EHL-İ SÜNNET MEZHEPLERİ
Ameli Açıdan Mezhepler
Ehl-i Sünnet itikatında, ameli konularda dört mezhep vardır:
1) Hanefi mezhebi; İmam-ı Azam Ebu Hanefi tarafından kurulmuştur.
2) Şafii
mezhebi; İmam-ı Şafii tarafından kurulmuştur.
3) Hanbeli mezhebi; İmam-ı
Hanbeli tarafından kurulmuştur.
4) Maliki mezhebi; İmam-ı Malik tarafından
kurulmuştur.
Bu bölümde mezhep imamlarımız ve onların görüşleri üzerinde duracağız.
Hanefi Mezhebi ve İmam-ı Azam Ebu Hanefi
İmam-ı Azam hicri 80 yılında Küfe’de doğmuştur. Asıl adı Numan b. Sabit’tir.
Yaşadığı bölge itibariyle bazı rivayetlerde O’nun Türk asıllı olduğu
söylenmektedir. Ticaret uğraşan varlıklı bir insan olan babası, Hz. Ali
(r.a.)’nin halifeliği sırasında onun hayır duasını almıştır.
İmam-ı Azam genç yaşta Kuran’ı ezberledi. Arap dili ve edebiyatı, fıkıh,
hadis ve kelam ilimlerinde kendisini geliştirdi. Bulunduğu yöredeki sapkın dini
görüşlere sahip olan insanlarla tartışarak birçoğunu ikna etmeyi başardı.
Böylece Ebu Hanefi ismi duyulmaya başladı.
Fıkıh konusunda büyük bir boşluk olduğunu hissedince ticareti bırakarak bu
konulara yönelmeye başladı. Bu arada kendisini daha da geliştirerek Kuran ve
sünnetten hüküm çıkarmaya, hadis rivayetlerini araştırmaya, sahabenin ihtilafa
düştüğü konuları öğrenmeye koyuldu.
30 yıllık medrese hayatı boyunca 4.000’den fazla öğrenci yetiştirdi. İmam
Yusuf, İmam Muhammed, Hasan b. Ziyad gibi her biri başlı başına müçtehid olan
öğrenciler yetiştirmiştir.
İmam-ı Azam, talebelerine şu esasları tatbik ettikleri takdirde ilimlerinin
sağlam temellere oturtulabileceğini söylemiştir:
1) Bir ilim meclisine devam etmek ve bu meclisin genel havasını teneffüs
etmek.
2) Alimlerle birlikte olmak ve bulundukları çağdaki her türlü fikir
hareketiyle temasta bulunmak.
3) Kendisine önemli ve üstü kapalı meseleleri
açıklayan üstadının yanından ayrılmamak.
İmam-ı Azam, bir çok İslam alimi ile biraraya geldikten sonra, çağın en büyük
alimlerinden Hammad b. Ebu Süleyman’a bağlanır. Çok şey öğrendiği hocası vefat
edince bütün gözler O’na çevrilir.
İmam-ı Azam’ı sevenlerin artması Emeviler tarafından hoş karşılanmaz. Halk
üzerindeki etkisini kırmak için Irak valisi Yezid b. Hubeyre tarafından kadılık
teklif edilir. İmam-ı Azam bu teklifi reddedince günlerce süren işkencelerden
sonra hapsedilir. Fakat halkın tepkisinden korkulduğu için kısa bir süre sonra
serbest bırakılır.
Uzun süre Hicaz’da yaşayan İmam-ı Azam, yönetim Abbasiler’e geçince tekrar
Küfe’ye döndü. Fakat Abbasi yönetiminde de değişen pek birşey olmamıştı. Abbasi
Halifesi El Mansur kendisine Bağdat kadılığı teklif ettiğinde, O’nun cevabı
şöyle oldu: "Eğer ben bu vazifeyi kabul etmediğim taktirde Fırat nehrinde
boğulmakla tehdit edilirsem, boğulmayı tercih ederim. Sizin etrafınızda ikrama
ihtiyacı olan çoktur." Bu cevap üzerine Abbasi Halifesi El Mahsur, O’nu
fikirlerinden döndürmek için günlerce işkence yaptırdı. İşkence sırasında
sağlığı bozulunca İmam-ı Azam, Hicri 150 yılında Bağdat’ta vefat etti. Türbesi
hala her yıl yüzbinlerce Müslüman tarafından ziyaret edilmektedir.
İmam-ı Azam’ın ölümünden sonra talebeleri, O’nun fikirlerini, rivayet ettiği
hadisleri sistemli bir hale getirerek yeni eserler oluşturdular. İmamlarının
görüşlerinin ışığında yeni hükümler çıkararak İslam coğrafyasına dağıldılar.
Böylece İmam-ı Azam’ın görüşleri bir mezhep halini aldı. Günümüzde, Türkiye,
Balkanlar, Kafkasya, Sibirya, Çin, Pakistan, Arnavutluk, Mısır, Filistin, Suriye
ve Irak’ta Müslümanlar Hanefi mezhebine göre amel etmektedirler.
İmam-ı Azam’ın günümüze ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır:
Risale-i Reddi Havariç, Reddi Kaderiyye, El Fıkıhu’l Ekber, El Fıkıhu’l
Ebsat.
İmam-ı Azam Ebu Hanefi’nin eserlerinden bazı alıntılar örnek vermek
gerekirse;
"Elinden geldiği kadar insanlara sevgi göster. Herkese selam ver, isterse
aşağıda kimseler olsun. Başkalarıyla bir mecliste toplanır, aranızda bazı
meseleler münakaşa edilirse ve senin bildiğine muhalif birşey söylenirse sen
onlara muhalefet etme. Şayet sana sorarlarsa onlara bildiğin gibi haber ver,
sonra bu hususta şöyle şöyle başka kavil de vardır, delili de şudur, diyerek
kendi bildiğini söyle, böylelikle seni dinlerler ve senin ilminden dereceni
anlarlar.
Sana gelenlerin hepsine bir nevi ilim göster, herbiri senden birşey öğrensin.
Onlara kıymetli şeyler ver, ehemmiyetsiz şeylerle uğraşma. Onlarla arkadaş gibi
ol, hatta şaka yollu latifeler yap. Zira dostluk ve samimiyet ilme devamı
sağlar.
Onlara yumuşak davran hoş muamele et. Onlardan hiçbirine can sıkıntısı ve
bezginlik gösterme. Kendini onlardan biri imiş gibi tut.
Denemedikçe kimsenin dostluğuna güvenme. Alçak ve hasis olan kimseyle dost
olma. Güzel ahlaklı geniş yürekli ve derya gönüllü ol. Elbisen temiz ve yeni
olsun. Binek atın iyi olsun. Güzel kokular kullan. Yemek yedirmekte cömert ol ve
herkesi doyur. Bir fitne fesad duydun mu onu ıslah için koş. Seni ziyaret
edenleri de, etmeyenleri de sen ziyaret et. Sana ister iyilik yapsınlar, ister
kötülük sen daima iyilik yap. Affet ve bazı şeylere göz yum. Sana eziyet veren
şeyleri terket, hakkı yerine getirmeye çalış. Arkadaşlarından hastalananları
ziyaret et, göremediklerinin durumunu soruştur. Sana gelmeyenlerle sen alakadar
ol." (Ebu Hanefi’nin Öğrencisi Yusuf’a vasiyetinden)
Bilmiş ol ki amel ilme uyar. Nasıl ki aza gözün görmesi sayesinde hareket
eder. Az dahi olsa amel ile ilim, çok amel ile cehaletten daha faydalıdır. Bu
şuna benzer: Çölde bir adamın yanında az miktar azık bulunsa bile doğru yolu
biliyorsa kurtulur. Bu adamın durumu yanında çok azık bulunup da yolu bilmeyen
adamın durumundan daha hayırlıdır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur ‘Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akıllı olanlar anlar.’ (Osman Keskioğlu, Ebu
Hanefi, M. Ebu Zehra, s. 177 )
İmam-ı Azam’ın Ebu Yusuf’a öğütlerinin bir kısmı Erzurumlu İbrahim Hakkı
Hazretleri’nin Marifetname isimli eserinde geçmektedir. Aşağıdaki alıntılar bu
eserden alınmıştır:
“İnsanların iyiliğini isteyici ol ve onlara nasihat et. Halk, hareketlerini
beğenip seninle görüşmek istediğinde onların sohbetlerine git. Meclislerinde
insanları ve kendini tevkir ile ilim müzakere edesin.
Her taleben kendisini senin oğlun bilsin. İlme çalışma gayretleri her geçen
gün çoğalsın. Seni dinlemeyen avamla ve pazardakilerle konuşma. Doğruyu
söylemekte kimseden çekinmeyesin. İbadetin avamdan çok olsun, az olmasın. Küfür
ve bid’at ehl-i ile oturup konuşma, müsait ortam olursa dine davet et. Bu
nasihatleri bizden canı gönülden kabul et. Zira bunları senin ve herkes için
vasiyet ettim. Bu yolda gidesin, halkı da Hak yoluna getiresin.”
HARUN YAHYA