ÇÜNKÜ BEN SENİ BÖYLE SVİYORUM
Gün yine siyahlara bürünmüş, matem havasında. Saat sabahın 4'ü.
Her zamanki yalnızlığım bugün biraz daha acıttı canımı.
Duramadım evde, duvarlar üstüme üstüme, kabuğumsa bana dar gelir oldu.
Üzerimde günün yaşanmışlıklarından nasibini almış eski, yırtık pırtık açık mavi bir kot, üstümde siyah bir gömlek, kırış kırış olmuş uykuyla verdiğim mücadele esnasında.
Evden çıkıyorum ve sahile atıyorum kendimi.
Belki denizin tuzlu ve nemli yoğunluğu şu havadaki kasveti yumuşatır ve içime çekmeme yardımcı olur.
Kimse yok etrafta. Ama bu yeni bir şey değil. Alışkınım tenhalara uzun zamandır.
Nasıl oldu, neler yaşandı da bu kadar yalnız kaldım, hatırlamıyorum.
Seninleyken de gülmedi aslında yüzüm bakma, ama senden sonra daha bir fazla koyar oldu yaşamak ne yalan söyleyeyim.
Öyle arkamda acı acı çalan yaylılar veya karizmatik orta yaşlı, kır saçlı bir adamın tok sesi yok neyse ki. Aksine derin bir sükunet ve nefesim başbaşa, gecenin ıssızlığında.
Öyle arkamda acı acı çalan yaylılar veya karizmatik orta yaşlı, kır saçlı bir adamın tok sesi yok neyse ki. Aksine derin bir sükunet ve nefesim başbaşa, gecenin ıssızlığında.
Sanki seni aklıma düşürmek için elimden geleni yapar bir halim var.
Filme alıyor olsam kendimi, hafif bir ağır çekim, arkada yaylılar ağır aksak, elimde sigara siyah beyaz film karizmatikliğinde.
Ama öyle bir şatafat yok. Tıpkı yaşadığım hayat gibi canımın yanışı bile gösterişsiz.
Nasıl yaşadıklarımı kimse görmediyse daha önce, şimdi de çaktırmadan gözümden döktüğüm yaşları kimse görmüyor.
Bu pek önemli değil aslında. Zaten görmelerini istemem.
Ama görmeye namzet kimseler de kalmadı etrafımda.
Sanırım bu damlalardan birkaçı da buna akıyor. Hepsini sana sakladım sanma.
Zordu senden sonra, öncesi kadar olmasa da.
Zordu senden sonra, öncesi kadar olmasa da.
Hayatıma bir gün çıkacağını bile bile girmen mi iyi oldu,
Yoksa ben başımın çaresine bakar mıydım kestiremiyorum.
Yalnızlık kelimesini sen hayatıma girdikten sonra öğrendim ilginçtir.
Öyle de lanet bir şey ki, ne onunla oluyor ne onsuz.
Uzun süredir beraberiz. Senden sonra olmadı işte, mutlu olamadım.
Senin güldüğün, eğlendiğin geliyor şu an her neredeysen orada, aklıma.
"Senin için seviniyorum" saçmalıklarına inanmıyorum.
Kendim için üzülüyorum.
Evet. Öyle yaşamaya değmez bir hayat ki, yüzümün gülüşü senin ellerinde.
Arada kapımı çalan basıp gitme sendromlarına kayıtsız kalmak olası değil.
Arada kapımı çalan basıp gitme sendromlarına kayıtsız kalmak olası değil.
Zaten ruhum kendimi bildim bileli her şeyi bırakıp gitmeye teşne.
Ama hâlâ buradayım, senin aksine.
Yüreğim yoktur belki de, senin kadar cesur olamamışımdır ya da.
Sensizliğin yanında getirdiği ikramiye, nefes darlığı, salya sümük ağlama,
alkolle duygusal bağ kurma, şimdilerde elimden düşse de yeri belli tek dal sigara ve şu sızı...
Tuhaf bir şekilde haz alıyorum bundan.
Dinlediğim şarkılar, izlediğim filmler, okuduğum şiirler, saatlerce içinde dalıp gittiğim resimler,
Beğendiğim kadınlar hep biraz daha yakıyor canımı.
Her şeyin sorumlusu sen olacak kadar büyütülmüş değilsin bu gözlerde.
Ama etkin de yok değil hani. Mutlu olmaya dair tüm ümitlerimi gömdüm bir süre önce çok derinlere.
Çok alıştım uzun süredir içinde yaşadığım, mutsuzluktan haz almak devrine.
Ama her an gidebilirim buralardan. Nereye diye sorma.
Hiç kimsenin adımı bilmediği bir yere dersem gülersin.
Anlayacağın kaçışlarım bile yalan. Kendimden kaçmaya çalıştığımın ben de farkındayım.
Ama olmuyor işte, yapamıyorum. Ağır geliyor bazen çektiğim nefes.
Ciğerlerime çekemiyorum zaten. Benimkisi dudak tiryakiliği.
Arada bir ismin dökülür gayri ihtiyari aralarından.
Belki dönsen döneceğine dair umudum aklıma geldiğindeki kadar mutlu olmam.
Belki değil kesin bu. Hatta seni hayatıma sokmam bile. Büyün bana yetiyor.
O yüzden gelme. Hatta uzak dur benden. Ve acıt canımı, acıtabildiğin kadar.
Çünkü ben seni böyle seviyorum...