ÂBIK: KAÇAN KÖLE
BAHSİ
METİN
Kaçan köle ile
lakit ve lükata arasındaki münasebet her birinin telef ve zayi olmaya mâruz
olmalarıdır.
İbâk: Lügatta
kaçmak mânâsınadır. Fıkıh ıstılâhında ise, temerrüd ve inadından dolayı kölenin
kaçmasıdır. İbn-i Kemâl kiralayanın iare alanın, emânetçinin ve vasînin elinden
kaçan köleye de şâmil olsun diye böyle tarif etmiştir.
Kaçan köleyi gören
kimse kesinlikle zayi ve telef olacağından korkarsa, sahibine vermek üzere
yakalaması farzdır. Çünkü kaçan kölenin yakalanmasının hükmü, lükatanın
alınmasının hükmü gibidir. Bedâyı', Kaçan köleyi kendi nefsi için yakalaması
haramdır. Kaçan köleyi yakalamaya ve efendisine ulaştırmaya kuvvet ve kudreti
olan kimsenin onu yakalaması mendubdur. Yakalamaya kuvvet ve kudreti olmazsa
mendub değildir.
Kaçan bir köleyi
bir kimse "bu benim kölemdir" diye dâvâ edip şâhid getirse, yakalayan kimse
kendisine teslim eder. İsterse, kendisinden bir kefil de alır. Çünkü başka bir
şahsın gelip "bu köle benimdir" diye dâvâ etme ihtimali vardır. Hâkim de "bu
köle benimdir" diye dâvâ edip şahid getiren kimseye "vallâhi, ben bu köleyi hiç
bir şekilde mülkümden çıkarmadım" diye yemin ettirir.
Kaçan kölenin
kendisinin olduğunu dâvâ eden kimse şâhit getiremeyip fakat kölenin alâmet ve
şemailini beyan veya köle onun kölesi olduğunu ikrar etse, kefil alınıp
kendisine verilir.
Efendi, kölesinin
kaçtığını cuul (yakalayan kimseye yaptığı hizmet karşılığında verilen ücret)
korkusundan dolayı inkâr ederse yemin ettirilir. Ancak kölenin kaçtığına veya
efendinin onun kaçtığını ikrar ettiğine şahid getirilirse yemin
ettirilmez.
Efendinin gelmesi
müddeti uzun sürerse, hâkim efendinin yerini bilse bile köleye sarf edilecek
nafakanın çok olmasıyla efendinin zarar görmemesi için köleyi satıp parasını
sahibi için muhafaza eder. Bu paradan nafakasına sarf ettiği miktarı alır. Sonra
efendi gelip köle kendinin olduğuna şahid getirir, alâmet ve şemailini beyan
ederse, geri kalan parayı kendisine verir, efendi hâkimin satışını bozamaz.
Hâkimin hükmü bozulmadığı gibi satışı da bozulmaz. Çünkü bu satış şer'î şerifin
emriyle olmuştur.
Şârih der ki: fakat
ben Ebussûud Efendinin "Marûzât"ında gördüm ki; sultan, kaçan askerî köleleri
bulup satan kimsenin satışına hâkimlerin izin vermemesi için emir çıkarmıştır.
Buna göre; sipahilerin kaçan kölelerini satmak sahih olmaz. Satılmış olsa
müşterilerden kölelerini almaları câizdir müşteriler de paralarını satandan
alırlar.
Halkın kaçmış olan
kölelerini de gabn-i fahiş ile satmaktan hâkimler men olunmuşlardı. Satış gabn-i
fahiş ile olmazsa, hâkimler satmış oldukları kölelerin paralarını alırlar.
Bununla da emir varid olmuştur. "Marûzât'ın mânâ cihetinden ifadesi burada sona
ermiştir. Bu muhafaza ve zabtedilmelidir. Çünkü mühim bir
emirdir.
Efendi satılmış
kaçak kölesinin müdebber yahut mükâteb veya ümmüveled olduğunu iddia etse,
satışın bozulmasında sözü tasdik edilmez. Ancak yanında o cariyeden doğmuş çocuk
olursa veya dâvâsını şâhidle isbat ederse satış bozulur.
Yolunu şaşırmış
köle hakkında ulema arasında ihtilâf vardır. Bazı âlimler "alınır", bazı âlimler
ise "bulunduğu yerde bırakılır" demişlerdir. Yolunu şaşırmış kölenin yerini
bilen kimsenin onu yerine götürmesi evladır. Kaçan köleyi sefer müddeti (18
saatlik yol)nden veya daha ziyade mesafeden sahibine getirip teslim eden kimse
cule müstahik olanlardan olursa, cul şart koşulmasa bile istihsânen kırk dirhem
verilir. Teslim eden çocuk veya köle olsa bile cul verilir. Fakat kölenin culünü
efendisi alır. Buna göre cul kırk dirhemden ziyade olmak üzere anlaşsalar, bu
anlaşma bâtıl olur. Musannıf "cuula müstahik olanlardan olursa" diye
kayıdlamıştır. Çünkü sultan zabıta, bekçi yetimin vasîsi vasîsi olmaksızın
yetime bakan mal sahibinin yardım isteyip de köleyi tutup getireceğini vaad eden
kimse, iyâlde olsun olmasın oğul karı ile kocadan her biri ve ortak olan kimse
cuula müstahik değildir. Zira bu kimselerden her birinin köleyi muhafaza etmesi
lâzımdır. Buna göre cuula müstahik olmayanlar on bir kişi olmuş
olur.
Cuul : hizmet
karşılığında verilen ücrettir.
Bir kimse, kaçmayı
bilen çocuğu ile birlikte kaçan cariyeyi yakalayıp sahibine teslim etse, iki
cuula müstahik olur. İmam Ebû Yusuf'a göre, kırk dirhem olan cuul delil ile
sâbit olduğundan kaçan kölenin kıymeti kırk dirhem olmasa bile yine kaçan köleyi
yakalayıp teslim edene kırk dirhem verilir. Bundan dolayı metin sahipleri buna
itimad etmişleridir. Fakat kaçan köleyi yakalayıp teslim eden kimsenin kırk
dirheme müstahik olması için yakaladığı zaman sahibine vermek için yakaladığına
şâhid tutması şarttır. Yoksa bir şeye müstahik olmaz. Kaçan köleyi sefer
müddetinden az mesafeden getirip teslim eden kimseye, getirdiği yerin mesafesine
göre cuul verilir. Bazı fukaha: "Hâkimin reyiyle bir miktar para verilir."
demişlerdir. Fetva da bu kavil iledir. Şehirden getirse bile kendisine bir
miktar para verilir. Yahut yukarda geçtiği üzere getirdiği yerin mesafesine göre
yahut aralarında anlaşma bulunursa anlaştıkları miktar
verilir.
Kaçan ümmüveledi,
müdebberi ticaret için izin verilmiş köleyi yakalayıp teslim eden kimse, kaçan
halis köleyi yakalayıp teslim etmiş gibi cuule müstahik olur. Kaçan müdebber
veya ümmüveled yakalanıp getirilirken efendisi ölse efendisinin ölmesiyle âzâd
oldukları için yakalayıp getiren kimse cuule müstahik
olmaz.
Bir kimse kaçmış
bir köleyi sahibine vermek üzere şâhid tutarak yakalasa, sonra köle o kimsenin
yanından do kaçsa, kölenin kıymetini ödemez. Çünkü köle onun yanında emânet
olmuş olur. Eğer köleyi kendi işinde çalıştırdıktan sonra kaçarsa öder. İbn-i
Melek.
Vehbâniyye'de
zikredilmiştir ki; efendi kölesinin kaçtığını inkâr ederse yeminiyle sözü kabul
edilir ve sahibine teslim etmek üzere yakalayan kimsenin yanından köle kaçtığına
göre yakalayan kimse kölenin kaçtığını veya efendinin kölesinin kaçmış olduğunu
ikrar ettiğini şâhidle isbat etmedikçe kölenin kıymetini ödemesi lazım
olur.
Yakalayan kimsenin
sahibine vermek üzere yakaladığına dair şâhid tutmaya kudret ve imkânı varken
şâhid tutmayıp köle yanından kaçsa veya ölse köleyi gasbetmiş sayılacağından
kıymetini öder, iki surette de yani sahibine vermek üzere şâhid tuttuktan sonra
veya şâhid tutmadan evvel köle yanından kaçarsa, kendisine cuul verilmez. İmam
Ebû Yusuf'a göre; kaçan köle yakalanırken ve lukata yerden alınırken işhâd
(şâhid tutma) şart olmadığından ikinci surette cuul vardır. Köle, el cihetinden
hür olduğundan teslim edilmekle cuul icab etmez.
Rehin olan bir köle
kaçsa, bakılır: Eğer kölenin kıymeti borca müsavi veya borçtan az olursa, cuulu
rehin alan kimse verir. Eğer kölenin kıymeti borçtan ziyade olursa, borç
mikdarının cuulu rehin alana lâzım gelir. Cuulun geri kalan mikdarını rehin
veren öder. Çünkü rehin olanın hakkı alacağı borç mikdarına göredir. Mülkü bir
kimseye, hizmeti diğer bir kimseye vasiyet edilen kölenin cuulü kölenin
kendisine hizmet ettiği kimsenin üzerinedir. Çünkü kölenin menfaati ona aiddir.
Hizmet müddeti bitince hizmet sahibi vermiş olduğu cuulü mülk sahibinden alır
veya cuul için köle satılır.
Ticarete izin
verilmiş ve borçlu kaçak kölenin cuulü mülkü kimin üzerinde karar kılarsa o
kimseye vâcib olur. Nitekim sahibine teslim etmek için yakalayan kimsenin elinde
değilken hataen cinâyet işleyen kaçmış kölenin cuulü köle kimin olursa onun
üzerine vâcibtir. Gasbedilmiş kölenin cuulü gasbedenin üzerine vâcib olur. Hibe
edilmiş kölenin cuulü de kendisine hibe edilen kimsenin üzerinedir. Her ne kadar
hibe eden şahıs, hibesinden dönse bile yine cuulü hibe edilen kimseye aiddir.
Çünkü hibe edilen kimse, bir tasarrufta bulunarak hibeden dönülmesine mâni
olmadığından kusur kendisinindir.
Ticarete izin
verilmiş ve borçlu olan kaçak bir köle satıldığı takdirde önce cuulü ödenir.
Paranın geri kalan kısmı alacaklılara verilir. Çocuğun kaçmış kölesinin cuulü,
malından alınır. Kaçmış kölenin nafakası, lükatanın nafakası gibidir. Nitekim
yukarıda geçmiştir.
Kaçmış köle nafaka
borcu için hapsedilir. Tekrar kaçma korkusu bulunduğu için hâkim onu kiraya
veremez. Fakat tazir için onu hapseder. Bazı fukahâya göre; hâkim kaçmış köleyi
nafakası için kiraya verir. Hidâye ile Kafi'de kesin olarak bununla
hükmedilmiştir. Lükata ile efendisini şaşırmış köle kiraya verilip alınan
kiradan nafakaları temin edilir. Kaçmış köleyi hâkim hapseder. Tatarhâniyye'de
hapis müddeti altı ay ile takdir edilmiştir. Bu müddetde nafakası beytülmâlden
verilir. Altı aydan sonra hâkim köleyi satıp nafakasına sarfedilen mikdarı
bey-tülmâla koyar; geri kalan mikdarı efendisi için muhafaza
eder.
Fürû: Bir köle
satılıp müşteriye teslim edilmeden önce kaçsa, müşteri satışı feshetmesi için
hâkime müracaat eder. İşin hakikatını Allah Teâlâ bilir.
İZAH
"Âbık ilh..." Âbık:
"Darebe", "Semia" ve "menea" bâblarından ism-i fail olup kaçan köle mânâsınadır.
Kâmûs. Daha çok "darebe" bâbından gelir. Misbah. Masdarı: "Ekban", "ebekan" ve
"ibâkan" olup kaçmak mânâsınadır. Cem'i: "Übâkûn" ve "übbekûn"
gelir.
"Temerrüd ve
inadından dolayı kölenin kaçmasıdır ilh..." İbak: lügatta kaçmak mânâsınadır.
Nitekim Mugrib'te böyle zikredilmiştir, Temerrüd: tâattan çıkmak mânâsınadır.
"Temerrüd" ile kasıtsız, efendisinin evinin yolunu şaşırmış köleden ihtiraz
edilmiştir.
"Ve vasinin elinden
kaçan köleye ilh..." Efendi ölürken kendisi veya hâkim küçük çocukları üzerine
vasî tâyin etse, köle de vesayet altına girmiş olur.
"Kuvvet ve kudreti
olan kimsenin ilh..." Hakim'in, Kâfisinde zikredilmiştir ki; yakalamaya kuvvet
ve kudreti olan bir kimse, kaçan bir köleyi gördüğünde onu yakalamaması câizdir.
Fakat bence sahibine vermek üzere yakalaması efdaldır.
"Bedâyı ilh..."
Bedâyı'da: "Lükatanın zayi ve telef olacağından kor-kulduğunda yerden alınıp
kaldırılması farzdır." diye zikredilen kavil imam şâfiî'nin kavlidir. Bedâyı'nın
burada: "Kaçan kölenin yakalanmasının hükmü, lükatanın alınmasının hükmü
gibidir." diye zikredilen kavil bizim Hanefî âlimlerine göre, kaçan kölenin
yakalanmasının farz olduğuna delâlet etmez.
Evet. Fetihd'e:
"Lükatanın yerden alınıp kaldırılmasındaki tafsilât, kaçan kölenin
yakalanmasında da geçerlidir. Koçan köleyi yakalamaya kuvvet ve kudreti olan
kimse, yakalamadığı takdirde kölenin kesin olarak telef olacağını bilirse, onu
yakalaması vacib olur. Telef olacağından korkmazsa, vâcib olmaz." diye
zikredilmiştir.
Ben derim ki:
Bedâyı'da İmam Şâfii'ye nisbet edilen kavil, bizim mezhebimizin kavlidir.
Bedâyı'da: "Kaçan kölenin yakalanmasının hükmü, lukatanın alınmasının hükmü
gibidir." diye zikredilen kavil lükatanın yerden alınıp kaldırılmasının vâcib
olduğu yerde kaçan kölenin yakalanmasının da vâcib olduğunu ifade eder.
Bedâyı'dan başka fıkıh kitablarında da: "Lükatayı yerden alıp kaldırmak
vâcibdir. Kaçan köleyi de yakalamak vâcibtir." diye
açıklanmıştır.
"İsterse,
kendisinden bir kefil de alır ilh..." Fetih'de zikredilmiştir ki; kaçan kölenin
kendisinin olduğunu şahidle isbat edip köle kendisine teslim edilen kimseden
kefil alınıp alınmamasında iki rivâyet vardır. Hâkim'in Kâfî'sinde beyan
edildiği üzere, bu hâkim hakkında açıktır. Allâme Nuh: "Kefilin alınmaması
rivâyeti esahtır. Çünkü kaçan kölenin kendisinin olduğunu şahidle isbat eden
kimseye kölesini vermek vâcib olduğundan vermeyi tehiretmek haramdır."
demiştir.
Ben derim ki:
Tatarhâniyye'de; "Kefilin alınması rivâyeti ihtiyata uygundur." diye
zikredilmiştir.
"Efendinin gelmesi
müddeti uzun sürerse ilh..." Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki; hâkim, kaçan
köleyi efendisi gelinceye kadar hapseder. Bu hapis tazir içindir. Hapis
müddetinde nafakası beytülmalden verilir. Efendisi gelmeyip hapis müddeti uzun
sürerse, altı ay hapsettikten sonra hâkim köleyi satıp nafakasına sarfedilen
mikdarı beytülmale koyar. Geri kalan mikdarı efendisi için muhafaza eder. Tekrar
kaçması korkusu bulunduğu için kiraya vermez.
"Yerini bilse bile
ilh..." Havâş-ı Yakubiyye'de zikredilmiştir ki; hâkimin efendinin yerini bildiği
halde kaçan köleyi satmasının câiz olması, köleyi efendisine ulaştırmak mümkün
olmadığı ve kölenin telef olmasından korktuğu takdirdedir. Kınye'de: "Gaib olan
malın sahibinin yeri bilindiği takdirde malın satılması câiz değildir. Çünkü
malı sahibine ulaştırmak mümkündür." diye zikredilmiştir.
"Efendinin gelmesi
müddeti uzun sürerse ilh..." Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki: hâkim, kaçan
köleyi efendisi gelinceye kadar hapseder. Bu hapis tazir içindir. Hapis
müddetinde nafakası beytülmalden verilir. Efendisi gelmeyip hapis müddeti uzun
sürerse, altı ay hapsettikten sonra hâkim köleyi satıp nafakasına sarf edilen
miktarı beytülmâle koyar. Geri kalan miktarı efendisi için muhafaza eder. Tekrar
kaçması korkusu bulunduğu için kiraya vermez.
"Yerini bilse bile
ilh..." Havâş-ı Yakubiyye'de zikredilmiştir ki; hâkimin efendinin yerini bildiği
halde kaçan köleyi satmasının câiz olması, köleyi efendisine ulaştırmak mümkün
olmadığı ve kölenin telef olmasından korktuğu takdirdedir. Kınye'de: "Gaib olan
malın sahibinin yeri bilindiği takdirde malın satılması câiz değildir. Çünkü
malı sahibine ulaştırmak mümkündür." diye zikredilmiştir.
Ben derim ki: Bazen
köleyi sahibine ulaştırmak için sarf edilen nafaka kölenin kıymetinden ziyade
olur da sahibi zarar görür. Bununla beraber hâkimin köleye sarfedilen nafakayı
alması da mümkün olmaz.
"Kalan parayı
kendisine verir ilh..." Tahzîb'den naklen Tatarhâniyye'de: " "Kaçan köle
benimdir" diye dâvâ eden kimseye şâhid getirmedikçe alâmetini beyan etmekle
kalan parayı hâkim kendisine teslim etmez." diye zikredilmiştir. Kâfî'de:
"Kölenin alamet ve şemailini açıklarsa hâkim kalan parayı kendisine teslim
eder." denilmiştir.
Ben derim ki:
Tatarhâniyye'de zikredilen kavil ile Kâfî'de zikredilenin arasını bulmak
mümkündür. Şöyle ki: "köle benimdir" diye şahid getiren kimseye kalan parayı
hâkimin vermesi vâcibdir. Kölenin alâmet ve şemailini beyan eden kimseye kalan
parayı hâkimin vermesi câizdir.
"Buna göre;
sipahilerin kaçan kölelerini satmak sahih olmaz ilh..." Çünkü kaçmış bir köleyi
yakalayan kimsenin hâkimden izinsiz satması sahih değildir. Hâkim satışa izin
vermekten men edilmiş olunca izin vermesi sahih olmaz. Zira hâkim izin verme
salahiyetini sultandan alır. Sultan ise hâkimin izin vermesini men etmiştir.
Fakat Remlî Hayrüddin'in fetavasında ifade ettiğine göre; hâkimlerin satışa izin
vermekten men edilmeleri işi men eden sultanın ölmesiyle sona
erer.
"Ancak yanında o
cariyeden doğmuş çocuk olursa ilh..." Yani yanımda cariye mülkünde iken
cariyeden doğmuş çocuk bulunup bu çocuğun o cariyeden olan kendi çocuğu olduğunu
iddia ederse sözü tasdik edilir"; çocuğun nesebi kendisinden sâbit olur, satış
da bozulur. Kâfi.
"Dâvâsını şâhidle
isbat ederse satış bozulur ilh..." Çünkü efendisi bizzat kendisi kölesini
sattıktan sonra kölesinin müdebber veya mükâteb veya ümmüveled olduğunu iddia
edip şâhid getirse, şâhidi kabul edilir.
"Bazı âlimler
alınır ilh..." Buna göre; efendisini şaşırmış köle koçan köle gibi değildir.
Efendisini şaşırmış köleyi götürüp teslim eden kimseye cuul verilmez. Efendisini
şaşırmış köle hapsedilmez. Efendisini şaşırmış köle kiraya verilip alınan
kiradan nafakası teslim edilir. Lükatada olduğu gibi.
Bahır.
"Kaçan köleyi sefer
müddetin (18 saatlik yol) den ilh..." Sefer müddetin'de muteber olan kaçan
kölenin yakalandığı yer ile efendisinin bu-lunduğu yer arasındaki mesafedir.
Köle gerek efendisinin bulunduğu yerden kaçsın, gerekse başka yerden kaçsın.
Nitekim Hidâye sahibinin sözü bunu ifade etmektedir.
Bir kimse kaçmış
olan köleyi yakalayıp üç günlük ve daha ziyade mesafeden getirir ve kendisine
teslim ederse, yakaladığı yer ile efendisinin bulunduğu yer arasındaki mesafeye
itibar edilir. Buna göre efendisinin işi için iki günlük mesafe gittikten sonra
oradan bir günlük mesafeye kaçsa da oradan bir kimse yakalayarak getirip
efendisine teslim etse, efendinin bulunduğu yere itibar edildiği için teslim
edene kırk dirhem verilir. Efendinin bulunduğu yer ile kölenin teslim edildiği
yer murad edilmiştir. Buna göre efendi bir günlük mesafeye gidip köleyi
yakalarsa, getiren iki günlük mesafe geldikten sonra karşılaşıp köleyi teslim
ettikte kendisine iki günlük cuul verilir.
"Teslim eden çocuk
veya köle olsa bile cuul verilir ilh..." Kaçan köleyi yakalayıp teslim edenler
bir kaç kişi olsalar hepsine kırk dirhem verilir. Meselâ; kaçan köleyi iki kişi
yakalayıp efendisine teslim etseler ikisine kırk dirhem verilir. Bu kırk dirhemi
aralarında taksim ederler. Kaçan köleyi yakalayan kimse, köleyi bir şahsa verip
ona "bu köleyi efendisine götürüp teslim et ve ondan cuulü al" dese, o da köleyi
götürüp efendisine teslim etse, efendi teslim eden şahsa cuulü
verir.
Kaçan köleyi
yakalayıp efendisine teslim etmek için getiren kimseden bir şahıs köleyi
gasbeden kimse efendisine getirerek teslim edip cuulü alsa, sonra köleyi
yakalayan gelerek sefer müddeti kadar mesafeden köleyi yakalayıp getirdiğini
şâhidle isbat etse efendiden cuulü alır. Efendi köleyi gasbeden şahsa vermiş
olduğu cuulü geri alır, Çünkü gasbeden şahıs bu cuulü haksız olarak
almıştır,
"Cuula müstehak
olanlardan olursa ilh..." Yani kaçan köleyi yakalayıp teslim eden bu işi
teberruan yapanlardan olmazsa cuule müstahak olur. Eğer bu işi teberruan
yapanlardan olursa cuule müstahik olmaz. Şöyle ki: Kaçan köleyi sultan veya
naiblerinden birisi teslim etse cuule müstahik olmaz. Kaçan kölenin efendisinin
malını muhafaza etmek için vasî tâyin edilmiş kimse kaçan köleyi yakalasa cuule
müstahik olmaz. Kaçan köleyi teberruan yakalayıp teslim etmek âdeti olan kimse
de cuute müstahik olmaz.
Bir kimsenin
yanında veya himayesinde yaşayıp da onun malından yiyip içen kardeşi, amcası,
dayısı gibi şahıslar o kimsenin koçan kölesini yakalasalar cuule müstahik
olmazlar. Beraber yiyip içmeseler bile kadın kocasının kocası kadının babası
oğlunun veya oğlu babasının kaçan kölesini yakalayıp teslim etse cuule müstahik
olmaz. Ortak köle kaçtığında ortaklardan biri yakalayıp getirse cuule müstahik
olmaz.
"Ve ortak olan
kimse ilh..." Yani ortaklardan biri kaçan ortak köleyi yakalasa cuule müstahik
olmaz. Çünkü ortak olan kimse kendi hissesinde çalışmıştır. Ortak olan hissesi
ise ayrılmadığından cuule müstahik olmaz. Nitekim bir kimse ortağını oralarında
ortak olan yükü taşımak için kiralasa ortağı ücrete müstahik
olmaz.
Valvalciyye'de
zikredilmiştir ki; bir kimsenin vârisi üç günlük mesafeden köleyi yakalayıp
getirse bakılır: Eğer efendinin ıyâlinde olmayıp, efendi hayattayken köleyi
teslim etmiş ise cuule müstahık olur. Efendi öldükten sonra köleyi teslim eder.
Efendinin oğlu ve iyâlinde de değilse, kendisiyle beraber başka vâris de
bulunduğu takdirde İmam Muhammed'e göre, vârislerin hissesinden cuule müstahik
olur. İmam Ebû Yusuf'a göre, olmaz. Bazı fukahâ: "İmam-ı Azam'ın kavli İmam
Muhammed'in kavli gibidir." demişlerdir.
Ben derim ki:
Galiba ihtilâfın sebebi şudur: Efendi hayatta iken köleye henüz ortak olmadan,
üç günlük mesafeden köleyi yakalayıp getirmiş olmasına bakılırsa, cuule müstahik
olur. Efendi öldükten ve köleye ortak olduktan sonra köleyi teslim etmesine
bakılırsa, cuule müstahik olmaz. Buna göre kaçmış olan ümmüveled veya müdebber
efendileri hayatta iken yakalanıp teslim etmeye getirilirken efendileri ölmüş
olsa yakalayan kimse cuule müstahik olmaz. Çünkü ümmüveled ile müdebber
efendilerinin ölmeleriyle hür olmuşlardır. Hür için de cuul
yoktur.
"Buna göre cuul
kırk dirhemden ziyade olmak üzere anlaşsalar, bu anlaşma bâtıl olur ilh..."
Çünkü bu anlaşma ile cuul, delil ile kırk dirhem olarak sâbit olan cuul üzerine
ziyade edilmiştir. Nitekim diyetten ziyade olmak üzere yapılan anlaşma bâtıldır.
Diyetten az olmak üzere yapılan onlaşma ise câizdir. Çünkü bu bir
indirimdir.
"İstihsânen kırk
dirhem verilir ilh..." Kıyasa göre: şart koşulmadıkça kaçan köleyi yakalayıp
teslim eden kimseye bir şey verilmez. Nitekim şart koşulmadıkça kaybolmuş
hayvanı efendisinin yolunu şaşırmış köleyi yakalayıp teslim edene de bir şey
verilmez.
İstihsânın sebebi:
Ashab-ı Kirâm, cuulün aslında ve cuulün verilmesinde ittifak edip, fakat
miktarında ihtilâf etmişlerdir. Bizim Hanefi âlimleri iki rivâyet arasını
birleştirmek için kaçan köleyi sefer müddeti mesafede yakalayıp teslim eden
kimseye kırk dirhem cuulü, sefer müddetinden az mesafede yakalayıp teslim edene
getirdiği yerin mesafesine göre cuulü vacip kılmışlardır.
Nehir.
"Bir kimse, kaçmayı
bilen çocuğu ile birlikte kaçan cariyeyi yakalayıp sahibine teslim etse ilh..."
Bilmiş ol ki Kâfî sahibi: "Bâliğ olmuş olsun, olmasın kaçan bir köleyi yakalayıp
teslim eden kimseye cuulün verilmesi vaciptir." diye beyan ettikten sonra şöyle
devam etmiştir: Emmekte olan çocuğu ile birlikte kaçan cariyeyi yakalayıp teslim
eden kimseye bir cuul verilir. Eğer bu kaçan cariyenin çocuğu erkek olup bâliğ
olmaya yaklaşmış ise, bu çocuk ile cariyeyi yakalayıp teslim eden kimseye iki
cuul yani seksen dirhem verilir. Fetih'te: "Bâliğ olmaya yaklaşmamış çocuk kaçak
sayılmaz." diye zikredilmiştir. Buna göre bâliğ olmayan çocuk ile bâliğ olmaya
yaklaşmış çocuk murad edilmiştir. Fakat Bahır'da Kâfi'nin iki ibâresinin orası
bulunmuştur. Şöyle ki: Çocuk eğer kaçan ana veya babasından biriyle beraber
bulunursa bunları yakalayıp teslim eden kimseye çocuk için de ayrı bir cuul
verilmesi için çocuğun bâliğ olmaya yaklaşmış olması şarttır. Eğer kaçan çocuk
ana veya babasından biriyle beraber olmazsa bunu yakalayıp teslim eden kimsenin
cuul olabilmesi için çocuğun bâliğ olmaya yaklaşması şart olmayıp kaçmayı
bilmesi şarttır. Eğer kaçmayı bilmezse yolunu şaşırmış köle gibi olup onu
yakalayarak teslim edene cuul verilmez.
"Kırk dirhem olan
cuul delil ile sâbit olduğundan ilh..." Kölenin kıymeti noksan olsa bile kırk
dirhem delil ile sâbit olduğundan aşağı indirilmez. Nitekim sadaka-ı fıtrı
verilen kölenin kıymeti sadaka-ı fıtırdan noksan olsa bile sadakası noksan
verilmez.
İmam Muhammed'e
göre: sahibine fayda hasıl olması için kölenin kıymetinden bir dirhem noksan
verilir. İmam-ı Azam İmam Muhammed'le beraberdir. Mezhebin muhtar olan kavil de
budur. Fakat metinler İmamı Ebû Yusuf'un kavli üzerinedir. İmam Ebû Yusuf'un
kavli delile uygun olduğu için ona itimad edilmelidir. İşin hakikatını Hak Teâlâ
HazretIeri bilir.
"Yakalandığına
şahid tutulması şarttır ilh..." Kâfi'de zikredilmiştir ki; kaçan köleyi
yakalayan kimseden bir şahıs köleyi satın alarak sahibine teslim etse, kendisine
cuul verilmez. Çünkü bu şahıs köleyi efendisine vermek için almamıştır. Ancak
satın alırken sahibine vermek için satın aldığına şahid tutup satın olmaktan
başka bir çare bulamazsa, bu takdirde kendisine cuul verilir. Satın almak için
vermiş olduğu parayı teberru etmiş olur.
"Getirdiği yerin
mesafesine göre cuul verilir ilh..." Yani kırk dirhem üç güne taksim edilir. Her
güne on üç dirhem ve bir dirhemin üçte biri düşer. Nehir.