"O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır..."
(Şura Suresi, 11)
|
||||||
Şu ana kadar
incelediğimiz bilgiler, evrenin Big Bang'in hemen
ardından belirlenen sayısal dengelerinin, insan
yaşamı için olağanüstü derecede uygun olduğunu
göstermektedir. Patlama hızı, dört temel kuvvetin
değerleri ve tüm diğer değişkenler, içinde yaşanabilir
bir evren oluşması için uygundur ve bu uygunluk,
olağanüstü bir hassasiyetle belirlenmiştir.
Bu noktada
materyalizmin "tesadüf" iddiasını ele alalım.
Tesadüf matematiksel bir terimdir ve bir şeyin
tesadüfen gerçekleşip gerçekleşemeyeceği olasılık
hesapları ile anlaşılır. Biz de olasılık hesaplarına
bakalım.
Acaba bize
hayat imkanı veren bir evrenin tesadüfen oluşması,
bütün fiziksel değişkenler bir arada düşünüldüğünde,
kaçta kaç ihtimaldir? Milyar kere milyarda bir
mi? Ya da trilyar kere trilyar kere trilyar ihtimalde
bir mi? Ya da daha büyük bir sayı mı?
Bu sayıyı ünlü İngiliz matematikçi ve Hawking'in yakın çalışma arkadaşı—Roger Penrose hesaplamıştır. Tüm fiziksel değişkenleri hesaba katmış, bunların kaç farklı biçimde dizilebileceğini dikkate almış ve içinde canlıların yaşayabileceği bir ortamın oluşmasının, Big Bang'in diğer muhtemel sonuçları içinde kaçta kaç ihtimale sahip olduğunu tespit etmiştir.
Penrose'un bulduğu ihtimal şudur:1010123de
bir ihtimal!
Bu sayının ne anlama geldiğini
düşünmek bile zordur. Matematikte 10123
şeklinde yazılan bir rakam, 1 sayısının yanına 123
tane sıfır gelmesiyle oluşur. (Bu evrendeki tüm
atomların sayısının toplamından, yani 1078den
bile büyük, astronomik bir sayıdır.) Ama Penrose'un
bulduğu sayı, bunun çok çok daha üstündedir. Çünkü
Penrose'un bulduğu sayı, 10123 tane sıfırın
1 rakamının yanına gelmesiyle oluşmaktadır. Bu sayıyı birkaç örnekle de açıklayabiliriz: 103, 1000 sayısını ifade eder. 10103 ise, 1 rakamının yanına 1000 tane sıfır gelmesiyle oluşan sayı demektir. 1 rakamının yanına 9 tane sıfır gelse, bu bir milyar yapar. 12 tane sıfır gelse, bu kez 1 trilyon olur. Ama burada 1 rakamının yanına, 10123 tane sıfır gelmektedir ki, bunun matematikte bile bir tanımı, adı yoktur. Matematikte 1050'de 1'den daha küçük olasılıklar, "sıfır ihtimal" sayılır. Ama sözünü ettiğimiz sayı, 1050'de 1'in trilyar kere trilyar kere trilyar katından bile çok daha büyüktür. Kısacası bu sayı bizlere, evrenin tesadüfle açıklanmasının kesinlikle imkansız olduğunu göstermektedir. Roger Penrose (sağda), akıl sınırlarını çok aşan bu sayı hakkında şu yorumu yapar: Bu sayı, yani 1010123'de bir ihtimal, Yaratıcı'nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu bize göstermektedir. Bu gerçekten olağanüstü bir sayıdır. Bir kimse bunu doğal sayılar şeklinde bile yazmayı başaramaz, çünkü 1 rakamının yanına 10123 tane sıfır koyması gerekecektir. Eğer evrendeki tüm protonların ve tüm nötronların üzerine birer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyı yazmaktan çok çok geride kalacaktır.(1)Evrendeki denge ve tasarımı tanımlayan bu gibi rakamlar, bizim akıl sınırımızı aşarlar, ancak çok önemli bir işleve sahiptirler. Evrenin asla bir tesadüf ürünü olmadığını ispatlarlar ve Penrose'un ifade ettiği gibi, bize "Yaratıcı'nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu" gösterirler. Aslında evrenin "tesadüf ürünü" olmadığını anlayabilmek için, buraya kadar anlattığımız ihtimal hesaplarının bilinmesine de gerek yoktur. Çünkü etrafına şöyle bir göz atan her insan, evrende gördüğü apaçık yaratılışı kavrayabilir. Elbette tesadüfi bir patlamanın ardından, atomların kendiliğinden dizilimiyle böyle kusursuz bir evren, evren içindeki sistemler, Güneşler, Dünya, üzerindeki insanlar, evler, arabalar, ağaçlar, hayvanlar, çiçekler, böcekler ve diğerleri oluşamaz. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde gördüğümüz detaylar bilinçli bir yaratışın, yani Allah'ın varlığının ve üstün kudretinin delilleridir. Ancak bu delilleri düşünen insanlar kavrayabilir: Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164) Açık Olanı GörmekBuraya dek incelediğimiz gibi, 20. yüzyıl bilimi, evrenin Allah tarafından yaratıldığını ispatlayan açık deliller ortaya koymuş bulunmaktadır. Nitekim, bilim çevrelerinde kabul gören "İnsani İlke" (Anthropic Principle) kavramı, evrenin her detayının insan için ayarlandığını ve bu sistemde tesadüfe yer olmadığını göstermektedir. İşin ilginç yanı, söz konusu bulguları ortaya çıkaran ve "evren tesadüfle açıklanamaz" sonucuna varan bilimadamlarının çok büyük bölümünün, aslında bu sonuca varmayı pek de istemeyen, çünkü materyalist bakış açısına sahip olan bilim adamları oluşudur. Önceki sayfalarda sözlerini aktardığımız Paul Davies, Arno Penzias, Fred Hoyle, Roger Penrose gibi bilimadamlarının hiçbiri dindar bilimadamları değildir. Bilim yaparken Allah'ın varlığına delil aramak gibi bir niyetle hareket etmemişlerdir. Ama hepsi, belki de çoğu bunu hiç istemediği halde, evrenin ancak olağanüstü bir tasarımla açıklanabileceği sonucuna varmışlardır.
Amerikalı
astronom George Greenstein, The Symbiotic Universe
(Simbiyotik Evren) adlı kitabında bu gerçeği şöyle
itiraf eder:
Bir ateist
olan Greenstein "acaba" diye başlayan sorusuyla,
gördüğü apaçık gerçeği anlamazlıktan gelmeye çalışmaktadır.
Ama konuya daha ön yargısız yaklaşan pek çok bilimadamı,
evrenin Allah tarafından insanın yaşamı için özel
olarak yaratıldığını kabul etmektedir. Amerikalı
astrofizikçi Hugh Ross, "Dizayn ve İnsani İlke"
başlıklı bir makalesini şöyle bitirir:
Akıllı ve üstün bir Yaratıcı evreni yoktan var etmiş olmalıdır. Akıllı ve üstün bir Yaratıcı evreni dizayn etmiş olmalıdır. Akıllı ve üstün bir Yaratıcı Dünya gezegenini dizayn etmiş olmalıdır. Ve yine akıllı ve üstün bir Yaratıcı hayatı tasarlamış olmalıdır.(3)Bilim böylelikle yaratılışı ispatlamaktadır: Allah vardır ve etrafınızda gördüğünüz veya göremediğiniz bütün varlıkların Yaratıcısı'dır. O, göklerin ve yerin, evrendeki muazzam denge ve tasarımın tek Sahibi'dir. Materyalizm ise, artık bilimin sınırları dışına itilmiş batıl bir inanç olarak yaşamaktadır. Amerikalı genetikçi Robert Griffiths, bu gerçeği, "kendisiyle tartışmak için bir ateist aradığımda, (üniversitedeki) felsefe bölümüne gidiyorum. Ama fizik bölümünden pek öyle kimse çıkmıyor artık" diyerek esprili bir biçimde ifade etmektedir.(4) Özetle, evrendeki hangi fiziksel kural, hangi değişken incelense, bunların insan yaşamına izin verebilecek özel değerlere sahip olduğu görülmektedir. Paul Davies, bunun sonucunu The Cosmic Blueprint (Kozmik Plan) adlı kitabının son paragrafında "bir tasarım olduğu düşüncesi, ezici biçimde üstün gelmektedir" diye açıklar. (5) Elbette evrenin "tasarlanmış" olması, Allah tarafından yaratılıp düzenlenmiş olması demektir. Evrendeki hassas dengeler, canlı cansız tüm varlıklar Allah'ın üstün yaratma sanatının apaçık delilleridir. Modern bilimin ulaştığı bu sonuç ise, Kuran'da bundan 14 yüzyıl önce haber verilmiş olan bir gerçeğin teyidinden başka bir şey değildir. O gerçek, Kuran'da şöyle ifade edilmektedir:
|
Dipnotlar |
1(Roger Penrose, The
Emperor's New Mind, 1989; Michael Denton, Nature's
Destiny, The New York: The Free Press, 1998, s.
9) 2George Greenstein, The Symbiotic Universe, s. 27 3 Hugh Ross, "Design and the Anthropic Principle", Reasons To Believe, CA, 1988 4Hugh Ross, The Creator and the Cosmos, s. 123 5Paul Davies, The Cosmic Blueprint, London: Penguin Books, 1987, s. 203 |