KÖLENİN CİNAYETİ VE KÖLEYE KARŞI İŞLENEN CİNAYET
Eğer nesnenin taksimi zimmetteki bir borç nedeniyle değil de, başka bir nedenle gerekse fuzûlînin
satışına benzer. Şöyle ki; fuzûlî satıcılardan biri bir adamın kölesini tamamen satsa; bir diğeri de
aynı kölenin yarısını başka bir adama satsa ve kölenin mâliki de her iki satışa da «olur» derse; o
zaman köle iki müşteri arasında münazaa yoluyla dört çeyreğe taksim edilir. Çünkü bir nesne tam
olarak iki hakkı karşılayamaz. Bu da sabit olunca Ebû Yûsuf ile Muhammed bizim bu meselemizde
derler ki Hatâen öldürülen kişinin velisine kölenin üç çeyreği verilir. bir çeyreği de kasten öldürülen
kimsenin affetmeyen velisine verilir. Çünkü kasten öldürdüğü kimsenin velisinin hakkı rakabenin
tamamında idi. Bu velilerden biri affettiği zaman hakkı batıl oldu. O zaman bu yarı boş kalır ki;
hataen öldürdüğü kimsenin velisinin hakkı da münazaasız bu yarıya taalluk eder. Geriye kalan diğer
yarıda ise hataen öldürdüğü kimsenin velisi ile amden öldürdüğü kimsenin velilerinden affetmeyen
bu yarıda münazaa ederler. İşte bu yarı da her iki kesim arasında yarı yarıya taksim edilir.
Ebû Hanîfe'nin dayandığı delil ise şudur: Aslında her iki tarafın da hakları kölenin kendisinde
değildir. Belki telef olunanın bedeli olan erştedir. öyleyse taksim nesnenin dışındakinde avl
yoluyladır. Çünkü hatâen öldürdüğünü kimsenin velisinin hakkı, onbin dirhemdir. Onu affeden
kimsenin hakkı ise beşbindedir. İşte o zaman bunlardan herbiri bir hisse ile çarpılır. Bunun örneği
şudur: İkibin dirhem bir adama, biri dirhem de diğer bir adama borçlu olarak ve bin lira bırakarak
ölse, o zaman bu bin her iki alacaklı arasında üçe bölünerek taksim edilir. Ama yukarda zikredilen
fuzûlinin satışı bunun hilâfınadır. Çünkü mülkiyet müşteri için başlangıçta sabit olur. İnâye; özetle...
«Ebû Yûsuf ile Muhammed demişlerdir ki; ilh...» Çünkü affetmeyenin hissesi, arkadaşının
affetmesiyle mala çevrildiğinden yarısı onun mülkiyetine; diğer yarısı da ortağının mülkiyetine
intikal etti. O zaman ortağının hissesine isabet eden sakıt olmaz. Söz konusu hisse ise bir çeyrektir.
Âma kendi hissesine isabet eden sakıt olur (düşer). Kifâye.
«Ebû Hanîfe'nin görüşünün delili şudur ilh...» Kifâye'de denilmiştir ki: «Ebû Hanîfe şunu iddia
etmektedir: Kısas herbir ortak için kölenin yarısında, belirtilmeden vaciptir. Bunlardan birinin
affetmesi ile o kısas mala çevrildiği zaman yine her yönden kısasın vacip oluşu muhtemeldir. Şöyle
ki; diğer ortağının hissesi nazar-ı itibara alınarak vacip olması ihtimali vardır. Nitekim affeden
kimsenin hissesi nazar-ı itibara alındığı takdirde ise; her yönden kısasın düşmesi muhtemeldir.
Her ikisinin de hissesi şâyî olarak nazar-ı itibara alındığında geri kalan hissenin ikiye bölünmesi
muhtemeldir. O zaman bu da şektir, şek ile de mal vacip olmaz.
«Öyle ise varisler de o borçta ona halef olamazlar ilh...» Bu söze gerek yoktu. Çünkü öldürülen kişi
katilin efendisi! değildir. Evet; Bu söze gerek yoktu ama, bu hüküm başka bir meselede ortaya
çıkar: Hidâye'nin hükmü de aynen bu meselenin hükmü gibidir. O mesele de şudur: «Köle iki oğlu
olan efendisini öldürse ve bu oğullardan biri köleyi affetse( o kısasın tamamı bâtıl olur. Ebû Yûsuf
buna muhalefet etmiştir. Çünkü ona göre diyet. öldürülen kimsenin hakkıdır. Sonra onun vârisleri
yerine geçerek onu alırlar, efendi ise kölesinin üzerine bir borç; icap ettiremediğinden varisler
bunda ona halef olamazlar.» Şarihi yanıltan ise Dürer müellifidir. Yüce Allah en doğrusunu bilendir.
KÖLEYE KARŞI İŞLENEN CİNAYET FASLI
M E T i N
Kölenin diyeti kıymetidir. Eğer onun kıymeti hür bir insanın diyetine, cariyenin kıymeti de hür
kadının diyetine ulaşırsa, o zaman kölenin ve cariyenin diyetlerinden -kölelik rütbesinin hürriyet
rütbesinden aşağı olduğunu belirtmek için- on dirhem azaltılır. Bu on dirhem de ibn Mesûd'un
riyâyetiyle tayin edilmiştîr. Ebû Hanîfe'den cariyenin diyetinden beş dirhem azaltılacağını da rivayet
edilmiştir. O zaman kölenin diyeti üç senede ödemek şartıyla katilin akilesine vacip olur. Ebû Yûsuf
buna muhalefet etmiştir.
Köleyi gasbetme halînde kölenin kıymeti neye ulaşırsa ulaşsın icma ile onu öder.
Hürün diyetinde takdîr olunan kölenin kıymetinde de takdir edilir. O zaman kölenin elinin
kesilmesinde diyet, kölenin kıymeti neye ulaşırsa ulaşsın sahih kavle göre kıymetinin yarısıdır.
Dürer. Bazı âlimler tarafından da kölenin elinin kesilmesinde beşbin dirhemden ancak beş dirhem
fazla verileceği söylenmiştir. Mülteka'da bu söz katî olarak ifade edilmiştir.
Kölenin sakalının kesilmesînde sahih kavle göre bilirkişinin tayin edeceği diyeti vermek vacîptir.
Bazı âlimler tarafından da kıymetinin hepsinin verilmesinin vacip olduğu söylenmiştir.
Kölenin elini kesse ve sonra efendîsi ite kesilen o köleyi azad etse ve yara vücuduna yayılarak ölse;
kölenîn efendisinden ayrı varisleri olduğu taktirde kısas edilmez. Çünkü hakkın kime alt olduğu
belli değildir. Eğer efendiden başka vârisi yoksa ondan kısas alınır. İmâm Muhammed buna
muhalefet etmiştir.
Bir kişi iki kölesine; «Sizden biriniz hürsünüz» dese ve o kölelerin her ikisinîn de başları yarılsa,
efendi de başları yanıldıktan sonra hangisinin azade dildiğin açıklasa, başlarının yarılmasının erşi
efendilerine verilir. Çünkü bir şeyi beyan etmek o şeyi ibtidaen yapmak gibidir.
Eğer bu iki köle öldürülse, her ikisinin kâtili de aynı kişi ise ve aynı zamanda kölelerin kıymetleri de
eşitse; o zaman bir hür diyeti ile bir de köle kıymeti vacip olur.
Eğer bunların ikisini de bir adam beraberce veya peş peşe öldürse ve hangisinin önce öldürüldüğü
de bîlinmese o zaman iki kölenin kıymeti verilir. Zeylai.
Bir kişi bir kölenin iki gözünü de çıkarsa efendisi muhayyerdir; dilerse gözü çıkartılan kölesini,
gözlerinî çıkartan kişiye verir ve ondan kölenin kıymetini tamamıyla alır; dilerse de onu yanında
tatar ve noksanlığa karşı da hiç bîrşey almaz. Ebû Yûsuf ile Muhammed demişlerdir ki: Efendisi
kölenin noksanlığının karşılığını alır. Şâfiî ise: «Efendisi kölesinîn kıymetini o adama ödetir ve kör
cüsseyi de yanında tutar.» demiştir.
İ Z A H
«İbn Mesûd'un rivayetiyle ilh...» Rivâyet şudur: «Kölenin kıymeti hürün diyetine ulaşmaz ve hürün
diyetinden on dirhem az olur.»
Bu rîvayet de Peygamber (s.a.v.) den rivâyet edilen gibidir. Çünkü ölçüler kıyasla bilinmez. Onların
bilinme yolu ancak vahy sahibinden işitmektir. Kifâye.
«Ebû Hanife'den ilh...» Ebû Hanîfe'den rivayet edilen Hasan'ın ondan rivâyet ettiğidir. Kıyas da buna
göredir. Birinci görüş ise zâhir rivâyettir. İtkâni.
«Cariyenin diyetinden ilh. .» Yani zannedildiği gibi mutlak diyetten değil, cariyenin diyetinden beş
dirhem noksan olur. Çünkü öyle zannedilmesi hatadır. Durru Muntekâ.
«O zaman kölenin diyeti katilin akilesine vacip olur ilh...» Yani kölenin ve câriyenin diyetlerini
ödemek... Zira âkile kölenin uzuvlarının erşini yüklenmez. Nitekîm Me'akıl Bahsi'nin sonunda da
gelecektir:T.
«Ebû Yûsuf buna muhalefet etmiştir.» Zira Ebû Yusuf'tan gelen bir rivâyete göre şöyle demiştir:
«Onun kıymeti neye ulaşırsa ulaşsın, o kıymetin öldürenin malından alınması gerekir.» Diğer bir
rivayete göre ise bu kıymet, kâtilin âkîlesînden alınmalıdır.
Cevhere'de şöyle denilmektedir: «Ebu Yusuf demiştir ki: «Kölenin diyeti kâtilin malından alınır.»
Zira Hz. Ömer «Akile, amden olan katilde ve kölenin katilinde diyeti ödemez.» demiştir. Biz deriz ki:
Hz. Ömer'in bu sözü. «Kölenin öldürülmesindeki diyet olarak değil, kölenin, bir kişiyi öldürmesinde
ki diyet» olarak anlaşılmalıdır. Çünkü kölenin işlemiş olduğu cinayetin diyetini âkile yüklenmez.
Zira efendi âkileye köleden daha yakındır.»
«Hürün diyetinde takdir olunan ilh...» Yani azalarının cinayetle telef olunması halinde erş nasıl
takdir edilirse kölenin nefsi veya uzuvlarının kıymeti de öyle takdir edilir. O zaman kölenin elinin
kesilmesi halinde kölenin kıymetinin yarısı alınır. Çünkü hürün elinin kesilmesinde alınması vacip
olan miktar diyetinin yarısı ile takdir edilir. Öyleyse kölenin elinin kesilmesinde de kölenin
kıymetinin yarısı takdir edilir. Aynı şekilde acık yaralamada (mudahada) da kıymetinin onda birinin
yarısının alınması vaciptir. Zira hürün açık yaralanması halinde diyetinin onda birinin yarısı alınır.
Nitekim İnâye'de de aynı şekilde zikredilmiştir.
Ben derim ki: Sakalının kesilmesi ve benzerleri bundan istisnâ edilmiştir. Bu durumda bilirkişinin
tayin edeceği diyet alınır. Nitekim ileride gelecektir.
İki gözün çıkarılması da aynı şekildedir. Çünkü onun efendisi yine geleceği gibi muhayyerdir.
Hâniye'de de aynı şekildedir: «Eğer eli kesik bir kölenin ayağını kesmiş olsa şayet kesilen ayak,
kesik el tarafında ise, o zaman kesen adam onun ayağını kesmekle, eli kesik haldeki kıymetinden
ne kadar noksanlaştırmışsa onu öder. Çünkü onu telef etmiştir ve ayağa takdir edilen erşin
alınması da vacip değildir. Eğer kesilen ayak kesik olan el tarafında değilse, kölenin eli kesik
haliyle kıymetinîn yarısı ne ise onu verir.» Bu bahsin tamamı Hâniye'dedir.
Cevhere'de denilmiştir ki: «Köleye karşı işlenen cinayet eğer nefisin dışında kalan türden ise; onu
âkile yüklenmez. Çünkü bu, mal tazminatı gibi değerlendirilir.»
Yanı o zaman gasp ve istihlak tazminatları, gibi caninin malından peşin olarak alınır.
Mînyetu'l-Muftî'de de böyledir.
«Sahîh kavle göre ilh...» Bu da zahir rivâyettir. Şu kadar var ki, İmâm Muhammed'den gelen bazı
rivayetlere göre şöyle demiştir: «Bununla hüküm vermek, bir uzvunun kesilmesînde ödenmesi
vacip olan miktarın, kendisini katletmekte ödenecek kıymetten fazla olmasına yol açar. Meselâ
otuzbin lira kıymetindeki bir kölenin elini kesmiş olsa onbeşbin dirhem tazmin etmesi gerekir.»
Nihâye ve diğer şerhlerde de böyledir.
«Mülteka'an bu söz, kat'î olarak ifade edilmiştir. Hidâye, Hulâsa, Mecmau'l-Bahreyn ve bunun
şerhleri ile ihtiyar Fetâvâ'l-Velvaliciyye ve Münteka gibi bütün kitaplarda olan da budur.
Muhit'ten naklen Müctebâ'da denilmiştir ki: «Kölenin elinin kesilmesinde ödenecek erşin hür bir
kişinin elinin kesilmesinde ödenecek erşten beş dirhem noksan olması rivâyetlerin ittifakıyladır.
Ama cariyenin diyetinin ayrı olması bunun hilâfınadır. Şilbi» T.
Zahîriye'de ve Câmiu'l-Mahbubî'de olan da buna uygun düşmektedir. Oradaki ifade şudur: «Kölenin
açık yarası (mudihası) hürün açık yarası gibidir ki, onda da beş yüz dirhem verilmesi gerekir. Yalnız
köle olduğu için yarım dirhemi düşürülür.
«Kıymeti onbin dîrhem veya daha fazla olan bir kölenin parmağını kasden veya hatâ en kesmiş olsa
kesen kişinin, kölenin diyetinin onda birini vermesi gerekir. Ancak bundan bir dirhem düşürür.»
Mi'râc.
«Kölenin sakalının kesilmesinde bilirkişinin tayin edeceği diyeti vermek vaciptir.» Eğer
çıkmamışsa, demektir.
Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: «Uyûn'da İmâmdan naklen: «Kölenin kulağının veya burnunun
veya tekrar çıkmazsa sakalının kesilmesi halinde bu köle kesen adama verilirse onun kıymetini tam
olarak ödemesi gerekir.»
«Kuduri'de denilmiştir ki: «Saçının ve sakalının kesilmesinde bilirkişinin takdir edeceği diyet
verilir.»
«Kudıri'der ki: «Kulağın, burnun ve tekrar çıkmadığı takdirde sakalın kesilmesindeki fetvâ Ebû
Yûsuf ile Muhammed'in dediği gibi. bu kesilmelerin getirmiş olduğu noksanlığın kıymetini
ödemektîr.»
«Özetle : Köleye karşı işlenen cinayet eğer onu helâk etmişse -ki hürde olsaydı tam diyet icap
ettirirdi- o zaman kölenin kıymetinin tamamı verilir. Eğer helâk etmemişse -ki hürde olsaydı diyetin
yarısını icap ettirirdi- o zaman kıymetinin yarısının ödenmesi gerekir.
Bunların birincisi her iki elin ve emsalinin kesilmesi ve bir elin ve bir ayağın aynı taraftan kesilmesi
gibidir. İkincisi ise etin veya ayağın kesilmesi ya da bir elin ve bir ayağın ikisi de aynı taraftan
olmayarak kesilmesi gibidir. İki kulağın kesilmesi veya tekrar çıkmadığı takdirde iki taşın kesilmesi
bir rivayete göre birinci kısımdandır bir rivayete göre de ikinci kısımdandır.» Düşün.
«Sahih kavle göre ilh...» Çünkü köleden maksat güzelliği değil, hizmetidir. Minah.
«Çünkü hakkın kime ait olduğu belli değildir.» Çünkü kısasın ölüm vaki olduğu zaman, yaralama
vaktine istinaden yapılması gerekir. O zaman yaralanma zamanı nazar-ı itibara alınırsa kısas
efendinin hakkı olur. Ölüm zaman nazar-ı itibara alınırsa kısas hakkı, varislerin olur. O zaman da
şüphe tahakkuk eder. Minah.
«İmâm Muhammed buna muhalefet etmîştir.» Ona göre bu durumda kısas yoktur. Eli kesen adamın
da elin erşini de efendisi azad edene kadar elin kesilmesinin kendisinde meydana getirmiş olduğu
noksanlığı ödemesi gerekir. Çünkü velâyet sebebi muhteliftir; Yaralama halinde mülk idi. Diğer hal,
nazar-ı itibara alındığında ise; mevlâsı olması verâset yoluyladır. O zaman bu kölenin durumu onu
hak edecek kimselerin değişlik olması gibi olur.
Ebû Yusuf ile Muhammed'in delili ise şudur: Biz efendisinin velâyetinin sabit olduğunu kesinlikle
bildik. Sebebin muhtelif olmasına ise itibar etmiyoruz. Bu bahsin tamamı Hidâye'dedir.
«Çünkü birşeyi beyan etmek, o şeyi ibtidaen yapmak gibidir.» Yani bir yönüyle ibtidaen azad
etmektir ki. onda ibtidâen azad edilmeye uygun olması da şarttır. O zaman onlardan birisi ölmüş
olsa. efendisi de azat edilenin ölen köle olduğunu beyan etse, bu beyanı sahih değildir. Diğer bir
yönüyle de izhardır ki, bu yönüyle de cebredilir. Eğer her yönüyle izhar olsa, o zaman cebredilmez,
Çünkü kişi kölesini ibtidaen azad etmesi için zorlanmaz. Köle de başı yarıldıktan sonra beyana
konu olur. O zaman bu beyân ibtidaen yapmak olarak değerlendirildi. İnâye.
«O zaman bir hür diyeti ile bir de köle kıymeti vacip olur.» Çünkü köle ölümden sonra hiçbir şeye
konu olmaz. Onun için o beyânı sırf izhâr olarak kabul ettik. Bunlardan birisi yak înen hürdür, o
zaman da zikredilen vacip olur ve bu da efendi ile varis arasında yarı yarıya taksim edilir. Çünkü biri
diğerinden üstün değildir; Zeylaî.
«Eğer her kisinin kâtili de aynı kişi ise ilh...» Yani ikisini de beraberce öldürmüşse... İki kîşi olduğu
taktirde hükmü ileride gelecektir. Eğer bir kişi ise ve onları peş peşe öldürmüşse, katilin birinci
öldürdüğü kölenin kıymetini efendisine vermesi gerekir. Diğeri de diyetini vârislerine vermek
gerekir. Çünkü bîrini öldürmesi ile diğerinin azadı kesinlik kazanmış olur. O zaman da onu hür
olarak öldürdüğü ortaya çıkar. Kifâye.
«Kıymetleri de eşitse ilh...» Kıymetleri farklı olursa; o zaman hiç bir kölenin kıymetinin yansını ve
bir de hür bir insanın diyetini vermesi gerekir. Bu da yine birincisi gibi pay edilir. Zeylai.
«Hangisinin önce öldürüldüğü de bilinmese ilh...» Eğer bilinirse o zaman ilk öldürülenin kıymetini
efendisine verir. ikincisinin diyetini de varislerine verir. Çünkü biricisi öldükten sonra ikincisinin
azad edildiği ortaya çıkmış olur. Zeylaî.
«O zaman iki kölenin kıymeti verilir ilh...» Zira biz iki katilden hangisinin hürü öldürdüğünü kesin
olarak bilmiyoruz ve her ikisi de bunu inkâr etmektedirler. Diğer taraftan kıyas da belirli olmayan
azadın gerçekleşmesine engeldir. O zaman her ikilsinde de kıymet alınması vacip olur ve kıymetin
yarısını mevtâ, yarısını da vârisler alır. Çünkü azadın icap ettirdiği şey, kölelerden birinde efendi
hakkında sabittir; o zaman bedelini istihkak edemez. Bunu Zeylaî ifade etmiştir.
«Bir kişi bir kölenin iki gözünü de çıkarsa ilh...» İki elini ve iki ayağını da kesse aynı şekildedir.
«Şafii ise demiştir ki ilh...» Şâfiî tazminatı kölenin eksilen uzvunun karşılığı olarak kabul eder.
Nitekim iki gözünden birini çıkarsa. almış olduğu tazminat çıkan gözün karşılığıdır.
Ebû Yûsuf ile Muhammed'in delilî de şudur: Mâliyet uzuvları hakkında muteberdir. Ancak zat
hakkında düşer. Malların hükmü ise zikredilendir. Fâhiş yırtıkta olduğu gibi...
İmâm Şafî'nin delili ise şudur: Mâliyet her ne kadar muteber ise de âdemiyyet de heder edilemez. O
zaman her iki benzerlikle de amel etmek, zikredileni gerektirir. İbn Kemâl.
M E T İ N
Müdebber veya ummu'l-veled cinayet işleseler efendisi onun kıymetinden ve erşinden hangisi daha
az ise onun tazminatını öder. Çünkü onların kıymetleri onların yerlerine kaimdir.
Eğer hakimin hükmüyle kıymeti belirlenmiş olsa ve müdebber veya ummu'l-veled îkinci bir cinayet
işlese, ikîncî cinayeti velisi birinci cinayetin velisîne ortak olur. Çünkü kölenin cinayetlerinin
tamamında ancak bir kıymet verilir. ikinci cinayetten dolayı efendinin ödeyeceği herhangî birşey
yoktur. Çünkü birinci kez, vermeye mecburdu ve onu da vermiştir.
Eğer kıymetî birinci cinayetin velîsine hakimin hükmü olmadan verse, o zaman ikinci cinayetin
velisi kölenin kıymetinden kendisine düşen hisseyi efendiden alır ve efendi de bu hisse ile birinci
cinayetin velisine rücû ederek hîsseyi ondan alır. Çünkü o, haksız olarak kabzetmiştir. Efendinin de
bir kıymet vermesi gerekir. Veya ikinci cinayetin velîsi birinci cinayetin velisinden alır. Ebû Yûsuf ile
Muhammed de: «Efendiye hiçbir şey düşmez» demîşlerdir.
Müdebberi efendisi birkaç cinayet işlediği halde azad etse, efendisine kıymetini ancak bir kez
vermek lâzımdır. Efendisi cinayetlerin azaddan evvel olduğunu ister bilsin, isterse bilmesin. Çünkü
cinayet velilerinin hakları köleye taalluk etmez. Dolayısıyla efendisi onu azad etmekle hiçbir hakkı
ortadan kaldırmış değildir.
Ummu'l-veled de bu geçen hükümlerde müdebber gibidir. Müdebber veya ummu'l-veled malı
gerektirecek bir cinayet işlediklerini ikrâr etmiş olsalar, bu ikrârları caiz değildir. Çünkü bu,
efendinin aleyhine bir ikrardır. Ama bunun hilâfına olarak kasden bir adam Öldürdüğünü ikrâr etse,
o zaman kendi aleyhinde ikrâr sahih olur ve o ikrâr sebebiyle katledilir.
Eğer müdebber hataen bir cinayet işlese ve sonra ölse, efendisi onun kıymetini ödemekten
kurtulmaz.
Eğer müdebber efendisîni hataen öldürse, o zaman kıymeti kadar çalışır ve efendinin varislerine
kıymeti verîr.
Eğer kasden öldürürse, vârisi onu katleder veya onu kıymeti kadar çalıştırır ve sonra da onu
öldürür. Dürer. Allah en iyisini bilendir...
İ Z A H
«Müdebber veya ummu'l-veled cînayet işlese ilh...» Yani hatâ en adam öldürse veya hatâen nefisten
aşağı bir cinayet işlese. Cevhere.
Eğer mala karşı cinayet İşlese, o malın kıymeti ne kadar olursa olsun. sahibi için çalışması gerekîr.
Efendi üzerîne de hiçbir şey düşmez. T. Mekkî'den...
Mükâtebin cinayetinde ise onun cezasını efendi veya âkile değil kendisi öder. Çünkü mükâtebin
kazancı kendisi içindîr. O zaman mükâtebin kıymetinden ve cinayetin erşinden hangisi daha az ise
onu ödemesine hükmedilir. Bu bahsin diğer yan meselelerinin tamamı Gâyetu'l-Beyân'dadır.
«Efendisi tazminatını öder ilh...» Yani akilesi değil kendisi peşinen tazminat öder. Cevhere.
Zira o cinayetin karşılığında müdebberin, cinayetin velisine teslim edilmesine mani olduğundan ve
bedelini vermekte de tercih imkânı olmadığından, kendisi tazminatını öder. Çünkü tedbir yaptığı
zaman (yani azad oluşunu ölümüne bağlı kıldığında) ileride ne olacağını bilmiyordu. O zaman
efendi cînayetten sonra cinayeti bilmediği halde kölesini müdebber yapmış gibi olur. Zeylai.
«Kıymetinden ve erş'inden hangisi daha az ise ilh...» Yani Ümmü'l-veledlik ve müdebberlik vasfıyla
birlikte cinayet günündeki kıymetlerinden ve erşten hangisi daha az ise . Bu bahsin tamamı
Kifaye'dedir. Durru-Müntekâ.
Yani cinayet velisinin diyeti talep ettiği gündeki kıymeti olmadığı gibi, müdebber yapıldığı gündeki
kıymeti de muteber değildir. Ümmü'l-veledin kıymeti müdebberin kıymetinin üçte biridir.
Müdebberin kıymeti Ümmü'l-veledin kıymetinin üçte ikisidir. Cevhere.
«Çünkü onların kıymetleri onların yerlerine kaimdir.» Zeylaî'nin ibaresi şöyledir. Zira cinayetin
velisine erşten daha fazla bir hak yoktur. Efendi de nesneden daha fazla bir şeye mani olamaz.
Öyleyse nesnenin kıymeti nesne yerine kaim olur.
«İkinci cinayetin velisi birinci cinayetin velisine ortak olur ilh...» Kıymette ortak olur, demektir.
Kıymette de haidlerin farklılığı dikkate alınır. O zaman eğer müdebber veya Ümmü'l-veled hatâen bir
adam öldürse ve öldürdüğü gündeki kıymeti bin dirhem olsa, sonra başka birini öldürse ve o
zaman da kıymeti iki bin dirhem olsa, sonra tekrar bir adam öldürse ve o zaman da kıymeti beş yüz
dirhem olsa, o zaman efendi ortalamaya itibar iki bin dirhem tazminat öder. ikinci cinayetin velisi
bin dirhem alır. çünkü birinci cinayetin velisinin bu bir dirhemde de hakkı yoktur. Zira köle onun
adamını öldürdüğü zaman kıymeti bin dirhemdi. Biz de o cinayeti yerinde o şeklide bıraktık. Sonucu
cinayetin velisinin de beş yüz dirhemden fazlasında hakkı yoktur. O zaman kalan bin dirhemin
yarısı birinci cinayetin velisi ile ikinci cinayetin velisi arasındadır. Kalan bin dirhem de birinci
cinayetin diyeti olan on bin dirhem ile çarpılır. İkincî cinayetin diyeti de geriye kalanla çarpılır; ki bu
da dokuz bin dirhemdir. Sonra kalan beş yüz dirhem de üçünün arasındadır. O zaman üçüncü
cinayetin diyeti. diyetin hepsiyle çarpılır Geriye kalanların her biri de aldıklarının gayrıyla çarpılır.
Zeylaî'den ve diğerlerinden özetle...
«Ancak bir kıymet verilir ilh...» Çünkü efendi ancak bir rakabeye mani olmuştur. Zeylaî.
«Çünkü birinci kez, vermeğe mecburdu ilh...» Yani bu sebepten onun aleyhine kıymeti vermekle
hükmedilmiştir.
«Efendiden alır ilh...» Çünkü efendi hakkını ona izinsiz olarak vermiştir.
«Rücû ederek alır ilh...» Yani efendisi, ikinci cinayetin velisine ödediği meblağı rücû ederek, birinci
cinayetin velisinden alır. Çünkü hakkından fazlasını aldığı ortaya çıkmıştır. İnâye.
«Veya ikinci cinayetin velisi birinci cinayetin velisinden alır.» Çünkü onun hakkını zulmen
kabzetmiştir. İkinci cinayetin velisinin tazmindeki bu muhayyerliği ancak şunun içindîr: Çünkü
ikincisi bir yönden birincisiyle beraberdir ki böylece ona ortak oluyor. Diğer bir yönden de
müteahhirdir. Ki cinayet hakkında ikinci cinayet günündeki kıymeti dikkate alınır. O zaman tazminat
hususunda yine mukavenete yani beraber olmağa itibar edilir, Bu Kifâye'de belirtilmiştir.
«Ebû Yûsuf ile Muhammed de : «Efendinîn üzerinde hiçbir şey yoktur» demişlerdir.» Zira o hakimin
yapacağının aynısını yapmıştır.
«Köleye taalluk etmez.» Bunun yerine kölenin kıymetine taalluk eder. Çünkü köleyi vermek
mümkün değildîr. Kıymet ise yukarda da geçtiği gibi nesnenin yerine kaim olur.
«Geçen hükümlerde ilh...» Yani «müdebberi azad etme» meselesindeki hüküm ne ise bunun hükmü
de aynıdır. Ondan evvelki bahse gelince musannıf orada ummul-veled ile müdebberî sarahaten
zikretti. T.
«Malı gerektirecek bir cinayet ilh...» Bu cinayetten murat hatâen işlenen cinayettir. İtkanî, Kerhi'den.
«Bu ikrarları caiz değildir.» Peşinen de; azaddan sonra da efendisinin bir şey ödemesi gerekmez.
Multekâ.
«Çünkü bu efendinin aleyhine bir ikrardır.» Yani cinayetin gerektirdiği ceza kendi nefsi üzerine
değil, efendisi üzerinedir. Zeylaî.
«Eğer müdebber hatâen bir cinayet işlerse ilh...» Ummu'l-veled de onun gibidir.
«Efendisinden onun kıymetini ödemekten kurtulmaz.» Zira o kıymeti efendisinin tedbîr dolayısıyla
ödemesi söz konusudur. Ve bu, ölümle dahi düşmez. Dürer.
«Kıymeti kadar çalışır ilh...» Çünkü tedbîr, onun rakabesini vasîyettir. Rakabe de ona teslim
edilmiştir. Çünkü efendisinin ölümüyle azad edilmîştir. Kâtile de bir şey vasiyet edilmez. O zaman
köleye rakabesini reddetmek vacip olur. Halbuki rakabesini reddetmekten de caizdir. O zaman
rakabenin bedeli olan kıymetini geri vermek lâzımdır.
Sâihâni şunu zikretmiştir: «Hataen cinayette köle iki kıymet ödemek için çalışır. Çünkü Makdisi'nin
Şerhi'nde şöyle bir ifade vardır: ölüm hastalığında kölesini azad etse sonra köle onu hataen
öldürse İmâm Azam'a göre iki kıymet için çalışır. Bunların birisi vasiyetin bozulması içindir. Çünkü
ölüm hastalığında azad etme vasiyettir. Kâtile vasiyet ise bâtıldır. Şu kadar var ki, azad vaki
olduktan sonra bozulmaz. O zaman onun kıymetini vermesi vacip olur. Sonra efendisini öldürmek
sebebiyle bir kıymet daha ödemesi gerekir. Çünkü çalışması talep edilen köle imâm Azam'a göre
mükâtep gibidir. Mükatebin ise efendisini öldürdüğü zaman diyet ve kıymetinden hangisi daha az
ise onu ödemesi gerekir. Bu meselede de kıymeti diyetten daha azdır. Ebû Yûsuf ile Muhammed ise
«Vasiyetin geri vermesi için bir kıymet karşılığında çalışması gerekir ve âkılesi de diyeti öder çünkü
borçlu olan, bir hürdür» demişlerdir.»
«Vârisi onu katleder veya onu kıymeti kadar çalıştırır. Birincisi açıktır ki kasden öldürdüğü içîn
kısas edilir. İkincisine gelince yukarda zikredildiği gibi tedbir vasiyettir, Kâtile vasîyet de bâtıldır ilh.
Dürer. Allah en iyisini bilendir.