Osmanlı Ordusunda Deliler Birliği ya da Başıbozuklar
Yazar Serdar Hakyemezoğlu
Muhteşem Yüzyıl dizisinin bir bölümünde Sultan Süleyman’ın oğlu Mustafa sefer sırasında kaybolur. Onu omuzlarına kanatlar takmış, yüzleri boyalı acayip görünüşlü adamlardan oluşan atlı bir grup bulup, Kanuni’ye teslim eder. Kanuni onlara dostça ve muhabbetle davranır. Bu acayip kılıklı askerler kimlerdir? Kanuni bunları neden hiç garip karşılamaz?
Bu adamlar aslında bir çapulcu takımı ya da askeri düzenlemede hiç
yeri olmayan bir grup değildir. Osmanlı ordusunun bir parçasıydılar. Onlara
halk arasında ve ordu içinde yaygın tabiriyle “Deliler” derler. Aslında onlara
kılavuz, rehber anlamında “Delil” ismi verilmesine karşın, savaşlarda üstün
cesaret göstermeleri ve farklı giyinme şekilleri sebebiyle deliler ve bu birliğe
mensup süvariler de deli olarak anılmıştır. 20-25 yaşlarındaki gençlerden oluşan
bu savaşçılar, ordunun en ön safında çarpışırlar ve adeta deli cesareti ile
düşmanın üstüne atılırlardı. Bütün amaçları şehit olmak ve şehit olmadan önce
mümkün olduğu kadar düşman askeri öldürüp karşı tarafı moral çöküntüye
uğratmaktı. Her zaman ordudan önce düşman hatlarına yakın yerlerde bağımsız
keşif ve akın görevleri yapar, düşmanı yıpratırlardı.
Korkutucu bir görünümleri
vardı. Silah olarak eğri pala, kalkan, mızrak ve bozdoğan taşıyan deliler,
başlarına pars ya da benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer
giyerlerdi. Kalkanlarını da yine kuş tüyleriyle süsleyen delilerin giysileri
aslan, kaplan ve tilki postundan, şalvarları da ayı ya da kurt derisindendi.
Ayaklarına ise "serhatlik" denen sivri burunlu mahmuzlu bir çizme giyerlerdi.
Üzerlerine ayı, pars, aslan veya sırtlan postundan kılları dışarıda şalvarlar
giyerlerdi. Bayraklarında "Kaderde ne varsa o gelir başa" yazılıydı. Sonradan
giysilerinde değişiklik yapıldı, 17. yüzyıldan itibaren başlarına bir arşın
uzunluğunda siyah kuzu derisinden üstü sarıklı bir kalpak giymeye
başladılar.
Çoğunluğu Türk'tür ve Rumeli'de
yaşayan halklar arasından seçilmişlerdir. 16. yüzyılda deliler; Rumeli
beylerbeyi, Semendere ve Bosna sancak beylerinin yönetiminde; 17. yüzyılın
sonlarından itibaren de Anadolu vezir ve beylerbeylerinin yönetimi altında
olmuşlardır. 60'ar kişilik "bayrak" adı verilen ocaklara ayrılmışlar, seferlerde
"Delibaşı" adı verilen komutanları tarafından
yönetilmişlerdir.
“...topların, tüfeklerin
seslerinden kulaklar sağır oldu, gürültüsünden beyinler dondu; okların
vızıltısından hava yüzünden
periler korktu, bu ulu cengin
heybetinden deniz dibindeki balıklar ürktü, dağ canavarları vatanlarını koyup
gittiler, ses bağırtıdan, yankıdan, atların kişnemelerinden, erenlerin
naralarından, bağırıp çağırmalar nefirinden ödler patladı, nicelerinin korkudan
ödleri sıttı, nicelerinin başı gitti, kan ırmak gibi aktı, dumandan tozdan
havanın yüzü kapkara oldu, can alıcı can almaktan yoruldu...Deri takkeli
delilerin atlarının boyunlarında öten ziller, dürtüştükleri kafirlerin
iniltileri ve figanları idi. Bu garip tarz ve acayip tavırla kafirlere köpeksiz
koyuna kurd girer gibi koyuldulardı...dünya depreme tutuldu, Kaf dağı yerinden
oynadı, gökler yer üstüne yığıldı sandılar, gaziler kafirleri öyle kırdılar
ki....”
II. Kosova Meydan
Muharebesi 1448
Muharebenin ve delilerin hücümunun tasviri
Kitab-ı
Cihan-nüma, Neşri Tarihi
Aynı zamanda Delibaş ya da Başıbozuk
olarak adlandırılan bu süvariler, Osmanlı Ordusu yapılanmasının Serhad Kulu
denilen bölümü içinde yer alırlardı.
Esas amaçları olan karşıdaki
düşmanın seçkin birliklerini yorma görevleri sırasında hafif silahların kısa
zamanda kullanılmaz
duruma gelmesi ve ağır silahların kuşanmalarının aldığı zaman çoğu
kez bulunamadığında tokat atmaya başlamaları ile askerler arasında yiğitliğin
eriştiği son nokta olarak görülmeye başlanmış ve bunun üzerinde popülarite
kazanmıştır. Sesi ile düşmanın üzerinde yarattığı psikolojik etki sebebiyle
zamanla geliştirilmiştir. Bu askerler daha eğitim safhasında mermer döverek
yetiştirildikleri için, çok kuvvetli ellere ve kol yapısına sahip
olurlar.
Görüntü olarak da korku salması
için ön dişleri çekilen başıbozukların ayrıca kafaları kazıtılır. Vücutları
bilumum hayvan postu ile kaplıdır ve zırh taşımazlar. Zırh taşımamalarının en
büyük sebebi ise vücutlarındaki oluşan yaraların da korkutucu olmasıdır. Ayrıca
zırh olmadan daha hızlı hareket edebilmektedirler.
Tokat çalışmaları ıslak mermere
avuç içleri ile vurma şeklindedir. Bunun amacı; genelde düşman üzerine
gönderilen ilk birlik olması nedeniyle, kalabalık bir düşman kitlesine karşı
savaşan bu birlik elemanları bir süre sonra elindeki kılıcı ve kalkanı atıp
düşmanın
başına tokat vurmak suretiyle saf dışı etmeleri içindir. bu tokadı
yiyenlerin genelde boynu kırılır ya da beyin travması geçirir.
Kırım Savaşı
sırasında bu birlğin adı İngilizce’ye (Bahsi-bazouk) ve Fransızca’yada
(bachi-bazouk) geçmiştir.
Belçikalı çizer Hergé
tarafından 1929 yılında yaratılmış olan Tenten çizgi roman serisinde Kaptan
Haddok’un kulladığı çok sayıda küfürden biri de bachi-bazouk’ tur. Nereden
nereye…
Delilerin dönemin yabancı
gezginleri üzerinde bıraktıkları etki ve gezginlerin şaşkınlıkları, çizilen
gravürlerde ve yazdıkları eserlerde görülmektedir. Delilerin, pek çok sıra dışı
özelliği, Osmanlı’nın sürekli etkileşim içinde olduğu Orta Avrupa orduları
tarafından taklit edilmiş ve değişik formlara bürünerek o orduların en gurur
duyduğu birliklere, kıyafetleri ulusal sembollere, kendileri de efsanevi
savaşçılar haline gelmiştir.
Deliler veya Başıbozuklar,
zamanla bozuldular. Sefer zamanları dışında haydutluk ve çeteciliğe başladılar.
Bu yüzden Başıbozuk terimi uzman askerler tarafından, kontrolsüz sivil güçleri
tanımlamakta kullanılan bir terime dönüşmüştür. Bugün yaşayan Türkçemizde de
hale başı bozuk deyimini yaygın olarak kullanırız.
18. yüzyılda bu bozulmalar
sonucu yönetimi altındaki beylerbeyinin görevden alınması ile statülerini de
kaybetmişlerdir. Bu süreçten sonra artık tam anlamıyla, köylere saldıran
haydutlara dönüşmüşler başlamışlar, eşkıyalık faaliyetleri sebebiyle 1829'da II.
Mahmut tarafından dağıtılmışlardır.
Derleyen : Serdar
Hakyemezoğlu
Kaynaklar: