ZIHÂR
BÂBI
METİN
Lügaten zıhâr
zâhera fiilinin masdarıdır. Kocası karısına: Sen bana annemin sırtı gibisin.
dediği zaman Araplar "Zâhera min imraetihi" derler. (Karısına sırtını döndü
mânâsınadır.) Şer'an bir müslümanın karısını velev kitabîyye veya küçük yahut
deli olsun yahut kadının bütününü ifadeye yarayan uzuvlarından birini veya cüzü
şâyı'ını kendine ebediyyen haram olan birine zevali mümkün olmayan bir vasıfla
benzetmektir. Bize göre zimmînin zıhârı yoktur.
İZAH
Bu bahsin hul'la
münasebeti zâhiren her ikisinin geçimsizlikten meydana gelmeleridir. Hul'u
evvela zikretmesi haram kılınma hususunda daha mükemmel olduğu içindir. Çünkü
hul' nikâh bağını kesmekle haram kılmaktır. Zıhâr ise nikâh bâkî olmakla beraber
haram kılmaktır. Fetih.
"Lügaten ilh..." Bu
zıhârın lügat mânâlarından biridir çünkü zâhera fiili zahırdan alınmıştır. Sırt
sırta verdiği zaman Araplar zâhertehu derler. Bahır'da Misbâh'dan naklen şöyle
denilmiştir: "Hassaten zahır kelimesiyle zikredilmesi sırt mânâsına gelen zahır
hayvanın binilecek yerî olduğu içindir. Cima' halinde kadına binilir.
Binaenaleyh anneye binmek hayvana binmekten istiare edilmiştir. Sonra bir
kimsenin karısına binmesi yasak olan anneye binmeye benzetilmiştir. Burada lâtif
bir istiare vardır. Sanki erkek karısına: Sana nikâh için binmek bana haramdır
demiş gibidir."
"Şer'an bîr
müslümanın karısını ilh..." İfadesi sarîh ve zimmî teşbihe şâmildir. Zimmî
teşbihe misâl kocasından zıhâr olmuş bir kadını niyet ederek karısına: Sen bana
filân kadın gibisin, demektir. Kezâ bir kimse karısına zıhâr yapar da ikinci
karısına: Seni bunun zıhârına ortak kıldım yahut sen bana bunun gibisin derse
zımnen ona zıhâr yapmış olur. Velevki o kadın öldükten veya zıhâr için keffâret
verdikten sonra olsun. Çünkü bu söz "Sen bana annemin sırtı gibisin" manâsını
tezammun etmektedir. Ve hem muallaka, hem gün veya ay gibi muvakkat olana
şâmildir. Nitekim gelecektir. Bahır. Müslümandan murad âkıl bâliğ olandır.
Velevki hükmen olsun. Binaenaleyh deli, çocuk, bunak, çıldırmış, birsamlı,
baygın ve uyuyan kimselerin zıhârı sahih değildir. Ama sarhoşun, zorlanan
kimsenin, hata edenin ve mâlum işaretiyle dilsizin zıhârı sahihtir. Zıhâr yapar
da sonra dinden dönerse İmam-ı Azam'a göre zıhârı bâkîdir, İmameyn'e göre
değildir.
"Karısını" tâbiri
cariyeye de şâmildir. Ama mâlik olduğu cariye ile ecnebî kadın tariften
hariçtir. Meğerki milkin sebebine izafe etmiş olsun. Nitekim gelecektir. Bir
talâk-ı bâinle veya üç talâkla boşanan kadın da tariften hariçtir. Bahır sahibi
şöyle demektedir: "Hatta zıhârı bir şarta bağlar da sonra kadını talâk-ı bâinle
boşar ve sonra şart iddet içinde bulunursa zıhâryapmış sayılmaz. Çünkü şartın
bulunduğu vakitte o kimse teşbihinde sâdıktır. Muallak talâk-ı bâin bunun
hilâfınadır. Çünkü onun faydası sayıyı azaltmaktır.
"Velev kitabîyye"
Yerine "Velev kâfire" dese daha iyi olur, mecûsîyye de şumulü bulunurdu.
Bahır'da Muhît'ten naklen şöyle denilmîştir:
Mecûsî bir kadının
kocası müslüman olur da kadına müslümanlığı arz etmeden önce ona zıhâr yaparsa
sahih olur. Çünkü kendisi keffârete ehildir. Ferci yapışık, cima edilmiş ve
edilmemiş kadın bunda dahildir. Nitekim Nehir'de beyan edilmiştir.
"Uzuvlarından" Baş
ve boyun gibi birini benzetmesidir.
"Cüz-ü şâyı'ını
benzetmektir." Senin yarın, üçte bîrin ve benzeri sözlerle olur.
"Kendine ebediyyen
haram olan bîr kadına" Yani kendisine gerek ne-seben gerekse sıhriyyet ve süt
dolayısıyla haram olan bir kadının bakılması haram bir uzvuna benzetmektir.
Nitekim Bahır'da belirtilmiştir. Yahut o kadının bütününe benzetmekle yapılır.
Meselâ "Sen bana anam gibisin" der. Çünkü, bunda sırtına benzetmek ve daha
fazlası vardır. Nitekim gelecektir. Lâkin bu kinâyedir. Mutlaka nîyet etmesi
lâzımdır. Bu da gelecektir. Anlaşılıyor ki, kendisine benzetilen kadının
bakılması haram bir cüz'üne benzetmesi lâzımdır. Aksi takdirde zıhâr sahih
olmaz. Velevki bütününü ifadeye yarayan bir uzvu olsun. Meselâ, annemin başı
veya annemin yüzü gibisin demiş olsun. Benzetilen zevce bunun hilâfınadır. Zira
onun bütün vücudu ifadeye yarayan bir cüz'ünü zikretmesi kâfidir. Velevki o
cüz'e bakmak haram olmasın. Meselâ senin başın desin. Buna dikkat et! Kendine
haram kıldığı kadın tâbiriyle îkinci Karısı ve carîyesi hariç kalır.
Fetih sahibi diyor
ki: "Bu uzvun sırt ile bakılması helâl olmayan başka bir uzuv olması arasında
fark yoktur. Buna zıhâr isminin tahsis edilmesi sırt kelimesini tağlib
suretiyledir. Çünkü Arapların dilinde asıl olan bu kelimedir." Nihâye sahibi
haram kılmayı zinâ ettiği kadının anasıyla kızından ihtiraz için, bil-ittifak
ise diye kayıdlamıştır. Zira karısını bunlara ben zetmekle zıhâr yapmış olmaz. O
bu sözü Tahavî şerhine nisbet etmiştir. Lâkin bu kavil İmam Muhammed'indir. Ebû
Yusuf'a göre zıhâr yapmış sayılır, İmam-ı Azam'ın kavli de budur. Kaadi
Zahîruddin: "Sahih olan da budur." demiştir. Lâkin İmâdî, îmam Muhammed'in
kavlini tercih etmiştir. Nehir. Fetih sahibi diyor ki: "Bu hilâf hâkimin o
kadının nikâhı helâldır veya değildir diye verdiği hükmün geçerliliğine
mebnîdir. Yoksa evvela hürmetin ittifâkı olup olmadığına mebnî değildir. Hatta
burada içtihad câiz midir değil midir meselesine
mebnîdir..."
"Bîze göre zimmînin
zıhârı yoktur." Çünkü keffâret ehlinden değildir. Fakat İmam Şâfiî'ye göre
sahihtir. T.
"Zevali mümkün
olmayan bir vasıfla" Annelik, kız kardeşlik velev süt cihetinden olsun ve
musaheret zevali mümkün olmayan vasıflardandır.
METİN
Karısının kız
kardeşine yahut üç talâkla boşadığı kadına benzetmesi bu tariften hariçtir.
Mecûsîyyeye benzetmesi de öyledir. Çünkü, müslüman olması câizdir. Haram olan
biri tâbiri erkek ve kadına şâmil olan şahsın sıfatıdır. Binaenaleyh kadını
babasının veya akrabasından birinin fercine benzetse zıhâr yapmış olur. Bunu
musannıf Bahır sahibine uyarak söylemiştir. Fakat Nehir sahibi bunu Bedayı'ın şu
ifadesiyle reddetmiştir:
"Zıhârın
şartlarından bîri kendisiyle zıhâr yapılanın kadınlar cinsinden olmasıdır. Hatta
bir adam karısını babasının veya oğlunun sırtına benzetse sahih olmaz. Çünkü bu
ancak şeriatla bilinen bir şeydir. Şeriat ise kadınlar hakkında vârid olmuştur.
Evet, Hâniyye'nin
şu ifadesi vârid olabilir: "Sen bana kan, şarab, domuz, gıybet, koğuculuk, zina,
ribâ, rüşvet ve müslümanı öldürmek gibi sin" der de talâk veya zıhârı niyet
ederse, sahih kavle göre niyetiyle olur. Sen bana anam gibisin sözü böyledir.
Çünkü anaya teşbih ziyadesiyle onun sırtına benzetmektir. Bunu Kuhistânî Muhît'e
nisbet ederek söylemiştir. Zıhârı milke veya milkin sebebine izafe etmek de
sahihtir. Meselâ; "Seni nikâh edersem şöyle olsun" der. Hatta, "Seninle
evlenirsem sen bana yüz kerre annemin sırtı gibi ol" dese her defası için bir
keffâret vermesi icab eder. Tatarhâniyye.. Kadının erkeğe zıhâr yapması
hükümsüzdür. Ona hürmet ve keffâret yoktur. Bununla fetva verilir. Cevhere.
İbn-i Şihne yemin keffâreti lâzım geleceğini tercih etmiştir.
İZAH
"Çünkü müslüman
olması câizdir." Kitabîyye olması da öyledir. Nitekim Bahır'da beyan edilmiştir.
Şu halde onun ebedî haram olması mecûsîlik vasfının devamına bakaraktır. Bu
vasıf ortadan kalkarsa ebedîliği kalkar. T.
"Fakat Nehir sahibi
ilh..." Ben derim ki: Bu ifadenin bir misli de Ha-niyye'nin şu sözüdür: "Erkeğe
benzetmek hangi erkeğe olursa olsun zıhâr değildir." Bu sözün benzeri de
Tehzib'den naklen Tatarhâniyye'de ve keza Zahîriyye'de mevcuddur. Sonra bunu
açıkça Hâkim'in Kâfî'sinde dahi gördüm. Bu Muhît sahibinin eleştirme yaparak:
"Zıhâr yapmış sayılması gerekir." demesine aykırıdır. Nehir sahibi diyor ki:
"Bununla Bahır'ın sözü defedilmiş olur. Bahır sahibi Muhît'in ifadesini kesin
olarak kabul etmiş, fakat inceleme yaparak nakletmemiştir.
"Evet, Hâniyye'nin
şu ifadesi vârid olabilir ilh..." Nehir'de böyle denilmiş ise de bu söz
reddedilmiştir. Çünkü Hâniyye'nin ifadesi bunun hilâfınadır. Nassı şudur: "Bir
kimse karısına: Sen bana lâşe, kan ve domuz eti gibisin, derse bu hususta
muhtelif rivâyetler vardır. Sahih olan rivâyete göre bir şey niyet etmemişse îlâ
olmaz. Talâkı niyet etmişse talâk olur. Zıhârı niyet etmişse zıhâr olmaz."
Tatarhâniyye ile Şürunbulûliyye'de dahi Hâniyye'yenisbet edilerek böyle
denilmektedir. Binaenaleyh anlaşılıyor ki, zıhâr olmaz sözü Nehir sahibinin
nüshasından düşmüştür. Bununla Bedâyı ve diğer kitabların ifadeleri te'yid
edilmiş olur. Anla!
"Çünkü anaya
teşbih" Sözü bir itirazın cevabıdır. İtiraz: "Burada mahreminin bakılması haram
bir uzvuna benzetme yoktur." şeklindedir.
"Muhît'e nisbet
ederek söylemiştir." Benim Kuhistânî'de gördüğüm bunu sahihlemekten
bahsetmeksizin Nazm'a nisbet etmesidir. Bu sadece Hâniyye'de zikredilmiştir.
Lâkin gördüğün gibi şârihin söylediğinin aksinedir.
"Seni nikâh edersem
şöyle olsun." Sözü milkin sebebine misâldir. Milke misâl ise: Benim karım
olursan şöyle olsun demesidir.
"Şöyle olsun"
Sözünden murad: Sen bana annemin sırtı gibi ol demektir. "Ve sen boşsun" Sözünü
ziyade eder de sonra muallak talâk yerini buldukta o kadınla tekrar evlenirse
zıhârın hükmü bâkîdir. Meğer ki bunu öne alarak: Sen boşsun ve bana annemin
sırtı gibisin demiş olsun. Bu takdirde kadın talâk ile evvela bâin olur. Çünkü
cima'dan önce boşanmıştır. İmam-ı A'zam'a göre bu iş vuku hususundaki tertibe
göredir. İmameyn buna muhâliftir. Nitekim Dürr-ü Müntekâ'da bu bâbın sonunda
beyan edilmiştir. Biz onu tâlikta ve îlâ bâbının başında arz etmiştik.
"Yüz kerre" Sözü
haldir. Cümlenin mef'ulüne de hal olabilir. cevabı şarta da. Mef'ulün hali
dersek: "Bu sözü yüz defa tekarlayarak söylerse, mânâsına gelir. Cevabı şarta
hal olması daha yakındır ve mef'ulün tamamlaması olur. Her iki ihtimale göre de
zıhar ve keffâret tekerrür eder. Birinci ihtimale göre bu zâhirdir. İkinciye
göre de öyledir. Çünkü: Sen defalarca yahut binlerce boşsun." demiş gibi olur.
Böyle dese kadın üç talâkla boş olur. Nitekim cima edilmeyen kadının talâkı
bâbından az önce geçmişti. "Sen bana bin defa haramsın" Sözünü cima ettiği
karısına söylerse bunun hilâfına yalnız bir defa boş olur. Bunu orada arz
etmiştik. îlâ bâbının sonunda da geçmişti ki, bu iki sözün arasındaki fark
şudur: Yüz defa dediğinde o sözü yüz defa söylemiş gibi olur. Haram sözünü
defalarca tekrarlarsa onunla yalnız bir talâk hâsıl olur. Çünkü o bâindir. Talak
sözü onun hilâfına olarak sarîhtir. Sarîh sarîhe lahîk olur. Zıhâr dahi zıhâra
lahîk olur. Nitekim metinde gelecektir. Anla!
"Kadının erkeğe
zıhâr yapması hükümsüzdür." Yani kadın kocasına:
"Sen bana annemin
sırtı gibisin" yahut "Ben sana annenin sırtı gibiyim" derse bu söz hükümsüz
kalır. Çünkü kadının haram kılmaya hakkı yoktur. T.
"Ona hürmet
yoktur." Sözü hükümsüz kaldığını beyandır. Yani bu kadının cima için kocasına
imkân vermesi haram değildir. Zıhâr ve yemin keffâreti vermesi de lâzım gelmez.
T.
"Bununla fetva
verilir." Bu kavlin mukabili Şürunbulâlî'nin Vehbâniyye şerhinde Hasan b.
Ziyad'dan nakledilmiştir ki, ona göre kadının zıhârı sahihtir, zıhâr keffâreti
vermesi icab eder. Bu kavil İmam Ebû Yusuftan da rivâyet olunmuştur. T.
"Yemin keffâreti
lâzım geleceğini tercih etmiştir." Binaenaleyh yemin bozulunca bu keffâret vâcib
olur. Bazıları zıhâr keffâreti vacib olacağını söylemişlerdir. Bu söz tâlik
suretiyle söylenmişse keffâret kadın o adamIa evlendiği vakit vâcib olur. Kadın
halen nikâhında iken söylenmişse derhal vâcib olur. Çünkü kadına kocasını
cima'dan men etmek için kesin olarak direnmek helâl değildir. Bunu İbn-i
Vehbân'dan naklen Bahır sahibi söylemiştir.
METİN
Bu yani zıhâr: Sen
bana annemin sırtı gibisin yahut annenin sırtı gibisin -söylemeyip bana
kelimesini söylemese de hüküm böyledir. Nitekim Nehir'de belirtilmiştir.- yahut
senin başın annemin sırtı gibidir ve benzeri sözlerle olur. Meselâ, boyun gibi
bütün insanı ifade eden kelimelerle yahut senin vücudunun yarısı -cüzü şâyı'ı da
öyledir- annemin sırtı gibidir yahut annemin karnı gibidir veya annemin uyluğu
gibidir yahut annemin ferci gibidir veya kız kardeşimin sırtı gibidir, halamın
sırtı gibidir, annemin ferci gibidir, kızımın ferci gibidir gibi sözlerle olur.
Şerhin nüshalarında böyle denilmiştir. Bundaki tekrar gözden kaçmamaktadır.
Metnin nüshalarında ise: "Yahut babamın ferci veya akrabamın ferci gibisin."
denilmiştir. Bunun reddedildiğini gördün. Bu gibi sözlerle o kimse niyetsiz
zıhâr yapmış olur. Çünkü söz sarîhtir. Artık keffâret verinceye kadar o kâdınla
cimada bulunmak ve cima'ın mukaddimeleri kendisine haram olur. Çünkü temastan
men edilmiştir. Bu hepsine şâmildir. Kezâ kadının cima için kocasına imkân
vermesi de haramdır. Ama bakmak haram olmaz. İmam Muhammed'den bir rivâyete göre
adam yoldan gelirse şefkat için karısını öpmesi caizdir. Velevki kadın ona milki
yeminle yahut başka kocayla evlendikten sonra dönmüş olsun. Çünkü zıhârın hükmü
bâkîdir.
İZAH
"Sen bana..." Bahır
sahibi diyor ki: "Sen benden, sen bence ve sen benimle sözleri de bunun
gibidir."
"Nitekim Nehir'de
belirtilmiştir." Yani Nehir sahibi Bahır sahibinin yaptığı incelemeye muhâlif
olarak bana kelimesini söylemeden "Sen annemin sırtı gibisin." demekle zıhâr
yapmış olması lâzım geleceğini söylemiştir. Hayreddin-i Remlî diyor ki: "Bununla
zıhârı niyet etmedikçe zıhâr olmaz. Çünkü zarf mâlum olduğu vakit onu cümleden
atmak câizdir. Onu niyet etmesi sahih olur. Düşün!" Bu izaha göre o zıhârın
kinâyesi demek olur ki, niyete bağlıdır. Çünkü sözün "Benden başkasına annemin
sırtı nasılsa sen de öylesin." mânâsına ihtimali vardır."
"Ve benzeri ilh..."
Bahır sahibi diyor ki: "Talâkın izafe edilmesi sahih olan her şeyle zıtlâryapmış
olur. Binaenaleyh el, ayak ve benzerleri bundan hariçtir."
"Annemin sırtı
gibidir ilh..." Yani mahreminden ebediyyen bakması helâl olmayan her uzvu
böyledir. Nitekim yukarıda geçti. Bununla bakması helâl olan el, ayak ve yan
gibi uzuvlar hariç kalır. Bunlarla zıhâr olmaz. Hâniyye'de bildirildiğine göre:
Sen bana annemin dizi gibisin dese kıyasda zıhâr yapmış olur. Senin uyluğun
annemin uyluğu gibidir dese zıhâr yapmış olmaz. Senin başın annemin başı gibidir
sözü de böyledir. Yani ikincide müşebbeh tarafından şart yoktur. Üçüncüde ise
müşebbehüm bih tarafında şart bulunmamaktadır.
"Bundaki tekrar
gözden kaçmamaktadır." Zira annenin ferci iki defa zikredilmiştir. Tahtâvî buna
cevap vererek: "Yahut annemin ferci yahut kızımın ferci sözünden murad bunu
ikisinin arasında tereddütlü söylediğine göredir." demiştir.
"Metnin
nüshaları"ndan murad şerhsiz yazılan nüshalardır. "Niyetsiz zıhâr yapmış olur."
Yani bunlarla yalnız zıhâr meydana gelir. Talakı niyet ederse sahih olmaz. Çünkü
nesh edilmiştir. onu yapamaz. Hidâye'de böyle denilmiştir. Bu söz zıhârın
vaktiyle İslâm'da talâk sayıldığını gerektirir. Tâ ki neshle vasıflansın.
Halbuki Hidâye sahibi evvela zıhârın cahiliyyet devrinde talak sayıldığını
söylemiştir. Bu söz zıhârın nâsih olmamasını gerektirir. Bahır. Cevap şudur:
Zıhâr hem cahiliyyet devrinde, hem İslâm'ın ilk devirlerinde talâk idi. Buna
delil Peygamber (S.A. V.)'in: "Seni ancak ona haram olmuş görüyorum."
buyurmasıdır. Bunun üzerine "Kaa semia" âyeti inmiştir.
"Çünkü söz
sarîhtir." Ulemanın sözlerinden zâhir olan şudur ki, sarîhten murad uzuv
zikredilendir. Dürr-ü Müntekâ. Kinâye lâfızlarını musannıf ileride
bildirecektir. Tahtâvî diyor ki: "Şaka yapanın zıhârı sahihtir. Zıhâr talâkın
sayısını azaltmaz. Talâk-ı bâin mânâsına da gelmez. Velev ki müddet uzasın."
Hindiyye.
"Ve cima'ın
mukaddimeleri" Öpmek, sıkmak, fercine şehvetle bakmak gibi şeylerdir. Şehvetsiz
dokunmak ise bil ittifak bundan hariçtir. Nehir.
"Çünkü temastan men
edilmiştir ilh..." Yani Teâlâ Hazretlerinin:
"Karı-koca
birbirlerine temas etmezden önce..." âyet-i kerîmesiyle temastan men edilmiştir.
Bu hem cima'a, hem onun mukaddimelerine şâmildir. Ayeti mecaza hamletmek için
bir sebeb yoktur. Mecaz mânâsı cima'dır. Çünkü hakikat mânâsı mümkündür.
Binaenaleyh bunların hepsi nass ile haram kılınmıştır. Nitekim Fetih'de beyan
edilmiştir.
Ben derim ki:
Şehvetsiz dokunmanın bilicma hariç kalması mecaza yorumlamayı mûcib değildir.
Bahır'ın ifadesi buna muhâliftir.
"Ama bakmak haram
olmaz." Yani kadının sırtına, karnına, saçlarına ve göğsüne bakmak haram
değildir. Bahır. Yani şehvetle baksa bile haram değildir demek istiyor ki,
şehvetle fercine bakmak bunun hilafınadır. Nitekim geçti.
"şefkat için"
tâbiri gösteriyor ki, öpmek ancak şehvetle olursa haramdır. Bunu ağzından
öpmezse diye kayıdlamak gerekir, Çünkü ağızdan öpmek mutlak surette hürmeti
musahereyi icab eder. Düşün!
"Keffâret verinceye
kadar" İfadesi haramdır sözünün gayesidir. Ama bu zıhâr muvakkat olmadığına
göredir. Muvakkat olursa vaktin geçmesiyle sakıt olur. Nitekim gelecektir.
"Ona dönmüş olsun
ilh..." Nehir sahibi diyor ki: "Musannıf gaye ile yani "keffâret verinceye
kadar" demekle şunu ifade etmek istemiştir ki, bu adam karısını üç defa boşar da
kadın tekrar ona dönerse zıhârla döner. Keza kadın cariye olur da onu satın alır
ve akid bozulursa yahut kadın hurre olur da dinden dönerek darı harbe kaçar ve
esir edilerek sonra kocası onu satın alırsa. keffâret vermedikçe kadın ona helâl
olmaz."
METİN
Liân da öyledir.
Keffaret vermeden cima'da bulunursa tevbe ve istiğfar eder ve yalnız zıhâr için
keffâret verir. Bazıları cima için ayrı keffâret vermesi lâzımdır demişlerdir.
İkinci defa cima'da bulunursa keffâret vermeden karısına dönemez. Âyette
zikredilen dönmesinden murad kadınla cima'da bulunmanın mubah olduğuna kuvvetle
azmetmesidir. Azmeder de sonra cima'da bulunmamaya karar verirse keffâret
vermesi vâcib değildir. Yani âyetteki avdet ederlerse tâbirinden murad
söylediklerinden dönerler de cima'da bulunmak isterlerse demektir, Ferrâ diyor
ki: "Avdet rucu' demektir. Buradaki (li) edatı (an) mânasınadır." (Yani limâ
kâlû cümlesinin mânâsı söylediklerine dönerler demek değil, söylediklerinden
dönerlerse mânâsınadır demek istiyor.) Kadının kocasından cima istemeye hakkı
vardır. Çünkü buna hakkı teallûk etmiştir. Ama keffâret verinceye kadar kocasını
kendisinden istifadeden men etmesi gerekir. Hâkime vâcib olan da adamı keffâret
vermeye zorlamaktır. Bu kadından zararı defy içindir ki, ya keffâret verinceye
yahut boşayıncaya kadar o adamı hapset-mek veya döğmekle olur. Keffâret verdim
derse yalancılıkla mâruf olmamak şartıyle tasdik edilir. Zıhârı bir vakitle
kayıdlamışsa o vaktin geçmesiyle zıhâr sâkıt olur. Zıhârı Allah'ın dilemesine
tâlik etmek onu ibtal eder. Filanın dilemesine tâlik etmesi bunun hilâfınadır.
İZAH
"Liân da öyledir."
Yani onun da hürmeti ebedî kalır. Velevki kadın başka kocaya gittikten sonra
tekrar ilk kocasına dönsün. Kadın tasdik edinceye veya erkek kendini
yalanlayıncaya yahut her ikisi veya birisi lian ehliyetinden çıkıncaya kadar
hürmet bâkîdir. Nitekim izahı gelecektir. Şübhesiz kadının cariye olması veya
dinden dönmesi kendisini liâna ehil olmaktan çıkarır. Binaenaleyh meselenin bu
ikisiyle tasviri dahi sahih değildir.
"Tevbe ve istiğfar
eder." Bahır sahibi diyor ki: "İstiğfar Muvatta'da İmam Mâlik'in kavli olmak
üzere nakledilmiştir. Bundan murad o günâhtan tevbe etmektir. Adı geçen günâh
keffâretvermeden cima'da bulunmanın haram olmasıdır." Bu ifade bu hususta hadîs
sâbit olmadığını gösterir. Nitekim Fetih'de de kaydedilmiştir. Lâkin Nûh
Efendi'nin Allâme Kâsım'dan naklettiğine göre bunu İmam Muhammed Asıl nâmındaki
kitabında zikretmiş ve şöyle demiştir: "Bize Resûlüllah (S.A.V.)'den nakledildi
ki, bir adam karısına zıhâr yapmış ve keffâret vermeden onunla cima'da bulunmuş.
Peygamber (S.A.V.) bunu duyunca o adama Allah Teâla'dan istiğfarda bulunmasını
ve keffâret vermedikçe bu işi bir daha yapmamasını emir buyurmuş." İmam
Muhammed'in tebligatı, senedlidir. Bunu da oruç bahsinde senedli olarak
zikretmiştir.
"Bazıları cima için
ayrı keffâret vermesi lazımdır demişlerdir." Bu sö-
zün zâhirine
bakılırsa söyleyen bizim mezhebimizdendir. Halbuki öyle değildir. Çünkü Fetih'de
şöyle denilmektedir: "İki keffâret vâcib olmaz. Nitekim Amr b. Âs'dan Kâbisâ,
Saîd b. Cübeyr, Zührî ve Kûtâde'den iki keffâret lazım geldiği nakledilmiştir.
Hasan-ı Basri ile Nehaî'den rivâyet edildiği gibi üç keffâret dahi lâzım
gelmez."
"Karısına dönemez
ilh..." Dönerse yine tevbe ve istiğfar eder. Çünkü keffâret vermeden hürmet hâla
bâkîdir.
"Keffâret vermesi
vâcib değildir." Çünkü kuvvetli azim yoktur. Bazılarının dediği gibi nefsi azim
ile keffâret vâcib olur da sonra sukut eder demek değildir. Çünkü keffaret sâkıt
olduktan sonra ancak yeni bir sebeble icab eder. Bunu Bedâyı'dan naklen Bahır
sahibi söylemiştir. Lâkin Bedâyı'da bundan sonraki bâbta: "Azmeder de sonra
kadını talâk-ı bâinle boşarsa keffâret sâkıt olur." denilmiştir. Buna şöyle
cevap verilebilir:
"Vâcib değildir
diyecekken müsamaha göstererek sâkıttır kelimesini kul-lanmıştır."
"Kadınla cima'da
bulunmanın mubah olduğuna" İfadesindeki mubah olduğuna kaydı şunun için
yapılmıştır: Bahır sahibi: "Ulemanın kadınla cima'da bulunmaya azmetmesidir
sözlerinden muradları o kadınla cima'da bulunmanın mubah olduğuna azmetmesidir.
Yoksa cima'ın kendisine azmetmesi değildir. Çünkü demişlerdir ki, âyet-i
kerîmedeki sonra dönerlerse tâbirinden murad söylediklerini bozmak ve kaldırmak
için dönerlerse mânâsınadır. Bu ise ancak o kadının cima'ı haram olduktan sonra
onu mubaha döndürmekle olur. Çünkü mubah haramın zıddıdır, Yoksa cima'ın kendisi
değildir." demiştir.
"Söylediklerinden
dönerlerse ilh..." sözü "Avdet ederlerse"nin tefsiridir. Burada münasip olan
"Yani âyetteki" diyeceğine "Yahut ayetteki" tâbirini kullanmasıydı. Çünkü avdeti
cima'ı mubah görmeye azmetmek diye tefsirde bulunmak âyette muzaf takdir
edildiğine göredir. Yani söylediklerinin zıddına dönerlerse demektir. Nitekim
yukarıda geçmişti. Şârihin bahsettiği ise naklettiğine mebnî başka bir
tefsirdir.
"Adamı keffâret
vermeye zorlamaktır." Bu söze şöyle itiraz edilmiştir:
Keffaret vermeye
zorlamaktan fayda ancak cima'dır. Cima ise erkeğe ancak ömründe bir defa
hükmolunur. Nitekim kasm bâbında geçmişti. Onun içindir ki, kadınla bir defa
cima'da bulunduktan sonra âleti kalkmaz olsa te'cil edilmez.
Hamevi diyor ki:
"Bu meseleyi zıhârdan önce hiç cima'da bulunmadığına göre farz etmek ihtimalden
uzaktır. Şöyle denilebilir: Keffârete zorlamanın faydası günâhı kaldırmaktır."
Yani zıhâr bir mâsiyettir. Erkeği üzerine diyâneten vâcib olan kadının cima
hakkına mâni olmaya sevk eder. Onun için bu mâsiyeti yok etmesini emreder ki,
kadın kendisine helâl olsun. Nasıl ki îlâ yapan kimseye müddeti içinde karısına
cima'da bulunması emrolunur. Cima'da bulunmazsa kadından zararı defy için kadın
talâk-ı bâinle boş olur.
"Hapsetmek veya
döğmekle olur." Yani evvela hapseder, yine inadında devam ederse onu döğer.
Nitekim Bahır'da belirtilmiştir.
"Zıhân bir vakitle
kayıdlamışsa ilh..." 0 vakit içinde kadına yaklaşmak isterse keffâret vermeden
câiz olmaz. Zâhire bakılırsa vakit dört ay yahut fazla olduğu takdirde îlâ
sayılmaz. Çünkü rüknü yoktur. İlânın rüknü yemin etmek yahut meşakkatli bir işe
tâlikta bulunmaktır. T. Bu zâhirdir. Zeylaî'de buradan başka bir yerde şöyle
denilmiştir: "Zıhâr yemindir diyenin sözü fâsiddir. Çünkü zıhâr münker bir söz
ve hâlis bir yalandır. Yemin ise meşru ve mubah bir tasarruftur." Sonra Hâkim'in
Kâfîsi'nde şöyle denildiğini gördüm: "Zıhar yapan kimseye îlâ dahil değlidir.
Velevki kadınla dört ay cima'da bulunmasın."
"Filanın dilemesine
ilh..." Çünkü bu zıhârı ibtal etmez. O filan meclisde dilerse zıhâr olur.
Nitekim Nehir'de beyan edilmiştir. H.
METİN
Sen bana annemin
mislisin yahut annem gibisin -kezâ bana kelimesini atarak sen annemsin- sözüyle
iyilik yahut zıhâr veya talâk niyet ederse niyeti sahihtir, niyet ettiği şey
olur. Çünkü bu kinâyedir. Hiç bir şey niyet etmez veya gibi edatını atarsa
hükümsüz kalır ve en azı olan iyilik yani keramet teayyün eder. Ama sen anamsın
veya ey kızım, ey kız kardeşim gibi sözler mekrûhtur. Sen bana anam gibi
haramsın sözü ile niyet ettiği zıhâr veya talâk sahih olur. Haram sözünü ziyade
ettiği için bu keramet mânâsını murad etmeye mânidir. Hiç bir şey niyet etmezse
en aşağısı sâbit olur ki, o da esah kavle göre zıhârdır. Sen bana annemin sırtı
gibi haramsın sözüyle yalnız zıhâr sâbit olur. Çünkü bu söz sarîhtir.
İZAH
"Niyet ederse
ilh..." Cümlesi zıhârın kinâyelerini beyandır. Musannıf bununla işaret ediyor
ki, sarîh sözde mutlaka uzvu zikretmek lâzımdır. Bahır.
"Çünkü bu
kinâyedir." Yani zıhâr ve talâkın kinâyelerinden biridir. Bahır sahibi diyor ki:
"Bununla talâkı niyet ederse haram lâfzında olduğu gibi talâk-ı bâin meydana
gelir. İlâyı niyetederse Ebû Yusuf'a göre îlâ, İmam Muhammed'e göre zıhârdır.
Sahih kavil hepsine göre îlâ olmasıdır. Çünkü teşbihle te'kid edilmiş bir
haramdır." Fetih sahibi buna itirazla:
"Bu ancak sen bana
annem gibi haramsın sözünde doğrudur. Halbuki bizim sözümüz mücerred sen anamsın
dediğine göredir." demiştir. Yani haram sözünü söylemediği zaman demek
istemiştir.
Ben derim ki: Şöyle
cevap verilebilir: Hürmet açık olarak söylenmese de murad edilmiştir. Şu da var
ki Hayreddin-i Remlî: "Kezâ mücerred hürmeti niyet ederse zıhâr olması gerekir.
O kimsenin ben iyiliği niyet ettim demesi şayet kavga ve talâk müzakeresi
halindeyse kazaen tasdik edilmemelidir." demiştir.
"Veya gibi edatını
atarsa" Yani sen anamsın derse hükümsüz kalır. Bunu Zeyd arslandır cümlesinde
olduğu gibi istiare saymak kötü zandan sayılır. Bunu Kuhistânî'den naklen Dürr-ü
Müntekâ sahibi söylemiştir.
Ben derim ki:
Fetih'den nakledeceğimiz; "Edatı açıkça söylemek mutlaka lâzımdır." sözü de buna
delâlet eder.
«Hükümsüz kalır.»
Çünkü teşbih hakkında mücmeldir. Hususî bir maksad anlaşılmadıkça bir şeye hüküm
edilemez. Fetih.
«Mekrûhtur ilh...»
Şârih Bahır ile Nehir'e uyarak mekrûh olduğunu kesin söylemiştir. Fetih'in
ibâresi ise şöyledir: "Sen annemsin derse zıhâr yapmış olmaz. Ama mekrûh olması
gerekir. Ulemanın açıkladıklarına göre bir adamın karısına ey kız kardeşim
demesi mekrûhtur. Bu hususta Ebû Dâvûd'un rivâyet ettiği bir hadîs vardır:
"Rasûlüllah (s.a.v.) bir adamı karısına: Ey kız kardeşim derken işitti de bunu
kerîh gördü ve bundan nehy buyurdu." denilmektedir. Nehyin mânâsı teşbih sözüne
yakınlığıdır. Bu hadîs olmasa bu zıhârdır denilebilirdi. Çünkü sen anamsın
sözündeki teşbih edatı da zikredilince ondan daha kuvvetlidir. Ey kız kardeşim
sözü şüphesiz istiaredir. O da benzetmeye binaen söylenir. Lâkin hadîs onda nehy
ve kerâhetten başka bîr hüküm beyan etmediğlne göre onun zıhâr olmadığını
göstermiştir. Binaenaleyh anlaşılıyor ki, şer'an zıhâr olması için teşbih
edatını açık olarak söylemek mutlaka lâzımdır.
«Niyet ettîği zıhâr
olur.» Çünkü kadını hürmette anasına benzetmiştir. Halbuki bu adam karısını
anasının sırtına benzetse zıhâr yapmış olurdu. Anasının bütününe benzetmekle
bilevla zıhâr yapmış olur. Nehir.
«Veya talâk sahih
olur.» Çünkü bu söz kinâyelerdendir. Kinâyelerle ise ya niyet yahut halin
delâleti bulunmak şartıyla talâk vâki olur. Sen annem gibisin sözü hürmeti
te'kiddir. Talâk murad ettiğine delil bulunursa meselâ karısı talâkı istediyse
kocası ben zıhârı niyet ettimdediği takdirde ne hüküm verileceğini bir yerde
görmedim. Nehir.
Ben derim ki:
Tasdik edilmemesi gerekir. Çünkü kinâyeler bâbında halin delâleti acık bir
karine olarak niyete tercih edilir. Binaenaleyh en aşağısını niyet ettim
iddiasında tasdik edilmez. Çünkü bunda kendine tahfif vardır. Şu da var ki, bu
meselede îlâyı yahut mücerred haram kılmayı niyet ederse ne hüküm verileceği
beyan edilmemiştir. Tatarhânîyye'de Muhît'ten naklen şöyle denilmektedir:
"Sadece haram kılmayı nîyet ederse niyeti sahihtir." Yine orada Hâniyye'den
naklen: "Talâkı veya zıhârı yahut îlâyı hiyet ederse niyetine göre olur."
denilmektedir.
Hayreddîn-i Remlî
diyor kî: "Haram kılma niyeti sahihtir dersek bu Ebû Yusuf'a göre îlâ, İmam
Muhammed'e göre zıhâr olur. Yukarıdaki sahihlemesine göre bil-ittifak zıhâr
olur. Çünkü teşbihle te'kîdlenmiş bir tahrimdir. Bunu söylememiz memleketimizde
çok vuku bulduğu içindir."
Ben derim ki:
Hâkim'in Kâfîsi'nde: "Haram kılmayı murad eder de talâkı niyet etmezse zıhâr
olur." denilmektedir.
«En aşağısı sâbit
olur» Çünkü uzun zaman geçse de nikâh milkini gi-dermemiştir. T.
«Esah kavle
göre...» Çünkü yukarıda geçtiği gibi bu söz teşbihle te'kid edilmiş bir
tahrimdir. Hâniyye'de: "Ebu Hanife'den bir rivâyete göre îlâ olur. Ama sahih
olan birincisidir." denilmiştir.
«Çünkü bu söz
sarihtir.» Zira sırt kelimesi açık söylenmiştir. Binaenaleyh o kimse talâkı da,
îlâyı da niyet etse veya hiç niyeti olmasa zıhâr yapmış olur. Bahır. İmameyn'e
göre talâk veya îlâyı niyet ederse niyetine göre olur. Ebû Yusuf'tan bir
rivâyete göre bu sözle talâkı murad ederse talâk lâzım gelir. Zıhârı ibtal
iddiası tasdik edilmez. Kezâ bununla yemini murad ederse hem îtâ hem zıhâr
yapmış sayılır. Tatarhâniyye.
METİN
Bir kimsenin
cariyesine ve izni olmadan aldığı karısına zıhâr yapması, sonra kadının razı
olması sahih değildir. Çünkü ortada karı-kocalık diye bir şey yoktur. Siz bana
annemin sırtı gibisiniz sözü bil-ittifak bütün kadınlarına zıhârdır ve her biri
için keffâret verir. İmam Mâlik'le İmam Ahmed:
"İlâda olduğu gibi
bir keffâret vermesi kâfidir." demişlerdir. Bir kimse bir meclisde veya ayrı
ayrı meclislerde karısına birkaç defa zıhâr yapsa her zıhâr için bir keffâret
vermesi lâzım gelir. Bu sözleriyle tekrar ve te'kîdi niyet etmîşse bakılır: Bir
meclisde ise kazaen tasdik olunur, değilse mu'temed kavle göre tasdik olunmaz.
Kezâ zıhârı nikâhına tâlik ederse hüküm yine budur. Nitekim Tatarhâniyye'den
naklen geçmişti.
FER'Î MESELELER:
Sen bana her gün annemin sırtı gibisin sözünde zıhâr bir olur. Ama senbana her
günün içinde diyerek söylerse zıhâr yenilenir. O adam geceleyin karısına
yaklaşabilir. Şayet bugün annemin sırtı gibisin ve her gün geldikçe derse, îlk
zıhâr bakî kalmak şartıyla her gün geldikçe ayrı bîr zıhâr yapmış olur. Her ne
zaman zıhâr tekerrür eden bir şarta tâlik ederse zıhâr da tekerrür eder. Bütün
ramazanda ve bütün recebde annemin sırtı gibisin derse istihsanen bir olur ve
recebde keffaret vermesi sahih olur, şabanda sahih olmaz. Bu adam zıhâr yapıp da
meselâ cuma gününü istisna eden kimse gibi olur. İstisna ettiği gün keffâret
verirse câiz olmaz aksî takdirde câiz olur. Tartarhâniyye ve
Bahır.
İZAH
«Bir kimsenin
cariyesine» İbtidaen zıhâr yapması sahih değildir. Ama bakâen yani sonradan
zıhârı sahih olur. Yukarıda geçmişti ki, cariye olan karısına zıhâr yapar da
sonra onu satın alırsa zıhâr bâkîdir. Çünkü zıharın hürmeti yerine tesadüf
ettimi ancak keffâretle gîderilir. Nitekim Nehîr'de beyan edilmiştir.
«Sonra kadının razı
olması» Yâni kadının sonradan nikâha razı olması ile zıhâr sahih olmaz. Zıhârın
bâtıl olması şundandır: Bu adam kadın razı olmazdan önce yaptığı teşbihde
sâdıktır. Zıhârı iradeyle razı olmaya bağlı değildir. Meselenin tamamı
Bahır'dadır.
"İlâda olduğu gibi"
Zira bu adam kadınların hepsine îlâ yaparsa geçerli olur ve kendisine bir
keffâret lâzım gelir. Bize göre burada fark şudur: Zıhârda keffâret haram
hükmünü kaldırmak içindir. Kadınlar bir kaç olunca bu hüküm de müteaddid olur.
îtâda ise keffâret Allah Teâlâ'nın ismi çiğnendiği içindir. Bu birdir, müteaddid
değildir. Bunu Bahır sahibiyle başkaları söylemişlerdir.
«Bir meclisde ise
kazaen tasdik olunur ilh...» Ben derim ki: Fethü'l-Kadir'de bu ibare şöyledir:
"Zıhârı bir kadına bir meclisde yahut muhtelif meclislerde iki defa veya daha
fazla tekrarlarsa keffâret de tekrarlanır. Meğerki ilk söylediğinden sonraki
sözlerle te'kid kasdetmiş olsun. O zaman her ikisinde kazaen tasdik edilir.
Bazılarının dediği gibi bir meclisde olur, ayrı meclislerde olmaz değildir." Bu
ibârenin bir misli de Sirâc'dan naklen Şürunbulâliyye'dedir. Bahır sahibi diyor
ki: "Bazı kitablarda bir meclisle çok meclis arasında fark görülmüştür. Ama
mu'temed olan birincisidir." Bununla anlaşılıyor ki, musannıf ve şârih meseleyi
karıştırmışlardır. Sonra Tahtâvî'nin buna tenbihde bulunduğunu gördüm.
«Kezâ» Yani zıhârı
kadının nikâhına tekrar ifade eden bir kelimeyle tâlik ederse zıhâr ve keffâret
tekerrür eder. Nitekim yukarıda "Seninle evlenirsem sen bana yüz defa annemin
sırtı gibî ol." dediği yerde geçmiştî. Tekerrür eden bir şarta tâlik etmesi de
böyledir. Nitekim az ileride gelecektir.
«Zıhar bir olur.»
Ve bir keffâret vermekle bozulur. Hindiyye Karısına geceleyin yakınlaşamaz. T.
Yani keffâret vermeden yakınlaşamaz. Çünkü bu müebbed zıhârdır.
«Zıhâr yenilenir.»
Yani her gün ayrı ayrı zıhâr yapmış olur. Karısına geceleyin yakınlaşabilir.
Bahır. Çünkü zarfda şart mânâsı vardır. T. Gündüzün kadına yakınlık etmek
isterse o günün keffâretini vermesi lâzım gelir. Geçmişin keffâreti gerekmez.
Çünkü o bâtıl olmuştur. Nitekim zâhirdir.
«Ve her gün
geldikçe derse ilh...» Bu ibârede düşüklük vardır. Bunu Bahır'ın şu ifadesi
gösterir: "Sen bana bugün annemin sırtı gibisin ve her gün geldikçe derse o gün
kadına zıhâr yapmış olur. O gün geçtimi bu zıhâr batıl olur. Karısına geceleyin
yaklaşabilir. Ertesi gün başka bir zıhâr yapmış olur ki, bu zıhâr muvakkat değil
daimîdir. Kezâ her gün geldikçe ayrı bir zıhar yapmış olur, ilk zıhâr da
bâkîdir." Bu ifadenin muktezası ilk gün istediğini yaparsa onun keffâretini
vermesidir. Ondan sonra azmettiği her günün keffâretini verir. Çünkü her günün
zıhârı bâkîdir. Ondan sonraki günde de yenilenecektir. Çünkü her geldikçe sözü
fiillerin tekrarını ifade eder. Sadece "her" sözü böyle değildir. O ferdlerin
umumunu ifade eder. Yani yukarıdaki meselede her gün sözünde olduğu gibi
günlerin umumunu ifade eder.
«Tekerrür eden bir
şarta tâlik ederse» meselâ şu haneye her girdikçe sen bana annemin sırtı gibi ol
derse;.girmek tekrarlandıkça zıhâr da tekerrür eder. Nitekim Bahır'da böyle
denilmiştir.
«Recebde keffâret
vermesi sahih olur.» Ramazanda vermesi de anla-şılıyor ki öyledir. Hatta
evlâdır,
«Şabanda sahih
olmaz.» Çünkü şabanda kadınla cima'da bulunması keffâretsiz câizdir. Bu zıhâr
müddetinde dahil değildir. Keffâret şer'an yasak olan cima'ı mubah gördüğünde
onu yapmaya azmettiği zaman vâcib olur. Daha önce vâcib olmaz. Zâhire bakılırsa
bu hususta receb ayında cima etmesiyle etmemesi arasında fark yoktur. Çünkü
keffâret vermeden Önce cima etmekle kendisine ancak tevbe ve istiğfar lâzım
gelir. Keffâret cima'a azmettiği zaman lâzımdır. Keffâretin lüzumu cima'la değil
sâbık zıhârladır. Binaenaleyh müddeti içinde olmadıkça keffâret sahih değildir.
Müddetten önce veya sonra olması müsavîdir. Anla! AIIahu a'lem!