Eski Yunanlılar
Babilliler tarafından yapılan
duyarlı ve uzun zaman aralıklarını kapsayan astronomik gözlemler eski Yunan
astronomisinin temelini oluşturmuştur. Eski Yunanlılar, astronomik olaylardan
çok onların nedenleri üzerinde durmuşlar ve ilk evren modellerini
oluşturmuşlardır. Bu modellerde yıldızların tanrılara ilişkin mükemmel cisimler
olduğu ve mükemmel hareketler yaptıkları kabul edilmişti. Eski Yunanlıların bu
mükemmel hareket dedikleri, düzgün dairesel hareket var sayımıdır. Kepler
zamanına kadar astronomik düşüncenin vaz geçilmeyen bir var sayımı olarak
kalmıştır.
Eski Yunanlıların bildiğimiz ilk
doğa filozofu Tales'e (M.Ö. 640-546) göre Yer, suda yüzen yassı bir diskti. Tales
gezegenlerin ve yıldızların hareketleri hakkında hiç yorum yapmamıştı. Tales'in
çağdaşı Anaksimander (M.Ö. 611-547) ise Yer'in uzayda yüzen bir silindir olduğunu ileri
sürmüştür. M.Ö. 6. yüzyılda birbirinden bağımsız iki okul oluşmuş. Bunlardan
Xenophanes (Senofanes) (M.Ö. 570-500) okuluna göre Yer, düz ve sonsuz boyuttaydı. İkinci
Pitagor (Pisagor) (M.Ö. 580-500) okulu daha çok gözlemlere dayanıyordu. Pitagor, Yer üzerinde
yaptığı uzun yolculuklar sonunda onun küre biçimli olduğuna inanmıştı. Yer'in
yuvarlak olduğuna inandıkları halde bu okuldan hiç kimse onun döndüğünü
savunmamıştı. Bu okula göre 10 sayısı 1+2+3+4=10 olduğu için mükemmeldi. O zaman
9 farklı gök cismi (Yer, Ay, Güneş, beş gezegen ve sabit yıldızlar)
gözleniyordu. Mükemmellik ve simetri nedeniyle bu sayı 10 olmalıydı. 10. cisim
olarak Yer'in bir eşi olduğunu ileri sürdüler. Yine bu okula göre 10 farklı gök
cismi Yer'in eşi tarafından örtüldüğü için hiç görünmeyen bir ateş merkezi
etrafında yörünge hareketi yapmaktaydı. Bu görüşe göre Yer, ilk kez yörünge
hareketi yapan bir gezegen olarak dikkate alınmıştı.
M.Ö. 467 yılında Yunanistan'a düşen
demirli gök taşının Güneşten geldiğini düşünen Anaxagoras (Anaksagoras) (M.Ö.
500-428)
Güneş'in yakın ve Yunanistan'ın bir parçası kadar küçük olduğunu, maddesinin de
erimiş demir olduğunu düşündü; Anaxagoros'a göre Yer, düzdü; Ay'ın büyüklüğü
Güneş'inki kadardı ve Ay, Güneş ışığını yansıtıyordu. Anaxagoras bu görüşleriyle
cezalandırılmak istenmiş, Perikles tarafından ölümden kurtarılarak sürgüne
gönderilmiştir.
Daha sonraki dönemin önemli bir
okulu Plato (Eflatun)'nun (M.Ö. 427-347) adını taşır. Plato kendisi Pitagor okulundan
etkilenmiş ve o okulun görüşlerini geliştirmiştir. Evrende geometrik bir düzenin
varlığına inanmış ve yedi gök cismi için inandığı göreli uzaklıkları
(Ay-1,
Güneş-2,
Venüs-3,
Merkür-4,
Mars-8,
Jüpiter-9,
Satürn-27);
1, 2, 4, 8 ve 1, 3, 9, 27 şeklindeki iki geometrik seriyle göstermiştir. Plato,
Pitagor okulunun inandığı gök cisimlerini taşıyan ve görünmeyen müzikli kristal
küreler kavramına da inanmış ve onu geliştirmiştir. Anlaşıldığına göre Plato,
gök cisimlerinin günlük görünür hareketlerinin Yer'in dönmesinden
kaynaklandığına inanmıştır.
Yaygın olan Plato (Eflatun)
okulunun görüşü, Yer'in diğer bütün gök cisimlerinden farklı olduğunu ve onun
evrenin merkezinde olması gerektiğini öngörüyordu. Yer merkezli evren modelini
eski Yunan'da ilk kez Eudoxus (Eudoksus) (M.Ö. 408-355)'un ileri sürdüğünü
görüyoruz. Eudoxus'a göre Ay, Güneş ve bilinen 5 gezegen sabit olan Yer
etrafında aynı merkezli çemberlerde dolanırlar. İkincil küre (epicycle)
kavramını da gezegenler kuramına sokan Eudoxus'tur. Eudoxus, geliştirdiği
modelin gözlemleri tam sağlamadığını görünce, Philolaos (Filolaus)'un var
saydığı görünmeyen küreler üzerinde daha küçük ve görünmeyen başka kürelerin var
olabileceğini düşündü. Ona göre gezegenler bu ikincil küreler üzerinde
bulunuyorlardı. Eudoxus'un evren modelinde görünmeyen toplam küre sayısı 27 dir.
Daha sonradan desteklenip Galluppus, Aristo, Hipparchus (Hiparkos) ve Ptolemy
(Arap dünyasında Batlamyus olarak bilinir) tarafından geliştirilen bu Yer
merkezli modelde gezegenlerin karmaşık görünür hareketleri kolayca
açıklanabiliyordu fakat gözlemlerin duyarlılığı arttıkça modelden olan sapmaları
açıklayabilmek için ikicil küre sayısını arttırmak gerekiyordu. Endoxus'a inanan
Aristo, (MÖ. 384-322) sadece filozofik nedenlerle ikincil küre sayısını 55'e
çıkarmıştı. Aristo o günün bilgisine uygun kanıtlarla Eudoxus modelini
inandırıcı bir şekilde savunmuştur. Yer'in yörünge hareketi yapmış olması
hâlinde yıldızların paralaktik hareket yapması gerektiğini, böyle bir hareket
gözlenmediği için de Yer'in merkezde durağan olması gerektiğini savunmuştur. Söz
konusu paralaktik hareketin gözlenememesinin nedenini daha sonra Aristarchus
(M.Ö. 310-230) açıklamıştır.
Şekil 2.5: Eski Yunanistan'da;
Plato, Aristo, Hipparchus ve Batlamyus okullarının inandığı Yer merkezli evren
modeli. Gezegenlerin burada gösterilmeyen ikincil çemberler (epicycle) üzerinde
hareket ettiğine inanılmıştır.
Aristo, Yer'in çok büyük bir küre
olduğunu iki önemli kanıtla göstermiştir. (i) Ay tutulması sırasında Yer'in Ay
üzerindeki gölge sınırının geniş bir yay olması ve (ii) Yer üzerinde güneye
gidildikçe yeni yıldızların görünür olması. Aristo, kutup ışıması, akan yıldız
ve kuyruklu yıldızların Yer'in üst atmosferindeki olaylar olduğunu ileri
sürmüştür. Aristo döneminde yaşayan Heraklit (M.Ö. 388-315) küresel Yerin bir eksen
etrafında döndüğünü, evrenin sonsuz olduğunu Merkür ve Venüs'ün Güneş etrafında
döndüğünü ileri sürmesine karşın Aristo'nun inandırıcı kanıtlarla süslediği
filozofik görüşleri tutunmuş, yaygınlaşmış ve etkilerini Avrupa' da rönesans
dönemine kadar sürdürmüştür. Aristo zamanlarında bilinen 5 gezegen (Merkür,
Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn), Ay ve Güneş sihirli 7 sayısını oluşturuyordu.
Yer, o zaman gezegen sayılmıyor ve ona her bakımdan büyük bir ayrıcalık
tanınıyordu. Yer'in etrafında 7 gök cismine ilişkin 7 görünmeyen kristal küre
evreni 7 katmana ayırıyordu. Tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında sık sık
sözü edilen "7 kat gök" kavramı buradan gelmektedir. Haftanın 7 gün olması da
aynı kaynaklıdır. Hatta müzik notalarının kaynağı da 7 katlı evren modeliyle
ilgilidir. O zamanki inanışa göre 7 gök cismini taşıyan 7 büyük görünmez küre
kristalden yapılmış olmalıydı ve dönerlerken çıkardıkları ses günahlarından
arınmış kişilerce duyulabilmekteydi. Eski Yunan'da bu tür kişilerin duydukları
sesleri taklit etmeleriyle yedi kristal kürenin çıkardığı ses olarak yedi temel
müzik notası ve ikincil kürelerin sesleriyle de bemoller, diyezler ortaya çıkmış
oldu.
Aristo'dan yüzyıl kadar sonra
Samos'lu Aristarchus (M.Ö. 312-230), ilk kez Güneş merkezli bir evren modeli ileri
sürmüştü. Aslında Aristo da Güneş merkezli modeli tartışmış fakat yıldızların
beklenen paralaktik kayması gözlenemediği için modelin doğru olmadığına karar
vermiştir. Aristarchus'a göre paralaktik kayma gözlenemiyordu; çünkü yıldızları
taşıyan küre o kadar büyüktü ki Yerin yörüngesi onun yanında çok küçük
kalıyordu. Aristarchus tam ilk dördün evrdesinde Ay'ın uzanım açısını 87°
ölçerek Ay-Yer ve Güneş'in oluşturduğu dik üçgenden Güneş uzaklığını, Ay
uzaklığının 20 katı bulmuştur. Diğer taraftan Ay ve Güneş'in görünür çaplarının
eşit olduğunu dikkate alarak Güneş'in Ay dan 20 kat daha büyük olması
gerektiğini düşünmüştür. Burada izlenen yol doğru olduğu hâlde, açı ölçümündeki
hatalar nedeniyle sonuçlar yanlıştır. Aristarchus, tutulma gözlemlerinin
geometrisinden Ay ile Yer'in yarıçaplarını da karşılaştırmış ve RYer=
3 RAy bulmuştur. Aristarchus Güneş'i, büyüklüğü nedeniyle, evrenin
merkezine koyup Güneş merkezli modeli savunmuş olabilir.
Ayrıca bu dönemde ilk kez
Eratosthenes (M.Ö. 273-192) tarafından küre biçimli kabul edilen Yer'in yarıçapı ilginç
bir yöntemle doğruya çok yakın olarak bulunmuştu. 22 Haziran günü Güneş Syene
kentinin başucu noktasında bulunduğu anda, İskenderiye kentinde Güneş'in başucu
uzaklığı 7.2 açı derecesi ölçülmüş, ve bu açının Syene-İskenderiye arasındaki uzaklığı
gören merkez açıya eşit olduğu dikkate alınarak (bkz. Şekil 2.7 ),
S = q(rad) x R
genel bağıntısında 7.2 derecelik
merkez açı (q) nın radyan değeri ve bu açının gördüğü Syene-İskenderiye uzaklığı (S) yerine
konarak Yer'in yarıçapı R=6405.26 km bulunmuştur. Bu, bugünkü ortalama gerçek
değer 6370 km ye çok yakındır. Bu bulguyla birlikte tutulmaların geometrisinden
yararlanılarak Ay ve Güneş'in uzaklıkları ve büyüklükleri tahmin edilmiştir.
Güneş'in görünür hareketindeki düzensizlikler farkedilmiş, Ay'ın yörüngesiyle
ekliptik çemberi arasındaki 5 açı derecesi olan açı ölçülmüştür.
Şekil 2.6: Güneş merkezli
Aristarchus evren modeli. Kopernik 17 yüzyıl sonra aynı modeli
savunmuştur.
Hipparchus (M.Ö. 190-125) zamanında gezegen
parlaklıklarının yıl boyunca değiştiği biliniyordu. Hipparchus buradan
gezegen-Yer
uzaklığının yıl boyunca değişmesi gerektiğini düşünerek Yer merkezli modelde
Yer'in görünmeyen kürelerin tam merkezinde olmaması gerektiğini savunmuştur.
Hipparchus, hazırladığı yıldız kataloğundaki yıldız konumlarıyla aynı
yıldızların daha önceden kaydedilen konumlarını karşılaştırarak konumlarda
sürekli fakat çok yavaş olan bir değişimi farketmiştir. Hipparchus'un
astronomiye asıl katkısı, bugün kullanılan yıldız parlaklıklarının ölçüm
sistemini geliştirmiş olmasıdır.
Daha sonra Ptolemy
(M.S.100-170), evren modeli konusunda Hipparchus'u örnek alarak Yer
merkezli evren modelini kabul etmiştir. Gezegenlerin kavuşum dönemlerini
belirlemiş ve onların Yer'e uzaklıklarını geometrik yollarla hesaplamıştır.
Ptolemy'nin astronomiye en önemli katkısı yazdığı 13 çiltlik astronomi
kitabıdır. Ptolemy, Arap dünyasında Almagest olarak adlandırılan bu kitabında
zamanının tüm astronomi bilgisini toplamıştır. Hipparchus'un yıldız kataloğunu
da kapsayan bu kitap yüzyıllarca temel astronomi kitabı olarak kullanılmıştır.
Hipparchus'un yıldız kataloğu, gözle görülebilen yıldızların o zamanki parlaklık
ve koordinatlarını vermesi bakımından önemlidir. Aynı yıldızların bugünkü
koordinatları Hipparchus kataloğundaki değerlerle karşılaştırılarak o
yıldızların öz hareketleri ve ayrıca, varsa, çok uzun dönemli parlaklık
değişimleri bulunabilmektedir.
Milattan sonra birkaç yüzyıl içinde
Hristiyan'lığın hızla yayılması ve daha sonra da Roma İmparatorluğu'nun
çökmesiyle Avrupa'da bilime verilen önem hemen hemen tamamen ortadan kalkmış,
Aristo düşüncesinin kiliseye yerleşmesi ile de Avrupa karanlık bir döneme
girmiştir.
Şekil 2.7: Erathosthenes'in yerin
yarıçapını ölçmesi.