METİN
Fukahaya göre
talâkın kinâyesi talâk için vaz' edilmeyip hem talâka, hem başkasına ihtimali
olan sözdür. Kinâye sözlerle kadın kazaen ancak niyet veya halin delâletiyle boş
düşer.
İZAH
Musannıf kelamda
asıl olan sarîh sözün hükümlerini bitirdikten sonra kinâyelere başlıyor. Kinâye
kapalı mânâsına masdardır. Nehir.
«Fukahaya göre
talâkın kinâyesi» yani burada talâkın kinâyesinden murad demek istiyor. Yoksa
fukahaya göre onun mutlak mânâsı usûlcülerce olduğu gibi haddi zatında
kendisinden murad kapalı olan sözdür. Nehir sahibi diyor ki: "Bu son sözle sözün
garabeti gibi bir vasıtayla sarîh kelimeden murad: Kapalı olması yahut tefsir
vasıtasıyla kinâyede muradın açıklanması halleri hariç kalır. Sarîh ile kinâye
hakikatla mecazın kısımlarındandır. Terk edilmeyen hakikat sarîhtir. Terk edilen
ve mecazî mânâsı galib gelen hakikat ise kinâyedir. Kullanılışı fazla olan mecaz
sarîhtir. Kullanılışı fazla olmayan ise kinâyedir." H.
«Talâk için vaz'
edilmeyip ilah...» Bilâkis ondan ve hükmünden daha umumî bir mânâya vaz' edilen
sözdür. Çünkü aşağıda gelecek ric'î sayılan üç kinâyeden başkaları ile asla
talâk murad edilmemiştir. Bilâkis bu söz talâkın hükmü olan nikâhtan ayrılma
mânâsını ifade eder. Bu izaha göre "hem talâka ihtimali olan" sözünde tesahül
vardır. Maksad mânâsına müteallik olarak ihtimali olan demektir. Bunu Fetih
sahibi söylemiş ve bununla kinâyenin inhisar altına alınmayacağına işarette
bulunmuştur. Onun için Mülteka şârihi: "Sonra kinâye lâfızları çoktur. Nazım ve
Netif'de beyan edildiğine göre ellibeş lâfızdan fazladır. Daha başkaları da
ziyade edilmiştir. Dikkatli ol!" demiştir. Bunlardan biri: Kadından geçtim
sözüdür. Niyet bulunursa bu sözle bir talâk-ı bâin vâki olur. Nitekim İsmail
Hâik bununla fetva vermiştir.
Ben derim ki:
Kinâyelerden biri de zamanımızda kullanılan: Sen hâlîsin kelimesidir. Bunun
mânâsı hâli ve berîsin demektir. Düşün! Bezzâziye'de şöyle denilmiştir: «Bir
kimse diğerine sen beni evlendiğim filan kadın için dövüyordu isen ben onu
bıraktım, onu sen al der de bununla talâkı niyet ederse bir talâk-ı bâin vâki
olur."
T E M B İ H :
Müteehhirin ulemadan birinin verdiği fetvaya göre kinâyelerden biri de talâkı
niyet ederek üzerime yemin olsun bu işi yapmam sözüdür. Bu sözle bir talâk-ı
bâin vâki olur. Çünkü fukaha: "Kinâye hem talâka hem başkasına ihtimalli olan
sözdür." demişlerdir. Fakat bu sözü onun çağdaşı Muhammed Ebussûud Miskîn
hâşiyesinde reddetmiş, şöyle deriniştir: "O kimseye yemin keffâretinden başka
bir şey lâzım gelmez. Çünkü fukahanın kinâyenin tarifinde söyledikleri mutlak
değil kadına hitabı sahih olan sözüyle kayıdlıdır. O söz içinde gizlediği talâkı
yapmaya yahut onu yaptığını haber vermeye elverişli olacaktır. Meselâ: Sen
haramsın sözü böyledir. Çünkü seni boşadım mânâsına gelebildiği gibi seninle
sohbet haramdır mânâsına da gelebilir. Geri kalan kinâye lâfızları da böyledir.
Yemin lâfzı ise böyle değildir. Zira kadına onunla talâk yapmayı istemek veya
yaptığı talâkı haber vermeyi dilemek şöyle dursun kadına sen yeminsin diye hitap
etmek sahih olamaz. Hatta: Sen yeminsin, çünkü seni boşadım dese sahih olmaz. Şu
halde talâka ihtimali olan her söz onun kinâyesi olamaz. Bu iki kayıd mutlaka
lâzımdır. Hatta bir üçüncü kayıd daha gerekir ki, o da sözün talâkın müsebbebi
ve talâktan neş'et etmiş olmasıdır. Nasılki sen haramsın sözünde haram olması
böyledir.
Bahır'da
nakledildiğine göre: "Seni sevmiyorum. seni arzu etmiyorum, sende gözüm yok."
gibi sözlerde talâk vâki olmaz. Vechi şudur: Bu sözlerin mânâları talâktan
çıkmamaktadır. Çünkü ekseriyetle bunlar söylendikten sonra pişmanlık gelir,
arkacığından sevgi, arzu ve rağbet meydana gelir. Hörmet bunun hilâfınadır.
İhtimalli olmakla beraber bu sözlerle talâk vuku bulmazsa - ki murad: Çünkü seni
boşadım demek olabilir - yemin lâfzında evleviyetle vuku bulmaz. Bir de ulema
kinâyeyi üç kısma ayırmışlardır. Nitekim gelecektir.
1) Talâk isteğine
cevap teşkil eden başka bir işe yaramayan "iddetini bekle" gibi sözler.
2) Kadının isteğine
hem cevap hem red teşkil eden "çık" gibi sözler.
3) Hem cevap hem
sitem teşkil eden "kof" gibi sözler.
Şübhesizki yemin bu
üç nev'iden hiç birine elverişli değildir. Çünkü kadın kocasından talâk
istediğinde ona "üzerime yemin olsun şu işi yapacağım" diye cevap vermesi
yararlı olamaz. Çünkü cevap kadının sualine karşılık talâk yapmaya yarayan
iddetini bekle gibi bir söz olmalıdır. Yahut onun isteğini reddettiğini gösteren
çık veya ona sitem bildiren kof gibi bir söz olmalıdır. Üzerime yemin olsun sözü
talâk yapmaya delâlet etmez." Bu satırlar kısaltılarak alınmış, bazı ziyadeler
de yapılmıştır.
Muhammed Ebussûud
bundan sonra şunları söylemiştir: "Bununla anlaşılır ki Tûrî Fetâvâsı'ndan
nakledilen (Bir kimse müslümanların yeminleri bana lâzım olsun derse karısı boş
olur.) sözü çirkin bir hatadır. Üstadımızdan çok işitmişimdir: "Fetâvâ-i Tûrî,
Fetâvâ-i İbn-i Nüceym gibidir. Ona ancak başka bir naklî delille kuvvet bulduğu
vakit güvenilir." derdi. Tahtâvî ona itiraz ile şunları söylemiştir: "Üzerime
yemin olsun sözü hem talâka. hem başkasına ihtimallidir. Çünkü kendisi ile ve
Allah Teâlâ ile olan bir iştir. Talâkı niyet ederse onu niyet ettiği anlaşılır
ve sanki; Üzerime talâk lâzım gelsin filan işi yapmam, demiş gibi olur. Evvelce
geçmişti ki, üzerime talâk lâzım gelsin sözü manevî tâliktandır. Fetâvâ-i
Tûrî'nin onu talâka tahsis etmesi örf bulunduğu içindir ve müslümanların helâlı
bana haram olsun sözü gibidir."
Ben derim ki:
Hâsılı üzerime yemin olsun sözü kinâye değildir. Sebebi yukarıda geçti. Sarîhde
değildir. Çünkü sarîh ancak talâkta kullanılır. Bu öyle değildir. Lâkin yemin
lâfzı bir cinstir. Onun ferdlerinden biri de talâka yemindir. Niyetle bunu tâyin
ettimi sanki üzerime talâka yemin lazım gelsin bu işi yapmam demiş gibi olur. Bu
adam açıkça böyle demiş olsaydı onunla yemin etmiş sayılırdı. Eam bir kelimeyle
ehas mânâ murad edilirse o ehassın hükmü sâbit olur. Burada ehas olan sarîh
talâktır. Binaenaleyh onunla ric'î bir talâk meydana gelir, bâin olmaz.
Bezzâziye'nin eymân bahsinde ikinci fasılda şöyle denilmektedir: "Bir kimse bana
yemin lâzım gelsin yahut bana talâka yemin lâzım gelsin şu işi yapmam der de
sonra yaparsa karısı boş olur ve yemini bozulur. Velevki yalandan söylemiş
olsun."
Sarîh faslının
başında Câmiu'l-Fûsuleyn'den naklen arzetmiştik ki: "Şöyle yaparsam şeriatın
sözü benimle senin aramızda câri olsun." sözü talâka yemin kabul edilmek
gerekir. Çünkü o yerde halk arasında örf-ü âdet olmuştur. Yine orada Zahîre'den
naklen arzetmiştik ki bir kimse karısına "elif, nun, te, ta, elif, lam, kaf"
dese (ki yazıldığı zaman entitalikun:
Sen boşsun olur.)
bununla talâkı niyet ederse kadın boş düşer. Çünkü, sarîh sözden ne anlaşılırsa
bu harflerden de o anlaşılır. Ancak bu harfler sarîh söz gibi kullanılmazlar.
Binaenaleyh niyete muhtaç olmak hususunda kinâye gibi olurlar. Bu da gösterir
ki, o kimse yeminle talâkı niyet ederse sahih olur. Yeminini bozduğunda bir
talâk-ı ric'î meydana gelir.
Müslümanların
yemini, sözüne gelince: Bu söz yeminin cem'idir. Müslümanlara izafe edilmesi
müslümanların yaptıkları bütün yemin nev'ilerini murad ettiğine karinedir. Allah
Teâlâ'ya yemin ile muallak olan talâk ve köle âzâdı yeminleri gibi ki, bunun
daha fazla açıklaması inşaallah yeminler bahsinde gelecektir.
«Kazaen...» diye
kayıdlaması diyaneten niyetsiz vâki olmadığı içindir. Halin delâleti bulunursa
ya niyetle yahut halin delâletiyle meydana gelen talâk sadece kazaen meydana
gelir. Nitekim Bahır ve diğer kitablarda açık bildirilmiştir.
«Veya halin
delâletiyle...» sözünden murad: Mânâ ifade eden açık ve maksud olan haldir.
Talâk sözünü evvel zikretmek bu kabîldendir. Bunu Muhît'ten naklen Bahır sahibi
söylemiştir. Burada onu Kenz sahibinin yaptığı gibi mutla bırakması şunu
gerektirir ki, bütün kinâyelerle talâk halin delâletiyle olur. Bahır sahibi
diyor ki: "Bu hususta musannıf Kudûrî ile Serahsî'ye tâbi olmuştur.
Fahru'l-İslâm ile diğer ulema ise bunlara muhalefet ederek bazı kinâyelerle
talâk ancak niyetle vâki olur demişlerdir." Bu bazı kinâyelerden murad redde
ihtimalli olan çık, git ve kalk gibi sözlerdir. Lâkin aşağıdaki tafsilât
hususunda musannıf ulemaya uymuştur. Böylece itiraz yalnız Kenz'in ibâresine
kalmıştır. Onun nâmına Nehir sahibi İbn-i Kemâl Paşanın İzahü'l-lslah adlı
kitabında zikrettiği şu sözlerle cevap vermiştir: "Bu suretlerin redde elverişli
olması talâk müzakeresi haline aykırıdır. Binaenaleyh red delil olmaktan
çıkmıştır ve zikredilen bu suretler halin delâletinden hâlidir. Onun için
bunlardaniyete bağlı olur."
METİN
Halin delâleti,
talâk müzakeresi veya öfke halidir. Demek oluyor ki haller üçtür: Rıza, öfke ve
müzakere hali. Kinâye sözler de üç nev'idir: 1) Redde ihtimali olan sözler. 2)
Siteme elverişli sözler. 3) Siteme elvermeyen sözler. Çık, git, kalk, peçeni
takın, baş örtünü sarın, örtün, çekil git, gurbete git, uzaklaş gibi sözler
redde ihtimalli olanlardır.
İZAH
«Talâk müzakeresi
hali» sözüyle Şârih Nehir'in: "Halin delâleti sözün delâletine de şâmildir."
ifadesine işaret etmiş: "Bu izaha göre müzakere hali talâk istemekle yahut talâk
îkâ'ını önce söylemekle tefsir edilir. Nitekim iddetini bekle üç defa sözü
böyledir. Bundan önce müzakere: talâkı kadının veya ecnebînin istemesidir."
demişti.
«Veya öfke hali»
sözü zâhire göre müzakere üzerine matuftur. Binaenaleyh o da halin
delâletindendir.
«Haller üçtür.»
öfke hali rıza halinin mukabili olunca bu şekilde tefri' sahih olmuştur.
Fetih'te şöyle denilmiştir: "BiImiş ol ki taksimin hakikatı bütün hallerde biri
rıza, biri öfke hali olmak üzere iki kısımdır. Müzakare haline gelince: O her
ikisine uyar. Hatta kadının talâk istemesi ancak bu iki halden birinde tasavvur
olunur. Çünkü bunlar iki zıddır, ortaları yoktur. "Bahır sahibi bunu
naklettikten sonra şunu söylemiştir: "Bununla anlaşılır ki haller üçtür:
1) Öfke ve müzakere
kayıdlarından mutlak olan hal.
2) Müzakere hali.
3) Öfke hali."
Nehir sahibi diyor
ki: "Ben ve evla olan sadece öfke haliyle müzakere halini söylemekle
yetinmektir. Çünkü sözümüz delâletin tesîr ettiği haller hakkındadır. Mutlak
delâlet hakkında değildir. Sonra Bedayı'da gördüm ki halleri üçe taksim etmiş ve
şöyle demiş: Rıza halinde kazaen tasdik olunur. Talâk müzakeresini veya öfke
hallerinde olursa ulema kinâyelerin üç kısım olduğunu söylemişlerdir ilah...
İşte tahkîk budur."
«Kinâye sözler üç
nevi'dir ilah...» Bu sözün hâsılı şudur: Bütün kinâyeler cevap olmaya
elverişlidir. Yani kadının talâk istemesine cevap teşkil edebilirler. Lâkin
onların bir kısmı vardır ki, redde de ihtimallidir. Yani kadının isteğini kabul
etmemeye de ihtimallidir ve kadına "talâkı isteme, çünkü ben onu yapmam." demiş
gibi olur. Bir kısmı redde değil yalnız sitem ve sövmeye ihtimallidir. Bir kısmı
da red ve siteme ihtimalli olmayıp hâlis cevap teşkil eder. Nitekim Kuhistânî
ile İbn-i Kemâl'den anlaşılır. Onun için şârih ihtimallidir sözünü kullanmıştır.
Ebussûud'un Hamevîden nakline göre ihtimal ancak iki şey arasında olur. Lâfız
onların ikisine de sâdıktır. Bundan dolayı şuna yahut şuna ihtimali var
denilemez. Nitekimİsâm Telhîz şerhinin müsnedün-ileyh bahsinde buna tembihde
bulunmuştur.
«Çık, git, kalk...»
gibi sözler bu yerden kalk da kötülük bitsin mânâsına red olurlar. Yahut çünkü
seni boşadım mânâsına gelirler. Bu takdirde kadının talâk isteğine cevap teşkil
ederler. Rahmetî. Erkek "o halde elbiseyi sat" dese bununla talâk vâki olmaz.
Ebû Yusuf'a göre velevki talâkı niyet etmiş bulunsun. Çünkü bunun mânâsı örfen
satış için demektir. Sarîhi niyet edilenin hilâfınadır. İmam Züfer de Ebû
Yusuf'la muvafakat etmiştir. Nehir. Git hemen evlen yahut git ve evlen derse ne
hüküm verileceği hakkında fer'î meselelerde söz edilecektir.
"Peçeni takın, baş
örtünü sarın, örtün..." kelimeleri hakkında Bahır sahibi şunları söylemiştir:
"Çünkü sen bâin oldun, boşamakla bana haram oldun yahut sana ecnebi biri
bakmasın diye böyle demektir. "Birinci takdire göre bu sözler cevabtır. İkinciye
göre reddir. Bahır'da Kaadîhân şerhinden naklen: "Benden örtün derse bu söz
kinâye olmaktan çıkmıştır." denilmiştir. Acaba murad hiç talâk vuku bulmaz demek
değil midir, yoksa niyetsiz talâk vâki olur demek midir? Zâhire bakılırsa
ikincisidir. Bu izaha göre acaba vâki olan talâk bâin mi olur ric'î mi? Zâhire
göre bâin olur. Çünkü "benden" demesi talâkı murad ettiğine karinedir, o
müzakare yerini tutar.
«Redde ihtimalli
olanlardır.» Yani cevap da olabilirler. Ama sitem ve övmek için elvermezler. H.
METİN
Kof, beriyye,
haram, bâin ve onun muradifi olan bette, betle gibi kelimeler sitem olmaya
elverişlidirler.
İZAH
«Kof» yani hali
demektir. Bundan ya sen nikâhtan halisin yahut hayırdan halisin mânâları
kasdedilebilir. H. Yani birinci ihtimale göre kadına cevabtır. İkinciye göre ise
sitem ve sövmektir. Ondan sonra zikredilenler de öyledir.
«Beriyye» yahut
berîe ayrılmış mânâsınadır. Bu, ya nikâh kaydından yahut güzel ahlâktan ayrılmış
mânasına gelebilir. H.
«Haram» mümteni ve
imkânsız mânâsınadır. Burada ondan vasıf kasdedilmiştir ve memnu mânâsına gelir
ve yukarıda geçtiği gibi iki mânâya gelir. İleride gelecektir ki, zamanımızda bu
kelime ile bir talâk-ı bâin vâki olur. Çünkü örf-ü âdet olmuştur. Bu hususta
haram kılınmışsın ve seni ben haram kıldım sözleri arasında fark yoktur. İster
bana desin, ister demesin yahut müslümanların helâlı bana haramdır veya her
helâl bana haram olsun ve sen haramda benimle berabersin desin hep birdir.
«Nefsim haram
ettim.» sözüyle birlikte mutlaka "sana" demesi lâzımdır. Burada şöyle biritiraz
vârid olur: Bu sözlerle niyetsiz talâk vâki olduğuna göre bunların sarîh sözler
gibi ric'î talâkı icab etmeleri gerekir. Cevap şudur: örf olan ancak talâk-ı
bâin yapmaktır. Ric'î talâk örf olmamıştır. Hatta o adam ben niyet etmedim dese
tasdik olunmaz. O sözü iki defa söyler de birinciyle bir talâk, ikinci ile üç
talâk niyet ederse İmam-ı Âzam'a göre niyeti sahih olur. Fetva buna göredir.
Nitekim Bezzâziye'de bildirilmiştir. Bunu Nehir'den naklen Halebî söylemiştir.
Ben derim ki:
Bezzâziye'nin ibâresi şöyledir: "Bir adam iki karısına: Siz bana haramsınız der
de birisi hakkında üç talâkı, diğeri hakkında bir talâkı niyet ederse İmam-ı
Âzam'a göre niyeti sahih olur. Fetva buna göredir." Sonra bilmelisin ki,
Halebî'nin zikrettiği itiraz ve cevap Bezzâziye'de de vardır. Cevabın muktezası
bizim zamanımızda bu sözle ric'î talâk vâki olmasıdır. Çünkü bununla bâin talâk
yapmak örf olmamıştır. Zira "Haram üzerime olsun ben bu işi yapmam." diye yemin
eden cahil bir adam bâin talâkla ric'înin arasını ayıramaz. Nerede kaldı ki onun
örfüne göre bu sözle bâin talâk yapıldığını bilebilsin. Onun bildiği şey bu
yemini bozanın karısı boş olmasıdır. Ona göre bu üzerime talâk vâcip olsun ben
bunu yapmam demek gibidir. Evvelce geçmişti ki, üzerime talâk vâcip olsun
sözüyle ancak örf-ü âdet varsa kadın boş olur. Çünkü bu söz tâlik hükmündedir.
Üzerime haram lâzım
olsun sözü de öyledir. Aksi takdirde asıl olan hiç talâk vuku bulmamasıdır.
Nitekim seni boşamak üzerime borç olsun sözünde böyledir. İzahı yukarıda geçti.
Şu halde bu iki sözle talâk vâki olması örf-ü âdet bulunmasına bağlı olunca, örf
olan şey aralarında fark yapmaksızın bunlarla vâki olmak gerekir. Velevki haram
kelimesi aslı itibariyle kinâye olup onunla bâin talâk yapılsın. Çünkü bu söz
talâkta çok kullanıla kullanıla kinâye olmaktan çıkmıştır. Onun için de niyete
veya halin delâletine bağlı değildir. Kinâyelerin hiç birinde niyetsiz veya
halin delâleti olmaksızın talâk vâki değildir. Nitekim Bedâyi' sahibi bunu
açıklamıştır. Bezzâzî'nin yukarıda geçen cevabtan sonra: "Bununla örf-ü âdet
olan şey ric'î değil bâin talâk yapmaktır." demesi de buna delâlet eder. İbâresi
şudur: "Farsça seni serbest bıraktım mânâsına gelen reha kerdem kelimesini
söylemesi bunun hilâfınadır. Çünkü Necm-i Zahidî'nin Kudûrî şerhinde
açıkladığına göre bu söz örf-ü âdette sarîh olmuştur."
Bezzâzî'nin evvela
açıkladığına göre Arabça olarak Allah'ın helâlı bana haram olsun sözü yahut
Farsça olarak helâl izid beruy haram ifadesi niyete muhtaç değildir. Sahih ve
müftabih kavil budur. Çünkü örf vardır ve bununla talâk-ı bâin vâki olur. Sonra
bununla seni serbest bıraktım sözü arasında fark bulmuştur. Çünkü seni serbest
bıraktım sözü kinâyedir. Lâkin acemlerin örfünde daha ziyade sarîh mânâda
kullanılmıştır. Bir kimse reha kerdem yani seni serbest bıraktım derse bu sözle
ric'î talâk vâki olur. Halbuki bunun da aslı kinâyedir. Ric'î talâk olması ancak
acemlerin örfünde talâkta kullanılması daha çok olduğu içindir.
Yukarıda geçmişti
ki, sarîh hangi dilden olursa olsun ancak talâkta kullanılan sözdür. Lâkin
Allah'ın helâlı sözü hem Arablarca hem Acemlerce daha ziyade bâin talâkta
kullanıldığı için onunla talâk-ı bâin vâki olur. Böyle olmasa idi onunla ric'î
talâk meydana gelirdi. Hâsılı haram sözüyle niyetsiz olarak talâk-ı bâin vuku
bulacağı hususunda müteehhirin ulema evvelkilere muhalefet etmişlerdir. Hatta
bunu söyleyen adam niyet etmedim dese tasdik olunmaz. Çünkü müteehhirin
zamanında yeni çıkmış örf vardır. Binaenaleyh bugün bu sözle talâk-ı bâin vâki
olması eskilerin zamanında olduğu gibi örf bulunmasına dayanmaktadır. Ama bâin
kaydıyla değil de mücerred talâk hakkında kullanılması örf-ü âdet olursa onunla
ric'î talâk meydana gelmesi teayyün eder. Bunun bir misli de sarîh bâbının
başında arzettiğimiz Türkçe sen boş yahut boş ol sözleriyle ric'î talâk vâki
olmasıdır. Halbuki bunun Arabcası "enti haliyyetün: Sen kofsun" demektir. Bu ise
kinâyedir. Ama Türkçede talâkta kullanılması galibtir. Benim fehm-i kasırıma
zâhir olan budur. Bu meseleyi zikreden kimse görmedim. Halbuki çok vuku bulan
mühim bir meseledir. Düşün!
Bir müddet sonra
cevap olabilecek bir söz bana zâhir oldu ki, o da şudur: Haramın mânâsı cima' ve
mukaddimelerinin helâl olmamasıdır. Bu akid bâkî kalmakla beraber îlâ ile olur.
Halbuki örf-ü âdet değildir. Akdi ortadan kaldıran talâkla da olur ve biri bâin,
diğeri ric'î olmak üzere iki kısımdır. Ancak ric'î cima'ı haram kılmaz. Onun
için bâin teayyün eder. Örf olduğu için bu sözü sarîha katılması onunla bâin
talâk meydana gelmesine aykırı değildir. Çünkü sarîhle bazen bâin talâk vâki
olur. Meselâ: Sen şiddetli bir talâkla boşsun sözü ve benzeriyle talâk bâin
olur. Nitekim kinâyelerin bazılarıyla da ric'î talâk meydana gelir. İddetini
bekle, rahmini temizle ve sen birsin sözleri böyledir.
Hâsılı bu sözle
talâk yapmak örf-ü âdet olunca kadını haram kılmak mânâsına kullanılmıştır.
Kadını, haram kılmak ise ancak bâin talâkla olur. Bu makamda bana zâhir olan en
son mânâ budur. Bu izaha göre Bezzâziye'nin verdiği cevaba hâcet yoktur.
Bezzâziye'de: "Onunla örf-ü âdet olan talâk-ı bâin yapmaktır." denilmiştir.
Çünkü buna itiraz vârid olduğunu biliyorsun. Allahu a'lem!
«Bâin» ayrılmış
mânâsınadır. Yani nikâh bağından ayrılmış veya hayırdan ayrılmış mânâlarına
gelebilir. H.
«Bette» kesmek
mânâsınadır. Bu da bâin kelimesinin ihtimalli bulunduğu mânâlara muhtemeldir.
Betle de kesilmiş mânâsınadır. Hz. Meryem erkeklerle alâka kurmaktan kesildiği
ve Hz. Fâtıma (r.a.) fazilet, din ve hasebçe zamanının kadınlarından kesildiği,
bazılarına göre dünyadan kesilip Rabbine yöneldiği için kendilerine Betül
denilmiştir. Yukarıda geçen ihtimaller bu kelimede de vardır. Bunu Nehir'den
naklen Halebî söylemiştir.
«Sitem olmaya
elverişlidirler.» Cevap dahi olabilirler. Ama red olmaya elverişli değildirler.
H. Bunun bir misli de Nehir'de İbn-i Kemâl ve Bedâyi'dedir. Bahır'dan anlaşılan:
"Red için de elverişlidir." mânâsı buna muhâliftir.
METİN
İddetini bekle,
rahmini temizle, sen birsin, sen hürsün, seç, emrin elindedir, seni serbest
bıraktım ve senden ayrıldım gibi kelimeler hem sitem, hem red olmaya ihtimalli
değillerdir. Rıza halinde yani öfke ve müzakere hallerinin dışında bu üç kısım
tesir cihetinden niyete bağlıdır. Çünkü ihtimallidir, Talâka niyeti olmadığı
hususunda söz yeminiyle beraber kocanındır. Kadının ona evinde yemin ettirmesi
kâfidir. Yemine razı olmazsa kadın onu mahkemeye verir. Yeminden çekinirse
araları ayrılır. Mücteba.
İZAH
«İddetini bekle...»
Benim sana olan ni'metlerimi say mânâsına da gelebilir. Bedâyi.
«Rahmini
temizle...» İddetten kinâye olabildiği gibi rahmini temizle de şeni boşayayım
mânâsına da gelebilir. Bedayi.
«Sen birsin.» Yani
sen bir talâk boşsun mânâsına geldiği gibi bence sen bir tanesin yahut kavminin
içinde biriciksin mânâsına medh veya zem için de kullanılabilir. Talâkı niyet
ettiği vakit sen bir talâk boşsun demiş gibi olur. Umumiyetle ulemaya göre i'rab
hatasına itibar yoktur. Esah olan budur. Çünkü avam takımı i'rab vecihlerini
birbirinden ayıramazlar. Havas takımı da konuşmalarında i'raba dikkat etmezler.
Örf ne ise dilleri de odur.
«Sen hürsün.» Bu
kölelikten kurtulduğu için hürsün mânâsına geldiği gibi nikâhtan hürsün mânâsına
da gelebilir.
«Seç, emrin
elindedir.» Bu iki söz talâkı tefvîz'den kinâyedir. Yani ayrılmak için kendini
seç yahut bir iş için kendini seç. keza talâk hususunda emrin elindedir yahut
başka bir tasarruf için emrin elindedir mânâlarına gelebilir. Nehir'de Sa'diyye
hâşiyelerinden naklen şöyle denilmiştir: "Bunu burada zikretmek münasip
değildir. Gerçekten bunun sebebiyle bazı müftülerden büyük hata sâdır olmuştur.
Bununla talâk vâki olduğunu sanarak fetva vermiş, helâlı haram yapmıştır. Biz
bundan Allah'a sığınırız." Şârih musannıfın "seç sözünden gayri" dediği yerde
buna tembihte bulunmuş, kadın kendisini boşamadıkça bu ik kelimeyle talâk vâki
olmaz, demiştir. Yani kocası da talâkı kadına tevfizi niyet edecek yahut öfke
gibi bir hal delâleti de bulunacaktır. Nitekim bundan sonraki bâbta gelecektir.
«Seni serbest
bıraktım.» Çünkü boşadım mânâsına geldiği gibi seni serbest bıraktım, çünkü sana
ihtiyacım yok mânâsına da gelebilir. Senden ayrıldım sözü de böyledir.
«Hem sitem hem red
olmaya ihtimalli değillerdir.» Bilakis sadece cevap olmaya elverişlidir. H. Yani
sadece talâk isteğine cevap teşkil eder. Fetih.
«Çünkü
ihtimallidir.» Bu sözlerden her birinin söylediğimiz gibi talâka ve
başkasınaihtimalleri vardır. Hal bu iki ihtimalden birine delâlet etmez. Onun
için kocaya niyeti sorulur ve bu hususta sözü kazaen tasdik olunur. Bedâyi.
Tahtâvi diyor ki: "Eğer cevap olmaya elverişli kelimelerle talâk vâki olmak
gerekir. Velevki niyeti olmasın, dersen ben de derim ki: Cevap olmasından murad
talâkı meydana getirmek için cevap değildir. Maksad kadın sormadan onun sözüne
cevap vermektir. Kadın talâk istediğini söylerse müzakere hâsıl oldu demektir.
Müzakere hali ise niyete bağlı değildir. Bundan yalnız birincisi müstesnadır.
Nitekim gelecektir."
Ben de derim ki:
Lâkin bu söz az yukarıda Fetih'ten naklon söylediklerimize muhâliftir. Fetih
sahibi cevaba ihtimalli olan sözü talâk isteğine cevap diye tefsir etmiştir. Bu
itiraza en iyi cevap şöyle demektir: İddetini bekle gibi bir söz kadının
isteğine sırf cevap olmak üzere söylenir. Yani orada talâk isteği varsa o söz
sırf boşamak için kullanılır. Bütün hallerde talâk isteğinin mevcud olması lâzım
gelmez. Çünkü bazen hal yalnız rıza hali yahut yalnız öfke hali olur, talâk
isteği bulunmaz. Bununla beraber iddetini bekle gibi bir söz halis cevap
olmaktan çıkmaz. Şu mânâya ki ortada sual olsa bu sırf cevap teşkil ederdi. Onun
içindir ki, sualsiz olarak öfke halinde niyete bağlı kalmaksızın onunla talâk
vâki olur.
«Yeminiyle beraber»
kadın talâkı iddia etsin etmesin Allah Teâlâ'nın hakkı için erkeğe yemin
lâzımdır. Bunu Tahtâvî Bahır'dan naklen böylemiştir.
«Yemine razı
olmazsa» yani hâkim huzurunda yemine razı olmazsa demektir. Çünkü başkasının
huzurunda yemine raz» olmamasının itibarı yoktur. T.
METİN
Öfke halinde ilk
ikisi tevakkuf eder. Niyet ederse talâk vâki olur, etmezse vâki olmaz. Talâk
müzakeresi halinde yalnız birincisi tevakkuf eder. Son ikisi ile niyet etmese
bile talâk vâki olur. Çünkü delâletle beraber kazaen niyetim yoktur diye
iddiasında tasdik edilmez. Çünkü delâlet daha kuvvetlidir. Zira zâhirdir. Niyet
ise batınî (gizli) bir iştir. Onun için kadının delâlet üzerine getirdiği
beyyine kabul edilir. Niyet üzerine getirdiği beyyinesi kabul edilmez. Meğerki
onu ikrar ettiğine beyyine getirilmiş olsun. İmâdiyye.
İZAH
«Öfke halinde lk
ikisi tevakkuf eder.» Yani red ve cevap olabilen ile sitem ve cevap olabilen
tevakkuf eder. Cevap için teayyün eden tevakkuf etmez. Bunun izahı şudur: Öfke
hali talâka elverişli olduğu gibi red ve uzaklaştımaya ve sövüp saymaya da
elverişlidir. İlk iki kısmın sözleri buna da ihtimallidirler. Binaenaleyh hal
bizzat talâka ve başkasına ihtimalli olmuştur. Onu niyet ettimi sözünün muhtemel
bulunduğu bir şeyi niyet etmiş demektir. Zâhir de kendisini yalanlamaz.
Binaenaleyh kazaen tasdik olunur. Sonuncu kısmın lâfızları yani sırf cevap
olmaya yarayanın sözleri bunun hilâfınadır. Çünkü bunlar talâka ve
başkasınaihtimalli olsalar da bunlarda red, uzaklaştırma ve sövüp sayma ihtimali
yok olunca hal talâk iradesi için teayyün eder. Bu sebeble sözünde zâhiren talâk
tarafı tercih edilir. Artık onu zâhiren değiştirmek hususundaki iddiası tasdik
edilmez. Onun için bu sözlerde niyete bağlı olmaksızın kazaen talâk vâki olur.
Nitekim sarîh talâkta bununla ipten çözülmeyi kasdettiğini iddia etse tasdik
olunmaz.
«Yalnız birincisi
tevakkuf eder.» Yani yalnız red ve cevaba elverişli olan tevakkuf eder. Çünkü
müzakere hali talâka elverişli olduğu gibi red ve uzaklaştırmaya da
elverilişidir, sövmeye elverişli değildir. Birincinin sözleri de öyledir.
Onlarla talâkı değil de reddi niyet ederse zâhire muhâlif olmaksızın sözünün
muhtemelini niyet etmiş olur. Binaenaleyh talâkın vukuu niyete bağlı kalır. Son
iki nev'in sözleri bunun hilâfınadır. Çünkü onlar talâka ihtimalli olsalar da
müzakere halinin muhtemel bulunduğu red ve uzaklaştırmaya ihtimalli değillerdir.
Binaenaleyh zâhiren talâk tarafı tercih edilir. Ondan değiştirmek isterse tasdik
olunmaz. Onun için bu sözlerle niyetsiz kazaen talâk vâki olur.
Hâsılı birinci
nev'i rıza, öfke ve müzakere hallerinde niyete bağlıdır. İkinci nev'i yalnız
rıza ve öfke hallerinde niyete bağlı kalır. Müzakere halinde niyetsiz talâk vâki
olur. Üçüncü nev'i yalnız rıza halinde niyete bağlı kalır. Öfke ve müzakere
hallerinde niyetsiz talâk vâki olur.
METİN
Sonra niyet şart
kılınan her yerde sual "mi" edatıyla yapılırsa talâk niyet edildiği takdirde
"evet" sözüyle vâki olur. Sual "kaç" sözüyle yapıIırsa talâk "bir" sözüyle vâki
olur. Nitekim şart kılınması bahis mevzuu olmaz. Bezzâziye. Bu bellenmelidir.
Erkeğin iddetini bekle, rahmini temizle ve sen birsin sözleriyle bir talâk-ı
ric'î vâki olur. Velevki fazlasını niyet etmiş olsun. Esah kavle göre bir
kelimesinin i'rabına itibar yoktur.
Kalanlarıyla yani
zikredilen kinâye lâfızların geri kalanlarından "seç" sözünden başkalarıyla
niyet ettiği takdirde bir yahut iki talâk-ı bâin niyet ederse bir talâk-ı bâin
vâki olur. Çünkü tekarrur etmiş bir kaidedir ki, talâk kelimesi masdardır, sırf
adede ihtimali yoktur. Cins birliğini kasdederse üç talâk vâki olur. Onun için
cariyede ikiyi niyet sahih olur. Seç kelimesinde ise üçü niyet dahi sahih olmaz.
Kadın kendisini boşamadıkça bu kelimeyle ve emrin elinde olsun sözüyle talâk
vâki olmaz. Nitekim gelecektir. Yani zikredilen kinâye lâfızlariyle dediğine
göre: "Bazı kinâyelerle meselâ ben seni boşamaktan beriyim, senin talâkının
yolunu bıraktım. sen mutlakasın, sen filanın karısından daha mutallakasın deyip
filanın karısının boşanmış bulunması ve sen t, I, k ve bunlara benzer ulemanın
açıkladıkları kinâyelerle de ric'î talâk olur." diye bir itiraz vârid olamaz.
İZAH
«Sual, mi edatıyla
yapılırsa» yani birisi: Sen şöyle dedin mi diye sorarsa, bu talâk suali olurmu?
Cevap veren müftü: Evet, niyet ettiyse olur der. H.
«Sual kaç sözüyle
yapılırsa» yani soran kimse: Ben şöyle dedim, kaç talâk vâki olur derse, müftü:
Bir talâk vâki olur cevabını verir. Niyetin şart olup olmadığından bahsetmez.
Yani niyet ettinse bir olur demez. H.
«Bir talâk-ı ric'î
vâki olur.» Velevki talâk-ı bâini niyet etmiş olsun. H.
«İddetini bekle...»
sözüyle bir talâk-ı ric'î vâki olur. Çünkü bu söz izmâr (kapalı konuşma)
bâbındandır. Yani seni boşadım iddetini bekle yahut iddetini bekle, çünkü seni
boşadım mânâsınadır. Bu sözü cima'da bulunduğu karısına söylerse kadın boş düşer
ve iddet vâcip olur. Cima'da bulunmadığı karısına söylerse niyetiyle amel ederek
kadın boş düşer, fakat iddet vâcip olmaz. Telvîh'de böyle denilmiştir. Tamamı
Nehir'dedir.
«Rahmini temizle»
sözü hakkında Bedâyi'den naklen izahat vermiş, onun iddet kelimesinden alınarak
iddet beklemekten kinâye olduğunu bildirmiştir. Binaenaleyh onun hakkında da
iddetini bekle cümlesi hakkında söylediklerimiz söylenir.
«Sen birsin»
cümlesinde talâkı niyet ederse bir sözü mahzuf bir masdarın sıfatı olur. Yani
sen bir talâk boşsun demek olur. Sarîh sözle yapılan talâkın arkasından ric'at
gelir. Yani talâk ric'î olur. Masdar üçü niyete elverişli olsa da burada bir
diye söylemesi üç niyet etmesine mâni olur.
«Bir yahut iki
talâk-ı bâin niyet ederse bir talâk-ı bâin vâki olur.» Hâsılı bir veya iki talâk
niyet ederse yalnız bir talâk vâki olur. Hatta hür olan karısını bir defa boşar
da sonra talâk-ı bâinle boşayarak ikiyi niyet ederse bir talâk-ı bâin boş olur.
Üçü niyet ederse üç olur.
«Onun için cariyede
ikiyi niyet sahih olur.» Çünkü onun hakkında iki talâk cinsin tamamıdır. Yani
hür kadın hakkında üç talâk ne ise cariye hakkında iki talâk odur.
«Seç kelimesinde
ise üçü niyet dahi sahih olmaz.» Yani ondan önceki üç kelimede üç talâkı niyet
sahih olmadığı gibi seç kelimesinde de sahih olmaz. T.
«Kadın kendisini
boşamodıkça» yani kocası talâkı niyet edip yahut halin delâletiyle talâk
anlaşılıp kadın da kendini boşamadıkça talâk vâki olmaz. Çünkü bu tefvizin
kinâyelerindendir. Talâkı îkâ'ın kinâyelerinden değildir. Nitekim bundan sonraki
bâbta gelecektir.
«Ben seni
boşamaktan beriyim.» sözüyle niyet bulunduğu takdirde bir talâk-ı ric'î vâki
olur. Fetih. Lâkin Cevhere'de: "Ben senin nikâhından berîyim derse niyet ettiği
takdirde talâk vâki olur. Ama ben senin talâkından berîyim derse br şey vâki
olmaz. Çünkü bir şeyden beraet etmek onu bırakmaktır." denilmiştir. Bezzâziye'de
beyan edildiğine göre ben senin talâkından beriyim sözü hakkında sahih kabul
edilen kaviller muhteliftir. Hâniyye'de bununla talâk olmadığı kesin olarak
sahih kabul edilmiş, Fetih ve Hulâsa'da se bu söz hakkında ihtlâfrivâyet
olunmuştur. Fetih sahibi: "Bence en münasib bir talâk-ı bâin vâki olmaktır.
Çünkü talâktan berî cimanın hakikatı onu yapmaktan aciz kalmayı istilzam eder
ki, bu da iddetin bitmesi veya üç talâk yahut hiç talâk yapamamak suretlerinden
biriyle kadından ayrılmaktır. Bu suretle o söz kinâye olur. Onunla talâkı niyet
ederse talâk olur ve iki nev'i ayrılığın birine sarfedllir. O da üçten aşağı
olan ayrılıktır." demiştir.
Ben derim kİ: Bu
sözün muktezası bir talâk-ı bâin vâki olmaktır. Çünkü talâkın vukuu sarih sözle
değil beraet lâfzıyladır.
«Sen filanın
karısından daha mutallakasın.» sözü kadının filan karısını boşamış sözüne cevap
olarak söylemişse talâk vâkidir. Ama diyaneten tasdik olunmaz. Çünkü halin
delâleti niyet yerini tutar. Tutmamış olsa taalâk ancak niyetle vâki olur. O
halde sarih sözlerden değildir. Onlardan sonra niyete bağlı kalmaz. Fetih sahibi
bunu ta'lil ederken: "İsm-i tafdil sarîh sözlerden değildir." demiştir.
«Karısının boşanmış
bulunması» şayet boşanmış değilse bu talâk vâki değildir. Bu kaydı Bahır sahibi
zikretmiştir. Lâkin Fetih'de sarîh bâbının başında: "O kadının boşanmış olup
olmaması fark etmez." denilmiştir.
«Sen t, I, k...»
Sarih bâbında Zahîre'den naklen arzetmiştik ki, Zahîre sahibi bu harfleri: "Açık
sözden ne anlaşılırsa bunlardan da o anlaşılır. Şu kadar var ki, bunlar sarih
söz gibi kullanılmazlar. Binaenaleyh niyete muhtaç olmak hususunda kinâye gibi
olmuşlardır." diye ta'lilde bulunmuştur.
«Ve bunlara benzer
ilah...» Talâk üzerine olsun, talâkını sana bağışladım, talâkını sana sattım -
kadın bedelsiz satın aldım demek şartıyla - talâkını al, talâkını sana ödünç
verdim, Allah talâkını diledi yahut kaza buyurdu gibi sözlerin hepsinde niyetle
bir talâk-ı ric'î vâki olur. Nitekim Fetih'de beyan edilmiştir Bahır'da bunlara:
"Talâk senindir veya senin üzerinedir, benim karım değilsin, ben senin kocan
değilim, talâkını sana emânet ettim." sözleri de ilave edilmiştir. Muhît'te
beyan edildiğine göre bunlarla kadının emri kendi elinde olur.
METİN
Bir adam karısına
üç deta: İddetini bekle der de birinci ilâ talâk, diğerleri ile hayız niyet
ederse kazaen tasdik olunur. Çünkü sözünün hakikatini niyet etmiştir. Diğerleri
ile bir şey niyet etmezse üç talâk vâki olur. Çünkü birinciyi niyetle hal talâka
delâlet etmiştir. Hatta yalnız ikinciyle talâkı niyet ederse iki talâk, yalnız
üçüncü ile talâkı niyet ederse bir talâk vâki olur. Hiç biriyle talâk niyet
etmediyse hiç talâk vâki olmaz. Bunun kısımları yirmi dörttür. Bunları Kemâl
zikretmiştir. Yirmidörde şu da ziyade olunur: Hepsiyle bir talâk niyet ederse
diyaneten bir talâk, kazaen üç talâk vâki olur.
İZAH
«Diğerleri ile
hayız niyet ederse..» Bu hüküm konuştuğu kadın hayız görenlerden olduğuna
göredir. Kadın hayzından kesilmiş veya küçük olursa kocası: Birinci sözümle
talâk, kalanlarıyla aylarla iddeti kasdettim dediği takdirde hüküm yine budur.
Fetih.
«Çünkü birinciyi
niyetle...» Fetih sahibi diyor ki: "Bu zikredilenlerden anlaşıldığına göre talâk
müzakeresi hali sadece talâk istemeye münhasır değildir. Bu, ulemanın
söyledikleri: "Talâk müzakeresi hali kadının veya ecnebî birinin o kadının
talâkını istemesidir." sözüne muhâliftir. Bilâkis o sözden de, mücerred yeni
talâk îkâ'ından da umumîdir."
«Bunun kısımları
yirmidörttür.» Ki hâsılı şudur: Bu adam ya bütün söyledikleriyle talâk niyet
etmiştir yahut birinciye talâk veya hayız niyet etmiş başka bir şey
kasdetmemiştir. Yahut yalnız ilk iki sözle talâk kasdetmiştir veya birinci ve
üçüncü sözle talâk kasdetmiştir. Yahut ikinci ve üçüncüyle talâk, birinciyle
hayız kasdetmiştir. Bu altı surette üç talâk vâki olur. Yahut yalnız ikinciyle
talâk niyet etmiştir başka bir niyeti yoktur veya birinci ile talâk ikinci ile
hayız kasdetmiştir, başka bir niyeti yoktur. Yahut birinci ile talâk, üçüncü ile
hayız kasdetmiştir, başka bir niyeti yoktur. Yahut son iki sözüyle talâk
kasdetmiştir, başka bir niyeti yoktur. Yahut ilk iki sözüyle hayız kasdetmiştir,
başka bir niyeti yoktur veya birinci ve üçüncüyle hayız kasdetmiştir, başka
niyeti yoktur. Yahut birinci ve ikinciyle talâk, üçüncü ile hayız kasdetmiştir
veya birinci ve üçüncüyle talâk, ikinci ile hayız kasdetmiştir veya birinci ve
üçüncüyle talâk, ikinci ile hayız kasdetmiştir yahut birinci ve ikinci ile
hayız, üçüncü ile talâk kasdetmiştir yahut birinci ve üçüncü ile hayız, ikinci
ile talâk kasdetmiştir. Yahut yalnız ikinci ile hayız kasdetmiştir, başka bir
niyeti yoktur. Bunlar onbir eder ki, bu sözlerle iki talâk vâki olur. Yahut her
sözüyle bir hayız veya üçüncü sözüyle talâk veya hayız kasdedip başka bir niyeti
olmaz; Yahut ikinci sözüyle talâk, üçüncü sözüyle hayız kasdeder, başka bir
niyeti yoktu. Yahut son iki sözüyle yalnız hayız kasdeder, başka bir niyeti
yoktur veya ilk sözüyle talâk ikinci ve üçüncü sözleriyle hayız kasdeder. Bu
altı kısımda bir talâk vâki olur. Yirmidördüncüsü bütün sözleriyle hiç bir şeyi
niyet etmemektir. O zaman hiç bir şey vâki olmaz.
Kaide şudur: Bu
adam biriyle talâkı niyet edince talâk müzakeresi sabit olur. Ondan sonraki ile
hayzı niyet ederse tasdik olunur. Çünkü talâkın akabinde hayızla iddet beklemek
açık bir iştir. Sonrakiler hiç bir şey niyet etmediği iddiası tasdik olunmaz.
Ama hiç bir sözüyle talâkı niyet etmezse sahih olur. Her niyet edilenden
öncekinin hükmü böyledir. Daha önce talâkı niyet ettiği bir söz geçmemiş olmak
şartıyla söylediği sözle hayzı niyet ederse talâk vâki olur ve müzakere hali
sübut bulur. Artık onda zikredilen hüküm câridir. Ama daha önce talâk niyet
ettiği bir söz geçtiyse bunun hilâfınadır. Onunla ikincisi vâki olmaz. Nehir'de
Fetih'den naklen böyle denilmiştir. H.
Ben derim ki: Daha
iyi açıklamak için biz bu kaideyi geçen bazı suretlerde izah edelim: Birinci
sözle yalnız hayzı niyet eder de başka bir niyeti bulunmazsa üç talâk vâki olur.
Çünkü birincisi ile hayzı niyet edince bir talâk vâki olur. Zira ondan önce
talâk yapılmamıştır. İkinci ve üçüncü ile dahi hayzı niyet ederse niyeti sahih
olur. Çünkü onlardan önce birinci vâki olmuştur. Birinci ile talâk, ikinci ile
hayız niyet eder de başka bir niyeti bulunmazsa iki talâk vâki olur. Çünkü
ikinci ile hayzı niyet etmesi sahihtir. Ondan önce birinci îkâ' edilmiştir.
Üçüncü ile bir şey niyet etmeyince onunla diğer bir talâk vâki olur. Zira
birincinin vâki olmasıyla müzakere hal sübut bulmuştur. Bütün söyledikleri ile
hayız niyet ederse bir talâk vâki olur ki, o da birincidir. Çünkü ondan önce
talâk îkâ'ı geçmemiştir. İkinci ve üçüncü ile hayzı niyet etmesi sahihtir. Zira
onlardan önce talâk îkâ'ı geçmiştir. Kıyas buna göredir.
«Diyaneten bir
talâk...» Çünkü sen boşsun sözünde olduğu gibi te'kidi kasdetmiş olması ihtimali
vardır. Fetih.
«Kazaen üç talâk
vâki olur.» Çünkü her sözüyle üçte bir talâkı niyet etmiştir. Talâk parçalanmayı
kabul etmez. Binaenaleyh tamamlanarak üç bütün talâk vâki olur. Bunu Muhît'ten
naklen Bahır sahibi söylemiştir. Fetih sahibi diyor ki: "Te'kid zâhirin
hilâfıdır. Biliyorsun ki kadın hâkim gibidir. Zâhiren iddiasının aksini bildiği
vakit kendisini ona teslim etmesi helâl olamaz." Bahır'da şöyle denilmiştir:
"Ben bir talâk kasdettim, onunla üç hayız beklesin demek istedim şeklinde
iddiada bulunursa tasdik olunur. Çünkü ihtimallidir. Zâhir kendisini
yalanlamaktadır."
Ben derim ki: Bunun
bir misli de Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sindedir.
METİN
Sen boşsun iddetini
bekle der yahut Arabça vav veya fa harflerinden biriyle atfederse biri niyet
ettiği takdirde bir, ikiyi niyet ettiği takdirde iki talâk vâki olur. Hiç talâk
niyet etmezse vavla atfettiğinde iki, fa ile atfettiğinde bazılarına göre bir,
bazılarına göre iki talâk vâki olur. Karısını cima'dan sonra bir defa boşar da
arkacığından onu üç yaparsa sahih olur. Nitekim ric'î talâkla boşar da karısına
dönmeden onu bâin veya üç talâka çevirirse sahihtir. Kezâ iddet içinde: «Kanma
bu boşamakla bir talâk daha lâzım getirdim." derse dediği gibi olur. Seni
boşarsam o talâk bâin olsun yahut üç olsun der de sonra boşarsa ric'î talâk
meydana gelir. Çünkü vasıf mevsuftan önce bulunmaz. Nitekim geçmişti.
İZAH
«Biri niyet ettiği
takdirde bir...» Yani iddetini bekle sözüyle her üç surette hayızla iddet
beklemeyi emreder talâkı kasdetmezse tasdik olunur. Çünkü bu bâbtaki emir
talâkın akibinde zâhir olmuştur. Nitekim yukarıda geçmişti.
«İki talâk vâki
olur.» Bunların ikisi de ric'îdir. Çünkü iddetini bekle sözüyle bâin talâk
vâklolmaz. Nitekim biliyorsun.
«Vavla atfettiğinde
iki...» Hiç atıf yapmadığı surette yine iki talâk vâki olur. Çünkü her iki
surette yeni bir emir, yeni bir cümle olur. Bu söz talâk müzakeresi halinde
söylendiği için talâka yorumlanır. Bunu Muhît'ten naklen Bahır sahibi
söylemiştir.
«Bazılarına göre
bir talâk vâki olur.» Muhît sahibi mezhebin bu olduğunu söyleyerek kesinlikle
buna kâil olmuştur ve: "Fa vasıf içindir." diyerek ta'lilde bulunmuştur. Yani bu
emrin hayızla iddet beklemeye yorumlanmasını ifade eder demek istemiştir.
«Bazılarına göre
iki talâk vâki olur.» Hâniyye sahibi bunu tercih etmiştir. Bunun vechi emri
talâka yorumlamaktır. Çünkü müzakere halidir. Ben derim ki: Birinci kavil daha
yerindedir.
«Bir defa boşar da
ilah...» Burada Zahîre ve diğer kitabların ibâreleri şöyledir: "Karısını bir
talâk-ı ric'î ile boşar da sonra iddeti içinde: Ben bu talâkı bâin veya üç
yaptım derse Ebû Hanife'ye göre sahih olur. Bu ifade musannıfın ibâresinden daha
kısa ve daha zâhirdir. İddet içinde diye kayıtlaması iddet çıktıktan sonra kadın
ecnebî olduğu içindir. Artık ona yaptığı talâkı üçe veya bâine çevirmek elinde
değildir. Onun için şârih cima'dan sonra diye kayıdlamıştır. Zira cima'dan önce
olursa o talâkı üçe çeviremez. Kadın üçe çevirmeden iddet lâzım gelmemek üzere
bâin olup gider.
«Karısına dönmeden»
diye kayıdlaması döndükten sonra çevirirse talâkın amelî bâtıl olacağı içindir.
Artık onu bâin veya üç yapması imkânsızdır. Talâkı iddet içinde bâine çevirdiği
vakit iddet ric'î talâkı yaptığı günden başlar. Nitekim Bezzâziye sahibi bunu
zikretmiştir. Yani çevirdiği günden başlamaz. Sarîh bâbının başında Bedâyi'den
naklen arzetmiştik ki, bir talâkı üçe çevirmenin mânâsı ona iki talâk katmakla
olur. Yoksa biri üçe böler mânâsına değildir.
T E M B İ H : Bir
kimse talâkı zikreder de aded söylemezse sustuktan sonra kendisine kaç demek
istedin diye soruldukta üç defa cevabını verirse, Şeyhayn'a göre üç talâk vâki
olur. İmam Muhammed buna muhâliftir. Sorulmaz da sustuktan sonra üç defa derse
bakılır: Susması nefesi kesildiği içinse kadın üç defa boş olur. Çünkü buna
muztardır. Bu susma fâsıla sayılmaz. Aksi takdirde bir talâk boş olur. Nitekim
Bezzâziye'de belirtilmiştir. Cevhere'de şöyle denilmektedir: "Bir kimse
karısına: Sen boşsun der de sustuktan sonra kendisine kaç defa diye sorulur ve
cevabını verirse İmam Muhammed'e göre de üç talök vâki olur." "Hâniyye'de: "Bu
kavlin Ebû Hanife'ye aid olması ihtimali vardır. Zira ona göre bir defa boşar da
sonra ben onu üç yaptım derse üç olur." denilmiştir. Bundan anlaşılır ki,
boşayan kimseye: "Üçle de." denilir de o da "üçle" derse evleviyetle vâki olur.
Çünkü burada üçe çevirmek daha zâhirdir. Bezzâziye'de şöyle denilmektedir; "Bir
adam karısına: Sen bir talâk boşsun der de kadın: Hezar cevabını verirse, o da
hezar dediği takdirde niyet ettiği olur. Aksitakdirde bir şey olmaz." Hezar:
Farsça bin demektir. Bu bizim anladığımıza aykırı değildir. Çünkü kadın kocasına
talâkı bine çevirmesini emretmemiştir. O ancak ihtimalli bir ta'rizde
bulunmuştur. Sadedinde bulunduğumuz meselede ise kendisine talâkı üçe çevirmesi
emrolunmuş o da cevap vermiştir. Cevap sualde söyleneni tezammun eder.
Üstadlarımızın üstadı Sâlhânî'nin elyazısıyla böyle tesbit edilmiştir.
Ben derim ki:
Anlaşıldığına göre kadının kocasına üçü söyle demesi o sayıyı ilk sözüne
katmasını emirdir. Bu lahîk olmaz. Nitekim kocası sustuktan sonra istenmeden
bunu söylerse hüküm budur. Evet, kadına: Sen boşsun der de kadın: Beni üçle boşa
diye teklifte bulunur, o da üçle derse bunun üçe çevirme ve yeni bir boşama
olduğunda şüphe yoktur. Çünkü isteğin cevabıdır. Allahu a'lem!
«Dediği gibi olur.»
Yani birinci surette üç talâk, ikincide iki talâk vâki olur. Nitekim Hâniyye ile
Bezzâziye'de bildirilmiştir. Bu izaha göre birinci boşamaya iki talâk,
ikincidekine bir talâk katmış olur.
«Nitekim geçmişti.»
Yani cima edilmeyen kadının talâkından az önce geçmişti. H. Şârih: "Hayırla!"
sözüyle orada tâlikler meselesinde Bahır sahibiyle geçen bahse işaret etmiştir.