ATATÜRK ve
İslam.
Halk önünde yapılan konuşmalarında, İslam"a karşı
bir görüş belirtmediği gibi, Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir"deki
Paşa Camii"nde verdigi hutbede Muhammed için"Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya
memur ve elçi seçilmistir" demiştir.
Atatürk diyor
ki,
1-) Muhammed"in peygamberlik vazifesinin nasıl
başladığını izah etmek en nazik ve en müşkül meseledir. Muhammed"in bir melek ve
Allah ile hakikaten konuşmuş olduğu kanaatinde bulunanlar olduğu gibi,
Muhammed"in isteyerek böyle söylediğini ileri sürenler de olmuştur. Bu
faraziyeleri bir tarafa bırakmak ve meseleyi ilmi ve mantık çerçevesi içinde
mutalaa etmek daha doğru olur.
2-) Din birliğinin"de bir millet
teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz
önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.
3-) Türk"ler
Arap"ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul
ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve nede
Mısırlıların vesairenin Türk"lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir
şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti,
milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu.
4-) Bu pek tabii idi çünkü
Muhammed"in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arab
milliyeti siyasetine muncer oluyordu. Bu Arab fikri, ümmet kelimesi ile ifade
olundu. Muhammed"in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını
Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdurlar. Bununla
beraber, Allah"a kendi milli lisanında değil, Allah"ın Arab kavmine gönderdiği
Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah"a ne
dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti bir çok asırlar ne
yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği
halde Kuran"ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler..
5-)
Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince karışık cahil hocalar
ağzıyla ateş ve azap ile müthiş bir muamma halinde kalan dini hırs ve
siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına
aldılar, bir taraftan Avrupa"da Allah kelimesinin ilası parulası altında, ve
milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla
birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır"da belirsiz bir adamı halifedir
diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı
olarak altın sandıklara koydular, halife oldular.
6- Kah şarka, kah garba
veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini topraklarını menfaatlerini
benliğini unutturacak, Allah"a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk
beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen,
sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete
öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaad ve temin eden dini akide ve dini his,
millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı. Bu feci
manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki
saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatina
kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyulan tokatıyla derhal Türk
milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan Arap
çöllerine gitti. Türk vicdanı umumisi derhal yüzlerce asırlık kudret ve
kusayısiyle büyük heyecanlarla çarpışıyordu.. Ne oldu..? Türk"ün milli hissi
artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk cenneti değil, eski hakiki büyük
cedlerinin mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını
düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı
hatıra..