Bu başlık altında sizlere tarihte olan ilginç ve ibretlik hadiseleri nakledeceğiz. Tabii şu ölçüyü unutmadan: "İnsan, tarihin hoş ve lâtif sahifelerinin yanında, biraz da korkunç ve ürperten sahifelerini okumalıdır ki, gereken tembihi alabilsin. Yoksa o, düşüncelerinde hep çocukça kalabilir."
KASAP STALİN'İN ZULMÜNDEN BİR NUMUNE
İnsanlık tarihinde nefret ettiğim insanların başında gelir o. Rus yazar Mişel Badiyef'in Komünistlerin Başına Gelenler adlı eserinde bu iğrenç adamın yaptıkların bir kısmına beraber bakalım: Stalin; Lenin'in ölümünden sonra toplanan ve kendisini seçmeye karar veren partinin ilk meclis üyelerinin hepsini idam etti. Kendisini tebrike gelen işçi konfederasyon üyelerinin yüzde seksenini idam etti. 1936 anayasasını hazırlayan 27 kişilik komisyondan 15 üyesini katletti. Komünist Parti Organizasyon işleri ile görevli 53 sekreterden 43 ünü idam etti. Sovyet Kurucu Meclisinin 80 üyesinden 70'ini idam etti. Kızılordudaki 5 mareşalden üçünü öldürttü.Ordu kumandanlarından yüzde altmışını ve hükümet memurlarından otuz binini katletti..
Zaten Lenin de Maksim Gorki'ye yazdığı bir mektubunda şöyle dememiş miydi: "Dünyanın bir çeyreği komünist olsun diye, üç çeyreğini öldürmekten çekinmem…"
ÖMER MUHTAR'IN AZMİ
Büyük mücahid Ömer el Muhtar(1858-1931) Faşist İtalyan işgalcilerine 20 sene kan kusturmuş büyük bir bahtiyardır. Kendisi hakkında detaylı bilgiyi İz bırakanlar köşemizde bulabilirsiniz. Burada allame Yusuf Kardavi'nin İman Ve Hayat adlı eserinden bir alıntı nakledelim: Libyalı Ömer Muhtar İtalyan sömürüsüne ve modern silahlarla teçhiz edilmiş ordularına, nerede ise silahsız denebilecek bir avuç askeriyle karşı koydu. Uçağı at ile, makineli tüfeği kılıçla savmaya çalıştı. Düşmanlarına acı darbeler indirdi. Maddi kuvveti tükenmiş olmasına rağmen bir an dahi teslim olmaya rıza göstermedi. İtalyanlara hep şöyle derdi: Makineli tüfek kılıcımı kırsa da, batıl hakkımı hiçbir zaman kıramayacaktır.
Sıtma hastalığına yakalanmıştı, her tarafı titriyordu. Buna rağmen mücahidlere şöyle dedi: Beni atımın sırtına bağlayın; sizinle savaşmaktan geri kalmayayım."Ruhu şad olsun…
ABD'DE İÇKİ YASAĞI
Üstad Bediüzzaman'ın, Allah Resulünün(SAV) risaletini ispat sadedinde söylediği şu sözü ne kadar isabetlidir: "Arkadaş! Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, bir şeyi tiryakisinden ref'etmek pek zahmettir. Hattâ büyük bir hâkim, büyük bir azim ile küçük bir kavimde itiyad edilen bir hasleti kaldırmakta büyük müşkülata rast gelir."
Toplumsal ıslahatlar kanun gücüyle sağlanmaz. İşte buna yakın tarihten güzel bir misal: ABD'de 1919 yılında 18. değişiklik önergesi ile ve akabinde Volstead kanunu ile içki yasağı kabul edildi. Ülke kıyıdan ve havadan içki girişini önlemek için ablukaya alındı. Başta basın yayın olmak üzere bütün imkanlar seferber edildi. İçki aleyhinde propaganda için 60 milyon dolar harcandı. Çıkarılan kitap ve neşriyat 10 milyar sayfayı geçti. Bu müddet içinde 300 kişi de idam edildi. Yarım milyondan fazla kimse hapse girdi. Verilen para cezaları astronomik rakamlara ulaştı. Bütün bu gayretler Amerikalı içki müptelalarını durdurmak şöyle dursun kaçak olarak tüketilen içki tüketimi eskisine oranla iki kat fazla çıkması üzerine 14 yıllık mücadeleden sonra hükümet geri adım attı, 1933'de yasak kaldırıldı… (Geniş Bilgi için merhum allame Ebul Hasen En Nedvi'nin Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti? adlı şaheserine bakabilirsiniz.)
İSLAM'IN KURDUĞU ATMOSFER
Leopolde Weiss Avusturya asıllı bir Yahudi iken İslam'la şereflenip Muhammed Esed adını almıştı. Bu ünlü düşünür ve gazeteci, Şam'da gördüğü bir manzarayı ünlü eseri Mekke'ye Giden Yol'da şöyle anlatır: Şamlıların o ruhi istikrarlarına vâkıf oldum. İçlerindeki güven ve huzuru dükkancıların, tüccarların birbirleri ile olan muamelelerinde görmek mümkündür. Bunlar birbirlerinin müşterilerini ayartmazlar. İçlerinde zerre kadar haset yok. Öyle ki işi çıktığı zaman dükkan sahibi dükkanını komşusuna emanet eder, gider. Çok gördüm, sahibi olmayan dükkanın kapısına bir müşteri gelir. Sahibi gelinceye kadar beklesem mi, yoksa şu açık dükkana mı gitsem diye tereddüt ederken komşu dükkanın sahibi atılır, müşteriye ihtiyacını sorar. Ve komşusunun dükkanından müşteriye istediğini verir ve parasını çekmecesine koyar. Bu nerede, Avrupa'daki durum nerede? Acaba Avrupa'da bunun bir benzerini görebilir miyiz?
Not: Maalesef bizim de artık bu konuda Batılılardan bir farkımız kalmamıştır. Bunun mühim bir sebebini Üstad Bediüzzaman 1950'lerde kaleme aldığı bir mektubunda şöyle belirtir: Hem yirmi seneden beri tahribkârane eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan belki de yirmiden birisine itimad edilmez.