Atatürk diyor
ki,
7- Atatürk"ün emriyle liselerde okutulan Tarih Kitabı
(1931) II. cilt, "Kur"an ve Vahiy": "Muhammed"in koyduğu esasların toplu olduğu
kitaba Kur"an denir..... İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed"e Cebrail adında
bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur.
Tarihi nokta-ı nazardan da mütalaa edildiği zaman görülüyor ki; Muhammed
birdenbire Allah"ın Resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve
adetlerinin pek fena ve iptidai ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları islah
için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra
kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur....."
8 - Atatürk"ün El
Yazmaları ( Medeni Bilgiler Afet İnan):
"Gerçekte dinleri konusunda halkın
hiçbir fikri yoktur; din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle
karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir.....
Tarih bize
öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın
Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis
olunmuştur."
"Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden
tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır."
9- Kralların ve Padişahların
istibdadına, dinler mesnet olmuştur. Medeni Bilgiler Syf. 30
10-
Başlarında, hâlâ, Allah'ın vekili, gölgesi, sıfatını muhafaza etmekte bulunan
hükümdarlar bulundurmakla beraber, hâkimiyetini kazanmış milletler olduğundan
bahsetmiştik. Filhakika, bu milletlerin mensup oldukları devletler, milletin
intihap ettikleri vekillerin teşkil ettikleri meclislere maliktir. Milletin
hâkimiyetini bu meclisler temsil eder. Kanun teklif etmek hakkı meclis azasına
ve icra vekilleri heyetine aittir.
Hükümdar devleti temsil eder. Hükümet
teşkil eden vatandaş, nazarî olarak hükümdar tarafından intihap olunur. Fakat,
hakikatte, hükümet reisi, milletin itimat ettiği kuvvetli, siyasî fırkaların
liderleridir; bunların teşkil ettikleri hükümetler, millet ve memleketi idare
ederler ve meclise karşı mesuldürler. Bu izah ettiğimiz hükümetler
temsilidirler, hakikatte demokrasi prensibi caridir. Fakat, bunlar tam
manasıyla, demokrat hükümetler değildir.
Demokrasinin, bütün manasıyla
ideali, milletin heyeti umumiyesinin, aynı zamanda, idare eden vaziyette
bulunabilmesini, hiç olmazsa, devletin son iradesini, yalnız milletin ifade ve
izhar etmesini ister. Maatteessüf, milletlerin, büyüklüğü, fikrî terbiye
dereceleri, idealin tatbikinde, büsbütün idealden mahrumiyeti mucip olabilecek
ihtiyatsızlıklardan içtinabı muciptir. Binaenaleyh, demokrasi prensibinin, en
asrî ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli,
cumhuriyettir.
Cumhuriyette son söz, millet tarafından müntehap
meclistedir. Millet namına her türlü kanunları o yapar. Hükümete itimat eder ve
onu ıskat eder. Millet, vekillerinden, memnun olmazsa, muayyen zamanlar
nihayetinde, başkalarını intihap eder. Millet, hâkimiyetini, devlet idaresine
iştirakini, ancak, zamanında, reyini kullanmakla temin eder. Cumhuriyetin
hükümeti bir usul ve tarzda mahdut bir zaman için müntehap bir reisicumhura
itimat olunur. Başvekili o gösterir, hükümet heyetini teşkil edecek vekilleri,
başvekil mebuslardan intihap eder.
Dünyada, devletlerin şekilleri
yekdiğerine nazaran, bazı farklarla çok değişir. Bununla beraber cümlesi devlet
şekilleri bahsinde mütalea ettiğimiz şekillere irca olunabilir: Hükümdarlık,
oligarşi, halk cumhuriyeti.
Kendine hususî bir din izafe eden (teokratik)
devlet vardır. Rus Çarlığı ile Osmanlı Saltanatı böyle idiler. Çar kilisenin
reisi, sultanlar da halife unvanını takınmışlardı.
Kezalik, dini
siyasetten ayırmış, lâik hükümetler vardır: Amerika, Fransa, Türkiye
Cumhuriyetleri gibi.
Hükümdarlıklarda, devlet riyaseti makamına veraset
tarikiyle gelinir.
Cumhuriyet, milletvekillerinden mürekkep meclisi ve mahdut
zaman için müntehap devlet reisi ile hâkimiyeti milliyenin mahfuziyetini en iyi
zemindir. Cumhuriyette, meclis, reisicumhur ve hükümet, halkın hürriyetini,
emniyetini ve rahatını düşünmek ve temine çalışmaktan başka bir şey
yapamazlar.
Çünkü bunlar, bilirler ki kendilerini, iktidar ve salâhiyet
mevkiine, muayyen bir zaman için, getiren irade ve hâkimiyetin sahibi olan
millettir; ve yine bunlar bilirler ki, iktidar mevkiine saltanat sürmek için
değil, millete hizmet için getirilmişlerdir.
Millete karşı, vaziyet ve
vazifelerini, suiistimal eyledikleri takdirde, şu veya bu tarzda, millî
iradenin, kendi haklarında dahi tecellisine maruz kalabilirler. Millet
tarafından, millet namına, devleti idareye mezun kılınanlar için, icabında
millete hesap vermek mecburiyeti, lâubalilik ve keyfî hareketle telif kabul
edemez.
Halbuki, kuvvetinin ve salâhiyetinin, Allah'tan geldiğini ve
yalnız ona karşı, ahirette, hesap verebileceğini farzeden devleti, memleketi
mevrus bir malikâne kabul eyleyen, bir hükümdar, her türlü kayıttan kendini vareste
görür. Böyle bir idarede, milletin benliği hürriyeti mevzuubahis
dahi olamaz. Binaenaleyh, salâhiyeti mahdut dahi olsa, hükümdarlık şekli
demokrasiye, hâkimiyeti milliye prensibine mutabık değildir.
Hükümetin,
mahdut insanların, sınıfların, elinde bulunması dahi millet mevcudiyetinin asla
kabul edemeyeceği bir keyfiyettir. Bütün milletin ekseriyetle, devlet idaresine
iştirakine mani olan bu "oligarşi" usulü de bir zümrenin, kendi menfaatlerini
temin için, umum millete ait hâkimiyeti, gasptan başka bir şey
değildir.
(Medeni Bilgiler Syf. 33 , Uygarlık Bilgileri - Gazi Mustafa
Kemal Atatürk)