LİÂN
BÂBI
METİN
Liân lügatta lâane
fiilinin masdarıdır. Kaatele gibidir, la'ndan alınmıştır. La'n koğmak ve
uzaklaştırmaktır. Buna gadab değil de liân adı verilmesi kadından daha evvel
erkek kendine lanet ettiği içindir. Öncelik tercih sebeblerindendir.
Şer'an liân: Zinâ
şahidleri gibi dört şehâdet olup yeminlerle te'kidli ve erkeğin şehâdeti la'nla,
kadının şehâdeti gadabla birliktedir. Çünkü kadınlar lânet sözünü çok
kullanırlar. Binaenaleyh kadın hakkında gadab daha önleyicidir. Erkeğin
şehadetleri kendi hakkında kazf haddi yerine, kadının şehâdetleri de kendi
hakkında zinâ haddi yerine geçer. Yani lânetleştikleri vakit erkekten kazf
haddi, kadından da zinâ haddi sâkıt olur. Çünkü Allah adıyla şehadette bulunmak
had gibi, hatta ondan daha da şiddetli olarak helâk edicidir.
Liânın şartı:
Evliliğin devamı ve nikâhın fâsid değil sahih olmasıdır.
Sebebi: Erkeğin
ecnebî bir kadın hakkında olsa haddi icab edecek şekilde karısına zinâ isnadında
bulunmasıdır. Kadının bununla tahsis olunması isnad kendisine yapıldığı içindir.
Böyle olunca ihsanın şartları kendisinde tamam olur.
İZAH
"Lâane fiilinin
masdarıdır." Yani semâi (işitmekle bilinen) bir masdardır. Kıyasa göre mülââne
denilmeliydi. Lakin bir çok nahiv ulemasının beyanlarına göre bu kelime kıyasî
masdar olarak da kullanılır. Nehir.
"Buna gadab değil
de liân adı verilmesi" Yani erkek tarafından lânete şâmil olduğu gibi kadın
tarafında da gadaba şâmil olduğu halde demek istiyor.
"Zinâ şâhidleri
gibi" Yani liânı zinâ şâhidlerine benzetiriz. Lian yapan adam kendine şâhid
olduğu için şâhidliği dört defa tekrarlar. Bu Mültekâ şerhinde belirtilmiştir.
T.
"Yeminlerle
te'kidi" Yani eşhedü biilâh diyerek yapılır. Nitekim gelecektir.
"Erkeğin şehâdeti
la'nla" Yani dördüncü şehâdetten sonra lânet kelimesini söyleyerek yapılır.
Kadınınki böyle ise de lânet yerine o gadab kelimesini kullanır.
"Çünkü kadınlar
lânet sözünü çok kullanırlar." Nitekim bir hadîsde;
"Kadınlar lâneti
çok kullanırlar, kocalarına küfrederler." buyurulmuştur. İnâye sahibi diyor ki:
"Binaenaleyh dillerine çok doladıkları için kadınlar olabilir lânet kelimesini
söylemek cür'etinde bulunurlar. Bu kelimenin tesiri onların kalblerinden
silinmiştir. İşte buna cür'etten onları men etmek için kadınlar tarafında liânın
rüknü gadab kelimesiyle değiştirilmiştir."
"Kendi hakkında"
Yani yalan söylediği takdirde kazf haddi yerine geçer. Bu mutlak sözün zâhiri
erkeğin şehâdetinin ebediyyen kabul edilmemesini gerektirir. Aynî İhtiyarın
ifadesine uyarak burada kesinlikle buna kâil olmuştur. Zeylaî ise kazf bâbında
kabul edileceğini söylemiştir. Nehir.
"Kadın hakkında
zinâ haddi yerine geçer." Yani kocası doğruyu söylediği takdirde bu liân kadın
hakkında zinâ haddi yerine geçer. Nitekim Nehir'de belirtilmiştir. H.
"Helak edicidir."
Yani erkek yalan söylemişse yaptığı şâhidlik kendisini müdhiş helâk eder. Çünkü
haddin helâk etmesi dünyevîdir. Allah'ın adını anmak cür'etinin ise ihlâki
uhrevîdir. Âhiret azabı elbette daha şiddetlidir.
"Liânın şartı
evliliğin devamıdır." Binaenaleyh fâsid nikâhla evlendiği yahut talâk-ı bâinle
boşadığı karısına -velevki bir talâkla boşasın- zinâ isnad etmekle liân
yapılmaz. Talâk-ı ric'î ile boşadığı bunun hilâfınadır. Ölmüş olan karısına zinâ
isnad etmekle dahi ilân yoktur. Liân için hürriyet, akıl bülûğ, islâm, dili
söylemek, kazf haddi yememiş olmak dahi şarttır. Bu şartlar karı-kocanın ikisine
de râci'dir. Hassaten kazfi yapanın doğruluğuna beyyine getirememesi şart olduğu
gibi kazf olunan kadının da hassaten zinâyı inkâr etmesi ve bundan iffetli
bulunduğunu söylemesi şarttır. Kazfin açık olarak zinâ kelimesiyle yapılmış
olması ve islâm memleketinde olması dahi şarttır Bahır'da Bedâyı'dan nakledilen
ifadenin hülasası budur. Çocuk benden değildir demek açık zinâ mesabesindedir.
Bu şartların ekserisi musannıfın sözleri arasında gelecektir.
"Ecnebî bir kadın
hakkında olsa haddi icab edecek" Yani kadının muhsana olmasıdır.
"Kadının bununla
tahsis olunması" Yani kadının muhsana olmasının şart koşulması demek istiyor. Bu
sözün hâsılı Fetih'de de beyan edildiği vecihle şudur: Kazfedilen erkek değil
kadındır. Onun için de kendisine kazf edene had vurulan kadınlardan olması şartı
kadına mahsustur. Tabii şehâdet ehlinden olması da şarttır. Erkek bunun
hilâfınadır. Çünkü ona kazf (zinâ isnadı) yapılmamıştır. O şâhiddir. Binaenaleyh
şehâdete ehil olması şarttır. Kendisine kazf edene had vurulanlardan olması şart
koşulmamıştır. Burada Nihâye'nin: "Liânda erkeğin dahi muhsan olması şarttır."
sözünü red vardır. Zeylaî ve başkaları Nihaye sahibinin hata ettiğini
söylemişlerdir.
"İstihsanın
şartları kendisinde tamam olur." Yani zinâ isnadı erkeğe değil kadına
yapıldığına göre kadında ihsanın beş şartının tamam olması lâzımdır. Bunlar:
Zinâdan iffetli, âkıl, bâliğ, hür ve Müslüman olmasıdır.
METİN
Rüknü: Yemin ve
lânetle te'kidli şehâdetlerdir.
Hükmü:
Lânetleştikten sonra velevki araları ayrılmadan önce olsun cima ve istifadenin
haram olmasıdır. Çünkü hadîs-i şerifte: "Liân yapan iki kişi ebediyyen biraraya
gelemezler." buyurulmuştur. Liânın ehli müslüman aleyhine şehâdete ehil olan
kimsedir. İmdi kim İslâm diyarında diri olan sahih nikâhlı -velev talâk ric'î
iddetinde olsun- zinâ fiilinden ve töhmetinden iffetli olan karısına açık zinâ
sözüyle isnadda bulunursa ve karı-kocamüslüman aleyhine şâhidlik yapmaya
elverişli iseler lânetleşirler. Zinâ töhmetinden iffetli olmak demek haram
yoluyla velev bir defa şübheyle olsun cima'da bulunmamak, fûsid nikâhla evlenmiş
olmamak ve babasız çocuğu bulunmamakdır. Şahidlik yapmaya elverişli iseler
kaydıyla köle ve küçük çocuk tariften hariç kalırlar. Ama kör ve fâsık tarifde
dahildirler. Çünkü onlar edâ ehlindendirler.
İZAH
"Lânetleştikten
sonra" Yani liânın hükmü bâkî kaldığı müddetçe demektir. Her ikisi veya biri
liâna ehil olmaktan çıkarsa o kadınla evlenebilir. Nitekim gelecektir. Zikri
geçen hadîs böyle yorumlanmıştır. Teâlâ Hazretlerinin: "Çünkü kâfirler size
gâlib gelirlerse ya sizi recm ederler yahut kendi dinlerine çevirirler. O zaman
ebediyyen felâh bulamazsınız." Âyet-i kerîme'sin deki ebediyyen kaydı buna
aykırı değildir. Çünkü mânâ onların dininde devam ettiğiniz müddetçe demektir.
Nitekim Bedâyı'da beyan edilmiştir. Hadîs üzerinde sözün tamamı Fetih'dedir.
"Ve istifadenin
haram olmasıdır." Yani cima'ın mukaddimelerini yapmak suretiyle istifade
haramdır. Liânın hükümlerinden biri de karı-kocayı birbirinden ayırmanın
vücubudur. Bu ayrılıkla bir talâk-ı bâin meydana gelir. Bahır. T.
"Şehâdete ehil olan
kimsedir." Yani müslüman aleyhine şehadeti edâya ehil olan demektir, tahammülüne
değildir. Binaenaleyh iki kâfir arasında liân yoktur. Velevki birbirleri
aleyhine şâhidlikleri kabul edilsin. İki memlûk arasında veya bir memlûk yahut
küçük çocuk veya deli yahut kazf haddi vurulmuş veya kafir olan karı-koca
arasında liân yoktur. İki âmâ ve iki fâsık arasında ise sahihtir. Çünkü bunlar
edâya ehildirler. Şu kadar var ki âmâ temyize kâdir olamadığı için fâsıkın da
fıskından dolayı şâhidlikleri kabul edilmez. Ölüm, nikâh ve neseb gibi işitmekle
sâbik olan şeylerde âmânın şâhidliği makbuldür. Tamamı Bahır ve Nehir'dedir.
Lâkin Dürr-ü Müntekâ sahibi şöyle demektedir: "Ben derim ki: Esah olan kabul
edilmemektir. Nitekim gelecektir. Evet, Kuhistânî ehliyeti umumileştirmiştir.
Velevki hâkimin hükmüyle sâbit olsun. Çünkü bunların şehâdetleriyle mahkeme
hükmü geçerli olur." Yani maksad geçerliliktir. Velevki hâkimin bunu yapması
câiz olmasın. Lâkin buna kazf haddi vurulanla itiraz olunur. İbn-i Kemâl Paşa
diyor ki: "Kazf haddi vurulana gelince: Onun şehâdetiyle hüküm, vermek aslâ câiz
değildir. Evet, bu şehadetle hüküm vermişse geçerli olur. Lâkin sözümüz câiz
olup olmamasındadır. Çünkü bu geçerliliğin ötesinde bir iştir."
Ben derim ki: Buna
fâsıkla itiraz olunur. Çünkü onun şehâdetiyle verilen hüküm geçerlidir. Halbuki
şâhidliği câiz değildir. İhtimal câiz değildir demekten muradı sahih olmadığını
anlatmak, geçerlilikle muradı da Şâfiî gibi cevazına kâil olan birinin sahihtir
diye verdiği hükmün geçerliliğidir. Fâsıkın şehâdetiyle hüküm vermek sahihtir.
İşitmekle sâbit olanşeylerde âmânın şâhidliği sahihtir diyenin sözüne göre âmâ
da öyledir. Kazf haddi vurulan bunun hilâfınadır.
"Diri olan"
Tabirini kullanması ölen kadının zevceliği kalmadığı içindir. Bir de onun
tarafından liân tasavvur olunamaz. Bir adam ölmüş karısına zinâ isnadında
bulunur da nesebine dokunulan şahıs -kazf edenin çocuklarından olmamak şartıyla-
kazf haddi isterse beyyine getiremediği takdirde kazf haddi vurulur. Ama kazf
edenin çocuklarından biri isterse had sâkıt olur. Çünkü bir adama çocuğu için
had vurulamaz.
"Sahih nikâhlı"
Sözü evlilik kaydının izahıdır. Çünkü fâsid nikâhla alınan kadın zevce değildir.
Velev ki onunla cima'da bulunsun. İffetli de değildir. Ona zinâ isnadında
bulunana had vurulmaz. Rahmeti.
"Velev talâk-ı
ric'î iddetinde olsun." Bu kayıd talâk-ı bâinle boşanan kadını hariç bırakır.
Bâinle boşanan kadın hakkında liân yoktur. Lâkin ecnebi gibi erkeğe had vurulur.
Bunu Tahâvî şerhinden Kuhistânî nakletmiştir. T.
"İffetli" Kadından
murad şeriatta haram cima'dan ve töhmetten berî olan kadındır. Kuhistâni.
"Karısına" Sözü
cima etmediği karısına da şâmildir. Nitekim Dürr-ü Müntekû'da ve başka
kitablarda belirtilmiştir.
"Açık zinâ sözüyle"
Yani ey zâniye veya ey zani diyerek isnadda bu-lunmaktır. Çünkü ey zâni sözü
terhimdir. "Ben senin cesedinle evlenmezden önce sen zinâ ettin" sözünün
kısaltılmışıdır. Yahut senin nefsin zâni mânâsınadır. Bununla kinâye ve ta'riz
hariç kalır. Ta'rizdan murad: "Zinâ eden ben değilim" gibi sözlerdir. Bunu
Kuhistânî söylemiştir. Zinâ sözüyle livâta hariç kalmıştır. İmam-ı Azam'a göre
livâtada liân yoktur. İmameyn'e göre vardır. Bahır'da böyle denilmiştir. T. Kezâ
kadınla cima eden bir adam görmesi de bundan hariçtir. Çünkü cima zînâyı iltizam
etmez Bahır.
"Şâhidlik yapmaya
elverişli iseler" Sözünden murad şâhidliğin edâsıdır, tahammülü değildir.
Nitekim yukarıda geçmişti. Zira küçük çocuk şâhidliğin tahammülüne ehil, edâsına
ehil değildir.
"Cima'da bulunmamak
ilh..." Sözü şer'î iffetin beyanıdır. "Haram yoluyla" Demek aynen haram ise
demektir. Hayız gibi ârizî haram olan değildir. Bu da sahih olarak milki
nikâhında bulunmayan kadındır. Milkinde olup da hayız ve benzeri bir ârızadan
dolayı haram olan bunun hilâfınadır. Burada zinâdan murad haddi icab eden cima
değildir. Onun içinde şârih "Velev bir defa şübheyle olsun" demiştir. Bundan
murad talâk-ı bâinle boşadığı karısı ile veya helâl sandığı kadınla cima'da
bulunmaktır.
"Fâsid nikâhla
evlenmiş olmamak" Cümlesini yahut harfiyle atfederek "Veya fâsid nikâhlaevlenmiş
olmamak" dese daha iyi olurdu. Çünkü bu da haram cima'dandır.
"Köle ve küçük
çocuk hariç kalırlar." İfadesinden murad şâhidliği sahih olmayan herkestir.
Karı-kocadan birine kazf haddi vurulmuş olması veya birinin kâfir olması bu
kabîldendir. Nitekim geçmişti. Yalnız kocanın kâfir olduğu suret Bedâyı'da şöyle
gösterilmiştir: "Karısı müslüman olur da kocasına müslümanlık arz olunmazdan
önce karısına zinâ isnadında bulunur." Yani kocası onun aleyhine zinâ
şahidliğinde bulunmuş demektir; Halbuki kâfirin müslüman aleyhine şâhidliği
makbul değildir. Bu söz Kuhistânî'nin şu ifadesini reddeder: "Liân halinde
şehâdete ehil olmak şarttır. Kazf halinde şart değildir." Zira bu îfadeye göre
Müslüman olduktan sonra kâfir karı-kocanın arasında ve azâd edildikten sonra
memlûk karı-koca arasında ilân cereyanı lazım gelir. Halbuki zahire göre her iki
halde ehliyet şarttır. Musannıf da söyleyecektir ki, kazf halinde ihsan
mu'teberdir.
METİN
Yahut bir adam
çocuğun nesebini kendinden veya başkasından nefy eder de kadın veya nefy edilen
çocuk bunu yani kazfin mûcebi olan haddi hâkim huzurunda isterse -velev ki af
ettikten veya zaman geçtikten sonra olsun. Zira zamanın geçmesi kazf, kısas ve
kul haklarında hakkı ibtal etmez. Cevhere. Kadın içîn efdal olan gîzlemektîr.
Hâkim için efdal olan da kadına bunu emretmektir.- liânlaşır. Yani zinâ
isnadında bulunduğunu ikrar eder veya isnadı beyyineyle sâbit olursa hüküm
budur. İnkâr eder de kadının da beyyinesi bulunmazsa yemin ettirilmez, liân
sâkıt olur. Bu adam ilâna razı olmazsa, ya ilâna razı oluncaya yahut kendisini
yalanlayıp kazf için had vuruluncaya kadar hapsolunur. Liânlaşırsa ondan sonra
kadın da liân yapar. Çünkü dâvâcı kocasıdır. Hâkim kadının liânından işe
başlarsa sonra kadın tekrarlar. Ama tekrarlamadan aralarını ayırırsa sahihtir.
Çünkü maksad hâsıl olmuştur. ihtiyar. Kadın Iiânı kabul etmezse, ya liânı kabul
yahut kocasını tasdik edinceye kadar hapsolunur. Bununla liân defedilmiş olur ve
kadına had vurulmaz. Velev ki kocasını dört defa tasdik etmiş olsun. Çünkü bu
kasden ikrar değildir
İZAH
"Yahut bir adam
çocuğun nesebini nefy ederse" Sözünü musannıf mutlak bırakmıştır. Binaenaleyh
zinâyı açık söyleyip söylemediği suretlere şâmildir. Hidâye sahibi ile Zeylaî
bunu tercih etmişlerdir ki, hak olan da budur. Muhît ve Mübtegâ'nın ifadeleri
bunun hilâfınadır. Çünkü her vecihten nesebi kesmek zinâyı istilzam eder.
Çocuğun şübheyle cima' dan doğması ihtimali bilicma sakıttır. Şu da var ki, sen
babanın oğlu değilsin diyen kimse onun anasına kazfetmiş olur. Hatta kendisine
kazf haddi lâzım gelir. Halbuki bu ihtimal onda da vardır. Tamamı Bahırda'dır.
T E N B İ H :
Zahîre'de şöyle denilmektedir: "Âleti kesik, enenmiş ve çocuğu olmayan
kimsehakkında çocuk ondan değildir diye liân yapmak meşru değildir. Çünkü
böylesine çocuk ilhak edîlmez." Fakat bu ifade söz götürür. Çünkü âleti kesik
olan kimse sürtmek suretiyle menîsini indirir ve muhtar kavle göre çocuğunun
nesebi sâbit olur. Fetih'de böyle denilmiştir.
"Kadın bunu
isterse" Diye kayıdlaması istemediği takdirde liân yapılmadığı içindir. Çünkü
liân kepazeliği kendinden def için kadının hakkıdır. Musannıfın muradı sarîh
zinâ sözüyle kazf ettiği zaman kadının had istediğini anlatmaktır. Çocuğu nefy
etmek suretiyle kazf de bulunmuşsa haddi istemek kocasının da hakkıdır.
"Veya nefy edilen
çocuk isterse" Sözü kalem hatasıdır. Ben başkasının bunu söylediğinî görmedim.
İbârenin doğrusu: "Yahut çocuğu nefy eden kimse isterse" şeklindedir. Feth'in
îbâresi şöyledir: "Kadının istemesi şarttır. Kazf çocuk nefy edilmekle
yapılmışsa bunun hilâfınadır. Zira şart erkeğin istemesidir, Çünkü çocuğu ondan
olmadığını nefy edecek bir şahsa muhtaçtır."
Zeylaî'nin ibâresi:
"Kadının mutlaka istemesi lâzımdır. Meğer ki kazf çocuğun nefyi ile yapılmış
olsun. Çünkü erkeğin istemeye hakkı vardır ilh..." şeklindedir. Bunun bir misli
de az yukarıda Bahır'dan naklen zikrettiğimizdir. Şübhesiz ki "istemesi"
kelimesindeki zamir çocuğa değil kazf edene râcidir. Evet, çocuk kazf edenin
oğlu değilse anne de ölmüşse kazf haddi vâcib olmak için çocuğun istemesi
şarttır. Aksi takdirde kadının istemesi şarttır. Nitekim bâbında gelecektir.
Sözümüz Iiânın vücubunun şartı olan isteme hususundadır. Kadın öldükten sonra bu
olmaz. Bu açıktır. Sonra gördüm ki Rahmetî bu söylediklerimîzin bazısına
işarette bulunmuştur.
"Velevki af
ettikten sonra olsun." Yani affetmekle sâkıt olmaz. Lâkin afla beraber had
vurulmaz. Bu af sahih olduğu için değil istek terk edildiği içindir. Hatta kazf
edilen kimse döner de kazfeden için had isterse hâkim ona afv ile birlikte had
vurur. Nitekim Bahır'da kazf haddi bâbında buna tenbih olunmuştur.
"Kazf, kısas ve kul
haklarında hakkı ibtal etmez." Geri kalan hadler bunun hilâfınadır. Kaza
bahsinde inşaallah gelecektir ki, sultan hâkimi on beş sene sonra dâvâ
dinlemekten nehy ederse sahih olur ve dâvâyı o hâkimin dinlemesi sahih olmaz.
Ama bu hasım inkâr ettiğine ve terk bir özürden dolayı yapılmadığına göredir.
Aksi takdirde sahih olur. Şübhesiz ki o dâvâyı dinlemekten yasak etmesi hakkı
ıskât etmez. Bilâkis hak dünyada ve âhirette bâkîdir. Onun için sultan bundan
sonra dâvânın dinlenmesine izin verirse hak sâbit olur.
"Yani zinâ
isnadında bulunduğunu ikrar eder ilh..." Sözü liânlaşır ifadesinin kaydıdır.
Aynı zamanda bu söz Kocasının ısrarıyla, kadının zinâsına veya zinâyı ikrarına
yahut kocasını tasdikine beyyine getirmekten âciz kalmasıyla da kayıdlıdır.
Tamamı Bahır'dadır.
"Veya isnadı
beyyineyle sâbit olursa hüküm budur." Beyyine iki erkektir, bir erkekle iki
kadın değildir. Bahır. Hâkim Kâfîsi'nde bunu: Çünkü hadlerde kadınlar için
şâhidlik hakkı yoktur. Bu da şâhidliklerdendir." şeklinde ta'lil etmiştir. Şu
halde Nehir'in ve ona uyarak Dürr-ü Müntekâ'nın: "Yahut bir erkekle iki
kadındır." ifadeleri kalem hatasıdır.
"Yemîn ettirilmez."
Çünkü bu kâfi bir haddir. Yani yemin ettirmenin faydası yeminden yüz
çevirmektir. Bu da manen ikrardır,sarîh değildir. Bunda şübhe vardır. Şübheyle
had vurulmaz.
"Hapsolunur ilh..."
İbn-i Kemâl diyor ki: "Burada ikinci bir sınır vardır ki, hapis onunla nihayet
bulur. O da kadının talâk veya başka bir şeyle o adamdan bâin olmasıdır. Bunu
Serahsî Mebsût'ta zikretmiştir." Bu mânâ musannıfın evvelce: "Liânın şartı
evliliğin devamıdır." demesinden anlaşılmıştı.
Şürunbulâliyye.
"Had vuruluncaya
kadar" ifadesinde mücerred kabul etmemekle had vurulmayacağına delâlet vardır.
Ulemadan bazıları şazz olarak buna muhalefet etmişlerdir. Nehîr.
"Çünkü dâvâcı
kocasıdır." Sözü kadının sonra lian yapmasının illetidir.
"Sonra kadın
tekrarlar." Tâ ki liân meşru tertibi üzere yapılmış olsun. Bunu Bahır sahibi
İhtiyar' dan nakletmiştir. Zâhirine bakılırsa bu vâcibtir. Lâkin başka yerde
şöyle demiştir: "Gâye'de bildirildiğine göre tekrarı vâcib değildir. Yalnız
sünnette hata etmiştir. Fetih sahibi vecih budur diyerek bunu tercih etmiştir.
İmam Mâlik'in kavli de budur." Bu ifadenin bir misli de Şürunbulâliyye'dedir.
"Kadına had
vurulmaz." Kudûrî'nin bazı nüshalarında kadına had vurulur denilmişse de
yanlıştır. Çünkü bir defa ikrarla bile had vâcib olmaz. O halde bir defa
tasdikle nasıl vâcib olabilir! Bahır ve Zeylaî.
Ben derim ki: şöyle
cevap verilebilir: Kudûrî'nin tasdikten muradı zinâyı ikrardır. Mücerred kadının
tasdik ettim sözü değildir. Bâbında anlattıklarına güvenerek tekrar etmemiştir.
Hâkim'in Kâfî'deki şu sözü de ona işaret etmektedir: "Kadın hâkimin yanında
kocasını tasdik ederek doğru söyledi der ve ben zinâ ettim demezse, bunu dört
ayrı meclisde dört defa tekrarladığı takdirde kendisine zinâ haddi vurulmaz.
Lîân da bâtıl olur. Bundan sonra ona zinâ isnadında bulunana da had vurulmaz."
METİN
Neseb de nefy
edilmiş olmaz. Çünkü o, çocuğun hakkıdır. Onu ibtal hususunda karı-koca tasdik
edilmezler. İkisi de kabul etmezlerse hapsolunurlar. Bahır sahibi bunu kadının
affetmediği surete yorumlamıştır. Nehir sahibi îse kocası kabul etmedikten sonra
kadının hapsedilmesini müşkil görmüştür. Çünkü o takdirde kadına vâcib değildîr.
Koca köleliğinden veya küfründen dolayı şâhidliğe yaramaz da kazf için ehil
olursa yani âkıl bâliğve dili söylerse kendisine had vurulur.
Kaide şudur: Erkek
tarafından gelen bir mânâdan dolayı liân sâkıt olursa kazf sahih olduğu takdirde
had vurulur. Aksi takdirde ne had vardır ne de liân. Koca şâhid olmaya yarar
fakat kadın yaramaz veya kendisine kazfte bulunanlara had vurulmayanlardansa
kocasına had yoktur. Ona ecnebî bîri kazfetmiş gibi olur. Liân da yoktur. Çünkü
liân haddin halefidir. Lâkin bu kapıyı kapamak için ta'zir olunur. Bu söz
mefhumu tasrihtir.
İZAH
"Neseb de nefy
edilmiş olmaz." Çünkü neseb ancak liânla nefyedilir. O da bulunmamıştır. Bununla
anlaşılır ki Vikâye ve Nikaye şerhlerindeki: "Kadın kocasını tasdik ederse neseb
nefyedilmîş olur." sözü doğru değildir. Nitekim Dürer ve Gurer şerhinde tenbih
edilmîştir. Bahır. İleride gelecektir ki nefyin şartları altıdır. Onlardan biri
de liândan sonra hâkimîn ayırmasıdır.
"Çünkü o takdirde
kadına vâcib değildir." Yani kocası kabul etmeyince kadına vâcib olmaz. Zira
kadına ancak kocasının liânından sonra vâcib olur. Ondan önce vâcib olan bir
haktan kaçınmak sayılmaz. Nehir. Tahtâvî buna şöyle cevap vermiştir: "Karı-koca
dâvâya çıktıktan sonra liânı yürütmek şeriatın hakkı olmuştur. Kadın affetmeyip
imtina gösterince hapsedilir. Yalnız kocasının imtina etmesi bunun hilâfınadır.
O zaman kadın hapsedilmez. "Rahmetî de şu cevabı vermiştir: "Maksad karı-kocanın
bir anda imtina etmeleri değildir. Bilâkis murad erkeğin istenildikten sonra
imtina'ı, kadının da erkeğin liânından sonra imtina'ıdır." Böylece Rahmetî
meseleyi metindeki şekline çevirmiştir. Doğrusunu Allah
bilir.
"Koca köleliğinden"
Yahut kazf haddi vurulduğundan dolayı şâhidliğe yaramazsa demektir. Bahır.
"Veya küfründen
dolayı..." Bu evvela kadın müslüman olup kocası kendisine müslümanlık
arzolunmadan ona kazfetmekle olur. Bahır
"Ve dili söylerse
ilh..." had vurulur. Fakat küçük çocuk, deli veya dilslz olursa had ve liân
yoktur. Minah. Çünkü böylesinin kazfı sahih değildir.
"Erkek tarafından
gelen bir mânâdan dolayı" Meselâ erkek köleliğinden dolayı veya benzeri bir
sebeble şâhidliğe yaramazsa demektir. Fakat kadın tarafından gelen bir mânâdan
dolayı liân sâkıt olursa, cevabı musannıfın ifadesinde gelen: "Ne had vardır ne
lian.." sözüdür. Şimdi liânın her ikisi tarafından gelen bir mânadan dolayı
sukûtu meselesi kalır. Meselâ karı-koca kazf haddi yemişlerse bu mesele
birincîsi gibi olur. Çünkü liân koca tarafından gelen bir mânâdan dolayı sâkıt
olmuştur. Zira başlamak kocadan olmuştur. Onunla birlikte kadın tarafı mu'teber
değildir. Nitekim Cevhere'de beyan edilmiştir. Tamamı az ileride gelecektîr.
"Kazf sahih olduğu
takdirde" Meselâ erkek âkıl bâliğ ve konuşur olursa had vurulur.
"Ne had vardır ne
de liân..." Liânın nefyi te'kid içindir. Çünkü sözümüz liânın sukûtu
hakkındadır.
"Fakat kadın
yaramazsa" Yani şâhidlik için yaramazsa demektir. Şârihin bu kelimeyi ziyade
etmesi kazf haddi vurulan kadına da şâmil olsun diyedir. Musannıfın "Çünkü bu
kadın kazf edenine had vurulanlardan değlidir." Sözünde o dahil değildir. Bahır
sahibi böyle demiştir. Eğer bu ziyade olmasaydı musannıfın sözünden kadına had
vurulur mânâsı anlaşılırdı. Halbuki vurulmaz. Nitekim beyanı gelecektir.
"Kocasına had
yoktur." Çünkü had vurmanın şartı ihsandır. (İhsan lügatta: muhkem yapmak, kal'a
gibi oturtmak mânâsınadır.) İhsan kadının Müslüman, hür, âkıl bâliğ ve afif
olmasıdır. Nitekim geçmişti. Liânın şartı ihsan ve şâhidliğe ehil olmakdır.
Kadın muhsane (ihsanlı) olmazsa ne had vardır ne liân! Çünkü ortada ihsan
yoktur. Ama muhsane olup kendisine kazf haddi vurulmuşsa liân yoktur. Çünkü
şâhidliğe ehliyet kalmamıştır. Had dahi vurulmaz. Çünkü liân kadın tarafından
gelen bir mânâ sebebiyle sâkıt olmuştur. Hâsılı kadın kâfir, cariye, küçük veya
deli olursa ihsan olmadığı için had vurulmadığı gibi yine bu mânâdan dolayı bir
de şâhidliğe ehliyeti olmadığından Iiân da yoktur. Kadın iffetli değilse ihsan
olmadığı için yine liân sâkıttır. Bir de erkek sözünde sâdıktır. Kadın iffetli
ve had vurulmuş ise bildiğin sebeble had ve liân sâkıttır. Bu yeri böyle izah
gerekir.
"Ecnebi biri
kazfetmiş gibi olur." Bu had vurulan iffetliden başkası hakkındadır. Had vurulan
iffetli hakkında ise kazfedilen ecnebîye had vurulur. Nitekim Şürunbulâlîyye'de
belirtilmiştir. Bir sebebten dolayı kocadan haddin sukutu ecnebîde mevcud
değildir.
"Çünkü liân haddin
halefidir." Dürer'de böyle denilmiştir. Fakat doğru ta'lil yukarıda arz
ettiğimizdir. Zira bu had vurulan iffetli kadında zâhir değildir. Onun hakkında
liân hadde tâbi olarak sukut etmiş değil aksinedir. Meğerki şöyle denilsin:
Çünkü o sözündeki zamir hadde; halefidir sözündeki zamir de liâna râcidir. Şuna
binaen ki, kocanın kazfinde asıl vâcib olan liândır. Had vurmak onun halefidir.
Yani liân sâkıt olursa mâni bulunmadığı takdirde had vâcib olur, İbn-i Kemâl'in
sözünde bu te'vile delâlet vardır.
"Ta'zir olunur."
Yani ta'zir vâcibdir. Çünkü kocası kadına eziyet etmiş, onun namusunu
lekelemiştir. Bahır'da böyle denilmîştir. Bunun zâhirine bakılırsa iffetli
olmayan kadın hakkında tazir vâcibdir. Bunu Ebus-sûud söylemiştir. Şöyle de
denilebilir: Kadının namusunu lekeleyen kadının kendisidir. T.
Ben derim ki: Kadın
bunu âşıkârelemişse bu zâhirdir. Aksi takdirde adam kadının isteği ile ta'zir
olunur. Çünkü kötülüğü meydana çıkarmıştır.
"Mefhumu
tasrihtir." Yani "Ecnebî kadın hakkında haddi icab eden kazf" sözü ile
"Karı-kocaşehâdeti edâya yararlarsa" sözlerinin mefhumunu tasrihtir. Çünkü
şehâdete yararlarsa sözü iffetli olmayan kadından ve bir de şehâdeti edâya
yaramayan kocadan ihtirazdır. Yahut bunun aksidir.
TETİMME: Bahır
sahibi diyor ki: "Musannıf karı-kocanın ikisi de şehâdeti edâya yaramazlarsa
meselesine açıkça temas etmemiştir. Ama evvela liân yoktur diye şart koşmasından
anlaşılmıştır.
Hadde gelince:
Karı-koca ikisi de küçük veya deli yahut kâfir yahut memlûk olurlarsa had vâcib
olmaz. İkisi de kazf haddi yemişlerse vâcibdir. Çünkü liân erkek tarafından
gelen bir mânâdan dolayı imkânsızdır. Kezâ kocası köle, karısı had vurulanlardan
ise yine vâcib olur. Çünkü iffetli kadına kazfte bulunmak haddi mûcibtir. Velev
ki kadın had vurulanlardan olsun.
METİN
İhsan kazf
zamanında mu'teberdir. Kadın cariye veya kâfir iken ona kazfeder de sonra
Müslüman olur veya âzâd edilirse had ve liân yoktur. Zeylai. Liân vâcib olduktan
sonra talâk-ı bâinle sukut eder ve artık kadın başka kocaya varsa da liân
dönmez. Çünkü sâkıt olan bir şey geri dönmez. Kezâ kadının zinâ etmesiyle,
şübheyle cima ve dinden dönmesiyle de sâkıt olur. Bir daha müslüman olsa da geri
dönmez. Kazf şâhidinin ölümü ve kaybolması ile de sâkıt olur. Fakat şâhidin kör
veya fâsık yahut mürted olmasıyla sukût etmez. Bir adam karısına sen küçük kız
iken zinâ ettin yahut deli iken zinâ ettin der de delilik mâlum olursa liân
yok-tur. Çünkü liânı yerine isnad etmemiştir. Sen zimmî iken veya cariye iken
zinâ ettin veya kadının yaşı daha küçük olduğu halde sen kırk sene evvel zinâ
ettin demesi bunun hilâfınadır, lânetleşirler. Çünkü liân münhasırdır. Fetih.
Liânın şer'î sıfatı kîtab ve sünnetten nassın vasfettiği gibidir. Karı-koca
lânetleşirlerse velevki ekserisini yapsınlar kadın hâkimin ayırması ile
kocasından bâin olur. Huzurunda liân yapılan hâkim ayırmadan karı-koca
birbirlerine mirâsçı olurlar.
İZAH
"İhsan kazf
zamanında mu'teberdir." Bu sözden ve "Kezâ kadının zinâsı ile sâkıt olur."
Demesinden anlaşılır ki, kazf zamanından lânetleşme yapılıncaya kadar ihsanın
devam etmesi şarttır. T.
"Talâk-ı bâinle
sukût eder." Beynunetle sukût eder deseydi talâk veya fesh yahut ölümle ayrılma
hallerine şâmil olurdu. Hâkim'in Kâfîsi'nde şöyle denilmektedir: "Bir adam
karısına kazfeder de sonra kadın ondan talâk veya başka bir sebeble ayrılırsa o
adama had ve liân yoktur. Çünkü onun haddi liân idi. Ayrıldıktan sonra liân
kalmadığı için had vurulmaya da dönüşmez. Adam kendini yalanlasa da had
vurulmaz. Sen üç defa boşsun ey orospu derse ona had vurulur. Ama ey orospu sen
üç defa boşsun derse had ve liân lâzım gelmez." Yaniayrılık lian vâcib olduktan
sonra hâsıl olduğundan bir şey lâzım gelmez demek istiyor.
"Kazf şâhidinin
ölümü ile ilh..." Yani şâhid bu adam zinâ isnadında bulundu diye şâhidlik edip
hâkim de doğruladıktan sonra ölür veya kaybolursa, hâkim o şehâdetle hüküm
vermez. Fetih ve Câmide şöyle denilmiştir: "iki şâhid doğrulandıktan sonra ölür
veya kaybolurlarsa liânla hüküm verilmez. Malda ise hüküm verilir. Şâhidlerin
kör veya fâsık olmaları, dinden dönmeleri bunun hilâfınadır. Karı-koca arasında
Iiân yapılır."
Ben derim ki:
Farkın vechi şu olsa gerektir: Had şübheyle vurulmaz. Hâkimin hükmünden önce
şahîdin şehâdetinden dönme ihtimali vardır ki, bu bir şübhedir. Şâhid hayatta ve
hazır olduğu müddette bu ihtimal mevcuddur. Ne zaman hâkim onun şehâdetiyle
hüküm verîr de şâhid de dönmezse ihtimal ortadan kalkar. Hâkimin hükmünden sonra
bu ihtimal yersiz kalır. Çünkü hak mahkeme kararıyla kuvvet bulmuştur. Fakat
şâhid ölür veya kaybolursa hâkim onun şehâdetiyle hüküm veremez. Çünkü şahid
hayatta ise mahkeme kararından önce dönüp gelmesi ihtimali vardır. Şu da var ki,
had vurmak için iki şâhid bulunmasını şart koşmak söz götürür. Bundan
Şürunbulâliyye'nin hırsızlık haddi bâbında bahsedilmiştir. Oraya müracaat
edebilirsin. O bâbta inşaallah kitabımızda da gelecektir.
"Liân yoktur." Had
de vurulmaz. Çünkü ihsan yoktur. "Çünkü liânı yerine isnad etmemiştir." Yani o
adam zinâ isnadında bulunmuştur. Zinânın mahalli ise âkıl bâliğ olan kadındır,
Feth'in ibâresi: "Halen kazf sayılmaz. Çünkü kadının fiili zinâ ile
vasıflanmaz." şeklindedir.
"Çünkü liân
münhasırdır." Yani liân konuşma zamanına münhasır olarak vâkidir Geçmişe istinad
edemez. Çünkü kadın zimmîyye veya carîye iken zinâ ile vasıflanabilir. Bu
suretle kendisine kepazelik lahîk olur. Kırk sene evvel demesi de böyledir.
Velevki kadının yaşı daha küçük olsun! Çünkü bu söz zinânın eskiliğînden
mubalegadır.
"Kitab ve
sünnetten" Sözü nass-ı şer'îyi beyandır. Bununla Bahır'ın şu ifadesine hâcet
kalmamıştır: "Zâhire bakılırsa sıfatla rüknü yani mahiyeti kasdetmiştir. Çünkü
sünnet vecihle sıfatını nass beyan etmemiştir." Liân şöyle yapılır: Hâkim
karı-kocayı karşı karşıya durdurur ve kocaya liân yap der. O da: Eşhedübillâh
(Allah'a şehâdet ederim ki) ben bu kadına isnad ettiğim zinâda doğruyu
söyleyenlerdenim der. Beşinci defa tekrarladığında: Eğer ona isnad ettiğim
zinâda yalan söyleyenlerden isem Allah'ın lâneti üzerime olsun! der ve sözünün
her defasında kadına işaret eder. Sonra kadın da dört defa: "Allah'a şehâdet
ederim ki, bu adam bana isnad ettiği zinâda yalancılardandır." der, beşinci
defasında: "Eğer bana isnad ettiği zinâda doğru söyleyenlerden ise Allah'ın
gazabı üzerime olsun." ifadesini söyler. Nehir'de böyle denilmiştir. H.
T E N B İ H :
Liânın meşru olması muayyen bir yalancıya bedduâda bulunmanın câiz olmasını
gerektirir. Çünkü kocanın: "Yalancılardan isem Allah'ın lâneti üzerime olsun"
Sözüyalan söylediği takdirde kendi aleyhine lânet duâsıdır. Sözünü yalancılardan
isem diye tâlik etmesi o adamı muayyen olmaktan çıkarmaz.
Evet, şöyle
denilir: Liânın meşru olması o odamın doğru söylediğine göredir. Yalan söylerse
lânet etmesi helâl değildir. Bahır'da câiz olduğuna delâlet eden sözler vardır.
Şu sebeble ki, Gâyetü'l-Beyân'ın iddet bahsinde: "Bizim zamanımızda mubâhele
meşru'dur. Mubâhele liân yapmaktır. Eskiden insanlar bir şeyde ihtilâf ettiler
mi: "Hangimiz yalan söylediyse Allah'ın behlesi (lâneti) onun üzerine olsun."
derlermiş. Biz bu hususta ric'at bâbında söz etmiştik.
"Hâkimin ayırması
ile" Yanı Tarafeyn'e göre hâkimin ayırmasiyle bir talâk-ı bâin meydana gelir.
Ebu Yusuf: "Bu ebediyyen haram kılmaktır." demiştir. Hidâye.
"Birbirlerine
mirâsçı olurlar." Çünkü hâkim ayırmadıkça kadın o adamın karısıdır. Kâfî. Evet,
cima ve mukaddimeleri ayırmadan da haram olur. Nitekim geçmişti. İleride de
gelecektir. Sonra bu mesele mefhum üzerine tefridir. Mefhum şudur: Hâkim
ayırmadan önce sırf liân ile ayrılık olmaz. Sa'diyye'de Kifâye'den nakledilen şu
mesele dahi bunun fer'lerindendir: "Kocası kadını bu haldeyken boşarsa bir
talak-ı bâin meydana gelir ve kezâ kendini yalanlarsa nikâh tazelemeden cimada
bulunması helâl olur." İmam Şâfiî'ye göre ise liânın kendisiyle olur. Şâfiî ile
bu husustaki sözümüz Fetih'de yeterince beyan edilmiştir. Bu mesele hâkimin
hükmü şart kılınan yerlerden biridir. Bunları Minah sahibi manzum şekilde
sıralamıştır. Talâk bahsinde geçmişti.
METİN
Karı-koca ayrılmaya
razı olmasalar bile hâkim onları ayırır. Şümunnî. Liân ehliyeti ortadan kalkarsa
bakılır: Şayet delilik gibi geçmesi ümidi varsa araları ayrılır. Aksi takdirde
ayrılmaz. Karı-koca liân yaparlar da birisi kaybolur ve ayırmak için vekâlet
verirse araları ayrılır. Tatarhâniyye. Bundan şu anlaşılır ki, tevkil etmezse
beklenir. Hâkim aralarını ayırmaz da makamından azledilir veya ölürse ikinci
hâkim lianı yeniler. İmani Muhammed buna muhâliftir. İhtiyar. Karı-kocadan her
biri liânın ekserisini yaptıktan sonra hâkim hata ederek aralarını ayırırsa
sahih olur. Azını yaptıktan yani bir veya iki defa söyledikten sonra ayırırsa
sahih olmaz. Erkek liânı yaptıktan sonra kadın liânını yapmadan aralarını
ayırırsa hükmü geçerli olur. Çünkü bu içtihad götüren meselelerdendir.
Tatarhâniyye. Bahır sahibi bunu Hanefî olmayan hâkim diye kayıdlamıştır. Hâkim
Hanefî ise hükmü geçerli değildir. Liândan sonra hâkim ayırmadan o ka dınla
cimada bulunmak kocasına haramdır. Sebebi yukarıda geçti. Kadına iddet nafakası
vardır. Kocası hayatta olan bir çocukla kazf yapmışsa hâkim o çocuğun nesebini
babasından silerek annesinin üzerine yazar. Ama bunun için nikâhın sahih olması
ve liân cereyan ettiği zaman çocuğun ana rahminde olması şarttır. Hatta kadın
cariye veya kitabîyye iken gebe kalır da sonra âzâd edilir veya Müslüman olursa
lânetleşmeolmadığı için çocuğun nesebi silinmez. Nesebi nefyetmenin altı şartı
vardır ki bunlar Bedayı'da sıralanmışlardır. Kitabımızda da ileride gelecektir.
İZAH
"Liân ehliyeti
ortadan kalkarsa ilh..." Bu mesele dahi hâkim ayırmadan ayrılma olmayacağının
fer'lerindendir.
"Araları ayrılır."
Çünkü ihsanın dönmesi ümidi vardır. Fetih.
"Aksi takdirde
ayrılmaz." Yani liân ehliyeti geçmesi ümid edilmeyen bir şeyle ortadan kalkar,
meselâ adam kendini yalanlar yahut karı-kocadan biri bir insana kazfte bulunarak
kendisine kazf haddi vurulursa yahut kadın haram olarak cima edilirse veya
karı-kocadan biri dilsiz olursa oraları ayrılmaz. Fetih.
"Beklenir." Çünkü
aralarını ayırmak bir hükümdür. Gaib aleyhine sahih olamaz. Rahmeti.
"imam Muhammed buna
muhâliftir." Ona göre yenilemez. Çünkü liân had yerine geçer ve hakikaten had
vurmuş gibi olur. Buna ise hâkimin azli veya ölümü tesir etmez. Şeyhayn'ın
delilleri şudur: Geçerliliğin tamamı ayırmakta ve işe son vermektedir. Bundan
önce o iş son bulmaz. Binaenaleyh yeniden yapılması icab eder. İhtiyar' da böyle
denilmiştir. Bundan şu anlaşılır ki, karı-kocayı birbirinden ayırmadan önce cima
haram olmaz. Bunun hilâfı da gelecektir. Ondan anlaşılan da kadının ikinci
hâkimin huzurunda mutlaka liân istemesi lâzım gelmesidir» Araştırılmalıdır.
"Ekserisini
yaptıktan sonra" Meselâ her biri üçer defa lânet ettikten sonra ayırılırsa sahih
olur. Yalnız sünnette hata etmiştir. Kâfî.
"Çünkü bu içtihad
götüren meselelerdendir." İmam Şâfiî (R.) yalnız kocanın liâniyle araları
ayrılabileceğine kâildir. Nehir'de böyle denilmiştir. H.
Ben derim ki: Biz
hul'da ve zıhâr bâbının başında içtihad götüren kelimesinin manâsını
arzetmiştik. Bunu düşünürsen anlarsın ki, sırf müçtehidlerin arasında hilâf vuku
bulmakla meselenin içtihad götürmesi sâbit olmaz.
"Hanefî olmayan
hâkim diye..." Hanefî olmayan hâkimden murad ya kendi içtihadıyla câiz görendir
yahut Şâfiî gibi bir müçtehidi taklid edendir.
"Hâkim Hanefî ise
hükmü geçerli değildir." Yani mu'temed kavle binaen geçerli olmaz demek istiyor.
Mu'temed kavil hâkimin kendi mezhebi hilâfına hüküm verememesidir. Bahusus
zamanımızın hâkimleri ki, Ebû Hanife'nin en sahih kavliyle hüküm vermeye
memurdurlar.
"Cima'da bulunmak"
Kezâ cima'ın mukaddimeleri haramdır. T.
"Sebebi yukarıda
geçti." Yani hadîs-i şerifte: "Liân yapan karı-koca ebediyyen biraraya
gelemezler." buyurulmuştur. H.
"Kadına iddet
nafakası vardır." Yani liân yaparak kocasından ayrılan kadına iddet nafakasıve
mesken vardır. iki seneye kadar bir çocuk doğurursa nesebi o adama lâzım gelir.
Kadının üzerinde iddet yoksa altı aya kadar nesebi ondan sâbit olur. Nitekim
Kâfî'de bildirilmiştir.
"Hayatta olan bir
çocukla" Kazf ederse çocuk annesinin üzerine yazılır. Fakat çocuk öldükten sonra
benden değildir diye nefy ederse liân yapar. Nesebi babasından kesilmez. Kezâ
kadın biri ölü biri diri iki çocuk doğurur da kocası bunları nefy ederse yahut
çocuklardan biri liândan önce ölürse hüküm yine budur. Nitekim gelecektir.
"Hâkim o çocuğun
nesebini babasından siler." Yani hâkimin aranızı ayırdım dedikten sonra mutlaka:
"Bu çocuğun nesebini bu adamdan kesdim." demesi lazımdır. Nitekim bu imam Ebu
Yusuf'tan rivâyet olunmuştur. Mebsût'ta: Sahih olan budur. Çünkü ayırmaktan
zaruri olarak nesebini nefy etmek lâzım gelmez. Nasıl ki ölümden sonra araları
ayrılır fakat neseb nefy edilmez." Bunu Nihâye'den naklen Bahır sahibi
söylemiştir.
"Annesinin üzerine
yazar." Nefy için bu lâzım değildir. Bu söz te'kid makamında söylenmiştir. Bunu
Nehir sahibi Nihâye'den nakletmiştir.
"Nikâhın sahih
olması..." Bu şartla bundan sonrakini Bahır sahibi Bedâyı'da zikredilen altı
nefy şartı üzerine ziyade etmiştir. Şârihin bu iki şartı altı şartla beraber
saymaması bunların asaleten şartlarıdır. Nitekim Nehir sahibi söylemiştir. Şu
halde bunlar vasıta ile nefyin şartlarındandır. Lâkin ikincisi birinciye hâcet
bırakmaz.
"Lânetleşme
olmadığı için çocuğun nesebi silinmez." Çünkü hâkim çocuğun nesebini ana
rahminde kalma vaktine istinad ederek silmiştir. Halbuki annesi o vakit liân
ehlinden değildir. Liânsız ise neseb nefy edilmez.
"Altı şartı
vardır." Bunlar:
1) Karı-kocayı
ayırmak,
2) Doğum zamanında
veya doğumdan bir yahut iki gün sonra olmak,
3) Erkeğin önceden
çocuğu velev delâleten ikrar etmemesi,
4) Karı-koca
ayrılırken çocuğun hayatta olması,
5) Ayırdıktan sonra
kadının bir batından diğer bir çocuk doğurmaması.
6) Çocuğun şer'an
sübutuna hüküm verilmemîş olmasıdır. Meselâ kadın bir çocuk doğurur da kocası
meme emen o çocuğun üzerine yuvarlanarak çocuk ölür, diyeti babanın âkılesine
hükmedilir. Sonra baba çocuğun nesebini nefyederse hâkim karı-koca arasında liân
yaptırır ve çocuğun nesebini kesmez. Çünkü diyetini babanın âkılesi ödeyecek
diye hüküm vermek çocuğun ondan olduğuna hükümdür. Bundan sonra çocuğun nesebi
kesilmez. Tamamı Bahır'dadır,
"İleride
gelecektir." Musannıfın: "Hayatta olan çocuğu nefy ederse ilh..." dediği yerde
gelecektir. Fakat orada zikredilenler hepsi değil ekserisidir.
METİN
Koca kendini
yalanlarsa -nefyedilen çocuk mal bırakıp da babası nesebini iddia etmek
suretiyle- velev delâleten olsun kazf için had vurulur. Kendini yalanladıktan
sonra had vurulsun vurulmasın o kadını nikâh edebilir. Başka kadına kazfte
bulunur da kendisine had vurulursa yahut kadın kendisini tasdik ederse veya
kadın zinâ ederse kendisine had vurulmasa bile onunla evlenmesi câizdir. Çünkü
iffet gitmiştir. Hâsılı karı-koca yahut ikisinden biri liân ehliyetinden çıkarsa
kocası o kadınla evlenebilir. Liân yapıldıktan sonra ayrılmazdan önce karı-koca
veya birisi dilsiz olursa liân yoktur. Dilsizlik sonradan ârız olursa hüküm yine
budur. Artık ayırma ve had vurma yoktur. Çünkü şübheyle had vurulmaz. Halbuki
rükün de yoktur. Rükün şehâdet ederim sözüdür. Onun için yazı ile lânetleşme
olmaz. Nitekim hamli nefy etmekle liân yapılmaz. Çünkü kazf zamanında mevcud
olduğu yüzde yüz bilinmez.
İZAH
"Koca kendini
yalanlarsa had vurulur." Yani liândan sonra yalanlarsa hüküm budur. Liândan önce
yalanlarsa bakılır: Yalanlamadan önce kadını boşamışsa hüküm yine budur. Kadını
talâk-ı bâinle boşamış da sonra kendini yalanlamışsa had ve lian yoktur. Zeylai.
Yani talâk-ı bâinle ayrıldıktan sonra liâna yer kalmamıştır. Binaenaleyh
Kâfî'den naklettiğimiz gibi hadde dönmez. Şürunbulâliyye sahibi diyor ki:
"Musannıfın kendini yalanlarsa sözü ya liân yapıncaya yahut kendisini
yalanlayarak had vuruluncaya kadaf hapsolunur, sözünün yanında tekrar sayılmaz.
Çünkü oradaki sözü liândan önceye aiddi. Buradaki ise liândan sonraya aiddir."
"Velev delâleten
olsun." Yani yalanlama ister kendi itirafıyla, ister beyyineyle ve isterse
delâleten olsun demek istiyor. Nehir.
"Nesebini iddia
etmek suretiyle" Yani neseb ve mirâs hususunda tasdik edilmez, kendisine had
vurulur. Eğer ölen çocuk erkek veya kız bir çocuk bırakırsa nesebi iddia edenden
sâkıt olur, baba da ondan mirâsçı olur. Kâfî.
"Kazf için had
vurulur." Yani liân kelimelerinin tezammun ettiği ikinci kazf için had vurulur.
Meselâ zinâ şâhidleri şâhidlikten dönerlerse kendilerine had vurulur. Fakat bu
birinci kazf için değildir. Çünkü onun mûcebi yapılmıştır. O liândır. Nitekim
Bahır sahibi bunu söylemiştir. Rahmetî'nin beyanına göre bu adam kendini
yalanladıktan sonra liânın yerinde yapılmadığı anlaşılır. O kazf haddi yerini
tutacaktı. Binaenaleyh asla döneriz. Asıl birinci kazfle haddin lâzım
gelmesidir.
"Had vurulsun
vurulmasın" Kaydıyla şârih Bahır sahibinin: "Zeylaî'nin had ile kayıdlaması
tesadüfîdir." sözüne işaret etmiştir.
"Kadın zinâ ederse
kendisine had vurulmasa bile" ifadesiyle zinâdan haram cima'ı kasdetmiştir.
Velevki şer'an zinâ sayılmasın, Nitekim İsbîcâbî bunu söylemiştir. Bahır. Sonra
Hidâye ile Kenz'in ibâreleri: "Yahut kadın zinâ eder de kendisine had vurulursa"
şeklindedir.
Fetih sahibi diyor
ki: "Bazıları bunun doğru olmadığını söylemişler dir, Çünkü kadına had vurulunca
onun haddi recmdir. Binaenaleyh kocasına helâl olması tasavvur edilemez. Bilâkis
mücerred zinâ etmekle ehil olmaktan çıkar. Bazıları da zinâ ederse mânâsına
gelen "zenet" kelimesini nun'un şeddesi ile "zennet" okumuşlardır ki, başkasını
zinâya nisbet etti mânâsına gelir. Kazfin mânâsı da budur. O zaman kadının ilk
kocasına helâl olmasının ona had vurulmasına bağlı olması doğru olur. Çünkü bu
kazf haddidir. Kelimenin zenet şeklinde okunduğuna göre izahı kazf ve liânın o
kadınla cima etmezden önce yapılması, sonra kadının zinâ ederek kendisine had
vurulması şeklinde olur ki, o zaman kadının haddi recm (taşla öldürme) değil
dayaktır. Çünkü muhsane değildir." Kuhistânî'nin beyanına göre cima edilmiş olan
kadında zinâ tasavvur edilebilir. Nitekim Muzmerat'ta buna işaret edilmiştir.
Şöyle olur: Kadın dinden dönerek dar-ı harbe kaçar, sonra esir alınarak bir
adamın milki olur. Adam da ona zinâ eder. Yine Kuhistânî'de bildirildiğine göre
liân ehliyeti zinâ ile değil dinden dönmekle ortadan kalkmıştır. Bahır sahibi
rivâyetin "zenet" şeklinde olduğunu söylemiştir. Onun için musannıf had
vurmaktan bahsetmemiştir. Şarih de: "Had vurulmasa da" diyerek hadle
kayıdlamanın mefhumu zenet rivâyetine göre mu'teber olmadığına işaret etmiştir.
Zennet rivâyeti bunun hilâfınadır. Nitekim bunu Nehir sahibi
açıklamıştır.
"Çünkü iffet
gitmiştir." İfadesi kadın kocasını tasdik ettiği veya kadın zinâ ettiği vakit
nikâhın helâl olmasının illetidir. Fakat erkek kendini yalanlar da kendisine had
vurulmazsa yahut kazften sonra had vurulursa iffet gittiği için değil liânın
yerinde yapılmadığı anlaşıldığı içindir. Nitekim yukarıda arzettik.
"Liân ehliyetinden
çıkarsa evlenebilirler." Çünkü ne hakikaten ne de hükmen liân halleri
kalmamıştır. Hakikaten kalmamıştır. Çünkü lânetleşmenin hakikatı liân vaktidir.
Hükmen de kalmamıştır. Çünkü ehliyet kalmamıştır. Lânetleşme hükmen ehliyetle
bâkî idi. Binaenaleyh yukarıda geçen hadîse münafi değildir.
"Çünkü şübheyle had
vurulmaz." Bu şübhe birbirlerini tasdik etme ihtimalidir.
"Halbuki rükün de
yoktur." Yani dilsizlik liândan önce ârız olduysa liânın rüknü olan söz ortada
yoktur.
"Onun için" Yani
rükün bulunmadığı yahut şübhe bulunduğu için -ki bu daha zâhirdir- yazı ile
lânetleşme olmaz. Çünkü yazı talâk ve emsalinde söz yerini tutar. Lâkin dilsizin
işaretinde olduğu gibi bunda da şübhe vardır. Binaenaleyh onunla had vurulmaz.
"Yüzde yüz
bilinmez." Fetih sahibi diyor ki: "Zira şişkinlik veya su olması ihtimali
vardır. Bana ailemden birinin yakınlarından birinden naklen haber verdiğine göre
kadında hamilelik zuhur etmiş ve dokuz ay sürmüş. Kadınlar bundan şübhe
etmemişler. Hatta kadın çocuk elbisesi hazırlamış, sonra kadını doğum sancısı
tutmuş ve ebe kadın yanına oturarak sıkmaya başlamış, her sıktıkça su
döküyormuş, fakat hiç bir şey doğmamış. Kadın bomboş kalkmış gitmiş. Gebelikle
mirâs ve vasiyet meselelerine gelince: Bunlar ancak çocuk yerinden ayrıldıktan
sonra haml için değil çocuk için sâbit olurlar. Âzâd etmek şarta tâlikı kabul
eder. Çocuğun âzâdlığı ma'nen muallaktır. Satılan cariyenin hamille iadesine
gelince: Burada gebelik zâhirdir. Bunun yel olması şübhedir. Şübheden dolayı
kusurlu malı iade etmek yasak değildir. Ama şübheyle liân yasaktır. Çünkü liân
hadler kabîlindendir. Neseb şübheyle sâbit olur, fakat kusura kıyas edilmez."
METİN
Kadın az müddette
doğurmak suretiyle hamlin yüzde yüz çocuk olduğunu anlarlarsa kocası sen hamile
isen şöyle olsun demiş gibi olur. Kazfin şarta tâliki sahih değildir. Koca sen
zina ettin, bu hamil de ondandır derse lânetleşirler. Çünkü bu açık kazftir.
Hâkim hamli nefy etmez. Çünkü doğmadan onun aleyhine hüküm verilemez. Peygamber
(S. A.V.)'in hilâlin çocuğunu nefy etmesi vahy ile bildiği içindir. Diri çocuğu
tebrik zamanında -ki müddeti adeten yedi gündür- ve doğum âleti satın alırken
nefyetmek sahihtir. Ondan sonra sahih değildir. Çünkü delâleten onu ikrar etmiş
sayılır. Kocası yokken doğurmuşsa kocasının bildiği hali kadının doğurduğu hal
gibidir. Sahih olsun olmasın ikisinde de liân yapar. Çünkü kazf mevcuddur.
Çocuğu nefyetmekle liân tehakkuk eder. Ama nesebi nefyedilmez. Şu halde
musannıfın yukarda geçen: "Hâkim nesebini nefy eder." sözü ıtlakı üzere
değildir. İki ikizden birinciyi» nefy eder de ikinciyi ikrarda bulunursa
dönmediği takdirde kendisine had vurulur. Çünkü kendi yalanlamıştır. Aksini
yaparsa dönmediği takdirde liân yapar. Çünkü çocuğu nefy etmekle kadına kazfte
bulunmuştur.
İZAH
"Yüzde yüz çocuk
olduğunu anlarsa ilh..." Sözü İmameyn'in kavline cevabdır.
"Vahy ile bildiği
içindir." Yani Peygamber (S.A.V.) kadının hamile ol-duğunu Allah'tan gelen vahy
ile bilmiştir. Maksad İmameyn'in kavillerine cevap vermektir. Onlar: "Kadın
hamlin az müddetinde doğurursa liân yapılır." demişlerdir. Bu söz şâfiî'ye de
cevabdır. Ona göre doğurmazdan önce liân yapılır. Ama bu cevap hilalin karısına:
"Hami benden değildir." diye kazfte bulunduğu teslim edildiğine göredir. Halbuki
imam Ahmed b, Hanbel bunu kabul etmemiştir. Ona göre Hz. Bilâl karısına zinâ
isnadında bulunmuş ve: "Şerik b. Sahmâ'yı karnının üzerinde onunla zinâ ederken
buldum." demiştir. Şu da var ki, onların doğumdan önce liân yapmaları
Sahiheyn'deki rivâyete aykırıdır. Sahiheyn'de doğurduktan sonra liânyaptıkları
bildirilmektedir. Binaenaleyh deliller çatıştığı için muayyen olarak biriyle
istidlal edilemez. Tamamı Fetih'dedir. Lâkin orada Peygamber (S.A.V.)'in çocuğu
doğmadan nefy ettiği zikredilmemiştir. Şârihin sö-zü Nehir'e tebean nefyini
iktiza etmektedir. Fetih'de olan şudur: "Rasûlüllah (S.A.V.): Kadına bakın.
Çocuğu şöyle doğurursa Bilâl'indir, böyle doğurursa Şerik'indir, buyurdu. Kadın
doğurdu ve çocuk annesine verildi. Onu Şerik'e en ziyade benziyen bir insan
olarak doğurmuştu."
"Müddeti âdeten
yedi gündür." Sözüyle bunun muayyen bir zamanı olmadığına işaret etmiştir.
Nitekim zâhir rivâyet de budur. İmam-ı Azam'dan bir rivâyete göre üç günle, imam
Hasan'ın rivâyetine göre yedi günle takdir edilmiştir. Ama Serahsî bunu zayıf
bulmuş: "Reyle mikdar tâyini câiz olmaz." demiştir. Şürunbulâliyye. İmameyn'e
göre ise tebrik müddeti nifâs müddetiyle ölçülür. Fetih.
"Doğum âleti" Beşik
ve benzeri şeylerdir.
"Ondan sonra sahih
değildir." Yani tebriki kabulden veya doğum âletlerini satın alırken sustuktan
sonra nefyi sahih değildir. Bu vaktin geçmesi koca tarafından ikrar sayılır.
Minah. Fetih sahibi diyor ki: "Bu sükütün rıza sayıldığı yerlerden biridir.
Yalnız İmam Muhammed'den bir rivâyete göre cariyenin çocuğu tebrik edilir de
sahibi susarsa kabul sayılmaz. Çünkü bu çocuğun nesebi ancak bendendir diye
iddia ile sâbit olur. Susmak iddia değlidir. Nikâhlı kadının doğurduğu çocuğun
nesebi ise kocasından sâbittir. Onun susması nefy hususundaki hakkını ıskat
eder." Ümmü Veledin çocuğu nikâhlı kadının çocuğu gibidir. Çünkü onun firâşı
(kadınlığı) vardır. Cariye böyle değildir. Onun firâşı yoktur. Cevhere.
"Kocasının bildiği
hali kadının doğurduğu hal gibidir." Ve sanki çocuğu şimdi doğurmuş gibi
sayılır. Ebû Hanife'ye göre tebrik kabul edilecek günler müddetinde çocuğu nefy
edebilir. İmameyn'e göre ise geldikten sonra nifâs müddeti mikdarınca nefy
edebilir. Fetih'de böyle denilmiştlr. Şürunbulâliyye.
"Itlakı üzere
değildir." Bilâkis yukarıda geçen altı şartla meşruttur. "İkizden" Murad doğum
müddetleri arasında altı aydan az vakit geçen iki çocuktur. Bahır.
"Dönmediği
takdirde" Diye kayıdlaması ikinciyi ikrardan döndüğü takdirde liân yapılacağı
içindir. H. Rahmetî'nin beyanına göre bu kayıd Bahır, Nehir, Dürer, Minah ve
diğer kitablarda zikredilmediği gibi Mültekâ şerhinde de yoktur. Galiba kâtib
tarafından yapılma bir hata olacaktır. Çünkü ikinci çocuğu ikrar etmekle
birinciyi nefy etmesi hususunda kendini yalanlamıştır. Zira çocukların ikisi de
bir menîdendir. Binaenaleyh kazfetmiş olur. Dönmesi haddi ıskat etmez.
"Çünkü kendi
kendini yalanlamıştır." Yani ikinciyi ikrar etmekle kendini yalanlamış olur. Bu
söz had vurulur sözünün illetidir.
"Aksini yaparsa"
Yani birinciyi ikrar edip ikinciyi nefyde bulunursa dönmediği takdirde liân
yapılır. Dönerse Iiân yapılmaz, had vurulur. H. Çünkü kendini yalanlamıştır. Bu
sahihtir. Yukarda geçene ve yakında gelecek olana muvafıktır.
"Çünkü çocuğu nefy
etmekle kadına kazfte bulunmuştur." Cümlesi liân olunur sözünün illetidir. H.
Fetih sahibi diyor ki: "Birinci çocuğun nesebinin sübutu ikinciyi nefy ettikten
sonra muteber ve vâkidir. Onun şer'an bâkî olduğuna bakarak bu adam ikinciyi
nefy ettikten sonra kendini yalanlamış olur. Bu ise haddi icab eder, denilemez.
Çünkü biz şöyle diyoruz: Hakikat nesebin kesilmesidir. Sâbit sayılması hükmî bir
şeydir. Haddin isbatı hususunda ihtiyat gösterilmez. Binaenaleyh burada hükmîyi
değil hakikati itibara almak teayyün eder."
"Bu ise haddi icab
eder." sözü Halebî'nin: "Dönerse had vurulur." sözünü te'yid eder. Bahır
sahibinin Fetih'den naklettiği: "İkinci çocuğu nefy ettikten sonra onların ikisi
de benim oğlumdur yahut ikisi de benim oğlum değildir derse her ikisinde had
vurulmaz." ifadesi buna aykırı değildir. Çünkü birincide dönmek, ikincide ise
kazf yoktur. Fetih'de şöyle denilmiştîr: "Bundan sonra onların ikisi de benim
çocuklarımdır derse kendisine had vurulmaz. Çocukların nesebleri sâbit olduğu
için doğru söylemiş olur. Kendini yalanlamak bulunmadığından dönmek de sayılmaz.
Ben kadına yalan söyledim demesi bunun hilâfınadır. Çünkü döndüğünü
açıklamaktır. Onlar benim iki çocuğum değildir, derse çocuklar onun oğulları
olur. Ama kendisine had vurulmaz. Çünkü hâkim birini nefy etmiştir. Bu iki ikizi
nefy demektir. Binaenaleyh bir vecihten çocukları değildir ve kadına mutlak
surette kazfetmiş sayılmaz, bir vecihle kazfetmiş olur."
METİN
Her iki çocuğun
nesebi sâbittir. Çünkü ikisi de bir menîdendir. Kadın bir batında üç çocuk
doğurursa kocası ikinciyi nefy edip birinci ile üçüncüyü ikrarda bulunduğu
takdirde liân yapılır. Çocukların üçü de onun oğullarıdır. Birinci ile üçüncüyü
nefy eder de ikinciyi ikrarda bulunursa kendisine had vurulur. Çocuklar onundur.
Birisi ölmüş gibi olur. Şümunnî. Liân çocuğu ölür de adamın başka çocuğu bulunur
ve liâncı onu iddia ederse, liân çocuğu erkek olduğu takdirde nesebi icmaen
sâbit olur. Kız ise sâbit olmaz. Çünkü kızın oğlu babasının nesebiyle müstağnî
sayılır. İmameyn buna muhâliftir. İbn-i Melek.
İZAH
"Liân yapılır."
Fetih ve Bahır'da böyle denilmiştir. Bu ifadenin bir misli de Vecîz'den naklen
Cevhere'dedir. Nehr'in ifadesî ise had vurulacağını iktiza etmektedir. Nehir
sahibi bunu Fetih'e nisbet etmiştir. Halbuki vâkiin hilâfınadır. Anla! Evet,
Rahmetî: "Buradaki müşkildir. Çünkü bu adam üçüncü çocuğu ikrar etmekle ikinciyi
nefy hususunda kendisini yalanlamış olur. Binaenaleyh had vurulmak gerekir. Zira
yalanlamadan sonra lânetleşmeye mâhalkalmamıştır." diyor.
Ben derim ki: Cevap
şudur: Bu adam birinci çocuğu ikrar edince hepsini ikrar etmiş sayılır. Üçüncüyü
ikrar etmesi ilk ikrarını te'kiddir. Binaenaleyh dönmek sayılmaz. Çünkü o bu
sözde sâdıktır. Nitekim az yukarıda geçmişti. Onun için Fetih sahibi meseleyi
şöyle ta'lil etmiştir: "Çünkü hamlin bir kısmının nesebi sâbit olduğunu ikrar
etmek hepsini ikrardır. Onun eli veya ayağı bendendir diyen gibi olur. Bir
çocukda da öyledir. Onu ikrar eder de sonra nefy, sonra tekrar ikrar ederse liân
yapılır ve çocuğun nesebi kendisine lâzım gelir."
"Had vurulur."
Çünkü birinciyi nefy edince ona liân lâzım gelir. İkinciyi ikrar etmekle kendinî
yalanlamış olur. Bu sefer had lâzım gelir. Ondan sonra dönmesi kabul edilmez.
"Birisi ölmüş gibi
olur." Fetih sahibi diyor ki: "Çocukların ikisini de nefy eder ve biri ölürse
yahut liândan önce öldürülürse nesebi ona Iazım gelir. Çünkü ölüyü nefy mümkün
değildir. Ölümle nefy sona ermiştir, ona hâcet kalmamıştır. Ama diri olan çocuk
nefyedilmiş olmaz. Çünkü ondan ayrılmaz ve İmam Muhamed'e göre kazf bulunduğu
için aralarında liân yapılır. Liân çocuğu nefyden ayrılır. Ebû Yusuf'a göre liân
yapılmaz. Çünkü kazf nesebi kesen bir la'n icab etmiştir." Bu satırlar
kısaltılarak alınmıştır.
Ben derîm ki: Hâkim
Kâfî'de hilâf zikretmeden birinciden bahsetmekIe yetinmiştir. Böylece anlaşılır
ki, bütün imamlardan zâhir rivâyet budur. Şârihin de: "Birisi ölmüş gibi olur."
sözünü birinci meseledeki "Liân yapar, çocuklar onundur." Sözünün arkasından
zikretmeliydi ki, teşbih nesebin sübûtu ile Iiâna olsun. Onun söylediğine göre
ise liâna gerek yoktur. Halbuki bu zâhir rivâyetin hilâfınadır ve haddin
vücubunu iktiza eder ki söz götürür. Çünkü liân yoktur kavline göre zâhir olan
haddin de olmamasıdır. Zira liân erkek tarafından gelmeyen bir mânâ sebebiyle
sâkıt olmuştur.
"Nesebi sâbit
olur." Yani liân çocuğunun nesebi sâbit olur. Bahır sahibi: "Baba ona bil
ittifak mirâsçı olur. Çünkü ikinci çocuğun nesebinin sâbit olmasına ihtiyaç
vardır. Onun bâkî oluşu birincinin bâkî olması gibidir." demiştir.
"Müstağni sayılır."
Yani kızın çocuğu babasının nesebiyle yetinerek başka bir şeye muhtaç olmaz.
Zira kızın çocuğu babasına nisbet edilir. Bahır sahibi diyor ki: "Kadının
ölmesiyle yani nefy edilen kadının ölmesiyle kayıdlaması bu kadın sağ olmuş olsa
çocuğunun iddiasıyla bil ittifak nesebi sâbit olacağı içindir."
"İmameyn buna
muhâliftîr." Onlara göre çocuğun nesebi o adamdan sâbit olur. Bahır.
METİN
FER'î MESELELER:
Kendisinden olmayan çocuğu ikrar etmek haramdır. Kendinden olmayan çocuğun
nesebini kendine katmak isteyene karşı sükût gibidir. Bahır. Bahır'da beyan
edildiğine göre her ne zaman liân bir vecihle sâkıt olur yahut neseb ikrarla
yahuthüküm yoluyla sübut bulursa çocuğun nesebi ebediyyen nefy edilemez. Çocuğu
nefy eder de liân yapmaz, nihayet kadına bir ecnebî çocukla kazfederek kendisine
had vurulursa, çocuğun nesebi sâbit olur. Ondan sonra da nefy edilemez.
İki ikiz çocuğun
nesebini nefy eder de sonra biri ölüp öteki ikiz, annesi ve anne bir kardeşi
kalırsa mirâs farz olarak üçte bir hesabıyla taksim edilir. Red olarak da anneye
altıda bir, iki kardeşe üçte bir verilir. Kalanı kendilerine reddedilir. Bundan
anlaşılır ki, nefy etmesi onu asabe olmaktan çıkarır. Ulema diyorlar ki: "Neseb
kesilmişken imamlarımızın bütün hükümlerde nesebinin bâkî olduğunu açıklamaları
kadının firâşı bâkî olduğu içindir. Yalnız iki hükümde yani yalnız mirâsla
nafakada bâkî değildir. Hatta nefy edenden başkasının bendendir diye iddiası
sahih olmaz. Velevki çocuk kendisini tasdik etsin."
Ben derim ki:
Behensî: "Meğerki böylesinden bir çocuk doğabilsin yahut çocuğu liâncının
öIümünden sonra iddia etsîn." demiştir. Bellenmelidir.
İZAH
"İkrar etmek
haramdır ilh..." Liân ayeti inince Peygamber (S.A.V.): "Herhangi bir kadın bir
kavmin üzerine onlardan olmayan birini getirirse Allah indinde hiç bir yeri
yoktur. Allah onu aslâ Cennetine koymaz. Ve herhangi bir adam yüzüne bakıp
dururken çocuğunu inkar ederse kıyâmet gününde Allah ondan perde arkasına
gizlenir ve onu gelmiş geçmiş bütün insanların karşısında rezil eder."
buyurmuşlardır. Bu hadîsi Ebû Dâvûd ile Nesaî rivâyet etmişlerdir. Sahihayn'da
Peygamber (S.A.V.)'den şu hadîs rivâyet olunmuştur: "Her kim babası olmadığını
bîle bile İslâm'da babasından başka bir baba iddia ederse ona Cennet haramdır."
Fetih'de böyle denilmiştîr.
"Bir vecihle"
Meselâ ikisinden birinin şâhidliğe yoramaması yahut muhsan olmaması gibî bir
vecihle sâkıt olursa nesebî ebediyyen nefy edilemez.
"Çocuğun nesebi
sabit olur." Bu sübût zımnendir. Çünkü kadına kazf yapan kimseye had vurmak
çocuğun nesebinîn babasından sübutunu tezammun eder.
"Üçte bir hesabıyla
taksim edilir." Burada söylediği Bahır ile Nehir sahiblerinin Telhîz şerhînden
naklen kesin olarak bildirdikleridir. Bahır sahibî bunu daha önce Câmi'in
şehadetler bahsine nisbet etmiştir. Ama bu îfade şarihin feraiz bahsinde
söyleyeceklerine muhâliftir. Orada: "ikiz kardeşinden anne-baba bir kardeşîn
mirasını alır." diyecektir. Bu ifadenin bîr misli de ihtiyar'a nisbet edilerek
Sekbü'l-Enhür adlı kitaba alınmıştır. Lâkin Serahsî Mebsût'ta birinci kavli
bîzim ulemamıza, ikincîyi İmam Malik'e nisbet etmiştir. Bu hususta sözün tamamı
inşaallah feraiz bahsinde gelecektir.
"Kendilerine
reddedilir." Yani hisseleri mikdarınca taksim edilir ve her birine üçte bir
verilir. Şu halde farz meselesi altıdan, red meselesi üçten olur. T.
"Bundan anlaşılır
ki ilh..." Bahır'da şöyle denilmiştir: "Bu gösterir ki, nesebin kesilmesi
ikizlerde de cereyan eder. Çünkü ikiz kardeşinden nesebi kesilmese asabe olur,
üçte ikiyi alırdı. İkiz kardeşinden nesebinin kesilmesi babalarına tâbi
olduklarındandır. Tamamı Telhîz şerhindedir."
"Bütün hükümlerde
kadının firâşı bâkî olduğu içindir." Binaenaleyh çocuk ile liân yapan arasında
şehâdet, zekât, kısas, nikâh ve nesebi başkasına katmama hususunda neseb
bâkîdir. Hatta biri diğeri lehinde şâhidlik edemez. Biri diğerine zekâtını
veremez. Oğlunu öldürmekle babaya kısas vâcib olmaz. Liân yapan kadının oğlunun
oğlu kocasının başka kadından olan kızıyla evlenemez. Biri o çocuğun kendinin
olduğunu iddia ederse çocuk tasdik etse bile kabul edilmez. Bunu Zahîre'den
Fetih sahibi nakletmiştir.
"Fîrâşı bâki"
Sözünden murad doğurduğu vakit karısı bulunmasıdır. Misbâh'da beyan edildiğine
göre Arapçada karı-koca birbirlerine firâş derler. Nitekim libâs da denilir.
Bahır sahibi diyor ki: "Çünkü liân yapmakla nefy aslın hilâfına şer'an sâbit
olmuştur. Bu kocanın zannına binaendir. Halbuki çocuk onun firâşında doğmuştur.
Peygamber (S.A.V.):
Çocuk firâşa
aiddir, buyurmuştur. Binaenaleyh başka hükümler hakkında zâhir değildir."
"İddiası sahih
olmaz." Nefy edenin iddiası ise mutlak surette sahihtir. Velevki nefy ettiği
şahıs büyük olup nesebinin ondan geldiğini inkâr etsin. Bahır.
"Behensî ilh..."
Behensî'nin Mültekâ üzerine yazdığı şerhde ben bunu böylece kimseye nisbet
edilmemiş olarak gördüm. Halbuki bunu Fetih sahibi dahi inceleyerek söylemiştir.
O yukarıda Zahîre'den nakledilen ibareyi zikrettikten sonra şunları söylemiştir:
"İddia eden şahsın âdeten böyle bir çocuğu doğabilecekse ve iddiasını liâncı
öldükten sonra yaparsa nesebin sübûtu hakkında bu müşkildir. Çünkü neseb isbatı
hususunda ihtiyat gösterilen şeylerdendir. Halbuki bunun başkasından nesebi
kesilmiştir. Liân yapandan sübûtuna ümid kalmamıştır. Annesinden sâbit olması
buna aykırı değildir." Yani şübheyle cima edilmiş olması mümkündür. Allahu a'lem