla düzelmiş, birlik kazanmış halk) sözcüğü ile münasebettar olduğunu farz etmek mümkündür” demek biçimiyle Türk sözcüğüne Z. Gökalp’inkine yakın bir anlam vermektedir.
F. Müller’in Uygur metinlerinde, cins adı biçiminde, belirlediği Türk sözcüğü kuvvetli, güçlü anlamına gelmektedir. İslam kaynaklarında ise ilginç açıklamalara rastlanır.
El-Hamadani’ye göre, Türkler, Yec’üc-Me’cüc seddinin arkasında terk edilmiş oldukları için bu adı almışlardır. On birinci yüzyılda Kaşgarlı Mahmud, Türk ulusuna tanrı tarafından verildiğini belirttiği Türk sözcüğünün olgunluk çağı demek olduğunu belirtmiştir.
Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig’de Türk, ortaç (Güç, Kuvvet) ve ad olarak iki anlamda kullanılmıştır. Aynı biçimde şu açıklamalarda dikkat çekicidir;
S. Koelle Türk sözcüğünün kökünü tur, tir göstererek, bunu çekmek, cezbetmek anlamına bağlamış, sözcüğünün gerçeğinin Turku olduğunu belirten F. Kiok, bunun İskit dilinde deniz kıyısında oturan adam anlamında olduğunu ileri sürmüştür.[3]
Z. V. Togan anılarında Türk sözcüğünün Başkurtlarda kadının baba evinden getirdiği malanlamına geldiğini öne sürer.
Babür’ün çağında Türk, mert, yiğit, kahraman ve cesur asker gibi anlamalardaydı. R. R. Arat Babürname’yi sadeleştirirken buradaki Türk sözcüğüne kaba anlamını vermiştir. Türkiye Selçukluları’nda Elvan Çelebi’ye göre, Türk saf, sade-dil ve bahadır anlamlarını taşımalıydı.
Osmanlılarda Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanisi’ne göre, Türk kaba ve rustai (köylü) anlamlarındadır.[4]
Millet ve devlet adı olarak Türk sözcüğü ilk kez Çin’in Chou sülalesi yıllığında (557-579), Batıda Romalı tarihçi Agathias’ın eserinde, Arapça’da N. Zubyani’nin divanında ve Slavca’da on ikinci yüzyılda ilk Rus kroniklerinde kullanılmıştır.[5]
Türk sözcüğünün edebiyat tarihi içindeki serüveni ise, sözcük orta çağ Türk ve İran edebi metinlerinde benzerlik ve anlam kötüleşmesi yoluyla, kaba, köylü, cahil, idraksiz vb. anlamlar kazanmış, benzerlik yoluyla da, güzel’in adı olmuştur.
Sözcüğün bu yeni anlamları, Türk kavim adına gönderme yapmazlar ya da yaptıkları gönderme bir mecaz ilişkiden oluşmuştur.[6] Ancak bunlar Türk sözcüğünün sözlük anlamı olup, etimolojisi değildir. Sözcüğü etimoloji bakımından yine törü+ köküne bağlamanın olanaklı olduğu düşünülmüştür.
L. Bazin Türk sözcüğünün törü+mek’ten ileri geldiğini kabul ederek, adı ilk biçimi ile “var olmuş, biçim kazanmış” anlamındayken, sonra “gelişmiş”, daha sonra, “tamamıyla gelişmiş” kavramlarını belirtmiş, sonunda Türk biçimini aldığı zaman “kuvvet, güç” anlamını kazanmıştır.[7]
Türk adının söylenişi yani seslendirilmesi dikkate değer bir dil sorunu olarak görülmektedir. Her ne kadar bu sözcük günümüzde açık ve kesin olarak Türk biçiminde ise de, zaman içinde bir değişme ve gelişme geçirip geçirmediği tartışılabilir.
Arap kaynaklarında Türk sözcüğü 6. Yüzyıl sonlarından itibaren görünmekle birlikte ‘t, r, k’ ünsüzleri arasında, ‘o, u, ö veya ü’ seslerini açık olarak belirlemek güçtür. Ünlülerin ‘a, e, ı, i’ olmadığı kesinlikle açıktır.
Arapça’daki söyleniş, belki de kalın olarak “Turk” biçimindedir.
Önasyalı bir alfabeye sahip Süryani kaynaklarında da Tourkaye=Turyake söylenişi, kalın ünlü ‘u’ okunuşunu destekliyor.
Bizans kaynaklarındaki seslere göre bu sözcük ‘u – o’ arasındaki bir biçimde söylenebilir:
Tourkos gibi.
En eski Rus kaynaklarında Tork olarak bilinmektedir.[8]
Orkun yazıtlarında Türk sözcüğü hem “Türk” hem de “Türük” olarak iki biçimde geçmektedir.
Anlaşıldığına göre, önceleri çift heceli söylenen sözcük Göktürkler zamanında tek heceli biçimiyle birlikte iki türlü söylenmiş, sonradan yalnız “Türk” biçimini almıştır.
Sonuçta sözcüğün Çince çevrimyazımı da iki hecelidir.[9]
Orkun Yazıtları'nda Türk sözcüğünün yazılışı
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı
[1] İbrahim Kafesoğlu, “Tarihte Türk Adı”, Türkler, Cilt.3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 308.
[2] İbrahim Kafesoğlu, “Türkler, Türk Adı”, İA, 12/2, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 1975, s. 142. Ayrıca Türk sözcüğü için bkz. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2004, s. 43-46.; Adile Ayda, “Türk Kelimesinin Menşei Hakkında Bir Nazariye”, Belleten, Cilt.XI., Sayı.158, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1976, s. 239-247.
[3] İbrahim Kafesoğlu, a. g. m., s. 311-312.
[4]Tuncer Baykara, “Türklüğün En Eski Zamanları”, Türkler, Cilt.3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 282-283.
[5] Mustafa Aksoy, “Türk Adı, Türk damgaları”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı.189, TDAV Yayınları, İstanbul 2002, s. 37.
[6] Şerife Yağcı, “Ortaçağ Türk ve İran Edebi Metinlerinde Türk Kavramı”, Türkler, Cilt.4, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 914.
[7] İbrahim Kafesoğlu, a. g. m., s. 312.
[8] Tuncer Baykara, , a. g. m., 280-281.
[9] İbrahim Kafesoğlu, a. g. m., s. 310.
|
|
|
|
|
|
|
|