Oruç: Oruç tutmaktan daha üstün bir ibadet yoktur. Çünkü yüce Allah:
"Oruç benim içindir, onun mükâfatını ancak ben veririm" buyurmuştur. Bir kimse
bütün ibâdetleri yerine getirse, fakat midesini doldurup uyuşa, hiç bir dereceye
ulaşamaz. Fakat orucu gereğince tutarsa, başka ibâdetlerde kusuru olsa bile,
yine de belli bir dereceye ulaşır. Ama oruca da yavaş yavaş alışmak gerektir ki,
sağlığa zararlı olmasın, kişi işinden gücünden kalmasın. Çünkü bize bu bedeni
iş-güç görmeğe âlet olarak vermişlerdir.
Tefekkür ve
Zikir
Tefekkür ve zikir'e zarar vermemesi ve usanç gelmemesi için
tenhâ bir yer bulmak ve yalnızlığı seçmek gerektir.Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:
"Onlar boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve "Bizim amellerimiz
bize, sizin amelleriniz size. Size selam olsun.Biz, kendini bilmezleri arkadaş
edinmek istemeyiz, derler" buyrulmaktadır.
(Kasas 55)
Kabuk durumunda
olan boş söz duymak, dinlemek; ceviz kabuğu gibi sert maddeler yemek, nasıl ki
mideyi zayıflatırsa, tıpkı onun gibi, boş söz de gönlü zayıf bir hale getirir.
Özden ibaret olan güzel söz ise; gönlü kuvvetlendirir. Kul, yüksek dereceler
kazanıp Allah katına ulaştı mı, ondan sonra melekler bile onun ulaştığı
mertebeye ulaşamazlar. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Melekler şöyle derler: Bizim
her birimiz için bilinen bir makam vardır. Şüphesiz ki biz o makamlarda sıra
sıra dururuz ve Allah'ı zikr u tesbih ederiz"
buyrulmuştur.(Saffât 164-166)
Hani şöyle derler: Yolun sonu yoktur, yol
dedikleri menzildir, duraktır. Vuslat şehrine ulaştığın zaman, o şehirde yürü
yürü, zira burada yürüyüşe son yoktur. O'nun tuzağına düşmeyen ceylanlar,
hayvanlardan da kötüdür. Çünkü hayvanların etleri yenir veya yük taşırlar, zira
bunlar ona da yaramazlar, hatta daha da kötüdürler. Nitekim yüce Allah: "Zira onların
(insanlar ve cinlerin) gönülleri vardır, ama onunla gerçeği kavrayamazlar;
gözleri vardır, fakat onlarla göremezler; kulakları vardır, ama onlarla
işitemezler. İşte onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da sapıktırlar"
buyurmaktadır. (A'raf 159)
Ama yüksek mertebelere ulaşan kimselere
gelince, bunlar tamamıyla can, hem de işitip anlayan candır, belki bunlar
büsbütün nur ve bir kavrayıştır. Nitekim baştan sona Allah kelamı olan Kur'an;
falan ayda ve falan günlerde inmiştir, denilmesi yerine, müminlerin gönüllerine
inmiştir, demek daha uygundur. Nitekim yüce Allah: "Onlar öyle insanlardır ki,
Allah onların gönüllerine iman vermiş ve kendi katından bir ruh ile onları
desteklemiştir" buyurmaktadır. (Mücâdele 22)
Maarif Adlı
Eserden (Hz. Seyyid Burhaneddin Tırmizi)