05 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...ZIHÂR BÂBI


ZIHÂR BÂBI


METİN
Lügaten zıhâr zâhera fiilinin masdarıdır. Kocası karısına: Sen bana annemin sırtı gibisin. dediği zaman Araplar "Zâhera min imraetihi" derler. (Karısına sırtını döndü mânâsınadır.) Şer'an bir müslümanın karısını velev kitabîyye veya küçük yahut deli olsun yahut kadının bütününü ifadeye yarayan uzuvlarından birini veya cüzü şâyı'ını kendine ebediyyen haram olan birine zevali mümkün olmayan bir vasıfla benzetmektir. Bize göre zimmînin zıhârı yoktur.
İZAH
Bu bahsin hul'la münasebeti zâhiren her ikisinin geçimsizlikten meydana gelmeleridir. Hul'u evvela zikretmesi haram kılınma hususunda daha mükemmel olduğu içindir. Çünkü hul' nikâh bağını kesmekle haram kılmaktır. Zıhâr ise nikâh bâkî olmakla beraber haram kılmaktır. Fetih.
"Lügaten ilh..." Bu zıhârın lügat mânâlarından biridir çünkü zâhera fiili zahırdan alınmıştır. Sırt sırta verdiği zaman Araplar zâhertehu derler. Bahır'da Misbâh'dan naklen şöyle denilmiştir: "Hassaten zahır kelimesiyle zikredilmesi sırt mânâsına gelen zahır hayvanın binilecek yerî olduğu içindir. Cima' halinde kadına binilir. Binaenaleyh anneye binmek hayvana binmekten istiare edilmiştir. Sonra bir kimsenin karısına binmesi yasak olan anneye binmeye benzetilmiştir. Burada lâtif bir istiare vardır. Sanki erkek karısına: Sana nikâh için binmek bana haramdır demiş gibidir."
"Şer'an bîr müslümanın karısını ilh..." İfadesi sarîh ve zimmî teşbihe şâmildir. Zimmî teşbihe misâl kocasından zıhâr olmuş bir kadını niyet ederek karısına: Sen bana filân kadın gibisin, demektir. Kezâ bir kimse karısına zıhâr yapar da ikinci karısına: Seni bunun zıhârına ortak kıldım yahut sen bana bunun gibisin derse zımnen ona zıhâr yapmış olur. Velevki o kadın öldükten veya zıhâr için keffâret verdikten sonra olsun. Çünkü bu söz "Sen bana annemin sırtı gibisin" manâsını tezammun etmektedir. Ve hem muallaka, hem gün veya ay gibi muvakkat olana şâmildir. Nitekim gelecektir. Bahır. Müslümandan murad âkıl bâliğ olandır. Velevki hükmen olsun. Binaenaleyh deli, çocuk, bunak, çıldırmış, birsamlı, baygın ve uyuyan kimselerin zıhârı sahih değildir. Ama sarhoşun, zorlanan kimsenin, hata edenin ve mâlum işaretiyle dilsizin zıhârı sahihtir. Zıhâr yapar da sonra dinden dönerse İmam-ı Azam'a göre zıhârı bâkîdir, İmameyn'e göre değildir.
"Karısını" tâbiri cariyeye de şâmildir. Ama mâlik olduğu cariye ile ecnebî kadın tariften hariçtir. Meğerki milkin sebebine izafe etmiş olsun. Nitekim gelecektir. Bir talâk-ı bâinle veya üç talâkla boşanan kadın da tariften hariçtir. Bahır sahibi şöyle demektedir: "Hatta zıhârı bir şarta bağlar da sonra kadını talâk-ı bâinle boşar ve sonra şart iddet içinde bulunursa zıhâryapmış sayılmaz. Çünkü şartın bulunduğu vakitte o kimse teşbihinde sâdıktır. Muallak talâk-ı bâin bunun hilâfınadır. Çünkü onun faydası sayıyı azaltmaktır.
"Velev kitabîyye" Yerine "Velev kâfire" dese daha iyi olur, mecûsîyye de şumulü bulunurdu. Bahır'da Muhît'ten naklen şöyle denilmîştir:
Mecûsî bir kadının kocası müslüman olur da kadına müslümanlığı arz etmeden önce ona zıhâr yaparsa sahih olur. Çünkü kendisi keffârete ehildir. Ferci yapışık, cima edilmiş ve edilmemiş kadın bunda dahildir. Nitekim Nehir'de beyan edilmiştir.
"Uzuvlarından" Baş ve boyun gibi birini benzetmesidir.
"Cüz-ü şâyı'ını benzetmektir." Senin yarın, üçte bîrin ve benzeri sözlerle olur.
"Kendine ebediyyen haram olan bîr kadına" Yani kendisine gerek ne-seben gerekse sıhriyyet ve süt dolayısıyla haram olan bir kadının bakılması haram bir uzvuna benzetmektir. Nitekim Bahır'da belirtilmiştir. Yahut o kadının bütününe benzetmekle yapılır. Meselâ "Sen bana anam gibisin" der. Çünkü, bunda sırtına benzetmek ve daha fazlası vardır. Nitekim gelecektir. Lâkin bu kinâyedir. Mutlaka nîyet etmesi lâzımdır. Bu da gelecektir. Anlaşılıyor ki, kendisine benzetilen kadının bakılması haram bir cüz'üne benzetmesi lâzımdır. Aksi takdirde zıhâr sahih olmaz. Velevki bütününü ifadeye yarayan bir uzvu olsun. Meselâ, annemin başı veya annemin yüzü gibisin demiş olsun. Benzetilen zevce bunun hilâfınadır. Zira onun bütün vücudu ifadeye yarayan bir cüz'ünü zikretmesi kâfidir. Velevki o cüz'e bakmak haram olmasın. Meselâ senin başın desin. Buna dikkat et! Kendine haram kıldığı kadın tâbiriyle îkinci Karısı ve carîyesi hariç kalır.
Fetih sahibi diyor ki: "Bu uzvun sırt ile bakılması helâl olmayan başka bir uzuv olması arasında fark yoktur. Buna zıhâr isminin tahsis edilmesi sırt kelimesini tağlib suretiyledir. Çünkü Arapların dilinde asıl olan bu kelimedir." Nihâye sahibi haram kılmayı zinâ ettiği kadının anasıyla kızından ihtiraz için, bil-ittifak ise diye kayıdlamıştır. Zira karısını bunlara ben zetmekle zıhâr yapmış olmaz. O bu sözü Tahavî şerhine nisbet etmiştir. Lâkin bu kavil İmam Muhammed'indir. Ebû Yusuf'a göre zıhâr yapmış sayılır, İmam-ı Azam'ın kavli de budur. Kaadi Zahîruddin: "Sahih olan da budur." demiştir. Lâkin İmâdî, îmam Muhammed'in kavlini tercih etmiştir. Nehir. Fetih sahibi diyor ki: "Bu hilâf hâkimin o kadının nikâhı helâldır veya değildir diye verdiği hükmün geçerliliğine mebnîdir. Yoksa evvela hürmetin ittifâkı olup olmadığına mebnî değildir. Hatta burada içtihad câiz midir değil midir meselesine mebnîdir..."
"Bîze göre zimmînin zıhârı yoktur." Çünkü keffâret ehlinden değildir. Fakat İmam Şâfiî'ye göre sahihtir. T.
"Zevali mümkün olmayan bir vasıfla" Annelik, kız kardeşlik velev süt cihetinden olsun ve musaheret zevali mümkün olmayan vasıflardandır.
METİN
Karısının kız kardeşine yahut üç talâkla boşadığı kadına benzetmesi bu tariften hariçtir. Mecûsîyyeye benzetmesi de öyledir. Çünkü, müslüman olması câizdir. Haram olan biri tâbiri erkek ve kadına şâmil olan şahsın sıfatıdır. Binaenaleyh kadını babasının veya akrabasından birinin fercine benzetse zıhâr yapmış olur. Bunu musannıf Bahır sahibine uyarak söylemiştir. Fakat Nehir sahibi bunu Bedayı'ın şu ifadesiyle reddetmiştir:
"Zıhârın şartlarından bîri kendisiyle zıhâr yapılanın kadınlar cinsinden olmasıdır. Hatta bir adam karısını babasının veya oğlunun sırtına benzetse sahih olmaz. Çünkü bu ancak şeriatla bilinen bir şeydir. Şeriat ise kadınlar hakkında vârid olmuştur.
Evet, Hâniyye'nin şu ifadesi vârid olabilir: "Sen bana kan, şarab, domuz, gıybet, koğuculuk, zina, ribâ, rüşvet ve müslümanı öldürmek gibi sin" der de talâk veya zıhârı niyet ederse, sahih kavle göre niyetiyle olur. Sen bana anam gibisin sözü böyledir. Çünkü anaya teşbih ziyadesiyle onun sırtına benzetmektir. Bunu Kuhistânî Muhît'e nisbet ederek söylemiştir. Zıhârı milke veya milkin sebebine izafe etmek de sahihtir. Meselâ; "Seni nikâh edersem şöyle olsun" der. Hatta, "Seninle evlenirsem sen bana yüz kerre annemin sırtı gibi ol" dese her defası için bir keffâret vermesi icab eder. Tatarhâniyye.. Kadının erkeğe zıhâr yapması hükümsüzdür. Ona hürmet ve keffâret yoktur. Bununla fetva verilir. Cevhere. İbn-i Şihne yemin keffâreti lâzım geleceğini tercih etmiştir.
İZAH
"Çünkü müslüman olması câizdir." Kitabîyye olması da öyledir. Nitekim Bahır'da beyan edilmiştir. Şu halde onun ebedî haram olması mecûsîlik vasfının devamına bakaraktır. Bu vasıf ortadan kalkarsa ebedîliği kalkar. T.
"Fakat Nehir sahibi ilh..." Ben derim ki: Bu ifadenin bir misli de Ha-niyye'nin şu sözüdür: "Erkeğe benzetmek hangi erkeğe olursa olsun zıhâr değildir." Bu sözün benzeri de Tehzib'den naklen Tatarhâniyye'de ve keza Zahîriyye'de mevcuddur. Sonra bunu açıkça Hâkim'in Kâfî'sinde dahi gördüm. Bu Muhît sahibinin eleştirme yaparak: "Zıhâr yapmış sayılması gerekir." demesine aykırıdır. Nehir sahibi diyor ki: "Bununla Bahır'ın sözü defedilmiş olur. Bahır sahibi Muhît'in ifadesini kesin olarak kabul etmiş, fakat inceleme yaparak nakletmemiştir.
"Evet, Hâniyye'nin şu ifadesi vârid olabilir ilh..." Nehir'de böyle denilmiş ise de bu söz reddedilmiştir. Çünkü Hâniyye'nin ifadesi bunun hilâfınadır. Nassı şudur: "Bir kimse karısına: Sen bana lâşe, kan ve domuz eti gibisin, derse bu hususta muhtelif rivâyetler vardır. Sahih olan rivâyete göre bir şey niyet etmemişse îlâ olmaz. Talâkı niyet etmişse talâk olur. Zıhârı niyet etmişse zıhâr olmaz." Tatarhâniyye ile Şürunbulûliyye'de dahi Hâniyye'yenisbet edilerek böyle denilmektedir. Binaenaleyh anlaşılıyor ki, zıhâr olmaz sözü Nehir sahibinin nüshasından düşmüştür. Bununla Bedâyı ve diğer kitabların ifadeleri te'yid edilmiş olur. Anla!
"Çünkü anaya teşbih" Sözü bir itirazın cevabıdır. İtiraz: "Burada mahreminin bakılması haram bir uzvuna benzetme yoktur." şeklindedir.
"Muhît'e nisbet ederek söylemiştir." Benim Kuhistânî'de gördüğüm bunu sahihlemekten bahsetmeksizin Nazm'a nisbet etmesidir. Bu sadece Hâniyye'de zikredilmiştir. Lâkin gördüğün gibi şârihin söylediğinin aksinedir.
"Seni nikâh edersem şöyle olsun." Sözü milkin sebebine misâldir. Milke misâl ise: Benim karım olursan şöyle olsun demesidir.
"Şöyle olsun" Sözünden murad: Sen bana annemin sırtı gibi ol demektir. "Ve sen boşsun" Sözünü ziyade eder de sonra muallak talâk yerini buldukta o kadınla tekrar evlenirse zıhârın hükmü bâkîdir. Meğer ki bunu öne alarak: Sen boşsun ve bana annemin sırtı gibisin demiş olsun. Bu takdirde kadın talâk ile evvela bâin olur. Çünkü cima'dan önce boşanmıştır. İmam-ı A'zam'a göre bu iş vuku hususundaki tertibe göredir. İmameyn buna muhâliftir. Nitekim Dürr-ü Müntekâ'da bu bâbın sonunda beyan edilmiştir. Biz onu tâlikta ve îlâ bâbının başında arz etmiştik.
"Yüz kerre" Sözü haldir. Cümlenin mef'ulüne de hal olabilir. cevabı şarta da. Mef'ulün hali dersek: "Bu sözü yüz defa tekarlayarak söylerse, mânâsına gelir. Cevabı şarta hal olması daha yakındır ve mef'ulün tamamlaması olur. Her iki ihtimale göre de zıhar ve keffâret tekerrür eder. Birinci ihtimale göre bu zâhirdir. İkinciye göre de öyledir. Çünkü: Sen defalarca yahut binlerce boşsun." demiş gibi olur. Böyle dese kadın üç talâkla boş olur. Nitekim cima edilmeyen kadının talâkı bâbından az önce geçmişti. "Sen bana bin defa haramsın" Sözünü cima ettiği karısına söylerse bunun hilâfına yalnız bir defa boş olur. Bunu orada arz etmiştik. îlâ bâbının sonunda da geçmişti ki, bu iki sözün arasındaki fark şudur: Yüz defa dediğinde o sözü yüz defa söylemiş gibi olur. Haram sözünü defalarca tekrarlarsa onunla yalnız bir talâk hâsıl olur. Çünkü o bâindir. Talak sözü onun hilâfına olarak sarîhtir. Sarîh sarîhe lahîk olur. Zıhâr dahi zıhâra lahîk olur. Nitekim metinde gelecektir. Anla!
"Kadının erkeğe zıhâr yapması hükümsüzdür." Yani kadın kocasına:
"Sen bana annemin sırtı gibisin" yahut "Ben sana annenin sırtı gibiyim" derse bu söz hükümsüz kalır. Çünkü kadının haram kılmaya hakkı yoktur. T.
"Ona hürmet yoktur." Sözü hükümsüz kaldığını beyandır. Yani bu kadının cima için kocasına imkân vermesi haram değildir. Zıhâr ve yemin keffâreti vermesi de lâzım gelmez. T.
"Bununla fetva verilir." Bu kavlin mukabili Şürunbulâlî'nin Vehbâniyye şerhinde Hasan b. Ziyad'dan nakledilmiştir ki, ona göre kadının zıhârı sahihtir, zıhâr keffâreti vermesi icab eder. Bu kavil İmam Ebû Yusuftan da rivâyet olunmuştur. T.
"Yemin keffâreti lâzım geleceğini tercih etmiştir." Binaenaleyh yemin bozulunca bu keffâret vâcib olur. Bazıları zıhâr keffâreti vacib olacağını söylemişlerdir. Bu söz tâlik suretiyle söylenmişse keffâret kadın o adamIa evlendiği vakit vâcib olur. Kadın halen nikâhında iken söylenmişse derhal vâcib olur. Çünkü kadına kocasını cima'dan men etmek için kesin olarak direnmek helâl değildir. Bunu İbn-i Vehbân'dan naklen Bahır sahibi söylemiştir.
METİN
Bu yani zıhâr: Sen bana annemin sırtı gibisin yahut annenin sırtı gibisin -söylemeyip bana kelimesini söylemese de hüküm böyledir. Nitekim Nehir'de belirtilmiştir.- yahut senin başın annemin sırtı gibidir ve benzeri sözlerle olur. Meselâ, boyun gibi bütün insanı ifade eden kelimelerle yahut senin vücudunun yarısı -cüzü şâyı'ı da öyledir- annemin sırtı gibidir yahut annemin karnı gibidir veya annemin uyluğu gibidir yahut annemin ferci gibidir veya kız kardeşimin sırtı gibidir, halamın sırtı gibidir, annemin ferci gibidir, kızımın ferci gibidir gibi sözlerle olur. Şerhin nüshalarında böyle denilmiştir. Bundaki tekrar gözden kaçmamaktadır. Metnin nüshalarında ise: "Yahut babamın ferci veya akrabamın ferci gibisin." denilmiştir. Bunun reddedildiğini gördün. Bu gibi sözlerle o kimse niyetsiz zıhâr yapmış olur. Çünkü söz sarîhtir. Artık keffâret verinceye kadar o kâdınla cimada bulunmak ve cima'ın mukaddimeleri kendisine haram olur. Çünkü temastan men edilmiştir. Bu hepsine şâmildir. Kezâ kadının cima için kocasına imkân vermesi de haramdır. Ama bakmak haram olmaz. İmam Muhammed'den bir rivâyete göre adam yoldan gelirse şefkat için karısını öpmesi caizdir. Velevki kadın ona milki yeminle yahut başka kocayla evlendikten sonra dönmüş olsun. Çünkü zıhârın hükmü bâkîdir.
İZAH
"Sen bana..." Bahır sahibi diyor ki: "Sen benden, sen bence ve sen benimle sözleri de bunun gibidir."
"Nitekim Nehir'de belirtilmiştir." Yani Nehir sahibi Bahır sahibinin yaptığı incelemeye muhâlif olarak bana kelimesini söylemeden "Sen annemin sırtı gibisin." demekle zıhâr yapmış olması lâzım geleceğini söylemiştir. Hayreddin-i Remlî diyor ki: "Bununla zıhârı niyet etmedikçe zıhâr olmaz. Çünkü zarf mâlum olduğu vakit onu cümleden atmak câizdir. Onu niyet etmesi sahih olur. Düşün!" Bu izaha göre o zıhârın kinâyesi demek olur ki, niyete bağlıdır. Çünkü sözün "Benden başkasına annemin sırtı nasılsa sen de öylesin." mânâsına ihtimali vardır."
"Ve benzeri ilh..." Bahır sahibi diyor ki: "Talâkın izafe edilmesi sahih olan her şeyle zıtlâryapmış olur. Binaenaleyh el, ayak ve benzerleri bundan hariçtir."
"Annemin sırtı gibidir ilh..." Yani mahreminden ebediyyen bakması helâl olmayan her uzvu böyledir. Nitekim yukarıda geçti. Bununla bakması helâl olan el, ayak ve yan gibi uzuvlar hariç kalır. Bunlarla zıhâr olmaz. Hâniyye'de bildirildiğine göre: Sen bana annemin dizi gibisin dese kıyasda zıhâr yapmış olur. Senin uyluğun annemin uyluğu gibidir dese zıhâr yapmış olmaz. Senin başın annemin başı gibidir sözü de böyledir. Yani ikincide müşebbeh tarafından şart yoktur. Üçüncüde ise müşebbehüm bih tarafında şart bulunmamaktadır.
"Bundaki tekrar gözden kaçmamaktadır." Zira annenin ferci iki defa zikredilmiştir. Tahtâvî buna cevap vererek: "Yahut annemin ferci yahut kızımın ferci sözünden murad bunu ikisinin arasında tereddütlü söylediğine göredir." demiştir.
"Metnin nüshaları"ndan murad şerhsiz yazılan nüshalardır. "Niyetsiz zıhâr yapmış olur." Yani bunlarla yalnız zıhâr meydana gelir. Talakı niyet ederse sahih olmaz. Çünkü nesh edilmiştir. onu yapamaz. Hidâye'de böyle denilmiştir. Bu söz zıhârın vaktiyle İslâm'da talâk sayıldığını gerektirir. Tâ ki neshle vasıflansın. Halbuki Hidâye sahibi evvela zıhârın cahiliyyet devrinde talak sayıldığını söylemiştir. Bu söz zıhârın nâsih olmamasını gerektirir. Bahır. Cevap şudur: Zıhâr hem cahiliyyet devrinde, hem İslâm'ın ilk devirlerinde talâk idi. Buna delil Peygamber (S.A. V.)'in: "Seni ancak ona haram olmuş görüyorum." buyurmasıdır. Bunun üzerine "Kaa semia" âyeti inmiştir.
"Çünkü söz sarîhtir." Ulemanın sözlerinden zâhir olan şudur ki, sarîhten murad uzuv zikredilendir. Dürr-ü Müntekâ. Kinâye lâfızlarını musannıf ileride bildirecektir. Tahtâvî diyor ki: "Şaka yapanın zıhârı sahihtir. Zıhâr talâkın sayısını azaltmaz. Talâk-ı bâin mânâsına da gelmez. Velev ki müddet uzasın." Hindiyye.
"Ve cima'ın mukaddimeleri" Öpmek, sıkmak, fercine şehvetle bakmak gibi şeylerdir. Şehvetsiz dokunmak ise bil ittifak bundan hariçtir. Nehir.
"Çünkü temastan men edilmiştir ilh..." Yani Teâlâ Hazretlerinin:
"Karı-koca birbirlerine temas etmezden önce..." âyet-i kerîmesiyle temastan men edilmiştir. Bu hem cima'a, hem onun mukaddimelerine şâmildir. Ayeti mecaza hamletmek için bir sebeb yoktur. Mecaz mânâsı cima'dır. Çünkü hakikat mânâsı mümkündür. Binaenaleyh bunların hepsi nass ile haram kılınmıştır. Nitekim Fetih'de beyan edilmiştir.
Ben derim ki: Şehvetsiz dokunmanın bilicma hariç kalması mecaza yorumlamayı mûcib değildir. Bahır'ın ifadesi buna muhâliftir.
"Ama bakmak haram olmaz." Yani kadının sırtına, karnına, saçlarına ve göğsüne bakmak haram değildir. Bahır. Yani şehvetle baksa bile haram değildir demek istiyor ki, şehvetle fercine bakmak bunun hilafınadır. Nitekim geçti.
"şefkat için" tâbiri gösteriyor ki, öpmek ancak şehvetle olursa haramdır. Bunu ağzından öpmezse diye kayıdlamak gerekir, Çünkü ağızdan öpmek mutlak surette hürmeti musahereyi icab eder. Düşün!
"Keffâret verinceye kadar" İfadesi haramdır sözünün gayesidir. Ama bu zıhâr muvakkat olmadığına göredir. Muvakkat olursa vaktin geçmesiyle sakıt olur. Nitekim gelecektir.
"Ona dönmüş olsun ilh..." Nehir sahibi diyor ki: "Musannıf gaye ile yani "keffâret verinceye kadar" demekle şunu ifade etmek istemiştir ki, bu adam karısını üç defa boşar da kadın tekrar ona dönerse zıhârla döner. Keza kadın cariye olur da onu satın alır ve akid bozulursa yahut kadın hurre olur da dinden dönerek darı harbe kaçar ve esir edilerek sonra kocası onu satın alırsa. keffâret vermedikçe kadın ona helâl olmaz."
METİN
Liân da öyledir. Keffaret vermeden cima'da bulunursa tevbe ve istiğfar eder ve yalnız zıhâr için keffâret verir. Bazıları cima için ayrı keffâret vermesi lâzımdır demişlerdir. İkinci defa cima'da bulunursa keffâret vermeden karısına dönemez. Âyette zikredilen dönmesinden murad kadınla cima'da bulunmanın mubah olduğuna kuvvetle azmetmesidir. Azmeder de sonra cima'da bulunmamaya karar verirse keffâret vermesi vâcib değildir. Yani âyetteki avdet ederlerse tâbirinden murad söylediklerinden dönerler de cima'da bulunmak isterlerse demektir, Ferrâ diyor ki: "Avdet rucu' demektir. Buradaki (li) edatı (an) mânasınadır." (Yani limâ kâlû cümlesinin mânâsı söylediklerine dönerler demek değil, söylediklerinden dönerlerse mânâsınadır demek istiyor.) Kadının kocasından cima istemeye hakkı vardır. Çünkü buna hakkı teallûk etmiştir. Ama keffâret verinceye kadar kocasını kendisinden istifadeden men etmesi gerekir. Hâkime vâcib olan da adamı keffâret vermeye zorlamaktır. Bu kadından zararı defy içindir ki, ya keffâret verinceye yahut boşayıncaya kadar o adamı hapset-mek veya döğmekle olur. Keffâret verdim derse yalancılıkla mâruf olmamak şartıyle tasdik edilir. Zıhârı bir vakitle kayıdlamışsa o vaktin geçmesiyle zıhâr sâkıt olur. Zıhârı Allah'ın dilemesine tâlik etmek onu ibtal eder. Filanın dilemesine tâlik etmesi bunun hilâfınadır.
İZAH
"Liân da öyledir." Yani onun da hürmeti ebedî kalır. Velevki kadın başka kocaya gittikten sonra tekrar ilk kocasına dönsün. Kadın tasdik edinceye veya erkek kendini yalanlayıncaya yahut her ikisi veya birisi lian ehliyetinden çıkıncaya kadar hürmet bâkîdir. Nitekim izahı gelecektir. Şübhesiz kadının cariye olması veya dinden dönmesi kendisini liâna ehil olmaktan çıkarır. Binaenaleyh meselenin bu ikisiyle tasviri dahi sahih değildir.
"Tevbe ve istiğfar eder." Bahır sahibi diyor ki: "İstiğfar Muvatta'da İmam Mâlik'in kavli olmak üzere nakledilmiştir. Bundan murad o günâhtan tevbe etmektir. Adı geçen günâh keffâretvermeden cima'da bulunmanın haram olmasıdır." Bu ifade bu hususta hadîs sâbit olmadığını gösterir. Nitekim Fetih'de de kaydedilmiştir. Lâkin Nûh Efendi'nin Allâme Kâsım'dan naklettiğine göre bunu İmam Muhammed Asıl nâmındaki kitabında zikretmiş ve şöyle demiştir: "Bize Resûlüllah (S.A.V.)'den nakledildi ki, bir adam karısına zıhâr yapmış ve keffâret vermeden onunla cima'da bulunmuş. Peygamber (S.A.V.) bunu duyunca o adama Allah Teâla'dan istiğfarda bulunmasını ve keffâret vermedikçe bu işi bir daha yapmamasını emir buyurmuş." İmam Muhammed'in tebligatı, senedlidir. Bunu da oruç bahsinde senedli olarak zikretmiştir.
"Bazıları cima için ayrı keffâret vermesi lazımdır demişlerdir." Bu sö-
zün zâhirine bakılırsa söyleyen bizim mezhebimizdendir. Halbuki öyle değildir. Çünkü Fetih'de şöyle denilmektedir: "İki keffâret vâcib olmaz. Nitekim Amr b. Âs'dan Kâbisâ, Saîd b. Cübeyr, Zührî ve Kûtâde'den iki keffâret lazım geldiği nakledilmiştir. Hasan-ı Basri ile Nehaî'den rivâyet edildiği gibi üç keffâret dahi lâzım gelmez."
"Karısına dönemez ilh..." Dönerse yine tevbe ve istiğfar eder. Çünkü keffâret vermeden hürmet hâla bâkîdir.
"Keffâret vermesi vâcib değildir." Çünkü kuvvetli azim yoktur. Bazılarının dediği gibi nefsi azim ile keffâret vâcib olur da sonra sukut eder demek değildir. Çünkü keffaret sâkıt olduktan sonra ancak yeni bir sebeble icab eder. Bunu Bedâyı'dan naklen Bahır sahibi söylemiştir. Lâkin Bedâyı'da bundan sonraki bâbta: "Azmeder de sonra kadını talâk-ı bâinle boşarsa keffâret sâkıt olur." denilmiştir. Buna şöyle cevap verilebilir:
"Vâcib değildir diyecekken müsamaha göstererek sâkıttır kelimesini kul-lanmıştır."
"Kadınla cima'da bulunmanın mubah olduğuna" İfadesindeki mubah olduğuna kaydı şunun için yapılmıştır: Bahır sahibi: "Ulemanın kadınla cima'da bulunmaya azmetmesidir sözlerinden muradları o kadınla cima'da bulunmanın mubah olduğuna azmetmesidir. Yoksa cima'ın kendisine azmetmesi değildir. Çünkü demişlerdir ki, âyet-i kerîmedeki sonra dönerlerse tâbirinden murad söylediklerini bozmak ve kaldırmak için dönerlerse mânâsınadır. Bu ise ancak o kadının cima'ı haram olduktan sonra onu mubaha döndürmekle olur. Çünkü mubah haramın zıddıdır, Yoksa cima'ın kendisi değildir." demiştir.
"Söylediklerinden dönerlerse ilh..." sözü "Avdet ederlerse"nin tefsiridir. Burada münasip olan "Yani âyetteki" diyeceğine "Yahut ayetteki" tâbirini kullanmasıydı. Çünkü avdeti cima'ı mubah görmeye azmetmek diye tefsirde bulunmak âyette muzaf takdir edildiğine göredir. Yani söylediklerinin zıddına dönerlerse demektir. Nitekim yukarıda geçmişti. Şârihin bahsettiği ise naklettiğine mebnî başka bir tefsirdir.
"Adamı keffâret vermeye zorlamaktır." Bu söze şöyle itiraz edilmiştir:
Keffaret vermeye zorlamaktan fayda ancak cima'dır. Cima ise erkeğe ancak ömründe bir defa hükmolunur. Nitekim kasm bâbında geçmişti. Onun içindir ki, kadınla bir defa cima'da bulunduktan sonra âleti kalkmaz olsa te'cil edilmez.
Hamevi diyor ki: "Bu meseleyi zıhârdan önce hiç cima'da bulunmadığına göre farz etmek ihtimalden uzaktır. Şöyle denilebilir: Keffârete zorlamanın faydası günâhı kaldırmaktır." Yani zıhâr bir mâsiyettir. Erkeği üzerine diyâneten vâcib olan kadının cima hakkına mâni olmaya sevk eder. Onun için bu mâsiyeti yok etmesini emreder ki, kadın kendisine helâl olsun. Nasıl ki îlâ yapan kimseye müddeti içinde karısına cima'da bulunması emrolunur. Cima'da bulunmazsa kadından zararı defy için kadın talâk-ı bâinle boş olur.
"Hapsetmek veya döğmekle olur." Yani evvela hapseder, yine inadında devam ederse onu döğer. Nitekim Bahır'da belirtilmiştir.
"Zıhân bir vakitle kayıdlamışsa ilh..." 0 vakit içinde kadına yaklaşmak isterse keffâret vermeden câiz olmaz. Zâhire bakılırsa vakit dört ay yahut fazla olduğu takdirde îlâ sayılmaz. Çünkü rüknü yoktur. İlânın rüknü yemin etmek yahut meşakkatli bir işe tâlikta bulunmaktır. T. Bu zâhirdir. Zeylaî'de buradan başka bir yerde şöyle denilmiştir: "Zıhâr yemindir diyenin sözü fâsiddir. Çünkü zıhâr münker bir söz ve hâlis bir yalandır. Yemin ise meşru ve mubah bir tasarruftur." Sonra Hâkim'in Kâfîsi'nde şöyle denildiğini gördüm: "Zıhar yapan kimseye îlâ dahil değlidir. Velevki kadınla dört ay cima'da bulunmasın."
"Filanın dilemesine ilh..." Çünkü bu zıhârı ibtal etmez. O filan meclisde dilerse zıhâr olur. Nitekim Nehir'de beyan edilmiştir. H.
METİN
Sen bana annemin mislisin yahut annem gibisin -kezâ bana kelimesini atarak sen annemsin- sözüyle iyilik yahut zıhâr veya talâk niyet ederse niyeti sahihtir, niyet ettiği şey olur. Çünkü bu kinâyedir. Hiç bir şey niyet etmez veya gibi edatını atarsa hükümsüz kalır ve en azı olan iyilik yani keramet teayyün eder. Ama sen anamsın veya ey kızım, ey kız kardeşim gibi sözler mekrûhtur. Sen bana anam gibi haramsın sözü ile niyet ettiği zıhâr veya talâk sahih olur. Haram sözünü ziyade ettiği için bu keramet mânâsını murad etmeye mânidir. Hiç bir şey niyet etmezse en aşağısı sâbit olur ki, o da esah kavle göre zıhârdır. Sen bana annemin sırtı gibi haramsın sözüyle yalnız zıhâr sâbit olur. Çünkü bu söz sarîhtir.
İZAH
"Niyet ederse ilh..." Cümlesi zıhârın kinâyelerini beyandır. Musannıf bununla işaret ediyor ki, sarîh sözde mutlaka uzvu zikretmek lâzımdır. Bahır.
"Çünkü bu kinâyedir." Yani zıhâr ve talâkın kinâyelerinden biridir. Bahır sahibi diyor ki: "Bununla talâkı niyet ederse haram lâfzında olduğu gibi talâk-ı bâin meydana gelir. İlâyı niyetederse Ebû Yusuf'a göre îlâ, İmam Muhammed'e göre zıhârdır. Sahih kavil hepsine göre îlâ olmasıdır. Çünkü teşbihle te'kid edilmiş bir haramdır." Fetih sahibi buna itirazla:
"Bu ancak sen bana annem gibi haramsın sözünde doğrudur. Halbuki bizim sözümüz mücerred sen anamsın dediğine göredir." demiştir. Yani haram sözünü söylemediği zaman demek istemiştir.
Ben derim ki: Şöyle cevap verilebilir: Hürmet açık olarak söylenmese de murad edilmiştir. Şu da var ki Hayreddin-i Remlî: "Kezâ mücerred hürmeti niyet ederse zıhâr olması gerekir. O kimsenin ben iyiliği niyet ettim demesi şayet kavga ve talâk müzakeresi halindeyse kazaen tasdik edilmemelidir." demiştir.
"Veya gibi edatını atarsa" Yani sen anamsın derse hükümsüz kalır. Bunu Zeyd arslandır cümlesinde olduğu gibi istiare saymak kötü zandan sayılır. Bunu Kuhistânî'den naklen Dürr-ü Müntekâ sahibi söylemiştir.
Ben derim ki: Fetih'den nakledeceğimiz; "Edatı açıkça söylemek mutlaka lâzımdır." sözü de buna delâlet eder.
«Hükümsüz kalır.» Çünkü teşbih hakkında mücmeldir. Hususî bir maksad anlaşılmadıkça bir şeye hüküm edilemez. Fetih.
«Mekrûhtur ilh...» Şârih Bahır ile Nehir'e uyarak mekrûh olduğunu kesin söylemiştir. Fetih'in ibâresi ise şöyledir: "Sen annemsin derse zıhâr yapmış olmaz. Ama mekrûh olması gerekir. Ulemanın açıkladıklarına göre bir adamın karısına ey kız kardeşim demesi mekrûhtur. Bu hususta Ebû Dâvûd'un rivâyet ettiği bir hadîs vardır: "Rasûlüllah (s.a.v.) bir adamı karısına: Ey kız kardeşim derken işitti de bunu kerîh gördü ve bundan nehy buyurdu." denilmektedir. Nehyin mânâsı teşbih sözüne yakınlığıdır. Bu hadîs olmasa bu zıhârdır denilebilirdi. Çünkü sen anamsın sözündeki teşbih edatı da zikredilince ondan daha kuvvetlidir. Ey kız kardeşim sözü şüphesiz istiaredir. O da benzetmeye binaen söylenir. Lâkin hadîs onda nehy ve kerâhetten başka bîr hüküm beyan etmediğlne göre onun zıhâr olmadığını göstermiştir. Binaenaleyh anlaşılıyor ki, şer'an zıhâr olması için teşbih edatını açık olarak söylemek mutlaka lâzımdır.
«Niyet ettîği zıhâr olur.» Çünkü kadını hürmette anasına benzetmiştir. Halbuki bu adam karısını anasının sırtına benzetse zıhâr yapmış olurdu. Anasının bütününe benzetmekle bilevla zıhâr yapmış olur. Nehir.
«Veya talâk sahih olur.» Çünkü bu söz kinâyelerdendir. Kinâyelerle ise ya niyet yahut halin delâleti bulunmak şartıyla talâk vâki olur. Sen annem gibisin sözü hürmeti te'kiddir. Talâk murad ettiğine delil bulunursa meselâ karısı talâkı istediyse kocası ben zıhârı niyet ettimdediği takdirde ne hüküm verileceğini bir yerde görmedim. Nehir.
Ben derim ki: Tasdik edilmemesi gerekir. Çünkü kinâyeler bâbında halin delâleti acık bir karine olarak niyete tercih edilir. Binaenaleyh en aşağısını niyet ettim iddiasında tasdik edilmez. Çünkü bunda kendine tahfif vardır. Şu da var ki, bu meselede îlâyı yahut mücerred haram kılmayı niyet ederse ne hüküm verileceği beyan edilmemiştir. Tatarhânîyye'de Muhît'ten naklen şöyle denilmektedir: "Sadece haram kılmayı nîyet ederse niyeti sahihtir." Yine orada Hâniyye'den naklen: "Talâkı veya zıhârı yahut îlâyı hiyet ederse niyetine göre olur." denilmektedir.
Hayreddîn-i Remlî diyor kî: "Haram kılma niyeti sahihtir dersek bu Ebû Yusuf'a göre îlâ, İmam Muhammed'e göre zıhâr olur. Yukarıdaki sahihlemesine göre bil-ittifak zıhâr olur. Çünkü teşbihle te'kîdlenmiş bir tahrimdir. Bunu söylememiz memleketimizde çok vuku bulduğu içindir."
Ben derim ki: Hâkim'in Kâfîsi'nde: "Haram kılmayı murad eder de talâkı niyet etmezse zıhâr olur." denilmektedir.
«En aşağısı sâbit olur» Çünkü uzun zaman geçse de nikâh milkini gi-dermemiştir. T.
«Esah kavle göre...» Çünkü yukarıda geçtiği gibi bu söz teşbihle te'kid edilmiş bir tahrimdir. Hâniyye'de: "Ebu Hanife'den bir rivâyete göre îlâ olur. Ama sahih olan birincisidir." denilmiştir.
«Çünkü bu söz sarihtir.» Zira sırt kelimesi açık söylenmiştir. Binaenaleyh o kimse talâkı da, îlâyı da niyet etse veya hiç niyeti olmasa zıhâr yapmış olur. Bahır. İmameyn'e göre talâk veya îlâyı niyet ederse niyetine göre olur. Ebû Yusuf'tan bir rivâyete göre bu sözle talâkı murad ederse talâk lâzım gelir. Zıhârı ibtal iddiası tasdik edilmez. Kezâ bununla yemini murad ederse hem îtâ hem zıhâr yapmış sayılır. Tatarhâniyye.
METİN
Bir kimsenin cariyesine ve izni olmadan aldığı karısına zıhâr yapması, sonra kadının razı olması sahih değildir. Çünkü ortada karı-kocalık diye bir şey yoktur. Siz bana annemin sırtı gibisiniz sözü bil-ittifak bütün kadınlarına zıhârdır ve her biri için keffâret verir. İmam Mâlik'le İmam Ahmed:
"İlâda olduğu gibi bir keffâret vermesi kâfidir." demişlerdir. Bir kimse bir meclisde veya ayrı ayrı meclislerde karısına birkaç defa zıhâr yapsa her zıhâr için bir keffâret vermesi lâzım gelir. Bu sözleriyle tekrar ve te'kîdi niyet etmîşse bakılır: Bir meclisde ise kazaen tasdik olunur, değilse mu'temed kavle göre tasdik olunmaz. Kezâ zıhârı nikâhına tâlik ederse hüküm yine budur. Nitekim Tatarhâniyye'den naklen geçmişti.
FER'Î MESELELER: Sen bana her gün annemin sırtı gibisin sözünde zıhâr bir olur. Ama senbana her günün içinde diyerek söylerse zıhâr yenilenir. O adam geceleyin karısına yaklaşabilir. Şayet bugün annemin sırtı gibisin ve her gün geldikçe derse, îlk zıhâr bakî kalmak şartıyla her gün geldikçe ayrı bîr zıhâr yapmış olur. Her ne zaman zıhâr tekerrür eden bir şarta tâlik ederse zıhâr da tekerrür eder. Bütün ramazanda ve bütün recebde annemin sırtı gibisin derse istihsanen bir olur ve recebde keffaret vermesi sahih olur, şabanda sahih olmaz. Bu adam zıhâr yapıp da meselâ cuma gününü istisna eden kimse gibi olur. İstisna ettiği gün keffâret verirse câiz olmaz aksî takdirde câiz olur. Tartarhâniyye ve Bahır.
İZAH
«Bir kimsenin cariyesine» İbtidaen zıhâr yapması sahih değildir. Ama bakâen yani sonradan zıhârı sahih olur. Yukarıda geçmişti ki, cariye olan karısına zıhâr yapar da sonra onu satın alırsa zıhâr bâkîdir. Çünkü zıharın hürmeti yerine tesadüf ettimi ancak keffâretle gîderilir. Nitekim Nehîr'de beyan edilmiştir.
«Sonra kadının razı olması» Yâni kadının sonradan nikâha razı olması ile zıhâr sahih olmaz. Zıhârın bâtıl olması şundandır: Bu adam kadın razı olmazdan önce yaptığı teşbihde sâdıktır. Zıhârı iradeyle razı olmaya bağlı değildir. Meselenin tamamı Bahır'dadır.
"İlâda olduğu gibi" Zira bu adam kadınların hepsine îlâ yaparsa geçerli olur ve kendisine bir keffâret lâzım gelir. Bize göre burada fark şudur: Zıhârda keffâret haram hükmünü kaldırmak içindir. Kadınlar bir kaç olunca bu hüküm de müteaddid olur. îtâda ise keffâret Allah Teâlâ'nın ismi çiğnendiği içindir. Bu birdir, müteaddid değildir. Bunu Bahır sahibiyle başkaları söylemişlerdir.
«Bir meclisde ise kazaen tasdik olunur ilh...» Ben derim ki: Fethü'l-Kadir'de bu ibare şöyledir: "Zıhârı bir kadına bir meclisde yahut muhtelif meclislerde iki defa veya daha fazla tekrarlarsa keffâret de tekrarlanır. Meğerki ilk söylediğinden sonraki sözlerle te'kid kasdetmiş olsun. O zaman her ikisinde kazaen tasdik edilir. Bazılarının dediği gibi bir meclisde olur, ayrı meclislerde olmaz değildir." Bu ibârenin bir misli de Sirâc'dan naklen Şürunbulâliyye'dedir. Bahır sahibi diyor ki: "Bazı kitablarda bir meclisle çok meclis arasında fark görülmüştür. Ama mu'temed olan birincisidir." Bununla anlaşılıyor ki, musannıf ve şârih meseleyi karıştırmışlardır. Sonra Tahtâvî'nin buna tenbihde bulunduğunu gördüm.
«Kezâ» Yani zıhârı kadının nikâhına tekrar ifade eden bir kelimeyle tâlik ederse zıhâr ve keffâret tekerrür eder. Nitekim yukarıda "Seninle evlenirsem sen bana yüz defa annemin sırtı gibî ol." dediği yerde geçmiştî. Tekerrür eden bir şarta tâlik etmesi de böyledir. Nitekim az ileride gelecektir.
«Zıhar bir olur.» Ve bir keffâret vermekle bozulur. Hindiyye Karısına geceleyin yakınlaşamaz. T. Yani keffâret vermeden yakınlaşamaz. Çünkü bu müebbed zıhârdır.
«Zıhâr yenilenir.» Yani her gün ayrı ayrı zıhâr yapmış olur. Karısına geceleyin yakınlaşabilir. Bahır. Çünkü zarfda şart mânâsı vardır. T. Gündüzün kadına yakınlık etmek isterse o günün keffâretini vermesi lâzım gelir. Geçmişin keffâreti gerekmez. Çünkü o bâtıl olmuştur. Nitekim zâhirdir.
«Ve her gün geldikçe derse ilh...» Bu ibârede düşüklük vardır. Bunu Bahır'ın şu ifadesi gösterir: "Sen bana bugün annemin sırtı gibisin ve her gün geldikçe derse o gün kadına zıhâr yapmış olur. O gün geçtimi bu zıhâr batıl olur. Karısına geceleyin yaklaşabilir. Ertesi gün başka bir zıhâr yapmış olur ki, bu zıhâr muvakkat değil daimîdir. Kezâ her gün geldikçe ayrı bir zıhar yapmış olur, ilk zıhâr da bâkîdir." Bu ifadenin muktezası ilk gün istediğini yaparsa onun keffâretini vermesidir. Ondan sonra azmettiği her günün keffâretini verir. Çünkü her günün zıhârı bâkîdir. Ondan sonraki günde de yenilenecektir. Çünkü her geldikçe sözü fiillerin tekrarını ifade eder. Sadece "her" sözü böyle değildir. O ferdlerin umumunu ifade eder. Yani yukarıdaki meselede her gün sözünde olduğu gibi günlerin umumunu ifade eder.
«Tekerrür eden bir şarta tâlik ederse» meselâ şu haneye her girdikçe sen bana annemin sırtı gibi ol derse;.girmek tekrarlandıkça zıhâr da tekerrür eder. Nitekim Bahır'da böyle denilmiştir.
«Recebde keffâret vermesi sahih olur.» Ramazanda vermesi de anla-şılıyor ki öyledir. Hatta evlâdır,
«Şabanda sahih olmaz.» Çünkü şabanda kadınla cima'da bulunması keffâretsiz câizdir. Bu zıhâr müddetinde dahil değildir. Keffâret şer'an yasak olan cima'ı mubah gördüğünde onu yapmaya azmettiği zaman vâcib olur. Daha önce vâcib olmaz. Zâhire bakılırsa bu hususta receb ayında cima etmesiyle etmemesi arasında fark yoktur. Çünkü keffâret vermeden Önce cima etmekle kendisine ancak tevbe ve istiğfar lâzım gelir. Keffâret cima'a azmettiği zaman lâzımdır. Keffâretin lüzumu cima'la değil sâbık zıhârladır. Binaenaleyh müddeti içinde olmadıkça keffâret sahih değildir. Müddetten önce veya sonra olması müsavîdir. Anla! AIIahu a'lem!  

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...