21 Şubat 2012

Camiu`s-Sagir 2.cilt.2.Bölüm..2000 HADİS-II

CAMİU’S-SAĞİR VE TERCÜMESİ İZAHLI 2000 HADİS-II
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tövbe (Allah'ın rahmet) kapısıdır. Bu kapı, batıda yetmiş senelik bir mesafe genişliğinde (bir hanın) kapısı gibidir. Tövbe kapısı, güne­şin batıdan doğması gibi bazı kıyamet alâmetleri vuku buluncaya kadar açık kalır.”[1]
Bu hadisde iki hakikat ve iki işaret vardır:
a) Birinci hakikat: Yetmiş senelik bir mesafe genişliğinde bulunan bir hanın kapısına benzetilen Allah'ın rahmet kapısının açık kalması, Al­lah'ın müminlere karşı merhametinin bol olmasındandır.
b) İkinci hakikat: Böyle geniş olan Allah'ın rahmet kapısının açık kalması, kıyametin kopmasına işaret eden bazı alâmetlerin çıkmasına de­vam etmesindendir.
Çünkü bu alâmetlerin ortaya çıkmasıyla kıyametin kopacağına artık inanacak kimselerin yaptıkları tövbeler kabul olunmaz.
a) I. işaret: Sevgili peygamberimiz kıyametin birçok alâmetlerinin olmasına rağmen, “güneşin batıdan doğması” alâmetini hadisde yer ver­mesinin nedeni, ilk ortaya çıkacak alâmetin “güneşin batıdan doğması” alâmetinin olmasındandır.
b) II. İşaret: Hadisde, tövbe kapısının batıda bulunan büyük bir hanın kapısına benzetilmesinin nedeni, doğuda İslâm dinini kabul edenlerin ol­maması ya da az olması, buna karşın batıda birçok insanın İslâm dinine inanmasındandır.[2]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İşlediği günahdan tövbe eden bir kimse, günah işlememiş kim­se gibidir.”[3]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İşlediği günahdan tövbe eden kimse, günah işlememiş kimse gibidir. Allah'ın sevdiği mümin kuluna, işlediği günah bir zarar vermez.”[4]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah bir kulunun tövbesinden, çölde devesini kaybetmiş yaya ve perişan kalan bir kimsenin bulduğu devesinden ötürü duyduğu se­vincinden daha çok sevinir.”[5]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, bir kulunun yaptığı tövbesinden; bir susuzun buldu­ğu sudan, kısır bir kadının gebe olup çocuk doğurmasından, parasını kaybetmiş, bu yüzden de perişan kalmış bir yolcunun parasını bulduktan son­ra duydukları sevinçden daha fazla sevinir. “Nasuha” (samimi bir yürek­le) tövbeden bir kimse için, Hz- Allah, o kişinin yaptığı günahları, omuzlarındaki kâtip meleklerine, azalarına, ve bu günahın işlendiği yere unuttu­rur. Kıyamet günü, mahkeme huzurunda aleyhine şahitlik yapamayacaklar­dır.”[6]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah kulunun diliyle istiğfar etmeden önce işlediği güna­ha karşı içten duyduğu pişmanlığını bildiğinden affeder.”[7]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın nazarında tevbe eden gencin tevbesinden daha sevgili ve makbul, günahlarında ısrar eden ihtiyarın ise günahlarından dahi kötü bir şey yoktur.”
Yine Allah'ın nezdinde cuma günü veya cuma gecesi işlenen iyiliklerden daha iyi bir iyilik, işlenen kötülüklerden de daha fena bir kötülük yoktur.”[8]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ard arda bir günah işlemeye alışmayan hiç bir kul yoktur. Veya dünyadan göçünceye kadar ayrılmadığı, devamlı olarak kişinin işitmekte olduğu bir günah vardır.”
Şüphe yok ki, mümin, belâ içinde tövbekar, unutkan ve yaptıkları hatırlatıldığında hatırlayıcı olarak yaratılmıştır.”[9]
Elfeynet: Zaman, vakit.
Müfettenen: Bela ve fitne
Nesiyyen: Unutkan.[10]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, altmış yaşını dolduran bir insanın ondan sonraki y samında (işlediği kötülüklerine karşı) hiç bir özür kabul etmez.”[11]
A'zere: Özür kabul etmemek.[12]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her namaz akabinde “Estağfirullahe ellezi lâ ilahe illa hüve hayyul kayyum” (Ondan başka hiç bir ilâh olmayan, her zaman diri, her şeyin varlığı O'na bağlı tüm yaratıklarının işlerini düzenleyen Allah'ın mağfiretini diler ve işlediğim günahlardan vazgeçerek onun emirlerine dönerim.) diye üç defa istiğfar etmeye devam eden kimse, düşman cephesinden kaçsa bile tüm günahları affedilir."[13]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, her gün yetmiş defa istiğfar ederse (Allah’ın mağfiretini dilerse) o kimse, yalancılardan yazılmaz.”[14]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin erkek ve kadınlara istiğfar eden kimseye, istiğfar et­tiği kadın ve erkek sayısınca sevap yazılır.”[15]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin erkek ve kadınlar için her gün 27 kere istiğfar eden bir kimse, duası kabul olunan ve yüzü suyu hürmetine yer ehline rızık ve­rilen kimselerden olur.”[16]
17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, güneş batıdan doğmadan önce tövbe eden bir kim­senin tövbesini kabul eder.”[17]
18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ruh boğaza dayanmadan tevbe eden kişinin tövbesini Hz. Al­lah kabul eder.”[18]
19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Büyük bir günah, samimi bir yürekle edilen istiğfar karşısın­da kalamaz. (Af ile imha olunur.)[19]
20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, haram kıldığını işleyen bir kulunun işlediği günahı­nı çektirdiği ceza ile örter. (Affeder.)”[20]
Allah'ın haram kıldıklarından herhangi birini işledikten sonra şer'i bir hakim tarafından kendisine verilen cezayı çeken bir kimseye, kı­yamet gününde ikinci bir ceza verilmez. Çünkü Hz. Allah'ın kuluna işledi­ği bir günahdan dolayı iki kere ceza vermesi adaletine aykırı düşer.[21]
21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, bir mümini öldüren kimsenin tövbesinde yardımcı olmaz ve onu muvaffak kılmaz.”[22]
22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (kesinlikle) tövbe eden mümin kulunun ölüp de hu­zuruna geldiğinde, işlediği günahı, aleyhine şahitlik etmemeleri için, omuzlarındaki koruyucu meleklerine, uzuvlarına ve günahın işlendiği yere unutturur.”[23]
23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlı kişi, işlediğin kötülüğün hemen akabinde tövbe et. Gizlice işlediğin günahın için gizli, açıkça işlediğin günahın için ise açık olarak tövbe et.”[24]
24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlı kişi işlediğin kötülüğünün hemen ardından onu im­ha edecek bir iyilik yap.”[25]
25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlılar! (yerde olanlara) merhamet ediniz ki, (Rabbinizin) merhametine nail olasınız. (Size kötülük yapanları) af ediniz ki, Allah'da kötülüklerinizi af etsin. Hak sözüne işittiği halde kulak vermeyen ve devamlı olarak günah işleyenlerin vay haline”[26]
26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyi olanlarınız, (İşlediği günahından dolayı) belâ ile karşılaşan ve tövbe edendir.”[27]
27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Günahların yazıldığı üç çeşit defter vardır:
a) Hz. Allah'ın, içinde yazılı olan günahlardan hiç bir şeyi affetmedi
b) Hz. Allah'ın içinde yazılı olan günahlardan hiç birini nazarî itibara almadığı,
c) Hz. Allah'ın yazılı olan günahların hiçbirinden vazgeçmediği defterlerdir.[28]
Açıklaması:
I) Allah'ın içinde yazılı bulunan günahlardan hiç bir şeyini affetmediği defterler. Bu defterin içinde “Allah'a şerik koşmak” günahı yazılıdır.
II) Allah'ın içinde yazılı günahlardan hiç birini önemsemediği defterler. Bu defterlerde ise, “Kulun kendisi ile Allah'ın arasında bulunan oruç, namaz gibi kulluk haklarını terk ettiği günahlar” yazılıdır.
Allah dilerse, (denizler kadar) günahları bile olsa gene affeder,
III) Allah'ın hiç birinden vazgeçmediği günahların yazıldığı defter­ler. Bunda ise, kulların birbirlerine ettikleri zulümlerin günahları yazılıdır. Bu zulümlerin kısas yoluyla alınıp mazluma verileceği şüphesizdir.[29]
28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Irz, namus ve mal hususunda din kardeşine zulüm eden ve ölüp de hak ettiği azaba uğramadan yanına gidip helâllaşan mümin kuluna Allah rahmet eylesin. (Çünkü hak ettiği azabdan kurtulmak için) altın ve gümüşün bulunmadığı kıyamet gününde (altın ve gümüşün yerine) zulüm edenin iyilikleri alınıp mazluma verilir. Eğer zulüm edenin iyilikleri yoksa mazlumun günahlarının bir kısmı alınıp zulüm eden kimseye verilir.”[30]
Bu hadis, zulüm eden her müminin, her iş için zulüm ettiği mazlumun yanına gidip helâllaşmasını teşvik etmekte. Çünkü helâllaşmadan ahiret günü mahkeme huzurunda hesaba çekilecek olan müminin azab­dan kurtulması ve zulüm ettiklerini ödemesi için, o günde para ve mal işe yaramayacaktır.[31]
29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sabık:“Biz müminlerden iyiliklere koşan bir kimse, kıyamet günü cennete ve oradaki mükâfatına herkesden evvel varır.”
Muktasid: Bizden, iyilikleri kötülüklerinden fazla olan kimseler kurtu­lacaktır.
Zalim: Biz müminlerden zalim olan kimseler ise, ancak Allah'ın affı sayesinde kurtulacaktır.”[32]
30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlı kişi! Nerede olursan ol, gücünün yettiği kadar Al­lah'dan korkup takvalığı elden bırakma. Allah'ı taş ve ağaç (gibi belli baş­lı her şey) in yanında an. (Bilmeyerek) bir kötülük işledikten sonra tövbe et. Gizlice yaptığın günahın için gizli, açıkça işlediğin günahın ise açık olarak tövbe et.”[33]
31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey Ayşe! İstemeyerek işlediğin günahdan hemen sonra Allah'ın mağfiretini dileyip tövbe et. Çünkü tövbe etmek, işlenilen günahdan pişmanlık duyup istiğfar etmek demektir.”[34]
Hadisde geçen bazı kelimeler:
Elmemti: İstemeyerek yapmak,
Nedem: Pişmanlık duymak,[35]
32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah için şahitlik ederim ki, (maddi ve manevi her hangi) bir kötülüğe düşen akıllı bir kimsenin tövbesini kabul edip onu kurtaran Hz. Allah, varacağı yerin cennet olması için, onu bir kaç kere olsa bile işledi­ği günahlardan kurtarır.”[36]
33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Günahların kefareti (onu örtüp yok eden) sevap; zorluklar karşısında tam abdest almak, devamlı camiye gitmek, kıldığı bir namaz­dan sonra ikinci bir namazı gözetmektir.”[37]
34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin bir günah işledikten sonra duyduğu pişmanlık (dolayı­sıyla yaptığı tövbe) işlediği günahına kefarettir."[38]
35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Günah işledikten sonra “muhakkak ki benim rabbim vardır. Dilerse günahımı affeder, dilerse beni cezalandırır.” diye inanan bir kim­se, Allah'ın affını hak etmiş olur.”[39]
36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah, işlediği günahından dolayı tövbe edip rahmetine sığınan-kulunu mükâfatlandırır.”[40]
37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, işlediği günahı kalbinden çıkarmayarak göz önünde bulundurup samimiyetle tövbe eden ev bir daha o günahlara dönüş yap­mayan mümin bir kimse, bundan ötürü cennete girecektir.”[41]
38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah, bir kulunun işlediği günahı hatırlayıp da üzüldüğünü gördüğünde kıldığı namaz ve tuttuğu orucu araç kılmaksı­zın işlediği günahın kefaretini ödemeden önce onu affeder.”[42]
İşlediği günahlardan ötürü üzülerek tövbe eden müminler için ne büyük müjdeler vardır. Gerçekten îman şuuruna sahip bir kimse, işle­diği günahları kime karşı işlediğini ve bunun ne büyük bir suç telâkki et­tiğini düşünüp üzülür. Allah'ın tövbe kapısını çalıp yanık bir yürekle pişmanlık içinde Allah'a dua eder. Bu durum karşısında rahmeti bol Hz. Allah, rahmet ve tövbe kapısını açıp ona rahmet nazarıyla bakar, günahından do­layı onu cezalandırmaz, affeder. Allah cümlemizi tövbe kapısının zilini ça­lan, yalvaran ve iman nurunu ortaya koyup içten nedamet getiren Salih kullardan eylesin. Amin...[43]
39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Allah'ın tövbesi için öylesine büyük bir kapı vardır ki, o kapının genişliği doğu ile batı arası kadardır. Bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar kapanmayacaktır.”[44]
40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, her kötülük için bir tövbe vardır. Ancak, kötü huy­lu geveze kişiler müstesnadır. Çünkü tövbe ettiği günahın ardından daha kötü bir günah işlerler".[45]
41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Günahların kefareti, içten pişmanlık duymaktır. (Ey imanlılar! Allah'ın sıfatlarından birisi de af ve mağfiret edici olduğuna göre,) eğer siz günah işlemeseydiniz (ve tövbe etmeseydiniz) Hz. Allah, af etmek için gü­nah işleyen bir kavim yaratırdı.”[46]
Tövbe için gereken üç şart:
a) Kişinin işlediği kötülükten vazgeçmesi,
b) Bir daha ona dönüş yapmayacağına niyet etmesi,
c) Zulüm ettiği kişi ile barışması,
Allah'ın bize karşı açtığı rahmet ve tövbeleri için, O'na binlerce hamd ve senalar olsun. Zira bizden evvel geçmiş milletlerin işledikleri günah­ların azabından kurtulmaları için, tayin edilen kefaret, kişinin kendisini öldürmesiydi.[47]
42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Her kişinin oturup kalktığı) meclisin kefareti, “Subhanekellahümme ve bi hamdike eşhedü en la ilahe illa ente vahdeke la şerike le­ke estağfiruke ve etübü ileyke” dua cümlesidir.”
Manâsı:
“Allahım! Sen her türlü noksanlıklardan münezzehsin. Hamd ancak sana yaraşır. Şahitlik ederim ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Birsin, ortağın yoktur. İşlediğim her kötülükten mağfiretini diler, tövbe edip em­rine dönerim.”[48]
43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Birine yaptığın gıybetin kefareti, onun için Allah'ın mağfireti­ni dilemendir.”[49]
Yapılan gıybet kişiye ulaşmadıysa, bunun kefareti, o kimseye Allah'ın mağfiretini dilemek, ulaşması halinde ise onunla helâllaşmakdır.[50]
44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, müminin katilinin tövbesinin kabul olunması için üç defa ard arda Allah'a yalvardım, fakat Hz. Allah hiç birini kabul etmedi.”[51]
45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Musa peygamber bir gün Allah'a şöyle dedi: “Ey rabbim! Adem peygamber kendisine verdiğiniz sayısız nimetlere karşı şükran bor­cunu nasıl ifade ederdi?” Bu soru üzerine Hz. Allah, “Adem peygamber, kendisine verdiğimiz nimetlerin, kesinlikte Ben'den olduğuna inanıyordu Bu inanış onun için şükür olarak kabul edildi” diye cevap verdi.”[52]
46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Arkasından hemen sonra istiğfar edilen büyük günahların hiç biri büyük, devamlı olarak işlenen küçük günahların hiç biri küçük günah değildir.”[53]
47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Hz. Allah, ruh, boğaza gelip dayanmadığı müddetçe kulunun tövbesini kabul eder.”[54]
48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah, azabı en hafif olan cehennemliklerden birine şöyle buyuracaktır:
“Ey kulum! Dünya bütün zenginlikleriyle birlikte senin olsaydı, bu gün, azabından kurtulmak için feda eder miydin?”
Kul:
“Evet, Ya rabbi, hepsini feda ederdim.” Hz. Allah:
“Kulum! Babanın sülbündeyken, sana bundan çok daha kolay iman etmen için teklifde bulundum. Fakat sen red edip en nihayet küfüre saplandın.”[55]
Kıyamet günü, müminler hak ettikleri cennete girerken, kâfirler de cehenneme gireceklerdir. Cehennem o denli korkunç ve öylesini dehşetlidir ki, azabı en hafif olanlardan birine “Dünya tüm zenginlikleriyle sana verilmiş olsaydı, azabından kurtulmak için feda eder miydin?” diye sorduklarında kâfir kul, evet diye cevap verecektir.
Onun gireceği cehennem akrep ve yılanlarla doludur. Balıkları sı içinde yaşatmaya muktedir olan Hz. Allah yılan ve akrep gibi zehir kusan hayvanları cehennem kuyuları içinde muhakkak ki yaşatmaya muktedirdir
Dünya alemindeyken kâfirler, güneş ışığından kaçan kâfirler yaraş, kuşları gibi iman nurundan kaçarlar. Böylelikle insanoğlu, kendi kuyularını kendileri kazarak hak ettikleri cehennem azabına çarptırılırlar.[56]
Cennete Girmeyi Kazandıran Sebepler
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennete girecek olan ilk kişi üç ikisi ile cehenneme girecek olan ilk üç kişi bana gösterildi. Cennete girecek olan ilk üç kişi şehit, Rabbine karşı ibadetini güzel yapıp efendisine sadık olan köle ve iffetli, namus­lu kişi. Cehenneme girecek olan ilk üç kişiye gelince:
Toplumun başına musallat olan sultan, malının zekâtını vermeyen ser­vet sahibi ve kendiğini beğenmiş yoksul.”[731]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyilik insanlar arasında kesilebilir, fakat Allah ile o iyiliği ya­pan arasında kesilmez.”[732]
İnsanlar, iyiliğe karşı teşekkürü kesebilirler. Hatta iyiliğe karşı kötülükle mukabele edebilirler. Fakat iyilik, Allah katında hiç bir zaman za­yi olmaz. Cenâb-ı Hakk, iyilik yapan kişiye mükâfatını en iyi şekilde verir.[733]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cehennem halkı bütün kaba, boşboğaz ve kibirli kişilerdir. Cennet halkı da güçsüzler ve yenik düşenlerdir.”[734]
Cennet halkını zayıfların ve güçsüz kişilerin ve halk arasında ye­nik düşenlerin teşkil edecekleri belirtilmektedir ki, burada güçsüzlerden maksat, bedenden güçsüz olanlar değil, manevî ve maddî yönden güçsüz olanlardır. Çünkü Peygamber-i Zîşân efendimizin diğer bir hadis-i şeriflerinde güçlü mü'min güçsüz mü'minden daha hayırlı olduğu, mamafi her iki­sinde de hayır bulunduğu belirtilmiştir. Aynı zamanda cennet halkının çoğunluğunu yoksul kişilerin teşkil edeceğine dair olan hadis-i şerif de bura­daki güçsüzlerden maksadın yoksullar olduğunu gösterir.[735]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Beni görüp de bana iman edene ibir defa ne mutlu ve (fakat) be­ni görmeden bana iman edene yedi defa ne mutlu!.”[736]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendi kusurları kendisini başlkaların kusurlarından meşgul eden malının fazlasını dağıtan, sözünün fazlasını tutan ve Sünnete ayak uydurup ondan bid'at yoluna sapmayan kişiye ne mutlu!.”[737]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dilini tutan, yuvasına bağlanan ve hatasını anlayan kişiye ne mutlu!.”[738]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İslâm'a hidayet edilip de geçimi yetecek kadar olan ve buna kanaat edene ne mutlu!.”[739]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herkesten önce Alılah'm gölgesine varanlara ne mutlu! Onlar ki kendilerine hak verildiği zaman onu kabul ederler, kendilerinden hak istendiği zaman onu verirler ve kendileri için hüküm verircesine başkaları için hüküm verirler.”[740]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mesih (İsa) den sonraki hayata ne mutlu! Göğe yağmur indir­me, toprağa da mahsul çıkarma müsadesi verilecektir. Şöyle ki, sen tane­ni taşa eksen bitecektir. Hatta insan, aslanla karşılaşacak fakat zarar vermeyecektir, yılana basacak fakat yılan onu sokmayacaktır. Hasisleşmek, (cimrileşmek) hasetleşmek ve birbirine karşı kin gütmek ortadan kalka­caktır.”[741]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Geceyi haccetmiş olarak geçiren ve sabaha gezi olarak çıkan kişiye ne mutlu! O insan ki durumunu belli etmez, çoluk çocuk sahibidir, namusludur ve dünyanın azına kanaatkardır. Çoluk çocuğunun yanma güle­rek girer ve onların yanından gülerek çıkar. Benliğine hakim olan Yüce Zat'a yemin ederim ki haccedener ve Allah yolunda gazi olanlar işte onlardır.”[742]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah yolunda cihatta iken Cenâb-ı Allah'ı çokça zikreden kişi­ye ne mutlu! Her kelime mukabilinde ona yetmişbin sevap vardır ve her se­vap, on misliyle mukabele eder. Kendisine fazla olarak Allah katında hazır­lanan da buna eklenir. Nafaka da,(Allah yolunda yaptığı harcamaların değer­lendirilmesi de) bu minval üzeredir.”[743]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cahilliği bırakıp faziletli takman ve adaletle iş gören kişiye ne mutlu.!”[744]
Burada cahillik, faziletin karşıtı olarak kullanılmıştır.[745]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir eksikliğe uğramadan tevazu gösteren, miskinliğe düşmeden kendini alçaltan, haram katmaksızın topladığı maldan dağıtan, ilim ve hikme sahipleriyle oturup kalkan, kimsesiz ve çaresizlere merhamet eden ki­şiye ne mutlu! Nefsini alçaltan, kazancını temiz tutan, içi güzel ve dışı soy­lu olan ve şerrini insanlardan uzatk tutan kişiye ne mutlu! İlmiyle amel eden, malının fazlasını dağıtıp sözünün fazlasını tutan kişiye ne mutlu!”[746]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sana cennetin sultanlarını bildireyim mi? Onlar güçsüz, ezilen, eski püskü elbiseliği kendisine değer verilmeyenlerdir. Ancak Allah’a (bir işin olması hususunda) yemin etse Cenâb-ı Allah onu yemininde doğru çıka­rır.”[747]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyilerinizi ve kötülerinizi size bildireyim mi? İyiniz, iyiliği umu­lan ve kötülüğünden emin olunandır. Kötünüz de iyiliği beklenmeyen ve kö­tülüğünden emin olunmayandır.”[748]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların iyilerini ve İnsanların kötülerini size bildireyim mi? Cenâb-i Allah'ın yolumda atının üstünde veya devesinin üstünde (süvari ola­rak) veya yaya (piyade) olarak ölünceye kadar savaşan kişi İnsanların iyilerindendir. Allah'ın kitabını okuduğu halde onun emirlerinden hiç birine ku­lak asmayan cüretkâr ve fasık kişide insanların kötülerindendir.”[749]
17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yarın kendisine cehennem ateşi haram (değmeyecek) olan kişiyi size bildireyim mi? Her uysal, yumuşak, insanlara yakın ce müsamahkâr kişi.”[750]
18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennetlik olan erkeklerinizi size bildireyim mi? Peygamber cen­nete, şehit cennete siddîk (dosdoğru kişi) cennete, çocuk cennete ve şeh­rin bir ucundaki din kardeşini Allah içirt ziyaret eden kişi cennettedir. Cen­netlik olan kadınlarınızı da size bildireyim mi? Erine karşı çok muhabbeti olan doğurgan olan ve kendisine bir haksızlık yapıldığı zaman “işte elim elinde! Sen razı olmayınca uyku tatmayacağım!” diyerek (erinin rızasını almaya) sık sık dönen kadın.”[751]
19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyilik, cennet kapılarından bir kapıdır ve kötü ölümleri önler.”[752]
Ölümün kötü yerlerde ve kötü durumlarda meydana gelmesini ön­ler veya ömrün artmasına da vesile olabilir.[753]
20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişide iyi bir haslet bulunur ve fon haslet yüzünden Cenâb-ı Allah onun bütün amelini iyi kılar. Kişinin namaz için temizlenmesi ki, Cenâb-i Allah bunu onun günahlarına keffâret kılar ve namazı kendisine fazla olarak kalır.”[754]
Buradaki günahlardan küçük olanlar kasdedilmiştir. Abdestin bun­lara keffâret olduğu, namazın ise bütünüyle sevap olarak yazıldığı belirtiliyor. Başka bir hadis-i şerifde de, namazların, aralarında bulunan küçük günahlara keffâret olduğu belirtilmiştir, Abdest, namazın bir şartı olduğun­dan onun bir parçası olarak sayılır ki bu hadîsde, namazın bu parçasının, günahların keffâretine yettiği kaydedilmektedir.[755]
21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyilik yapmak, kötü ölümlerden korur.”[756]
22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bol bol selâm vermek ve güzel söz söylemek, Allah bağışlanmanın gerekçelerindendir.”[757]
Bol selâm, tanıdık ve tanımadık herkese selâm vermeyi adet edinmekle tahakkuk eder. Müslümanlara, ırk, iyi ve kötü ayırt etmeksizin selâm verilir. Gayri müslimlere ise, selâm verdikleri takdirde mukabele edilir.[758]
23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hayır ve şer (hazineleri Allah katındadır ve bunların anahtarla­rı da kişilerdir. Allah tarafından hayrın anahtarı ve şerrin kilidi kılınan ki­şiye ne mutlu; Allah tarafından şerrin anahtarı ve hayrın kilidi kılınan ki­şinin de vay haline!.”[759]
24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Beş şey vardır ki, her kim bunlardan birini yaparsa Cenâb-ı Allah'ın (bağışlama) garantisine sahip olur: Hastayı ziyaret eden, cenaze­yi teşyi eden, savaşa çıkan, liderinin yanına ululamak ve ağırlamak için giren veya evinde oturarak insanlar ondan ve kendisi de insanlardan selâ­mette olan kişi.”[760]
25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Beş şey vardır ki, her kim bunları Cuma günü yaparsa Cenâb-ı Allah onu cennet halkından kılar: Cuma günü oruçlu olan, Cuma namaz na giden, hasta ziyaret eden, cenazede bulunan ve köle azat eden kişi.”[761]
26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altı haslet hayırdandır: Allah'ın düşmanlarına karşı kılıçla cihat etmek, yaz günü oruç tutmak, felâket zamanında iyi tahammül göstermek, haklı olduğun halde atışmayı bırakmak, bulutlu günde namazı erken kılmak ve kış günlerinde abdesti güzel almak.”[762]
27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altı şey vardır ki, her kim bunlardan birini yaparsa kıyamet günü ahdi (kendisine verilmiş bir söz) olduğu halde gelecek ve bunlarda her biri, “beni işlemişti!” diyecektir: Namaz, zekât, hacc, oruç, emaneti: tediyesi ve sıla-ı rahim (hısım akraba ziyareti).”[763]
28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altı meclis vardır ki, mü'rnln kişi bunlardan herhangi birinde bulunursa Cenâ'b-i Allah'ın (bağışlama) garantisine sahip olur: Allah yo­lunda (cihadda), cemaatla namaz kılınan mescidde, hasta yanında, cenazede. evinde çoluk çocuğu arasında veya ululadığı ve ağırladığı âdil bir hükümdarın yanında.”[764]
29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç haslet vardır ki, bunlar kim kimde bulunursa o kimse sevaba hak kazanır ve imanın bütünleri: İnsanlarla iyi geçinmesini sağlayan ahlak, Allahin yasaklarından kendisini alıkoyan dindarlık ve kendisini Cahilin ca­hilliğine misliyle mukabele etmekten çeviren müsamahakarlık.”[765]
Hilm, Arap dilinde geniş, yavaş ve yumuşak olmak manâlarında kullanılır ve geniş, yumuşak ve yavaş olan kişiye halîm denir. Halim olan kişinin en önemli yanı da müsamahakâr olmaktır. Biz onun bu yanına ağır­lık vererek, hadisi tercüme ederken “hilm”i “müsahakârlık” olarak tercü­me etmiş bulunuyoruz. Cahilin cahilliğinden, münasebetsiz sözler ve sert çıkışlar kasdedilmektedir. Toleranslı insan bunlara misliyle mukabele et­mez.[766]
30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç şey vardır ki, bunlar her kimde (bulunursa Cenâb-i Allah, kendi gözesinden başka gölge bulunmayan günde o kimseyi arşının gölge­si altında gölgelendirecektir: Güçlüklere (soğuk ve benzeri şeyler) rağmen abdest, karanlıklarda camilere yürümek ve açları yedirmek.”[767]
31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç şey vardır ki, herkim Allah'a güvenerek ve Allah rızası için bunları yaparsa Cenâb-i Allah'ın, ona (her hususta) yardım etmesine ve onun her işini bereketli kılmasına hak kazanır. Allaha güvenerek ve Allah rızası için her kim bir köleyi kölelikten kurtarmaya çalışırsa Cenâb-i Allah'­ın ona yardım etmesine ve her işini bereketli kılmasına hak kazanır. Her kim Allah'a güvenerek ve Allah rızası için işlenmemiş bir toprağı ihya eder­se Cenâb-ı Allahın ona yardım etmesine ve her işini bereketli kamasına hak kazanır.”[768]
Mübarek kılmak; bereketli, feyizli, hayırlı, uğurlu, kutlu kılmak anlamlarını taşımaktadır. Meselâ bir toprağı ihya eden, tarıma elverişli duruma getiren bir insanın bu hareketinin mübarek kılınmasının manâsı, be­reketli ve verimli kılınmasıdır. Allah rızası için evlendiği hanımın kendisi için mübarek olmasının manası da, hayırlı ve uğurlu olmasıdır.[769]
Günahlardan Kurtulmanın Çareleri
Günahlar başlıca üç kısma ayrılır. Şimdi teker teker bunların üstünde göz gezdirelim:
1. Farz ibadetlerin terkinden doğan günahlar. Namaz, oruç, zekâ gibi Ulu Allah'ın kullarına farz kıldığı ibadetleri terk etmek ağır günahlardandır. Kul bunları imkânları elverdiği ölçüde kaza etmeğe bakmalıdır. Yoksa hali dumandır.
2. Allah ile kul arasında olan günahlar. İçki içmek, çalgı çalmak, faiz almak... gibi Allah ile kul arasında olan bu nevi günahları bir daha yapmamak üzere hemen tövbe etmek gerekir.
3. Kullar arası günahlar. İnsanların hak ve hukuku ile ilgili bulur bu çeşit günahlar affı en zor ve halli en müşkül günahlardır. Bunlar da çok mal, can, ırz, namus ve itikat konularında işlenir.
Haksız yere birinin malını elinde bulunduran mü'min hemen onu sahibine geri vermelidir. Eğer yoksul ve düşkün olup da iade edemiyor mutlaka gidip mal sahibiyle helâllaşmak zorundadır. Sahibini bulamıyorsa sadaka vermek imkânına da sahipse, mal sahibi adına sadaka dağıtmalı Yok buna da gücü yetmeyen mü'min, bol bol iyilik etmeli ve kıyamet günü hesaplaşmasında o kimsenin kendisinden davacı olmaması için de boyuna Allah'a yalvarıp yakarmalıdır.
Birinin canına kasteden, dinimizce Kısas Kanununa tâbidir. Ya kendi canını verecek, ya da canını aldığı kimsenin bedelini ödeyecek! Bunlar mümkün değilse, affetmesi için Ulu Allah'a durmadan yalvarıp yakaracaktır.
Yine uyanık bir mü'min birini çekiştirse veya bir başkasına iftira sa­vurup küfretse, önce kimin yanında söyledi ise onları gidip bularak yan­larında kendi kendini yalancı çıkarmak sonra da çekiştirdiği veya küfret­tiği şahıstan özür dilemek zorundadır. Bu şekilde yapınca daha kötü sonuç­lar doğacağına kanaat getirirse, yine o vakit mü'min Allah'ın o şahsı ken­dinden hoşnut etmesini ve ona bol bol iyilikler vermesini dua ve niyaz et­melidir.
Eğer herhangi bir kişinin karısına çoluğuna çocuğuna hiyanet etmiş­se Hak Yolu Yolcusunun bunu açığa vurması veya helallik isteme yoluna sapması tehlikelidir. Çünkü bu gibi durumlar umumiyetle kanlı olayların çıkmasına, akla gelmez kötülüklerin doğmasına sebep olur. En iyisi mü'­min kendisinden hoşnut ve zarı etmesi ve ona İyilikler bahşetmesi için Ulu Allah'a niyaz etmelidir. Çok az göze çarpmakla birlikte mağdur duru­ma düşen kimseyi ikna edeceğine ve başına bir felâket açmayacağına inanırsa helâllik de isteyebilir.
Bir kimse hakkında, “O kâfirdir, reform taraftarıdır, (bid'atçıdır) yollu kötü ve çirkin sözler söyleyerek ağır isnatlarda bulunan Hak yolcusu, he­men kendi kendini yalanlamalı, sonra da gidip o kimseden açıkça özür dilemelidir. Buna imkân görülmediği takdirde pişmanlık duyup affetmesi için Allah'a sığınmalıdır.
Kısaca söylemek gerekirse imanı bütün bir kimse, hak ve hukukuna tecavüz ettiği kimselerle helâlleşebilirse helâlleşir. Helâlleşemezse, kıya­met hesaplaşmasında kendisinden davacı olmamaları için bol bol sadaka dağıtır ve Ulu Allah'tan affını diler. Böylece bu nokta Allah'ın isteğine bağlı kalmış olur. Eğer kul yalvarış ve yakarışlarında samimi ise, Kıyamet hesaplaşmasında umulur ki Allah o kimseyi davasından vaz geçirtir. Her mü'min bu gerçekleri böylece bilip söz ve hareketlerini ona göre çekip çe­virmeleri gerekir. Bu böyle biline!
Tövbe konusunda buraya kadar söylemeye çatıştıklarımızı yerine geti­ren ve kalbinin öz samimiyetiyle eski günahlarını tekrarlamayacağına ke­sin karar veren kul, tüm geçmiş günahlardan arınır ve yeni doğmuş bir ço­cuk saflığına bürünür. Tövbe ettiği halde geçmiş ibadetlerini kaza ederek yerine getirmeyen, hak ve hukukunu çiğnediği kimselerden helâllik alma­yan kulun, diğer günahları affa uğrar, fakat borç ve zimmet hanesi açık kalır.
Tövbe konusunda söylenecek sözler daha çoktur. Fakat buna bu kita­bımızın dar olan hacmi müsait ve yeterli değildir. Burada mutlak bilinme­si gerekenleri zikrettik. Daha fazla inceliklere dalmadık. Ancak bu konuda daha da aydınlığa kavuşmak isteyenler “İhya-ül Ulûmüddin (Din İlimlerinin Diriltilmesi) adlı kitabın Tövbe bahsine bakabilirler. \
İmanı bütün kimse şunu iyice bilmelidir ki Tövbe Geçidi Tehlikeli, zorlu, aşılması güç ve bir an önce asılmazsa başı birçok zararlara sokar bilecek çapta önemli bir geçittir. İlmiyle âmil, sözüne güvenilir büyük ilim; adamlarımızdan Ebu İshak Esferânî anlatıyor:
“Ulu Allah'a tam otuz yıl diz çöküp yalvardım. Sırf bir daha günah işlememek üzere bana tövbe etmek nasip etsin diye! Sonunda baktım ki duam kabul olmadı, neden kabul olunmadı diye hayret ettim.
Fakat bir gece rüyamda bir ses bana bunun sebebini açık açık izah etti. Sesin sahibi şöyle diyordu:
“Neden hayret ediyorsun, ey Esferânî!.. Sen Allah'tan ne istediğinin farkında mısın? Hemen belirteyim ki senin tek arzu ve isteğin Allah’ın sevgili kulu olmak. “Şüphesiz ki Allah gerçekten tövbe edenleri ve günahlarından arınarak tertemiz hale gelenleri sever.”[59] Diyen Allah kelâmını hiç duymadın mı? İşte âyette de açıkça görüyorsun ki Allah'ın sevgilisi olmak pek kolay bir iş değil. Olmadığı için de bu yönde bir arzu ve istek hemen kabul edilmez.
Ey Tövbe kapısını çalan mü'min!.. Büyüklerimizin, din ulularımızın durumlarına şöyle bir göz at bakalım neler göreceksin? Onlar işi ne kadar ciddi tutuyorlar, gönüllerini temizlemek, âhiret yolculuğuna iyice hazırlanmak için neler yapıyorlar değil mi?[60]
Hastaları Ziyaret
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi bir kişi, akşamüstü bir hastayı ziyaret ederse kendi­siyle beraber yetmiş bin melek çıkar ve sabahlayıncaya kadar onun için istiğfar ederler. Her kim, sabahleyin hasta ziyaretine giderse kendisiyle be­raber yetmiş bin melek çıkar ve akşam oluncaya kadar onun için istiğfar ederler.”[1244]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hastaları ziyaret ediniz ve onlardan size dua etmelerini isteyiniz. Çünkü hastanın duası mücenaze,taziye,stecaptir ve günahı affedilmiştir.”[1245]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hastayı ziyaret ediniz ve cenazenin ardından gidin size ahireti hatırlatır.”[1246]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hastayı ziyaret ve cenazeleri teşyi ediniz. Hasta ziyareti gü aşırı veya dört günde birdir. Ancak komada ise ziyaret edilmez. Taziye (baş sağlığı dileme) bir defadır.”[1247]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hastayı ziyaretin sevabı, cenazeyi teşyi etmekten daha büyüktür.”[1248]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi bir müslüman, eceli gelmemiş olan bir hastayı ziyaret eder de yedi defa “Ulu Allah'tan sana şifa vermesini dilerim!” derse hasta muhakkak surette iyileşir.”[1249]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...