Hani o yüreğin sesini çıkaracak da bir argüman ne bilirim bir coşku, bir aşk falan lazım gelir, işte asıl mesele de bu zaten, kendine yetememezlik değil belki ama paylaşıp yüreğindekileri akıtabileceğin bir başka eş yürek...Bir aşk için yapabileceğin herşeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.. İki ucu keskin bıçaktır yani.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin de cezanda indirim sağlamaz.Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE ÖNEMLİ OLAN ZORLAMADAN
VE ZORLANMADAN İSTEDİĞİNİ ELDE ETMEKTİR.
Buda bir ruh hali, ihtiyaç. Melankoli budur işte. Acı çekme isteği.
Zaten hiç bir mutluluk sonsuz olmaz. Arada sırada acılarla kesmek lazım mutluluğun önünü. Yoksa heyacan kalmaz. Değilmi ama...
Sevdadan kurtulmadan da acısından kurtulmayı öğrendim aslında.
Hatta bazen sevdadan kurtulmak, kaybettiğim vakit dolayısıyla daha çok üzüyor beni.
Ama işte film başa sarılır, hayatı ıskalama lüksüm yoktur ve ben yürüyüp giderim.
O, orda, bana yutturamadığı tüm içten pazarlıklarıyla kalır.
Benden birşeyler çalmıştır evet ama, artık beni de kaybetmiştir.
Ben değilim aslında önemli olan da... İnsanın kendine duyulan aşkı tüketmesi...
Herşeye rağmen sevilmek çok güzel çünkü ve karşılık veremiyorsan dahi o
sevgiyi aşağılamamak; işte insan olmanın kurallarından biri bu bence.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü birşey değil.
Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma ; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler degil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini.
|