"Kim kıyamet gününü gözleriyle bakıp görmek istiyorsa; Tekvir, İnfitar ve İnşikak surelerini okusun." buyurmuşlardır. (Tirmizî. Tefsir: 18)
Çünkü bu ve benzeri Âyet-i kerime'ler kıyametin akılları baştan alacak hallerini ve orada meydana gelecek olan sıkıntıları veciz bir şekilde açıklamaktadır.
Birinci sur ile kıyametin kopmasından, Hayy ve Kayyum olan Allah-u Teâlâ'nın tek kalmasından sonra, vakti zamanı gelince; Allah-u Teâlâ İsrâfil Aleyhisselâm'ı tekrar diriltecek ve ikinci defa Sur'a üfürmesini emir buyuracaktır. "Nefha-i kıyam" da denilen bu üfürme ile evvelce ölenlerin tamamı bir anda yeniden dirilerek kabirlerinden kalkacaklar ve hesaplarını vermek üzere ilâhi huzura sevkolunacaklardır. Buna "Ba's-ü ba'del-mevt" yani "Öldükten sonra tekrar dirilme" denir.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Sonra bir daha üflenince, hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar." (Zümer: 68)
"Allah'ın onu yeniden döndürmeye elbette gücü yeter." (Târık: 8)
Ruhlar hazırlanmış bulunan bedenlerine yerleşirler, ölüler hayat bulur, kabirlerinden çıkarak mahşere sevkedilirler.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Şüphesiz ki hayat veren de, ölümü veren de biziz.
Dönüş de ancak bizedir." (Kaff: 43)
Herkesin hesabının görüleceği, cezalarının tertip olunacağı yer O'nun huzurudur. Mahkeme-i kübra O'nun huzurunda kurulacaktır.
•
Ku'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif'lerde haber verilen Birinci Sur'dan sonraki "Ahiret Hayatının Safhaları" şöyledir:
Her şeyi sarsıp titreten ilk üfürmeyi ikinci üfürme takip eder.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"O gün o sarsıntı sarsar, peşinden bir diğeri gelir." (Nâziat: 6-7)
Bu üfürme, diriliş ve kabirlerden kalkış üfürmesidir.
Allah-u Teâlâ'ya göre insanları ilk olarak yaratmakla ölümünden sonra tekrar diriltmek arasında hiç fark yoktur. Dileyince var eder, dileyince yok eder.
"Önce yaratan, ölümünden sonra dirilten O'dur. Bu O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde bulunan en yüce sıfatlar O'nundur. O Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir."(Rûm: 27)
Bu üfürme ile yaratılışın başından sonuna kadar gelip geçen herkes hayata döndürülür. Kabirlerde bulunanların hepsi, haşrolunacakları yere doğru koşarlar. O gün toplanma ve sevk günüdür.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"O gün yer yarılır, insanlar kabirlerinden süratle çıkarlar. Onları böylece toplamak bizim için pek kolaydır." (Kaff: 44)
İnanmayanların düşündükleri gibi, insanları ölümlerinden sonra diriltmek, kabirlerinden kaldırmak, mahşerde toplamak, herkesin hesabını sormak, ceza veya mükâfatlarını vermek O'nun kudreti karşısında zor bir şey değildir.
Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Gökleri ve yeri hak ile yaratan O'dur. 'Ol!' dediği gün her şey oluverir. O'nun sözü haktır.
Sûr'a üflendiği gün de hükümranlık O'nundur.
O gizliyi de açığı da bilendir, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır." (En'âm: 73)
O gün perdeler kalkar. Dünyada kendilerini saltanat sahibi imiş gibi görenlerin hepsi de, gerçekte hiçbir otoritelerinin olmadığını ve hakimiyetin yalnızca O'na ait olduğunu apaçık görürler.
Fâil-i mutlak'ın yüce iradesine gönülden teslim olanlar ise o günü fiilen müşahede ederler. İnandıkları gerçeğin ayan-beyan tecelli etmesiyle mutmain olurlar.
"Sûr'a da üfürülmüş, böylece biz onların hepsini bütünüyle bir araya getirmişizdir." (Kehf: 99)
•
O günün şiddeti kâfirler ve münafıklar için olacaktır. Dünyadaki serkeşliklerinin ve azgınlıklarının cezasını fazlasıyla görecekler, çok büyük zorluklarla karşılaşacaklardır.
Yüzleri kararacak, gözleri göğerecek, herkesin gözü önünde rezil ve rüsvay olacaklar, kendi dertleriyle başbaşa kalacaklar, başkalarının hallerini sormaya mecalleri bulunmayacaktır.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"Sûr'a üfürüldüğü vakit, işte o gün çetin bir gündür. Hele kâfirler için hiç de kolay olmayan zorlu bir gündür." (Müddessir: 8-9-10)
Kur'an-ı kerim'de Kıyamet hadisesinden söz edilirken üfürülecek âlete on kadar yerde "Sûr" adı verilmekte, burada ise bu alete "Nâkur" denilmektedir. Çok korkunç bir ses çıkardığı için ona"Nâkur" adı verilmiştir.
O günün şiddetinden; mihnet ve meşakkatinden kalpleri korkuyla dolar. Geçmiş günleri, kaçırılan fırsatları, değerlendirilemeyen imkânları hatırladıkça içten içe kavrulurlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"O gün Sûr'a üflenir ve biz o gün suçluları gözleri dehşetten göğermiş olarak toplarız." (Tâhâ: 102)
Herkes kendi ameli ve niyetiyle başbaşa kalır, getirdiği yükün derdine düşer, birbirlerine karşı acıma ve şefkat duymazlar, akrabalık ve hısımlık bağları kopar, birbirlerinin durumlarını soramazlar.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Sûr'a üfürüldüğünde o günün dehşetinden aralarında ne nesep bağı kalır ne de birbirlerine bir şey sorabilirler." (Mü'minun: 101)
Ceza gününe iman etmeyenler, o gün zuhur ediverince, dünyada işitip de inanmadıkları şeylerin doğruluğunu gördükleri zaman haşyet ve hasretle haykırırlar ve şöyle derler:
"Eyvah bize! İşte bu hesap günüdür.!" (Saffât: 20)
Onlar böyle bir şaşkınlık içinde iken, hiç beklemedikleri bir ihtar ve azarlama ile karşılaşırlar:
"İşte bu, yalanlayıp durduğunuz hüküm günüdür." (Saffât: 21)
Kâfirler için bu kadar zor ve zahmetli olan o gün, şüphesiz ki müminler için o nispette kolay olacaktır.