İtikadi mezheplerimiz Maturidi ve Eşari
Bu ayki yazımızda mezhebin lüzumu ile birlikte itikat da Ehli–Sünnet ve–l'Cemaat
yolunun hak olan iki mezhebi Maturidi ve Eşari mezheplerini inceleyeceğiz.
Öncelikli olarak Mezhep kelimesi lügat da gidilen yol manasına geldiğini
ifade edelim.
* * *
Kur'an da belirtilen hükümler eğer açık ise aynen alınıp tatbik
sahasına geçirilmiştir. Biz bu hususta öncelikle sahabe, sonrasında ise tabiin
ve tebe–i tabiin diye adlandırılan tabiinin sohbetinde bulunmuş olanlar olmak
üzere geçmiş ulemaya çok şey borçluyuz. Başta İmam'ı Azam olmak üzere hükümleri
tasnif eylemişler, kitaplaştırmışlar, çözmüşler ve kolaylaştırmışlar. Beyanı
icap eden hükümler ise peygamber efendimizin hadisi şerifleri, davranışları ve
amel edişine göre izah edilmiştir. Sonraki asırlarda açıklanması icap eden
meselelerde ise Peygamberimiz zamanında, yoksa Ashap zamanında vuku bulan ve
hakkında hüküm verilen hadiselere kıyas yapılarak hüküm verilmiştir.
Hükmü çıkarana müçtehit denir ki içtihat derecesinin en yüksek basamağında
Ashab'ı–Kiram bulunmaktadır. Müçtehit olmanın ve içtihadın da şartları vardır.
İçtihat kapısının ise halen açık olup olmadığını tartışmaksa boş iştir çünkü
geçmiş ulema meseleleri öyle izah etmiş ve aralarında öylesine müzakereler vuku
bulmuş ki bu müzakerelerden doğan ihtilaflar ve ittifaklar sayesinde her şey
yerli yerine oturmuştur. Bunlar öyle deliller etrafında şekillendirilmiş ki
verilen hükümler ile oynamak, aksini iddia etmek iyi niyet dahi taşısa hoş
karşılanmamıştır. Bunun içindir ki içtihat mertebesinde olan yeni bir mezhep
kuracak kadar maddi ve manevi ilimlere haiz bulunup herkes tarafından takdir
edilen İmam'ı Gazali Hazretleri bir mezhep kurmamış Şafii mezhebi üzere büyüdüğü
içinde Şafii olarak hayatını devam ettirmiştir.
* * *
Fatih Sultan Mehmet'in hocası Molla Hüsrev hazretleri içtihat
mertebesinde olup yeni bir mezhep kurabilecek kadar dünyevi ve vehbi ilimlere
sahipken yeni bir akım başlatmamış ve yazmış olduğu "Dürer" isimli fıkıh
kitabında başta Hanefi fıkhının hükümlerini tekraren toparlamış ve başka
müçtehitlerinde kısmi içtihatları ile beraber kendiside istisna hükümler
vermiştir. Tarihte bunun gibi örnekler pek çoktur. Nihayetinde sonradan gelen
müctehitler ise çok az hususta fikir beyanında bulunmuş ve İtikat da Maturidi ve
Eşari mezheplerinin beyan ettiği Ehli–Sünnet ve–l'Cemaat yolunu aynen harfi
harfine takip etmişlerdir. Amelde ise İmamı Azam, İmamı Şafii, İmamı Malik ve
İmam Hanbel'in hükümlerine uymuşlar ve çok az içtihat belirtmişler ve
tasarruflarını zamanını yeni olaylarını geçmişte içtihadı yapılmış hükümlere
kıyas yapmakta kullanmışlardır. Yani nihayetinde açık kalmış bir şey yok ki o
açığı kapatsınlar.(Allah onlardan razı olsun)
* * *
Mezhebin lüzumunu inkâr yâda geçmişteki bu ulemanın verdiği hükümler
hakkında ise; "onların kendi görüşleridir, onlara tabi olmak icap etmez" gibi
saçma ve hakaret içeren ifadeler tamamen art niyet sahibi insanların işidir.
Kaldı ki bu insanlar ashabın dahi icma'ı vaki olan meselelere bile, bizde ilim
ve akıl sahibiyiz bizde yetkiliyiz diyerek itiraz edebiliyorlar oysa ashaptan
sonra gelen müçtehitler ashabın hüküm verdiği şeyi aynen tatbik etmeyi vacip
kabul etmiştir.
* * *
Farklı mezheplerin ortaya çıkmasının sebebi ise az önce
bahsettiğimiz gibi bu işe ehil olan kimselerin delillere bakarak ortaya
koydukları yorum farklılıklarıdır. Mesela Peygamber efendimiz bir gün abdest
alırken alnından kan aktığını gören Hazreti Aişe Radıyallahu Anha:
–Ya Resûlullah alnınız kanamış, diyerek eli ile peygamber efendimizin
alnındaki kanı silmiş bu hadise ışığında İmamı A'zam Rahmetullahı Aleyh
Hazretleri vücuttan çıkan kanın abdesti bozduğuna hükmederken İmamı Şafii
hazretleri ise kadın temas ettiği için yeniden abdest aldığı hükmünü
çıkarmıştır. Bunun gibi birçok meseleyi araştırıp hükümler vererek onları ya
kendileri ya da onların yollarını takip eden talebeleri eğer içtihat
mertebesinde iseler çıkardıkları hükümleri ilave ederek kitaplaştırmışlardır.
* * *
Peygamber efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadisi
şeriflerinde:
"Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak yetmiş ikisi
cehenneme gidip bir fırka ise kurtulacak" buyurunca, ashab'ı–Kiram bunların
kimler olduğunu sorduğunda:
"Onlar benim ve
1–Maturidiyye.
2–Eşariyye.
Maturidilik ve Eşariliğin zuhurundan önce Selefiyye diye adlandırılan önceki ehli Sünneti de sayarak hak mezhepleri üç olarak saymakta tabiidir fakat bunun hakiki manada mensubu pek kalmadığı için itikat da hak mezhepler iki olarak zikredile gelmiştir. Bu mezheplerin mensubuna "Ehli Sünnet ve–l'Cemaat" denilmiştir. Bu bazen "Ehli hak" bazen de "Fırka'ı–Naciye" diye de zikir olunmuştur.
SELEFİYYE
Lügat olarak selef önceki manasını ihtiva etmektedir. Hiçbir hususta Maturidilik ve Eşarilikle ayrışmadığı halde ayet ve hadislerin zahiri manaları ile yetinerek manası açık olmayan müteşabih ayetler üzerine, te'vil ve yorum yoluna gitmemişler. Aynen almışlar, kader ve kazaya inanıp fikir belirtmemiş ve inançı tatbik sahasına geçirmişler. Sonraları özellikle tartışma meselesi olan mutezile, müşebbihe yâda cebriye, kaderiye gibi sapık akımların zuhuruna sebebiyetle neticelenen aklın tartamadığı Cenabı hakkın zati ve sübüti sıfatları ve beri olduğu sıfatlar hususunda münakaşalarda bulunmamış akıl ile tartılamayacak hususlarda akla yer vermemişlerdir. "Vallahü A'lemü" yani "Allah bilir" diyerek yoruma gitmemişlerdir. Maturidilik ve Eşarilik ortaya çıkıncaya kadar Sünni çevrenin itikadı selef itikadıdır. Ehlisünnet itikadı, İmam Maturidi ve İmam Eşari sayesinde art niyetlilerin sarsamayacağı bir yapı üzerine oturtulur. Ehli–Sünnet itikadında selef gibi olmak yerine artık zamanında tartışılan meseleler sebebiyle şüpheye girebilmek ve itikadı bir sapkınlığın içine düşebilmek ihtimalinden uzaklaşılmıştır. Her Ehli–Sünnet mensubu itikadı mezhep olarak bulundukları memleketteki yaygınlığına göre Maturidi veya Eşariyi tercih etmiştir.
Hanbelî mezhebinin kurucusu olan İmam Ahmed bin Hanbel'i takip edenlerin ise itikada mezhebi Selefiyye olsa bile miladi 300'ler den sonra kendilerini sonraki selef, (selefi müte'ehhirun) selef ehlini ise önceki selef,(selefi mütekaddimun) diye isimlendirmiştir. Bu tertemiz ve saf selef itikadını menşeinden çıkararak, Ehli–Sünnet itikadına zıt düşen içtihatlarda bulunan İbn'i–Teymiyye ve İbn'i–Cevziyye ve onların yolunu takip edenler sebebiyle ehlisünnet uleması artık selefiyyunu zikretmez olmuştur.
Zaten her ehlisünnet mensubu Maturidi veya Eşari olduğu için sonraki selef diye adlandırılan grup da pek taraftar toplayamamıştır. Bugün amelde Hanbelî itikat da Selefi olduğunu söyleyenler ise genelde İbn–i Teymiye'nin yolunu takip eden Vehhabilerdir. Yoğun oldukları ülkelerse Suudi Arabistan, Kuveyt ve birkaç körfez ülkesidir.
* * *
ashabımın yolundan gidenlerdir"
buyurdular.
Ehlisünnet itikadına göre itikatta, yani İslam dinini bir inançlar manzumesi
olarak ele aldığımızda hak mezhepler ikidir.
1–Maturidiyye.
2–Eşariyye.
Maturidilik ve Eşariliğin zuhurundan önce Selefiyye diye adlandırılan önceki ehli Sünneti de sayarak hak mezhepleri üç olarak saymakta tabiidir fakat bunun hakiki manada mensubu pek kalmadığı için itikat da hak mezhepler iki olarak zikredile gelmiştir. Bu mezheplerin mensubuna "Ehli Sünnet ve–l'Cemaat" denilmiştir. Bu bazen "Ehli hak" bazen de "Fırka'ı–Naciye" diye de zikir olunmuştur.
SELEFİYYE
Lügat olarak selef önceki manasını ihtiva etmektedir. Hiçbir hususta Maturidilik ve Eşarilikle ayrışmadığı halde ayet ve hadislerin zahiri manaları ile yetinerek manası açık olmayan müteşabih ayetler üzerine, te'vil ve yorum yoluna gitmemişler. Aynen almışlar, kader ve kazaya inanıp fikir belirtmemiş ve inançı tatbik sahasına geçirmişler. Sonraları özellikle tartışma meselesi olan mutezile, müşebbihe yâda cebriye, kaderiye gibi sapık akımların zuhuruna sebebiyetle neticelenen aklın tartamadığı Cenabı hakkın zati ve sübüti sıfatları ve beri olduğu sıfatlar hususunda münakaşalarda bulunmamış akıl ile tartılamayacak hususlarda akla yer vermemişlerdir. "Vallahü A'lemü" yani "Allah bilir" diyerek yoruma gitmemişlerdir. Maturidilik ve Eşarilik ortaya çıkıncaya kadar Sünni çevrenin itikadı selef itikadıdır. Ehlisünnet itikadı, İmam Maturidi ve İmam Eşari sayesinde art niyetlilerin sarsamayacağı bir yapı üzerine oturtulur. Ehli–Sünnet itikadında selef gibi olmak yerine artık zamanında tartışılan meseleler sebebiyle şüpheye girebilmek ve itikadı bir sapkınlığın içine düşebilmek ihtimalinden uzaklaşılmıştır. Her Ehli–Sünnet mensubu itikadı mezhep olarak bulundukları memleketteki yaygınlığına göre Maturidi veya Eşariyi tercih etmiştir.
Hanbelî mezhebinin kurucusu olan İmam Ahmed bin Hanbel'i takip edenlerin ise itikada mezhebi Selefiyye olsa bile miladi 300'ler den sonra kendilerini sonraki selef, (selefi müte'ehhirun) selef ehlini ise önceki selef,(selefi mütekaddimun) diye isimlendirmiştir. Bu tertemiz ve saf selef itikadını menşeinden çıkararak, Ehli–Sünnet itikadına zıt düşen içtihatlarda bulunan İbn'i–Teymiyye ve İbn'i–Cevziyye ve onların yolunu takip edenler sebebiyle ehlisünnet uleması artık selefiyyunu zikretmez olmuştur.
Zaten her ehlisünnet mensubu Maturidi veya Eşari olduğu için sonraki selef diye adlandırılan grup da pek taraftar toplayamamıştır. Bugün amelde Hanbelî itikat da Selefi olduğunu söyleyenler ise genelde İbn–i Teymiye'nin yolunu takip eden Vehhabilerdir. Yoğun oldukları ülkelerse Suudi Arabistan, Kuveyt ve birkaç körfez ülkesidir.
* * *
Önceki selef diye adlandırılanlar, itikadı meselelerde fikir
belirtmedikleri için ve nihayetinde Maturidi ve Eşari mezhepleri bu hususta
açıklayıcı nitelikte oldukları için kendini sonraki selef diye
isimlendirenlerinse itikatları ehlisünnet itikadına uymadığı için Ehli–Sünnet
itikadında hak mezhebin iki olduğuna hükmedilmiştir. Bu iki mezhep de Maturidi
ve Eşari mezhepleridir