Mesnevi'nin İlk Onsekiz Beyti
Mesnevi'nin Fatihası demek olan ilk onsekiz beytini başta Süleyman Nahifi (Vefatı 1738) olmak üzere, son yıllara kadar birçok şairlerimiz nazmen Türkçeye çevirmişlerdir. Bu tercümelerden biri de şöyledir:
Dinle Ney'den nasıl şikâyet eder? Ayrılıklardan hikâyet eder:
Koptuğumdanberi kamışlıktan ben, Ağlar kadın - erkek inleyişimden.
İsterim hasretle doğranmış yürek: Derdimi dökeyim feryat ederek.
Aslından kopup da ayrı kalanlar Gene o kavuşma gününü arar.
Her mecliste geldim ben âh-ü zâra, Eş oldum bedbahta ve bahtiyara.
Her kim sandı ki bana oldu yâr, Lâkin aramadı bende ne sır var?
Sırrım, feryadımdan değildir uzak, O nuru yok sanır lâkin göz, kulak.
Gizli değildir can tene, ten cana, Canı görmek için izin yok sana.
Yel değil ateştir bu Ney'in sesi,
Kimde bu ateş yok, sönsün nefesi.
Aşkın ateşidir ki Ney'e düştü. Âşkın coşmasıdır ki meye düştü.
Yardan ayrılanın Ney gönül sesi, Perdemizi yırttı O'nun perdesi.
Ney gibi panzehir var mıdır böyle,
Hem uygun, hem düşkün, kim gördü söyle?
Ney kanlarla dolu yolları söyler, Ney, Mecmûn âşkını hikâye eyler.
Bu aklı kim anlar bîhuştan gayrı? Dile mahrem var mı kulaktan ayrı?
Günler gam içinde vakitsiz soldu. Günler yanışların yoldaşı oldu.
Sen varsın, günlerim ne gam, gittiyse, Sen kal, temizlikle eşi yok kimse.
Balıktan gayrisi suyuna kandı Nasipsizin gönlü gecikip yandı.
Pişkinin halini hiç anlar mı ham? Söz kısa gerektir imdi vesselâm..
Hüsameddin Çelebi, okudukça coşmuş, coşdukça heyecanlanmıştı, yanaklarından süzülen gözyaşları, elinde tuttuğu onsekiz beyitlik Mesneviyi ıslatmıştı. Okuyup bitirdikten sonra, Mevlâna'nın ellerini öptü:
— Mevlâna'm, ey benim eşsiz hünkârım!.. Gönülden niyaz ederim. Bu beyitlerin sonu gelsin, sonsuzluğa kadar uzansın, ciltler dolsun..
— Çelebi, sen yazmayı kabul edersen, ben de söylerim.
— Kulunuz, şu andan itibaren canla başla hazırım.
— Yaz, öyleyse göz nuru Hüsameddin. Gerçeklerle yücelmiş, gerçekler güneşi Hüsameddin. yaz..
Kurtul, zincirleri kırıp ey oğul, Yetmez mi ki oldun altınlara kul.
Ondokuzuncu beyit böyle başlıyordu. Mesnevi bittiği zaman cilt sayısı altıya, beyit sayısı 25.618'e ulaşmıştı.
Mesnevi, o günden itibaren yazıldı. Gece gündüz, yolda, bağda, bahçede, hamamda, durup dinlenmeden söyleyen Mevlana.. Yorulmaksızın, aşkla, şevkle,, yazan Çelebi Hüsameddin. Bu hali Çelebi şöyle nakleder:
"Mesnevi'yi yazarken, eline kalem almazlardı. Medresede, Ilgın kaplıcalarında, Konya hamamında, Meram bağlarında ve diğer yerlerde, nerede hatırına geldiyse söyler, fakir de derhal yazardım. Hattâ, yazmaya bile yetişemezdim. Bazen, geceli, gündüzlü birkaç gün söylerdi. Bazen aylarca meşgul olmazlardı. Bir zaman iki sene fasıla verdiler. Bu müddet zarfında bir şey söylemediler, Bir cildin hitamında, cebren kendilerine okurdum. Bazen tashihat yaparlar, bazen yapmazlardı.."
Mevlana, Mesnevi'yi söylerken çevresinden, günlük olaylardan, okuduğu kitaplardan, dinlediği hikâyelerden, halkın örf ve âdetlerinden misaller veriyor, konuyu bunlarla işliyor, bazen anlatılan bir hikâye, diğer bir hikâyeyi hatırlatıyor, onunla tasavvufî bir fikri, ahlâki bir düstura bağlıyor, aralarında ilişkiler kuruyordu.
Mesnevi'de uzun boylu düşünüp taşınarak yazma, kafiye arama, vezin bulma gibi kayıtlar yoktu. O tamamen (Failâtün, fâilâtün, fâilatün) vezninde Mevlâna'nın kayıtsız şuurundan, tedailerinden, ruhunun derinliklerinden süzülmüş, arınmış bir eserdir. Bir diğeri ardınca gelen fikir pırıltıları, ustaca ve üstadca söylenmiş ve o anda Çelebi Hüsameddin tarafından tespit edilmiştir. Bu yazma işi. Mevlâna'nın sükûnet bulup nefes alışına kadardır. Uykusuz geçen geceler, acıkmalar, bu arada Çelebinin sualleri, verilen cevaplar da esere girmiştir.
Hüsameddin Çelebi yazdığı müsveddeleri, münasip bir zamanda Mevlâna'ya okuyor, gereken düzeltmeler yapıldıktan sonra asıl nüshaya yazılıyordu. Mesnevi'de fırsat düştükçe Çelebi övülmekte, bazen doğrudan doğruya ona hitap edilmektedir. Üçüncü cilde başlarken, Çelebi Hüsameddin, şu beyitlerle okşanıyordu.- "Ey Hak Ziyası Hüsameddin, şu üçüncü deften de meydana çıkar. Bir şeyin üç kere yapılması sünnettir. Üçüncü defterde sır hazinelerini deş, özürleri bir yana at. Senin kuvvetin Allah kuvvetinden sızıp gelmektedir.." Altıncı cilde başlarken de: "Ey gönüllerin hayatı Hüsameddin, nice zamandır altıncı cildin yazılmasına meyledip durmadasın, "Hüsâmi-nâme", senin gibi bilgisi çok derin bir erin çekişiyle dünyayı dönüp dolaşmada.. Ey mânevi er, Mesnevi'nin son cildi olan altıncı cildini de sana armağan ediyorum" denmekte. Çelebi üstün vasıflarla taltif edilmektedir.
Dinle Ney'den nasıl şikâyet eder? Ayrılıklardan hikâyet eder:
Koptuğumdanberi kamışlıktan ben, Ağlar kadın - erkek inleyişimden.
İsterim hasretle doğranmış yürek: Derdimi dökeyim feryat ederek.
Aslından kopup da ayrı kalanlar Gene o kavuşma gününü arar.
Her mecliste geldim ben âh-ü zâra, Eş oldum bedbahta ve bahtiyara.
Her kim sandı ki bana oldu yâr, Lâkin aramadı bende ne sır var?
Sırrım, feryadımdan değildir uzak, O nuru yok sanır lâkin göz, kulak.
Gizli değildir can tene, ten cana, Canı görmek için izin yok sana.
Yel değil ateştir bu Ney'in sesi,
Kimde bu ateş yok, sönsün nefesi.
Aşkın ateşidir ki Ney'e düştü. Âşkın coşmasıdır ki meye düştü.
Yardan ayrılanın Ney gönül sesi, Perdemizi yırttı O'nun perdesi.
Ney gibi panzehir var mıdır böyle,
Hem uygun, hem düşkün, kim gördü söyle?
Ney kanlarla dolu yolları söyler, Ney, Mecmûn âşkını hikâye eyler.
Bu aklı kim anlar bîhuştan gayrı? Dile mahrem var mı kulaktan ayrı?
Günler gam içinde vakitsiz soldu. Günler yanışların yoldaşı oldu.
Sen varsın, günlerim ne gam, gittiyse, Sen kal, temizlikle eşi yok kimse.
Balıktan gayrisi suyuna kandı Nasipsizin gönlü gecikip yandı.
Pişkinin halini hiç anlar mı ham? Söz kısa gerektir imdi vesselâm..
Hüsameddin Çelebi, okudukça coşmuş, coşdukça heyecanlanmıştı, yanaklarından süzülen gözyaşları, elinde tuttuğu onsekiz beyitlik Mesneviyi ıslatmıştı. Okuyup bitirdikten sonra, Mevlâna'nın ellerini öptü:
— Mevlâna'm, ey benim eşsiz hünkârım!.. Gönülden niyaz ederim. Bu beyitlerin sonu gelsin, sonsuzluğa kadar uzansın, ciltler dolsun..
— Çelebi, sen yazmayı kabul edersen, ben de söylerim.
— Kulunuz, şu andan itibaren canla başla hazırım.
— Yaz, öyleyse göz nuru Hüsameddin. Gerçeklerle yücelmiş, gerçekler güneşi Hüsameddin. yaz..
Kurtul, zincirleri kırıp ey oğul, Yetmez mi ki oldun altınlara kul.
Ondokuzuncu beyit böyle başlıyordu. Mesnevi bittiği zaman cilt sayısı altıya, beyit sayısı 25.618'e ulaşmıştı.
Mesnevi, o günden itibaren yazıldı. Gece gündüz, yolda, bağda, bahçede, hamamda, durup dinlenmeden söyleyen Mevlana.. Yorulmaksızın, aşkla, şevkle,, yazan Çelebi Hüsameddin. Bu hali Çelebi şöyle nakleder:
"Mesnevi'yi yazarken, eline kalem almazlardı. Medresede, Ilgın kaplıcalarında, Konya hamamında, Meram bağlarında ve diğer yerlerde, nerede hatırına geldiyse söyler, fakir de derhal yazardım. Hattâ, yazmaya bile yetişemezdim. Bazen, geceli, gündüzlü birkaç gün söylerdi. Bazen aylarca meşgul olmazlardı. Bir zaman iki sene fasıla verdiler. Bu müddet zarfında bir şey söylemediler, Bir cildin hitamında, cebren kendilerine okurdum. Bazen tashihat yaparlar, bazen yapmazlardı.."
Mevlana, Mesnevi'yi söylerken çevresinden, günlük olaylardan, okuduğu kitaplardan, dinlediği hikâyelerden, halkın örf ve âdetlerinden misaller veriyor, konuyu bunlarla işliyor, bazen anlatılan bir hikâye, diğer bir hikâyeyi hatırlatıyor, onunla tasavvufî bir fikri, ahlâki bir düstura bağlıyor, aralarında ilişkiler kuruyordu.
Mesnevi'de uzun boylu düşünüp taşınarak yazma, kafiye arama, vezin bulma gibi kayıtlar yoktu. O tamamen (Failâtün, fâilâtün, fâilatün) vezninde Mevlâna'nın kayıtsız şuurundan, tedailerinden, ruhunun derinliklerinden süzülmüş, arınmış bir eserdir. Bir diğeri ardınca gelen fikir pırıltıları, ustaca ve üstadca söylenmiş ve o anda Çelebi Hüsameddin tarafından tespit edilmiştir. Bu yazma işi. Mevlâna'nın sükûnet bulup nefes alışına kadardır. Uykusuz geçen geceler, acıkmalar, bu arada Çelebinin sualleri, verilen cevaplar da esere girmiştir.
Hüsameddin Çelebi yazdığı müsveddeleri, münasip bir zamanda Mevlâna'ya okuyor, gereken düzeltmeler yapıldıktan sonra asıl nüshaya yazılıyordu. Mesnevi'de fırsat düştükçe Çelebi övülmekte, bazen doğrudan doğruya ona hitap edilmektedir. Üçüncü cilde başlarken, Çelebi Hüsameddin, şu beyitlerle okşanıyordu.- "Ey Hak Ziyası Hüsameddin, şu üçüncü deften de meydana çıkar. Bir şeyin üç kere yapılması sünnettir. Üçüncü defterde sır hazinelerini deş, özürleri bir yana at. Senin kuvvetin Allah kuvvetinden sızıp gelmektedir.." Altıncı cilde başlarken de: "Ey gönüllerin hayatı Hüsameddin, nice zamandır altıncı cildin yazılmasına meyledip durmadasın, "Hüsâmi-nâme", senin gibi bilgisi çok derin bir erin çekişiyle dünyayı dönüp dolaşmada.. Ey mânevi er, Mesnevi'nin son cildi olan altıncı cildini de sana armağan ediyorum" denmekte. Çelebi üstün vasıflarla taltif edilmektedir.
Dr. Mehmet ÖNDER