MÜKATEBE KİTABI
METİN
Bu
konunun kira akdinden sonra
gelmesinin sebebi, her iki akitte de mülkiyetin bir kimseye,
yararlanmanın ise başka bir kimseye ait olmasıdır. İşte bu ilgiden dolayı bu meseleler kira akdinin
hemen
arkasında yer
almıştır.
Kitâbet
kelimesi sözlükte «tekebe»den alınmış olup, Ketebe; harfleri toplamak bir araya getirmek
anlamına
gelir. Kitâbet ise; kölenin efendisi ile yaptığı bir çeşit sözleşme olup, bu sözleşmeyi yapan
köleye
de mükâteb denir.
Mükâteb
kelimesi bir terim olarak; kölenin alım-satım ve çalışma gibi işlerde serbest olması,
gelecekte de kitabet bedelini ödeyince kölelikten kurtularak hür olmasıdır. Hatta efendisi ile
konuşmuş
olduğu meblağı derhal ödemiş olsa, derhal hürriyetine kavuşmuş
olur.
Kitabetin
rüknü ise, kitabet sözü ile veya bu anlama gelen bir sözle yapılacak icab ve kabuldür.
Kitabetin
şartı; kitabette konuşulan bedelin miktar ve cinsinin bilinmesidir. Bir de köleliğinin
anlaşma
süresince devam etmesidir. Yoksa, bedelin oylara taksim edilerek veya mesela altı oy
sonra
şu kadar denilerek ödenmesi kitabetin şartı değildir. Zira kitabet peşin ödemekle de geçerli
olur.
Kitabetin
hükmü; köle alış veriş ve çalışma konusundaki hacrin derhal kalkması tasarruf hak ve
hürriyetinin sabit olmasıdır. Kölelikten kurtulması, hür olması anlamına gelmez. Burada gerçek
hürriyet ancak kitabet bedelini ödemekle gerçekleşir.
Kitabetin
hükmü, efendi tarafından bedeli
derhal, peşin olarak taleb etme velâyetinin sabit
olmasıdır.
Bir de bedeli kabzettiği zaman bedelin ona mülk olması, kölenin kitabet bedelini
ödemekten
aciz olduğu takdirde ise kölelik mülkiyetinin aksine
dönmesidir.
Bir
kimse kölesi ile -velev köle reşit bir çocuk olsun kitabet bedelinin bir malla peşin veya vadeli
veya miktarı da ödenecek ayların başı ile sonu tayin edilerek meselâ, «Ben sana bin lira bedel
biçtim,
şu ve şu aylarda taksitte öde.» şeklinde taksitle ödemesi şartıyla kitabet yaparak, «Eğer
bunu
ödersen hürsün, ödeyemezsen kölesin.» dese. köle de kabul etse, geçerlidir ve o köle
mükâteb
olur. Çünkü âyetteki «Kitabet kesin.» (Nûr sûresi: 33) emri mutlaktır. Buradaki emir,
sağlam
görüşe göre nedb (mendûb) ifade
eder. Ayetin devamındaki, «onlarda bir hayır görürseniz»
ifadesinden
maksat, azad edildikten sonra, köle gayri müslim olduğu takdirde.
müslümanlara bir
zarar
vermemesidir. Eğer zarar vereceği bilinirse, üstün olan, kiabet yapmamaktır. Ama
kitabet
yaparsa,
geçerli olur.
Kölenin
yarısına kitabet kesilmesi de câizdir. Köle kalan kısmında da yine ticaretle izinlidir. Eğer
efendisi
onu ticaretten menetmek isterse, kölenin ıtk (azadlık) hakkının bâtıl olmaması için
menedemez.
Bu konunun tamamı
Tatarhaniye'dedir.
Kitabet
geçerli olduğu takdirde köle efendisinin tasarrufundan çıkar. Ama bedelin hepsini
ödeyinceye kadar mülkiyetinden çıkmaz. Zira
Ebû Dâvud, «Mükateb, üzerinde bir
dirhem kaldıkça
köledir.»
hadisini rivayet etmiştir. Bu hadisten yukarıdaki hüküm çıkarılmıştır.
Sonra
musannıf bu görüşün ayrıntısı olarak şöyle demiştir: Efendisi, mükateb sözleşmesi yaptığı
cariyesi
ile cinsi münasebette
bulunursa, emsalinin mehrini vermesi gerekir. Zira kitabet
sözleşmesi cariyeyi efendisine haram kılmıştır.
Efendi
kitabet yaptığı kölesini yaralamış olsa veya çocuğunu öldürse, erş diyeti
vermesi gerekir.
Efendi
kitabet yaptığı köle veya cariyenin
malını telef ederse, tazmin etmesi gerekir. Zira kitabet akti
ile
köle ile efendisi birbirleriyle ya-bancı gibi olurlar. Ama kölesini yaralayan veya cariyesi ile
münasebette
bulunan efendiye kısas ve had yoktur. Çünkü henüz mülkiyet şüphesi
vardır. Şümnî.
Efendi
kitabet kestiği köleyi azad etse,
hakkını düşürdüğünden meccanen azad edilir.
Efendi
kölesi ile şarap ve domuz üzerine kitabet yaparsa, bu
akit fasit olur. Çünkü şarap ve domuz
müslüman
için mal değildir. Ama köle ve
efendisi zımmî olurlarsa, o zaman
caizdir. Kölenin bizzat
kendi
kıymeti üzerine yapılan kitabet akdi de fasittir. Çünkü onun kıymetinin miktarı
meçhuldür.
Efendi
kölesine, «Falan kimse yanındaki şu malı getir seni azad edeyim.» diyerek kitabet kesse,
yine
fasittir. Çünkü köle diğerinin
mülkünü teslim etmekten acizdir.
Efendi
kölesine, «Bana yüz dinar ver, ben
sana üste olarak belirli olmayan genç bir çocuk
vereyim.» dese, yine fasit olur. Çünkü çocuğun değeri bilinmemektedir. İşte kitabet akti, bu
durumların
hepsinde, bizim zikrettiğimiz illetlerden dolayı
fasittir.
Efendi
ile köle şarap üzerine kitabet kesseler, köle şarabı ödese, azad olur. Bunun gibi domuz
üzerine
akit yapsalar, onun da hükmü böyledir. Çünkü müslümanlar için olmasa bile genel olarak
maldır.
Fakat bu şekilde azad olan köle yine efendisine kendi kıymeti kadar çalışmak zorundadır.
Ancak
dava hakime götürülmeden öncesi
için hüküm böyledir. İbni
Kemal.
Bil
ki, kitabette mal konuşulduğu
zaman kitabet herhangi bir şekilde fasit olursa bedel,
belirlenenden
daha az olarak ödenemez. Belki onun üzerine ilave edilir.
Murdar
hayvan eti veya kan gibi şeyler üzerine kitabet yapılsa, akit bâtıl olur. Çünkü kan ve leş hiç
kimseye
göre asla mal değildir. O halde bunu ödemekle de azad olunamaz. Ancak bunlar üzerine
kitabet
yapmakla beraber kitabeti açık bir şarta bağlarsa, o zaman akit için değil, şart için azad
edilmiş
olur.
Çeşidi
ve sıfatı değil yalnız cinsi belirtilen bir hayvan üzerine kesilen kitabet akti geçerli olur. Köle
efendinin
cinsini beyan ettiği hayvanlardan ortalama bir hayvanı veya ortalama bir hayvanın
kıymetini
verir. Kıymetinin kabulü için efendi
zorlanır.
Kâfir
olan efendinin kafir olan kölesi ile belirli bir miktar şarap üzere kitabet kesmesi geçerlidir.
Çünkü
bedelin belli olması gerekir. Efendi veya köleden herhangi birisi müslüman olduğu takdirde
şarabın
değil onun kıymetinin verilmesi gerekir. Efendi kıymeti kabzedince köle azad edilir. Şu
kadarı
var ki, yine köle kendi kıymeti kadar efendisine çalışır. Bu konu yukarıda
geçmiştir.
Kölenin
bir aylık hizmet yapması, bir diğerine bir ay hizmet etmesi, bir su kuyusu açması ve bir bina
yapması
üzerine akit yapılsa, anlaşmazlığı kaldıracak şekilde iş ve malzemesinin belli olması
şartıyla,
geçerli olur. Çünkü rükûn ve şart meydana gelmektedir.
Kitabet,
şartla fâsit olmaz. Çünkü başlangıçta nikâha benzer Çünkü kitabet de nikâh gibi malı
maldan
başkası ile mübadele etmektir. Ki o da tasarruftur. Ama şart aktin sulbünde olursa o zaman
akit
fasit olur. Çünkü kitabet sonunda da
satıma benzer. Çünkü bedel fasit olmaktadır. Asıl olan da
budur.
İZAH
Mükâteb,
mükatebet'ten ism-i mefuldür.
Efendiye mükâtib denilir. Kendisi ile
kitabet yapılan köleye
mükâteb,
cariyeye de mükâtebe denir. En uygunu, musannıfın kitabet
kitabı demesiydi. Zira fikıh
ilmi
bu kitapta mükellef olan kimsenin kitabet fiilinden baksetmektedir, mükâtebten değil.
Şu
kadarı var ki Kuhistanî'de
buradaki «mükâteb» kelimesi ism-i meful değil, kitâbet manâsında
olan
mimli masdar olarak kullanılmıştır. Burada kitâbet kelimesinden mükâtebe dönülmesindeki
hikmet
de bir çeşit tekrardan uzaklaşmaktır.
«Zikredilmesinin münâsebeti ilh...» Musannıfın bu sözünde «Uygun olan musannıfın bu sözü Itk
Bahsinden
hemen sonra zikretmesiydi.» şeklinde vârid olacak itirazın cevabına işaret etmektedir.
Nitekim
Hakîm-i Şehid, kitabeti Itkın hemen arkasında zikretmiştir. Cevab şudur: Itk köleyi
karşılıksız mülkiyetinden çıkarmaktır. Kitâbet ise öyle değildir. Kitabette
mülkiyet efendinin.
menfaat
de kölenindir. İşte bu yönüyle kıra akdine daha uygundur. Çünkü zata nisbet
etmek
yararlanmaya
nisbet etmekten daha önde gelir.
Nitekim İnaye'de de bu
araştırılmıştır. Kira akdinin
mükatebe
kitabından önce zikredilmesi kira akdinin temlik, şartlar ve şartların cereyanı, efendi ve
köleden
başkalarındadır. İşte bunun için de satıma benzemektedir. Bundan dolayı da kira akdi
mükatebe
kitabından önce
yazılmıştır.
Bazı
âlimler tarafından da «Kira menfaatler için zaruri olarak mal sâbit olur. Kitabet ise bunun
aksinedir.» denilmiştir. Zikredilenlerin hepsi yaklaşık münasebetler olup mantık bakımından
inceleme ihtimalleri bulunmaz.
«Harfleri
cem etmeye ilh...» Uygun olan, burada «Kitabat toplama (cem)dir.» demesiydi. Çünkü
kitabet,
harfleri
toplamaktadır.
«Mükateb
denilmesi ilh...» Mustasfa'da şöyle denilir: «Kitabe sözlükte; cem etmek anlamındadır.
Bir
şeyi borçlandırmakta da kullanılır.
O halde efendi köleye kitabet bedelini yükler, köle de
efendisine
bedeli ödediği zaman kendi ıtkını yüklenmiş
olur.»
Mutarrizî
de şöyle der: «Fakihlerin «Kitabet
tasarruf hürriyetini kölelik hürriyetine eklemektir.» sözü
zayıftır. Sahih olan efendi ve köleden her birisinin kendi nefsi üzerine bir şeyi yüklemesidir, Efendi
vefayı, köle de bedeli ödemeyi deruhte etmişlerdir. Buna kitabet denilmesin-deki maksat, halde her
iki
ıvaz da mevcut değildir. Akit anında
mevcut olan ancak kitabettir.
Diğer akitler ise genel olarak
ıvazdan
hâli olmazlar.»
Ben
derim ki: Mutarrizî'nin sözündeki
«genel olarak» kelimesi, her iki akte de, yani kitabet aktine de
diğer
akitlere de kayıttır.
Düşün.
Umulur
ki, Mutarrizî'nin «zayıftır» demesinin şekli Sayıhanî'nin dediğidir. Zira Sâyıhanî, «Tasarruf
hürriyeti akitte yoktur. Rakabet hürriyeti ise
ancak aktin sonunda, yani bedelin
ödenmesinde olur.s
demiş-tir.
«Kölelikten
kurtularak hür olmasıdır ilh...» İster hepsi olsun, ister bazısı olsun. Nitekim musannıf
gelecekte zikredecektir.. Musannıfın burada köleyi mutlak zikretmesi, köleye, müdebber ve
ümmülveled
köleleri de kapsamına alır.
«Halen
ilh...» Yani mükâtep sözleşmesi yapıldığı andan itibaren köle tasarruf hürriyetine kavuşur ve
kendi
menfaatteri hususunda daha hak sahibi olur. T. Hamevî»den.
«Gelecekte ilh...» Burada peşin ve muallak azad tariften çıkmakta-dır. Kitabetin bu tarifi kitabeti
hükmü
ile tarif etmektedir. Eğer musannıf kitabeti hakikaten tarif etmiş olsaydı. kitabet, kölenin
tasarruf
hürriyeti üzerine yapılan bir
akittir, derdi.
Turi.
«Bedelini
ödediği zaman ilh...» Musannıfın bu sözü ifade ediyor ki, kitabet bedelinin ödenmesinin
geri
bırakılması şart değildir.
«Akit sırasında derhal ödese, o anda azad edilmiş olur ilh...» Bu söz şârihin «gelecekte» sözünün
tefsiri
üzerine bir ayrıntı olmaktadır.
Şârih bu sözüyle demek istemektedir
ki, sen azadın ödemeye
bağlı
olduğunu zannetme, Azâd, ancak edâ zamanında olur. Zira kitabetin gerekçesi ödeme
sırasında
azâd olmaktır. Kıyas isterdi ki azâd, akit anında sabit olsun. Zira onun hükmü aktin
akabinde
sabit olmaktadır. Şu kadar var ki, efendi kölenin kendi mülkiyetinden müflisin
zimmetindeki
bir ivazla çıkmasıyla zarar
görmektedir. İşte bundan dolayı da
azad akitle değil, ancak
ödeme
sırasında sâbit
olur.
Bir
şarta bağlama ile kitabet arasında bir kaç meselede fark vardır. O meselelerden birisi şudur:
Kölenin
azadını bir şarta bağlarsa efendinin şarta bağladığı köleyi tasarruftan men etmesi, satması
ve
ondan izinsiz olarak kazancını alması caiz olur.
Gâyetü'l-Beyân'da şöyle denilmektedir: «Azadını şorta bağladığı köle hürriyeti şarta bağlanan
meblağı
ödemeden ölmüş olsa, kölenin yerine bıraktığı malından
ödenmez. Yine, efendisi ölürse,
köle
kazancıyla birlikte onun mirasından
sayılır. Azadı şarta bağlanan cariye doğursa, doğumdan
sonra
da hürriyetine şarta bağlanan
meblağı ödemiş olsa, onun çocuğu
azad olmaz. Efendi
hürriyetini şarta bağladığı meblağdan bir kısmını düşse, o da geri kalanı ödese. veya o meblağnı
hepsinden
ibra etse, yine azad edilmez. Ama
mal üzerine azad ve kitabet bunun aksinedir. Meselâ
bir
kimse kölesine, «Sen bin lira üzerine hürsün» dese, köle de kabul etse, o andan itibaren köle
azad
edilmiş olur. Bin lira olan azad bedeli de kölenin zimmetindeki borç olur. Özetle.
«Rüknü
ilh...» Kendisinde aktin hükmü, veled ve benzeri gibi teb'an değil,
kasden sabit olan
akitlerde
rükne ihtiyaç vardır. Bedâyî.
Özette.
«Onun
manâsını ifade eden ilh...» Nitekim yakında metinde gelecektir.
«Şartı
ilh...» Bu şart bedele döner. Bunun benzeri bedelin mal olmasıdır. Bir de bedelin efendinin
mülkü
olmamasıdır. Bu sayılan şartlar
aktin bağlanmasının şartlarıdır. Kitabet bedelinin kıymetli ve
kıymetlendirilecek
bir şey olması ise, bu da aktin sıhhat şartlarındandır. Kölenin efendisine dönen
şarta
gelince, âkıl, bûluğ, mâlik ve velâyeti olmasıdır. O halde fuzulînin kitabeti geçerli değildir.
Belki
vekilin kitabeti de nafiz olmaz.
Yine, baba ve vasinin de velayetleri olduğundan azadları
istihsânen
geçerlidir. Bunlar da kitabet aktinin bağlanma şartlarıdır. Rıza da sıhhat şartıdır. Bu da
zorlama
ve şaka ile akit yapılmasından
kaçınmak içindir. Ama kitabet yapan kimsenin hür ve
müslüman
olması şart değildir. Bir köle kendi kölesi ile kitabet yapabilir. Şu kadarı var ki dinden
çıkanın
kitabet akti Ebû Hanîfe'ye göre
mevkûftur. İmameyne göre ise nâfiz olur.
Kitabet
akti yapılan köleye dönen şartlara gelince, bunlardan birisi akıldır. Akıl da aktin
bağlanmasının
şartıdır.
Bizzat
rükne dönecek şartlar ise, aktin temelinde fasit şarttan uzak olmasıdır. Ve aktın gereğine
aykırı olmaktan da yine aktin uzak olmasıdır. Eğer aykırı olmazsa şart câizdir. Veyahut bâtıl olan
şey
aktin özüne dahil olmazsa şart
bâtıl, fakat akit geçerli olur. Bedâyi.
Özetle.
Şu
kadar var ki, bedelin mal olması şartı gelecek kitabetin hizmet üzerinde yapılmasına
aykırıdır.
Halbuki
kitabet hizmet üzerine de
yapılmaktadır. Ancak o zaman maldan maksat, mal ve mal anlamı
taşıyan
şeydir. Hizmet de mal anlamı taşıdığından o da mal sayılabilir.
«Bilinmesidir ilh...» Hâniye'de şöyle denilmektedir:
«Nikâhta mehir olan her şey kitabet aktinde
kitabet
bedeli olur.»
«Peşin
ödemekle de sahihtir ilh...» İmam Şafii buna muhalefet etmiştir.
«Hürriyet ancak kitabet bedelini ödemekle olur ilh...» Bundan dolayı da denilir ki, mükâteb kölelik
zilliyetinden
kurtulmuş, ancak henüz hürriyet sahasına ulaşmamıştır. O zaman deve kuşu gibi olur.
Uç
dersen deve gibi yürür, yük vurmak
istersen, kuş gibi uçar. Zeylaî.
«Ödemekle ilh...» Yani kitabet bedelini öderse efendisi ona, «Ödersen, hürsün» demese bile azad
olur.
İmam Şafii buna muhalefet etmiştir. Ona göre kitabet bedelini ödese dahi efendisi ona akit
yapılırken.
«Eğer ödersen hürsün» demezse, hür olmaz. Zeylaî.
«Kölelik
mülkiyetinin ona dönmesidir ilh...» Bu görüş köle ile ilgili olan hükümlerdendir. Ama
efendiye bakarak efendinin onu kendi mülküne alma isteği onun ödemeden âciz olduğu zaman
olur.
Dürer'de
de bununla ifade edilmiştir. T.
«Reşid
bir çocuk ilh...» Yani çocuğun alış-verişi bilmesi. Çünkü kitabet ona ticaret iznidir. Bu da
ancak
bize göre geçerlidir. Öyleyse eğer çocuk alış-verişi bilmezse veya akıl hastası olursa, bir
adam
onun yerine kitabet bedelini ödemiş
ve efendisi de kabul etmiş olsa, bile azad edilmez. Adam
ödediğini
de geri alabilir.
Eğer
çocuğun yerine bir kişi kitabeti
kabul etse. efendi de ona razı olsa, yine caiz değildir. Bu,
kölenin
büluğdan sonraki icazetine bağlı olur mu? Sahih olan bağlı olmaz. Çünkü tasarruf vaktinde
ona
icazet verecek bir şey yoktur. Çoluk-çocuk da icazet ehlinden değildir. Ama bunun aksine gaib
olan
erişkin bir köle yerine fuzulî bir
kimse kitabet aktini kabul etse. o akit kölenin icazetine bağlı
bulunur.
Ama eğer çocuğun yerine icazet aktini kabul eden kimse, çocuğun efendisine bedeli
ödemiş
olsa, istihsânen çocuk azad edilir. Yine- bunun gibi erişkin gaib de azad edilir. Bedeli
ödeyen kimse kölenin efendisinden ödediğini alma talebinde de bulunamaz.
Bir
kimse başkasının yerine kitâbet
bedelinin bir kısmını ödese, onu geri alma talebinde bulunabilir.
Ancak
çocuk baliğ olur, adam.'n ödediğini istemeden önce akte izin verirse, o zaman bir kısmını
ödeyen kimse, ödediğini geri alma talebinde bulunamaz. Ama akti kabul eden kimse çocuk aktin
bedelinden
geri kalan kısmı ödemekten âciz bile olsa, ödediği kimse geri alamaz. Çünkü kitabet
tekrar
köleliğe dönmekle bozulmaz. Belki son bulur. O halde. akit onun ödediği miktarda
mevcuttur.
Bedâyî.
Özetle.
«Malla
ilh...» Bu ifade hizmetten kaçınma için bir kayıt değildir. Zira ileride geleceği üzere hizmet
üzerine
de kitabet akti yapıIabilir.
Şurunbulâliye.
«Peşin
ilh...» Meselâ, «Bin lira ödersen hürsün.» dese, köle de kabul etse, geçerli olur. Zira istikraz
veya başkalarından hibe yoluyla o parayı aktin akabinde tahsil etmesi mümkündür. İtkanî.
Hidaye'de de, «Eğer peşin mal üzerine kitabet yapmışsa, peşin ödeyemezse, köleliğe döner.»
denilmiştir.
İtkanî
de. «Peşin mal ödemek kaydıyla yapılan kitabette peşin ödemese, dahi köleliğe dönmesi
ancak
ya hakimin hükmü veya kölenin
razı olmasıyla mümkündür. Kitabet
aktı peşin ödeme üzerine
yapıldığı
halde köle efendisinden ödemeyi geri bırakmasını istese, eğer kölenin gelmesi beklenen
gaib
bir malı varsa, o zaman efendisi ödemeyi iki veya üç gün tehir eder.» demiştir.
«Vadeli
ilh...» Vadeli ödemek kaydıyla kitabet yapmak daha efdaldir. Sirac'ta olduğu gibi.
Şurunbulâliye.
«Eğer
bunu ödersen hürsün ilh...» Bunu
demesi gerekir. Çünkü bundan önceki ifade kitabeti de bir
mal
üzerine azad edilmeyi de ifade eder.
Kitabet ciheti ancak bu kayıtla ortaya çıkar. Ama
«ödeyemezsen»
sözünün söylenmesine hiç ihtiyaç yoktur. Zira bunu söylemesi ancak ayların
gelişinde
kölenin ödemesini teşvik içindir. Nihaye. Kifaye ve Tebyîn adlı eserlerde de böyledir. Vanî
ve
diğerlerinin ikinci sözü de
gerekli olduğunu belirtmeleri yine
Azmiye'de birincisi ile maksat hâsıl
olduğundan
reddedilmiştir.
Bizim
Zeylaî'den naklen zikrettiğimiz,
«Efendi kölesine; «Ödediğin takdirde hürsün.» demese bile
azad
edilir.» açık kitabettedir. Nitekim İtkanî de buna dikkat çekmiştir.
«Kitabet
kesin emri mutlaktır ilh...» Zira, zikredilen bedelin peşin, vadeli veya taksitli olması
ile
kölenin
çocuk veya erişkin olmasını da kapsamına alır.
İmam
Şâfiî (r.a.) bedelin peşin ödenmesi ile mükâtebin çocuk olma-sı hususunda muhalefet ederek,
acâiz
değildir.» demiştir. Zeylaî.
«Nedb
(mendûb) içindir ilh...»
Fakihlerin icmaı ile buradaki emir vücub (farz bildirmek) içindir.
Hidâye.
Burada
Hidâye'nin özellikle fakihleri
zikretmesinden maksat, zira emir zahirîlere göre, eğer köle
kitabeti
taleb eder, efendisi de kitabette hayır görürse, o zaman vücub
içindir. Yoksa vücub için
değildir.
Kifâye.
«Sahih
görüşe göre ilh...» Bu görüş meşayihin bazısının görüşünden kaçınmak içindir. Zira
meşayihin
bazısına göre buradaki emir
mubahlık içindir. Nasıl ki, «avlanınız» emri de mubahlık
içindir.
Meşayihten bazılarının sözü zayıf olup bunlara göre, «bir hayır görürseniz» şartı lagv sayılır.
Zira
mübahlık, o şart olmasa da sâbit olur. Ama emir nedb için
olursa, o hayır şartına göre amel
edilir.
«Onlarda
bir hayır görürseniz sözünden maksat ilh...» Bazı âlimler tarafından, «Hayırlı olmaktan
maksat; vefâ emaneti edâ etmek ve salâhtır.» denilmiştir. Bazı âlimler tarafından da «Hayır
görmekten
maksat maldır.» denilmiştir. Zeylâî.
«Kölenin
yarısına kitabet kesilmesi de câizdir ilh...» Eğer kitabet bedelini öderse, yarısı azad
edilmiş
olur. diğer yarısının kıymetinin karşılığında da çalışır. Nitekim musannıf gelecek babın
sonunda
bunu zikredecektir.
«Musnannıf
ayrıntı yaparak ilh...» Yani efendisinin tasarrufundan çıkar sözünün üzerine ayrıntı
yapmıştır.
Mülkünden çıkmaz sözü üzerine ayrıntı yapmamıştır. Nitekim bu konu gizli de değildir.
Bu
sözünde musannıf şuna da işaret
etmektedir ki, uygun olan, vav'ın yerine fa'yı getirmesiydi.
Nitekim
Mecma'da böyle yapılmıştır. İşte bu sözle Turî, vav ile zikrettiğinden Kenz'e itiraz etmiştir.
«Emsalinin mehrini vermesi gerekir ilh...» Teshil sahibi, «Eğer efendi cariyesi ile kitabet akti
yaptıktan
sonra onunla cinsi münasebet kuracağını akitte şart koşarsa, bulunduğu takdirde
mehrine
zamin değildir.» demiştir.
Gâyetü'l-Beyân'da mükâtebin yapması caiz olan şeyler babının öncesinde Teshil sahibine aykırı
görüş
zikredilmiştir. Oraya baş vurunuz.
Sadiyye.
Ben
derim ki; Benim Gâyetü'l-Beyân'da gördüğüm ise, böyle bir şartla kitabet akti fasit olur.
Düşünülsün.
Şu
kadar var ki, Turî'de Muhit'ten
naklen, Kitabet yapan cariye efendisi ile münasebette bulunsa,
sonra
da kitabet bedelini ödese, efendisi onun emsalinin mehrini vermeye borçludur.. Zira
fasit akit
sahih
akte ilhak olunur.» denilmiştir.
«Câriyeyi efendisine haram kılmıştır ilh...» Ben diyorum ki: Haramlık, emsalinin mehrini vermeyi
gerektirmez.
Nitekim bu gizli değildir. Uygun olan Hidaye'nin şu sözüdür: Kitâbet
yapan câriye
bütün
cüzleri ile daha özel kılınmıştır. «Sonra emsalinin mehri Şurunbulaliye'de Cevhere'den
naklen
olduğu gibi, hür kadınlarda emsalinin mehri, mehr-i misildir. Cariyelerde bâkire ise,
kıymetlerinin
onda biridir. Eğer bâkire
olmazsa, kıymetinin onda birinin
yarısıdır. Eğer bir kimse
kitabet
kestiği cariyesi ile birkaç kere yatarsa, yine bir tek emsali mehir verir. Cariye efendisinden
aldığı
emsâl mehri kitabet bedeli olarak efendisine verebilir. Çünkü kendi mülkü olan bir menfaatin
bedelidir.
Bedâyî'de de böyledir.
Şurunbulâliye'de
şöyle denilmektedir: «Bedâyî'de bu sözden önce şöyle denilmiştir: «Sonra kölenin
malı
akitten sonraki ticaretle, hibe veya sadaka kabulü ile tahsil ettiği şeydir. Zira bunlar köleye
nisbet
edilir. Ona kölenin almış olduğu erş veya cariye ise emsal mehir akitten sonra da hasıl
olsalar,
kölenin malına dahil edilmezler. Onlar efendi için olur. Zira o mal köleye nisbet edilmez.»
Düşünülsün.
Haddadî
de Şurunbulâlî gibi demiştir.
Sonra da şunu eklemiştir:
«Ama yaralama erşine ve ukra gelince, bunlar da kölenin malına dahil değildirler. O da
efendinindir.»
Biribirine
zıt bu iki mesele arasını Ebussuud bu meseleye yalnız nefsinden dolayı onunla kitabet
yapmışsa, geçmiş meselede de köleden vs kölenin elindeki maldan ötürü kitabet yapmışsa
şeklinde
hamlederek telif etmiştir.
Ben
derim ki: Ebussuud'un bu
yorumlamasını Şurunbuiâliye'de Siraç'tan naklen olan ifade de teyid
eder.
Zira Şurunbulâlî, Siraç'tan naklen şöyle demektedir: «Kitabet yalnız kölenin nefsinden veya
kölenin
nefsi ile elindeki maldan dolayı yapılır.. Bunların her iki şekli de câizdir. Velev ki elindeki
malı
kitabet bedelinden de çok olsun, yine efendi ancak kitabet bedelini alabilir.»
Şu
kadar var ki, Hidâye'de Muzmarat'tan naklen olan ifade de yukarıda Şurunbulali'den nakledilen
şekilde
yorumlanır. Zira o da kölenin yalnız
nefsinden ve bir de nefsi ile malından kitabeti
zikretmiştir.
Sonra da şöyle demiştir: «Kölenin malı kölenin ticaretinden hasıl olan veya ona hibe ve
sadaka
edilendir. Ama kölenin cinayet erşi
ile ukru efendisi
içindir.»
Bedâyî'de de bu şekilde zikredilmiştir. Bu ifade üzerine her iki kitabet arasında fark yoktur.
Düşünülsün.
«Efendi
malını telef ederse ilh...» Yani telef ettiği malın mislini veya kıymetim tazmin eder. Veya
onun
malı kendi gibi bir köle olursa, efendi o köleyi yaralarsa, erşini verir.
«Mülkiyet
şüphesi vardır ilh...» Yani kölenin rekabetinde mülkiyet şüphesi vardır.
«Meccânen
ilh...» Yani efendisi eğer sağlam ise meccânen azad edilir. Ama eğer efendisi ölüm
hastası
ise, o zaman kölenin azad edilmesi efendinin malının üçte birinden sayılır. Kuhistani.
«Akit fasit olur ilh...» Burada «fasit olur» kelimesini şârihin takdiren zikretmesinde bir maksat
yoktur.
Nitekim bu açıktır. H. Çünkü
musannıfın daha sonra gelecek o akit fasittir.» sözü, buna
ihtiyaç bırakmamaktadır. İleride Mükâtebin Ölümü Babında gelecektir ki, fasit kitabette mükateb
razı
olmasa dahi efendi akti feshedebilir. Ama caiz olan kitabet bunun aksinedir. Mükateb de
mutlaka
akti feshetme hususunda müstakildir.
«Zımmî
olurlarsa câizdir ilh...» Bu görüş ifade ediyor ki, efendi veya köleden birîsi müslüman
oldukları
takdirde zikredilen illetten dolayı onların çorap veya domuz üzerine kitabet yapmaları caiz
değildir.
«Kölenin
bizzat kendi kıymeti üzerine ilh...»
Uygun olan, musannıfın bu sözü domuz ve şaraptan
önce
zikretmesiydi. Zira onlardan önce zikretseydi, ne kadar o zamirin domuza değil şarap
kelimesine döndürülmesi geçerli ise de. kıymet kelimesinin sonundaki zamirin domuz kelimesine
râcî
olması
düşünülemezdi.
«Kıymetinin miktarı meçhuldür ilh...» Yani onu kıymetlendirmekte ihtilaf vardır. Şu kadar var ki, köle
kıymetini
ödemekle azad edilir. Bu kıymet de
köle ve efendinin birbirlerini kıymet üzerinde tasdik
etmeleriyle
sâbit olur. Eğer birbirlerini
tasdik etmezlerse, kölenin hususunda iki kişi bir meblağ
üzerinde
ittifak ederlerse, ittifak ettikleri meblağ kölenin kıymeti olur. Eğer iki kişi ittifak edemezse,
köle
en yüksek kıymeti ödemekle azad
edilir. Kuhistanî.
«Şu
malı getir seni azad edeyim ilh...» Yani elbise, köle ve bunların benzeri altın ve gümüş dışında,
ölçülecek ve tartılacak şeyleri tayin etmekle taayyün ortaya çıkar. Hatta adam «Falan kimsenin
yanındaki
dirhem ve dinarları getirirsen seni azad ederim.» diye kitabet kesse caiz olur. Minah.
«Diğerinin
ilh...» Ama eğer efendi kölenin kazancından olan elindeki belirli bir mal üzerine kitabet
yaparsa,
bunun cevazı hususunda iki rivayet vardır. İtkanî de Kâfî şerhinden naklen, «Sahih olan
rivayete göre bu kitabet caizdir.» denilmiştir. Köle edâ ettiği takdirde de azad edilir.
«Gayrî
muayyen ilh...» Metinde zikredilen kitabet şeklinin fasit oluşu, İmam Ebû Hanife ile İmam
Muhammed'e
göredir. İmam Ebû Yûsuf onlara
muhalefet etmiştir. Öyleyse belirli bir çocuk
vereceğini
söylese, imamların ittifakıyla o kitabet caizdir. Gayetü'l-Eeyân'da da olduğu
gibi.
«Şarabı
ödese ilh...» Azad edilir. Musannıf
diğer fasit suretlerde azadin hükmünü beyan etmemiştir.
Biz
yukarıda şarabın kıymeti üzerine kitabet yaptığında
onu ödediği takdirde azad edileceğini
zikretmiştik. Çünkü kıymet bir yönüyle bellidir. Ödemekle de bütün yönüyle kıymetin ne kadar
olduğu
belirlenmiş olur. Ama başka birisinin bir malı üzerine kitabet yapsa, İnaye'de, Zâhirı rivâyete
göre
bu aktin bağlanmadığı zikredilmiştir. Ancak başkasının elindeki ayn üzerine kitabet
yapıldığında
«Eğer onu bana ödersen, hürsün.» derse, şartın hükmüne göre ödediği takdirde azad
edilmiş
olur.
İnâye'nin bu sözü ifade ediyor ki, başkasının elindeki mal üzerine kitabet kesilirse, fasit değil o akit
bâtıl
olur. Ama çocuğun meselesine
gelince, Zeylaî'nin sözünün açık anlamına göre o akdin de bâtıl
olmasıdır.
Şurunbulâliye. Özetle.
O
halde yukarıdaki fasit kelimesinden
maksat. bâtılı içine alan bir fesaddır. Azmiye'de de olduğu
gibi.
«Azad olur ilh...» Yani şarap ve domuzun aynını ödemekle.
İster burada efendi kölesine «Ödersen,
hürsün.»
desin, ister demesin. Çünkü şarapla domuz mademki zımmilerce maldır, bir nevi maldır.
Ama
leş ile kan bunun aksinedir ki, leş veya kan üzerine akit yapsalar, akit asla bağlanmaz. O halde
leş
ve kan üzerine akit yapıldığında
onlardan sonra bir şart
konuşulmuşsa yalnız şartın anlamına
itibar
edilir. Bu yapılan akitte eğer şart
koşulmuşsa, bu şarta itibar edilmesinde o şartın açık olarak
o
şeye bağlanmasıyla olur. Bu meselenin tamamı Minah'tadır.
«Dava,
hâkime götürülmeden öncesi için
ilh...» Bu görüş «eğer öderse» ifadesine döner. Azad edilir
sözü
ile bağlı değildir. Çünkü o
ödeme ile ifadesinden anlaşılmaktadır. Zira Kifaye ve Mebsut'ta,
eğer
kendi kıymetini, dava hâkime gitmeden önce öderse, efendisi ister «ödersen hürsün» desin,
isterse
demesin, azad edilmiş olur.» denilmiştir.
«Bil
ki ilh...» Zahidî şerhinde şöyle denilmiştir: «Tesbit edilenden eksik olmaz, belki ondan fazla
olur
sözünün anlamı kölenin kıymeti
üzerine yapılan kitabette, şarap ve domuz üzerine yapılan
kitabette
belirleme mevcut olmadığından
düşünülemez, O halde eksiklik ve fazlalık düşünülemez»
Ben
böyle bir soruya cevap vermekte uzun süre düşündüm. Şerhleri araştırdım, birçok arkadaşla
konuştum,
bu düşüncem ve araştırmam bana hiçbir
şey vermedi. Ancak İmam
Rüknü'l-Eimmeti's-Sebbâğî'nin şerhinde vermiş olduğu cevap aklıma geldi. Çünkü o şöyle demiştir:
«Bu
belirlenen miktardan eksik olmaz, sözü, kitabet akti herhangi bir yönle fasit olur, ondan sonra
da
belirli bir mal konuşulursa, o zaman o belirlenenden eksiği ödenmez. Belki ona fazlalık eklenir.»
Velhasıl bu şekil önceki şekle bitişik bir şekil değil, yeni bir şekildir. Bu mesele şuna benzer ki,
birisi
kölesine bin batman şarap üzerine kitabet yapsa onu ödediği takdirde azad edilir. Aktin
başlangıcında ister ona. «Ödersen hürsün.» denilsin, ister denilmesin. O zaman kölenin kıymeti o
bin
batmandan fazla olursa, ziyade vermesi vacib olur. Eğer kölenin kıymeti bin batmandan az
olursa,
fazlasını bize göre köle geri olamaz.»
İşte
şârih de yukarıda buna işaret etmiştir.
«Bedel
belirlenenden daha az ilh...» Çünkü efendi akitte konuştuğu bir meblağdan azının
karşılığında onu azad etmeye razı değildir. O halde, onun kıymeti belirlenenden eksik olursa,
belirlenenden
eksiği ödenmez. Köle ise, ziyade razı olur. Ta ki, hürriyet şerefine nâil olsun. O halde
o
belirlenen kıymeti daha fazla olursa .belirlenen üzerine fazlalık eklenir. Zeylaî.
«Açık bir şarta bağlasa ilh...» Kölenin üzerine de birşey vermek gerekmez. Çünkü ortada mâliyet
yoktur.
İhtiyar adlı eserde de böyledir.
Sonra
İhtiyar sahibi şöyle demektedir: «Eğer kölesinin azadını bir elbisenin veya bir binek yük
hayvanının veya mutlaka bir hayvanın ödenmesine talik etse, bilinmezlik fâhiş olduğundan köle
azad
edilmez.»
İhtiyâr'ın bu ifadesine Zeylâî'nin görüşü aykırıdır. Çünkü Zeylaî şöyle demektedir:
«Elbiseyi verdiği
takdirde
azad edilir. Çünkü kölenin azadının bir elbiseyi ödemeye bağlanması açık bir şarta
bağlamadır.
O, zaman onun kölenin azadını bir elbiseye bağladığı takdirde, elbise denilecek bir
şeye
bağlanmış olur ki, elbise denilecek birşeyi efendisine verdiği takdirde azad edilir.»
Şurunbulâliye.
«Yalnız
cinsi beyan edilen bir hayvan ilh...» İnaye'de de bu şekilde söylenmiştir. Şöyle ki: «Bir
kimse
kölesi ile köle ve at gibi cinsini beyan ettiği birşey üzerine kitabet kesse, ama kölenin veya
atın
türünü ve vasfını beyan etmese,
caizdir. O zaman ödenecek köle ve atın ortalama olması
gerekir.
Zira burada bilinmezlik azdır. Bunun misli kitabette de yüklenir. Zira kitabetin binası
kolaylık
üzerinedir. O halde kitabet
bedelinin ödenme aktinin bilinmemesi ile bedelin bilinmezliğine
itibar
edilir. Hatta kölesi ite hasat vaktine ödenmesi üzerine kitabet kesmiş olsa geçerli olur.»
Şu
kadar var ki İhtiyar'da, «Hayvan ve
elbise üzerine kesilen kitabet nikâh gibidir. Eğer nevini beyan
ederse,
geçerli olur. Eğer mutlaka bir elbise ve hayvan veririm derse, sahih değildir.» denilmiştir.
Bunun
misli Bedâyî'de de vardır. Bedâyî
sahibi daha sonra da şöyle
demektedir; «Bir kimse kölesi
ile
bir köle veya bir cariye üzerine kitabet kesse, geçerli olur. Çünkü burada vasıf belirsizdir.
Burada
nevine cins ismi verilmiştir. vasfına
da nev. Ki, hükümde bir muhalefet yoktur.»
«Efendi
zorlanır ilh...» Nasıl ki, malı kabul etmesi için zorlanırsa, Zira mal da kıymeti de asıldır. Mal,
kıymet
belirlemede asıldır. Kıymet de yine asıldır. Zira vasat oluş
ancak kıymeti ile bilinir. O halde
kıymetle
mal eşit olmaktadırlar. Her ikisinin kabulüne de zorlanır.
Zeylaî.
«Onun
kıymetinîn verilmesi gerekir ilh...» Çünkü İslâm'a girince şarabın aynını teslim etmek câiz
değildir.
«Kabzedince
azad edilir ilh...» İhtimaldir ki, kabz kelimesinin sonunda olan hâ zamiri kıymete gider.
Nitekim
musannıf da bu yola gitmiştir. Çünkü bu yolda ihtilaf
yoktur. O zamirin şarap kelimesine
gitmesi
de muhtemeldir. Şârih de böyle yazmıştır. Hidâye, Dürer ve onların gayrı olan âlimler
de
şârihin
gittiği yol üzerinedirler. O halde
İnâye adlı eserde olduğu gibi bu zamirin merciinde iki
rivayet vardır.
«Yukarıda
geçti ilh...» Yani müslüman kimsenin şarap ve domuz üzerine kitabet kesmesi
meselesinde.
«Bir
aylık hizmeti üzerine ilh...»
Kölenin bir aylık hizmeti üzerine
kitabet kesilmesinin geçerli olması
istihsan
deliline dayanır. Çünkü o sayı ile bilinir. Sayı bilindiği gibi efendisinin onu
hangi işte
çalıştıracağı, hâliyle de bilinmiş olur. Kölenin de hangi işte daha iyi çalışacağı ile de yine malum
olur.
Nasıl ki, bir ay çalışmasında nassen «Sen şu işte çalışacaksın.» denilerek yapacağı işin
bilinmesi
gibi. Ama eğer kölenin çalışması üzerine kitabet akti kesilse, fakat ne kadar çalışacağı
zikredilmese, akit fasit olur. Çünkü bedel meçhuldür.
«Anlaşmazlığı kaldıracak şekilde ilh...» Yani ona kuyunun derinliğini, genişliğini ve yerini, eğer
kitabet
bina üzerine kesilmişse binanın kerpiç ve kirecini ve binanın ne ile yapılacağını tayin
etmesi
gibi.
Bedâyî.
«Çünkü
rükûn ve şart hasıl olmuştur ilh...»
Yani icab, kabul ve kitabet bedelinin bilinmesi.
«Kitabet
şartla fasit olmaz ilh...» Yani fasit şartla. Fasit şart aktin gereklerine aykırı olan şarttır.
Meselâ,
kitabet yapsa. ama şehirden çık-mamasını, ticaret yapmamasını şart koşmak gibi kitabet
aktinin
özüne girmeyen şartlar gibi. Ki, bu
şartlar kitabet aktini fasid kılmaz.
«Çünkü
kitabet ilh...» Bu görüş kitabetin
nikâha benzerliğini sağlayan yöndür. Musannıfın maldan
başkasıyla
mübadeledir ki bu da tasarruftur
sözünün anlamı, yani mal olmayan tasarrufu mal ile
değişmektedir. Yani kölenin üzerindeki hacri kaldırmaktır. Çünkü verilen bedel bu hacri kaldırma
bedelidir.
«Sonunda
da satıma benzer ilh...» Dürer'de de böyledir. Bu konuda bir söz
vardır ki o da
Şurunbulaliye'de
bulunmaktadır.
«Çünkü
bedel ilh...» Zira şart aktin özündedir ki, bedelde meydana gelmektedir. Bu da meçhul veya
haram
bir bedel üzerine yapılan kitabet
gibidir. Veya kitabet bedeli ödeninceye kadar cariyesi ile
yatmak
veya onun kendisine hizmet etmesi şartıyla bin lira üzerine kitabet kesilmesi gibi. Veya
cariyenin
karnında ondan başkasına ait çocuğun azad olmayacağı şartıyla kitabet
kesilmesi gibi.
İtkanî.
Allah daha iyisini
bilir.