24 Şubat 2013

BİR PERİ MASALI






Bir Peri Masalı
arkanıza yaslanın... beklentilerinizi geride bırakın,
biliniz ki, mutlu sonu yok bu masalın...
ben seni bulduğumda geçmişimdeki tüm yolları göz yaşlarımla sildim,
sana dair haritalar var şimdi ellerimde,
düşlerim, umutlarım var pandoraya inat sakladığım.
kan damlasa da gözlerimden, görmek şart oldu artık seni...
cümle yeminler ezilsin ayaklarımın altında, andolsun ki yepyeni bir masalsın,
sen; adına aşk dediğim ! kalemimin ucunda,
sensiz nefesleri haram kıldım... tövbe et ve dön bana...
masalların hüznüne tanık oldu sevinçlerim ve kursağımda kaldı adına aşk dediğim Azrail... haksızlık payımla yakıyorum “beyaz düşlü masal kentleri”ni... elim kolum bağlı şimdi...
gözlerime düşen bir avuç umut ışığıyla, tüm şehri beyaza boyadım. ve gün batımı olmayan hayallerime bulutlar çizdim. güneş sende saklı, sen kendinde... hadi vur kendini, mahşer çocuklarını doldur beyaz düşlü kentlerine...
sen yinede de ki; “güneşi gözlerine doldurdun”. oysa bitimsiz hikayeler perisiydim... her düş’ün çemberine büyük harflerle çizildim. Bir büyünün pençesinde yetim kaldım.
gülüşünle kırdın tüm efsunlu hüzünleri... ve bu sevda çemberinde; düşlere daraldıkça karanlığa yas tuttun, aşkla kutsadığın göz yaşlarınla... ben “masalsın” dedim.. “gülperisi”nden öykündüğüm ve geçmiş zamanlı takvim yapraklarına ihaneti kendi ellerimle “sus” yazdım...
gün devrildi yine, elde ne var? “kayıtsız”... ışıkların aydınlığını gecenin bu vaktinde, aklım almıyor... neye işarettir bu kumpas ve neyin tadını bozar? haramdı, helal kılındı... aşk’tı...beyaz duvarlarını kırmızıyla süslemek için perilere emanet edildi... ay’dı gece... kapanmaz tabirim hece hece...
kelimelerin zincirini kırsın ve usul usul düş-sün geceme hece ve her hece diz çöksün.. adı “aşk”tı çığrından çıkmışlığın, hesabı srat-tı, zordu... ey peri döneceksin sende, emanet bıraktığım kelimelerim için; dön/eceksin...
gözlerim kurumuş... içime akan nehirler şimdi haritada iki küçük su lekesi... akmayan gözleri vardı onun, öl diyen bakışları... benimse kalmak için çırpındığım... sözleri vardı avucumda kalan iki yemin ve tek içimlik... dalıp gözlerine, düşüp suskunluğuna, bana ait tek şey olan bu hiçlikte, boğulabilirim... inan...
uyumak haram ve susmak mübah yine bu gece ve ben denize nazır gözlerimi uykusuzlukla yıkıyorum. İstanbul t/uzak ben ise kahramanı olmayan bir masalın meçhul hüznü. ey peri düşlerine selam olsun ben yalnızlıkla saklı bahçemde dertleşirken..
hayatın kabuğunu soysam vitaminsiz mi kalınırdı? yaşam bulanık sırat’ a hazırladım cesaretsiz sevdaları... “ mahşerde kavuşmak” tüm derdim bu... öykülerime “tez cümle” diye iliştiriyorum yokluğunu... gelse daha acı... aşk eksilen bir şey değildi ya da çoğalan... her darağacında aynı nefesle sonlandırılan, yaşam/aktı...
yaşamaksa ölmek kimin umrunda... her gecenin sabahında mutluluk düşmüşse göz uçlarıma, sevda kapılarında kurulan darağaçlarında ölmek kimin umrunda...
aklımın yokuşu... çıldırıyorum, lanetlenmiş yüreğimle her gün bir başka cinnet köşesinde yudumluyorum kanımın son damlasını... ukala ölümler çalıyor zilimi, açıp bakıyorum ki kaçmışlar... ölümü kuşansam, aklımı çıkartıp atamıyorum... öfke sancağına dikip bayrağımı, özgür bir mahkumluk tadıyorum... cennetimi cehenneme çeviren ele borcum olsun sancılı yıkımlarım... aklıma sahip çık sen yinede, bekle beni, kuşanıp ölümü geliyorum... söyle ona, yüreğinde ölmeye gidiyorum... açsın ellerini...
boynum büküktü, soluksuzdum, kişisel tarihimin karanlığında zamansızımdı ve bir ses düştü avuçlarıma, kulağımın örsünde can verdi çaresizliklerim ve ben adına “umut” dedim, aşk/ı intiharlarıyla süsleyen sulara... ve haykırmayı marifet bildim, ölüm kuşanan “suslar vadisi” sakinlerine...
ey peri ! gülüşünü saçtım haykırdığım tek kişilik gecelere, hoş geldin, geceme...
şimdi suslar vadisinde ağıt zamanı...
şimdi kalbimin bulanıklığında yitmek zamanı. Anlatıyordu gece; gece intiharlarıyla süslenen ama her günün sabahında umuda gözlerini diken. Konuşsa haram kılınacaktı söz. göçebe vurgunda dilim... nereye sürsem dilimi o yol yokuşa çıkar. evvel zaman içim-de kal’mış izbe bir köprü var. pervamı koruyup, pervasızlık yoğuran düşlerim! size yalnızlığımı bıraksam bir damla sızı olmaz mı sanırsınız gözlerinize? yeter artık, şimdi durun ve durdurun zamanı... aklıma sahip olun, almıyor aklım “ canım neden acıyor?”
ey gönül bu ne zulümdür? varlığında fırtınasız bir gemi, sürüklerken ardından paramparça olmuş bedenimi, bu ne yürek çatlamasıdır? şimdi adına “aşk” demeye utandığım...
adı ayrılıkta baki kılınası ! ey aşk bu ne zulümdür? hangi kaderi çizsen yolumuz ayrılığa sapar... bul yol sapa... bilmez fani, ölüm sevda yokuşlarında... dillere satılan bir leyl-i lal... bırak işte kanasın dizlerim, pansuman hor görülsün, kangren olsun bakışlarım...
ayrılıklarla çürümüş... bu gerçek/tende leyl-i hicran, gecelere ağlamaya borçlu gözlerle, sabahlarda güneşe gülmek ne acı... içe çekilen “keşke” soluklarında düğümlenirken kelimeler, gidenlere pranga vurmak kabus duvarlarıyla boğuşmak aşk ise, sende git senden gidenlerle...
sus!... ne olursun... sus!... giden yolunu sürümüş çoktan... yakışır mı bir kaçağa sürüklenmek... sadece şen dilli şarkılarım kalsın ayrılıktan geriye... ben bilmemeliyim hangi ölüm benim sancıma yalnızlıktan hediye? ve ufkuma çizilen bu kara leke, sen söyle hangi geçmişten gizlendi yüreğime... ve niye, kime bunca kelime?
ve alnıma yazılan bu buruk kaderleri yalamak adına, düşerim yitirilmişliğin ahuzarına... tel tel bırakırım, bende kalan cümlelerimi kör bir trencinin raylarına... kalır anılarım, tek kişilik sancılarımla... sırtlanırken yalnızlığı, boynum bükülür, dizlerim tutmaz yürümeyi unutan ayaklarımla... şimdi dönüşüne bir mum daha yaktım ve odamda göz yaşlarımı avutuyorum, soruyorum sana; ey meçhul sevgili ! bendeki “kimliğini açıkla”...
hiç bir yazgı onun ki kadar sürmüyordu hançeri boğazıma... kimliksizliğimde yitirilmesin sevgili diye kendimden geçip şifa niyetine, gönlümü, acının kahırlı girdabında suluyordum.
küçücük yüreğin sığmıyordu soluna, geçmişin olanlar gelecek maskesine saklanmıştı ve şen dilli şarkılarımı söylediler ayrılık kokan nefesleriyle... şimdi hüzne çalıyorlar zillerini, günah çıkartan dilleriyle... boynunda asılı pişmanlık kolyesiyle acı çığlıklar atıyorlar duvarlara, yazdıkları kanla..
Son Masal

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...