06 Ekim 2012

ÂBIK: KAÇAN KÖLE BAHSİ


ÂBIK: KAÇAN KÖLE BAHSİ


METİN
Kaçan köle ile lakit ve lükata arasındaki münasebet her birinin telef ve zayi olmaya mâruz olmalarıdır.
İbâk: Lügatta kaçmak mânâsınadır. Fıkıh ıstılâhında ise, temerrüd ve inadından dolayı kölenin kaçmasıdır. İbn-i Kemâl kiralayanın iare alanın, emânetçinin ve vasînin elinden kaçan köleye de şâmil olsun diye böyle tarif etmiştir.
Kaçan köleyi gören kimse kesinlikle zayi ve telef olacağından korkarsa, sahibine vermek üzere yakalaması farzdır. Çünkü kaçan kölenin yakalanmasının hükmü, lükatanın alınmasının hükmü gibidir. Bedâyı', Kaçan köleyi kendi nefsi için yakalaması haramdır. Kaçan köleyi yakalamaya ve efendisine ulaştırmaya kuvvet ve kudreti olan kimsenin onu yakalaması mendubdur. Yakalamaya kuvvet ve kudreti olmazsa mendub değildir.
Kaçan bir köleyi bir kimse "bu benim kölemdir" diye dâvâ edip şâhid getirse, yakalayan kimse kendisine teslim eder. İsterse, kendisinden bir kefil de alır. Çünkü başka bir şahsın gelip "bu köle benimdir" diye dâvâ etme ihtimali vardır. Hâkim de "bu köle benimdir" diye dâvâ edip şahid getiren kimseye "vallâhi, ben bu köleyi hiç bir şekilde mülkümden çıkarmadım" diye yemin ettirir.
Kaçan kölenin kendisinin olduğunu dâvâ eden kimse şâhit getiremeyip fakat kölenin alâmet ve şemailini beyan veya köle onun kölesi olduğunu ikrar etse, kefil alınıp kendisine verilir.
Efendi, kölesinin kaçtığını cuul (yakalayan kimseye yaptığı hizmet karşılığında verilen ücret) korkusundan dolayı inkâr ederse yemin ettirilir. Ancak kölenin kaçtığına veya efendinin onun kaçtığını ikrar ettiğine şahid getirilirse yemin ettirilmez.
Efendinin gelmesi müddeti uzun sürerse, hâkim efendinin yerini bilse bile köleye sarf edilecek nafakanın çok olmasıyla efendinin zarar görmemesi için köleyi satıp parasını sahibi için muhafaza eder. Bu paradan nafakasına sarf ettiği miktarı alır. Sonra efendi gelip köle kendinin olduğuna şahid getirir, alâmet ve şemailini beyan ederse, geri kalan parayı kendisine verir, efendi hâkimin satışını bozamaz. Hâkimin hükmü bozulmadığı gibi satışı da bozulmaz. Çünkü bu satış şer'î şerifin emriyle olmuştur.
Şârih der ki: fakat ben Ebussûud Efendinin "Marûzât"ında gördüm ki; sultan, kaçan askerî köleleri bulup satan kimsenin satışına hâkimlerin izin vermemesi için emir çıkarmıştır. Buna göre; sipahilerin kaçan kölelerini satmak sahih olmaz. Satılmış olsa müşterilerden kölelerini almaları câizdir müşteriler de paralarını satandan alırlar.
Halkın kaçmış olan kölelerini de gabn-i fahiş ile satmaktan hâkimler men olunmuşlardı. Satış gabn-i fahiş ile olmazsa, hâkimler satmış oldukları kölelerin paralarını alırlar. Bununla da emir varid olmuştur. "Marûzât'ın mânâ cihetinden ifadesi burada sona ermiştir. Bu muhafaza ve zabtedilmelidir. Çünkü mühim bir emirdir.
Efendi satılmış kaçak kölesinin müdebber yahut mükâteb veya ümmüveled olduğunu iddia etse, satışın bozulmasında sözü tasdik edilmez. Ancak yanında o cariyeden doğmuş çocuk olursa veya dâvâsını şâhidle isbat ederse satış bozulur.
Yolunu şaşırmış köle hakkında ulema arasında ihtilâf vardır. Bazı âlimler "alınır", bazı âlimler ise "bulunduğu yerde bırakılır" demişlerdir. Yolunu şaşırmış kölenin yerini bilen kimsenin onu yerine götürmesi evladır. Kaçan köleyi sefer müddeti (18 saatlik yol)nden veya daha ziyade mesafeden sahibine getirip teslim eden kimse cule müstahik olanlardan olursa, cul şart koşulmasa bile istihsânen kırk dirhem verilir. Teslim eden çocuk veya köle olsa bile cul verilir. Fakat kölenin culünü efendisi alır. Buna göre cul kırk dirhemden ziyade olmak üzere anlaşsalar, bu anlaşma bâtıl olur. Musannıf "cuula müstahik olanlardan olursa" diye kayıdlamıştır. Çünkü sultan zabıta, bekçi yetimin vasîsi vasîsi olmaksızın yetime bakan mal sahibinin yardım isteyip de köleyi tutup getireceğini vaad eden kimse, iyâlde olsun olmasın oğul karı ile kocadan her biri ve ortak olan kimse cuula müstahik değildir. Zira bu kimselerden her birinin köleyi muhafaza etmesi lâzımdır. Buna göre cuula müstahik olmayanlar on bir kişi olmuş olur.
Cuul : hizmet karşılığında verilen ücrettir.
Bir kimse, kaçmayı bilen çocuğu ile birlikte kaçan cariyeyi yakalayıp sahibine teslim etse, iki cuula müstahik olur. İmam Ebû Yusuf'a göre, kırk dirhem olan cuul delil ile sâbit olduğundan kaçan kölenin kıymeti kırk dirhem olmasa bile yine kaçan köleyi yakalayıp teslim edene kırk dirhem verilir. Bundan dolayı metin sahipleri buna itimad etmişleridir. Fakat kaçan köleyi yakalayıp teslim eden kimsenin kırk dirheme müstahik olması için yakaladığı zaman sahibine vermek için yakaladığına şâhid tutması şarttır. Yoksa bir şeye müstahik olmaz. Kaçan köleyi sefer müddetinden az mesafeden getirip teslim eden kimseye, getirdiği yerin mesafesine göre cuul verilir. Bazı fukaha: "Hâkimin reyiyle bir miktar para verilir." demişlerdir. Fetva da bu kavil iledir. Şehirden getirse bile kendisine bir miktar para verilir. Yahut yukarda geçtiği üzere getirdiği yerin mesafesine göre yahut aralarında anlaşma bulunursa anlaştıkları miktar verilir.
Kaçan ümmüveledi, müdebberi ticaret için izin verilmiş köleyi yakalayıp teslim eden kimse, kaçan halis köleyi yakalayıp teslim etmiş gibi cuule müstahik olur. Kaçan müdebber veya ümmüveled yakalanıp getirilirken efendisi ölse efendisinin ölmesiyle âzâd oldukları için yakalayıp getiren kimse cuule müstahik olmaz.
Bir kimse kaçmış bir köleyi sahibine vermek üzere şâhid tutarak yakalasa, sonra köle o kimsenin yanından do kaçsa, kölenin kıymetini ödemez. Çünkü köle onun yanında emânet olmuş olur. Eğer köleyi kendi işinde çalıştırdıktan sonra kaçarsa öder. İbn-i Melek.
Vehbâniyye'de zikredilmiştir ki; efendi kölesinin kaçtığını inkâr ederse yeminiyle sözü kabul edilir ve sahibine teslim etmek üzere yakalayan kimsenin yanından köle kaçtığına göre yakalayan kimse kölenin kaçtığını veya efendinin kölesinin kaçmış olduğunu ikrar ettiğini şâhidle isbat etmedikçe kölenin kıymetini ödemesi lazım olur.
Yakalayan kimsenin sahibine vermek üzere yakaladığına dair şâhid tutmaya kudret ve imkânı varken şâhid tutmayıp köle yanından kaçsa veya ölse köleyi gasbetmiş sayılacağından kıymetini öder, iki surette de yani sahibine vermek üzere şâhid tuttuktan sonra veya şâhid tutmadan evvel köle yanından kaçarsa, kendisine cuul verilmez. İmam Ebû Yusuf'a göre; kaçan köle yakalanırken ve lukata yerden alınırken işhâd (şâhid tutma) şart olmadığından ikinci surette cuul vardır. Köle, el cihetinden hür olduğundan teslim edilmekle cuul icab etmez.
Rehin olan bir köle kaçsa, bakılır: Eğer kölenin kıymeti borca müsavi veya borçtan az olursa, cuulu rehin alan kimse verir. Eğer kölenin kıymeti borçtan ziyade olursa, borç mikdarının cuulu rehin alana lâzım gelir. Cuulun geri kalan mikdarını rehin veren öder. Çünkü rehin olanın hakkı alacağı borç mikdarına göredir. Mülkü bir kimseye, hizmeti diğer bir kimseye vasiyet edilen kölenin cuulü kölenin kendisine hizmet ettiği kimsenin üzerinedir. Çünkü kölenin menfaati ona aiddir. Hizmet müddeti bitince hizmet sahibi vermiş olduğu cuulü mülk sahibinden alır veya cuul için köle satılır.
Ticarete izin verilmiş ve borçlu kaçak kölenin cuulü mülkü kimin üzerinde karar kılarsa o kimseye vâcib olur. Nitekim sahibine teslim etmek için yakalayan kimsenin elinde değilken hataen cinâyet işleyen kaçmış kölenin cuulü köle kimin olursa onun üzerine vâcibtir. Gasbedilmiş kölenin cuulü gasbedenin üzerine vâcib olur. Hibe edilmiş kölenin cuulü de kendisine hibe edilen kimsenin üzerinedir. Her ne kadar hibe eden şahıs, hibesinden dönse bile yine cuulü hibe edilen kimseye aiddir. Çünkü hibe edilen kimse, bir tasarrufta bulunarak hibeden dönülmesine mâni olmadığından kusur kendisinindir.
Ticarete izin verilmiş ve borçlu olan kaçak bir köle satıldığı takdirde önce cuulü ödenir. Paranın geri kalan kısmı alacaklılara verilir. Çocuğun kaçmış kölesinin cuulü, malından alınır. Kaçmış kölenin nafakası, lükatanın nafakası gibidir. Nitekim yukarıda geçmiştir.
Kaçmış köle nafaka borcu için hapsedilir. Tekrar kaçma korkusu bulunduğu için hâkim onu kiraya veremez. Fakat tazir için onu hapseder. Bazı fukahâya göre; hâkim kaçmış köleyi nafakası için kiraya verir. Hidâye ile Kafi'de kesin olarak bununla hükmedilmiştir. Lükata ile efendisini şaşırmış köle kiraya verilip alınan kiradan nafakaları temin edilir. Kaçmış köleyi hâkim hapseder. Tatarhâniyye'de hapis müddeti altı ay ile takdir edilmiştir. Bu müddetde nafakası beytülmâlden verilir. Altı aydan sonra hâkim köleyi satıp nafakasına sarfedilen mikdarı bey-tülmâla koyar; geri kalan mikdarı efendisi için muhafaza eder.
Fürû: Bir köle satılıp müşteriye teslim edilmeden önce kaçsa, müşteri satışı feshetmesi için hâkime müracaat eder. İşin hakikatını Allah Teâlâ bilir.
İZAH
"Âbık ilh..." Âbık: "Darebe", "Semia" ve "menea" bâblarından ism-i fail olup kaçan köle mânâsınadır. Kâmûs. Daha çok "darebe" bâbından gelir. Misbah. Masdarı: "Ekban", "ebekan" ve "ibâkan" olup kaçmak mânâsınadır. Cem'i: "Übâkûn" ve "übbekûn" gelir.
"Temerrüd ve inadından dolayı kölenin kaçmasıdır ilh..." İbak: lügatta kaçmak mânâsınadır. Nitekim Mugrib'te böyle zikredilmiştir, Temerrüd: tâattan çıkmak mânâsınadır. "Temerrüd" ile kasıtsız, efendisinin evinin yolunu şaşırmış köleden ihtiraz edilmiştir.
"Ve vasinin elinden kaçan köleye ilh..." Efendi ölürken kendisi veya hâkim küçük çocukları üzerine vasî tâyin etse, köle de vesayet altına girmiş olur.
"Kuvvet ve kudreti olan kimsenin ilh..." Hakim'in, Kâfisinde zikredilmiştir ki; yakalamaya kuvvet ve kudreti olan bir kimse, kaçan bir köleyi gördüğünde onu yakalamaması câizdir. Fakat bence sahibine vermek üzere yakalaması efdaldır.
"Bedâyı ilh..." Bedâyı'da: "Lükatanın zayi ve telef olacağından kor-kulduğunda yerden alınıp kaldırılması farzdır." diye zikredilen kavil imam şâfiî'nin kavlidir. Bedâyı'nın burada: "Kaçan kölenin yakalanmasının hükmü, lükatanın alınmasının hükmü gibidir." diye zikredilen kavil bizim Hanefî âlimlerine göre, kaçan kölenin yakalanmasının farz olduğuna delâlet etmez.
Evet. Fetihd'e: "Lükatanın yerden alınıp kaldırılmasındaki tafsilât, kaçan kölenin yakalanmasında da geçerlidir. Koçan köleyi yakalamaya kuvvet ve kudreti olan kimse, yakalamadığı takdirde kölenin kesin olarak telef olacağını bilirse, onu yakalaması vacib olur. Telef olacağından korkmazsa, vâcib olmaz." diye zikredilmiştir.
Ben derim ki: Bedâyı'da İmam Şâfii'ye nisbet edilen kavil, bizim mezhebimizin kavlidir. Bedâyı'da: "Kaçan kölenin yakalanmasının hükmü, lukatanın alınmasının hükmü gibidir." diye zikredilen kavil lükatanın yerden alınıp kaldırılmasının vâcib olduğu yerde kaçan kölenin yakalanmasının da vâcib olduğunu ifade eder. Bedâyı'dan başka fıkıh kitablarında da: "Lükatayı yerden alıp kaldırmak vâcibdir. Kaçan köleyi de yakalamak vâcibtir." diye açıklanmıştır.
"İsterse, kendisinden bir kefil de alır ilh..." Fetih'de zikredilmiştir ki; kaçan kölenin kendisinin olduğunu şahidle isbat edip köle kendisine teslim edilen kimseden kefil alınıp alınmamasında iki rivâyet vardır. Hâkim'in Kâfî'sinde beyan edildiği üzere, bu hâkim hakkında açıktır. Allâme Nuh: "Kefilin alınmaması rivâyeti esahtır. Çünkü kaçan kölenin kendisinin olduğunu şahidle isbat eden kimseye kölesini vermek vâcib olduğundan vermeyi tehiretmek haramdır." demiştir.
Ben derim ki: Tatarhâniyye'de; "Kefilin alınması rivâyeti ihtiyata uygundur." diye zikredilmiştir.
"Efendinin gelmesi müddeti uzun sürerse ilh..." Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki; hâkim, kaçan köleyi efendisi gelinceye kadar hapseder. Bu hapis tazir içindir. Hapis müddetinde nafakası beytülmalden verilir. Efendisi gelmeyip hapis müddeti uzun sürerse, altı ay hapsettikten sonra hâkim köleyi satıp nafakasına sarfedilen mikdarı beytülmale koyar. Geri kalan mikdarı efendisi için muhafaza eder. Tekrar kaçması korkusu bulunduğu için kiraya vermez.
"Yerini bilse bile ilh..." Havâş-ı Yakubiyye'de zikredilmiştir ki; hâkimin efendinin yerini bildiği halde kaçan köleyi satmasının câiz olması, köleyi efendisine ulaştırmak mümkün olmadığı ve kölenin telef olmasından korktuğu takdirdedir. Kınye'de: "Gaib olan malın sahibinin yeri bilindiği takdirde malın satılması câiz değildir. Çünkü malı sahibine ulaştırmak mümkündür." diye zikredilmiştir.
"Efendinin gelmesi müddeti uzun sürerse ilh..." Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki: hâkim, kaçan köleyi efendisi gelinceye kadar hapseder. Bu hapis tazir içindir. Hapis müddetinde nafakası beytülmalden verilir. Efendisi gelmeyip hapis müddeti uzun sürerse, altı ay hapsettikten sonra hâkim köleyi satıp nafakasına sarf edilen miktarı beytülmâle koyar. Geri kalan miktarı efendisi için muhafaza eder. Tekrar kaçması korkusu bulunduğu için kiraya vermez.
"Yerini bilse bile ilh..." Havâş-ı Yakubiyye'de zikredilmiştir ki; hâkimin efendinin yerini bildiği halde kaçan köleyi satmasının câiz olması, köleyi efendisine ulaştırmak mümkün olmadığı ve kölenin telef olmasından korktuğu takdirdedir. Kınye'de: "Gaib olan malın sahibinin yeri bilindiği takdirde malın satılması câiz değildir. Çünkü malı sahibine ulaştırmak mümkündür." diye zikredilmiştir.
Ben derim ki: Bazen köleyi sahibine ulaştırmak için sarf edilen nafaka kölenin kıymetinden ziyade olur da sahibi zarar görür. Bununla beraber hâkimin köleye sarfedilen nafakayı alması da mümkün olmaz.
"Kalan parayı kendisine verir ilh..." Tahzîb'den naklen Tatarhâniyye'de: " "Kaçan köle benimdir" diye dâvâ eden kimseye şâhid getirmedikçe alâmetini beyan etmekle kalan parayı hâkim kendisine teslim etmez." diye zikredilmiştir. Kâfî'de: "Kölenin alamet ve şemailini açıklarsa hâkim kalan parayı kendisine teslim eder." denilmiştir.
Ben derim ki: Tatarhâniyye'de zikredilen kavil ile Kâfî'de zikredilenin arasını bulmak mümkündür. Şöyle ki: "köle benimdir" diye şahid getiren kimseye kalan parayı hâkimin vermesi vâcibdir. Kölenin alâmet ve şemailini beyan eden kimseye kalan parayı hâkimin vermesi câizdir.
"Buna göre; sipahilerin kaçan kölelerini satmak sahih olmaz ilh..." Çünkü kaçmış bir köleyi yakalayan kimsenin hâkimden izinsiz satması sahih değildir. Hâkim satışa izin vermekten men edilmiş olunca izin vermesi sahih olmaz. Zira hâkim izin verme salahiyetini sultandan alır. Sultan ise hâkimin izin vermesini men etmiştir. Fakat Remlî Hayrüddin'in fetavasında ifade ettiğine göre; hâkimlerin satışa izin vermekten men edilmeleri işi men eden sultanın ölmesiyle sona erer.
"Ancak yanında o cariyeden doğmuş çocuk olursa ilh..." Yani yanımda cariye mülkünde iken cariyeden doğmuş çocuk bulunup bu çocuğun o cariyeden olan kendi çocuğu olduğunu iddia ederse sözü tasdik edilir"; çocuğun nesebi kendisinden sâbit olur, satış da bozulur. Kâfi.
"Dâvâsını şâhidle isbat ederse satış bozulur ilh..." Çünkü efendisi bizzat kendisi kölesini sattıktan sonra kölesinin müdebber veya mükâteb veya ümmüveled olduğunu iddia edip şâhid getirse, şâhidi kabul edilir.
"Bazı âlimler alınır ilh..." Buna göre; efendisini şaşırmış köle koçan köle gibi değildir. Efendisini şaşırmış köleyi götürüp teslim eden kimseye cuul verilmez. Efendisini şaşırmış köle hapsedilmez. Efendisini şaşırmış köle kiraya verilip alınan kiradan nafakası teslim edilir. Lükatada olduğu gibi. Bahır.
"Kaçan köleyi sefer müddetin (18 saatlik yol) den ilh..." Sefer müddetin'de muteber olan kaçan kölenin yakalandığı yer ile efendisinin bu-lunduğu yer arasındaki mesafedir. Köle gerek efendisinin bulunduğu yerden kaçsın, gerekse başka yerden kaçsın. Nitekim Hidâye sahibinin sözü bunu ifade etmektedir.
Bir kimse kaçmış olan köleyi yakalayıp üç günlük ve daha ziyade mesafeden getirir ve kendisine teslim ederse, yakaladığı yer ile efendisinin bulunduğu yer arasındaki mesafeye itibar edilir. Buna göre efendisinin işi için iki günlük mesafe gittikten sonra oradan bir günlük mesafeye kaçsa da oradan bir kimse yakalayarak getirip efendisine teslim etse, efendinin bulunduğu yere itibar edildiği için teslim edene kırk dirhem verilir. Efendinin bulunduğu yer ile kölenin teslim edildiği yer murad edilmiştir. Buna göre efendi bir günlük mesafeye gidip köleyi yakalarsa, getiren iki günlük mesafe geldikten sonra karşılaşıp köleyi teslim ettikte kendisine iki günlük cuul verilir.
"Teslim eden çocuk veya köle olsa bile cuul verilir ilh..." Kaçan köleyi yakalayıp teslim edenler bir kaç kişi olsalar hepsine kırk dirhem verilir. Meselâ; kaçan köleyi iki kişi yakalayıp efendisine teslim etseler ikisine kırk dirhem verilir. Bu kırk dirhemi aralarında taksim ederler. Kaçan köleyi yakalayan kimse, köleyi bir şahsa verip ona "bu köleyi efendisine götürüp teslim et ve ondan cuulü al" dese, o da köleyi götürüp efendisine teslim etse, efendi teslim eden şahsa cuulü verir.
Kaçan köleyi yakalayıp efendisine teslim etmek için getiren kimseden bir şahıs köleyi gasbeden kimse efendisine getirerek teslim edip cuulü alsa, sonra köleyi yakalayan gelerek sefer müddeti kadar mesafeden köleyi yakalayıp getirdiğini şâhidle isbat etse efendiden cuulü alır. Efendi köleyi gasbeden şahsa vermiş olduğu cuulü geri alır, Çünkü gasbeden şahıs bu cuulü haksız olarak almıştır,
"Cuula müstehak olanlardan olursa ilh..." Yani kaçan köleyi yakalayıp teslim eden bu işi teberruan yapanlardan olmazsa cuule müstahak olur. Eğer bu işi teberruan yapanlardan olursa cuule müstahik olmaz. Şöyle ki: Kaçan köleyi sultan veya naiblerinden birisi teslim etse cuule müstahik olmaz. Kaçan kölenin efendisinin malını muhafaza etmek için vasî tâyin edilmiş kimse kaçan köleyi yakalasa cuule müstahik olmaz. Kaçan köleyi teberruan yakalayıp teslim etmek âdeti olan kimse de cuute müstahik olmaz.
Bir kimsenin yanında veya himayesinde yaşayıp da onun malından yiyip içen kardeşi, amcası, dayısı gibi şahıslar o kimsenin koçan kölesini yakalasalar cuule müstahik olmazlar. Beraber yiyip içmeseler bile kadın kocasının kocası kadının babası oğlunun veya oğlu babasının kaçan kölesini yakalayıp teslim etse cuule müstahik olmaz. Ortak köle kaçtığında ortaklardan biri yakalayıp getirse cuule müstahik olmaz.
"Ve ortak olan kimse ilh..." Yani ortaklardan biri kaçan ortak köleyi yakalasa cuule müstahik olmaz. Çünkü ortak olan kimse kendi hissesinde çalışmıştır. Ortak olan hissesi ise ayrılmadığından cuule müstahik olmaz. Nitekim bir kimse ortağını oralarında ortak olan yükü taşımak için kiralasa ortağı ücrete müstahik olmaz.
Valvalciyye'de zikredilmiştir ki; bir kimsenin vârisi üç günlük mesafeden köleyi yakalayıp getirse bakılır: Eğer efendinin ıyâlinde olmayıp, efendi hayattayken köleyi teslim etmiş ise cuule müstahık olur. Efendi öldükten sonra köleyi teslim eder. Efendinin oğlu ve iyâlinde de değilse, kendisiyle beraber başka vâris de bulunduğu takdirde İmam Muhammed'e göre, vârislerin hissesinden cuule müstahik olur. İmam Ebû Yusuf'a göre, olmaz. Bazı fukahâ: "İmam-ı Azam'ın kavli İmam Muhammed'in kavli gibidir." demişlerdir.
Ben derim ki: Galiba ihtilâfın sebebi şudur: Efendi hayatta iken köleye henüz ortak olmadan, üç günlük mesafeden köleyi yakalayıp getirmiş olmasına bakılırsa, cuule müstahik olur. Efendi öldükten ve köleye ortak olduktan sonra köleyi teslim etmesine bakılırsa, cuule müstahik olmaz. Buna göre kaçmış olan ümmüveled veya müdebber efendileri hayatta iken yakalanıp teslim etmeye getirilirken efendileri ölmüş olsa yakalayan kimse cuule müstahik olmaz. Çünkü ümmüveled ile müdebber efendilerinin ölmeleriyle hür olmuşlardır. Hür için de cuul yoktur.
"Buna göre cuul kırk dirhemden ziyade olmak üzere anlaşsalar, bu anlaşma bâtıl olur ilh..." Çünkü bu anlaşma ile cuul, delil ile kırk dirhem olarak sâbit olan cuul üzerine ziyade edilmiştir. Nitekim diyetten ziyade olmak üzere yapılan anlaşma bâtıldır. Diyetten az olmak üzere yapılan onlaşma ise câizdir. Çünkü bu bir indirimdir.
"İstihsânen kırk dirhem verilir ilh..." Kıyasa göre: şart koşulmadıkça kaçan köleyi yakalayıp teslim eden kimseye bir şey verilmez. Nitekim şart koşulmadıkça kaybolmuş hayvanı efendisinin yolunu şaşırmış köleyi yakalayıp teslim edene de bir şey verilmez.
İstihsânın sebebi: Ashab-ı Kirâm, cuulün aslında ve cuulün verilmesinde ittifak edip, fakat miktarında ihtilâf etmişlerdir. Bizim Hanefi âlimleri iki rivâyet arasını birleştirmek için kaçan köleyi sefer müddeti mesafede yakalayıp teslim eden kimseye kırk dirhem cuulü, sefer müddetinden az mesafede yakalayıp teslim edene getirdiği yerin mesafesine göre cuulü vacip kılmışlardır. Nehir.
"Bir kimse, kaçmayı bilen çocuğu ile birlikte kaçan cariyeyi yakalayıp sahibine teslim etse ilh..." Bilmiş ol ki Kâfî sahibi: "Bâliğ olmuş olsun, olmasın kaçan bir köleyi yakalayıp teslim eden kimseye cuulün verilmesi vaciptir." diye beyan ettikten sonra şöyle devam etmiştir: Emmekte olan çocuğu ile birlikte kaçan cariyeyi yakalayıp teslim eden kimseye bir cuul verilir. Eğer bu kaçan cariyenin çocuğu erkek olup bâliğ olmaya yaklaşmış ise, bu çocuk ile cariyeyi yakalayıp teslim eden kimseye iki cuul yani seksen dirhem verilir. Fetih'te: "Bâliğ olmaya yaklaşmamış çocuk kaçak sayılmaz." diye zikredilmiştir. Buna göre bâliğ olmayan çocuk ile bâliğ olmaya yaklaşmış çocuk murad edilmiştir. Fakat Bahır'da Kâfi'nin iki ibâresinin orası bulunmuştur. Şöyle ki: Çocuk eğer kaçan ana veya babasından biriyle beraber bulunursa bunları yakalayıp teslim eden kimseye çocuk için de ayrı bir cuul verilmesi için çocuğun bâliğ olmaya yaklaşmış olması şarttır. Eğer kaçan çocuk ana veya babasından biriyle beraber olmazsa bunu yakalayıp teslim eden kimsenin cuul olabilmesi için çocuğun bâliğ olmaya yaklaşması şart olmayıp kaçmayı bilmesi şarttır. Eğer kaçmayı bilmezse yolunu şaşırmış köle gibi olup onu yakalayarak teslim edene cuul verilmez.
"Kırk dirhem olan cuul delil ile sâbit olduğundan ilh..." Kölenin kıymeti noksan olsa bile kırk dirhem delil ile sâbit olduğundan aşağı indirilmez. Nitekim sadaka-ı fıtrı verilen kölenin kıymeti sadaka-ı fıtırdan noksan olsa bile sadakası noksan verilmez.
İmam Muhammed'e göre: sahibine fayda hasıl olması için kölenin kıymetinden bir dirhem noksan verilir. İmam-ı Azam İmam Muhammed'le beraberdir. Mezhebin muhtar olan kavil de budur. Fakat metinler İmamı Ebû Yusuf'un kavli üzerinedir. İmam Ebû Yusuf'un kavli delile uygun olduğu için ona itimad edilmelidir. İşin hakikatını Hak Teâlâ HazretIeri bilir.
"Yakalandığına şahid tutulması şarttır ilh..." Kâfi'de zikredilmiştir ki; kaçan köleyi yakalayan kimseden bir şahıs köleyi satın alarak sahibine teslim etse, kendisine cuul verilmez. Çünkü bu şahıs köleyi efendisine vermek için almamıştır. Ancak satın alırken sahibine vermek için satın aldığına şahid tutup satın olmaktan başka bir çare bulamazsa, bu takdirde kendisine cuul verilir. Satın almak için vermiş olduğu parayı teberru etmiş olur.
"Getirdiği yerin mesafesine göre cuul verilir ilh..." Yani kırk dirhem üç güne taksim edilir. Her güne on üç dirhem ve bir dirhemin üçte biri düşer. Nehir. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...