26 Kasım 2012

Hz.Ömer (r.a.)'in Askerî Siyaseti


Hz.Ömer (r.a.)'in Askerî
Siyaseti

Hz.Ömer (r.a.)’in devlet baskanligi ve bu devlet baskanligi sirasinda gerek Müslüman, gerekse gayri müslim olan reayasina uyguladigi adalet, tarihin örnek sahifelerinden birini teskil etmistir.
Bu küçük yazimizda, onun mümtaz kisiliginden, Islâm’i uygulamasindaki tavizsiz siyâsetinden ve de bütün hayati boyunca Allah için göstermis oldugu cesaret ve fedâkârliktan sözetmiyecegiz. Bu hususlar basli basina birer kitap olacak niteliktedir.
Bütün insanlarin bas düsmani olan seytan, sadece taviz vermeyen Müslümana yaklasamaz ve ondan çekinir. Seytanin, bu tavizsiz Müslümanlardan Hz. Ömer'e karsi olan tutumunu, Resulullah (s.a.s.). söyle anlatiyor:
"Gökte Ömer'e saygi duymayan bir melek ve yerde ondan korkmayan bir seytan yoktur" (1).
Hz. Ebu Bekir (r.a.), ölmeden önce, onu yerine Halife, yâni Devlet Baskani olarak seçti.
Hz. Ömer (r.a.), Islâm'in Devlet Baskani olunca, devletinin, gerek iç, gerekse dis siyasetinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ve Hz. Ebu Bekir (r.a.)’in izini takibetti. Askerî cihadi, yani îslâm'in savasla olan tebligini de, onlarin biraktigi yerden devam ettirdi.
Bilindigi gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.), daha Islâmî tebligin Mekke dönemindeyken, Müslümanlara su hedefi gösteriyordu:
"Lâ ilâhe illallah deyin, Iran ve Bizans'in saraylari sizin olacak!" (2). Yani, Allah disindaki güçlere, iktidarlara karsi çikarak Islâm'i kabul edin, insanligi sömürmekte olan Iran ve Bizans devletleri yikilacaktir!...
Hz. Peygamber (s.a.s.)., Islâmî tebligin Medine döneminde, bu iki süper devletten Bizans'in sinirlarini zorlamis, Tebuk seferiyle (3), Islâm Devletinin sinirlarini bugünkü Ürdün topraklarina kadar vardirarak, Islâm kanunlarinin oralarda da hükümfermâ olmasini saglamistir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vefâtindan sonra, onun cihâdini Hz. Ebu Bekir (r.a.) sürdürdü ve Irak'in güneyine kadar olan Bizans topraklarinin tamami fethedildi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) vefat ettiginde, Halid b. Velid komutasindaki ordulari, Fihl ve Sam kalelerini zorluvor, insanlari Islâm'a davet ediyorlardi.
Ordunun sultalasmamasi için Hz. Ömer (r.a.), Islâm Devlet Baskani olur olmaz, bazi mülahazalarla, Islâm ordulari Baskomutani olan Halid b. Velid'i degistirerek, yerine Ebu Ubeyde b. Cerrah'i tayin etti.
Hz. Ömer'in, Halid b. Velid'i görevden almasi, bazi dedikodulara sebep olduysa da, Devlet Baskani Hz. Ömer, bu kararindan vazgeçmedi ve bu kararinda gayet hakliydi.
Hz. Ömer (r.a.), Halid b. Velid'in üstüste kazandigi zaferlerden dolayi, esas görevi devlete hizmet olan ordunun, simararak sultalasmasini istemiyordu. Zira böyle bir durumda, Islâm'm tatbikati için varolan devletin, ordunun emrine girme ihtimali belirebilirdi ki bu, Islâm Devletinin bekasi noktai nazarindan fevkalade tehlikeli bir husustu. Baska bir deyisle Hz. Ömer (r.a.), Islâm kanunlarinin harfiyyen ve de tavizsiz uygulanmasi için mevcut olan devlet otoritesinin kaybolarak, yerine Ordu Baskomutaninin, hattâ Devlet Baskaninin sahsî despotizminin yeralmasini istemiyordu. Yoksa, onun Halid b. Velid'i görevden almasi, sahsî bir meseleden, ya da Halid'in herhangi bir yolsuzlugundan kaynaklanmiyordu. Nitekim, komutanliktan azlinin sebebini ögrcnmek için baskent Medine'ye giden Halid'e, Hz. Ömer (r.a.), "Yâ Halid, sen benim yanimda çok degerlisin ve seni çok severim'‘ dedikten sonra, Devletin bütün valilerine su tamimi gönderdi:
"Ben, Halid'i bir öfkesinden, ya da ihanetinden dolayi azletmedim. Fakat insanlar onu o kadar büyüttüler ki, Allah'i birakip ona tevekkül edeceklerinden korktum. Ben onlara, bütün bu basarilarin Allah'tan geldigini bilmelerini istedigim için böyle hareket ettim" (4).
Devlet baskani Hz. Ömer'in bu hassasiyetini gören Halid b. Velid, Medine'de kalabilme imkâninin olmasina ragmen, ordusuna dönerek, Ebu Ubeyde b. Cerrah'in maiyetinde cihada devam etti.
"Dünya seni de helâk etmesin"
Hz. Ömer (r.a.), ordu komutanlarinin azlinde gösterdigi titizligi, onlarin tayininde de gösteriyordu. Nitekim Halid'in yerine tayin ettigi yeni komutan Ebu Ubeyde b. Cerrah'a da söyle yaziyordu:
"Ben sana, tek kalici sey olan Allah'in takvasini tavsiye ediyorum ki, ondan baska hiçbir seyin degeri yoktur. O Allah ki, bizi dalâletten hidâyete, karanliklardan aydinliga çikardi. Seni Halid b. Velid'in ordusuna komutan tayin ettim. Onlarin hakki ne ise, ona göre davran! "Ganimet alacagim" düsüncesiyle, Müslümanlan helâke götürme! Araziyi iyice kesfetmeden onlan oraya sevketme! Muhafizsiz birlikler gönderme! Müslümanlari felâketlere götürmemen için seni uyariyorum. Allah seni benimle, beni de seninle imtihan edecek. Gözünü ve kalbini dünyadan çevir, dünyaya dalma! Dikkat et ki bu dünya, senden evvelkileri oldugu gibi, seni de helâk etmesin..." (5).
Hz. Ömer (r.a.)’n, normal vatandasa oldugu kadar, komutan ve askerlerine karsi da bu kadar hassas olmasinin tek sebebi, onlarin hak hukuklari hakkinda Allah'a verecegi hesabin kendisine yüklemis oldugu agir mesuliyetti. Nitekim o, sürekli olarak kendi kendisini muhasebe etmekle mesguldü. Günümüz sosyolog, psikolog ve felsefecilerinin efkâri umumiyyeye empoze etmeye çalisip, bir türlü ne kendi nefîslerinde, ne de toplumun hiçbir kesiminde uygulayamadiklari meshur otokritik müessesesi, Müslümanlar tarafindan bu sekilde gerçeklestirilmistir. Bunun baska yolu da yoktur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.). söyle buyuruyor:
"Hikmetin basi, Allah korkusudur" Baska deyisle, insanhgin ölçüsü, Allah'a ve O'nun kanunlarina olan bagliliktadir.
Hz. Ömer (r.a.), özel olarak görevlendirdigi postacilar vasitasiyla, günü gününe ordusundan haber aliyor, âdeta onlarin yaninda savasiyormus gibi, ordusunu sevk ve idare ediyordu. Nitekim komutanlarina göndermis oldugu emirlerde, hergün durumlanin bildirir mektuplar yazmalarini, bu mektuplan postayla Medine'ye göndererek, Devlet merkezini olup bitenden haberdar etmelerini istemistir (6).
"Hz. Peygamber'in dayisi olman seni yaniltmasin!'
Islâm ordulari, Suriye fethinde Bizans ordulariyla çarpismaya devam ederken; Hz. Ömer (r.a.), Iran cephesindeki cihadi da hizlandirdi.
Hz. Ömer (r.a.), Iran'in fethi için, Islâm ugruna ilk defa kan döken (7) ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’n cennetle müjdeledigi on kisiden biri olan Sa'd b. Ebi Vakkas’i görevlendirdi.
cephesi Baskomutanligina tayin edilen Sa'd b. Ebi Vakkas’a da, Devlet Baskani Hz. Ömer söyle tavsiye ediyordu:
‘‘Ey Sa’d, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in dayisi ve onun sahabisi olman seni yaniltip Allah'tan uzaklastirmasin! Allah, kötülügü kötülükle degil, iyilikle yok eder. Allah ve insanlar arasinda, O’na itaatte baska hiç kimse yoktur. Allah katinda bütün insanlar esittir. Allah onlarin Rabbi, onlar da O'nun kullaridirlar. Onlara verilen hayat için, O'nu zikrederek, O'nun kanunlarina tabi olarak, O'na hamdederler. Resulullah (s.a.s.)’den gördügün gibi hareket et!.." (8).
Hz. Ömer (r.a.), bu tavsiyesiyle, gayelerinin insanlara kötülük yapip onlari öldürmek olmadigini, bilakis, Allah davasini insanlara teblig ederek, onlari Allah'in kanunlari altinda birlestirmek oldugunu vurgulamak istiyordu.
Hz. Ömer dönemindeki Islam devleti
Hz. Ömer (r.a.)’dan son emirleri aldiktan sonra, Sa'd b. Ebi Vakkas Iran üzerine yürüdü.
Sa'd'in komutasinda birlesen Islâm ordulari, kazandiklari Kadisiyye savasindan sonra Iran'i tamamen fethedecekler ve Hz. Ömer (r.a.) vefât etmeden önce Iran Müslüman olacaktir.
Hz. Ömer (r.a.), Kadisiyye öncesi, komutani Sa'd'a gönderdigi mektupta, sadece ona dinî vaazlarda bulunmuyor, en ince teferruatina kadar askerî talimatlarini bildiriyordu. Mektubunun bir bölümünde söyle diyordu Hz. Ömer:
"Durumunuzu araliksiz olarak ve bütün tafsilatiyla bana yaz. Nasil hareket ettiginizi; sizin düsmana, düsmanin da size olan nisbet ve harekât tarzini öyle yaz ki, mektuplarindan âdeta savasi izleyeyim..!' (9).
Bu talimatlardan sonra, Islâm askerinin parolasini bile veriyordu. Hz. Ömer; "Savas baslayip, bitene kadar herkes ‘Lâ ve lâ kuvvete illâ billâh' diyecek!.." Müslüman askerinin kolu kiliç sallayarak, dili de Allah'i zikrederek Rablerine kulluk edecekler. Baska deyisle, biri digersiz olmaz.
Kadisiyye savasi arefesinde, Iran ordu komutaniyla görüsen ve her savas öncesi oldugu gibi düsmani Islâm'a davet eden Müslüman elçi, Müslümanlarin gayesini Iranlilara söyle anlatiyordu:
"Bizim arzumuz dünya degil. Bizim arzu ve istegimiz Ahirettir. Allah bize bir Peygamber göndererek ona söyle dedi: Ben su taifeyi, benim kanunlarimla amel etmiyenlere musallet ettim. Bunlar vasitasiyle, benim kanunlarima karsi gelenlerden intikam alacagim. Bu tâife (yani Müslümanlar), benim kanunlarima bagli olduklari sürece onlari galib kilarim. Bu hak dindir. Ondan yüz çeviren hiç kimse yoktur ki zillete, ona baglanan hiç kimse yoktur ki izzete kavusmasin."
"Bu dinin esasi, Allah'in birligine ve Muhammed (s.a.s.)’in Onun Peygamberi olduguna inanip sehâdet etmek ve Allah katindan gelen her seyi noksansiz ikrar etmektir."
"Dinimizin gayesi, insanlari, insanlari kulluktan kurtarip, onlari Allah'a kul etmektir" (10).
Degerlendirme
1. Hz. Ömer (r.a.)’in da siretiyle göstermis oldugu gibi, Islâm inancina göre esas olan, ne devlettir, ne ordu ve ne de Ordu komutanlari; degismez esas olan, Islâm'in tavizsiz ve noksansiz tatbikatidir. Onun için Hz. Ömer, çok sevdigi ve gerçekten hayatini Islâm'a adamis olan Halid b. Velid’i, yukarida belirttigimiz gibi, Islâm yararina görevinden aliyor. Kisacasi, Hz. Ömer, kim olursa olsun, insanlarin putlasmasini istemiyor.
2. Hz. Ömer, komutanlarini, kendi sahsî kaprisleri degil, Islâm'in emirleri dahilinde hareket etmeleri hususunda uyariyor. Yani Islâm'a göre, "her seyi ben bilirim, herkes benim emrimde olacak, emir komutayi ben veririm, kimse bana karisamaz" gibi keyfî davranislar yasaktir. Islâm neyi gerektiriyorsa o yapilir.
3. Hz. Ömer (r.a.) en küçük rütbeli askerine kadar her tebaasini düsünüyor, onlara en ufak bir hakaretin, haksizligin yapilmasina müsaade etmiyor. Islâm’a aykiri davranislarda bulunan olursa, isterse bu kisi vali, ya da komutan olsun kamçisiyla düzeltir ve de düzeltmistir.
4. Ganimet almak için cihad yoktur. Cihad, Allah ahkâmini bildirmek içindir. Insanlari, insanlara kul olmaktan kurtarip, onlan Allah'a kul yapma mücadelesidir cihad!...
5. Kilicin yaninda degil de, Allah'i devamli zikrederek kullugunu ifâ edecek. Yani Islâmî kulluk ki, biz buna ibadet diyoruz, bir bütündür. Namazi, oruçtan; cihadi, Hac'dan; Allah'in hakkini, kul hakkindan ayri düsünmek, kullugu dinamitlemek demektir.
Dipnotlar:
(1) Suyûtî, Tarihu'l Hulefa, el-Kahira 1964. s. 119.
(2) Bkz. Ihsan Süreyya Sirma Islamî Tebligin Mekke Dönemi ve Iskencesi, 6. Baski, s. 120.
(3) Bkz. A.g.e. s. 211 vd.
(4) Ibnu’l Esîr, el-Kâmilu fi't Târih, Beyrut 1965, S. 535.
(5) Ibn Kesîr, el-Bidaye ve'n Nihaya, Beyrut 1966, S. 19.
(6) Bkz. Taberî, Târihul Umemi ve'l Mutûk, Beyrut, 1962, S. 435.
(7) Bkz. Ibn Hisam, es-Sîretu'n Nebeviyya, el-Kahire, 1955, S. 263.
(8) Vakidî, Fütûhu's Sam, Misir, tarihsiz, I. 68.
(9) Ibn Kesîr, A.g.e. VII. 37.
(10) Ayni eser, VII. 39.
Kaynak: Prof. Ihsan Süreyya Sirma, Tarih suuru, Seha yayinlari, S. 191-196

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...