İHLAS VE RİYA
İhlas ve Riya. Bu iki kelimeden
riya; gizli şirk olup, kişinin imanını ve bütün iyi amellerini yok eder. Şahsı
sonsuz azaba gark eder. İhlas ise, şirkin tam zıddı olup, tüm ibadetleri
Allah’ın rızası için yapmaktır. Gerçek ihlasın elde edilmesinde, kalbin
tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi için Kur’an ve Sünnete dayalı tasavvufun önemi
inkar edilemeyecek kadar büyüktür. Ama her önümüze çıkan kimseleri tasavvuf
ehl-i sanmamalıdır. Zira, hem geçmişte, hem günümüzde bu konunun istismarcıları
alabildiğine çoktur. Bunun için önce ehl-i sünnet itikadını güvenilir bir
ilmihalden öğrenilmeli, daha sonra fıkıh konuları öğrenilmelidir. Riya ve İhlas
itikad konusunun bel kemiği durumundadır.
Bu konuyu burada ayet ve hadislerle ve menkıbelerle
okuyucularımıza açıklamaya çalışacağız.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki, mealen:
-“ Onlar dini Allah için halis kılarak batıl
dinleri bırakıp Tevhid dinine yönelmekle; yalnız Allah’a ibadet etmek, namazı
dosdoğru kılmak, zekat vermekle emrolunmuşlardı. İşte doğru ve payidar din de
budur. (Beyyine/5)
-“ Ey iman
edenler! Malını sırf halka gösteriş için harcayan ve Allah’a ve ahiret gününe
inanmayanlar gibi, sadakalarınızı başa kakıp, kalp kırarak boşa gidermeyiniz. O
riyakârların hali, düz bir taş üzerindeki ince bir toprak tabakasına iri taneli
yağmur yağıp da o taşı çırılçıplak bırakmasına benzer.
O riyakârlar işlediklerinden hiçbir şey
kazanamazlar; Allahu Teala kâfirlere hidayet etmez.”
Bakara/264
-“ Münafıklar halka(amelleriyle)gösteriş yaparlar.
Allah’ı da çok az anarlar.”
Nisa/142
Riya hususunda Ebu Hureyre’nin bildirdiği
bir hadiste Rasulullah(aleyhisselam) Efendimiz şöyle buyurdular,
mealen:
-“ Kıyamet gününde
sorgulanacak üç kişiden biri de, şehid olmuş bir kimdedir ki, huzura getirilir.
Hak teala ona verdiği nimetleri sayar, o da bunları ikrar eder. Cenab-ı
Hak:
-“ Bu nimetlere mukabil ne
yaptın ? “der.
O da:
-“ Ya Rab senin uğrunda savaştım ve şehid
düştüm”der.
Hak Teala:
-“ Hayır, yalan söylüyorsun, sana “cesaretli”
desinler diye savaştın.”buyurur ve o kimse yüzü koyun sürüklenerek cehenneme
götürülür.
İkincisi de ilim
öğrenip öğretmiş, Kur’an okumuş bir kimsedir ki, bu da celb olunup, Hak Tela ona
verdikleri nimetleri sayar. O da bu nimetleri ikrar eder. ”
Hak Teala:
-“ Bu nimetlere mukabil ne yaptın ? “der.
O da:
-“ Ya Rabbi ilim öğrendim ve öğrettim, Kur’an
okudum.” cevabını verince;
Cenab-ı Hak
:
-“ Hayır, yalan
söylüyorsun. İlmi, sana “alim” desinler diye öğrendin. Kur’an-ı sana “Kur’an
okuyor” desinler diye okudun. Nitekim bu sözde söylenmiştir. “buyurulur. Verilen
emir gereğince bu kimse yüzü koyun sürüklenerek cehenneme
atılır.”
Üçüncüsü de Allah
Tealanın kendisine servet verdiği kimsedir ki; Cenab-ı Hak ona verdiği nimetleri
sayar. Oda onları itiraf eder.
Cenab-ı Hak:
-“ Bunlara mukabil ne yaptın ?”der.
-“ Ya Rabbi servetimi Senin yollarında ve Senin
uğrunda harcadım “deyince:
-“ Hayır yalan söylüyorsun. Riyakârsın, bunları sana
“cömert” desinler diye yaptın; bu söz de söylenmiştir, buyurur. Sonra emrolunup
o da sürüklenerek cehenneme atılır.”
(Hadis-i Müslim)
Allah’ın veli kullarından Bayezidi Bistami
hazretleri gençlik yıllarında bir mescidde namaz kıldığı esnada şeyhi mescitten
içeri girer. Bunu fark eden Bayezid; “Şeyhler Allah’ın izniyle kalplerin
gizliliklerin görürler”diye içinden bir düşünce hasıl olur. Bu düşünceyle
kalbini şeyhinin tevvecühünü çekmek için süsler ve kalbine çeki düzen vererek o
namazı bitirir.
Bayezid, namazını
bitirip şeyhinin huzuruna gider. Bu yaptıklarından dolayı şeyhinin kendisini
takdir edip beğeneceğini umarak elini öper ama; şeyh ona:
-“ Defol ey mürai(riyakar) Bayezid. Biraz önceki o
düşüncenden dolayı Allah, yedi yıllık amelini iptal etti.”der.
Allah’ın rızasını bırakıpta şeyhlerinin gözüne
girmeye çalışan gafillerin vay haline!
Allah’ın rızasını kazanan şeyhinde rızasını kazanmış
olur. Zira, Allah’ta iradesini yok etmiş bir müşid, ancak; Allah’ın razı
olduklarından razı olur. Akıllı bir mü’min, ancak Allah’ın rızasını
aramaldır.
Süfyani Sevri hazretlerine bir gün
sorarlar:
-“ Ey Süfyan ! Neden bu genç
yaşta belin bu kadar kamburladı böyle ?” diye sorarlar.
O da:
-“ Üç
tane üstadım vardı ki, bunların üçünün de imansız öldüğüne şahit oldum. Hele bir
tanesi vardı ki , çok alim ve takva birisi idi. Bir gün onun sekerat halinde
olduğunu işittim ve yanına koştum. Ona kelime-i tevhidi telkin ediyorlardı,
fakat o;
-“ Bunu bana söyletmiyorlar.
“diyordu. Ben:
-“ Hocam siz bizimle namaz
kılar, diğer ibadetlerinizi de eksiksiz yapardınız. Çok da alimdiniz. Neden bu
böyle olmaktadır ?” dediğimde:
-“ Heyhat.
Ben bütün bunları halkın teveccühünü kazanmak için yapmıştım. Şimdi o yüzden
bunu bana söyletmiyorlar.”dedi ve imansız olarak öldü. İşte ben o an, orada
Allah korkusundan çöktüm ve bir an da belim kamburlaştı. Ondan sonra da, bir
daha belim doğrulmadı.”dedi.
Şirk
iki türlüdür. Birisi açık olanıdır. Diğeri ise, gizli olanıdır. Riya;
başkalarının görmesi ve onların teveccühünü kazanmak için ibadet yapmak, iyilik
yapmak, din ilmi öğrenmek ve öğretmek demektir ki bu gizli şirktir. Bunu zıddı
ise, ihlastır. İhlas ise, yapılan her türlü ibadeti Allahu Tealanın rızası için
yapmak demektir ki, ahirette kutuluşa erebilmek için ancak, ihlas sahibi olmak
gerekir.
Vesselam.