28 Kasım 2012

ADAMLIK DİNİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM



ADAMLIK DİNİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

7- ÖNYARGILI OLMAK-ELEŞTİRİLERE KAPALI OLMAK
Adamlık dinini yaşayan bir insan, karakter ve ahlak olarak hayatı boyunca hiçbir ilerleme kaydedemez. Çünkü adamlık dini eleştiriye ve yeni fikirlere kesin bir yasak koymuştur. Bir insanın kendisinden büyük, zengin, kültürlü, yüksek makama sahip, güzel ve tecrübeli bir kişiyi eleştirebilmesi veya ona yeni fikirler getirebilmesi neredeyse imkansızdır. Hatta adamlık dininde bu konuda o kadar sert kurallar vardır ki, 20-30 yıllık arkadaşlıklar tek bir eleştiri nedeniyle bir daha görüşmemek üzere bir anda sona erebilir.
Örneğin adamlık dinine göre bir insanın, tavrıyla, ahlakıyla, karakteri veya mimikleri ile ilgili olarak karşısındaki kişinin fikrini alması ve ona danışması son derece küçük düşürücüdür. Bu nedenle genellikle cahiliye toplumunda kimsenin kendisiyle ilgili konularda bir başka kişinin fikirini aldığını ve danıştığını göremezsiniz. Örneğin "Karakterimde seni rahatsız eden bir yön var mı? Gülüşlerimde, yüz mimiklerimde veya yürüyüşümde bir kusur görüyor musun? Bana kişiliğimle ilgili verebileceğin bir tavsiye var mı? Nasıl bir insan olsam daha rahat edersiniz ya da daha çok sevilirim? Kıyafet zevkimi nasıl buluyorsun bana bu konuda verebileceğin bir öneri var mı?." gibi sorular duymak hemen hemen mümkün değildir. Çünkü bir insanın kendisini geliştirmek için çevresinden fikir alması adamlık dininin zihniyetine taban tabana zıttır. Herkes kendisini "en iyi, en kültürlü, en görgülü, en akıllı" kişi olarak kabul eder. Eksiklikleri ve kendisini geliştirmesi gereken yönleri olduğunu bilse bile bunu çevresine belli etmek istemez.
Adamlık dini, fikir danışmamanın yanı sıra eleştiriye de tam anlamıyla kapalıdır. Örneğin kendi alanında uzman bir doktor veya bir mühendis düşünelim. Kendilerine gelen bir kişi eğer başka bir uzmanın fikrinin kendisininkinden farklı olduğunu ifade ederse, mutlaka "o zaman git ona muayene ol veya o zaman git evini ona yaptır" gibi bir cevap verirler. Kendi sahasında uzman olan insanlar, genellikle meslektaşlarının fikirlerini almak istemez ve mutlaka kendi dediklerinin yapılmasını isterler.
Bu inanca göre bir insanın kendinden küçük birinden, örneğin yeğeninden eleştiri alması imkansızdır. Hemen hemen hiçbir genç, amcasına ya da teyzesine karakterleriyle ilgili bir öneride bulunamaz. Söz gelimi bir akrabasının daha sabırlı, daha hoşgörülü veya daha ince düşünceli olmasını isteyen bir çocuk, bunu kendisine söylediğinde büyük bir ihtimalle ya alaycı, ya umursamaz ya da öfkeli bir tavırla karşılaşır. "Bu yaşta senden tavsiye alacak değilim ya" zihniyetiyle hareket eden insanlar kendilerinden küçük yaşta birinin aklına ihtiyaçları olmadığını düşünürler. Halbuki güzel ahlaklı imanlı bir genç, imansız ancak yaşlanmış olan bir insandan kat kat daha akıllı, vicdanlı ve ruhen olgun olabilir.
Nitekim Kuran'da bildirilen, Hz.İbrahim'in babasını doğru yola çağırmak için söyledikleri bu konuya bir örnektir:
Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir Peygamberdi. Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? "Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım."
"Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır." "Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun." (Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git." (İbrahim:) "Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır" dedi. (Meryem Suresi, 41-47)
Adamlık dininde, makam ve kültür de eleştiri almayı engeller. Bir işçi, çalıştığı fabrikanın genel müdürüne asla bir tavsiyede bulunamaz. Ne işle ilgili, ne o kişinin karakteriyle ilgili, ne de başka bir konuyla ilgili. Örneğin çevresindekilere karşı hoşgörüsüz ve baskıcı olan bir genel müdür, eğer işçilerinin birinden bu konuda bir tavsiye alacak olursa büyük bir ihtimalle yapacağı ilk iş bu kişiyi işinden çıkarmak olur. Çünkü adamlık dinine göre bu büyük bir hakarettir.
Oysa bu son derece yanlış bir bakış açısıdır ve Kuran ahlakı ile hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Böyle bir eleştiri gelmesi her insan için çok büyük bir nimet ve büyük bir dostluk gösterisidir. Kuran'da insanlara, birbirlerine iyiliği emretmeleri ve kötülükten menetmeleri emredilmiştir. Allah'ın bu emrini yerine getiren bir insana engel olmak, kendisine tavsiye edilen bir iyiliğe yüz çevirmek, elbette son derece çirkin bir tavırdır.
8- MİSAFİRE BAKIŞ AÇISI
Bir insanın manevi değerlerini kaybetmesiyle birlikte bu boşluğun yerini dinsizlik sistemi üzerine kurulu olan adamlık dini doldurur. İslam ahlakının olmadığı yerde mutlaka adamlık dini vardır. Adamlık dininin olduğu yerde ise insaniyet, ince düşünce, fedakarlık gibi güzel ahlaka uygun davranışlar yoktur.
Bu durumu adamlık dini bireylerinin misafirliğe bakış açısını örnek vererek açıklayabiliriz. Ancak adamlık dininin bakış açısından önce İslam ahlakının misafirlik konusunda sunduğu güzellikleri anlatmakta yarar vardır.
Kuran ahlakını yaşayan bir kişinin evine misafir olarak gittiğinizi varsayalım. Sizi evinde kabul eden kişi, bu misafirliğinizi büyük bir sevinçle karşılayacaktır. Çünkü İslam ahlakında misafir ağırlamak bir güzellik olarak görülür ve misafir her zaman el üstünde tutulur. Bu nedenle eve girdiğiniz andan itibaren sizi yeni tanıyan insanlar olsa bile son derece güler yüzle, cana yakın ve sıcak bir ilgiyle karşılaşırsınız. Sizi misafir eden kişinin imkanları kısıtlı olsa bile elindeki tüm olanakları sizin için seferber edecektir. Çünkü Kuran'da Allah, misafire o daha istemeden ihtiyaçlarının sunulacağı bir ağırlama adabı öğretmektedir. Kuran'da bildirilen Hz. İbrahim'in misafirlerine yönelik tavrı, İslam ahlakında misafire nasıl bir bakış açısı olması gerektiğini göstermektedir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
"Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk." Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi. (Zariyat Suresi, 24-27)
Ayetlerde görüldüğü gibi, Hz. İbrahim tanımadığı halde misafirlerine son derece ince düşünceli davranmış, onlara sezdirmeden, onları mahçup etmeden ikramda bulunmuştur.
Ancak adamlık dininin hakim olduğu kişilerin tavrı böyle bir durumda son derece bencil ve insaniyetsiz olur. Eğer adamlık dininin etkisi altında olan bir kişinin evine misafirliğe giderseniz, burada yoğun olarak hissedeceğiniz duygu "yük olma"dır. Çünkü cahiliye ahlakında misafir, kendi deyimleriyle fazladan bir "boğaz'" olarak görülür. Karşılıklı çıkar alış verişi olan insanlar, aralarındaki ilişkinin bozulmaması için mecburen birbirlerini bir sıraya tabi olarak belirli zamanlarda ağırlarlar. Adamlık dini kurallarına göre bir kişi diğerinin evine gittiğinde sıra mutlaka diğerine gelir. İki-üç kere üst üste bir taraf diğerine misafir olmaz.
Bu bakış açısı gereği misafirin bir an önce evine dönmesi beklenir. Birkaç saatten fazla bu kişiye tahammül edilmez. Eğer yemeğe davet edilmediyse önüne kesinlikle yemek sunulmaz. Olabilecek en az masrafla misafiri evine yollama gözüyle bakıldığı için, en ucuz gelecek şekilde dışarıdan alınan birkaç şey ikram edilir. Evdekiler genellikle yiyeceklerin iyilerini kendilerine ayırıp kötülerini sunma ve bu şekilde kar elde etme telaşına düşerler. Misafirin bir tabaktan fazla yemesi son derece itici görülür ve eğer kendiliğinden biraz daha yiyecek isterse ev sahipleri mutfakta arkasından "amma çok yedi, bir an önce gitse de rahatımıza baksak" gibi kızgınlık ifadeleriyle misafirin ne kadar görgüsüz olduğunu konuşurlar. Misafirin evde dolaşması da hiç hoş karşılanmaz, ne kadar çok kalırsa kalsın salon sınırlarının dışına çıkması istenmez. Salondan dışarı çıktığında evde bir rahatsızlık oluştuğu ona hissettirilir.
Eğer misafir uzak bir yerden gelmişse ve birkaç akşam kalması gerekiyorsa, o zaman ev sahiplerinin tahammülü iyice azalır. Bir süre sonra misafirin yediği herşey, yaptığı her hareket, kullandığı her kıyafet rahatsızlık vermeye başlar. Tabağındaki zeytin çekirdeklerinden içtiği çayın sayısına, kaç tabak yemek yediğinden kaç kere banyo yaptığına ve ne kadar su harcadığına kadar herşeyi hesaplarlar. Her hareketlerinde misafirin evde fazlalık olduğunu ona hissettirirler. Bu nedenle böyle bir evde rahat etmek imkansızdır.
Ancak elbette bu durumun bir de diğer yönü vardır. Evde misafir olarak bulunan kişi de adamlık dininin kuralları çerçevesinde hareket etmektedir. O da misafir olduğu evde maksimum fayda elde etmeye çalışırken, çevresindekilere rahatsızlık verip vermediğini düşünmez. O da başka yönlerden düşüncesizlik yapar.
Sonuç olarak adamlık dininde insanlar her durumda hem kendilerine hem de çevrelerindekilere sıkıntı veren bir ortam oluştururlar. Bunun nedeni ise sahip oldukları Kuran'dan uzak, çirkin ahlaktır. İslam dininin bir insanda meydana getirdiği sıcaklıkla, adamlık dininin cahiliye ahlakı arasındaki zıtlık, bu örnekte olduğu gibi günlük hayatın her alanında kendisini açıkça gösterir. Adamlık dininin oluşturduğu insaniyetsiz, düşüncesiz, bencilce tavırlardan dolayı birçok insan rahat yaşayamaz, içi sıkılır, yakın, güvenilir ve çok sevdiği sıcak bir dost bulamaz. Ancak buna rağmen adamlık dini dünyada milyonlarca insan tarafından büyük bir kararlılıkla uygulanmaya devam eder. Ve bu şekilde insanlar kendi kendilerini sıkıntıya sokmuş olurlar. Bu durum Kuran'da insanlara şöyle açıklanmaktadır:
Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)
9- İNSAN AYRIMI
Adamlık dininin en önemli özelliklerinden biri, insan değerlendirme şeklidir. Bu dinde insanlar zengin ve fakir olarak ikiye ayrılırlar. Her iki gruba farklı bir bakış açısı ve dolayısıyla da farklı bir davranış şekli hakimdir. Zengin ve fakir insanlara karşı gösterilen tavır farklılığı, tüm mimiklerine, ses tonuna ve hatta bakış şekline kadar dünyanın hemen hemen her yerinde aynıdır. Bir Amerikalı da bu dinin gereği olarak söz konusu tavrı yerine getirir, bir Rus da, bir Fransız da.
Özet olarak bu tavır farklılığını şu şekilde maddeleyebiliriz:
1- Kendilerinden daha zengin ve itibarlı kişilere karşı genellikle cahiliye insanları ince ve yumuşak bir ses tonu kullanır ve mümkün olduğunca kibarlaşarak konuşurlar. Fakir bir insana karşı ise ses tonu doğallaşır, kişinin gerçek sesi neyse bu ortaya çıkar. Konuşma sertleşir, kabalaşır, kibarlaşma ihtiyacı hissedilmez. Anlatılacak olan konu son derece net ve en kısa şekliyle anlatılır. Bir iş yerinde genel müdüre kullanılan ses tonu ve üslupla iş yerinin çaycısına kullanılan üslup arasındaki farklılık bu konuya açık bir örnektir. Genel müdürden menfaat elde etme ihtimali olduğu için çalışanlar ona değer verdiklerini hissettirmek amacıyla mümkün olduğunca nezaketli, alçak gönüllü ve saygılı bir ses tonu ve üslup kullanırlar. Ancak çaycıdan bir çıkar beklentileri yoktur ve bu nedenle konuşurken ona değer vermez bir üslubu tercih ederler.

2- Zengin bir kişi geldiğinde hareketler aceleci ve itinalı olur. Herşeyin istediği gibi olması, her arzusunun yerine getirilmesi, hoşuna gitmeyecek bir durum oluşmaması için herkes telaşa düşer. Fakir bir insan geldiğinde ise genellikle kimse onun varlığını umursamaz. Son derece sakin, yavaş ve ilgisiz hareket edilir. Zengin olan biri içeri girdiğinde ayağa kalkılır, üstbaş düzeltilir, oturuşa çeki düzen verilir. Fakir olan birine karşı ise ayağa kalkılmaz, hatta ondan yana bakılmaz, oturuşta herhangi bir değişiklik yapılmaz.

3- Zengine genellikle "siz" diye hitap edilir. Fakir bir kişiyle ise direk "sen" diye konuşulur. Örneğin bir bakkal alışverişe gelen zengin bir müşteriyi mutlaka "ne arzu etmiştiniz" gibi saygılı bir cümleyle karşılar. Ancak eğer içeri giren müşterinin fakir olduğunu anlarsa "Ne istedin" veya "ne baktın" gibi aşağılayıcı bir ifade kullanır.

4- Zengine karşı çok titiz bir saygı hakimdir. Zengin kişinin yaşı küçük olsa bile ona bir büyüğe gösterilen saygı gösterilir. Hatta yaşça küçük olan insanların bile eli öpülür, kalkılıp yer verilir. Fakire ise yaşça büyük olsa bile çocuk gibi davranılır. "Ne yapıyorsun bakalım", "Ne istedin, söyle bakalım" gibi çocuklara kullanılan ifadelerle hitap edilir.
Adamlık dininin insan ayırımı ve bu bakış açısının insanların tavırlarına ne şekilde yansıdığı herhangi bir dükkana girildiğinde bile açıkça gözlemlenebilir. Bir butiğin içine zengin ve tanınan bir müşterinin girdiğini varsayalım. Böyle bir müşteri kapıdan girer girmez bütün dükkan çalışanlarının dikkati bu kişiye yönelir. Hemen güler yüzle selamlanır, ne arzu ettiği sorulur. Görmek istedikleri, bir veya birkaç tezgahtar tarafından hızlı hareketlerle hemen önüne açılır. O daha birine bakmadan hemen bir diğeri getirilir. Tezgahtarların yüzünde sürekli bir gülümseme ve nezaket olur. Eğer yanında çocuğu varsa sürekli çocuğa iltifat edilir. Ne kadar sevimli ve güzel bir çocuk olduğu, ne kadar zeki olduğu söylenir. Çocuk yaramaz ve küstah olsa bile her tavrı nezaketle karşılanır. Dükkanda bir şey kırsa hiçbir öneminin olmadığı defalarca dile getirilir.

Bir de aynı mağazaya fakir bir müşterinin girdiğini varsayalım. 
Eğer kıyafetlerinden ve tavrından maddi gücü olmayan bir insan olduğu anlaşılıyorsa, bu kişinin mağazaya girmesiyle kimse ilgilenmez. O birinin yanına gidip bir soru sormadıkça kimse ona yönelmez. Bir şey görmek istediğinde son derece ilgisiz ve ağır tavırlarla istediği önüne çıkarılır. Tezgahtar genellikle kendiliğinden fazladan bir şey gösterme girişiminde bulunmaz. Ayrıca müşterinin isteklerini yerine getirirken yüzünde son derece lakayt ve sıkıntılı bir ifade olur. Bu kişinin bir an önce mağazadan gitmesini istediği için bir yandan isteklerini yerine getirirken bir yandan da özellikle dışarıyı seyreder veya dükkandaki başka bir kişiyle sohbet eder. Müşteriye hiç değer vermediğini, yanındaki çalışan kişiyle sohbetini hiç bölmeyerek belli eder. Eğer bu kişinin yanında çocuğu varsa ve yaramazsa, sinirli bir şekilde çocuğuna sahip çıkmasını tembihler.

Bu örnek adamlık dininin insanlara bakış açısını ortaya koyması bakımından çok açıklayıcıdır. Çünkü buradaki mantığı ve davranış şeklini, bir banka veznedarında, bir garsonda, terzide, bakkalda veya ayakkabıcıda görmek mümkündür. Dünyanın neresine giderseniz gidin, buna benzer tavırların çoğunun din ahlakından uzak yaşayan insanlara hakim olduğunu görürsünüz.
Adamlık dininde bir insana saygı, ilgi ve alaka göstermek için o kişinin belirli bir maddi güce sahip olması şarttır. Servet miktarı arttıkça adamlık dinine mensup olan insanların o kişiye karşı duyduğu hayranlık da o derece artar. Örneğin bir lokantaya gittiğinizde zenginliğiyle tanınan bir müşteriye karşı büyük bir ikram ve ilgi olduğunu görürsünüz. Hatta eğer ülkenin sayılı zenginlerinden biriyse büyük bir ihtimalle para alınmaz. Onun bu lokantaya gelmesi şeref olarak kabul edilir ve hiçbir şekilde ücret ödemesi talep edilmez. Halbuki fakir bir müşterinin hesabı ödeyecek kadar parası çıkmasa, bu büyük bir olay olur. Parası çıkışmadığı için azarlanır, aşağılanır ve oradan kovulur. Yani zengin olandan para talep edilmezken, fakir olanın bu hesabı son kuruşuna kadar ödemesi istenir.

Bu iki insan arasındaki tek fark zenginliktir. 
Bu nedenle burada gösterilen saygı ve ilgi de aslında zengin olan kişinin kişiliğine ve ahlakına değil, sadece parasınadır. İşte bu da, adamlık dininin çirkinliklerinden biridir.
İslam dininde ise insanlar sadece ahlaklarına göre değerlendirilir. Fakir ama güzel ahlaklı olan bir insan, zengin ama Allah'ın emirlerine karşı gelen bir insandan kat kat daha üstündür. Bu nedenle İslam dininde insan ayrımı kesinlikle yoktur. Zenginliğin, itibarın, gücün değil güzel ahlakın geçerli olduğu bir anlayış vardır. Allah bir ayetinde şöyle buyurur:

Bizim Katımızda sizi (Bize) yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükafaat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler.(Sebe Suresi, 37)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...