09 Ekim 2012

YEMİNLEŞME BABI


YEMİNLEŞME BABI

METİN
Musannıf davada, taraflardan yalnız birisinin yeminiyle ilgili mese-leleri zikrettikten sonra, aşağıda
taraflardan her ikisinin karşılıklı yeminleşmesine dair meseleleri zikir ve açıklamaya başladı, satıcı
ile alıcı, satış bedelinin miktarında veya vasfında veya cinsinde yahut mebîin miktarında ihtilâf
etseler, bunlardan hangisi delil getirse, onun lehine hüküm verilir. Zira o, davasını delille isbat
etmiş olur. Eğer her ikisi de delil getirirlerse, kimin delili dava konusunu daha fazla isbat ederse,
onun lehine hüküm verilir. Zira deliller isbat içindir.
Eğer taraflar semen ve mebîden her ikisinde ihtilâf ederlerse, deli-lin ziyadeyi isbat durumuna
bakılarak eğer ihtilâfları semende ise satı-cının delili öne geçirilir. İhtilâfları mebîde ise müşterinin
delili önde gelir. Eğer her üç durumda da ihtilâf halinde delil getirmezlerse, bakılır: Eğer birisi
diğerinin sözüne razı olursa ne âlâ. Eğer razı olmazlarsa, araların-da muhayyerlik de yoksa, o
zaman her ikisi de yemin ederler. Aralarında muhayyerlik varsa, muhayyerlik hakkı sahibi akdi
fesheder. Tarafların yemin etmesi söz konusu olunca; eğer satım akdi peşin değil de vere-siye
yapılmışsa, önce müşteri yemin eder. Çünkü dava konusunu ilk in-kâr eden odur.
Eğer satım akdi veresiye değil de, malın malla trampası veya pa-ranın parayla mübadelesi tarzında
olmuşsa, o zaman hâkim muhayyer-dir. Bazı âlimler tarafından, davacı ile davalı arasında kur'a
çekileceği söylenmiştir. İbn Melek. En sağlam görüşe göre buradaki yeminin, da-va konusunun
iddia edilen şekilde olmadığına dair yanı olumsuz şekil-de teklif edilmesi gerekir.
Taraflardan birisi veya her ikisi satım akdinin feshini talep ederse, hâkim, akdi fesheder. Satım akdi
karşılıklı yemin sonucu kendiliğinden feshedilmiş olmadığı gibi, taraflardan birisinin tek yanlı
iradesiyle de feshedilmez. Ancak ikisi beraber feshetmek isterlerse feshedebilirler. Bahır.
Taraflardan herhangi birisi yeminden kaçınırsa, diğerinin iddia et-tiği şey hâkimin hükmüyle ona
gerekli olur. Bunun delili, Resûlullah (S.A.V.) in: «Satıcı ile müşteri ihtilâf ettiklerinde satılan şey
mevcutsa, ikisi de yemin eder ve herkes elindekilerini geri verir» hadisidir.
Yukarıda belirtilen hususlar, ihtilâfın satış bedeli üzerinde olmasıyla ilgilidir. Eğer ihtilâf, satılan
şeyin iç bünyesiyle ilgili ise, meselâ, sa-tıcı ile alıcı mebîin çeşidi üzerinde ihtilâf etmişlerse, o
zaman yemin et-mezler söz alıcınındır.
Ama eğer mebîin vasfında ihtilâf ederlerse, meselâ müşteri, «Ben onu okur-yazar veya fırıncı
olması şartıyla aldım» dese, satıcı da, «Ben yle bir şart koşmamıştım» dese, yine yemin yoktur.
Söz, satıcınındır. Zâhîriyye.
İZAH
«Vasfında ilh...» Taraflar satış bedelinin vasfında ihtilâf ederlerse, meselâ satıcı «Falan ülkenin
veya falan şehrin parası ile satış yapmış-tım» derken alıcı aksini iddia edebilir, bu takdirde delil
getirenin lehine hüküm verilir.
«Cinsinde ilh...» Taraflar satış bedelinin cinsinde, yani altın veya gümüş para olup olmadığında
ihtilâf edebilir. Yine delil ikâme edenin lehine hüküm verilir.
«Miktarında ilh...» Taraflar satış bedelinin miktarında ihtilâf ede-cekleri gibi mebiin miktarında da
ihtilâf edebilirler. Eğer mebîin vasfın-da ihtilâf ederlerse yeminleşme olmaz. Söz satıcınındır.
Nitekim bunu ileride sarih de zikredecektir.
«Semende ihtilaf ederlerse ilh...» Hidâye'nin bu konudaki ifadesi şöyledir: «Eğer semen ve mebîde
beraber ihtilâf ederlerse, satıcının de-lili semende, alıcının delili ise mebîde isbat bakımından
fazlalık duru-muna bakılarak daha önde gelir. Bu açıklamayı babamın şeyhi Müfti Muhammed
Taceddin Medenî yapmıştır.»
«Birisi diğerinin sözüne razı olursa ilh...» Bu ifade ancak semen ve mebîdeki ihtilâf şeklini
kapsamına alır. Üç durumu kapsamaz. Başkala-rının dediği gibi, sarihin «Mebî veya semenden
yalnız birisinde ihtilâf halinde taraflardan ikisi de aynı şeye yani satıcı müşterinin iddia ettiği
semene veya müşteri satıcının iddia ettiği satışa razı olsalar yahut ihtilafın mebî ve semenin her
ikisinde birlikte olması halinde herbiri, di-ğerinin sözüne razı olsalar» demesi daha uygun olurdu.
Halebî de Musannifin ifadesinin yanlış olduğunu.söyleyerek, «Bu-rada doğrusu, diğer âlimlerin de
dediği gibi, sarihin ifadesinin de, «Eğer her ikisi aynı şeye razı olurlarsa» şeklinde olması idi.
«Eğer birisinin muhayyerliği varsa, satım akdini fesheder ilh...» Bahır'da şöyle denilmiştir:
«Musannıf, «Delil getiremezlerse» sözüyle sa-tım akdinde hiçbirisine muhayyerlik hakkı olmadığına


işaret etmiştir. Bundan dolayı Hülâsa'da, «Müşteriye görme, ayıp ve şart muhayyerliği tanınmışsa
zaten yemin etmezler» denilmiştir. Burada satıcı da alıcı gibidir» denilmiştir. Yani bu ifadeden
kasdolunan muhayyerlik hakkı ola-nın satım akdini feshetmesi mümkündür. Durum böyle olunca
karşılıklı yemine ihtiyaç kalmaz. Ancak uygun olan satıcı beyi eğer semenin faz-lalığını iddia eder,
müşteri ete onu inkâr ederse, müşterinin muhayyer-lik hakkı karşılıklı yeminleşmeye engel olur.
Satıcının muhayyerlik hak-kına gelince, o yeminleşmeye engel olmaz. Ama eğer müşteri mebîin
ziyadeliğini iddia eder, satıcı da o ziyadeyi inkâr ederse satıcının muhay-yerliği bu yeminleşmeye
mani olur. Zira muhayyer olduğunda fesih im-kânı vardır. Müşterinin muhayyerlik hakkına gelince,
burada da onun muhayyerliği yeminleşmeye mani değildir. Bu açıklamayı, başka bir yer-den naklen
değil, araştırmaya dayanarak yaptım.»
Meselenin özeti şudur: Kimin muhayyerlik hakkı varsa o, her za-man satım akdini feshedemez. Bu
seheble uygun olan, bu meseleleri tahsis etmektir.
«Önce müşteri yemin eder ilh...» Yani İbn Kemal'in şerhinde de zikredildiği gibi tarafların ihtilâfı
ister semende, ister mebîde veya isterse her ikisinde birlikte olsun, bu üç durumda da önce
müşteri yemin eder. Musannifin, «Çünkü dava konusunu ilk inkâr eden müşteridir» sözü eğer
yeminleşme semende ise doğrudur. Fakat yeminleşme mebîde ise durum değişir. Çünkü o takdirde
satıcı inkâr eden durumundadır. Bu son durumda en uygun olan, önce satıcının yemin etmesidir.
Bunu aşa-ğıdaki mesele de teyid etmektedir. Şöyle ki, kiracı ile, kiraya veren kira süresi hakkında
ihtilâf etseler, yeminleşmeye kiraya verenin, yemini ile başlanır. Kûhistânî de buna işaret etmiştir.
Bu konunun benzerini Allâme Remlî de zikretmiştir.
«Yemin olumsuz şekilde teklif edilir ilh...» Yani satıcı bin liraya sat-madığına yemin ettiği gibi.
müşteri de ikibine almadığına yemin eder.
«Sağlam görüşe göre ilh...» Ziyâdât adlı eserde, «Satıcı, «Ben bin liraya değil vallahi ikibin liraya
sattım» der. Müşteri ise, «Billahi ben ikibin liraya değil, bin liraya aldım» der, denilmektedir.
«İkisi beraber feshetmek isterlerse, feshedebilirler ilh...» Sarihlerin zikrettiklerine bakılırsa, taraflar
satım akdini feshederlerse, hâkime git-meden satım akdi kendiliğinden feshedilir. Fakat hâkimin
feshi için ta-raflardan birisinin talebi yeterli ise de satım akdi tek taraflı olarak feshedilemez. Bahır.
Feshedilmemesinin faydası ise yeminleşmedir.
«İhtilâf, mebîin kabı üzerinde ise ilh...» Yani eğer ihtilâfları kapta olur ve satıcı, satılan malın kabının
kendisinin olduğunu inkâr ederse, meselenin şekli Zeylâî'de olduğu gibi şöyledir: «Birisi
diğerinden kabıyla birlikte yüz kilo ağırlığında yağ alsa, sonra boşaltarak meselâ yirmi kilo
ağırlığındaki kabı sahibine vermek üzere getirse satıcı, «Bu benim kabım değildir» dese, müşteri de
onun olduğunu söylese yağın fiyatı is-ter kilogram başına belirlensin, isterse tamamının toplam
fiyatı söyle-miş olsun, söz müşterinindir. İşte bu mesele, kabzolunan şeydeki ihti-lâfla ilgilidir.
METİN
Musannıf, yeminleşmenin yalnız semen ve mebîde tarafların ihti-lâfı halinde söz konusu olacağını
belirtmiştir. Çünkü bu ikisi dışındaki .ihtilâflarda yeminleşme cereyan etmez. Zira bunlar akdin
özüne zarar vermez. Meselâ; mebî ve semen dışında süre, şart, rehin veya muhay-yerlik, dıman yeni
birisinin kefaletini şart koşmak veya semenin bir kıs-mının alınması gibi şeylerde ihtilâf
olunduğunda yeminleşme yoktur. Bun-larda yeminleşme olmadığına göre, söz, yemini ile birlikte
dava konusu-nu inkâr edene aittir. İmam Züfer ile Şafiî'ye göre yukarıda sayılan şey-lerde ihtilâf
vukuunda da taraflar yine yemin ederler.
Mebîin helakinden veya müşterinin mülkiyetinden çıkmasından ve-ya geri verilmesini imkânsız
kılacak bir ayıpla ayıplanmasından sonra olan semen üzerindeki ihtilâfta yeminleşme yoktur. Bu
mesele de semen deyn olursa, yalnız müşteri yemin eder. Ancak mebiî satıcının elinde iken müşteri
dışındaki birisinin onu helak etmesi halinde yeminleşme vardır, İmam Muhammed ve İmam Şafiî'ye
göre yeminleşme vardır, sa-tım akdinde helak olanın kıymeti üzerine feshedilir.
Ama eğer satım akdi, malı malla değiştirmek git» trampa şeklinde olursa, icmaen yeminleşme
vardır. Çünkü trampa akdinde hem satılan, hem de bedeli aynı zamanda mebî hükmündedir. O
zaman helak olan misli olan şeylerden ise misli, kıymet takdir edilen şeylerden ise, kıy-meti geri
verilir. Nitekim bir ticaret malının helakinden sonra semenin cinsinde ihtilâf etseler, şöyle ki, birisini
gümüş para ile aldığını iddia ederken, diğeri altın parayı iddia ederse, karşılıklı yemin ederler.
Müşte-riye de helak olan malın kıymetini ödemek lâzım gelir. Sirâç.
Ama malın bir kısmı müşteri elinde helak edilmişse veya müşterinin mülkünden çıkmışsa, meselâ
müşterinin satın aldığı iki hayvanı kabzetmesinden sonra birisinin normal ölümle ölmesi gibi. Bu


durumda sa-tılan malın semeninin meblâğında ihtilâf ederlerse, o zaman İmam-ı Azam'a göre yemin
etmezler. Ancak yemini, satıcı eğer helak olmadan hissesine düşen kısmın aslını terketmeye razı
olursa, yemin ederler. Bu açıklama dayük çoğunluk, âlimlerin araştırmasına dayanır. Buhara
âlimleri ise, «Burada yeminleşme değil, yalnız müşteriye yemin düşer» şeklinde tefsir etmişlerdir.
Kitabet bedelinin meblâğında efendi ile köle arasında ihtilâf anın-da yeminleşme yoktur. Selem
aktinde ikâleden sonra selem edilen ser-mayenin meblâğında ihtilâf ederlerse yine yeminleşme
yoktur. Kitabet bedelindeki ihtilâfta söz kölenin, selem meblâğındaki ihtilâfta ise sa-tıcınındır.
'Ancak burada selem tekrar avdet etmez. Akit feshedilir.
İZAH
«Süre şart vb. ilh...» Bir akdin süresi ve şartları gibi, mevcut olma-dığı zaman akdin özü zarar
görmeyen unsurlardaki ihtilâf yüzünden ye-minleşme olmaz. Çünkü süre ve şart, şartın meydana
gelmesiyle sabit olur. Burada sözde sonradan gerçekleşen unsurları inkâr edene aittir. Bu
meselede fakihler, akitte muhayyerlik olduğunu inkâr edenin söz sa-hibi bulunduğunu kesinlikle
ylemişlerdir. Fakihler şart muhayyerliği ile ilgili iki görüş ortaya koymuş olup biz onları konusu
içinde ifade etmiştik. Mezhebin asıl görüşü ise, burada zikrettikleridir. Bahır.
Musannıf burada süreyle ilgili ihtilâfı mutlak bir şekilde zikretmiş-tir. Bununla, akdin süresinin aslı
veya miktarı hakkındaki ihtilâf da kap-sama alınmıştır. Öyleyse burada, söz, sürenin fazlalığını inkâr
edene ait-tir. Ancak, selemin süresi üzerindeki ihtilâfta, bunun aksine yeminleşme cereyan eder.
Bunu, kendi konusu içinde zikretmiştik.
Akdin süresinin dolup dolmadığı konusundaki ihtilâf bu meselenin istisnasıdır. Çünkü oradaki
ihtilâf halinde söz müşterinindir. Zira hak onundur. Çünkü o, hakkın tam verildiğini inkâr
etmektedir. Nihâye adlı eserde de böyledir. Bahır.
Bahır'da şöyle denilir: «Süredeki ihtilâftan tarafların selemin süresi konusundaki ihtilâfları da
istisna edilmiştir. Birisi selemin süresini id-dia ederken, diğeri ona karşı çıkmış olsa, selemde
makbul olan söz Ebû Hanîfe'ye göre süreyi iddia edenindir. Çünkü selemde süre şarttır ve süreyi
konuşmamak akdi fâsid kılar. Öyleyse selemde tarafların süreyi öne geçirmesi selemin ancak
süreyle geçerli olduğunu gösterir.» Fakat açıkladığımız mesele bunun aksinedir. Çünkü bu
meselenin geçerli olup olmamasının sürenin şart kılınması ile hiçbir ilgisi yoktur.
«Semenin bir kısmının alınması ilh...» Veya bir kısmını düşürmek veya hapsini ibra etmekle ihtilâf
etseler, yine yeminleşme yoktur. Bahır. Burada «semenin bir kısmı» ile kayıtlamak konusunda
görüş birliği var-dır. Çünkü, semenin tamamının kabzında ihtilâf etmek de bir kısmında ihtilâf etmek
gibidir. Bu da ancak satıcının sözünün kabul edilmesidir.
«Yemini ile ilh...» Çünkü buradaki ihtilâf, üzerinde akit yapılan şey-de değildir. O zaman fiyat
düşürme veya semenden ibra gibi ihtilâflara benzer. Zira bunda ihtilâf etmek akdin özüne zarar
vermez. Ama se-menin vasfında veya cinsinde ihtilâf etmek bunun aksinedir. Çünkü se-menin
özellik veya cinsindeki ihtilâf bizzat semenin kendisine racidir. Zira semen deyndir. O da özelliği ile
bilinir. Ama süredeki ihtilâf bu-nun gibi değildir. Bilindiği gibi, semen süre geçtikten sonra da var
ol-maya devam etmektedir. Bahır.
«Mebiin helakinden sonra ilh...» Musannıfın bu sözünden anlaşıl-dığına göre süre ve sonra
gelenlerdeki ihtilâfın helakten önce veya son-ra olması arasında hiçbir fark yoktur.
«Mebii ilh...» Yani mebî müşterinin elinde helak olduktan sonra ye-minleşme cereyan etmez. Eğer
mebî, müşteri kabzetmeden önce helak olursa zaten akit fesholur. Miraç.
«Ayıplanmasından ilh...» Yani, mebî geri vermeye engel olacak şe-kilde ayıplandıktan sonra
yeminleşme olmaz. Bunda bir görüş vardır. Çünkü bu durum helak kapsamına girmektedir.
Fakihlerin bu konudaki ifadesi şöyledir: «Müşterinin mebîi meydana gelen ayıpla birlikte geri
vermeye gücünün yetmemesi ölçüsündeki ayıplama helak hükmündedir. Kifâye adlı eserde de,
«Mebî bitişik veya ayrı bir artışla artsa» denilmiş-tir. Meselâ, mebîin kendi bünyesinden bir artışın
olması; yağlanma, şiş-manlama veya doğurma ve benzeri şekillerde olabilir. Gururu'l-Efkâr adlı
eserde de, «Eğer artış mebîin bünyesinden değilse, meselâ; fiyatın-da artış olmuşsa, bu artış
kabızdan önce veya sonra olsun, bütün âlim-lerin ittifakiyle müşteriye ait olur» denilmiştir.
«Müşteri dışındaki ilh...» Zira tarafların her ikisi de helak olan me-bîin kıymeti onun yerine geçtiği
için yemin ederler.
«Helak olanın kıymeti üzerine feshedilir ilh..Akit, helak olan şey kıymetli mallardan ise kıymeti,
mislî mallardan ise misli geri verilmek üzere feshedilir. Hayreddin, S.


«İcmaen yeminleşme vardır ilh...» Eğer malın bedelinin deyn veya ayn olduğunda ihtilâf ederlerse,
ikisi de yemin ederler. Ama müşteri malın bedelinin bir ayn olduğunu iddia ederse, İmameyn'e göre
yemin ederler. Ama satıcı, mal bedelinin ayn olduğunu iddia eder, müşteri de deyn olduğunu iddia
ederse, o zaman yemin etmezler. Söz müşterinin-dir. Kifâye.
«Hem satılan, hem de bedeli mebî durumunda olur ilh...» Böyle bir durumda üzerinde akit yapılan
mal mevcut olduğu için akit de mevcut-tur. Alıcı ve satıcı, yeminleşmeden sonra kendi ellerindekini
geri verir-ler. Bahır.
«Semenin cinsinde ihtilâf etseler ilh...» Semenin cinsindeki ihtilâf, miktarındaki ihtilâf gibidir. Ancak
mebîin helak olması durumunda böyle değildir. Bahır.
«Karşılıklı yemin ederler ilh...» Taraflar semen üzerinde ittifak ede-medikleri için akdin feshi için
karşılıklı yemin etmeleri gerekir.
«Bir kısmı müşteri elinde helak edilmişse ilh...» Yani bir kısmı kabzdan sonra helak olursa,
yeminleşme cereyan etmez. Bu hususu Mu-sannıf yakında zikredecektir.
«İki hayvanı kabzetmesinden sonra ilh...» Ama hayvanın biri veya ikisi kabzdan önce ölürse
karşılıklı yemin ederler. Mebîin artışında ih-tilâf ederlerse inkâr iki taraftan olduğundan her ikisi de
yemin ederler. Kifâye.
«Ebû Hcmîfe'ye göre yemin etmezler ilh...» Çünkü yeminleşme, mebîin tamamının mevcut olması ve
kabzedilmiş bulunmasından sonra uy-gulanır. Buna göre mebîin bir bölümü helak olsa,
yeminleşmenin şartı bulunmadığı için Ebû Hanîfe'ye göre söz, yeminiyle birlikte müşteriye aittir.
Çünkü o ziyadeyi inkâr etmektedir. Gurerü'l-Efkâr.
«Aslını ilh...» Yani satıcı helak olan şeyin kıymetinden hiçbir şey almaz. Sanki o şey hiç helak
olmamış gibi akit mevcut olanın üzerine yapılır. O zaman mevcut olanın semeninde yeminleşme
uygulanır. Bun-ların hangisi yeminden kaçınırsa, diğerinin iddiasını kabul etmiş sayılır.
«Buhara âlimleri ilh...» Yani cümlenin anlamı, mebîin bir kısmı he-lak olduktan sonra yeminleşme
değil, yalnız müşterinin yemin etmesi gerekir. Ancak satıcı eğer helak olan şeydeki hissesini
semenden terke razı olursa, o zaman karşılıklı yemin ederler.
Gûrerü'l-Efkâr'da şöyle denilmiştir: «Bizim meseleyi zikretmemizden sonra bazı âlimler tarafından
ifadedeki istisna, ifadenin siyakından an-laşılan, müşterinin yemin etmesindendir. Yani satıcı,
müşterinin ikrar ettiği semenin miktarı helak olan şeyin semeninden alır. Zira satıcı, müş-teriden
almayı dava ettiğinin toplamından, sulh yoluyla mebîden mev-cut olanı almıştır. O zaman müşteriye
yemin teklifine ihtiyaç kalmaz. Ebû Hanîfe'den de «Satıcı müfterinin ikrar ettiği miktarı helak olan
mebîin semeninden alır, fazlasını alamaz. O halde her ikisi de yemin eder. Mebî-den mevcut olanı
da geri verirler. Yani müşteri, mebîden geri kalanı sa-tıcı da semeninden geri kalanı iade eder» diye
nakledilmiştir.»
«Müşteriye yemin düşer ilh...» O zaman satıcı sulhen müşteri tara-fından iddia edilen şeyi canlı
olarak alır. Zeylâî.
aikâleden sonra ilh...» Musannif burada niçin, «ikâleden sonra ih-tilâf» kaydını koymuştur? Zira
onlar selemin sermayesinin miktarında ihtilâf etmiş olsalar ve yemin de etseler, o zaman miktardaki
ihtilâf se-lemin sermayesinin cinsindeki, nev'indeki, vasfındaki ihtilâf ve selem yapılan maldaki
ihtilâf gibi olur. Nitekim biz bu hususu selem bahsinde zikretmiştik. Bahır.
«Selem aklinde ilh...» Burada neden yeminleşme caiz değildir? Zira ikâlenin kaldırılmasını gerekli
kılan selem davasıdır. Selem ise borç-tur. Düşen bir daha dönmez. Sâyıhâni.
«Selen tekrar avdet etmez ilh...» Selem konusunda ikâle selem akdini bozmayı kapsamına almaz.
Çünkü selem konusunda ikale, düşürmek demektir. Bundan sonra tekrar dönmez. Satım akdi ise
Herkle geleceği gibi bunun aksinedir. Fakihlerin açıklamalarına göre, bu konuda uygun olan durum
şudur: Selem akdinde eğer taraflar ikâleden sonra cin-sinde, türünde, sıfatında ihtilâf ederlerse
hüküm yine yukarıdaki gibidir. Ancak ben bu konuda bir açıklık görmedim. Bahır.
Yine Bahır'da, «Fakihlerin bu meseledeki yazdıklarından anlaşıldı-ğına göre, ikâle yapılan akitte,
ikinci bir ikâle daha yapılabilir. Ancak selemde yapılan ikâle bunun dışındadır. Yani selem akti ikâle
ile fesh-edildikten sonra tekrar ikâle yapılamaz. İbre de ikâleyi kabul etmez. Biz bu konuyu Fevâid
adlı eserde yazmıştık» denilmiştir.
METİN
Akit yapan taraflar ikâleden sonra semenin miktarında ihtilâf etse-ler ve delilleri de olmasa,


karşılıklı yemin ederler. Eğer mebî ve semen kabzedilmiş olur ve alıcı ikâle hükmü ile mebîi satıcıya
geri vermemiş bu-lunursa, bu takdirde şeminleşmeden sonra satın akdi, eski hali üzere devam
eder. Eğer alıcı, ikâle hükmü ile mebîi geri vermişse, o zaman yeminleşme cereyan etmez ve söz,
yemini ile birlikte inkâr edenindir. İmam Muhammed buna karşı çıkmıştır.
Eğer karı koca kim delil ikâme ederse onun lehine hüküm verilir. Eğer her ikisi de delil getirirlerse,
o zaman emsal mehir, kocanın deli-linin tercih edilmesi daha uygundur. Çünkü burada kadın dış
görünüşe aykırı olan bir durumu isbat etmiş olur ki, bu tercih edilmez. Eğer emsal mehir eşlerden
her ikisine şâhid değilse, yani eşlerin öne sürdüğü mehir miktarına uygun düşmüyorsa, deliller eşit
oldukları için birbirleri-ni ibtal ederler. Bu durumda sağlam görüşe göre, kadına emsal mehir
gerekir.
Karı kocadan her ikisi de delil getirmekten aciz olurlarsa, karşılıklı yemin ederler. Bu yeminleşme
ile nikâh akdi feshedilmiş olmaz. Çünkü mehir nikâha bağlı bir hak olup, onun tesbit edilmemiş
olması nikâhın ak-dinde semenin belirlenmemiş olması akdi fâsid kılar. Mehir konusundaki
yeminleşmede önce koca yemin eder. Çünkü mehri daha önce teslim et-mek kocanın hakkıdır. O
halde iki yeminden ilkini erkeğin yapması ge-rekir. Yeminleşmeden sonra da erkeğin kadına emsal
mehir vermesine hükmedilir. Zira yeminleşme olduktan sonra, artık nikâh sırasında mik-tarı
belirlenen mehre itibar edilmez. O halde yeminleşmede eğer mehir erkeğin iddia ettiği miktarda
veya daha az olursa, onun sözü ile hü-küm verilir. Eğer kadının dediği kadar veya daha fazla olursa,
o zaman da karının sözü ile hüküm verilir. Eğer her ikisinin iddiaları gibi olmasa o zaman da emsal
mehre hükmedilir.
Kiracı ile kiralayan, kira bedelinde veya kira akdinin süresinde, he-nüz kiracı yararlanmadan önce
ihtilâf ederlerse her ikisine de yemin teklif edilir. Hangisi yeminden kaçınırsa, onun aleyhinde
hüküm verilir. Taraflardan birisi delil getirirse, delili kabul edilir. İhtilâfları kira bedeli üzerinde ise,
önce kiracıya yemin teklif edilir. Eğer anlaşmazlık kira sü-resi üzerinde ise, önce kiraya verene
yemin teklif edilir. Eğer her ikisi de delil getirirlerse, bedel konusunda mal sahibinin, süre
konusunda kira-cının delili tercih edilir. Fakat kiracı, kiraladığı şeyden henüz yararlanmamışsa o
zaman yeminleşme cereyan etmez. Söz, yeminiyle birlikte kiracınındır. Çünkü o, ziyadeyi inkâr
etmektedir.
Eğer kiraya verilen şeyin bir bölümünden yararlanıldıktan sonra ta-raflar arasında ihtilâf çıkarsa,
yeminleşme olur ve akit geri kalan kısım için feshedilir. Geçmişe ait söz de kiracınındır. Çünkü kira
akdi önceki bölümde saat saat yerini bulmuştur. Zira onun her bir sözü bir akit gi-bidir. Sözün akdi
ise bunun aksinedir.
Karı ile koca, altın veya gümüş cinsinden de olsa, evde bulunan eş-yalar konusunda ihtilâf etseler,
bunlardan her birinin kendisine uygun olan eşyada yeminiyle birlikte söz hakkı vardır. Burada
eşlerin köle, mükâteb emsaliyle karı koca hayatı yaşanabilen çocuk yahut müslüman er-kekle evli
zimmî kadın olması, nikâhın hâlen mevcut olup olmaması, eş-lerin her ikisine veya yalnız birisine
ait bir evde oturmaları hükmü de-ğişmez. Hizânetü'l-Ekmel. Çünkü burada mülk sahibi olmaya
değil, zil-yedliğe itibar edilir. Ancak eşler, oturdukları evde bulunan eşyayı üreten, eşya alım
satımını yapan kimselerden iseler, bu takdirde söz dış görü-nüşün çelişkili olması sebebiyle erkeğe
aittir. Dürer. Eşya hem erkeklere hem de kadınlara elverişli bulunursa söz yine erkeğindir. Çünkü
kadının kendisi de, elinde bulunan eşyası da kocanın zilyedliği altında bulunmaktadır. Bu sebeple
söz zilyed olan kocaya aittir. Ancak yalnız kadın-lara ait olan eşyada ihtilâf ederlerse, o zaman dış
görünüş bakımından kadının delili erkeğin delilinden daha kuvvetli olduğu için söz, yukardakinin
aksine kadınındır. Böyle bir ihtilâf vukuunda karı kocadan her ikisi de delil ikâme etseler, o zaman
da kadının delili ile hükmedilir. Çünkü onun delili, kendisi zilyed sayılmadığı için, dışa ait bir delil
sayılır. Haniye.
Eğer eşler arasında ev konusunda ihtilâf olursa, karı evin kendisine ait olduğuna dair bir delil
ikâme etmedikçe, ev prensip olarak kocaya aittir. Bahır.
Yukarıda yazdığımız hükümlerin hepsi, karı kocanın ikisinin de hatta olmaları hali içindir. Ama eğer
karı-kocadan birisi ölür ve onun varisi hayatta olanla karı kocanın her ikisine de uygun olan eşyada
ih-tilâf ederse, burada söz, köle bile olsa yemini ile birlikte hayatta olan eşe aittir, imam-ı Şafiî ile
İmam Mâlik, «İhtilâf edilen mal hayatta olan-la ölenin varisinindir» demişlerdir. İbn-i Ebî Leylâ,
«Malın hepsi hayatta olanındır» derken, Hasanü'l-Basrî de, «Malın hepsi kadınındır» demiştir.
İşte bu konuda fakihler arasında yedi görüş vardır. Hâniye'de de bu mesele hakkında dokuz ay
görüş olduğu söylenmiştir.


İhtilâf eden karı kocadan birisi ticarette izinli köle veya mükâteb olursa imameyn ile İmam Şafiî
demişlerdir ki, burada izinli köle ile mü-kâteb hür gibidir. Hayatta ise burada söz, hürün sözüdür.
Ölümden son-ra ise söz hayatta kalanındır. Çünkü hürün tasarruf kölenin tasarru-fundan daha
kuvvetlidir. Ölene ise tasarruf yoktur.
İZAH
«Cinsi üzerinde ihtilâf etseler ilh...» Meselâ mehirin cinsi ile ilgili anlaşmazlıklarında erkek, «Senin
mehrin şu köledir.» kadın da. «Hayır şu câriyedir» dese, o zaman cins ve miktarın hükmü eşit olur.
Ancak şu durum müstesnadır: Eğer kadının emsal mehri cariyenin kıymeti ka-dar veya daha fazla
olursa, o zaman bizzat cariye değil, kıymeti kadı-nın mehri olur. Nitekim Zahiriye ve Hidâye'de de
yledir. Bahır.
Bahır'da şöyle denilmiştir. «Musannıf, cinsî tekârrübten önce boşa-ma halinde, taraflar arasında
çıkacak mehir anlaşmazlığının hükmünü zikretmemiştir. Bunun hükmü Zahîye'de olduğu gibi
şudur: Cinsi tekârübten önce, boşama halinde, eşler arasında çıkacak mehir anlaşmaz-lığında,
kadının mahir hakkı, kocanın iddia ettiğinin yarısıdır. Eğer bu eşler köle ve câriye statüsünde ise, o
zaman kadının hakkı mut'adır. An-cak ayrılan karı koca aralarında cariyenin kıymetinin yarısı
üzerinde anlaşırlarsa, o zaman cariyenin kıymetinin yarısı kadının hakkıdır.
«Delilin ilh...» Kadının delilinin kabulüne gelince, bu açıktır. Zira kadın meselâ, iki bin lira mehir
iddia ediyorsa, bu iddiasında kapalı yön yoktur. Ancak kapalılık kocanın delilinin kabulü hususunda
vardır. Çünkü erkek ziyadeyi inkâr etmektedir, öyleyse ona düşen delil değil yemin-dir. Onun delili
nasıl kabul edilir diye sorulursa, deriz ki, erkek burada şekil bakımından iddia edendir. Zira erkek
ikrar ettiği mehrin karşısın-da kadının ona kendisini teslim ettiğini iddia ediyor. Kadın ise inkâr
edi-yor. Nasıl vedîa alanın delili vediayı sahibine geri verdiği davasında ka-bul edilirse, burada da
erkeğin delili kabul edilir. Miraç.
«Erkeğin delili tercih edilir ilh...» Şârih'in bu ifadesi geçen iki me-selenin de illetidir. Hâmiş'te,
«Eğer kadın, kocası üzerinde bakiyye ka-lan mehri hususunda kocasının varisleri ile ihtilâfa düşer
ve davasına delil ikâme edemezse, emsal mehrin miktarı hususunda söz, yeminiyle birlikte kadına
aittir» denilmiştir. Hâmidiye, Bahır'dan.
«Nikâhları fesholmaz ilh...» Eşlerin nikâh akdi sırasında mehir mik-tarını tesbit etmemiş olmaları
halinde, daha sonra bu konuda çıkacak ihtilâf yüzünden yeminleşme yoluna gidilse, bu durum
nikâhın sıhhatine zarar vermez. Çünkü mehir satım akdinin aksine nikâha tabidir. Yuka-rıda geçtiği
gibi satım akdinde semenin belirlenmemiş olması akdi fasid kılar. Minah ve Bahır.
«Önce erkek yemin eder ilh...» Remlî, Bahır'ın Mehir bahsinden o da Kâyetü'l-Beyân'dan naklen
şöyle demektedir: «Eşlerden her ikisinin de yemin etmesi gerekiyorsa, hangisinin önce yemin
edeceğinin kur'a ile belirlenmesi müstehâb olur. Zahiriye adlı eserde tercih edilen ve bir çok
âlimlerce de benimsenen görüşe göre yemin önce kocaya teklif edi-lir. Buradaki ihtilâf öncelikle
ilgilidir.»
«Teslim etmek kocanın hakkıdır ilh...» Yani önce koca mehri öder, sonra da kadın kendisini teslim
eder.
«Emsal mehir hükmedilir ilh...» Yani önce iddiaları hususunda kar-şılıklı yemin ederler, sonra da
kocanın karısına emsal mehri vermesi için hükmedilir. Bu İmam Kerhî'nin görüşüdür. Zira mehri
müsemma bulun-duğu yerde emsal mehre itibar edilmez. Yeminleşme sonucu, nikâh ak-di
sırasında konuşulan mehre itibar düştüğü için kadına emsal mehir ve-rilir. Bu yüzden, bütün
durumlarda yeminleşme, emsal mehre hüküm vermekten önce gelir.
İmam Râzi'nin araştırmasına göre ise emsal mehre yeminleşmeden önce hükmedilir. Biz bu konuyu
ve Ebû Yusuf'un karşı çıkışını, Mehir bahsinde zikretmiştik. Bahır.
«Kiralanan şeyi kullanmazdan önce ilh...» Taraflar, kiracı henüz kiralanan yeri kullanmazdan önce
kira bedeli veya süresi hakkında ih-tilâf etseler, yeminleşirler. Çünkü satım akdinde yeminleşme
kıyasa uy-gun olarak kabzdan önce olduğu gibi, onun benzeri olan icarede de ki-ralanan şeyi
kiracının kullanmasından önce olur. Bahir. Burada, kira-lanandan yararlanmanın anlamı, kira
süresince ondan faydalanma imkânının bulunmasıdır. Yararlanmanın yokluğunun anlamı da
kullanma im-kânının olmamasıdır. Çünkü bilindiği gibi, kullanma imkânı da ücretin gerekli olması
bakımından kullanma gibidir. Bahır.
«Önce kiracıya yemin teklif edilir ilh...» Yeminden kaçınmanın ya-rarının bir an önce görülmesi için,
ilkönce kiraya verene yemin teklif edilmesi gerekir. Çünkü kiralanan şeyin teslimi gereklidir,


denilirse, şöy-le cevap verilir: Eğer kira bedelinin peşin verilmesi şart kılınmışsa, o za-man sanki
daha önce inkâr etmiş sayıldığından, önce kiracının yemini ile başlanır. Eğer kira bedelinin peşin
verilmesi şart kılınmamışsa, mal sahibi kiraya verdiği şeyi teslim etmekten kaçınamaz. Zira onun
teslimi kira bedelinin peşin olarak teslimi şart koşulmadığı takdirde, kira bede-linin kabzına bağlı,
değildir. Ebussuud. İmâye'den.
«Eğer ihtilâf kira süresi üzerine ise ilh...» Ama eğer ihtilâf hem kira bedeli hem de süre üzerinde ise,
her iki tarafın da fazlalık hususunda ge-tirmiş oldukları deliller kabul edilir. Meselâ, mal sahibi
kiraya verdiği şeyin aylığının on dirhem olduğunu kiracı da iki aylığının beş dirhem olduğunu iddia
eder ve bu iddialarına delil getirirlerse, iki aylığının on dirheme kiraya verilmiş olduğuna hükmedilir.
«Eşler, ev eşyası konusunda anlaşmazlığa düşseler ilh...» Musan-nıfın burada karı koca sözünü
zikretmesi yalnız eşler arasındaki ev eş-yası ile ilgili ihtilâfları belirtmek içindir. Böylece aşağıdaki
ihtilâf konu-lanı dışarıda kalmış olur.
1) Koca dışında, diğer birden çok eşlerinin ev eşyası ile ilgili anlaşmazlıkları,
2} Babanın, kıyla arasında, çeyiz eşyası konusundaki anlaşmaz-lıkları,
3) Babanın oğlu ile, ev konusundaki anlaşmazlıkları,
4)Ayakkabı tamircisi ile kokucunun, ellerindeki aletler konusunda-ki anlaşmazlıkları,
5) Ev sahibi ile kiracı arasında, evin demirbaş eşyası konusundaki anlaşmazlıkları.
İşte, eğer yukarıda «eşler» tabiri kullanılmasaydı, buradaki ihtilâfın karı-koca arasında mı, yoksa
sayılanlar arasında mı olduğu bilinmezdi. Bu saydıklarımız. Bahir adlı eserde açıklanmıştır. Bazısı
ileride ayrıca gelecektir.
«Söz yemini ile birlikte her birine uygun olan eşyada onundur ilh...» Kınye'de kız çocuklarına çeyiz
hazırlama konusunda şöyle denir: «Karı ile koca birbirinden ayrılsalar, kadın odasında hizmet
gören cariyeyi beraberinde götürerek bir yıl istihdam etse, kocası da bunu bildiği halde sussa,
sonra da onu iddia etse kocanın iddiası kabul edilir ve cariye ona teslim edilir. Çünkü kocanın
mülkiyeti devam etmektedir. Bu mül-kiyetin ortadan kalktığı da ispat edilmiş değildir.»
Kınye'den yapılan bu nakilden anlaşılıyor ki karı-kocaya elverişli olan bir şey, karı tarafından
götürülürken kocanın susması, kocanın da-vasını bâtıl kılmıyor. Eğer kadın, götürdüğü şeyi
kocasının satın aldığı-nı ikrar etmezse durum böyledir. Ama eğer kocasının satın aldığını ik-rar
ederse karının davası düşer. Çünkü kocasının satın aldığını söyle-mesi, onun kocasının mülkü
olduğunu ikrar etmesidir. Kocasının mülkü olduğunu ikrar ettikten sonra o şeyin kendi mülkiyetine
geçtiğini iddia etse, bu el değiştirme ancak delil ile sabit olur.
Kadın, kocasının aldığını ikrar ettikten sonra o şeyi ayrıldığı kocasın-dan satın aldığını iddia etse,
bu da ancak delil ile sabit olur. Hâniye'de olduğu gibi.
Buradan açıkça anlaşıldığına göre, eşinden ayrılan koca, dava ko-nusu şeyi satın aldığına dair delil
getirse, bu delili, karısının kocasının aldığını ikrar etmesi gibi olur. Yine dava konusu şeyin ayrılan
kocadan boşadığı karısına hibe ve benzeri yollarla intikal ettiğine dair iddiada da delil gereklidir.
Karının ayrıldığı kocasının aldığı bir şeyi onan rızası ile kullanması, kocasının o şeyi, kadınların ve
halkın anladığı gibi, karısına temlik ettiğine delâlet etmez. Bununla birkaç defa fetva verdim. Bahır.
Hâmiş'te şöyle denilmiştir: «Kadınlara mahsus eşyanın mülkiyet id-diasında kabul edilen söz,
yemini ile birlikte kadınındır. Kadın ve erkeğe mahsus olan eşyada da durum böyledir. Yine söz,
yemini ile birlikte ka-dınındır. Kadın, yalnız kadınlara mahsus veya kadın ve erkeğin beraber
kullanacağı eşyanın davasında, yanında vedîa olarak kaldığını iddia ederse, söz yine yemini ile
birlikte kadınındır. Allah daha iyisini bilir. Hamidiye'de de Şelbî'den naklen böyledir.»
«Zahir delilleri ilh...» Yani biz burada zilyedliği dış görünüşü olan açık bir delil saydık. Eğer
zilyedliği esas almazsak, her iki eşin dış görü-nüşlü delillerinin çatışması, davalarının düşmesine
yol açar.
«Dürer ilh...» Dürer'in ifadesi şöyledir: «Ayrılan karı-kocanın her iki-si de ihtilâf ettikleri şeyi üretiyor
veya alım-satımıyapıyorsa, meselâ: erkek kuyumcu ise, onda birtakım bilezik, yüzük ve benzeri
takılar var-sa, bunlar kadına mahsus olmakla birlikte kadının olamaz. Yine, ka-dın erkek elbisesi
satan bir dellal ise, veya erkek ve kadın elbisesi veya yalnız erkek elbisesi ticareti yapıyorsa, bunlar
da erkeğin olamaz.» Hidâye şerhlerinde de yledir.
Şurunbulâiiye'de de şöyle denilmiştir: «Musannıfın, «Karı ile arasında ihtilâf konusu olan eşyada
söz, herkesin kullanabileceği eşya-da yemini ile birlikte onundur. Ancak karı-kocanın her ikisi de


diğerine elverişli olanı alıp satıyorsa» sözü genel değildir. Zira Musannıfın, «Üre-tir veya
alım-satımını yaparsa» sözü genel olamaz. Zira kadın evliliği sırasında eğer erkek elbisesi veya
kadına ve erkeğe elverişli olan kap; altın, gümüş, ev eşyası ve arsa gibi şeyleri satıyorsa, yine
bunlar er-keğindir. Çünkü kadın ve elindeki eşya erkeğin zilyedliği altındadır. Da-valarda söz de
zilyed olana aittir. Yalnız kadına has olan bir eşya bunun aksine kadına aittir. İnâye'de olduğu gibi.»
Bu hükümler, aşağıda zikredilecek meselelerde daha iyi anlaşıla-caktır.
«Söz hayatta olanındır, ilh...» Yemini ile birlikte söz hayatta olanın-dır. Dürr-i Müntekâ. Çünkü
ölünün tasarrufu yoktur. Bahır'da da Hizâne'den naklen, şu mesele istisna edilmiştir: Kadın eğer
zifafı kocasının evinde yaptı ise, o zaman her ikisine uygun olan eşya ile kadının em-sali kadınlara
çeyiz yapılan eşyanın kocaya verilmesi istihsan olmaz. Ancak koca o cins eşyanın ticaretini
yapmakla biliniyorsa o zaman' o eş-ya erkeğindir.
«Dokuz ayrı görüş ilh...» Bu görüşlerden birincisi kitapta olandır. İkincisi ise Ebû Yusuf'un
görüşüdür ki, kadına emsali kadınların çeyizi kadar eşya verilir, geri kalanı erkeğindir. Üçüncüsü
İbn Ebî Leylâ'nın gö-rüşüdür ki, eşyanın hepsi erkeğindir. Yalnız elbisesi kadınındır. Dördün-cüsü,
İbn Muin ile Şarîk'in görüşüdür ki, ihtilâf edilen eşya ikisi arasın-da taksim edilir. Beşincisi, Hasan-ı
Basrî'nin görüşüdür ki, hepsi kadı-nındır. Yalnız elbisesi erkeğindir. Altıncısı, Şureyh'in sözüdür ki,
ev ka-dınındır. Yedincisi, İmam Muhammed'in görüşüdür ki, talâk ve ölümde her ikisine de uygun
olan eşya kocanındır. İmam Muhammed, müşkil olmayanda Ebû Hanife'ye uymuştur. Sekizincisi,
Züfer'in görüşüdür ki, her ikisinin kullanabileceği eşya her ikisinindir. Dokuzuncusu, İmam Malik'in
görüşüdür ki, hepsi ikisinin arasında taksim edilir. Bu görüşleri, Hizânetü'l-Ekmel nakletmiştir.
Herkesçe anlaşılmaktadır ki, dokuzuncu görüş dördüncü görüşün aynısıdır. Bahır. Hâmiş'te de
yledir.
Bir cariye veya mükâteb yahut müdebber statüsünde bulunan bir câriye azad edilse, azad edilmekle
nikâhı feshedildiğinden ayrılmayı ko-canın yanında kalmaya tercih etse, azad edilmezden önceki
evde bulu-nan eşya kocasına aittir. Cariyenin bir hakkı bulunmaz. Ama azad edil-dikten sonra ve
ayrılmayı tercih etmezden önce alınan eşyada, azad eden efendi ile azad edilen câriye, bizim daha
önce boşanma konusunda açıkladığımız gibi, her ikisi de hür kimselerin tâbi oldukları hükümlere
tâbi olurlar. Bahır.
Bahır'da şöyle denilmiştir: «Kocası karısını boşarsa, kadının iddeti dolsa, her ikisinin de
kullanabileceği eşya kocası hayatta iken kocası-nın, kocası öldükten sonra da varislerinindir.
Çünkü iddeti dolan kadın artık bir yabancı gibi olmuştur. Onun hiçbir tasarruf hakkı yoktur. Bir de
zikrettiğimiz gibi her ikisinin kullanacağı eşya boşanmakla kocasına ait olur. Öldükten sonra da
varislerine aittir. Ama kadın iddet beklerken kocası ölürse, her ikisinin ortak kullanabileceği eşya
kadına düşer. Zira erkek, iddeti bitmeden onu hiç boşamamış gibidir ve bu halde kadın ko-casına
mirasçı olmaktadır.»
Mal sahibi ile kiracı kiralık evin eşyasında ihtilâf etseler, burada ye-mini ile birlikte kiracınındır.
Kiraya veren yalnız üzerindeki elbiseyi ata-bilir.
Bir ayakkabı imalâtçısı ile esans imalâtçısı ayakkabı imalâtında ve esans imalâtında kullanılan
aletler hakkında ihtilâf etseler, bu aletler iki-sinin de elinde bulunsa, o zaman hangisinin hangisine
uygun olduğuna bakılmaksızın o aletler ikisinin ortak malı sayılır. Bu konunun tamamı Sirâç'tadır.
Fakih ve ihtiyaç içinde olduğu bilinen birinin evinde, boynunda yir-mi bin dirhemlik kese bulunan
köle bir çocuk olsa, zenginlikle meşhur olan birisi bu köle çocuğun kendisine ait olduğunu iddia
etse, çocuğu elinde bulunduran da kendisinin olduğunu ileri sürse köle zenginlikle tanınanındır.
Bir evde temizleyicilik yapan birisinin üzerinde ipekli bir elbise bu­lunsa, temizleyici elbisenin
kendisine ait olduğunu iddia etse, ev sahibi de kendisinin olduğunu iddia etse, elbise ev
sahibinindir.
Yük dolu bir gemide bulunan birisi un tüccarı, diğeri gemici iki ki-şiden her birisi gemiyi ve içindeki
yükü iddia etseler, içindeki un, un tüccarına, gemi de gemiciye verilir. Çünkü burada ikisinin de dış
görü-şüne göre amel edilir. Bir gemide bir yolcu, bir dümenci, bir halatçı, bir de asker olsa, bunların
hepsi geminin kendisinin olduğunu iddia etse-ler, ocakçının ücretle çalışabileceği ihtimali göz
önüne alınarak gemi diğer üçü arasında taksim edilir.
Birisi bir deve katarını çekse, bir diğeri de katardaki develerden birine binmiş olsa, her ikisi de deve
katarının kendisinin olduğunu iddia etseler, eğer katara yüklü eşyanın hepsi deveye binenin ise,
develer yük-leri ile birlikte deveye binenin olur. Katarı çeken kişi de onun ücretli işçisi kabul edilir.
Eğer deveye binenin develerden yükte birşeyi yoksa, ona yalnız bindiği deve verilir. Katarın diğer


kısmı da katarı çekenin olur. Ama sığır ile koyun bunun aksinedir. Koyun ve sığır sürüsünü birisi
ön-den çekse, diğeri arkadan sürse, her ikisi de sürünün kendisine ait ol-duğunu iddia etse, sürü
arkadan sürenin olur. Bu konunun tamamı Hizânetü'l-Ekmel'dedir.
İZAH
«Boşanma konusunda açıkladığımız gibi ilh...» Yani, eşlerden her ikisine de elverişli olan ev eşyası
kocaya aittir. Kadına elverişli olan eş-ya kadına aittir. Çünkü azatlı câriye, bu eşyanın alındığı sırada
hür du-rumdadır. Nitekim bu husus, ifadenin gidişinden de anlaşılmaktadır. Bu açıklamayı Sirâc
adlı eserdeki ifadeler de teyid etmektedir.
Eğer koca hür, karı kitabet yapmış veya müdebbere veya Ümmü'l-Veled statüsünde bir cariye ise,
ayrılmazdan önce de azad edilmişse, sonra evin eşyası hakkında ihtilâf etmişlerse, azad edilmeden
önce alı-nan bütün eşya kocanındır. Azad edildikten sonra alınan eşyalar hak-kında ise her iki
hürün ayrıldıklarında uygulanacak hükümler burada da uygulanır. Sayıhânî.
«Kadın artık bir yabancı gibi olmuştur ilh...» Bu ifadeden anlaşılı-yor ki eğer karı-kocanın her ikisi
de ölmüş olsalar, müştereken kullanabi-lecekleri eşyanın hükmü bunun gibidir.
PRATİK BİR MESELE: Bir kimse uzun bir süre bir toprakta tasarruf etse, diğer bir kimse de bu
toprağı ve başkasının onu tasarruf etmekte olduğunu görse ve bir hak iddia etmeden ölse,
ölümünden sonra oğ-lu, o araziyi iddia etse, iddiası dinlenmez. O toprak mutasarrıfa terkedilir.
Çünkü halk ona şahitlik etmektedir. Velvâliciye'den Hâmidiye.
«Sığır ile koyun bunun aksinedir ilh...» Minah'ta şöyle denilmiştir. «Eğer bir sürü koyun veya sığır
olsa, birisi sürüyü önden çeken diğeri arkadan süren iki kişi sürünün kendilerine ait olduğunu iddia
etseler, sürü, sürene aittir. Ancak sürücü bu sürüden yalnız bir koyunun önün-den giderse, yalnız o
koyun onundur.» Hâmiş'te de yledir.
PRATİK BİR MESELE: Bir kimse, temizleyiciye temizlenmek üzere dört parça keten bezi gönderse,
temizleyici bezleri temizledikten sonra mal sahibine, «Elçini gönder, malını göndereyim» dese, elçi
mal sahibi-ne üç parça bez götürse, temizleyici dört parça gönderdiğini iddia etse, elçi de, «Bana
sayarak vermedi» dese, o zaman mal sahibine, «Bunlar-dan dilediğinin sözünü tasdik et» denilir.
Mal sahibi eğer elçisinin sö-zünü tasdik ederse, elçi davadan beri olur. Temizleyicinin yemin etmesi
gerekir. Eğer yemin ederse, o da davadan beri olur. Eğer yeminden kaçı-nırsa malı tazmin etmesi
gerekir.
Mal sahibi eğer temizleyiciyi tasdik ederse, temizleyici beri olur, elçinin temizlik ücretini vermesi
gerekir. Çünkü temizleyici yemin edin-ce, onun kanaatine göre dört parça bez verdiği doğruluk
kazanır. Bu sebeple temizlik ücreti elçiden alınır. Velvâliciye, ikinci fasıldan.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...