05 Şubat 2013

KIYAMETİN DİĞER SAFHALARI

KIYAMETİN DİĞER SAFHALARI
"Sonra bir daha üflenince, hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar." 
(Zümer: 68)
Öğüt:
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:
"Kim kıyamet gününü gözleriyle bakıp görmek istiyorsa; Tekvir, İnfitar ve İnşikak surelerini okusun." buyurmuşlardır. (Tirmizî. Tefsir: 18)
Çünkü bu ve benzeri Âyet-i kerime'ler kıyametin akılları baştan alacak hallerini ve orada meydana gelecek olan sıkıntıları veciz bir şekilde açıklamaktadır.
Birinci sur ile kıyametin kopmasından, Hayy ve Kayyum olan Allah-u Teâlâ'nın tek kalmasından sonra, vakti zamanı gelince; Allah-u Teâlâ İsrâfil Aleyhisselâm'ı tekrar diriltecek ve ikinci defa Sur'a üfürmesini emir buyuracaktır. "Nefha-i kıyam" da denilen bu üfürme ile evvelce ölenlerin tamamı bir anda yeniden dirilerek kabirlerinden kalkacaklar ve hesaplarını vermek üzere ilâhi huzura sevkolunacaklardır. Buna "Ba's-ü ba'del-mevt" yani "Öldükten sonra tekrar dirilme" denir.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Sonra bir daha üflenince, hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar." (Zümer: 68)
"Allah'ın onu yeniden döndürmeye elbette gücü yeter." (Târık: 8)
Ruhlar hazırlanmış bulunan bedenlerine yerleşirler, ölüler hayat bulur, kabirlerinden çıkarak mahşere sevkedilirler.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Şüphesiz ki hayat veren de, ölümü veren de biziz.
Dönüş de ancak bizedir." (Kaff: 43)
Herkesin hesabının görüleceği, cezalarının tertip olunacağı yer O'nun huzurudur. Mahkeme-i kübra O'nun huzurunda kurulacaktır.
Ku'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif'lerde haber verilen Birinci Sur'dan sonraki "Ahiret Hayatının Safhaları" şöyledir:

İkinci Sur ve Kabirlerden Kalkış:
Her şeyi sarsıp titreten ilk üfürmeyi ikinci üfürme takip eder.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"O gün o sarsıntı sarsar, peşinden bir diğeri gelir." (Nâziat: 6-7)
Bu üfürme, diriliş ve kabirlerden kalkış üfürmesidir.
Allah-u Teâlâ'ya göre insanları ilk olarak yaratmakla ölümünden sonra tekrar diriltmek arasında hiç fark yoktur. Dileyince var eder, dileyince yok eder.
"Önce yaratan, ölümünden sonra dirilten O'dur. Bu O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde bulunan en yüce sıfatlar O'nundur. O Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir."(Rûm: 27)
Bu üfürme ile yaratılışın başından sonuna kadar gelip geçen herkes hayata döndürülür. Kabirlerde bulunanların hepsi, haşrolunacakları yere doğru koşarlar. O gün toplanma ve sevk günüdür.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"O gün yer yarılır, insanlar kabirlerinden süratle çıkarlar. Onları böylece toplamak bizim için pek kolaydır." (Kaff: 44)
İnanmayanların düşündükleri gibi, insanları ölümlerinden sonra diriltmek, kabirlerinden kaldırmak, mahşerde toplamak, herkesin hesabını sormak, ceza veya mükâfatlarını vermek O'nun kudreti karşısında zor bir şey değildir.
Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Gökleri ve yeri hak ile yaratan O'dur. 'Ol!' dediği gün her şey oluverir. O'nun sözü haktır.
Sûr'a üflendiği gün de hükümranlık O'nundur.
O gizliyi de açığı da bilendir, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır." (En'âm: 73)
O gün perdeler kalkar. Dünyada kendilerini saltanat sahibi imiş gibi görenlerin hepsi de, gerçekte hiçbir otoritelerinin olmadığını ve hakimiyetin yalnızca O'na ait olduğunu apaçık görürler.
Fâil-i mutlak'ın yüce iradesine gönülden teslim olanlar ise o günü fiilen müşahede ederler. İnandıkları gerçeğin ayan-beyan tecelli etmesiyle mutmain olurlar.
"Sûr'a da üfürülmüş, böylece biz onların hepsini bütünüyle bir araya getirmişizdir." (Kehf: 99)
O günün şiddeti kâfirler ve münafıklar için olacaktır. Dünyadaki serkeşliklerinin ve azgınlıklarının cezasını fazlasıyla görecekler, çok büyük zorluklarla karşılaşacaklardır.
Yüzleri kararacak, gözleri göğerecek, herkesin gözü önünde rezil ve rüsvay olacaklar, kendi dertleriyle başbaşa kalacaklar, başkalarının hallerini sormaya mecalleri bulunmayacaktır.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"Sûr'a üfürüldüğü vakit, işte o gün çetin bir gündür. Hele kâfirler için hiç de kolay olmayan zorlu bir gündür." (Müddessir: 8-9-10)
Kur'an-ı kerim'de Kıyamet hadisesinden söz edilirken üfürülecek âlete on kadar yerde "Sûr" adı verilmekte, burada ise bu alete "Nâkur" denilmektedir. Çok korkunç bir ses çıkardığı için ona"Nâkur" adı verilmiştir.
O günün şiddetinden; mihnet ve meşakkatinden kalpleri korkuyla dolar. Geçmiş günleri, kaçırılan fırsatları, değerlendirilemeyen imkânları hatırladıkça içten içe kavrulurlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"O gün Sûr'a üflenir ve biz o gün suçluları gözleri dehşetten göğermiş olarak toplarız." (Tâhâ: 102)
Herkes kendi ameli ve niyetiyle başbaşa kalır, getirdiği yükün derdine düşer, birbirlerine karşı acıma ve şefkat duymazlar, akrabalık ve hısımlık bağları kopar, birbirlerinin durumlarını soramazlar.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Sûr'a üfürüldüğünde o günün dehşetinden aralarında ne nesep bağı kalır ne de birbirlerine bir şey sorabilirler." (Mü'minun: 101)
Ceza gününe iman etmeyenler, o gün zuhur ediverince, dünyada işitip de inanmadıkları şeylerin doğruluğunu gördükleri zaman haşyet ve hasretle haykırırlar ve şöyle derler:
"Eyvah bize! İşte bu hesap günüdür.!" (Saffât: 20)
Onlar böyle bir şaşkınlık içinde iken, hiç beklemedikleri bir ihtar ve azarlama ile karşılaşırlar:
"İşte bu, yalanlayıp durduğunuz hüküm günüdür." (Saffât: 21)
Kâfirler için bu kadar zor ve zahmetli olan o gün, şüphesiz ki müminler için o nispette kolay olacaktır.

Mahşer:
Haşr meydanı olan mahşer yeri beyaz, dümdüz, dağsız, tepesiz, girintisi ve çıkıntısı olmayan, saklanacak yeri bulunmayan nihayetsiz bir düzlüktür. Her tarafı aynıdır. İnsan ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin asla kendisini saklayamaz.
Bu yer, bugünkü yeryüzü gibi olmayacaktır. Benzerlik sadece isimdedir. O yeryüzü alışılandan ve bilinenden başka bir şekildedir. Bu dünyanın yeri ve gökleri yerine ahiret yeri ve gökleri kurulacaktır.
Nitekim Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"O gün yer başka bir yerle, gökler de başka göklerle değiştirilir." (İbrahim: 48)
O yerin büyüklüğünü tasavvur etmek bile imkansızdır.

Amel Defterlerinin Dağıtılması:
Dünyada iken Kirâmen Kâtibin meleklerinin yazdıkları amel defterleri sualden önce herkese dağıtılır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Amel defterleri ortaya konulduğunda, suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün." (Kehf: 49)
Boşa geçirdikleri ömürlerine yanarlar, kaybettikleri fırsatlara hayıflanırlar.
Doğru yolu seçenlerin amel defterleri sağ ellerine verilir, yanlış yolu ve bâtılı tercih edenlerin ise sol ellerine verilir veya arkalarından verilir. Sağ taraf veya sağ el, ferahlık ve uğurun, feyiz ve bereketin; sol taraf veya sol el, sıkıntı ve uğursuzluğun sembolüdür.
Kıyamet gününde ise sağ tabiri, kurtuluş ve bahtiyarlığın; sol tabiri ise felâket ve bedbahtlığın delili sayılır.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"Amel defterleri sağından verilenler... Ne mutlu insanlardır amel defterleri sağından verilenler!" (Vâkıa: 8)
"Kimlerin amel defterleri sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmazlar." (İsrâ: 71)

Sorgu-Sual:
Allah-u Teâlâ kulları bir bir hesaba çeker, bu hesap bir anda olup biter.
Âyet-i kerime'de:
"Allah hesabı çabuk görendir." buyuruluyor. (Mümin: 17)
O'nun bir işle meşgul olması, başka bir işle meşgul olmasını engellemez. Birinin hesaba çekilmesi, diğerinin hesabının görülmesine mâni olmaz. Herkesi aynı anda hesaba çekmek, yargılamak, O'nun için zor değildir, O seriül-hisab'dır.
Beş şey o gün herkese sorulur:
İbn-i Mes'ud -radiyallahu anh- den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"İnsanoğluna beş şeyden hesap sorulmadıkça ayakları Rabb'inin katından ayrılmayacaktır:
1- Ömrünü nerede ne yolda tükettiği,
2- Gençliğini nasıl geçirdiği,
3- Malını nereden kazandığı,
4- Kazancını nerede harcadığı,
5- İlmi ile amel edip etmediği." (Tirmizî: 2531)
Kıyamet gününde kulun amelinden ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Namaz hesabını güzel veren, diğer suallerden çabuk kurtulur.

Mizan:
İnsanlar amel defterlerinde belirtilen sevap ve günahları ölçtürmek için Mizan'a gelirler.
Mizan; amellerin tartılması, iyilerinin kötülerinin belirlenmesi için Allah-u Teâlâ'nın mahşer meydanında ortaya koyacağı terazidir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Biz kıyamet günü adalet terazileri kuracağız." buyuruyor. (Enbiyâ: 47)
Diğer Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür.
Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezasını görür." (Zilzâl: 7-8)
Mahkeme-i kübrâ'da ilâhi adaletin hükmü tamamen icra edildikten sonra Hakk Celle ve Alâ Hazretleri:
"Ey günahkârlar! Bu gün şöyle ayrılın!" buyurur. (Yâsin: 59)
Kâfirler müminlerden ayrılırlar. Onların artık müminlerle bulunmaya salâhiyetleri yoktur. Her suçlu günahkar inkârcı ister istemez bu buyruğa uyar.
Diğer Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"O gün Allah onlarla aranızı ayırır." (Mümtehine: 3)
"O gün bir fırka cennette, bir fırka da çılgın alevli cehennemdedir." (Şûrâ: 7)

Şefâat:
Bir kimsenin suçunu affettirmek, kendisinden cezayı gidermek için hakkında yapılan bir iltimas ve istirhamdan ibarettir.
Günahı sevabından çok olduğu için cehenneme girmeyi hak eden günahkar müminlere; Allah-u Teâlâ'nın izni ile peygamberler, sıddıklar, âlimler, şehitler şefaat edeceklerdir.
O kime şefaat yetkisi verirse, ancak o şefaat edebilir. Bu yetki O'na aittir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaatı fayda vermez." (Tâhâ: 109)
"Bütün şefaat Allah'ındır." (Zümer: 44)
Allah-u Teâlâ Seyyid-i Kâinat Sebeb-i Mevcudat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i en büyük şefaat makamı olan Makam-ı Mahmud'a erdirerek onu diğer peygamberlere üstün kılmıştır.
Âyet-i kerime'sinde:
"Ümit edebilirsin ki, Rabb'in seni bir Makam-ı Mahmud'a gönderecektir." buyuruyor. (İsra: 79)
Şefaat sayesinde kıyametin sıkıntısı ve şiddeti ümmet-i Muhammed'e dokunmayacaktır.

Sırat:
Kıyametin korkunç merhalelerinden birisi de sırattan geçmektir. Mahşerin anlatılan bu bütün zorluklarından sonra insanlar sırata sevkedilirler.
Sırat; cehennem üzerine kurulmuş, herkesin geçmek mecburiyetinde olduğu bir köprü, cennete giden bir yoldur. Bir ucu hesap verme yerinde, bir ucu da cennetin kapısındadır.
Bütün insanlar sırat köprüsünden geçeceklerdir.
Âyet-i kerime'de:
"İçinizden cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu Rabb'inin katında kesinleşmiş bir hükümdür." buyuruluyor. (Meryem: 71)
Bu uğrama yolun oradan geçmesi sebebiyledir. Cennete girecek olan oradan geçecek, cehenneme girecek olan ise oradan girecektir.
Sıratın genişliği ve uzunluğu, insanların oradan geçmeleri ve hızları, dünyada yapmış oldukları amellere göredir.

Cehennem:
İmanları ve iyi amelleri ile sevap kazanıp mükâfatı hak edenlere cennetin yolu açıldığı gibi, inkârları ve yaptıkları kötülüklerle günaha girip ceza görecek olanlara da cehennemin kapıları açılacaktır.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"Allah'ın düşmanları o gün toplanır cehenneme sürülürler. Hepsi bir aradadırlar." (Fussilet: 19)
Sayıları tamamlanıp bir araya geldikleri zaman topluca cehenneme itileceklerdir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz." buyuruyor. (Meryem: 86)
Ateşin önlerinde yanmakta olduğunu ve içine muhakkak düşeceklerini gördüklerinde, artık kaçıp kurtulacakları bir yer bulunmaz.
Cennet hizmetçileri cennetlikleri bekledikleri gibi, cehennem bekçileri de cehennemlikleri beklerler.
Cehennemlikler sevkolunup ateşe atılmak üzere hazırlandıklarında gayet hakir ve perişan bir halde, alabildiğine küçülmüş olarak, gizlice ateşe doğru bakarlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Aşağılıktan başları öne eğilmiş, göz ucuyla etrafa gizli gizli bakışırlarken sunulduklarını görürsün." (Şûrâ: 45)
Onların korktukları ve zihinlerinde tasarladıklarından çok daha büyüğü hiç şüphesiz ki başlarına gelecektir.

A'râf:
A'râf; Cennetle cehennem arasında, her iki tarafa da nâzır bir surun yüksek tepeleridir.
Burada sevapları ve günahları eşit olan, imanları ve işledikleri salih amelleri sayesinde cehenneme girmekten kurtuldukları halde, cennete de giremeyen bir topluluk bulunur.
Cennetliklere baktıklarında onlara selâm verirler, mutluluklarına imrenerek onlarla beraber olabilmeyi arzu ederler. Cehennemliklere bakarak Allah-u Teâlâ'ya sığınırlar, onlarla beraber etmemesini niyaz ederler.
Bir müddet orada kalırlar, sonra Allah-u Teâlâ onları rahmetiyle cennete koyar.
Şöyle buyurur:
"Girin cennete! Artık size hiçbir korku yoktur, sizler mahzun da olmayacaksınız." (A'râf: 49)
A'râf ismi geçtiği için A'râf sûre-i şerif'ine bu isim verilmiştir.

Cennet:
Sırat köprüsünden selâmetle geçildikten sonra müminler gruplar halinde cennete doğru sevkedilirler. İlk olarak Hazret-i Allah'ın biricik Habib-i Ekrem'i Muhammed Aleyhisselâm cennete girer.
Müminler etrafları meleklerle dolu olduğu halde, en izzetli bir halde, dolunay veya parlak yıldızlar gibi ışıklar saçarak cennete doğru yürürler.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Rabb'lerine karşı gelmekten sakınanlar bölük bölük cennete götürülürler." (Zümer: 73)
Cennete yaklaştıkça oranın nefis kokusunu için için duyarlar, her nefes alıp vermede şevkleri ve ümitleri bir kat daha artar. Gözler görmedik, kulaklar işitmedik, beşer gönlünden geçmedik şeyler görürler.
"Oraya geldiklerinde cennet kapıları açılır.
Bekçiler onlara derler ki: Selâm olsun size! Hoş geldiniz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere buraya girin!" (Zümer: 73)
"Müjde! Bugün altlarından ırmaklar akan ve içinde ebediyen kalacağınız cennetler sizindir. İşte büyük kurtuluş budur." (Hadîd: 12)
"Girin cennete! Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz!" (Zuhruf: 70)
Henüz perdeler açılmadan gözünü açmış, Rahman olan Allah'a tam bir iman ile gönülden yönelmiş, rahmetinin zevki, azabının dehşeti ile saygısını duymuş olan müminler taraf-ı ilâhîden taltif olunurlar:
"İşte bu cennet; Allah'a yönelen, O'nun buyruklarına riâyet eden, görmediği halde Rahman'dan korkan, Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelen sizlere, hepinize vaad olunan yerdir. Oraya esenlikle girin!" (Kaff: 32-33-34)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Birbirine tutunacaklar, bazısı bazısının elinden tutacak." (Müslim: 219)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...