10 Kasım 2012

ATATÜRK DİYOR Kİ,




Atatürk diyor ki,
7- Atatürk"ün emriyle liselerde okutulan Tarih Kitabı (1931) II. cilt, "Kur"an ve Vahiy": "Muhammed"in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur"an denir..... İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed"e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur. 
Tarihi nokta-ı nazardan da mütalaa edildiği zaman görülüyor ki; Muhammed birdenbire Allah"ın Resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları islah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur....." 

8 - Atatürk"ün El Yazmaları ( Medeni Bilgiler Afet İnan):
"Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir..... 
Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur."

"Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır." 

9- Kralların ve Padişahların istibdadına, dinler mesnet olmuştur. Medeni Bilgiler Syf. 30 

10- Başlarında, hâlâ, Allah'ın vekili, gölgesi, sıfatını muhafaza etmekte bulunan hükümdarlar bulundurmakla beraber, hâkimiyetini kazanmış milletler olduğundan bahsetmiştik. Filhakika, bu milletlerin mensup oldukları devletler, milletin intihap ettikleri vekillerin teşkil ettikleri meclislere maliktir. Milletin hâkimiyetini bu meclisler temsil eder. Kanun teklif etmek hakkı meclis azasına ve icra vekilleri heyetine aittir.

Hükümdar devleti temsil eder. Hükümet teşkil eden vatandaş, nazarî olarak hükümdar tarafından intihap olunur. Fakat, hakikatte, hükümet reisi, milletin itimat ettiği kuvvetli, siyasî fırkaların liderleridir; bunların teşkil ettikleri hükümetler, millet ve memleketi idare ederler ve meclise karşı mesuldürler. Bu izah ettiğimiz hükümetler temsilidirler, hakikatte demokrasi prensibi caridir. Fakat, bunlar tam manasıyla, demokrat hükümetler değildir.

Demokrasinin, bütün manasıyla ideali, milletin heyeti umumiyesinin, aynı zamanda, idare eden vaziyette bulunabilmesini, hiç olmazsa, devletin son iradesini, yalnız milletin ifade ve izhar etmesini ister. Maatteessüf, milletlerin, büyüklüğü, fikrî terbiye dereceleri, idealin tatbikinde, büsbütün idealden mahrumiyeti mucip olabilecek ihtiyatsızlıklardan içtinabı muciptir. Binaenaleyh, demokrasi prensibinin, en asrî ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli, cumhuriyettir.

Cumhuriyette son söz, millet tarafından müntehap meclistedir. Millet namına her türlü kanunları o yapar. Hükümete itimat eder ve onu ıskat eder. Millet, vekillerinden, memnun olmazsa, muayyen zamanlar nihayetinde, başkalarını intihap eder. Millet, hâkimiyetini, devlet idaresine iştirakini, ancak, zamanında, reyini kullanmakla temin eder. Cumhuriyetin hükümeti bir usul ve tarzda mahdut bir zaman için müntehap bir reisicumhura itimat olunur. Başvekili o gösterir, hükümet heyetini teşkil edecek vekilleri, başvekil mebuslardan intihap eder.

Dünyada, devletlerin şekilleri yekdiğerine nazaran, bazı farklarla çok değişir. Bununla beraber cümlesi devlet şekilleri bahsinde mütalea ettiğimiz şekillere irca olunabilir: Hükümdarlık, oligarşi, halk cumhuriyeti.

Kendine hususî bir din izafe eden (teokratik) devlet vardır. Rus Çarlığı ile Osmanlı Saltanatı böyle idiler. Çar kilisenin reisi, sultanlar da halife unvanını takınmışlardı.

Kezalik, dini siyasetten ayırmış, lâik hükümetler vardır: Amerika, Fransa, Türkiye Cumhuriyetleri gibi.

Hükümdarlıklarda, devlet riyaseti makamına veraset tarikiyle gelinir.
Cumhuriyet, milletvekillerinden mürekkep meclisi ve mahdut zaman için müntehap devlet reisi ile hâkimiyeti milliyenin mahfuziyetini en iyi zemindir. Cumhuriyette, meclis, reisicumhur ve hükümet, halkın hürriyetini, emniyetini ve rahatını düşünmek ve temine çalışmaktan başka bir şey yapamazlar.
Çünkü bunlar, bilirler ki kendilerini, iktidar ve salâhiyet mevkiine, muayyen bir zaman için, getiren irade ve hâkimiyetin sahibi olan millettir; ve yine bunlar bilirler ki, iktidar mevkiine saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir.

Millete karşı, vaziyet ve vazifelerini, suiistimal eyledikleri takdirde, şu veya bu tarzda, millî iradenin, kendi haklarında dahi tecellisine maruz kalabilirler. Millet tarafından, millet namına, devleti idareye mezun kılınanlar için, icabında millete hesap vermek mecburiyeti, lâubalilik ve keyfî hareketle telif kabul edemez.

Halbuki, kuvvetinin ve salâhiyetinin, Allah'tan geldiğini ve yalnız ona karşı, ahirette, hesap verebileceğini farzeden devleti, memleketi mevrus bir malikâne kabul eyleyen, bir hükümdar, her türlü kayıttan kendini vareste görür. Böyle bir idarede, milletin benliği hürriyeti mevzuubahis dahi olamaz. Binaenaleyh, salâhiyeti mahdut dahi olsa, hükümdarlık şekli demokrasiye, hâkimiyeti milliye prensibine mutabık değildir. 

Hükümetin, mahdut insanların, sınıfların, elinde bulunması dahi millet mevcudiyetinin asla kabul edemeyeceği bir keyfiyettir. Bütün milletin ekseriyetle, devlet idaresine iştirakine mani olan bu "oligarşi" usulü de bir zümrenin, kendi menfaatlerini temin için, umum millete ait hâkimiyeti, gasptan başka bir şey değildir.

(Medeni Bilgiler Syf. 33 , Uygarlık Bilgileri - Gazi Mustafa Kemal Atatürk) 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...