El-Mu'min (c.c.) |
(Gönüllerde îmân ışığı uyandıran, kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran.)
Allahu teâlâ, kalplere îmân bağışlıyarak, oralardan sekleri, tereddütleri kaldırmıştır. Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır. Bunların hiçbirini Allah'dan başka yapacak yoktur.Îmân Allah'ın en büyük ni'metlerinden biridir. Eğer Allah bir kuluna îmân nâsip etmemişse, onu hiç kimse îmâna getiremez, binaenaleyh îmân sâhibi bir kul dâima:
El-Hamdü li'lilâhi alâ dîni'l-lslâmi ve alâ tevfikı'I îmâni ve alâ hidâyeti'r-Rahmân" diye bu büyük bahşişten dolayı Allahu teâlâ'ya hamd-ü senâ etmelidir. Kendisinin îmân sâhibi olmasına sebep olanlara da saygı gösterilmesi, iyilik bilirlik olması i'tibariyle Allah'ın sevdiği bir harekettir.
Allahu teâlâ'nın ni'metlerinden biri de emniyet'dir. insan, malı, canı, ırz ve nâmusu için her saat korku ve endişe içinde kalsaydı, bu ne büyük azap olurdu. Yüreklerimizde böyle bir korku taşımıyor, bilâkis rahatlık ve iç ferahlığı içinde yaşıyorsak, bunun EI-Mü'min ism-i şerifinin tecelliyâtından olduğuna şüphe yoktur. Binâenaleyh emniyet ve âsayişin te'mini için çalışan her şahıs ve bu uğurda kullanılacak her çeşit silâh ve âlât, hep bu ism-i şerifin mazhandır. Yâni aynasıdır, sebepleri ve vâsıtalarıdır.
Bir de insanın dâima kötülüğüne ve zararına çalışan ve hiç bir zaman onun mes'ut olduğunu istemeyen düşmanlar vardır. Bunların içinde en azılısı ve en merhametsizi ve kendisiyle savaşmak en güç olanı şeytandır. Haydutlar, zâlimler, iftiracılar, hasetçiler ondan sonra gelir. Bir insan, şöyle söz alışkanlığı neticesi değil de, idrak ve şuurla "Bütün bunların şerrinden Allah'a sığındım" dediği zaman, Allah onu reddetmez. Çünkü Allah'ın isimlerinden biri de el-mü'min'dir ve bunun bir ma'nâsı da, kendine ilticâ edenlere aman vermesi, onları hususî himâyesine almasıdır. Şerlilerin şerrinden dâimâ Allah'a sığınırız.
KULA GEREKEN ŞEY:
Etrafındakilerin emniyetini kazanmak ve îmânını bütünleştirmeye çalışmaktır. Dünya ve âhiret selâmet ve saâdetinin biricik âmili olan îmânın bütünlüğü hakkında şu satırları yazmadan geçemedik:
ÎMÂNIN BÜTÜNLÜĞÜ:
Bir şeye inanmanın üç mertebesi vardır. Bu mertebelerin üçü ile birden îmânı benimsemek, onun bütünlüğünü ve parlaklığını gösterir. Bu mertebeler şunlardır:
1 - Kalb ile tasdik: peygamberimiz Efendimiz'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem) Allah tarafından getirip haber verdiği şeylerin doğruluğunu gönlünden kat'î sûrette teslim etmek.
2 - Dil ile tasdik: Gönlünden doğruluğuna inandığı bir şeyi başkalarına karşı, evet Peygamberimiz Efendimiz'in Allah tarafından getirip haber verdiği şeylerin hepsi de gerçektir ve ben buna sûret-i kat'iyede inanmış bulunuyorum diye söylemektir.
3 - İş ile tasdik: İnandığı şeyin icâbına göre yürümektir.
Farzları yapmak, haramlardan sakınmak gibi.
Kalb ile tasdik esastır. Hiç bir surette bırakılamaz. Allah saklasın, gönüllerden bu tasdik gidince küfür tahakkuk eder ve o zaman dil ile, iş ile yapılan tasdik de para etmez. Kalbten tasdiki olmadığı halde sâde dili ile tasdik edene münâfık, sâdece işi ile tasdik edene mürâi denir. Dil ile tasdik, dilsizlik veya cebir ve tazyik karşısında kalmak gibi mâzeretle söylenmeyip bırakılabilir. Kalbde esas bâki kaldıkça küfür olmaz. Ancak ortada hiç bir mâni yokken tasdik ve îmânını yalnız kalbinde saklayıp da kimseye bildirmemek, insanlar nazarında kendisinin îmânsız bir şahıs telâkkî edilmesine sebep olur. Üçüncüsü, yâni giderini inancına uydurmak, îmândan beklenen semereler ve neticelerdir. Maddî bir temsille bunun izâhı: Îmân bir meyva ağacına benzer. Kalb ile tasdik, bu ağacın toprak altındaki kökleridir. Dil ile tasdik, ağacın gövdesidir. İş ile tasdik de, dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyvalarıdır. Yerin altında kuvvetli kökleri bulunmayan bir ağaç sahtedir, meyva yapmaz. Kısa bir zamanda kurur ve çürür. Münâfıklarla mürâîlerin taşıdıkları îmânın kıymeti budur. Ağaçtan maksat, meyvası olduğu gibi, imandan maksat da dürüst i'tikat, temiz kalb, güzel iş, yüksek ahlâktır.
El-Hamdü li'lilâhi alâ dîni'l-lslâmi ve alâ tevfikı'I îmâni ve alâ hidâyeti'r-Rahmân" diye bu büyük bahşişten dolayı Allahu teâlâ'ya hamd-ü senâ etmelidir. Kendisinin îmân sâhibi olmasına sebep olanlara da saygı gösterilmesi, iyilik bilirlik olması i'tibariyle Allah'ın sevdiği bir harekettir.
Allahu teâlâ'nın ni'metlerinden biri de emniyet'dir. insan, malı, canı, ırz ve nâmusu için her saat korku ve endişe içinde kalsaydı, bu ne büyük azap olurdu. Yüreklerimizde böyle bir korku taşımıyor, bilâkis rahatlık ve iç ferahlığı içinde yaşıyorsak, bunun EI-Mü'min ism-i şerifinin tecelliyâtından olduğuna şüphe yoktur. Binâenaleyh emniyet ve âsayişin te'mini için çalışan her şahıs ve bu uğurda kullanılacak her çeşit silâh ve âlât, hep bu ism-i şerifin mazhandır. Yâni aynasıdır, sebepleri ve vâsıtalarıdır.
Bir de insanın dâima kötülüğüne ve zararına çalışan ve hiç bir zaman onun mes'ut olduğunu istemeyen düşmanlar vardır. Bunların içinde en azılısı ve en merhametsizi ve kendisiyle savaşmak en güç olanı şeytandır. Haydutlar, zâlimler, iftiracılar, hasetçiler ondan sonra gelir. Bir insan, şöyle söz alışkanlığı neticesi değil de, idrak ve şuurla "Bütün bunların şerrinden Allah'a sığındım" dediği zaman, Allah onu reddetmez. Çünkü Allah'ın isimlerinden biri de el-mü'min'dir ve bunun bir ma'nâsı da, kendine ilticâ edenlere aman vermesi, onları hususî himâyesine almasıdır. Şerlilerin şerrinden dâimâ Allah'a sığınırız.
KULA GEREKEN ŞEY:
Etrafındakilerin emniyetini kazanmak ve îmânını bütünleştirmeye çalışmaktır. Dünya ve âhiret selâmet ve saâdetinin biricik âmili olan îmânın bütünlüğü hakkında şu satırları yazmadan geçemedik:
ÎMÂNIN BÜTÜNLÜĞÜ:
Bir şeye inanmanın üç mertebesi vardır. Bu mertebelerin üçü ile birden îmânı benimsemek, onun bütünlüğünü ve parlaklığını gösterir. Bu mertebeler şunlardır:
1 - Kalb ile tasdik: peygamberimiz Efendimiz'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem) Allah tarafından getirip haber verdiği şeylerin doğruluğunu gönlünden kat'î sûrette teslim etmek.
2 - Dil ile tasdik: Gönlünden doğruluğuna inandığı bir şeyi başkalarına karşı, evet Peygamberimiz Efendimiz'in Allah tarafından getirip haber verdiği şeylerin hepsi de gerçektir ve ben buna sûret-i kat'iyede inanmış bulunuyorum diye söylemektir.
3 - İş ile tasdik: İnandığı şeyin icâbına göre yürümektir.
Farzları yapmak, haramlardan sakınmak gibi.
Kalb ile tasdik esastır. Hiç bir surette bırakılamaz. Allah saklasın, gönüllerden bu tasdik gidince küfür tahakkuk eder ve o zaman dil ile, iş ile yapılan tasdik de para etmez. Kalbten tasdiki olmadığı halde sâde dili ile tasdik edene münâfık, sâdece işi ile tasdik edene mürâi denir. Dil ile tasdik, dilsizlik veya cebir ve tazyik karşısında kalmak gibi mâzeretle söylenmeyip bırakılabilir. Kalbde esas bâki kaldıkça küfür olmaz. Ancak ortada hiç bir mâni yokken tasdik ve îmânını yalnız kalbinde saklayıp da kimseye bildirmemek, insanlar nazarında kendisinin îmânsız bir şahıs telâkkî edilmesine sebep olur. Üçüncüsü, yâni giderini inancına uydurmak, îmândan beklenen semereler ve neticelerdir. Maddî bir temsille bunun izâhı: Îmân bir meyva ağacına benzer. Kalb ile tasdik, bu ağacın toprak altındaki kökleridir. Dil ile tasdik, ağacın gövdesidir. İş ile tasdik de, dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyvalarıdır. Yerin altında kuvvetli kökleri bulunmayan bir ağaç sahtedir, meyva yapmaz. Kısa bir zamanda kurur ve çürür. Münâfıklarla mürâîlerin taşıdıkları îmânın kıymeti budur. Ağaçtan maksat, meyvası olduğu gibi, imandan maksat da dürüst i'tikat, temiz kalb, güzel iş, yüksek ahlâktır.
Ali Osman Tatlısu