15 Ekim 2012

ŞUF'AYI BÂTIL KILAN ŞEYLER BABI ....İKİ


Musannif burada iki şehir ile kaydetmiştir. Zira Hakâik'te şöyle bir ifade vardır: «Eğer her iki bina
veya köy bir şehirde ise, Züfer'in sözü de bizim sözümüz gibidir.»
Musaffa ve İzah adlı eserlerde şöyle denilmektedir: «Şehir sözü it-tifakı bir kayıttır, İhtiraz! değil.»
Musannifin burada: «Bir pazarlık»la kaydetmesi, o iki bina veya köy iki pazarlıkla satılsa, o zaman
fakihlerin ittifakiyle satılan iki bina veya köyden dilediğini alabilmesi sebebiyledir.
Her ikisine şüf'a sahibi olmasıyla kayıtlaması da, eğer birisine şüf'a sahibi olsa, yine fakihlerin
ittifakıyla hangisi şüf'a sahibi ise onu alabilir. Zira pazarlık herne kadar bir olsa da pazarlık şüf'a
hakkı taleb edilene şâmil olur. Bir de, şüf'a taleb edilmeyene de şamil olur. O takdirde kulun hakkını
eda etmek için şüf'a ile şüf'a sabit olanla hükmedilir. Durerü'l-Bihâr ve Şerh-i Mecmâ'da da böyledir.
«Birisi bir cemaatı vekil tayin etse ilh...» Yani alış ile. Onlar da ona ister bir, ister birkaç pazarlıkla
bir akar alsalar. Zeylaî.
Tefrien tamamı şöyledir: Eğer bir cemaat bir adamı alışla vekil et-se, şüf'a sahibi onlardan birisinin
payını alma hakkına sahip değildir.
«Şüf'a sahibi onların bazısının hissesini alabilir ilh...» Yani şüf'a sa-hibinin onların bazısının payını
alması, adam onların her birisini bir hisse için vekil yapmışsa mümkündür. Ama hepsini, hepsinin
alınmasında ve-kil etmişse, o takdirde şüf'a ancak hepsinde taleb edilebilir. T.
Ben derim ki: Bu nefs için makbul birşeydir ama, Zeylaî'den anifen zikrettiğimize muhalif olmasa.
Düşün.
«Kendi tarafında olmasın ilh...» Ebû Hânife'den şu rivayet edilmiş tir: «Böyle taksim edilen bir
binada ancak şüf'aya vesile olan binanın ta-rafına düşerse, müşterinin hissesini alır. Zira diğer
tarafa düşene komşu değildir.» Hidâye.
«Sağlam olan görüş üzere tarafların rızası ile ilh...» Ebû Hanîfe'den «Eğer taksim hâkimin hükmü ile
yapılmamışsa, şüf'a sahibi onu nakzede-bilir» sözü rivayet edilmiştir. İtkanî,
«Zira taksim kabzın tamamındandır ilh...» Çünkü bilinmiştir ki, tak-sim edilebilen bir müşaı
kabzetmek eksik bir kabızdır. Kifâye.
«Müşteri ile ortak taksim etse ilh...» Bu söz taksimin kabzın tama-mından alma illeti üzerine tefri
edilir. Bunu T. ifade etmiştir.
«Şüf'a sahibi taksimi nakzedebilir ilh...» Zira bu taksim iki akit ara-sında cereyan etmemiştir.
Öyleyse akit hükmüyle onu kabz saymak müm-kün değildir. O zaman bu mübadele olur. Şüf'a
sahibi de mübadeleyi nak­zedebilir. Kifâye.
«Komşu da bilgi üzerine yemin teklif eder ilh...» Çünkü bu başkası-nın fiili üzerine yemin teklif
etmektir. Minah. O zaman müşteri, «Ben onun şüf'aya vesile olan mülkün maliki olduğunu
bilmiyorum» diye ye­min eder.
«Nasıl bilgi üzerine yemin teklif ederse ilh... Bu, Tatarhâniye'de Ebülleys'ten naklen olan ifadeye
uygundur. Bu şunun üzerine yorumla-nır ki, şüf'a sahibi; «Ben satışı dün duydum ve taleb ettim»
dese delil ikame etmesi teklif edilir. Eğer delil ikame edemezse, müşteriye yemin teklif edilir. Eğer,
«Ben satışı duyduğum zaman taleb ettim» dese yani geçmişe isnad etmese, o zaman ifadeler
arasındaki uyum da hâsıl ol-muş olur. Bunu Remli ifade etmiştir. Remlî'nin ifadesini de biz
zikret­tik.'
«Müşteri şüf'a sahibi ile karşılaştığında ilh...» Musannif burada müşterinin şüf'a sahibi ile
karşılaşmasıyla kaydetmesi şunun içindir: Zira müşteri eğer şüfa' sahibinin satıcı ile karşılaştığında
veya binanın yanın-da şahit gösterme talebini reddederse, o zaman bilgisi üzerine yemin teklif eder.
Çünkü ilmi bunu ihata etmektedir. H.
«Şüf'a sahibinin delili daha haklıdır ilh...» Çünkü şüf'a sahibinin de-lili almayı isbat eder. Deliller de
isbat için getirilir. T.
«Kiracı aynı zamanda şüf'a sahibi ise, eğer satışa icazet verirse onu şüf'a ile alır ilh...» Çünkü
şüf'anın sebebi mevcuttur. Kira da bâtıl olur.
«Her ne kadar onu reddetse de ilh...» Eşbâh'ın ifadesi şöyledir: «Ya-ni onu reddetse.» Bu meseleyi
Eşbâh sahibi Velvaciliye'ye isnad etmiş-tir. Hamevi de diyor ki: «Bunda bir görüş vardır. Zira satım
akdine ica-zet vermemek kira akdinin bâtıl olmasını gerektirmez.» Velvaliciye'de olan ise şöyledir:
«Eğer şüf'a sahibi satım akdine icazet vermezse, şu kadar var ki şüf'ayı taleb etse, kira akdi ibtal
edilir. Zira şüf'a talebinin sahih olması ancak kira akdinin butlanından sonradır.» «O halde doğru


olan, satım akdine icazet vermese, yani taleb etse, sözüdür.» Özetle.
Velvaliciye'de olan Haniye, Kınye ve Muhit'ten naklen Hindiye'de de zikredilmiştir.
T. diyor ki: «Bu söz ifade ediyor ki, şüf'a sahibinin şüf'a ile alma hakkı vardır. Çünkü satım akdi
yapanlar arasında geçerlidir. O zaman satım akdine icazet verip taleb etmesi ile yalnız şüf'a talep
etmesi ara-sında fark yoktur. Ama sarihin ifadesinde zayıflık vardır.»
Yani sarihin ifadesi, eğer yalnız şüf'a taleb ederse, ona şüf'anın ol-madığını hatıra getiriyor. Halbuki
ona şüf'a hakkı vardır. Nitekim Haniye bunu acık olarak ylemiştir.
Ben derim ki: Velvâliciye ve diğer kitaplarda bu mesele ile «Bir kim-se, şüf'a sahibinin semene kefil
olması şartıyla bir bina satsa, şüf'a sahibinin şüf'a hakkı yoktur» meselesinin arasındaki farkı
açıklamak için bu ifade kullanılmıştır. Faik şudur: Satım akdinde kefalet şart kılındığı zaman şüf'a
sahibinin satıma icazet vermesi kefalete izafe edilir. O za-man şüf'a sahibi satıcı durumunda
olmaktadır. Ama bu meselede ise kiracı icazet vermese de satım akdi geçerlidir. Fakihlerin zikrettiği
de budur.
Bunun özeti şudur: Satıma ister açıkça, isterse kapalı bir şekilde, izin versin kiracının şüf'a hak
vardır. Ama kefil öyle değildir. O zaman, fakihlerin maksadını anladıktan sonra artık sözlerinde bir
zayıflık kal-maz.
«Babası onu şüf'a ile alabilir ilh...» Baba, «Ben onu satın aldım, şüf'a ile de kendime mal ettim» der
ve hâkimin hükmüne de ihtiyaç yoktur. Haniye.
Nihâye ve Miraç'ta da bu hüküm, «Baba şüf'a ile alabilir, eğer şüf'a ile almakta çocuğa açık bir zarar
yoksa» sözüyle kayıtlanmıştır. Çocuğa bir zarar olmadığı takdirde, babasının çocuğun malını satın
alabilmesi gibi.
«Vasi de bu konuda baba gibidir ilh...» Vasinin himayesindeki yetim çocuğun malını kendisi için
almasını caiz gören âlimlerin görüşüne göre, vasi baba gibidir. Ama buna malik değildir, diyenlere
göre de vasiye yine şüf'a hakkı vardır. Şu kadarı var ki, bu ikinci meselede vasi, «Ben satın aldım ve
şüf'a taleb ettim» dedikten sonra, dava, hakimin çocuğa bir kayyım tayin etmesi için mahkemeye
götürülür. Vasi kayyımdan şüf'a ile o mülkü alır ve semeni ona teslim eder. Sonra o da semeni yine
vasiye teslim eder. Velvâliciye, Haniye, Kınye.
«Şerh-i Mecma'da buna aykırı bir görüş vardır ilh...» Zira Şerh-i Mecma'da şöyle denilmektedir:
«Baba ile kaydedilmesi şunun içindir: Vasi şüf'ayı kendisi için, fakihlerin ittifakı ile, alamaz. Zira
şüf'a ile al-mak satın almak gibidir. Vasinin, vesâyetindeki yetim çocuğun malını kıymetinin misliyle
alması caiz değildir.» Bunun misli Dürerü'l-Bihâr'da da mevcuttur. Hâniye'de de diğer bir bahiste
mevcuttur. Şu kadarı var ki, ittifak ifadesi zikredilmemektedir.
Şu kadarı var ki, sarihin ifadesi ile Şerh-i Mecma'nın ifadesi arasın-da şöyle uyum sağlanabilir:
Vasinin şüf'a hakkına sahip olamaması, bir kayyım tayini için davanın hâkime götürülmemesi
halindedir.
Hizânetü'l-Ekmel'de de şöyle denilmektedir: «Vasi vesâyetindeki çocuk için aldığı malda şüf'a
talebini yapar, şahit tutar ve husumetini çocuğun buluğuna tehir eder. Çünkü baliğ olduğu zaman
alır.» Vehbaniye'-manzumesinden gelecek olan da budur.
Tarsusî, Vehbâniye'nin ifadesi i!e yukarıdaki iki görüş arasını şöyle telif etmiştir : Anifen geceni,
hâlen temellükün talebini nefyetmeye hamletmiştir. Nitekim Şurunbulaliye'de ondan böyle
nakletmiştir.
Ben derim ki: Uygun olan, çocuğun buluğuna tehir etmenin lüzumu, dava hakime götürülmediği
takdirdedir. Bununla da Hizânetü'l-Ekmel ve diğer kitaplardan naklettiğimiz ifadeler uzlaştırılmış
olur.
Nihâye, Miraç ve bunlara uyan Zeylaî'de de başka bir açıklama zik-redilmiştir. Açıklama şudur:
«Vasi eğer çocuğa açık bir menfaat varsa, yani satın alışta az bir gabn varsa çocuğa satın aldığını
şüf'a ile alabilir. Eğer çocuğa bir menfaat yoksa, yani o mülk çocuğa kıymetinin misli ile alınmışsa,
fakihlerin ittifakı ile vasinin şüf'a ile almaya hakkı yoktur. Ni-tekim çocuğun malını kendisine
alamadığı gibi.» Özetle.
Bunun misli Zahîre ve Tatarhâniye'de de mevcuttur. Binâenaleyh, bizim takdim ettiğimiz geçen
nakiller de yine bu ayrıntı üzerine yorum-lanabilir. Bunların hepsinden çıkan sonuç şudur: Eğer
çocuk için açık bir fayda varsa, vasi dava hakime götürülmek şartıyla çocuğun malını şüf'a ile
alabilir. Eğer hâkime götürülmezse, şüf'a davası çocuğun buluğu-na kadar geri bırakılır. Eğer bu


şüf'a davasında çocuğa açık bir fayda yoksa, hiçbir şekilde şüfa' taleb edemez. Fakihlerin sözleri
arasındaki bu uzlaştırmayı ganimet bil.
«Satılan binanın bîr kısmına bitişik olursa ilh...» Keza Eşbâh'ta da yledir. Bunun anlamı şudur: İki
bina gibi, eğer satılan mal birden çok olursa, şüf'a sahibinin bu binalardan birisine komşuluğu
varsa. O zaman hangisine komşu ise onu1 alır. Nitekim Hamevî ve diğerleri de bunu
zik-retmişlerdir. Biz de İtkanî'den naklen şunu zikrettik: «İki komşudan birisi satılan binaya bir
taraftan bitişik olsa, diğeri de üç taraftan bitişik olsa, şüf'a konusunda her ikisi de eşittirler.»
Uyanık ol.
Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: «Bir kimse kendine ait bir köyü binalarıyla birlikte satsa, o köyün
bir bölümü birisinin toprağı ile bitişik olsa, şüf'a sahibi ancak toprağına bitişik olan tarafı alabilir.»
Yani o köy, birden çok hükmündedir. Sen düşün.
«Şüf'a sahibinin umumî ibrası ilh...» Yani satıcı veya alıcı şüf'a sa-hibine «Sen bizi senin tarafından
olan bütün husumetlerden ibra et» deseler, o da ibra etse, hükmen şüf'ayı mutlaka ibtal eder.
Velvâliciye. Bir kimse ister onlardan taraf bir şüf'anın sabit olduğunu bilsin, ister bilme-sin.
«Eğer şüf'ayı bilmezse, diyaneten değil ilh...» Zevâhirü'l-Cevâhir'de şöyle denilmektedir: «Bu, İmam
Muhammed'in görüşü üzeredir. Ama Ebû Yûsufi'n görüşü üzerine bilinmeyenden beraette m
hehükmen, hem de diyanetten berat olunur. Fetva da Ebû Yûsuf'un görüşü üzerinedir. Nite-kim
Manzume Şerhi ve Hülâsa'da da böyledir.» H.
Ben derim ki: Diyaneten berat etmeme Velvaliciye'de şöyle illetlendirilmiştir: «Zira eğer bu hakkı
bilseydi satıcı ile müşteriyi ibra etmezdi. Bunun örneği, birisi, üzerinde hakları olan bir kimseye,
«Bana helâl et» dese, diyaneten beri olmaz. Zira onu ibra eden, adam hakları olduğunu bilse, onu
ibra etmezdi.» Düşünülsün.
Hamevî bu meseleyi Zahiriye'de olan şu mesele ile kapalı görmüş-tür: «Bir kimse, «Ben üç güne
kadar semeni getiremezsem şüf'adan be-riyim» dese, üç gün gelmese, bütün mesayih demiştir ki:
«Onun şüf'a hakkı bâtıl olmaz.»
Bu ifade açıktır ki, hususi ibra ile şüfa' bâtıl olmaz. Öyleyse umumî ibra ile de şüf'a bâtıl olmaz.
Hamevî'nin bu kapalı görmesine şöyle itiraz edilmiştir: Bu meseleyi kapalı görmenin bir anlamı
yoktur. Zira Zahiriye'den istifade edilenin en son sınırı şudur: Sağlam görüşte şüf'ayı umumî ibra
ibtal etmez.
Ben derim ki: Bu kapalılığı vârid görmenin kaynağı, Zahiri'yeden bu şekildeki istifadeden gaflettir.
Bu kapalılığa şöyle de cevap verilir: Zahi-riye'de olan şüf'anın iki taleble istikrarından sonrayı ifade
etmektedir. Halbuki bizim meselemiz, bu iki talebten önceki husustur. Düşünülsün.
«Komşunun şüf'a talebini geri bırakmasında ilh...» Yukarıda zikret-tik ki, bu İmam Muhammed'in
kendisiyle fetva verilen görüşü üzerinedir.
«Yahudi duysa ilh...» Açık olan şudur ki, yahudi burada ittifaki bir kayıttır. Çünkü hıristiyan için de
pazar günü özür değildir. Ama burada özellikle yahudinin zikredilmesinin nüktesi şudur:
Yahudilerin cumartesi günü çalışması yasaklanmıştır. Yalnız hıristiyanların pazar günü çalışma-sı
yasaklanmamıştır. Şu kadar var ki yahudilerin cumartesi günü çalış-masının yasaklanması bizim
şeriatımızda neshedilmiştir. Hamevî.
«Mazur değildir ilh...» Yine bunun gibi şüf'a sahibi haricilerin içinde veya baği fırkadan olsa, adalet
askerinden korktuğu için gelmeyerek şüf'a talebini terketse, şüf'ası batıl olur. Çünkü mazur değildir.
«Musannifin söylediği ilh...» Yani şüf'anın sabit olup olmaması ko-nusundan hemen önce.
«Biz bunu zikredeceğiz ilh...» Yani yakında Vehbâniye'nin sözünde. «Zira musannifin oğlu ilh..
Acık olan şudur: Bu «Biz zikredeceğiz» sözünün illetidir. Zira o iade yardımı ve tekidi
gerektirmektedir. T.
«Teyid etmiştir ilh...» Zira musannifin oğlu şöyle demiştir: «Ben di-yorum ki, İbni Vehbân'ın
benimsediği hüküm fıkıh cihetiyle daha uygun-dur. Zira musannifin oğlu sözlerine devamla şöyle
demiştir: «İkrar ettiği birşeyi inkâr ettiği takdirde birşey gerekmeyen durumlarda yemin teklif
edilmez. Burada ise, eğer hile ile ikrar etmiş olsa, ki hilesi başlangıçta sabit değildir, onun ikrarı ile
hiçbir şey gerekmez. O halde yemin de tek-lif edilmez. Başlangıçta şüf'anın sabit olmaması için de
hile yapmak Ebû Yûsuf'a göre mekruh değildir. Fetva da Ebû Yûsuf'un görüşü üzeri-nedir. Nitekim
Dürer ve Gurer'de de böyledir.»
Kadıhan şüf'ayı ibtal edecek birçok hileleri zikrettikten sonra şöyle demiştir: «Bu durumlarda eğer


şüf'a sahibi alıcı veya satıcıya şüf'ayı dü-şürmek için hile yapmadığına dair yemin teklif etmek
isterse yemin teklif edemez. Çünkü şüf'a sahibi satıcı ve alıcı ikrar bile yapsalar, kendisine birşey
lazım gelmeyecek birşeyi iddia etmektedir.»
Ben derim ki: Ben, İbni Vehbân'ın benimsediğine -fakihü'n-nefs Kadıhanın da ifade ettiği gibi daha
çok meyilliyim.
Yine ben diyorum ki, Velvâliciye'de şöyle denilmiştir: «Bazı şüf'a kitaplarında bu hilelerden sonra
şu zikredilmiştir: Alıcıya şüf'adan kaçtı-ğına dair yemin teklif edilir. Bunun da bir anlamı yoktur.
Çünkü eğer şüf'a sahibi onun üzerine bir maksat iddia etse, o da ikrar etse, birşey lâzım gelmez.
Artık nasıl yemin teklif edebilir?»
Ben Allah'dan da yardım bekleyerek diyorum ki, yine Velvaliciye'nin üçüncü faslının baş tarafında
şu zikredilmiştir: «Eğer bir kimse komşusu tarafında olan duvarını, duvarın altında toprakla birlikte
tasadduk etse, o kimsede tasadduku kabz etmiş olsa, sonra da geri kalanını satmış ol-sa, komşusu
için artık şüf'a hakkı yoktur. Eğer alıcıya, zarar vermek için ve şüf'adan kaçmak için ikrah yoluyla
almadığına dair yemin tek-lif etmek isterse, teklif edebilir. Çünkü şüf'a sahibi alıcıdan öyle bir şey
iddia ediyor ki, alıcı eğer onu ikrar ederse, o şey şüf'a sahibine gerekli olur ki bu da hasım olmaktır.
Eğer alıcıyle yapmadığına dair yemin ederse, şüf'a yoktur. Eğer yemin etmezse, şüf'a sabit olur.
Çünkü onun bitişik komşu olması sabit olur.»
Kâdıhan da geçen ifadesinden sonra şöyle demektedir: «Şu kadarı var ki eğer şüf'a sahibi alıcının
birinci satımda zorlama olmadığına dair yemin etmesini istese, yemin teklif edebilir. Zira şüf'a
sahibi öyle bir maksat iddia etmektedir ki, eğer alıcı ikrar ederse, şüf'a sahibine hasım olması
gerekmektedir.» Kâdıhan sözlerine şöyle devam etmiştir: «Asl adlı eserde şüf'a sahibi müşteriden
birincisini şüf'ayı ibtal için yapmadığına dair yemin taleb ederse, ona yemin teklif edebilir.»
denilmiştir. Bunun anlamı şudur: Şüf'a sahibi satımın zorla yapıldığını iddia etse ve bu ko-nuda
yemin teklif etse bu hakkı sabittir.
Kadıhân'da olanın benzeri tecnis ve Hidâye sahibinin Mezîd adlı ki-tabında da mevcuttur. Sarih ve
Vecîz'e nisbetle Müeyyidzâde'den bunu zikretti.
Bu açıklamalardan anlaşıldı ki, sarihin Eşbâh'a uyarak zikrettiği ile ileride Vehbâniye'den gelecek
olan arasında bir aykırılık yoktur. Yukarıda zikrettiğimiz gibi zorla yapılan satım akdi şöyledir: Satıcı
ile alıcı akit yapmak istemedikleri halde üçüncü kişi tarafından zorlanmaları sonu-cunda satım
akdini yapmalarıdır. Bu satım gerçekte satım değildir. Çünkü böyle bir satım akdi bâtıl olur.
Bu duruma göre satıcı ile alıcı şüf'adan kaçmak için gerçekten sa-tım akdini kastetmiş olsalar
onların o satımı caiz bir akit olur. Eğer sa-tımın gerçeğini kasdetmeyerek şüf'a hakkı sahibine karşı
satış gösterse-ler caiz olmaz. Çünkü ikrahen yapmış olmaktadırlar. Bundan dolayı şüf'a sahibi eğer
birincisini değil, ikincisini kastederse, şüf'a sahibinin alıcıya yemin teklif etmek istemesine icabet
edilir. Fakihlere göre şüf'anın ibtali için yapılan her hile, ikrahla satış olmaz. Eğer ikrahla satım olsa
fakihlerin « Şüf'a sahibi müşteriyi şüf'adan kaçmak için yapıp yapmadığı hu-susunda yemin teklif
edemez» sözü bâtıl olur.
Kim; «Ben bu meseleyi zikredeni görmedim» diyerek bu meseleyi kapalı görüp sonra da faydasız
birşeyle cevap verirse, o fakihlerin ama-cını anlamamıştır. Bu yerde bu araştırmayı ganimet bil.
«İbtalini bir şarta bağlamak caizdir ilh...» Çâmiü's-sağîr'de şöyle denilmektedir: «Şüf'a sahibi eğer
alıcıya, Eğer kendi nefsin için aldınsa, ben sana şüf'ayı teslim ettim» dese, alıcı da onu bir başkası
için almış ise, bu şüf'ayı teslim değildir. Çünkü şüf'ayı teslim etmek talâk ve azad gibi sırf
düşürmedir. O zaman onun şarta bağlanması sahihtir. O düşür-me ancak şartın varlığından sonra
gerçekleşir.»
İnâye'de şöyle denilmektedir: «Şüf'anın ibtalini bir şarta bağlamak caizdir, sözü, Hidâye sahibinin
yukarıdaki «Öyleyse onun düşürmesi, ca-iz olan şartlarla da bağlanmaz. Öyleyse fasit şartlarla
bağlanmaması da-ha uygundur» sözünü nakleder
Turî diyor ki: «Buna şartlar arasında fark vardır diye cevap verilebi-lir. Öyleyse geçen şart şüf'adan
vaz geçtiğine ve alıcının komşuluğa razı olmaya delalet etmektedir. Burada olan ise şüf'adan vaz
geçtiğine delâlet etmiyor.»
Ben derim ki: Zahiriye'de Câmiü's-Sağîr'e Serahsî'nin Mebsut'unda zikrettiği ifade ile itiraz
edilmiştir. Şöyle ki: «Kısasın düşürülmesini şarta bağlamak geçerli değildir. Ayrıca sırf düşürme
olsa bile bir vakte izafe edilmesi ihtimali de yoktur. Bundan dolayı üzerinde kısas olan kimsenin
reddi ile kısas reddolmaz. Eğer şüf'anın düşürülmesi üzerine zorlanmış olsa, şüf'a bâtıl olmaz.


Mebsût adlı eserdeki bir ifade ile açıklandı ki, şüf'ayı teslim etmek sırf bir iskat değildir. Eğer sırf bir
iskat olsa, diğer ıskatlar gibi ikrah ile de sahih olması gerekir.»
Hayreddin Remlî Zahiriye'deki bu ifade üzerine şunu bina etmiştir: Şüf'a sahibi eğer satım akdinden
önce alıcıya; «Eğer sen alırsan, ben şüf'ayı sana teslim ederim» dese, bu geçerli değildir. Biz bunu
sarf ba-bından hemen önce zikrettik. Oraya bakınız.
«Bu bina benimdir ilh...» Çünkü eğer adam binanın mülkiyetini iddia ederse, şüf'a bâtıl olur. Eğer
şüf'a iddia ederse, o zaman da mülkiyet da-vası bâtıl olur. Çünkü bunlar çelişir. Bunu dediği
takdirde şüf'a talebini düşürmesi gerçekleşmez. Çünkü hepsi bir sözdür.
Ebussuud diyor ki: «Bu talebin fevren şart olmasına binâendir.»
Ama doğru olan «Şüf'a sahibinin satışı duyduğu mecliste taleb et-mesi» sözüne göre, o mecliste
olduğu halde binanın mülkiyetini iddia etmesi de mümkündür. Sonra eğer binanın mülkiyetinden
men edilirse, şüf'a talebinde bulunabilir.
«Eğer bir âlimin görüşüne itimad ederek ilh...» Zevahir'de bu konuda bir bahis vardır. Şöyle ki:
«Fakihlerin, «Şüf'a sahibine mülkiyet sabit olmaz. Ancak tarafların rızası ile almak veya hâkimin
onun lehine mül-kiyet hükmü vermesi ile sabit olur.» sözü iktiza eder ki, onun şüf'ayı is-tila etmesi
haramdır. Âlimin sözü de ona bir fayda vermez.» H.
Ben derim ki: Velvâliciye'nin ifadesi de şöyledir: «Eğer itimad edilen alim istinbat ehlinden ise ve
alimlerden bazılarının da böyle söylediğini biliyorsa, şüf'a sahibi o alimin sözüne itimad ederek
istila etmesiyle fasık olmaz. Zira zâlim olmaz...»
Bu konu tek yönlü değildir. Düşünülsün.
«Eğer bir âlimin sözüne dayanmadan istila ederse, zalim olur ilh...» Bundan da onun tazir cezasına
çarptırılacağı anlaşılır. Ebussuud, Zevâhîr'den.
«Birkaç şey vardır ki nüfus başına taksim edilir ilh...» Yani insanla-rın sayısınca taksim edilir,
insanların hisselerine göre değil.
«Akıl (diyet) ilh...» Veya kıymet. O zaman mülk olan bir yerde bir hür veya köle öldürülmüş olarak
bulunsa, onun kıymeti veya diyeti o mülkün sahiplerine eşit olarak taksim edilir. Mülkiyet
nisbetlerine göre taksim edilmez. Bu konunun tamamı Hamevî'nin Eşbâh hâşiyesindedir.
«Taksim edenin ücreti ilh...» Sarihin «taksim eden»le kaydetmesi, zira gelecekte kısmet bahsinde
zikredecektir ki, ölçenin, turtanın ücreti icma ile hisselere göre verilir. Diğer masraflar da bunun
gibi verilir.
«Bir de yol ilh...» Burada sarih yol'dan umumî bir yolu kasdetmemiştir. Çünkü umumî yol hiç
kimsenin yolu değildir. Burada yol'dan maksat, çıkmaz bir sokaktaki yoldur. Hamevî.
" Kaza kitabının çeşitli meseleler bahsinde geçti ki, bir binanın önün-deki saha hususunda ihtilaf
etseler, o saha o binada oturanların sayı-sınca taksim edilir. Öyleyse o binada bir tek odası olan
kimse birkaç odası olan kimse gibidir.
Sarih kısmet kitabının sonunda zikredecektir ki, ödenecek olan şey eğer insanların nefsini korumak
için ödeniyorsa, meselâ bekçi parası gibi. yine nüfus başına taksim edilir. Batmaktan
korkulduğunda gemiden de-nize atılacak şeyler de yine insan başına atılır. Bunun açıklaması
inşal-lah gelecektir.
Toptan insanların sayısına göre ödenecek olan şeylerin sayısı ye-didir. Bu yediyi Hamevî şöyle
nakzetmiştir: «Başa göre taksim yedi şeyde yapılır:
1 - Kadınların takıları olsa. bunu eşit olarak paylaşırlar.
2 - Bir binanın arsası, binada hissesi olanlara arsa payı olarak bölüştürülür.
3 - Şüf'a hakkının kullanılması, birden çok sayıdaki hak sahiple-rince birlikte kullanılır.
4 - Nöbetler, nöbet tutacakların sayısına göre düzenlenir.
5 - Birden çok kimselerin işinde çalıştığı zaman, taksim edenin ücreti sayıya göre ödenir.
6 - Batmasından korkulan gemiden atılan eşyalar da eşya mikta-rına göre değil adam başına atılır.
7 - Çıkmaz sokaktaki yol eğer ücretli ise, ücreti insan sayısına göre verilir. Diyet de böyledir.
Hamevî sözlerine devamla şöyle der: «Fetâva-yı Hânuti'de zikredilen şu mesele kaldı: «Vakıflarda
câri olan adetle verilen ziyafetler de vakıf-tan hak sahibi olanların sayısınca taksim edilir.
Vazifelerine göre değil.»


Şeyhimiz Şurunbulaliye'nin kendi şeyhine uyarak fetva verdiği şu mesele de böyledir: Vakıflarda
cari olan adete göre verilen helvanın ücreti de yine insanların vazifelerine göre değil, sayılarına
göre taksim edilir. Bu, vakıf nazırına tahsis edilmez. Kuhistânî'nin zikrettiği şu mesele de böy-ledir:
Mekke hariminde olan bir avı ihramda olmayan iki kişi öldürmüş olsalar, her birisi kıymetinin yarısı
kadar verir. Uygun olan odur ki, Mek-ke harimindeki bir av hayvanını bir topluluk da öldürse, onun
kıymeti cemaata sayılarına göre taksim edilir.»
«Velisi olmayan bir çocuk şüf'a sahibi olsa ilh...» Yani babası veya dedesi veya onların vasisi
bulunmayan bir çocuk. Sarih bu sözüyle, ço-cuğun şüf'ada gerek lehine, gerek aleyhine,
mahkemede hasmın babası veya dedesi veya onlardan birisinin vasisi olduğuna işaret etmektedir.
Bunlardan hiçbirisinin olmadığında da hâkim veya hâkimin tayin etmiş olduğu kayyumdur.
Şurunbulâliye'de olduğu gibi.
Bu konunun baş tarafında, adı geçenlerin çocuğun şuf'asını teslim etmeleri hakkındaki söz veya
susmaları geçmişti.
«Şüf'ası bâtıl olmaz ilh...» Öyleyse çocuk baliğ olduğu zaman şüf'a talebinde bulunabilir. T.
«Eğer ağaçlar müşterinin kabzı zamanında meyve vermişlerse ilh...» Yani ister ağaçlar akit
zamanında meyve versin, ister akitten sonra kabızdan önce meyve versin, eşittir. Nitekim bunu
musannif yukarıda açık-lamıştı.
«Şüf'a yoluyla alır ilh...» Bu beyitte iki mesele vardır ki, bu iki me-sele ile ilgili açıklama biraz
yukarıda zikredildi.
«Şüf'a sahibi ayıramaz ilh...» Yani bir pazarlıkla satılan iki binayı Kendisi her ikisine de şüf'a sahibi
olduğu halde, ya ikisini beraber alır, veya şüfa'yı terkeder. Çünkü birisini aldığı takdirde pazarlık
tefrik edi­lir.
«Eğer komşu değilse ilh...» Yani her ikisine değil, yalnız birisine komşu ise, o zaman ayırmak daha
efdaldir. Bu söz onun yalnız komşusu olduğu binayı almasının tercihini göstermektedir. Bu da
imameynin ve Ebû Hanîfe'nin son görüşüdür. Fetva da bunun üzerinedir.
«Bir zarar yoktur ilh...» Yani şüf'ayı hile ile düşürmekte bir zarar yoktur.
«Yemin teklif etmesi ilh...d Yani şüf'a sahibinin akitlerden birisini, hileyi inkâr ettiği vakit yemin
teklif etmesi şer'an daha münkerdir. Çünkü öyle birşey iddia etmektedir ki, eğer ikrar etseler, yine
birşey alamaz. Bu görüş şüf'a sahibinin satım akdinin zor karşısında yapıldığını iddia etmemesine
yorumlanır. Eğer bunu iddia ederse, o zaman yemin teklif edebilir. Böyle yorumlanırsa bu mesele
ile geçen mesele arasında çelişki kalmaz. Nitekim biz yukarıda da buna dikkat çektik. Allah daha
doğru-sunu bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...