BEDIR GAZVESI
Islâm devletinin Medine'de kurulmasindan sonra müslümanlarla müsrikler
arasinda meydana gelen ilk savas. Bu savasa, yapildigi kasabanin adiyla
anilarak, Bedir Gazvesi denilmistir.
Bedir kasabasi Medine'nin 120 km. kadar güneybatisinda ve Kizil Deniz
sahiline 20 km. uzakliktadir. Bedir, Mekke'den gelip Medine'den geçerek
Suriye'ye kadar uzanan yol üzerinde olup, Mekke-Medine arasindaki konak
yerlerinden biri idi. Bedir halki kasabalarina ugrayan ticaret kervanlarina
verdikleri hizmetler karsiliginda elde ettikleri kazançlarla geçinirlerdi.
Ayrica her yil Zilkade ayinda burada kurulan bir panayir kasaba halkina önemli
gelir saglardi. Bedir kasabasinin Islâm savas tarihinde önemli bir mevkii
vardir. Hz. Peygamber (s.a.s.) müsriklerle çarpismak üzere buraya üç defa
gelmisti. Birincisine ilk Bedir Gazvesi adi verilir. Savasa henüz izin
verilmedigi dönemlerde Mekkeli müsrikler müslümanlara saldirilarina devam
ediyorlardi. Fakat hicretin altinci ayindan sonra cihat izni verilince artik
müslümanlar kendilerini ve Islâm devletini koruma imkâni bulmuslardi. Bir ara
müsrikler o sirada henüz müslüman olmamis olan Kürz b. Câbir'in kumandasi
altinda bir askerî birlik gönderip Medine'nin çevresine saldirtmislardi. Kürz ve
yanindaki müsrikler Medine'nin güneyinde Cemmâ denilen yere gelip müslümanlarin
sürülerine saldirmis ve yagmalamislardi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.)
Medine'de Zeyd b. Hârise'yi devlet baskanligina vekil tayin edip bir grup
müslümanla Sefevan vadisine kadar ilerledi. Kürz ve adamlarini takip eden Hz.
Peygamber, müsriklerin izlerine rastlamayip Medine'ye geri döndü. Bu gazveye ilk
Bedir Gazvesi adi verilir. Peygamber, hicretin ikinci yilinda Rabîü'l-evvel (623
Eylül) ay'i baslarinda bu sefere çikmisti.
Müslümanlarin her seylerini Mekke'de birakip Medine'ye hicret etmeleri
müsriklerin Islâm'a ve müslümanlara olan kinlerini dindirmemi sti. Hatta
müslümanlarin Medine'de devletlerini kurup yerlesmeleri Mekkeliler'e çok agir
gelmisti. Müs rikler Islâm'in bu ba sarisini hazmedemeyip mutlaka durdurmak için
yollar aramaga basladilar. Hicretten önce Abdullah b. Übey b. Selül adindaki
kabîle reisi Medine'de taç giyip kral olmak üzere idi. Fakat akrabalarinin ve
destekçilerinin büyük bir kismi müslüman olup Hz. Peygamber (s.a.s.)'i
sehirlerine davet edince, artik burada bir Arap devleti degil Islâm devleti
kurulmustu. Bunu bir türlü içine sindiremeyen Abdullah b. Übey, etrafindaki bazi
adamlariyla birlikte Islâm'a girdiklerini söylemislerse de asla içten iman
etmemis, münafikliklarini sürdürmüslerdi. Bunu firsat bilen Mekkeli müsrikler
eski dostlari olan Ibn Übey'e bir mektup yazarak söyle demislerdi: "Siz
bizimkileri barindirdiniz. Ya siz Muhammed'i öldürür veya yurdunuzdan
çikarirsiniz; yahut biz hepimiz toptan gelip üzerinize saldirir erkeklerinizi
öldürür kadinlarinizi esir aliriz."
Hz. Peygamber ve arkadas larinin Medine'ye gelmeleriyle kralligi engellenen
Abdullah b. Übey, etrafindaki münafiklarla Islâm'i içten yikmaga çalisiyordu .
Onun gayesi gayet açik idi. Krallik isteyen bir adam Islâm devletinde ve
Peygamber'in baskanliginda barinamazdi. Münafiklar, dünya ve dünya çikarlarinin
pesine takilmis müsriklerle isbirligi yaparak, Islâm'in Medine'deki hâkimiyet ve
devletini yikmaga ça lisiyordu.
Müslümanlar, müsriklerle münafiklarin kurduklari bu isbirligini haber
aldilar. Mekkelilerin gönderdigi bu mektup onlarin ve Medine'deki münafiklarin
gayelerini gayet açik bir sekilde ortaya koyuyordu.
O bakimdan, müslümanlar çok dikkatli idiler. Bu düsmanlardan gelebilecek
saldiriya hazirdilar. Resulullah ilk tedbir olarak, Medine-i Münevvere çevresine
küçük müfrezeler gönderdi. Bu müfrezeler, Kureys'in ticaret kervanina engel
oluyor ve Medine çevresindeki kabîlelerle baris anlasmalari yapip, Medine-i
Münevvere'nin güvenligini sagliyordu.
Hamza b. Abdülmuttalib, Ubeyde b. Hâris ve Sa'ad Ibn Ebi Vakkas (r. an.) gibi
ileri gelen sahabiler, bu müfrezelerin ba sinda görev yapmislardi. Bunlar kan
dökmemege dikkat ediyorlardi. Yalniz Abdullah b. Cahs (r.a.) müfrezesi Bedir'den
önce düsmanla çarpisan ilk Islâm seriyyesidir. Bu hadisenin savasilmasi haram
aylardan Recep ayinin son gecesinde olmasi, müsriklerin dedikodusuna sebep oldu.
Bu olay üzerine, haram aylarda savasmak hakkinda aâyetler nazil oldu. Bu
ayetlerde, müslümanlara, cihat izninin verilecegine dair müjdeler vardi. Ve
hemen ardindan da savasa izin veren ayetler geldi.
"Kendileriyle savasilan (mü'min)lere izin verildi. Çünkü onlara
zulmedilmistir. Ve Süphesiz Allah, onlara yardim etmege kadirdir. " (el-Hacc,
22/39).
"Ey inananlar, korunma tedbirleri alin; bölük bölük veya hep birlikte savasa
gidin." (en-Nisâ, 4/71).
"(Yeryüzünde) hiçbir kötülük kalmayincaya ve din tamamen Allah'in oluncaya
kadar onlarla savasin. Eger vazgeçerlerse muhakkak Allah, ne yaptiklarini
görmektedir. " (el-Enfâl, 8/39)
Bu ayetler, müslümanlari, müsriklerden yillarca gördükleri iskencelere karsi
intikam almaya tesvik ediyor; zalimlerden, Allah'in hâkimiyetini gasba yeltenmis
müstekbirlerden bu hâkimiyetin alinarak Allah'a iade edilmesini ve hükmün
Allah'a ait oldugunun onlara gösterilmesini istiyordu. Bunun için de
müslümanlarin gerekli tedbirler alarak ve korunarak savasmalarini istiyordu. Bu
ayetlerdeki istek elbette Cenâb-i Hakk'a aitti. Eger insanlara ve Resule ait
olsaydi zaten onlar yillarca önce savasmak ve zulme isyan etmek istemislerdi.
Ancak, zulme isyan Allah'in ölçülerine ve rizasina uygun yapilmali ve bir zulüm
kaldirilirken yerine bas ka bir zulüm ikame edilmemeliydi. I ste Medine'deki
Islâm toplumu bunu anliyordu. Müslümanlar iste bunun için müsriklerle savasmayi
göze almislardi.
Mekkeli müsrikler defalarca müslümanlari tehdit edip, onlara Medine-i
Münevvere yakinlarina kadar gönderdikleri çapulcu birlikleri eliyle zararlar
veriyorlardi. Son zamanlarda Ebû Süfyân'in da ortakligiyla olusturulan bir
kervan Suriye'den mallar getirecek ve bununla müslümanlara son ve kesin darbe
indirilecekti. Bunu haber alan Resulullah (s.a.s.), durumu ashabiyla istisare
etti. Bu kervanin Mekke'ye ulasmasina engel olunmasi karari alindi. Bu kararin
uygulanmasi asamasina gelindiginde Ebu Süfyan durumdan haberdar oldu ve Damdam
b. Amr el-Gifârî'yi Mekke'ye göndererek Kureys'ten yardim istedi.
Ebu Cehil bu firsati kaçirmak istemediginden Kâbe'ye kostu. Müsrikleri
müslümanlara karsi savasa tesvik etti. Tellâllar çikararak Mekke sokaklarinda
bagirtti. Eli silâh tutan herkes bu müsrik ve putperest orduya katildi. Hatta
Resulullah'in müsrik olan amcasi Ebu Leheb, kendisi gidemeyecek kadar hasta
oldugu için yerine ücretle bir kiralik asker gönderdi.
Resulullah hicretin ikinci yili Ramazan ayinin sekizinci günü Abdullah Ibn
Ümmü Mektum'u Medine'de kalan yasli ve hastalara namaz kildirmak üzere
görevlendirdi. Yahudilerin karisiklik çikarmasindan süphelendikleri için Ebu
Lübabe'yi de Medine'de yönetimin basinda vekil birakti.
Müslüman ordusunun sayisi üçyüzbes kisi idi. Bunlarin seksenüçü
Muhacirlerden, altmisbiri Evs'den, geri kalanlari da Hazrec kabilesinden idiler.
Muhacirlerden yalnizca Osman b. Affân (r.a.), hanimi Resulullah'in kizi Rukiye
agir hasta oldugu için Medine'de kalmisti. Kendisi de ayrica rahatsizdi.
Müslümanlarin yalniz üç atlari ve yetmis develeri vardi. Bineklerine sirayla
binmek zorundaydilar. Zefiran denilen yere geldiklerinde, Mekkeli müsriklerin
büyük bir ordu ile üzerlerine gelmekte olduklarini ögrendiler. Biraz duraklayip
tereddüt ettiler. Çünkü onlarin büyük hazirliklarla gelen Mekke ordusuna karsi
koyacak kadar askerleri yoktu. Buna hazirlikli da degillerdi. Resulullah
ashabiyla yeniden istisare etti. Kervanin pesine mi düsülmeliydi; yoksa müsrik
ordusuna karsi mi durulmaliydi. Allah Resulu ve Muhâcirler ordunun karsisina
çikilmasi taraftariydilar. Ensâr ise, Akabe beyatinda verdikleri sözle Medine'
de Rasûlullah'i koruyacaklardi. Simdi ise Medine disinda idiler. Rasûlullah
(s.a.s.) onlara reylerini sordu. Ensardan Sa'd b. Muaz söyle dedi:
"Ya Resulullah, biz sana inandik. Allah tarafindan getirdiklerinin hak
oldugunu tasdik ettik. Artik siz ne dilerseniz emrediniz. Seni gönderen Allah
hakki için artik denize girersen, seninle beraber biz de gireriz. Hiç birimiz
geri kalmayiz. Biz düsmana karsi durmaktan çekinmeyiz. Muharebeden geri
dönmeyiz. Sabrederiz ve sadakatten ayrilmayiz. Bizden memnun kalacagin isler
nasip etmesini Allah' tan dilerim. Hemen Allah'in bereketini dileyerek
istediginiz tarafa yürüyünüz."
Resulullah (s.a.s.), ashabinin bu birlik ve beraberligine çok sevindi.
Allah'a hamd ile, müsriklerle karsilasmak üzere Bedir kuyulari mevkiine dogru
yola koyuldu.
Ebu Süfyan, müslümanlarin Bedir'e gelmekte oldugunu ögrenince kervanin yönünü
degistirdi. Deniz tarafindan Mekke'ye yollandi. Müslümanlar Bedir'e gelince,
kervan çoktan uzaklasmisti.
Islâm ordusu, kumluk bir araziye konaklad i. Müsrikler ise Bedir kuyularini
tutmuslardi. Gece yagan yagmur, hem araziyi pekistirdi, hem de müslümanlarin su
ihtiyacini giderdi. Bu Allah Teâlâ'nin onlara bir yardimiydi.
Daha sonra, buralari çok iyi taniyan Habbâb b. Munzir'in teklifiyle ordunun
karargâhi degistirilip Bedir köyünün en sonundaki kuyunun yararina geçildi.
Resulullah (s.a.s.) elini kana bulamak istemediginden kendisine ordunun
gerisinde bir çadir kuruldu. Çadirinin kapisinda Sad b. Muaz nöbet
tutuyordu.
Mekkeli müsrikler zirhlar içinde idi. Sayilari bin kisiye yakindi. Bunun yüz
kadari süvari yedi yüzü develi ve geri kalani piyade idi. Bu sayi Islâm
ordusunun üç kati idi.
Ordular ibret alinacak bir dagilim sergiliyordu. Tarih hiç bir zaman bu
derece anlamli bir savasa tanik olmamisti. Bir tarafta Müminlerin dostu Ebu Bekr
(r.a.), diger tarafta müsrik saflarinda yer alan oglu Abdurrahman; bir tarafta
müsrik ordusu komutani, Utbe b. Rabia, karsisinda oglu Huzeyfe bulunuyordu.
Resulullah'in amcasi Abbas ile Hazreti Zeyneb'in esi ve Resulullah'in damadi
Ebu'l As, müsriklerin arasindaydi. Akîl ise kardesi Hz. Ali'ye karsi müsrik
ordusunda yer almaktaydi.
Bu sirada Ebû Süfyan'in kervaninin Mekke'ye ulastigi haberi geldi. Ebu Süfyan
müsriklere bir haber göndererek, "Siz kervaninizi korumak için harekete
geçtiniz. Artik savasmadan geri dönünüz" dedi. Ancak geri dönmek için arzulu
olanlar olduysa da savasma karari alanlar çogunluktaydi. Ebû Cehil,
"Müslümanlari öldürmeye bile lüzum yoktur. Ellerini baglayip onlari tekrar
Mekke'ye götürecegiz ve böylece Islâm da bitecek" diyordu.
Bu ordu, Islâm'in tek ordusuydu. Eger bu ordu ezilecek ve silinecek olursa
Allah'in hükmünü hâkim kilacak bir baska topluluk kalmayacakti. Hz. Peygamber
(s.a.s.): "Allah'in, vadettigin yardimini bugün lutfet. Ya Rab, bu bir avuç
mücahid yok olursa, bir muvahhidler bu gün telef olursa, yeryüzünde sana ibadet
eden kalmayacak!" diye dua ve niyazlarina devam etti. Bu sirada da su mealdeki
vahiy gelmisti:
"Bütün bu toplananlar (müsrikler) hezimete ugrayacak ve arkalarina dönüp
kaçacaklardir. " (el-Kalem, 68/45).
Resulullah (s.a.s.) kan dökülmesini istemediginden Ömer b. el-Hattab'i elçi
olarak müsriklere gönderdi. Onlar savas konusunda kararli olduklarindan
Resulullah'in bu serefli elçisinin tekliflerini dinlemediler. Kur'an bir baska
ayetiyle müminleri desteklemekte ve Mekkeli müsriklerin cezalandirilmasini talep
etmektedir:
"Onlar, (insanlari, Rasülü ve mü'minleri) Mescid-i Haram'dan geri
çevirdikleri ve onun velisi, bakicisi ve koruyucusu olmadiklari halde Allah
onlara neden azap etmesin? Onun velileri sadece muttakîlerdir. Fakat çoklari
bunu bilmez. " (el-Enfal, 8/34).
Bu harpten itibaren, Kur'an-i Kerîm'de, girisilen bütün savaslarda
müslümanlarin yanibasinda çok sayida melegin savasa katildigindan bahsedilir.
Ancak Bedir savasi ötekilerden bir farklilik gösterir.
"O zaman sen müminlere.' Rabbinizin size indirilmis üç bin melegi ile yardim
etmesi, size yetmez mi?' diyordun , "Evet, sabreder, (Allah' dan) korkarsaniz,
onlar hemen su dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz, size nisanli bes bin melek
ile yardim eder", Allah, bunu size sirf müjde olsun ve kalpleriniz yatissin diye
yapti.
Yardim, daima galip ve hikmet sahibi Allah katindadi r. " (Âli Imrân,
3/124-126).
17 Ramazan (13 Mart 624) Cuma günü sabahleyin her iki ordu Bedir kuyularina
dogru ilerledi. Müslümanlar bu kuyularin basina kâfirlerden önce ulasmislardi.
Müsriklerin tarafindaki kuyular tamamen kapatilip tutulduysa da Hz. Peygamber
(s.a.s.) düsmanin kendi tarafindaki bir kuyudan su almalarina müsaade etmistir.
Cahiliye adetlerine göre savasi iyice kizistirip heyecan dogurmak için gruplar
öne adam çikararak birbirlerine meydan okurlardi. Müsrikler tarafindan Esved
adindaki sahis ortaya çikip er istemis, buna karsi Hz. Hamza çikarak onu derhal
öldürüvermisti. Bunun üzerine Kureys'in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabîa,
kardesi Seybe ve oglu Velid ortaya atildilar. Bunlarin karsisina Medineli
gençlerden üç kisi çikinca, kim olduklarini sormus ve onlara: "Siz bizim
dengimiz ve muhatabimiz degilsiniz, bizim kavmimiz ve kabilemizden adamlar
çiksin" demislerdi.
Kureys kâfirlerinin bu istekleri üzerine Hz. Hamza, Hz. Ali ve Ubeyde b.
Hâris çiktilar. Hz. Hamza ile Hz. Ali hasimlarini derhal öldürdüler. Ubeyde ise
hasmini yaralamis kendisi de yaralanmisti. Onun yardimina kosan Hz. Hamza ve Hz.
Ali (r.a.) derhal Utbe'yi öldürüp yarali arkadaslarini müslümanlarin karargâhina
tasimislardi. Bu mubarezelerin sonunda taraflar birbirlerine saldiriya geçtiler.
Ikindiye dogru müslümanlar tarihin kaydettigi büyük zaferlerden birini gerçekle
stirmislerdi. Savas sona ermisti. Müslümanlari n, Islâm'in ve özellikle Hz.
Peygamber'in en büyük düsmani Ebu Cehil basta olmak üzere müsriklerin ileri
gelenlerinden çok kimse hayatini kaybetmisti. Müsriklerden tam yetmis kisi
öldürülmüstü. Müslümanlar ise on dört sehid vermislerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.)
namazlarini kildirdiktan sonra Allah yolunda canlarini veren bu ilk sehitleri
topraga verdi. Müslümanlar Kureys'in ölülerini de yerde birakmayip açtiklari bir
çukura gömdüler.
Mekkeli müsriklerden bir miktar esir alindi. Ama henüz Cenâb-i Allah esirler
hakkinda hükmünü bildirmemisti. Peygamberimiz bu esirlerle ilgili olarak
ashabiyla istisarede bulundu. Ashabtan bazilari bunlarin derhal öldürülmesini
teklif ederken, en yakin müslüman akrabalarinin bunu infaz etmelerini tavsiye
etmislerdi. Buna karsilik basta Hz. Ebu Bekir olmak üzere bazi sahabeler de bu
esirlerin fidye karsiliginda serbest birakilmalarini teklif ettiler. Rasûlullah
bu ikinci teklifi uygun buldu. Fidye ödeyemeyenlerden okuma yazma bilenlerin
müslümanlarin çocuklarindan onar kisiye okuma-yazma ögretmeleri istendi. Esirler
müslümanlar arasinda dagitildi.
Hz. Peygamber onlara iyi muamele edilmesini istedi. Esirlerden elbisesiz
kalmis olanlara giyecekler verildi. Bu esirler müslümanlarla birlikte ve onlarla
esit sartlar altinda yemege oturuyorlardi. Esir alinanlardan sadece ikisi idama
mahkûm edilmistir. Çünkü bunlar Mekke'de inananlara yapmis olduklari zulümden
dolayi idami haketmislerdi. Rasûlullah'in, bu ilk askerî karsilasmada gösterdigi
bu insânî tutum ve davranis daha sonraki olaylarda da degismemistir.
Mekke müsriklerinin ileri gelenleri ve baskanlari, Bedir'de öldürülmüstü. Ebû
Süfyan ise büyük ticaret kervaninin basinda oldugu halde kaçip kurtulmus ve
bundan böyle Mekke' nin baskani olmustu. Oglu, kayinpederi ve kayinbiraderi
Bedir savasinda öldürülen Ebu Süfyan, bunlarin intikamini alincaya kadar
hanimina yaklasmayacagina, saç ve sakalini kestirmeyecegine yemin etti. Bunun
yaninda karisi Hind de kendi akrabalarini öldürenleri bulup onlarin cigerlerini
yiyecegine and içmisti.
Bedir zaferi, siyasi-dini yapi daki Islâm devlet ve camias inin daha da
saglam temeller üzerine oturmasini sagladi. Hz. Muhammed (s.a.s.) Bedir' de
savas baslayacagi sirada, secdeye kapanip Allah'a yönelerek O'na, yardimini
esirgememesi için dua ettiginde o günkü durumu en güzel bir sekilde dile
getiriyordu:
"Ey Allah'im! Sayet su küçücük ordu eriyip giderse sana (yeryüzünde) artik
ibadet edecek kimse kalmayacaktir... "
Kaynak: Islam tarihi