CÂHILIYYE DÖNEMI
Bilgisizlik, gerçegi tanimama. Islâm, tam bir aydinlik ve bilgi devri oldugu
için, Arabistan'da Islâmiyet'in yayilmasindan önceki devre, daha dar anlami ile
Hz. Isa'dan sonra peygamberimizin gelmesine kadar geçen zamana "cahiliyye" devri
adi verilmistir.
Cahiliyye, insanin Allah'i geregi gibi tanimamasi, ona kulluk etmekten
uzaklasmasi, onun ilâhî hükümlerine degil de kisinin kendi hevâ ve hevesine
uymasi, insanlarin koydugu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düsüncelere
inanmasidir. Kur'an-i Kerîm'de: "Onlar hâlâ Cahiliyye devri hükmünü mü
istiyorlar? Gerçegi bilen bir millet için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim
var?" (el-Mâide, 5/50) buyurulur. Islâm'in hakim olmadigi ortamlar Cahiliyye
çaglaridir. Çünkü ilâhî bilginin kaynagindan yoksun olan ortamlardir. Islâm'in
gelisinden önceki dönemde yasayan müsrikler Allah'a isyan etmis onun hükümlerine
sirt çevirmis bir toplum olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardi.
Cahiliyye Araplari'nin sürdügü hayattan ve içinde yasadiklari ortamdan bazi
örnekleri söyle siralamak mümkündür:
Putlara Taparlardi
Cahiliyye insanlari Allah'in varligini kabul etmekle beraber putlara
taparlardi. Onlar putlarinin Allah katinda kendilerine sefaatçi olacaklarina
inanirlar ve: Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a yaklastirsinlar diye ibadet
ediyoruz" (ez-Zümer, 39/3) derlerdi.
Icki Icerlerdi
Sarap içmek adeti çok yaygindi. Sairleri her zaman içki ziyafetinden
bahseder, içki siirleri edebiyatlarinin büyük bir kismini teskil ederdi. Hatta
Enes b. Mâlik (r.a.)'in bildirdigine göre Islâm'da içki, Mâide Suresi'nin doksan
ve doksanbirinci ayetleriyle kesin olarak haram kilinmis, Hz. Peygamber (s.a.s)
tellal bagirttirarak bunu ilân ettiginde Medine sokaklarinda sel gibi içki
akmistir (Müslim, Esribe, 3)
Kumar Oynarlardi
Cahiliyye çaginda kumar da çok yaygindi. Cahiliyye Araplari kumar oynamakla
övünürlerdi. Öyle ki kumar meclislerine katilmamak ayip sayilirdi. Onlarin
sairlerinden biri karisina söyle vasiyette bulunur:
"Ben ölürsem, sen, aciz ve konusma bilmeyen, iki yüzlü ve kumar bilmeyen
birini isteme."
Tefecilik Yaparlardi
Tefecilik almis yürümüstü. Para ve benzeri seyleri birbirlerine borç
verirler; kat kat faiz alirlardi. Borç veren kimse, borcun vadesi bitince
borçluya gelir: "Borcunu ödeyecek misin, yoksa onu artirayim mi?" derdi. Onun da
ödeme imkâni varsa öder, yoksa ikinci sene için iki katina, üçüncü sene için
dört kat ina çikarir ve artirma islemi böylece kat kat devam ederdi. Tefecilik
ve faizin her çesidini haram kilan Allah, özellikle Araplar'in bu kötü
âdetlerine dikkati çekerek "-Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin." (Âli
Imrân,3/130) buyurmustur.
Faiz Oranlari Cok Büyüktü
Faizcilik Araplar arasinda o kadar yerlesmisti ki ticaretle onun arasini
ayiramiyorlar; "Faiz de tipki alis-veris gibi" diyorlardi. Bunun üzerine inen
ayette: "Allah alis-verisi helâl, faizi ise haram kilmistir. " (el-Bakarâ,
2/275) buyrulmustur.
Fuhus Cok Büyük Orandaydi
Cahiliyye Araplar'i arasinda fuhus da nadir seylerden degildi. Cariyelerini
zorla fuhusa sürükleyenler vardi. Kur'an-i Kerîm'de bu hususa isaretle: "Iffetli
olmak isteyen cariyelerinizi fuhsa zorlamayin. " (en-Nûr, 24/33) buyurulur.
Kocanin birkaç metresi oldugu gibi, kadinin da baskalariyla iliskide
bulunmasi, bazi çevrelerce nefretle karsilanmayan bir davranisti. Fuhusla ilgili
Cahiliyye Araplarinin su adetlerini zikredebiliriz:
Kadin âdetinden temizlendikten sonra kocasi ona "su adama git ve ondan hamile
kal" derdi. Kadin istenilen adamla beraber olduktan sonra kocasi hamileligi
belli oluncaya kadar ona yaklasmazdi. Sonra yaklasabilirdi. Bu, iyi bir çocuga
sahip olmak için yapilirdi.
Sayilari üç ila on arasinda degisen bir grup erkek kadinin evine girerek,
sirasiyla hepsi de onunla cinsi münasebette bulunurdu. Kadin hamile kalip da
dogum yaparsa dogumdan bir kaç gün sonra bu erkekleri çagirir, erkekler de
zorunlu olarak bu davete istirak ederlerdi. Sonra onlara: "Olanlari biliyo
rsunuz, dogum yaptim" içlerinden birine isaret ederek "çocugun babasi sensin"
derdi. O da bundan kaçinamazdi.
Bazi fuhus yapan kadinlar da taninmalari için kapilarina bayrak asarlardi. Bu
tür kadinlardan biri dogum yaptigi zaman teshis heyeti toplanip çocugun kime ait
oldugunu tespit ederdi. O da çocugun babasi oldugunu kabul etmek zorunda
kalirdi. (Buhârî, Nikah, 36)
Kadina deger verilmez, hak ve hukuku taninmaz, adeta bir esya gibi telakki
edilip miras alinirdi. Biri ölüp karisi dul kalinca ölenin varislerinden gözü
açik biri hemen elbisesini kadinin üzerine atardi. Kadin daha önce kaçip bu
halden kurtulamazsa artik onun olurdu. Dilerse mehirsiz olarak onunla evlenir,
dilerse onu bir baskasiyla evlendirerek mihrini almaya hak kazanir ve kadina
bundan birs ey vermezdi. Dilerse, kocasindan kendisine kalan mirasi elinden
almak için onu evlenmekten menederdi. Bunun üzerine inen ayette: "Ey inananlar!
Kadinlara zorla mirasci olmaya kalkmaniz size helâl degildir. " (en-Nisâ, 4/19)
buyurulmustur. (Sevkânî, Fethu'l-Kadir, I, 440).
Yiyeceklerin bazisi yalniz erkeklere ait olup kadinlara yasak ediliyordu.
"Onlar: Bu hayvanlarin karinlarinda olan yavrular yalniz erkeklerimize mahsus
olup, eslerimize yasaktir. Ölü dogacak olursa hepsi ona ortak olur" dediler
(En'âm, 6/139)
Kizlari Diri Diri Topraga Gömerlerdi
Cahiliyye Araplari'nin kötü adetlerinden biri de kiz çocuklarini diri diri
topraga gömmeleriydi. Onlar bunu namuslarini korumak veya ar telakki ettikleri
için, bazilari da sakat ve çirkin olarak dogduklarindan yapiyorlardi. Kur'an-i
Kerîm'de su ayetlerde buna isaret edilir: "Onlardan birine Rahman olan Allah'a
isnat ettikleri bir kiz evlâd müjdelense içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah
kesilirdi. " (ez-Zuhruf, 43/17), " Diri diri topraga gömülen kiz çocugunun hangi
suç la öldürüldügü soruldugu zaman... " (Tekvir, 81/8-9), "Ortak kostuklari
Seyler müsriklerden çoguna çocuklarini öldürmeyi süslü gösterirdi. "(el-En'âm,
6/137)
Ekin ve hayvanlarini iki kisma ayiriyor bir kismini Allah'in böyle
emrettigini sanarak Allah'a veriyor ve bir kismini da Allah'a es kostuklari
putlarina ayiriyorlardi. Onlar bu batil inanç ve adetlerinde biraz daha ileri
giderek Allah'in payina düseni aliyorlar, onu es kostuklari putlarin payina
ekliyorlardi. Ama putlarinin payindan alip öbürüne ilâve ettikleri görülmüyordu.
"Allah'in yarattigi ekin ve hayvanlardan O'na pay ayirdilar ve kendi iddialarina
göre: "Bu Allah'indir, Su da ortak kostuklarimizindir" dediler. Ortaklari için
ayirdiklari Allah için verilmezdi. Fakat Allah için ayirdiklari ortaklar i için
verilirdi. Bu hükümleri ne kötüydü!" (el-En'âm, 6/136).
Bir kisim hayvanlarla ekinlerin bazisini dilediklerinden baskasina
yasakliyorlardi. Ayrica bir kisim hayvanlara binerken ve keserken Allah'in
adinin anilmasina engel oluyorlardi. (el-En'âm, 6/138).
Bunun disinda hayvanlarla ilgili su adetleri de vardi:
Deve bes batin dogurup besincisinde erkek dogurursa kulagini çentip serbest
birakirlardi. Artik ona binmeyi ve sütünü sagmayi haram kabul ederlerdi. Buna
"Bahîra"* derlerdi.
Saibe*; dilegi yerine gelen kimsenin putlara adadigi deve idi. Buna da
binilmez ve sütü sagilmazdi.
Vasîle*; koyun disi dogurursa kendileri için; erkek dogurursa putlari için
olurdu. Sayet biri erkek, biri disi olmak üzere ikiz dogurursa, disinin hatiri
için erkegi de kesmezler ve buna "Vasîle" derlerdi.
Hâm* ; bir erkek devenin soyundan on döl alinirsa onun sirti haram sayilir,
su ve otlakta serbest birakilirdi. Kimse ona dokunmazdi.
Bütün bunlardan baska müsrikler atalarindan devraldiklari birtakim adetleri
devam ettirme konusunda direniyor ve hatta bunlarin bazilarinin, kendilerini
Allah (c.c.)'a daha çok yaklastirdiklarini ileri sürüyorlardi.
Ibn Ishak sunlari aktariyor: "Kureys, ya Fil olayindan evvel veya daha sonra
meydana geldigini tahmin ettigim bir bid'at ortaya çikardi ki, tarihte (Hums)
diye anilip, asalet-i diniye iddiasindan ibarettir." Bunlar: "Biz, Ibrahim'in
evladiyiz, ehl-i Harem biziz, Beyt'in sahibiyiz, Mekke'nin de sâkini
bulunuyoruz. Arap kabilelerinden hiçbir kabîle, bizim sahip oldugumuz bu se ref
ve itibara sahip degildir. Binaenaleyh biz, bu müstesna mevkiimizin seref ve
itibarini korumaliyiz. Bundan sonra Harem haricinde hiçbir seye tazim etmeyip
bütün ihtiramatimizi Harem dahilinde hasretmeliyiz. Meselâ, Arafat'ta halk ile
bir sirada, yan yana, omuz omuza durup vakfe etmek, sonra halk ile geri dönüp
gelmek bizim kadrimizi tenzil eder" diyorlardi.
Ibn Ishâk devamla: "Kureysliler bu asalet fikrini ortaya koydu ve uygulamaya
da basladi. Arafat'a çikmayi, Arafat'tan ifazâyi terk ettiler. Herkes Arafat'ta
vakfe ederken, bunlar Müzdelife'ye giderler, orada dururlardi. Ve "Biz
ehlullahiz, Harem-i Serif'in hâdimleriyiz" diyerek, digerleriyle esitligi kabul
etmezlerdi. Fakat bunlar, Arafat'ta vakfe etmenin Ibrahim (a.s.)'in dini
muktezasi oldugunu bili yorlardi. Kinâne ile Hüzâaogulari da bu hususta Kureys'e
iltihak etmislerdi.
Bunlar hac için, umre için gelen bedevîlere müdahaleye kadar ileri
gitmislerdir. Harem hâricinden gelen herkesin, Beyt'in ilk tavafi Siyab-i Hums
ile tavaf etmelerini kararlastirdilar ve uyguladilar. Bu kararin neticelerinden
biri: Kim ki adi bir elbise ile gelip tavaf ederse, tavaftan sonra o elbiseyi
çikarip atmasi zarûrî idi.
Bu kararlarin ikinci neticesi ise; asilzadelere mahsus bir elbisesi olmayan
bedevî erkeklerin çiplak; kadinlarin da yalniz önü yirtmaçli kisa iç gömlegi ile
tavafa mecbur edilmesidir.
Bu ve bunun gibi pek çok âdetler yürürlükte idi. Rasûlullah (s.a.s)'a
iletilinceye kadar da bu âdetler yürürlükte kalmaya devam etti. Daha sonra da
A'râf suresinin 26, 27, 28, 31 ve 32. ayetlerinde, çiplak tavaf ile birlikte
diger bid'atler de yasaklanmistir.
Ebû Hüreyre (r.a.)'den gelen bir rivayete göre, Ebû Bekr es-Siddik (r.a.)
Vedâ Hacc'indan (bir sene) evvel, Hz. peygamber tarafindan Hac Emîri* olarak
(Mekke'ye) gönderildiginde, Ebû Bekr de Ebû Hureyre'yi Kurban Bayrami'nin ilk
günü Mina'da büyük bir cemaat içinde halka (su iki maddeyi) ilâna memur
kilmistir. (Ebu Hüreyre): "Ey Nas! Iyi biliniz, bu yildan sonra müsriklerin
haccetmeleri, çiplaklarin da Kâbe'yi tavaf etmeleri yasaktir" demistir. (Sahîh-i
Buhâri, Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI,13) Fakat onlar bunu kabule yanasmamislar,
atalarini körükörüne taklide çalismislardir. "Onlara: Allah'in indirdigine ve
peygambere gelin dendigi zaman: Atalarimizi üzerinde buldugumuz sey bize yeter'
derler. Alalari bir sey bilmeyen ve dogru yolu da bulamayan kimseler olsalar da
mi?" (el-Mâide, 5/104). Islâm, topluma hakim olunca bütün bu cahilî sistemin
ilkel davranislarini tamamen yasaklamistir" (el-Mâide, 5/103).
Bütün bunlara baktigimizda, Cahiliyye'nin bir inanma biçimi
oldugunu görüyoruz. Cahiliyye; bir seyi gerçegi disinda bilmek, anlamak ve buna
göre amel etmek demektir. Bu duruma göre Cahiliyye; insanin ve toplumun Islâm
öncesi ve Islâm disi bir yasayis biçimiyle yasamasi demektir.Dogru yolun ziddi,
ilmin aksi olan, eskiyen ve degisken olan, bölgelere, kavimlere ve anlayislara
göre kurulan her türlü Islâm disi rejimler; cahilî sistemler ve hükümlerdir.
Kaynak: Islam tarihi