DÖRT MAKAM DÖRT ÂLEM
Nasut, Melekût, Ceberut, ve Lahut
adları ile adlandırılan 4 âlem vardır.
Bunlar yukarıdan aşağıya sayılınca, "âlem" olur. Aşağıdan yukarıya sayılınca, “makam” olur.
adları ile adlandırılan 4 âlem vardır.
Bunlar yukarıdan aşağıya sayılınca, "âlem" olur. Aşağıdan yukarıya sayılınca, “makam” olur.
1- NASUT: Bu âleme: Şuhut, Mülk de denilmiştir. Maddi ve Biyolojik âlemdir. Maddi gözle gördüğümüz varlıklar âlemidir. Bu âlem özellikle dünyadır. Dünya, Tanrı’nın süfli – alçak âlemidir. Koyu madde karanlığıdır. Bir de bunun göklerin gizli bir kesiminde temsil eden, Nasut Karanlığı vardır. Pâklanmamış Ruhlar, bu karanlıktadır. Ruhun Tasavvufta bu barzahı geçip, Nurani âleme girmesine Seyri Süluk’un bir parçası denir. Çünkü kul ile Tanrı arasında zulmani ve nurani perdeler bulunmaktadır.Ruhun en çetin seyri, bu zulmani ve karanlık perdeler arasındadır. Salikin - kutsal Tanrı yolcusunun- en çetin devresidir. Ondan sonrası aydınlık içinde seyir –yürümedir.
Nasut âleminde de kutsal mahaller vardır. Kâbe, Ravza-i Mutahhara, Mescid-i Aksa, , Peygamberlerin ve Velilerin makamları, türbeleri ve içinde ibadet edilen mescitler, kutsal ve paktır. Nasut aleminden, bu Kitabım ilk fasıllarında âlem-i Misal ve Âlem-i Ecsam bahsinde yeterince bahsedilmiştir. Yedi belirti kısmının iyice okunup anlaşılması çok faydalıdır.
2-MELEKUT: Melekut âlemi güneşin fezaya doğru ışıklarının hemen hemen bittiği yerden itibaren başlar ve Melekut nuru ile biribirine karışır. Melekut Alemi dördüncü göktür. Nur alemidir. Nurdan yaratılmıştır ve ebedidir. Kutsal Ruhlar, kutsal Melekler ülkesidir. Nasut âleminde her nesne, nasıl atomdan yaratılmış ise Melekutta da nesneler, nurdan – ışıktan yaratılmışlardır. Melekut âlemi , Tanrı kuvvetleri sayılan ruh ve meleklerle doludur. Bunlar da sinemanın beyaz perdesindeki veya aynadaki suretler gibidir. daimidir aslında ışıktırlar. Bu alemde, nehirler , yeşillikler, bol meyveler, kutsal ruhlara ait makamlar vardır. Ancak sözü edildiği gibi bu alemdeki her şeyin asli yapısı nurdur. Öyle görünürler. Melekut sarı ile beyaz karışımı , latif ve tatlı nurdan bir alemdir .
3- CEBERUT: Ceberut güç, kuvvet anlamınadır. Bu alem Tanrının daha kuvvetli , fakat daha latif bir nurundan yaratılmıştır. Çimen rengi , çok tatlı ve dinlendiricidir ve yeşil renkli kutsal bir nurdur. Bu âlemin bir adı da MAKAM- I MAHMUD’dur . (Öğülmüş makam) Büyük Muhammedi Ruha aittir. Tanrının biricik sevgilisi Ruhların babası, Ruh-u Azamın makamıdır. Çok güzel ve çok büyük, haşmetlidir. Bu yüce makam, Lahuttan sonra en yüce makamdır. Esrarengiz bir durum arzeder. Ceberut âleminde, büyük bir deniz vardır. Diş alemde Güneşin temsil ettiği gibi , iç alemde de bu manevi deniz, büyük Peygamber Hz. Muhammed’in ruhunu temsil eder. Bütün gizli sırlar ve kutsal nimetler bu makamdan diğerlerine süzülür. Diğer alemler bu makamın çok cömert sofrası ile doyurulur ve yaşantıları devam ettirilir. Bu makam da aslında şekil ve suretten beridir. Oda Tanrının kutsal nuru bir şanı, bir belirtisidir.
4- LAHUT: Bu makama, alem-i Hakikat ve Tevhid adı da verilir.Bütün alemlerin kaynağı, özüdür. “Nur-ul Envar – Nurların Nuru”dur. Tanrı iklimidir. Ve Tanrının en büyük arşı- tahtı- dır. Tanrı, bu alemin özüdür. Buradan aşağı alemleri bilim ve hikmetle ve adaletle yönetir. Ancak Tanrı hiçbir şeye istinat etmez-dayanmaz.Taht ve diğer bütün alemler, ona dayanır.Bütün nesneler kendisinin belirtisi olan , sınırsız, sonsuz Tanrı varlığıdır. Kenarı
olmayana mekan düşünülmez kendisi nesnelere mekandır. Mekan kendisidir. Mekanın mekanı yani yerin yeri olmaz. İşte en kutsal ve en yüce makam Lahuttur. Gerçeklerin gerçeği olan Hakikat Âlemidir. Bu âlemde, köşk, saray, şekil, suret denen şeyler olmaz. Orada sadece ve sadece, Tanrı yüzünüm nuru vardır. Bütün nefislerden ve kötü huylardan kurtulup paklanmayan, bu “akdes - çok kutsal”- makama giremez. Oraya giren ruh, tamamen yok olur. Buna “varlıkta yokluk” denir. Sonra Lahut nurundan tekrar kudsi bir elbise giydirilir. Tanrının kudreti ile yoklukta varlık bulur. Buna da “yoklukta varlık” denir. Tasavvufta, Fenafillah ve Bekabillah diye adlandırılan durumlar bu hallerdir. Niyazi Mısri ‘nin :